|
- There is no such pressure.
- Böyle bir baskı yok.
- There is no such thing as good and bad terrorism.
- İyi ya da kötü terörizm diye bir şey yoktur.
- There is certainly no way back.
- Kesinlikle geri dönüş yok.
- I have no criticism to make of the hard work.
- Bu sıkı çalışma için getirebileceğim bir eleştiri yok.
- As regards security of supply no major new developments are to be reported.
- Arz güvenliği konusunda bildirilebilecek önemli yeni gelişmeler yoktur.
- There is no sound long-term budgetary methodology.
- Uzun vadeli sağlam bir bütçe metodolojisi yoktur.
- There is no getting away from this issue.
- Bu konudan kaçış yoktur.
- There is no contradiction between our two positions, quite the opposite.
- İki pozisyonumuz arasında bir çelişki yok, tam tersi.
- The grey economy is also very large, but there are no reliable evaluations of its size.
- Gri ekonomi de çok büyüktür, fakat hacmi konusunda güvenilir değerlendirmeler yoktur.
- The Union has no right to interfere in the internal affairs of a sovereign country such as the Russian Federation.
- Birliğin, Rusya Federasyonu gibi egemen bir ülkenin içişlerine karışma hakkı yoktur.
- We must restate this commitment because there is no more time and we have to act.
- Bu taahhüdü yeniden dile getirmeliyiz çünkü daha fazla zamanımız yok ve harekete geçmeliyiz.
- The proposal submitted is very sound, but there is no extra money set aside.
- Sunulan teklif çok sağlam ancak bir kenara ayrılmış ekstra bir para yok.
- Then we have two new amendments, because we had no amendments on pensions.
- O zaman iki yeni değişiklik önergemiz var, çünkü emekli maaşları konusunda değişiklik önergemiz yoktu.
- Today, when we talk about women or violation or female genital mutilation, we have no organisation to turn to for help.
- Bugün, kadınlardan, ihlallerden ya da kadın sünnetinden bahsettiğimizde, yardım için başvurabileceğimiz bir kuruluş yok.
- The offence of xenophobia is extremely difficult to prove and there is no direct place for it in British criminal law.
- Yabancı düşmanlığı suçunun kanıtlanması son derece zordur ve İngiliz ceza hukukunda doğrudan bir yeri yoktur.
- There was no wind, and we must therefore conclude that wind alone does not solve the problem.
- Rüzgar yoktu ve bu nedenle rüzgarın tek başına sorunu çözmediği sonucuna varmalıyız.
- Fine words, but patently of no consequence.
- Güzel sözler, ama açıkça bir sonucu yok.
- There is no single market for railway services within the Community.
- Topluluk içinde demiryolu hizmetleri için tek bir pazar yoktur.
- That is the correct procedure and there is no alternative to it.
- doğru prosedür budur ve bunun alternatifi yoktur.
- At present, 2 billion people have no access to electricity.
- Şu anda 2 milyar insanın elektriğe erişimi yok.
- A country as wealthy as Argentina has no right to leave the majority of its population in poverty.
- Arjantin kadar zengin bir ülkenin, nüfusunun çoğunluğunu yoksulluk içinde bırakmaya hakkı yoktur.
- The sea unites, the sea belongs to everyone, the sea has no borders.
- Deniz birleştirir, deniz herkese aittir, denizin sınırları yoktur.
- Antibiotics do not work and there are, as yet, no antiviral drugs, so we must be extremely cautious.
- Antibiyotikler işe yaramıyor ve henüz antiviral ilaçlar yok, bu nedenle son derece temkinli olmalıyız.
- Violence has no role to play in healing the divisions.
- Şiddetin bölünmüşlüğün iyileştirilmesinde oynayacağı bir rol yoktur.
- Without language, culture and traditions shared by the peoples of the European Union, a European people is no more.
- Avrupa Birliği halkları tarafından paylaşılan dil, kültür ve gelenekler olmadan Avrupa halkı diye bir şey yoktur.
- This has been voted on and I have no problem with that, but I had asked for the floor.
- Bu konu oylandı ve bununla ilgili bir sorunum yok ancak söz istemiştim.
- There is no point in enlarging something that is wrong.
- Yanlış olan bir şeyi büyütmenin bir anlamı yok.
- There is really no need to wait three years until the Commission comes up simply with proposals.
- Komisyon'un basit önerilerle ortaya çıkması için üç yıl beklemeye gerçekten gerek yok.
- There is no need, therefore, to reserve collective systems only for exceptional circumstances.
- Dolayısıyla kolektif sistemleri sadece istisnai durumlar için ayırmaya gerek yoktur.
- There is no good reason why this House should delay debating that report.
- Bu Meclisin bu raporu görüşmeyi ertelemesi için iyi bir neden yoktur.
- There are no other means at our disposal.
- Elimizde başka bir araç yok.
- There is no easy solution.
- Kolay bir çözüm yok.
- There is also no news on the Espoo Convention on Environmental Impact Assessment in a Transboundary Context.
- Sınıraşan Bağlamda Çevresel Etki Değerlendirmesine ilişkin Espoo Sözleşmesi'nden de haber yok.
- We have no right to do so.
- Bunu yapmaya hakkımız yok.
- Dividing resources is of no use whatsoever, except to weaken the women’s movement.
- Kaynakları bölmenin kadın hareketini zayıflatmaktan başka bir yararı yoktur.
- We consequently had no particular incentive to press ahead with recycling, as some countries did.
- Sonuç olarak, bazı ülkelerin yaptığı gibi geri dönüşüme devam etmek için özel bir teşvikimiz yoktu.
- Or does the Spanish Government have no opinion on this?
- Yoksa İspanyol Hükümeti'nin bu konuda bir görüşü yok mu?
- There is, however, no time for nostalgia.
- Ancak nostalji için zamanımız yok.
- Furthermore, Europol is funded by national contributions, and, in our view, has no place in this budget.
- Ayrıca Europol ulusal katkılarla finanse edilmektedir ve bizim görüşümüze göre bu bütçede yeri yoktur.
