1 |
taste |
tadı olmak |
v. |
|
- This coffee tastes bitter.
- Bu kahvenin tadı acı.
- The soup in the pot tasted very salty.
- Tenceredeki çorbanın tadı çok tuzluydu.
- It tastes just right.
- Tadı tam kıvamında.
- Tom's soup tasted surprisingly good.
- Tom'un çorbasının tadı şaşırtıcı derecede iyiydi.
- Natto smells terrible, but tastes great.
- Natto berbat kokar ama tadı harikadır.
- The pizza tasted good.
- Pizzanın tadı iyiydi.
- This apple tastes sour.
- Bu elmanın tadı ekşi.
- The cake tastes good.
- Pastanın güzel tadı var.
- This chocolate tastes really good.
- Bu çikolatanın tadı gerçekten güzel.
- This fruit is shaped like an orange and tastes like a pineapple.
- Bu meyve portakal şeklinde ve tadı ananasa benziyor.
- This milk tastes terrible.
- Bu sütün korkunç tadı var.
- This stuff tastes awful.
- Bu şeyin tadı berbat.
- That tastes really good!
- Tadı gerçekten çok güzel!
- This coffee tastes great.
- Bu kahvenin tadı harika.
- Bad milk tastes sour.
- Bozuk sütün tadı ekşidir.
- It tasted really good.
- Gerçekten iyi tadı vardı.
- This beer tastes bitter.
- Bu biranın tadı acı.
- The milk tasted sour.
- Sütün tadı ekşiydi.
- This tastes really good.
- Bunun gerçekten çok iyi tadı var.
- This coffee tastes really good.
- Bu kahvenin tadı gerçekten iyi.
- This pulao tastes great!
- Bu pulao'nun tadı harika!
- Forbidden fruit tastes best.
- Yasak meyvenin tadı en iyisidir.
- This tastes pretty good, doesn't it?
- Bunun tadı çok güzel, değil mi?
- This tastes like vanilla.
- Bunun vanilya gibi tadı var.
- It tasted really good, so I ate it all.
- Tadı çok güzeldi, o yüzden hepsini yedim.
- This soup tastes good.
- Bu çorbanın tadı iyi.
- Bad milk tastes sour.
- Kötü sütün tadı ekşidir.
- This milk tastes sour.
- Bu sütün tadı ekşi.
- Organic food tastes better.
- Organik yiyeceklerin tadı daha güzel.
- The medicine tastes bitter.
- İlacın tadı acı.
- Draft beer tastes especially good on a hot day.
- Fıçı biranın tadı özellikle sıcak bir günde çok güzeldir.
- This medicine tastes bitter.
- Bu ilacın tadı acı.
- This yogurt tastes strange.
- Bu yoğurdun tadı tuhaf.
- It tastes very good, doesn't it?
- Tadı çok güzel, değil mi?
- This drink tastes somewhat familiar.
- Bu içeceğin tadı biraz tanıdık.
- This coffee tastes like dishwater.
- Bu kahvenin tadı bulaşık suyu gibi.
- This milk tastes odd.
- Bu sütün tadı tuhaf.
- The fruit tastes sweet.
- Meyvenin tadı çok tatlı.
- This tastes pretty good, doesn't it?
- Bunun oldukça iyi tadı var, değil mi?
- This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı korkunç.
- It tastes like chicken.
- Tadı tavuk gibi.
Show More (38)
|
2 |
taste |
tat |
n. |
|
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu formdaki tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakıyor.
- It does not strictly do anything apart from altering the taste.
- Tadını değiştirmek dışında kesinlikle hiçbir şey yapmaz.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakmaktadır.
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu haliyle tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- The event changed the taste of everything in my life, but I knew that a good human being is a living one.
- Bu olay hayatımdaki her şeyin tadını değiştirdi ama iyi bir insanın yaşayan bir insan olduğunu biliyordum.
- We have also had a taste of Russian isolation.
- Rusya'nın izolasyonunun da tadına vardık.
- It's only now we truly feel the taste of freedom and independence.
- Özgürlüğün ve bağımsızlığın tadını ancak şimdi sahiden alıyoruz.
- I hate the taste of alcohol.
- Alkolün tadından nefret ediyorum.
- It's difficult to describe the taste of human flesh.
- İnsan etinin tadını tarif etmek zor.
- He was curious about how it would taste, so he took a small bite.
- Tadının nasıl olacağını merak ediyordu, bu yüzden küçük bir ısırık aldı.
- I like the taste of watermelon.
- Karpuzun tadını severim.
- I like the unique taste of salted caramel.
- Tuzlu karamelin eşsiz tadını severim.
- Why don't you try a taste of this?
- Neden bunun tadını denemiyorsun?
- I love the taste of mushrooms.
- Mantarın tadına bayılırım.
- I like the taste of lemon water.
- Limonlu suyun tadını beğeniyorum.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- Bu deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
Show More (14)
|
3 |
taste |
tadına bakmak |
v. |
|
- Did you taste the rice?
