| 1 |
upset |
üzgün |
adj. |
|
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- Sizce İsrail'in hikayesi yalan olduğu için mi üzgündü?
- Does Tom look upset?
- Tom üzgün mü görünüyor?
- Tom didn't seem to be very upset.
- Tom çok üzgün görünmüyordu.
- You must be pretty upset.
- Sen oldukça üzgün olmalısın.
- Are you still upset about that?
- Bunun için hala üzgün müsün?
- You're just upset.
- Sadece üzgünsünüz.
- Tom seems quite upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyor.
- You seemed upset.
- Üzgün görünüyordunuz.
- I can tell you're upset.
- Üzgün olduğunu söyleyebilirim.
- Tom said that he was very upset.
- Tom çok üzgün olduğunu söyledi.
- Tom was clearly upset.
- Tom açıkça üzgündü.
- Sami was obviously very upset.
- Sami belli ki çok üzgündü.
- Tom said Mary is probably still upset.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ üzgün olduğunu söyledi.
- Was Tom upset, too?
- Tom da üzgün müydü?
- Why are you still upset?
- Neden hala üzgünsün?
- Many people are upset.
- Birçok insan üzgün.
- Tom is still upset, isn't he?
- Tom hala üzgün, değil mi?
- You're very upset.
- Çok üzgünsün.
- They're upset.
- Onlar üzgün.
- You seemed upset.
- Üzgün görünüyordun.
- Many people are upset.
- Birçok kişi üzgün.
- They were pretty upset.
- Onlar son derece üzgündü.
- Tom seems to be upset right now.
- Tom şu anda üzgün görünüyor.
- Tom was much more upset than Mary was.
- Tom, Mary'den çok daha fazla üzgündü.
- I feel very upset.
- Ben çok üzgün hissediyorum.
- Tom seems upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- Tom and Mary are upset.
- Tom ve Mary üzgün.
- They were pretty upset.
- Oldukça üzgündüler.
- Tom is upset because he wasn't invited to Mary's party.
- Tom, Mary'nin partisine davet edilmediği için üzgün.
- What are you so upset about?
- Neden bu kadar üzgünsün?
- I hope you're not too upset.
- Umarım çok üzgün değilsinizdir.
- Tom appears to be quite upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyor.
- I'm very upset about that.
- O konuda çok üzgünüm.
- Why do you think I'm upset?
- Neden üzgün olduğumu düşünüyorsun?
- Tom is really upset.
- Tom gerçekten üzgün.
- Dan was very upset and emotional.
- Dan çok üzgün ve duygusaldı.
- She's very upset about all the lies you told her.
- Ona söylediğin tüm yalanlar için çok üzgün.
- You're upset, aren't you?
- Üzgünsün, değil mi?
- Tom was quite upset.
- Tom oldukça üzgündü.
- Tom sounded really upset.
- Tom'un sesi gerçekten üzgün geliyordu.
- Tom was sad and upset.
- Tom hüzünlü ve üzgündü.
- Tom has been upset.
- Tom üzgündü.
- Tom seemed kind of upset about it.
- Tom bu konuda biraz üzgün görünüyordu.
- You're pretty upset, aren't you?
- Sen oldukça üzgünsün, değil mi?
- Tom sounded really upset.
- Tom gerçekten üzgün görünüyordu.
- Tom was upset by what you said.
- Tom söylediklerinden dolayı üzgündü.
- Tom was upset because he wasn't invited to Mary's party.
- Tom, Mary'nin partisine davet edilmediği için üzgündü.
- Tom doesn't look that upset to me.
- Tom bana o kadar üzgün görünmüyor.
- I'm upset right now.
- Şu anda üzgünüm.
- Layla was very upset.
- Layla çok üzgündü.
- Why does Tom look so upset?
- Tom neden bu kadar üzgün görünüyor?
- Sami's dad is very upset.
- Sami'nin babası çok üzgün.
- Tom is always upset.
- Tom her zaman üzgündür.
- Tom was very upset.
- Tom çok üzgündü.
- Tom never seems to get upset.
- Tom hiç üzgün görünmüyor.
- Tom looks pretty upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyor.
- Tom is obviously upset.
- Tom belli ki üzgün.
- Why are you still upset about that?
- Neden hala bu konuda üzgünsün?
- Does Tom still look upset?
- Tom hâlâ üzgün görünüyor mu?
- I'm still upset about it.
- Bu konuda hala üzgünüm.
- I know that Tom's upset.
- Tom'un üzgün olduğunu biliyorum.
- I can't understand why Tom is so upset.
- Tom'un neden bu kadar üzgün olduğunu anlayamıyorum.
- Are you upset that you weren't invited to Tom's party?
- Tom'un partisine davet edilmediğine üzgün müsün?
- Tom seemed confused and upset.
- Tom şaşkın ve üzgün görünüyordu.
- Tom seems pretty upset about something.
- Tom bir şey için oldukça üzgün görünüyor.
- You look like you're upset.
- Üzgünmüş gibi görünüyorsun.
- Tom is still upset.
- Tom hâlâ üzgün.
- Tom wondered what Mary was so upset about.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu merak etti.
- I've never seen Tom so upset.
- Tom'u hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
- Tom was visibly upset.
- Tom gözle görülür şekilde üzgündü.
- I don't think I've ever seen you so upset.
- Şimdiye kadar seni bu kadar üzgün gördüğümü sanmıyorum.
- Since no one remembered my birthday, I was upset.
- Hiç kimse doğum günümü hatırlamadığı için üzgündüm.