- We have a historical responsibility to take this decision and there is no time for hesitation.
- Bu kararı almak için tarihi bir sorumluluğumuz var ve tereddüt edecek zamanımız yok.
- How can we expect the candidate countries to support an EU policy when no such policy exists?
- Böyle bir politika yokken aday ülkelerden bir AB politikasını desteklemelerini nasıl bekleyebiliriz?
- As you know, we have no knowledge of the fate of certain journalists in the Ukraine.
- Bildiğiniz üzere, Ukrayna'daki bazı gazetecilerin akıbeti hakkında bilgimiz yok.
- Recycling for the sake of recycling itself is something we have no need of; it must mean a genuine saving.
- Geri dönüşümün kendisi için geri dönüşüme ihtiyacımız yoktur; bunun gerçek bir tasarruf anlamına gelmesi gerekir.
- At this time, there was no shortage of ideas as to who was to blame.
- Bu sırada, suçlunun kim olduğuna dair fikirlerde bir eksiklik yoktu.
- It is annoying, but there is no altering matters.
- Bu can sıkıcı bir durum ancak meseleyi değiştirecek bir şey yok.
- Of course safety has to be guaranteed - there can be no question whatever about that.
- Elbette güvenlik teminat altına alınmalıdır; bu hususta kuşkuya yer yoktur.
- No one can be unaware that in such cases the most vulnerable are women and children.
- Bu tür vakalarda en savunmasız olanların kadınlar ve çocuklar olduğunu bilmeyen yoktur.
- There is no specific provision on violence against women in marriage in the Criminal Code; general provisions apply.
- Ceza Kanunu'nda, evlilik içinde kadınlara yönelik şiddet konusunda özel hükümler yoktur; genel hükümler uygulanır.
- I have no special quarrel with the Spanish, French or British fishermen who come into what are natural waters.
- Doğal sulara giren İspanyol, Fransız ya da İngiliz balıkçılarla özel bir sorunum yok.
- I have no wish to contradict that.
- Buna karşı çıkmak gibi bir niyetim yok.
- There is no need for it to be met with mistrust, greeted with premature praise, or declared to be whiter than white.
- Güvensizlikle karşılanmasına, erken övgüyle karşılanmasına ya da beyazdan daha beyaz ilan edilmesine gerek yok.
- It needed no special mention in the reform, because it goes without saying.
- Reformda özel olarak bahsedilmesine gerek yoktu çünkü söylemeye gerek yok.
- But, of course, there is no fundamental difference between the two.
- Ancak, elbette, ikisi arasında temel bir fark yoktur.
- There were no disinfection points.
- Herhangi bir dezenfeksiyon noktası yoktu.
- There is no privatisation here.
- Burada özelleştirme yok.
- There is no way he could pay the estimated cost for the assessment of that product which is in a low toxicity range.
- Düşük toksisite aralığında olan bu ürünün değerlendirilmesi için tahmini maliyeti ödemesine imkan yoktur.
- No one is unaware of the loathing felt in this house for the death penalty, wherever it may occur.
- Her nerede olursa olsun, bu evde ölüm cezasına karşı duyulan nefretin farkında olmayan kimse yoktur.
- Over 2 billion people in the world have no access to electricity.
- Dünyada 2 milyardan fazla insanın elektriğe erişimi yok.
- We have no intention of tabling any amendments, therefore.
- Bu nedenle herhangi bir değişiklik önergesi vermeye niyetimiz yok.
- Iraq has no need of triumphalist victors who do not know what to do.
- Irak'ın ne yapacağını bilmeyen zafer kazanmış kişilere ihtiyacı yoktur.
- It comes to an end next summer and there is no intention to extend it.
- Önümüzdeki yaz sona eriyor ve uzatılması gibi bir niyet yok.
- There is no blank cheque; instead we are getting a study.
- Açık çek yok; bunun yerine bir çalışma alıyoruz.
- I certainly have no intention of keeping you here until midnight.
- Sizi gece yarısına kadar burada tutmak gibi bir niyetim kesinlikle yok.
- It does no harm, it does some good.
- Zararı yok, biraz da faydası var.
- Recycling for the sake of recycling itself is something we have no need of; it must mean a genuine saving.
- Geri dönüşümün kendisi için geri dönüşüme ihtiyacımız yok; bunun gerçek bir tasarruf anlamına gelmesi gerekir.
- I have no criticism to make of the hard work.
- Sıkı çalışma konusunda yapabileceğim bir eleştiri yok.
- There is no precise description of what a social market economy in good working order is.
- İyi işleyen bir sosyal piyasa ekonomisinin ne olduğuna dair kesin bir tanım yoktur.
- We have no more important obligation than to live within our means.
- İmkanlarımız dahilinde yaşamaktan daha önemli bir yükümlülüğümüz yok.
- There is no need to wait until 2006 to do so.
- Bunu yapmak için 2006 yılına kadar beklemeye de gerek yoktur.
- There is no need to increase the overall European defence budgets.
- Avrupa'nın genel savunma bütçesini arttırmaya da gerek yok.
- There is no logical reason why there should be a delay in this matter.
- Bu konuda gecikme olması için mantıklı bir neden yoktur.
- In reality, there is no democratic, parliamentary and judicial control.
- Gerçekte demokratik, parlamenter ve yargısal denetim yoktur.
- This Parliament has no impressive, democratic legitimacy to begin with.
- Bu Parlamento'nun etkileyici, demokratik bir meşruiyeti yok.
- Last year 75% of European companies had no information security strategy.
- Geçen yıl Avrupa şirketlerinin %75'inin bilgi güvenliği stratejisi yoktu.
- But is there no way we can bring Mugabe to his senses?
- Ama Mugabe'nin aklını başına getirmemizin bir yolu yok mu?
- I have no wish to contest the view of the Committee on Economic and Monetary Affairs.
- Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi'nin görüşüne karşı çıkmak gibi bir niyetim yok.
- For vehicles transporting animal carcasses and offal there is no such exemption.
- Hayvan leşi ve sakatatı taşıyan araçlar için böyle bir muafiyet yoktur.
