|
- Many people have touched on the issue of EU agricultural policy and there is not much that I want to add to this.
- Pek çok kişi AB tarım politikası konusuna değindi ve benim buna eklemek istediğim fazla bir şey yok.
- In the final analysis there is not so much intrinsically wrong with the regulation.
- Son tahlilde yönetmelikte özünde yanlış olan çok fazla bir şey yoktur.
- There is not a major legal difficulty here, it is a technical problem.
- Burada büyük bir yasal zorluk yoktur, bu teknik bir sorundur.
- There is not a single human rights organisation working in Afghanistan.
- Afganistan'da çalışan tek bir insan hakları kuruluşu yok.
- There is not a shadow of a doubt about that.
- Bu konuda en ufak bir şüphe yoktur.
- There is a shortage of medicines, there is not enough power, etc.
- İlaç sıkıntısı var, yeterli elektrik yok vs.
- There is not a single European Union policy, the financial future of which after 2006 is already known to us today.
- 2006 yılından sonraki mali geleceği bugünden bilinen tek bir Avrupa Birliği politikası yoktur.
- At this point in the debate, there is not perhaps a very great deal new to add, but I shall nonetheless have a try.
- Tartışmanın bu noktasında, belki ekleyecek çok fazla yeni bir şey yok, ancak yine de deneyeceğim.
- There is not a specific indication of nationality in that document.
- Bu belgede uyruğa ilişkin özel bir belirti yok.
- In the final analysis there is not so much intrinsically wrong with the regulation.
- Son tahlilde, yönetmelikte özünde çok fazla yanlış yoktur.
- There is not much, however, to indicate that they will do so.
- Ancak bunu yapacaklarını gösteren pek bir şey de yok.
- There is not a shred of evidence.
- Kanıtın kırıntısı bile yok.
- There is not much time until the next discharge, which we start on in November.
- Kasım ayında başlayacağımız bir sonraki taburcu işlemine kadar fazla zamanımız yok.
- Furthermore, there is not always coherence between what we say at one moment and what we say at another.
- Ayrıca bir anda söylediklerimizle başka bir anda söylediklerimiz arasında her zaman tutarlılık yoktur.
- There is not one young person who cannot play his part.
- Rolünü oynayamayacak tek bir genç bile yok.
- There is not the slightest doubt that they can write as they please.
- İstedikleri gibi yazabileceklerine dair en ufak bir şüphe yoktur.
- There is not much, however, to indicate that they will do so.
- Ancak bunu yapacaklarını gösteren pek bir şey yok.
- There is not a lot of extra money to give away.
- Verilecek çok fazla para yok.
- There is not a lot of extra money to give away.
- Dağıtılacak çok fazla ekstra para yok.
- There is not even a fleeting reference to the hundreds of weapons discovered at President Arafat's headquarters.
- Başkan Arafat'ın karargahında bulunan yüzlerce silaha kısa bir atıf bile yok.
- So there is not a level competitive playing field.
- Yani eşit bir rekabetçi oyun alanı yok.
- There is not the least evidence of this anywhere in the world.
- Dünyanın hiçbir yerinde buna dair en ufak bir kanıt yoktur.
- Without that there is not much in it at all.
- Bunlar olmadan bu işin pek bir anlamı yok.
- Many people have touched on the issue of EU agricultural policy and there is not much that I want to add to this.
- Birçok kişi AB tarım politikası konusuna değindi ve benim buna eklemek istediğim fazla bir şey yok.
- There is not a single word about inhumane pre-expulsion detention centres.
- İnsanlık dışı sınır dışı öncesi gözaltı merkezleri hakkında tek bir kelime bile yok.
- There is not just Bill Gates in the age of computers, and that is just as well.
- Bilgisayar çağında sadece Bill Gates yok ve bu da gayet iyi.
- There is not only good in the world.
- Dünyada sadece iyilik yoktur.
- There is not the slightest doubt that they can write as they please.
- İstedikleri gibi yazabileceklerine dair en ufak bir şüphe yok.
- There is not very much to thank the Commission for.
- Komisyon'a teşekkür edecek pek bir şey yok.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğu zaman ağız içinde bu diş için yeterli alan yoktur.
- There is not a shred of truth to them.
- Onlarda en ufak bir doğruluk payı yok.
- There is not a shred of truth to them.
- Bunlarda en ufak bir doğruluk payı yok.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Genellikle bu diş için ağız içinde yeterli alan yoktur.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğunlukla, ağızda bu dişler için yeterli alan yoktur.
- There is not a shred of truth to them.
- Bunlarda en ufak bir gerçeklik payı yoktur.
- There is not enough butter.
- Yeterince tereyağı yok.