- Tom looked like he was upset.
- Tom üzgün gibi görünüyordu.
- I was quite upset.
- Oldukça üzgündüm.
- Tom is very upset by what happened.
- Tom olaylardan dolayı çok üzgün.
- Tom is upset right now.
- Tom şu anda üzgün.
- Tom was pretty upset.
- Tom oldukça üzgündü.
- I bet Tom is pretty upset.
- Tom'un oldukça üzgün olduğuna eminim.
- My wife is very upset.
- Eşim çok üzgün.
- The boss is very upset.
- Patron çok üzgün.
- You're pretty upset, aren't you?
- Çok üzgünsün, değil mi?
- Do you think Tom is still upset?
- Sence Tom hala üzgün müdür?
- You look pretty upset.
- Çok üzgün görünüyorsun.
- I know that you're upset right now.
- Şu anda üzgün olduğunu biliyorum.
- You sound upset.
- Üzgün görünüyorsun.
- You look a little upset.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- Why is Tom upset?
- Tom neden üzgün?
- You still look upset.
- Hâlâ üzgün görünüyorsun.
- Tom is very upset, isn't he?
- Tom çok üzgün, değil mi?
- Tom said he's upset.
- Tom üzgün olduğunu söyledi.
- You're just upset.
- Siz sadece üzgünsünüz.
- Tom sounded like he was upset.
- Tom üzgün gibi görünüyordu.
- You seem to be very upset.
- Çok üzgün görünüyorsun.
- Tom could be upset.
- Tom üzgün olabilir.
- I'm very upset about that.
- Bu konuda çok üzgünüm.
- Tom is really upset, isn't he?
- Tom gerçekten üzgün, değil mi?
- Tom is very upset about what happened.
- Tom olanlar için çok üzgün.
- She looked upset as she read the letter.
- Mektubu okurken üzgün görünüyordu.
- Tom is still upset, isn't he?
- Tom hâlâ üzgün, değil mi?
- Why do you think I'm upset?
- Sence neden üzgünüm?
- Tom's very upset about something.
- Tom bir şey için çok üzgün.
- Tom said Mary wasn't upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olmadığını söyledi.
- Many of us are upset.
- Çoğumuz üzgünüz.
- I'm not upset anymore.
- Artık üzgün değilim.
- I doubt Tom is still upset.
- Tom'un hâlâ üzgün olduğundan şüpheliyim.
- Tom is obviously upset.
- Tom açıkça üzgün.
- Tom noticed that Mary looked upset.
- Tom Mary'nin üzgün göründüğünü fark etti.
- I was really upset.
- Ben gerçekten üzgündüm.
- Tom is obviously a little upset.
- Tom belli ki biraz üzgün.
- I feel very upset.
- Çok üzgün hissediyorum.
- Tom said that he wasn't upset.
- Tom üzgün olmadığını söyledi.
- Tom said I sounded upset.
- Tom sesimin üzgün geldiğini söyledi.
- Tom is upset about this.
- Tom bu konuda üzgün.
- Tom was a little upset.
- Tom biraz üzgündü.
- Why was Tom so upset?
- Tom neden bu kadar üzgündü?
- Tom appeared upset.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Why aren't you upset?
- Sen neden üzgün değilsin?
- Tom could tell that Mary was really upset.
- Tom, Mary'nin gerçekten üzgün olduğunu söyleyebilirdi.
- What's Tom so upset about?
- Tom neden bu kadar üzgün?
- Tom looks somewhat upset.
- Tom biraz üzgün görünüyor.
- I was a little upset.
- Ben biraz üzgündüm.
- Why are they so upset?
- Neden bu kadar üzgünler?
- Tom was really upset.
- Tom gerçekten üzgündü.
- Tom might be a little upset.
- Tom biraz üzgün olabilir.
- You still seem upset.
- Hâlâ üzgün görünüyorsun.
- I know that you're upset right now.
- Şimdi üzgün olduğunu biliyorum.
- Tom isn't at all upset.
- Tom hiç üzgün değil.
- Tom looked upset.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Tom was too upset to speak.
- Tom konuşamayacak kadar üzgündü.
- I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive.
- Araban hurdaya döndüğü için üzgün olduğunu biliyorum ama yaralanmadın ve hayatta olduğun için şükretmelisin.
- Why are you still upset?
- Neden hâlâ üzgünsün?
- I know that you're upset right now.
- Şimdi üzgün olduğunuzu biliyorum.
- I thought you might be upset.
- Üzgün olabileceğini düşündüm.
- I've never seen Mary this upset before.
- Daha önce Mary'in bu kadar üzgün olduğunu hiç görmedim.
- Why are you so upset now?
- Neden şimdi bu kadar üzgünsün?
- Tom is just upset.
- Tom sadece üzgün.
- Was Tom upset, too?
- Tom da mı üzgündü?
- Why are you upset?
- Niçin üzgünsün?
- Everyone is upset.
- Herkes üzgün.
- Tom has been very upset.
- Tom çok üzgündü.
- He was too upset to distinguish vice from virtue.
- Ahlaksızlığı erdemden ayırt edemeyecek kadar üzgündü.
- Are you upset?
- Üzgün müsün?
- Tom looked truly upset.
- Tom gerçekten üzgün görünüyordu.
- We're upset.
- Biz üzgünüz.
- Both Tom and Mary looked upset and disappointed.
- Hem Tom hem de Mary üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- Tom doesn't seem upset.
- Tom üzgün görünmüyor.
- Tom is very upset.
- Tom çok üzgün.