- There is no good reason for doing this.
- Bunu yapmak için iyi bir neden yok.
- Why are there no fire instructions?
- Neden yangın talimatları yok?
- There is no going back.
- Geri dönüş yok.
- I will check this with all the political groups but, as I understand it, there is no problem.
- Bu konuyu tüm siyasi gruplarla görüşeceğim ancak anladığım kadarıyla bir sorun yok.
- There is no need for me to repeat what we are all agreed on.
- Hepimizin hemfikir olduğu şeyleri tekrarlamama gerek yok.
- There is no equality between occupied and occupier.
- İşgal edilen ile işgalci arasında eşitlik yoktur.
- There is no other way forward.
- İlerlemenin başka bir yolu yok.
- There is no enlargement cost in that case.
- Bu durumda genişlemenin bir maliyeti yoktur.
- As regards company and accounting law, no specific developments can be reported.
- Şirketler ve muhasebe hukukuyla ilgili olarak bildirilebilecek özel herhangi bir gelişme yoktur.
- The poor are hungry, have no jobs, and fear disease.
- Yoksullar açtır, işleri yoktur ve hastalıktan korkarlar.
- There is no derogation in place at the moment.
- Şu anda yürürlükte olan bir derogasyon yok.
- In the field of nuclear energy there are currently no commercial nuclear power plants operating in Turkey.
- Nükleer enerji sahasında, halen Türkiye’de işletimde bulunan ticari nükleer enerji santralleri yoktur.
- There is no military solution to the conflict between Israel and the Palestinian people.
- İsrail ve Filistin halkı arasındaki çatışmanın askeri bir çözümü yoktur.
- There is no disagreement about the wish for increasing it, but we cannot give a specific figure.
- Aşılama oranının arttırılması konusunda bir anlaşmazlık yok ancak bu konuda kesin bir rakam veremiyoruz.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Mecliste ucuz popülizme yer yoktur.
- There is no point in us saying that we support Israel or Palestine.
- İsrail ya da Filistin'i desteklediğimizi söylememizin bir anlamı yok.
- These areas are heavily dependent on fishing, as by and large there is no alternative source of employment.
- Bu bölgeler büyük ölçüde balıkçılığa bağımlıdır, çünkü büyük ölçüde alternatif bir istihdam kaynağı yoktur.
- There is no military solution to the Israeli-Palestinian conflict.
- İsrail-Filistin çatışmasının askeri bir çözümü yoktur.
- Let us bear in mind that two billion people in the world have no electricity.
- Unutmayalım ki dünyada iki milyar insanın elektriği yok.
- Uzbekistan has no independent press, whereas Turkmenistan has no press at all worthy of the name.
- Özbekistan'da bağımsız basın yoktur, Türkmenistan'da ise adına yakışır bir basın bile yoktur.
- It is not necessary to do this; there is no reason to split debates.
- Bunu yapmak gerekli değildir; tartışmaları bölmek için bir neden yoktur.
- There is no Asian model, or, in fact, a European model.
- Bir Asya modeli ya da aslında bir Avrupa modeli yok.
- While a lot is now happening, there is no room for complacency.
- Şu anda pek çok şey gerçekleşiyor olsa da rehavete yer yok.
- There is absolutely no room for cowboys on our roads.
- Yollarımızda kovboylara kesinlikle yer yoktur.
- There is no greater challenge than this.
- Bundan daha büyük bir meydan okuma yoktur.
- No fortress Europe, therefore, but there is also another risk.
- Bu nedenle Avrupa kalesi yok ancak başka bir risk de var.
- There were no other conditions.
- Başka bir koşul yoktu.
- There is no other way of keeping and maintaining a Community patent.
- Topluluk patentini korumanın ve sürdürmenin başka bir yolu yoktur.
- There is no genuine European economic policy due to differences between the Member States.
- Üye Devletler arasındaki farklılıklar nedeniyle gerçek bir Avrupa ekonomi politikası yoktur.
- I am afraid there is no such target date.
- Korkarım ki böyle bir hedef tarih yok.
- We therefore have no choice but to vote against the joint resolution.
- Bu nedenle ortak karara karşı oy kullanmaktan başka seçeneğimiz yok.
- Recent months have shown that there is no shortage of problem areas.
- Son aylar göstermiştir ki, sorun alanları konusunda bir sıkıntı yoktur.
- Meeting after meeting, prime ministers, ministers, representatives, visits, but still no results.
- Toplantı üstüne toplantı, başbakanlar, bakanlar, temsilciler, ziyaretler, ama hala sonuç yok.
- We now have no choice but to strictly obey our time limits.
- Artık zaman sınırlarımıza sıkı sıkıya uymaktan başka seçeneğimiz yok.
- In my opinion, there is certainly no reason to draft legislation at European level at this stage.
- Bana göre bu aşamada Avrupa düzeyinde mevzuat taslağı hazırlamak için kesinlikle bir neden yoktur.
- I have no intention of arranging for them to be counted.
- Onları saydırmak gibi bir niyetim yok.
- No change is required this year, then.
- O halde bu yıl bir değişikliğe gerek yok.
- There is no room here for small-mindedness.
- Burada dar görüşlülüğe yer yok.
- There are no excuses for violence, but there are grounds for consideration and reflection.
- Şiddet için mazeret yoktur ancak üzerinde düşünülmesi ve kafa yorulması gereken gerekçeler vardır.
- There is no threat, there are just opportunities.
- Ortada bir tehdit yok, sadece fırsatlar var.
- One in five people who live in this global village still have no access to education or health care.
- Bu küresel köyde yaşayan her beş kişiden birinin hala eğitim veya sağlık hizmetlerine erişimi yok.
- There are no good solutions, a fact that could be described as embarrassing.
- İyi bir çözüm yok, bu utanç verici olarak tanımlanabilecek bir gerçek.
- There is no division of powers, and no independent judiciary power.
- Kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargı gücü yoktur.
- No development can be reported in the area of free movement of workers.