- Pilavın tadına baktın mı?
- I tasted the stew.
- Güvecin tadına baktım.
- Let me taste it.
- Bırak tadına bakayım.
- Come taste!
- Gel de tadına bak!
- Taste this and tell me what you think.
- Şunun tadına bakıp yorumlasana.
- I tasted the wine.
- Ben şarabın tadına baktım.
- Tom tasted the cake Mary made and said he didn't like the way it tasted.
- Tom, Mary'nin yaptığı pastanın tadına baktı ve tadını beğenmediğini söyledi.
- Tom tasted the soup and said it was delicious.
- Tom çorbanın tadına baktı ve lezzetli olduğunu söyledi.
- Tom tasted the wine.
- Tom şarabın tadına baktı.
- Have a taste.
- Tadına bak.
- Have you ever tasted anything Tom's cooked?
- Hiç Tom'un pişirdiği bir şeyin tadına baktın mı?
- Taste this and tell me what you think.
- Bunun tadına bak ve bana ne düşündüğünü söyle.
- She tasted the cake to see if it was sweet enough.
- Yeterince tatlı olup olmadığını görmek için pastanın tadına baktı.
- I may not have tasted it, but I must have seen it.
- Tadına bakmamış olabilirim ama görmüş olmalıyım.
Show More (12)
|
4 |
taste |
zevk |
n. |
|
- At any rate, it was a step too far for our taste.
- Her halükarda, bu bizim zevkimize göre çok ileri bir adımdı.
- This is a posthumous glorification of the communist ideology which is not to my taste.
- Bu, komünist ideolojinin ölümünden sonra yüceltilmesidir ve benim zevkime uygun değildir.
- I would not want to deny that the speech, being political, is more to my taste.
- Konuşmanın siyasi olduğunu ve benim zevkime daha uygun olduğunu inkar etmek istemem.
- Secondly, there is no arguing about matters of taste, and on that we are once more in agreement.
- İkinci olarak, zevk meseleleri hakkında tartışmaya gerek yok ve bu konuda bir kez daha hemfikiriz.
- This may not suit your taste.
- Bu zevkinize uymayabilir.
- It's a matter of taste.
- Zevk meselesi.
- Her dress is not to my taste.
- Elbisesi benim zevkime göre değil.
- I found no shoes completely to my taste.
- Tam olarak zevkime uyan hiçbir ayakkabı bulamadım.
- Apparently, your girlfriend has great taste.
- Görünüşe göre, kız arkadaşının harika bir zevki var.
- This is a matter of taste.
- Bu bir zevk meselesi.
- She has very bad taste in clothing.
- Çok kötü bir giyim zevki var.
- Modern jazz is not to my taste.
- Modern caz benim zevkime göre değil.
Show More (9)
|
5 |
taste |
tatmak |
v. |
|
- When climbing Mount Olympus I stopped to taste the Olympian honey, the honey of the gods of Greece.
- Olimpos Dağı'na tırmanırken Olimpos balını, Yunan tanrılarının balını tatmak için durdum.
- This is my last taste of freedom for three years.
- Bu benim için üç yıl boyunca tadacağım son özgürlük kırıntısı.
- So, Mr. Medicine Man, how would you like to taste your own medicine?
- Peki, Bay büyücü doktor, kendi ilacınızı tatmaya ne dersiniz?
- Did you taste the chicken?
- Tavuğu tattınız mı?
- Is this the first time you've tasted it?
- Bunu ilk tadışın mı?
- Umami is the fifth taste.
- Umami beşinci tattır.
- Is this the first time you have tasted it?
- Bunu ilk kez mi tadıyorsun?
- Tom claims that he can taste the difference between these two brands of salt.
- Tom bu iki tuz markası arasındaki farkı tadabildiğini iddia ediyor.
- Tom tasted the wine.
- Tom şarabı tattı.
- This is the best soup I've ever tasted.
- Bu şimdiye kadar tattığım en iyi çorba.
Show More (7)
|
6 |
taste |
tat almak |
v. |
|
- Since I have a cold, I can't taste anything.
- Üşüttüğüm için, hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
- Once you get the taste for gambling, it's hard to give it up.
- Bir kez kumarın tadını alırsan, onu bırakmak zordur.
- I'm sick, so I can't taste anything.
- Hastayım, bu yüzden dilim hiçbir şeyin tadını almıyor.
Show More (0)
|
7 |
taste |
üslûp |
n. |
|
- Some of them, in very bad taste, showed disdain and racism towards the prisoners.
- Bazıları çok kötü bir üslupla mahkumlara karşı küçümseme ve ırkçılık gösterdiler.
Show More (-2)
|
8 |
taste |
damak tadı |
n. |
|
- Their taste buds will no longer be deprived by Europe's chocolate police.
- Damak tatları artık Avrupa'nın çikolata polisi tarafından yoksun bırakılmayacaktır.
Show More (-2)
|