- Tom still looks upset.
- Tom hala üzgün görünüyor.
- I was pretty upset.
- Oldukça üzgündüm.
- Tom said that Mary was likely to be upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olabileceğini söyledi.
- Sami was upset, too.
- Sami de üzgündü.
- Tom told me he wasn't upset.
- Tom bana üzgün olmadığını söyledi.
- Tom is obviously a little upset.
- Açıkçası Tom biraz üzgün.
- I understand that you're upset now.
- Şimdi senin üzgün olduğunu anlıyorum..
- Everyone was upset.
- Herkes üzgündü.
- The German team lost, and now I'm upset.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi ben üzgünüm.
- Tom was upset.
- Tom üzgündü.
- Tom said Mary isn't upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olmadığını söyledi.
- Are you upset that you weren't invited to Tom's party?
- Tom'un partisine davet edilmediğin için üzgün müsün?
- I thought Tom sounded upset.
- Tom'un sesinin üzgün geldiğini düşünmüştüm.
- I'm pretty upset.
- Oldukça üzgünüm.
- Tom is still very upset.
- Tom hala çok üzgün.
- I was hurt and upset.
- Ben kırgın ve üzgündüm.
- What's Tom so upset about?
- Tom ne hakkında bu kadar üzgün?
- Tom didn't seem to be upset.
- Tom üzgün görünmüyordu.
- I'm not too upset anymore.
- Artık çok üzgün değilim.
- Tom was pretty upset.
- Tom çok üzgündü.
- Tom sounds really upset.
- Tom gerçekten üzgün görünüyor.
- The man carrying a violin seemed upset.
- Keman taşıyan adam üzgün görünüyordu.
- Sami was upset about that.
- Sami o konuda üzgündü.
- Tom wasn't as upset as I thought he'd be.
- Tom düşündüğüm kadar üzgün değildi.
- I'm not upset, but I'm really disappointed.
- Üzgün değilim ama gerçekten hayal kırıklığına uğradım.
- You seem upset.
- Üzgün görünüyorsunuz.
- Tom sounds really upset.
- Tom'un sesi çok üzgün geliyor.
- Tom is still very upset.
- Tom hâlâ çok üzgün.
- Sami was upset about that.
- Sami bu konuda üzgündü.
- My puppy died, and I'm terribly upset.
- Yavru köpeğim öldü ve ben çok üzgünüm.
- Tom looks like he's upset.
- Tom üzgünmüş gibi görünüyor.
- She was visibly upset.
- O gözle görülebilir şekilde üzgündü.
- I understand that you're upset now.
- Şu anda üzgün olduğunuzu anlıyorum.
- We're upset about this loss.
- Bu kayıptan dolayı üzgündük.
- You're upset.
- Sen üzgünsün.
- She's upset right now.
- Şu anda üzgün.
- Tom seemed confused and upset.
- Tom kafası karışmış ve üzgün görünüyordu.
- Tom isn't upset.
- Tom üzgün değil.
- We're both very upset.
- İkimiz de çok üzgünüz.
- Tom said that he isn't upset.
- Tom üzgün olmadığını söyledi.
- Tom said that Mary wasn't upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olmadığını söyledi.
- Tom didn't seem upset.
- Tom üzgün görünmüyordu.
- They seem upset.
- Onlar üzgün görünüyorlar.
- I'm pretty upset.
- Çok üzgünüm.
- I'm so glad you are not upset.
- Üzgün olmamana çok sevindim.
- Why are you upset?
- Neden üzgünsün?
- Tom always seems to be upset.
- Tom her zaman üzgün görünüyor.
- Tom looks very upset.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- Tom is a little upset.
- Tom biraz üzgün.
- She's very upset.
- Çok üzgün.
- Tom didn't seem to be too upset.
- Tom çok üzgün görünmüyordu.
- Tom said he wasn't upset.
- Tom üzgün olmadığını söyledi.
- Tom seemed pretty upset about it.
- Tom bu konuda oldukça üzgün görünüyordu.
- You sound upset.
- Sesin üzgün geliyor.
- Don't look so upset.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Tom is very upset by what happened.
- Tom olanlar yüzünden çok üzgün.
- I was upset by the news of the traffic accident.
- Trafik kazası haberinden dolayı üzgündüm.
- Tom still seems upset.
- Tom hala üzgün görünüyor.
- Tom was extremely upset.
- Tom son derece üzgündü.
- Tom seems quite upset.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- I was quite upset at the sudden change in the plan.
- Plandaki ani değişiklikten dolayı oldukça üzgündüm.
- Tom said he isn't upset.
- Tom üzgün olmadığını söyledi.
- Tom isn't crying anymore, but he's still obviously still upset.
- Tom artık ağlamıyor ama yine de açıkçası hala üzgün.
- I'm not upset.
- Üzgün değilim.
- Tom seemed pretty upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyordu.
- You seem to be upset.
- Üzgün görünüyorsun.
- Tom doesn't seem to be upset.
- Tom üzgün görünmüyor.
- Tom said that he was really upset.
- Tom gerçekten üzgün olduğunu söyledi.
- Tom seemed to be upset.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Tom sounded like he was upset.
- Tom'un sesi üzgün gibi geliyordu.
- Tom said Mary isn't upset.
- Tom Mary'nin üzgün olmadığını söyledi.
- Tom said that Mary was probably still upset.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ üzgün olduğunu söyledi.
- Tom is probably still upset.
- Tom muhtemelen hâlâ üzgün.
- Why is Layla so upset?