- İşçilerin serbest dolaşımı alanında rapor edilecek herhangi bir gelişme de yoktur.
- Flawed thinking of this kind has no place in the European Union.
- Bu türden hatalı düşüncelerin Avrupa Birliği'nde yeri yoktur.
- There is no wolf here.
- Burada kurt falan yok.
- The peace plan has no aim other than to bring about peace and reconciliation between Israelis and Palestinians.
- Barış planının İsrailliler ve Filistinliler arasında barış ve uzlaşma sağlamaktan başka bir amacı yoktur.
- Is there therefore no risk of German troops withdrawing from Bosnia?
- Bu nedenle Alman birliklerinin Bosna'dan çekilme riski yok mu?
- There is no harmonised system.
- Uyumlaştırılmış bir sistem yoktur.
- There is no other way of ensuring that parties are not corrupted.
- Tarafların yozlaşmamasını sağlamanın başka bir yolu yoktur.
- However, there is no unique or miraculous solution that would enable us to resolve this problem.
- Bununla birlikte, bu sorunu çözmemizi sağlayacak benzersiz veya mucizevi bir çözüm yoktur.
- We still have a great deal of difficult ground to cover, no one has any illusions about this.
- Hâlâ kat etmemiz gereken çok zorlu bir yol var, kimsenin bu konuda bir yanılsaması yok.
- No change is required this year, then.
- O halde bu yıl herhangi bir değişikliğe gerek yoktur.
- They have no water, sanitation, energy, medicine, education or reliable shelter.
- Su, sanitasyon, enerji, ilaç, eğitim ya da güvenilir barınakları yok.
- Nonetheless, as I say, I have no general wish to insist.
- Bununla birlikte, dediğim gibi, ısrar etmek gibi genel bir arzum yok.
- There is no better information than that given by a doctor or a pharmacist.
- Bir doktor ya da eczacının verdiği bilgiden daha iyi bir bilgi yoktur.
- It will meet twice a year and there is no particular budget to service the forum.
- Yılda iki kez toplanacaktır ve foruma hizmet etmek için belirli bir bütçe yoktur.
- There is no worldwide consensus in favour of banning anti-vehicle mines.
- Anti-araç mayınlarının yasaklanması konusunda dünya çapında bir fikir birliği yoktur.
- We Communists have no time for Saddam Hussein's bloody dictatorship.
- Biz Komünistlerin Saddam Hüseyin'in kanlı diktatörlüğüne ayıracak zamanı yoktur.
- We have no coherent EU programme to ensure they do.
- Bunu sağlayacak tutarlı bir AB programımız yok.
- There is no specific impact assessment.
- Belirli bir etki değerlendirmesi yoktur.
- As the text has been rejected, however, there is no point in discussing it any further.
- Ancak metin reddedildiği için daha fazla tartışmanın bir anlamı yoktur.
- There are no short cuts.
- Kısa yol yok.
- However, to my knowledge, there is no specific proposal on the table.
- Ancak, bildiğim kadarıyla masada belirli bir öneri yok.
- There is no smile on the face of Zaki 'Abd al-Malak.
- Zeki Abdülmalak'ın yüzünde gülümseme yoktur.
- I personally have no objection to the restoration by Parliament of the Committee on human rights and democratisation.
- Benim şahsen İnsan Hakları ve Demokratikleşme Komitesi'nin Meclis tarafından yeniden kurulmasına bir itirazım yok.
- You have no chance of redress.
- Telafi şansınız yok.
- I have no wish to contradict that.
- Buna karşı çıkmak gibi bir niyetim de yok.
- There is no room at present in heading 4.
- Şu anda 4. başlıkta yer yok.
- There is no room in Europe for exclusion, for expulsion, for marginalisation, whether collective or individual.
- İster toplu ister bireysel olsun, Avrupa'da dışlamaya, sınır dışı etmeye ve marjinalleştirmeye yer yoktur.
- I have no requests for amendments to Monday or Tuesday's agendas.
- Pazartesi ya da Salı günkü gündemlerde herhangi bir değişiklik talebim yok.
- There was no provision in the draft budget to reduce the RAL.
- Bütçe taslağında RAL'nin azaltılmasına yönelik bir hüküm yoktu.
- I think there is no need to stress out about the review.
- Bence inceleme konusunda strese girmeye gerek yok.
- If we cry wolf when there is no wolf, we only end up frightening people.
- Ortada kurt yokken kurt diye bağırırsak, insanları korkutmaktan başka bir işe yaramayız.
- There is no other government in the world that bears responsibility for 1.3 billion people.
- Dünyada 1.3 milyar insanın sorumluluğunu taşıyan başka bir hükümet yoktur.
- I have no problem with the Palestinian state or Abu Ala.
- Filistin devleti ya da Abu Ala ile bir sorunum yok.
- It has no clear idea of how complex this whole matter is.
- Bu konunun ne kadar karmaşık olduğu hakkında net bir fikri yok.
- In the nineteenth century, when there were no strong unions, factory inspectors helped workers.
- On dokuzuncu yüzyılda, güçlü sendikalar yokken, fabrika müfettişleri işçilere yardımcı oluyordu.
- There are no government-salaried Alawi religious leaders, in contrast to Sunni religious leaders.
- Sunni din adamlarının aksine, hükümetten maaş alan Alevi din adamları yoktur.
- There is no room for strikes and demonstrations, or for freedom of association, freedom of religion or free elections.
- Grev ve gösterilere, örgütlenme özgürlüğüne, din özgürlüğüne ya da serbest seçimlere yer yoktur.
- There is still no clarity as regards legal aid or the use of data for other purposes.
- Adli yardım ya da verilerin başka amaçlarla kullanımı konusunda hala bir netlik yok.
- When it comes to saving lives, there are no bureaucratic obstacles.
- Hayat kurtarmak söz konusu olduğunda bürokratik engeller yok.
- The form of terrorism that now threatens the world has no boundaries, no identifiable location.
- Şu anda dünyayı tehdit eden terörizmin sınırları ve tanımlanabilir bir yeri yoktur.
- There is no unemployment benefit in Turkey.