- There is not enough milk.
- Yeterince süt yok.
- There is not a single mistake in his paper.
- Onun kağıdında bir tek hata yok.
- There is not enough bread for so much chorizo.
- Bu kadar çok sucuk için yeterince ekmek yok.
- There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.
- There is not much to say about me.
- Benim hakkımda söyleyecek çok şey yok.
- There is not much doubt about the cause of the fire.
- Yangının nedeni hakkında pek şüphe yok.
- There is not one of us who does not want to help you.
- Aramızda size yardım etmek istemeyen kimse yok.
- There is not an answer to your question.
- Sorun için cevap yok.
- There is not enough coffee.
- Yeterince kahve yok.
- There is not much difference between the two.
- İkisi arasında pek fark yok.
- The golf course is completely deserted, there is not a single person!
- Golf sahası tamamen ıssız, tek bir kişi bile yok!
- There is not much more that police can do.
- Polisin yapabileceği çok fazla şey yok.
- There is not a word of truth in it.
- İçindekilerin tek kelimesinde doğruluk yok.
- There is not much difference between the two opinions.
- İki görüş arasında pek bir fark yoktur.
- There is not much I can do to help, I am afraid.
- Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.
- There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
- There is not much more to say.
- Söylenecek fazla bir şey yok.
- There is not much traffic on this road.
- Bu yolda fazla trafik yoktur.
- There is not an answer for your question.
- Sorunuzun bir cevabı yok.
- There is not enough demand for this product.
- Bu ürün için yeterli talep yok.
- There is not enough bread.
- Yeterli ekmek yok.
- There is not a lot of foot traffic in this area so far as I have seen.
- Gördüğüm kadarıyla bu civarda yaya trafiği pek yok.
- There is not enough coffee.
- Yeterli kahve yok.
- There is not enough bread for so many thieves.
- Bu kadar hırsıza yetecek kadar ekmek yok.
- There is not an answer to your question.
- Sorunuzun bir cevabı yok.
- There is not a grain of truth in his story.
- Hikâyesinde zerre kadar doğruluk payı yok.
- There is not enough tea.
- Yeterince çay yok.
- The golf course is completely deserted, there is not a single person!
- Golf sahası tamamen ıssız, bir tek kişi yok!
- There is not much possibility of his coming on time.
- Onun zamanında gelme olasılığı çok yoktur.
- In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
- Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
- In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
- Dünyanın birçok yerinde herkesin ihtiyacını karşılayacak kadar yiyecek yok.
- There is not a single mistake in his paper.
- Ödevinde tek bir hata bile yok.
- There is not a store near my house.
- Evimin yakınında bir dükkan yok.
- There is not a lot of foot traffic in this area so far as I have seen.
- Şu ana dek görmüş olduğum kadarıyla bu bölgede çok yaya trafiği yok.
- There is not much to say about me.
- Benim hakkımda söylenecek fazla bir şey yok.
- There is not much hope.
- Fazla umut yok.
- There is not enough fruit.
- Yeterli meyve yok.
- There is not enough fruit.
- Yeterince meyve yok.
- There is not enough gruel.
- Yeterince yulaf ezmesi yok.
- There is not a word of truth in it.
- İçinde tek bir doğru kelime bile yok.
- There is not much more to say.
- Söylenecek pek fazla şey yok.
- There is not much traffic on this road.
- Bu yol üzerinde çok trafik yok.
- There is not a store near my house.
- Evimin yakınında bir mağaza yok.
- There is not a lot of foot traffic in this area so far as I have seen.
- Gördüğüm kadarıyla bu bölgede çok fazla yaya trafiği yok.
- There is not much hope.
- Çok ümit yok.
- And there is not even enough water.
- Ve yeterli su bile yok.
- There is not much difference between the two.
- İkisi arasında çok fark yok.
- There is not much I can do to help, I am afraid.
- Korkarım yardım etmek için yapabileceğim pek bir şey yok.
- There is not much possibility of his coming on time.
- Zamanında gelme ihtimali pek yok.
- There is not much difference between the two opinions.
- İki fikir arasında çok fark yok.
- There is not enough bread for so many thieves.
- Bu kadar çok hırsız için yeterince ekmek yok.
- There is not much more that police can do.
- Polisin yapabileceği fazla bir şey yok.
- There is not enough gruel.
- Yeterince yulaf lapası yok.
- There is not enough meat.
- Yeterince et yok.
- There is not enough meat.
- Yeterli et yok.
- There is not enough bread.
- Yeterince ekmek yok.
- There is not enough bread for so much chorizo.
- Bu kadar domuz sucuğuna yetecek kadar ekmek yok.
Show More (90)
|