- Layla neden bu kadar üzgün?
- We're upset about this loss.
- Kaybettiğimiz için üzgünüz.
- You seem upset.
- Üzgün görünüyorsun.
- Tom was so upset.
- Tom çok üzgündü.
- Tom was upset when he saw Mary kissing John.
- Tom, Mary'nin John'u öptüğünü gördüğünde üzgündü.
- We were upset.
- Biz üzgündük.
- Tom is very upset about what happened.
- Tom ne olduğu hakkında çok üzgün.
- Tom was extremely upset.
- Tom çok üzgündü.
- Tom was upset when Mary walked out on him.
- Mary onu terk ettiğinde Tom üzgündü.
- I think we're all upset by what Tom did.
- Sanırım Tom'un yaptıklarından dolayı çok üzgünüz.
- Tom seemed quite upset.
- Tom oldukça üzgün görünüyordu.
- Are you still upset?
- Hala üzgün müsün?
- I'm upset about them.
- Onlar için üzgünüm.
- Tom seemed upset.
- Tom üzgün görünüyordu.
- I doubt that Tom is still upset.
- Tom'un hâlâ üzgün olduğundan şüpheliyim.
- Tom said he was very upset.
- Tom çok üzgün olduğunu söyledi.
- Tom looked very upset.
- Tom çok üzgün görünüyordu.
- I'm not upset about her.
- Onun için üzgün değilim.
- It looks like you're upset.
- Üzgün görünüyorsun.
- I was a little upset.
- Biraz üzgündüm.
- Tom doesn't look that upset to me.
- Tom bana o kadar da üzgün görünmüyor.
- You're not upset, are you?
- Üzgün değilsin, değil mi?
- I thought that Tom might be upset.
- Tom'un üzgün olabileceğini düşündüm.
- She looked upset as she read the letter.
- Mektubu okurken, o üzgün görünüyordu.
- Tom said I looked very upset.
- Tom çok üzgün göründüğümü söyledi.
- Is that why you're upset?
- Bu yüzden mi üzgünsün?
- She is upset.
- O üzgündür.
- Tom is clearly upset.
- Tom açıkça üzgün.
- Both Tom and Mary looked upset and disappointed.
- Hem Tom hem de Mary üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyorlardı.
- Tom didn't seem upset to me.
- Tom bana üzgün görünmüyordu.
- Tom is still upset.
- Tom hala üzgün.
- Neither Tom nor Mary looked upset.
- Ne Tom ne de Mary üzgün görünüyordu.
- You look kind of upset.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
- Tom is pretty upset, isn't he?
- Tom çok üzgün, değil mi?
- She's very upset.
- O çok üzgün.
- I know you're upset.
- Üzgün olduğunu biliyorum.
- You seem to be upset about what happened.
- Olanlardan dolayı üzgün görünüyorsun.
- I don't think I've ever seen you so upset.
- Seni hiç bu kadar üzgün gördüğümü sanmıyorum.
- To have more than one problem before him at one time makes him irritable, upset and exasperated.
- Önünde aynı anda birden fazla sorun olması onu sinirli, üzgün ve öfkeli yapar.
- No one's upset.
- Kimse üzgün değil.
- Tom is extremely upset.
- Tom son derece üzgün.
- I'm real upset about that.
- Bu konuda gerçekten üzgünüm.
- Tom seemed kind of upset.
- Tom biraz üzgün görünüyordu.
- My wife is very upset.
- Karım çok üzgün.
- Mary was clearly upset.
- Mary açıkça üzgündü.
- Tom looks a little upset.
- Tom biraz üzgün görünüyor.
- I've never seen Mary this upset before.
- Mary'yi daha önce hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
- Tom looked like he was upset.
- Tom üzgün görünüyordu.
- I can't believe Tom is really that upset.
- Tom'un gerçekten bu kadar üzgün olduğuna inanamıyorum.
- Tom was too upset to talk about what had happened.
- Tom olanlar hakkında konuşamayacak kadar üzgündü.
- Tom still looks upset.
- Tom hâlâ üzgün görünüyor.
- Tom is very upset about this.
- Tom bunun hakkında çok üzgün.
- I don't know why you're all so upset.
- Neden hepiniz bu kadar üzgünsünüz bilmiyorum.
- You seemed really upset.
- Gerçekten üzgün görünüyordun.
- It seems that Tom is upset about something.
- Tom bir şey hakkında üzgün gibi görünüyor.
- I'm so glad you are not upset.
- Üzgün olmadığınız için çok mutluyum.
- Jane was upset.
- Jane üzgündü.
- Tom sounds upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- I'm very upset at this point.
- Bu noktada çok üzgünüm.
- Tom looks like he's upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- I know Tom's upset.
- Tom'un üzgün olduğunu biliyorum.
- Why is Tom so upset?
- Tom neden bu kadar üzgün?
- Why aren't you upset?
- Neden üzgün değilsin?
- Sami sounded upset.
- Sami'nin sesi üzgün geliyordu.
- Tom said I looked upset.
- Tom üzgün göründüğümü söyledi.
- Tom is always upset.
- Tom her zaman üzgün.
- I wonder if Tom is still upset.
- Acaba Tom hala üzgün mü?
- Are you still upset about what happened?
- Olanlar için hâlâ üzgün müsün?
- I'm a little upset.
- Biraz üzgünüm.
- I'm upset about Tom.
- Tom hakkında üzgünüm.
- I'm really upset about it.
- Bu konuda gerçekten üzgünüm.
- Tom still seems upset.