- Türkiye'de işsizlik yardımı yoktur.
- The letter has no other meaning.
- Mektubun başka bir anlamı yoktur.
- There was therefore no reason to prohibit 4 mm thick double-twine netting for fisheries in the Irish Sea.
- Bu nedenle İrlanda Denizi'ndeki balıkçılık için 4 mm kalınlığında çift sicim ağın yasaklanması için bir neden yoktur.
- We have no need of criminals, or of people who represent a danger to the European Union's public safety and order.
- Suçlulara ya da Avrupa Birliği'nin kamu güvenliği ve düzeni için tehlike arz eden kişilere ihtiyacımız yok.
- This law has no place in a European Community of values that calls for the protection of basic rights.
- Bu yasanın, temel hakların korunması çağrısında bulunan bir Avrupa Değerler Topluluğunda yeri yoktur.
- There is no precedent for this if a letter from the Member in question has not been received.
- Söz konusu Üyeden bir mektup alınmamışsa bunun bir emsali yoktur.
- There is no reason to wait any longer.
- Daha fazla beklemek için bir neden yok.
- There is currently no alternative to the Road Map, and the European Union’s foreign policy needs to be supported.
- Şu anda Yol Haritası'nın alternatifi yoktur ve Avrupa Birliği'nin dış politikasının desteklenmesi gerekmektedir.
- There is no good reason why anyone at all should die on the roads.
- Hiç kimsenin yollarda ölmesi için iyi bir neden yoktur.
- In principle, that is fine, but there is no democratic or judicial scrutiny.
- Prensipte bu iyi ama demokratik ya da yargısal bir denetim yok.
- There is no need for us to take action at present.
- Şu anda harekete geçmemize gerek yok.
- I have no knowledge but, in any event, I will be very happy to look into it and I will inform the honourable Member.
- Bilgim yok ama her halükarda bu konuyu incelemekten mutluluk duyacağım ve Sayın Üyeyi bilgilendireceğim.
- There are no such alternative sources of income at present.
- Şu anda böyle bir alternatif gelir kaynağı yok.
- The European Union has no supreme power to intervene in these matters.
- Avrupa Birliği'nin bu konulara müdahale etmek için üstün bir yetkisi yoktur.
- There is absolutely no democracy whatsoever, and the people are being kept ignorant.
- Kesinlikle demokrasi yok ve halk cahil bırakılıyor.
- So far, however, the European Union has failed, for there is no climate tax.
- Ancak şu ana kadar Avrupa Birliği başarısız oldu, çünkü iklim vergisi yok.
- At the moment, it is still unclear how cooperation goes on, and there is no real statute for it.
- Şu anda, işbirliğinin nasıl devam ettiği hala belirsiz ve bunun için gerçek bir tüzük yok.
- There is no Iraqi crisis, but an extremely serious international crisis deliberately created by the Bush administration.
- Ortada bir Irak krizi yok, Bush yönetimi tarafından kasıtlı olarak yaratılan son derece ciddi bir uluslararası kriz var.
- There is no lack of information from us.
- Bizden bilgi eksikliği yok.
- There is no getting away from the need for us to speak as one on this issue.
- Bu konuda hep birlikte konuşmamız gerektiğinden kaçış yok.
- There is therefore no need for me to repeat them.
- Bu nedenle bunları tekrarlamama gerek yok.
- There is no freedom of religion, and there is no secularism along French lines.
- Din özgürlüğü yoktur ve Fransız çizgisinde bir laiklik de yoktur.
- There is no reason for it, there is no need.
- Bunun için bir neden yok, gerek de yok.
- There is no problem about an exit strategy.
- Çıkış stratejisi konusunda bir sorun yoktur.
- At the moment there is really no chance of this happening and we are disappointed to a certain extent.
- Şu anda bunun gerçekleşme şansı gerçekten yok ve bir ölçüde hayal kırıklığına uğradık.
- There is no need to outline the specific successes in detail.
- Belirli başarıları detaylı bir şekilde özetlemeye gerek yoktur.
- There is no evidence yet to suggest that this link has weakened over time.
- Bu bağlantının zaman içinde zayıfladığını gösteren bir kanıt da henüz yoktur.
- I have no option but to move on to the next item on the agenda.
- Gündemdeki bir sonraki maddeye geçmekten başka seçeneğim yok.
- Men were massacred and we had no power to intervene.
- İnsanlar katledildi ve bizim müdahale edecek gücümüz yoktu.
- There is no certain answer to this, just as there is no certain answer to how we should approach this area.
- Bunun kesin bir cevabı yok, tıpkı bu alana nasıl yaklaşmamız gerektiğinin kesin bir cevabı olmadığı gibi.
- There is as yet no federal European tax.
- Henüz federal bir Avrupa vergisi yoktur.
- There is no easy solution to this problem.
- Bu sorunun kolay bir çözümü yoktur.
- No other developments can be reported.
- Rapor edilebilecek başka gelişmeler yoktur.
- There is no exclusion any more.
- Artık dışlama yok.
- There is no sign of the return to the rule of law promised in the Abuja agreement; on the contrary.
- Abuja anlaşmasında vaat edilen hukukun üstünlüğüne dönüşe dair bir işaret yok; hatta tam tersi oluyor.
- The common position also accepted this amendment so of course we have no problem there.
- Ortak görüş de bu değişikliği kabul etti, dolayısıyla bu konuda bir sorunumuz yok.
- This is why I had no alternative but to abstain from this vote.
- Bu nedenle bu oylamada çekimser kalmaktan başka bir seçeneğim yoktu.
- As you can see, there is no international cooperation strategy, and this is quite a serious matter.
- Gördüğünüz gibi uluslararası bir işbirliği stratejisi yok ve bu oldukça ciddi bir mesele.
- There is no point in us saying that we support Israel or Palestine.
- İsrail'i ya da Filistin'i desteklediğimizi söylememizin bir anlamı yok.
- There are no high walls to keep the market out.
- Piyasayı dışarıda tutacak yüksek duvarlar yok.
