tear - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
tear yırtmak v.
  • Tom tore his pants.
  • Tom pantolonunu yırttı.
  • She accidentally tore the page.
  • O kazara sayfayı yırttı.
  • Tom angrily tore up Mary's letter.
  • Tom öfkeyle Mary'nin mektubunu yırttı.
Show More (45)
tear yaş n.
  • She had tears in her eyes.
  • Onun gözlerinde yaşlar vardı.
  • A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.
  • Küçük bir kız, gözlerinde yaşlarla annesini arıyordu.
  • Tears began to stream down Tom's face.
  • Tom'un yüzünden yaşlar akmaya başladı.
Show More (21)
tear parçalamak v.
  • Two terrible world wars tore our Continent apart.
  • İki korkunç dünya savaşı kıtamızı parçaladı.
  • They're trying to tear us apart.
  • Bizi parçalamaya çalışıyorlar.
  • She tore the letter to pieces.
  • O, mektubu parçaladı.
Show More (4)
tear koparmak v.
  • Faces like flowers torn from their roots, the colors fading fast.
  • Kökünden koparılmış çiçeğe benzeyen yüzler, renkleri hızla soluyor.
  • Two soul mates torn apart by the social climate of their time.
  • Yaşadıkları dönemin sosyal iklimi tarafından birbirinden koparılan iki ruh ikizi.
  • Faces like flowers torn from their roots, the colors fading fast.
  • Yüzleri köklerinden koparılmış çiçekler gibi, renkleri hızla soluyor.
Show More (3)
tear gözyaşı n.
  • Nothing dries more quickly than a tear.
  • Hiçbir şey gözyaşından daha çabuk kurumaz.
  • A tear ran down Tom's cheek.
  • Tom'un yanağından bir damla gözyaşı süzüldü.
  • I saw tears in his eyes.
  • Onun gözlerinde gözyaşı gördüm.
Show More (1)
tear bölmek v.
  • Tom tore Mary's letter in half.
  • Tom, Mary'nin mektubunu ikiye böldü.
  • He tore the newspaper in half.
  • O, gazeteyi ikiye böldü.
  • He tore the paper in two.
  • Kağıdı ikiye böldü.
Show More (1)
tear yırtılmak v.
  • This cloth tears easily.
  • Bu kumaş kolayca yırtılır.
  • Open the envelope carefully so it doesn't tear.
  • Zarfı dikkatlice aç ki yırtılmasın.
  • This cloth tears easily.
  • Bu kumaş kolay yırtılır.
Show More (0)
tear yarılmak v.
  • Beneath such strange might, even the earth started to tear.
  • Böylesi tuhaf bir gücün altında yeryüzü bile yarılmaya başladı.
  • Beneath such strange might, even the earth started to tear.
  • Böylesine garip bir gücün altında toprak bile yarılmaya başladı.
Show More (-1)
tear parçalanmak v.
  • Beneath such strange might, even the earth started to tear.
  • Böyle sıradışı bir gücün altında yeryüzü bile parçalanmaya başlamıştı.
Show More (-2)
tear göz yaşı n.
  • Tom looked at me, with a tear in his eye.
  • Tom gözünde yaşla bana baktı.
Show More (-2)