- Tom hâlâ üzgün görünüyor.
- Tom isn't crying anymore, but he's still obviously still upset.
- Tom artık ağlamıyor ama hâlâ üzgün olduğu belli.
- Tom has been really upset.
- Tom gerçekten üzgün.
- No one's upset.
- Hiç kimse üzgün değil.
- We're upset about this loss.
- Bu zarardan dolayı üzgünüz.
- I'm really upset.
- Gerçekten üzgünüm.
- Are you still upset?
- Hâlâ üzgün müsün?
- Tom didn't seem very upset.
- Tom çok üzgün görünmüyordu.
- Tom was much more upset than Mary was.
- Tom Mary'den çok daha fazla üzgündü.
- I'm upset right now.
- Ben şu anda üzgünüm.
- Tom said Mary wasn't upset.
- Tom Mary'nin üzgün olmadığını söyledi.
- Why is Tom upset?
- Neden Tom üzgün?
- You looked very upset.
- Çok üzgün görünüyordun.
- You still seem to be upset.
- Hâlâ üzgün görünüyorsun.
- Since no one remembered my birthday, I was upset.
- Kimse doğum günümü hatırlamadığı için üzgündüm.
- I'm upset about them.
- Onlar hakkında üzgünüm.
- Tom seems to be very upset.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- I doubt Tom is still upset.
- Tom'un hala üzgün olduğundan şüpheliyim.
- Tom wasn't very upset.
- Tom çok üzgün değildi.
- Did Tom seem upset about anything?
- Tom bir şey hakkında üzgün görünüyor muydu?
- I'm very upset.
- Çok üzgünüm.
- I know why you're upset.
- Neden üzgün olduğunu biliyorum.
- I don't know what Tom is so upset about.
- Tom'un neden bu kadar üzgün olduğunu bilmiyorum.
- She was visibly upset.
- Gözle görülür biçimde üzgündü.
- Tom told me that he's upset.
- Tom bana üzgün olduğunu söyledi.
- Aren't you still upset about that?
- Bunun için hâlâ üzgün değil misin?
- You're obviously upset about something.
- Belli ki bir şey hakkında üzgünsün.
- I'm not upset about Tom.
- Tom hakkında üzgün değilim.
- I'm not upset, but I'm really disappointed.
- Ben üzgün değilim ama gerçekten hayal kırıklığına uğradım.
- Tom seemed to be very upset.
- Tom çok üzgün görünüyordu.
- Sami seemed pretty upset.
- Sami oldukça üzgün görünüyordu.
- Tom wasn't at all upset.
- Tom hiç üzgün değildi.
- Tom was upset because he wasn't invited to Mary's party.
- Tom Mary'nin partisine davet edilmediğinden dolayı üzgündü.
- Sami seemed upset.
- Sami üzgün görünüyordu.
- Tom really sounds upset.
- Tom'un sesi gerçekten üzgün geliyor.
- Tom is very upset by what Mary told him.
- Tom, Mary'nin ona söylediği şey yüzünden çok üzgündü.
- Tom looks upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- I'm upset about her.
- Onunla ilgili üzgünüm.
- Both Tom and Mary are very upset.
- Hem Tom hem de Mary çok üzgün.
- I thought you might be upset.
- Üzgün olabileceğini düşünmüştüm.
- I bet Tom is pretty upset.
- Eminim Tom çok üzgündür.
- You seem to be upset about what happened.
- Olanlar hakkında üzgün görünüyorsun.
- Tom didn't know why Mary was so upset.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu bilmiyordu.
- Tom is definitely upset.
- Tom kesinlikle üzgün.
- I wonder if Tom is still upset.
- Tom'un hâlâ üzgün olup olmadığını merak ediyorum.
- Tom looked slightly upset.
- Tom biraz üzgün görünüyordu.
- Tom isn't the only one who's upset.
- Üzgün olan tek kişi Tom değil.
- I'm very upset by what happened.
- Olanlar için çok üzgünüm.
- Do you think Tom is still upset?
- Tom'un hâlâ üzgün olduğunu düşünüyor musun?
- Tom is probably a little upset.
- Tom muhtemelen biraz üzgün.
- I was very upset.
- Çok üzgündüm.
- I'm still upset.
- Hâlâ üzgünüm.
- Tom saw how upset Mary was and decided not to say anything more.
- Tom Mary'nin ne kadar üzgün olduğunu gördü ve daha fazla bir şey söylememeye karar verdi.
- It looks like Tom is upset.
- Tom üzgün gibi görünüyor.
- Sami was very upset.
- Sami çok üzgündü.
- You seem quite upset.
- Oldukça üzgün görünüyorsun.
- I'm a little upset.
- Ben biraz üzgünüm.
- Tom seemed genuinely upset.
- Tom gerçekten üzgün görünüyordu.
- Tom certainly seemed upset.
- Tom kesinlikle üzgün görünüyordu.
- You sure sound upset.
- Sesin üzgün geliyor.
- I'm not upset about him.
- Onun için üzgün değilim.
- Tom seems pretty upset about something.
- Tom bir şey hakkında oldukça üzgün görünüyor.
- I'm not upset about them.
- Onlar için üzgün değilim.
- I'm not upset about them.
- Onlar hakkında üzgün değilim.
- Tom wondered why Mary was so upset.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu merak ediyordu.
- Tom seems to be upset.
- Tom üzgün görünüyor.
- Tom is upset, isn't he?
- Tom üzgün, değil mi?
- Tom didn't seem upset to me.
- Tom bana üzgün görünmedi.