- The individual rules are each limited to a specific sector, but there is no overall plan.
- Tek tek kuralların her biri belirli bir sektörle sınırlı, ancak genel bir plan yok.
- There is no end to this arbitrary phenomenon.
- Bu keyfi olgunun sonu yok.
- On the contrary, most small and medium-sized enterprises have no capital of their own and no venture capital.
- Aksine küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğunun kendilerine ait sermayeleri ve risk sermayeleri yoktur.
- We have no indigenous car manufacturing plants, not even assembly plants.
- Yerli otomobil üretim tesisimiz yok, montaj tesisimiz bile yok.
- There is no need for us to have this debate today.
- Bugün bu tartışmayı yapmamıza gerek yok.
- There are no soft drugs.
- Yumuşak uyuşturucu yoktur.
- There is no need to shy away from this.
- Bundan çekinmeye gerek yok.
- This is absolutely essential and there are no alternatives to that reality.
- Bu kesinlikle elzemdir ve bu gerçeğin alternatifi yoktur.
- Given the rising unemployment figures, we have no more time to lose.
- Yükselen işsizlik rakamları göz önüne alındığında, kaybedecek daha fazla zamanımız yok.
- There is no need to impose an obligation on individual vessels.
- Münferit gemilere bir yükümlülük getirilmesine gerek yoktur.
- There is no single European mother tongue, but a great many.
- Tek bir Avrupa anadili yoktur, ama çok sayıda anadil vardır.
- There is no such thing as a clean war.
- Temiz savaş diye bir şey yoktur.
- There is no better way for our fellow citizens to achieve social integration than by undertaking a professional career.
- Yurttaşlarımızın toplumsal entegrasyonu sağlamaları için mesleki kariyer yapmaktan daha iyi bir yol yoktur.
- There is no trace of subsidiarity in this report.
- Bu raporda yerindelikten eser yoktur.
- There is no greater challenge than this.
- Bundan daha büyük bir zorluk yoktur.
- The population has no firewood and uses the heat of this lava stream for their cooking fires.
- Halkın yakacak odunu yok ve yemek pişirmek için bu lav akıntısının ısısını kullanıyor.
- I have no need of three minutes.
- Üç dakikaya ihtiyacım yok.
- I have no intention of talking about past events; rather I want to look to the future.
- Geçmişteki olaylar hakkında konuşmak gibi bir niyetim yok; daha ziyade geleceğe bakmak istiyorum.
- In my view, there is no need to be frightened about telling the public what we are doing.
- Benim görüşüme göre ne yaptığımızı halka anlatmaktan korkmaya gerek yok.
- There is no such or similar sensitive information in the system.
- Sistemde bu ve benzeri hassas bilgiler yoktur.
- There is no need to constrict the Convention.
- Sözleşme'yi kısıtlamaya gerek yoktur.
- There is no way around this.
- Bunun başka bir yolu yok.
- They have no education, no access to health care, no employment and no shelter.
- Eğitimleri yok, sağlık hizmetlerine erişimleri yok, istihdamları yok ve barınakları yok.
- The European Union, of course, has no direct legislative powers in the realm of taxation.
- Elbette Avrupa Birliği'nin vergilendirme alanında doğrudan yasama yetkisi yoktur.
- There are no special areas of focus, only running costs are funded from the budget.
- Odaklanılan özel bir alan yok, sadece işletme maliyetleri bütçeden finanse ediliyor.
- The truth is that they have no opportunity to vote women representatives in.
- Gerçek şu ki kadın temsilcileri seçme şansları yok.
- There is, therefore, no need to mention them specifically.
- Dolayısıyla bu kişilerden özellikle bahsetmeye gerek yoktur.
- There is no point on this issue using euphemisms or diplomatic language.
- Bu konuda üstü kapalı ifadeler ya da diplomatik bir dil kullanmanın bir anlamı yok.
- There is no reason for us yet, however, to prescribe limits for the noise made by crows.
- Bununla birlikte, kargaların çıkardığı gürültü için sınırlar belirlememiz için henüz bir neden yok.
- There was no point in discussing it.
- Bunu tartışmanın bir anlamı yok.
- But I must also point out that there really is no alternative.
- Ancak şunu da belirtmeliyim ki gerçekten başka bir alternatif yok.
- There are no significant amendments to the rest of the programme.
- Programın geri kalanında önemli bir değişiklik yoktur.
- There is no better information than that given by a doctor or a pharmacist.
- Bir doktor ya da eczacının verdiğinden daha iyi bir bilgi yok.
- I am Pantalone, I am poor, I have no money, and so I cannot move throughout Europe.
- Ben Pantalone'um, fakirim, param yok ve bu yüzden Avrupa'da dolaşamıyorum.
- There is no other organisation in the world like it.
- Dünyada onun gibi başka bir kuruluş yoktur.
- There is no such thing as a European economic policy and we want to create one.
- Avrupa ekonomi politikası diye bir şey yok ve biz bir politika oluşturmak istiyoruz.
- There is no plan B and we are expressly prohibited from engaging in this sort of deliberation.
- B planı yoktur ve bu tür bir müzakereye girmemiz açıkça yasaklanmıştır.
- I personally have no objection to the restoration by Parliament of the Committee on human rights and democratisation.
- Şahsen İnsan Hakları ve Demokratikleşme Komitesinin Parlamento tarafından yeniden kurulmasına itirazım yok.
- There is therefore no place for this sort of argument.
- Dolayısıyla bu tür bir tartışmaya yer yoktur.
- For now, there is no reason to be optimistic.
- Şimdilik iyimser olmak için bir neden yok.
- In fact, there is no such sovereignty.
- Aslında böyle bir egemenlik yok.
- There is no other way.
- Bunun başka bir yolu yok.
- This appears to me to be sufficient time, but I have no problem with extending this period to 24 months.
- Bu bana yeterli bir süre gibi görünüyor, ancak bu sürenin 24 aya uzatılması konusunda bir sorunum yok.
- They can indeed, because we have no comparability between hospitals' standards of hygiene.
- Gerçekten de hastalanabilirler çünkü hastanelerin hijyen standartları arasında karşılaştırılabilirlik yok.
- There is no Asian model, or, in fact, a European model.
- Bir Asya modeli ya da aslında bir Avrupa modeli yoktur.
- Even in this matter, there was no general consensus.
- Bu konuda bile genel bir fikir birliği yoktu.
- If there is no sanction, what we do remains purely symbolic and has no legal foundation.
- Yaptırım yoksa yaptıklarımız tamamen sembolik kalır ve yasal bir dayanağı yoktur.
- There is no other way of ensuring that parties are not corrupted.
- Partilerin yozlaşmamasını sağlamanın başka bir yolu yoktur.
- The Council, however, has no need to embellish reality, which is why there are differences in formulation.
- Ancak Konsey'in gerçekleri süslemeye ihtiyacı yok, bu nedenle formülasyonda farklılıklar var.
- There is no evidence of very much having happened there.
- Burada çok fazla şey olduğuna dair bir kanıt yok.
- There is no need, therefore, to reserve collective systems only for exceptional circumstances.
- Bu nedenle kolektif sistemleri sadece istisnai durumlar için saklamaya gerek yoktur.
- There is however no need, in terms of the market, for uniform rules on the sale of vitamins and minerals.
- Ancak pazar açısından vitamin ve minerallerin satışına ilişkin tek tip kurallara ihtiyaç yoktur.
- With regard to food supplements, there is currently no internal market, but many different, national rules.
- Gıda takviyeleri ile ilgili olarak şu anda bir iç pazar yok, ancak birçok farklı ulusal kural var.
- And, unlike national parliaments, the European Parliament has no right of initiative.
- Ulusal parlamentoların aksine, Avrupa Parlamentosu'nun inisiyatif hakkı yoktur.
- These matters have no natural connection and therefore these questions should be dealt with separately.
- Bu konuların doğal bir bağlantısı yoktur ve bu nedenle bu sorular ayrı ayrı ele alınmalıdır.
- We entertain no thoughts whatsoever of new walls or new divisions.
- Yeni duvarlar ya da yeni bölünmeler gibi düşüncelerimiz yok.
- There is no point in calling for more integration, a supranational level and uniformity.
- Daha fazla entegrasyon, uluslar üstü bir düzey ve tekdüzelik çağrısında bulunmanın bir anlamı yok.
- In the area of equality of treatment no further transposition of EC legislation can be reported.
- Eşit muamele alanında, AT mevzuatının aktarımına yönelik yeni bir gelişme yoktur.
- For vehicles transporting animal carcasses and offal, there is no such exemption.
- Hayvan karkası ve sakatatı taşıyan araçlar için böyle bir muafiyet yoktur.
- He has no intention of negotiating with anyone about a ceasefire.
- Ateşkes konusunda kimseyle müzakere etmeye niyeti yok.
- The problem, I added, is not a current problem, but there is no escaping this question.
- Eklediğim gibi sorun güncel bir sorun değil ancak bu sorudan kaçış yok.
- There is no backbone, and no teeth.
- Omurga ve diş yok.
- This being the case, we have no choice but to suspend the sitting and resume at the previously fixed time.
- Hal böyleyken oturuma ara vermekten ve önceden belirlenen saatte devam etmekten başka seçeneğimiz yok.
- There are no blank cheques today, because we know the financial framework only up to 2006.
- Bugün açık çek yok, çünkü mali çerçeveyi sadece 2006 yılına kadar biliyoruz.
- There is no more talk of that.
- Bu konuda daha fazla konuşmak yok.
- Given this dilemma, there is no point in setting up an extensive employment barometer.
- Bu ikilem göz önüne alındığında, kapsamlı bir istihdam barometresi oluşturmanın bir anlamı yoktur.
- There is no getting away from this issue.
- Bu konudan kaçış yok.
- There again, there is no opinion.
- Yine bir görüş yok.
- There is no good or bad use of the death penalty.
- Ölüm cezasının iyi ya da kötü bir kullanımı yoktur.
- There is no question that a great deal has been achieved through Milosevic's extradition.
- Miloseviç'in iadesi sayesinde çok şey başarıldığına şüphe yok.
- At present we actually have no chance of getting anywhere near the necessary majority in the Council.
- Şu anda Konsey'de gerekli çoğunluğa ulaşma şansımız yok.
- There is no point in repeating the list of shortcomings in the action plan adopted.
- Kabul edilen eylem planındaki eksikliklerin listesini tekrarlamanın bir anlamı yoktur.
- There is no need for a more sophisticated and risk-sensitive framework to be more bureaucratic and costly.
- Daha sofistike ve riske duyarlı bir çerçevenin daha bürokratik ve maliyetli olmasına gerek yoktur.
- There is no such thing as national borders.
- Ulusal sınır diye bir şey yoktur.
- Technically speaking, there is no difference between therapeutic and reproductive cloning.
- Teknik olarak, tedavi amaçlı ve üreme amaçlı klonlama arasında bir fark yoktur.
- We have no right to grant discharge.
- İbra etme hakkımız yok.
- There is no escaping this.
- Bundan kaçış yok.
- They carry out this work, and without legislation they have no leg to stand on.
- Bu işi yürütüyorlar ve mevzuat olmadan dayanacakları bir ayakları yok.
- There were no flights at all from Amsterdam to Strasbourg this morning.
- Bu sabah Amsterdam'dan Strazburg'a hiç uçuş yoktu.
- A scenario such as this naturally has no place for neutral countries.
- Böyle bir senaryoda doğal olarak tarafsız ülkelere yer yoktur.
- I had no choice but to express these feelings.
- Bu duygularımı ifade etmekten başka çarem yoktu.
- There are no second-class people.
- İkinci sınıf insan yoktur.
- There is no agreement here.
- Burada bir anlaşma yok.
- There is really no need for me to speak now.
- Şu anda benim konuşmama gerçekten gerek yok.
- It therefore has no legitimate right to impose its decisions.
- Dolayısıyla kendi kararlarını dayatma konusunda meşru bir hakkı yoktur.