- The German team lost, and now I'm upset.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi üzgünüm.
- You look pretty upset.
- Oldukça üzgün görünüyorsun.
- Tom didn't look that upset to me.
- Tom bana o kadar üzgün görünmedi.
- Tom noticed that Mary looked upset.
- Tom, Mary'nin üzgün göründüğünü fark etti.
- They seem upset.
- Üzgün görünüyorlar.
- Neighbors are still upset.
- Komşular hala üzgün.
- Tom had never seen Mary so upset before.
- Tom, Mary'yi daha önce hiç bu kadar üzgün görmemişti.
- Tom didn't seem too upset.
- Tom çok üzgün görünmüyordu.
- Tom saw how upset Mary was and decided not to say anything more.
- Tom, Mary'nin ne kadar üzgün olduğunu gördü ve daha fazla bir şey söylememeye karar verdi.
- I was really upset.
- Gerçekten üzgündüm.
- Does Tom look upset?
- Tom üzgün görünüyor mu?
- Why's Tom so upset?
- Tom neden bu kadar üzgün?
- Tom wondered why Mary was so upset.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu merak etti.
- Tom might be upset.
- Tom üzgün olabilir.
- She's upset right now.
- O şimdi üzgün.
- Tom is angry and upset.
- Tom kızgın ve üzgün.
- Tom didn't seem to be as upset as Mary seemed to be.
- Tom, Mary kadar üzgün görünmüyordu.
- You look like you're upset.
- Üzgün gibi görünüyorsun.
- Tom doesn't seem to be as upset as Mary seems to be.
- Tom, Mary kadar üzgün görünmüyor.
- Tom is upset because he wasn't invited to Mary's party.
- Tom, Mary'nin partisine davet edilmediği için üzgündü.
- I understand why you're upset.
- Neden üzgün olduğunu anlıyorum.
- I'm not upset about her.
- Onunla ilgili üzgün değilim.
- Tom sounded upset.
- Tom'un sesi üzgün geliyordu.
- Tom is pretty upset.
- Tom oldukça üzgün.
- Tom's very upset about something.
- Tom bir şey hakkında çok üzgün.
- You seem to be upset.
- Üzgün gibi görünüyorsun.
- Why are you still upset about that?
- Neden o konuda hala üzgünsün?
- I don't know what Tom was so upset about.
- Tom'un neden bu kadar üzgün olduğunu bilmiyorum.
- Did Tom look upset?
- Tom üzgün görünüyor muydu?
- Did Tom seem upset?
- Tom üzgün görünüyor muydu?
- Tom wasn't upset.
- Tom üzgün değildi.
- Why are you so upset?
- Neden bu kadar üzgünsün?
Show More (394)
|
| 2 |
upset |
üzmek |
v. |
|
- It upsets almost everyone, beginning with those known as the smaller countries.
- Bu durum, küçük ülkeler olarak bilinenlerden başlayarak neredeyse herkesi üzmektedir.
- Secondly, what upsets the previous speakers is something that I personally find reassuring.
- İkinci olarak önceki konuşmacıları üzen şey, benim şahsen güven verici bulduğum bir şeydir.
- We must not upset the farmers too much in this European Union.
- Bu Avrupa Birliği'nde çiftçileri çok fazla üzmemeliyiz.
- I am quite upset at the way the oral amendment was bounced.
- Sözlü değişiklik önergesinin geri çevrilme şekli beni oldukça üzdü.
- This European unease will not upset Hezbollah.
- Avrupa'nın bu tedirginliği Hizbullah'ı üzmeyecektir.
- Secondly, what upsets the previous speakers is something that I personally find reassuring.
- İkinci olarak, önceki konuşmacıları üzen şey, benim şahsen güven verici bulduğum bir şeydir.
- I didn't want to upset him.
- Onu üzmek istemedim.
- Have you ever upset your mother?
- Hiç anneni üzdün mü?
- I didn't want to upset Tom.
- Tom'u üzmek istemedim.
- Let's not do anything that might upset Tom.
- Tom'u üzecek bir şey yapmayalım.
- Tom apologized for upsetting me.
- Tom beni üzdüğü için özür diledi.
- Tom doesn't want to do anything that will upset Mary.
- Tom Mary'yi üzecek bir şey yapmak istemiyor.
- I think we're all upset by what Tom did.
- Bence Tom'un yaptığı şey hepimizi üzdü.
- Have I said something to upset you?
- Seni üzecek bir şey yaptım mı?
- We didn't want to upset them.
- Onları üzmek istemedik.
- Have I said something to upset you?
- Seni üzecek bir şey mi söyledim?
- We've upset Tom.
- Tom'u üzdük.
- Make sure you don't do anything to upset Tom.
- Tom'u üzecek bir şey yapmadığından emin ol.
- Would you please stop upsetting Tom?
- Tom'u üzmeyi bırakır mısın lütfen?
- I didn't want to upset them.
- Onları üzmek istemedim.
- We've upset Tom.
- Biz Tom'u üzdük.
- You're upsetting me!
- Beni üzüyorsun!
- You're upsetting Tom.
- Tom'u üzüyorsun.
- Have I done something to upset you?
- Sizi üzecek bir şey mi yaptım?
- Be careful not to do anything to upset Tom.
- Tom'u üzecek bir şey yapmamaya dikkat et.
- Have I done something to upset you?
- Seni üzecek bir şey yaptım mı?
- Whatever you do, don't say anything to upset Tom.
- Ne yaparsan yap, Tom'u üzecek bir şey söyleme.
- When was the last time you upset your father?
- En son ne zaman babanızı üzdünüz?
- We didn't want to upset Tom.
- Tom'u üzmek istemiyorduk.
- The news upset her deeply.
- Haber onu derinden üzdü.
- Does it upset you?
- O seni üzüyor mu?
- Don't upset mommy.
- Anneni üzme.
- Would you please stop upsetting Tom?
- Lütfen Tom'u üzmeyi keser misin?
- We didn't want to upset Tom.
- Tom'u üzmek istemedik.
- I don't like upsetting people.
- İnsanları üzmekten hoşlanmıyorum.
- Tom is very upset by what Mary told him.
- Mary'nin söyledikleri Tom'u çok üzmüştür.
- I don't want to upset Tom.
- Tom'u üzmek istemiyorum.
- What did I say to upset you?
- Seni üzmek için ne dedim?
- I don't want to upset you.
- Sizi üzmek istemiyorum.
- Something obviously has upset you.
- Bir şeyin seni üzdüğü belli.
- What got him so upset?
- Onu bu kadar üzen ne?
- Be careful not to say anything that will upset Tom.
- Tom'u üzecek bir şey söylememeye dikkat et.
- We didn't want to upset him.
- Onu üzmek istemedik.
- I don't want to upset you.
- Seni üzmek istemiyorum.
- Does it upset you?
- Seni üzüyor mu?
- I didn't want to upset her.
- Onu üzmek istemedim.
- This upsets me.
- Bu beni üzüyor.
- Did I do something to upset Tom?
- Tom'u üzecek bir şey mi yaptım?
- This is the first time I've ever upset Marika.
- Marika'yı ilk kez üzüyorum.
- I thought I did something to make you upset.
- Seni üzecek bir şey yaptığımı sanıyordum.
- You're upsetting him.
- Onu üzüyorsun.
- I didn't mean to upset you.
- Seni üzmek istemedim.
- I don't want to upset anyone.
- Kimseyi üzmek istemiyorum.
- What did I say to upset you?
- Seni üzecek ne söyledim?
- You've upset Tom.
- Tom'u üzdün.
- We didn't want to upset her.
- Onu üzmek istemedik.
- I've upset you.
- Seni üzdüm.
- Make sure you don't do anything to upset Tom.
- Tom'u üzecek hiçbir şey yapmadığınızdan emin olun.
- I'm trying not to do anything to upset Tom.
- Tom'u üzecek herhangi bir şey yapmamaya çalışıyorum.
- The news upset me.
- Haber beni üzdü.
- I'm very upset by what happened.
- Olanlar beni çok üzdü.
- You're upsetting her.
- Onu üzüyorsun.
- Tom doesn't want to do anything that will upset Mary.
- Tom, Mary'yi üzecek bir şey yapmak istemiyor.
- You're upsetting me!
- Beni üzüyorsunuz!
- The news upset her terribly.
- Haber onu çok üzdü.
- You're upsetting them.
- Onları üzüyorsun.
- I didn't want to upset you.
- Seni üzmek istemedim.
- If I knew it was going to upset you so much, I wouldn't have mentioned it.
- Sizi bu kadar üzeceğini bilseydim, bundan bahsetmezdim.
- Sami knew that that would upset Layla.
- Sami bunun Layla'yı üzeceğini biliyordu.
- I thought I did something to make you upset.
- Seni üzecek bir şey yaptığımı düşünüyordum.
- If I knew it was going to upset you so much, I wouldn't have mentioned it.
- Bunun seni bu kadar üzeceğini bilseydim bundan bahsetmezdim.
- Something obviously has upset you.
- Belli ki bir şey seni üzmüş.
- I don't like upsetting people.
- İnsanları üzmeyi sevmiyorum.
- A thing like that doesn't upset me.
- Böyle bir şey beni üzmez.
Show More (71)
|
| 3 |
upset |
kızgın |
adj. |
|
- I'm not upset with you.
- Sana kızgın değilim.
- You're obviously upset.
- Belli ki kızgınsın.
- Tom was upset with Mary.
- Tom, Mary'ye kızgındı.
- Why would I be upset?
- Neden kızgın olayım ki?
- Tom said he's upset.
- Tom kızgın olduğunu söyledi.
- Why are you so upset with him?
- Neden ona bu kadar kızgınsınız?
- You have every reason to be upset with me.
- Bana kızgın olmak için her türlü sebebin var.
- Tom knew that Mary was upset with John.
- Tom, Mary'nin John'a kızgın olduğunu biliyordu.
- Tom is really upset with me.
- Tom bana gerçekten kızgın.
- Tom said that he was upset.
- Tom kızgın olduğunu söyledi.
- You're probably upset with me.
- Muhtemelen bana kızgınsın.
- Tom is upset with Mary because she didn't help him.
- Tom kendisine yardım etmediği için Mary'ye kızgın.
- You're upset with me, aren't you?
- Bana kızgınsın, değil mi?
- Tom is very upset about this.
- Tom bu konuda çok kızgın.
- Why are you so upset with her?
- Neden ona bu kadar kızgınsınız?
- I'm upset with you.
- Sana kızgınım.
- Tom really is upset with us, isn't he?
- Tom gerçekten bize kızgın, değil mi?
- We're really upset with Tom.
- Tom'a gerçekten kızgınız.
- Why are you so upset with them?
- Neden onlara bu kadar kızgınsınız?
- We're both very upset.
- İkimiz de çok kızgınız.
- Why are you so upset with Tom?
- Neden Tom'a çok kızgınsın?
- Dad, are you still upset with me?
- Baba, hala bana kızgın mısın?
- I'm upset at myself.
- Kendime kızgınım.
- Why are you so upset with her?
- Neden ona bu kadar kızgınsın?
- Why are you so upset with him?
- Neden ona bu kadar kızgınsın?
- I'm still upset with Tom.
- Tom'a hâlâ kızgınım.
- You're obviously upset about something.
- Belli ki bir şeye kızgınsın.
- Tom isn't upset with Mary.
- Tom, Mary'ye kızgın değil.
- Why is Tom upset with Mary?
- Tom neden Mary'ye kızgın?
- Dad, are you still upset with me?
- Baba, hâlâ bana kızgın mısın?
- Tom knew that Mary was upset with him.
- Tom, Mary'nin ona kızgın olduğunu biliyordu.
- Why are you so upset with Tom?
- Tom'a neden bu kadar kızgınsın?
- Tom is really upset with Mary.
- Tom, Mary'ye gerçekten kızgın.
- Tom is upset with Mary.
- Tom Mary'ye kızgın.
- Neighbors are still upset.
- Komşular hala kızgındı.
- Tom is very upset with Mary.
- Tom, Mary'ye çok kızgın.
- Tom isn't upset with Mary.
- Tom Mary'ye kızgın değil.
- I'm still upset with Tom.
- Ben hâlâ Tom'a kızgınım.
- Tom knew that Mary was upset with him.
- Tom Mary'nin ona kızgın olduğunu biliyordu.
- Why are you so upset with them?
- Neden onlara bu kadar kızgınsın?
- They said they were upset.
- Kızgın olduklarını söylediler.
Show More (38)
|
| 4 |
upset |
bozulmak |
v. |
|
- I don't want him getting upset.
- Bozulmasını istemiyorum.
- I don't want them getting upset.
- Bozulmalarını istemiyorum.
- I don't want you to get upset.
- Bozulmanı istemiyorum.
- I don't want her to get upset.
- Bozulmasını istemiyorum.
- I don't want him to get upset.
- Bozulmasını istemiyorum.
- I don't want her getting upset.
- Bozulmasını istemiyorum.
- I don't want them to get upset.
- Bozulmalarını istemiyorum.
Show More (4)
|
| 5 |
upset |
sinirli |
adj. |
|
- Tom didn't seem too upset.
- Tom çok sinirli görünmüyordu.
- You seem to be very upset.
- Çok sinirli görünüyorsun.
- Why is Layla so upset?
- Leyla neden bu kadar sinirli?
- Tom was sad and upset.
- Tom üzgün ve sinirliydi.
- Tom didn't know why Mary was so upset.
- Tom Mary'nin bu kadar sinirli olduğunu bilmiyordu.
- Tom seemed quite upset.
- Tom oldukça sinirli görünüyordu.
Show More (3)
|
| 6 |
upset |
rahatsız |
adj. |
|
- Tom was upset by the situation.
- Tom durumdan rahatsız oldu.
- My stomach is often a bit upset after eating spicy food.
- Baharatlı yiyecekler yedikten sonra midem genellikle biraz rahatsız oluyor.
- Tom had an upset stomach.
- Tom'un midesi rahatsızdı.
- Dan was upset at the loud music.
- Dan yüksek sesli müzikten rahatsız oldu.
Show More (1)
|
| 7 |
upset |
bozmak |
v. |
|
- This is something that will not unravel anything, nor will it upset balances in the final outcome.
- Bu, hiçbir şeyi çözmeyecek ya da nihai sonuçtaki dengeleri bozmayacak bir şeydir.
- We must not upset this result today.
- Bugün bu sonucu bozmamalıyız.
- The office has been topsy-turvy since the merger upset everything.
- Birleşme her şeyi bozduğundan beri ofis altüst oldu.
Show More (0)
|
| 8 |
upset |
altüst etmek |
v. |
|
- It is also clear from the text that war can upset the best-laid plans.
- Metinden de anlaşılacağı üzere savaş en iyi planları bile altüst edebilir.
- You've upset my life.
- Hayatımı altüst ettiniz.
- That upset all our plans.
- Bu bütün planlarımızı altüst etti.
Show More (0)
|
| 9 |
upset |
allak bullak etmek |
v. |
|
- The office has been topsy-turvy since the merger upset everything.
- Birleşme her şeyi allak bullak ettiğinden beri ofis alt üst oldu.
- You've upset Tom.
- Tom'u allak bullak ettin.
Show More (-1)
|
| 10 |
upset |
bulandırmak |
v. |
|
- What she ate gave her an upset stomach.
- Yediği şey midesini bulandırdı.
- The berries I ate gave me an upset stomach.
- Yediğim meyveler midemi bulandırdı.
Show More (-1)
|
| 11 |
upset |
bulanmak |
v. |
|
- I think I have an upset stomach.
- Sanırım midem bulanıyor.
- My stomach is upset.
- Midem bulanıyor.
Show More (-1)
|
| 12 |
upset |
bulanmış |
adj. |
|
- I woke up with an upset stomach.
- Midem bulanmış bir şekilde uyandım.
Show More (-2)
|
| 13 |
upset |
mutsuz |
adj. |
|
- Tom is a little upset.
- Tom biraz mutsuz.
Show More (-2)
|
| 14 |
upset |
keyfini kaçırmak |
v. |
|
- Let's not do anything that might upset Tom.
- Tom'un keyfini kaçırabilecek bir şey yapmayalım.
Show More (-2)
|