- The Bank has no national connection and cannot therefore be compared with a private commercial bank.
- Banka'nın ulusal bir bağlantısı yoktur ve bu nedenle özel bir ticari banka ile karşılaştırılamaz.
- So there is no point in carrying on as if every ship were going to disappear.
- Yani her gemi yok olacakmış gibi devam etmenin bir anlamı yok.
- The President-in-Office of the Council had no clear idea regarding a reduction in outstanding commitments.
- Konsey Dönem Başkanı'nın ödenmemiş taahhütlerin azaltılmasına ilişkin net bir fikri yoktu.
- There is no more simple way, though, for us to put this together.
- Yine de bunu bir araya getirmemizin daha basit bir yolu yok.
- There is no need to take a successful instrument and empty it of content.
- Başarılı bir aracı alıp içeriğini boşaltmaya gerek yok.
- There is no more simple way, though, for us to put this together.
- Yine de bunu bir araya getirmenin daha basit bir yolu yok.
- This Parliament has no impressive, democratic legitimacy to begin with.
- Bu Parlamentonun etkileyici, demokratik bir meşruiyeti yok.
- There is no single instrument allowing us to attain both these objectives at once.
- Bu iki hedefe aynı anda ulaşmamızı sağlayacak tek bir araç yoktur.
- We consequently had no particular incentive to press ahead with recycling, as some countries did.
- Sonuç olarak, bazı ülkelerin yaptığı gibi geri dönüşüm konusunda ilerlemek için özel bir teşvikimiz yok.
- Speaking personally, I have no problem with the idea of doubling them.
- Kişisel olarak konuşacak olursam, eşik değerlerin iki katına çıkarılması fikriyle bir sorunum yok.
- Girls have a low status and therefore there is no priority for getting them into school.
- Kız çocuklarının statüsü düşüktür ve bu nedenle onları okula kazandırmak için bir öncelik yoktur.
- So there is no point in discussing a roadmap tonight.
- Dolayısıyla bu gece bir yol haritasını tartışmanın anlamı yok.
- That option had already been attempted and had already failed and there was no other.
- Bu seçenek zaten denenmiş ve başarısız olmuştu ve başka bir seçenek de yoktu.
- As I see it, there are no safe countries.
- Gördüğüm kadarıyla güvenli ülke yok.
- There are no European lists on which we can vote for candidates.
- Adaylara oy verebileceğimiz bir Avrupa listesi yok.
- There is almost no other situation like this in the world.
- Dünyada buna benzer başka bir durum neredeyse yok.
- There is no compelling justification to treat game differently from other meats, as is the case at present.
- Şu anda olduğu gibi, av hayvanlarına diğer etlerden farklı muamele etmek için zorlayıcı bir gerekçe yoktur.
- Nigeria has no state religion and that is how it should remain.
- Nijerya'da devlet dini yoktur ve böyle de kalmalıdır.
- There was no free choice of legal representation, and public defence counsel were appointed by the court.
- Avukat seçme özgürlüğü yoktu ve kamu avukatı mahkeme tarafından atanmaktaydı.
- The parliaments rubberstamp them, they have no choice.
- Parlamentolar bunları onaylar, başka seçenekleri yok.
- There is no need to read out its actual text, since the Presidency has already done so.
- Başkanlık zaten bunu yaptığı için asıl metni okumaya gerek yoktur.
- There is, as yet, no evidence of its effectiveness.
- Henüz etkinliğine dair bir kanıt yok.
- I imagine there is no problem with this.
- Sanırım bu konuda bir sorun yoktur.
- Up to now, we still have no record of gender, but this is a step that should be taken.
- Şu ana kadar elimizde hala cinsiyete dair bir kayıt yok, ancak bu atılması gereken bir adım.
- The individual rules are each limited to a specific sector, but there is no overall plan.
- Bireysel kuralların her biri belirli bir sektörle sınırlıdır, ancak genel bir plan yoktur.
- There was no obligation to keep records or ledgers of accounts payable.
- Ödenecek hesapların kayıtlarını veya defterlerini tutma zorunluluğu yoktu.
- We Europeans have no real rights of access.
- Biz Avrupalıların gerçek bir erişim hakkı yoktur.
- Nigeria has no state religion, and that is how it should remain.
- Nijerya'da devlet dini yoktur ve böyle de kalmalıdır.
- From a political perspective, there is no real point in presenting a weak or sugared position to the Commission.
- Siyasi açıdan bakıldığında, Komisyon'a zayıf ya da makul bir tutum önermenin gerçek bir anlamı yoktur.
- There can be no objection to that and there is no need for clarification.
- Bu konuda herhangi bir itiraz söz konusu olamaz ve açıklama yapılmasına da gerek yoktur.
- There is certainly no shortage of reasonable, nationally representative alternatives to Saddam's entourage.
- Saddam'ın çevresine karşı makul, ulusal temsiliyeti olan alternatifler konusunda kesinlikle bir eksiklik yoktur.
- There are no restrictions, and no external prior approval is needed.
- Herhangi bir kısıtlama yoktur ve dışarıdan önceden onay alınması gerekmemektedir.
- We have no intention of stirring up trouble between Parliament and the Council, because this would be pointless.
- Parlamento ile Konsey arasında sorun çıkarmaya niyetimiz yok, çünkü bu anlamsız olur.
- Yes, people had rights, but terrorism was unacceptable, there was no such thing as a good terrorist.
- Evet, insanların hakları vardı ama terörizm kabul edilemezdi, iyi terörist diye bir şey yoktu.
- There is no need for this phrase in the text any more.
- Artık metinde bu ifadenin yer almasına gerek yok.
- We have no legal authority to do so.
- Bunu yapmak için yasal yetkimiz yok.
- There is no point in repeating the list of shortcomings in the action plan adopted.
- Kabul edilen eylem planındaki eksikliklerin listesini tekrarlamanın bir anlamı yok.
- There is no more urgent subject for us and our debates than the potential future impact of climate change.
- Bizim ve tartışmalarımız için iklim değişikliğinin gelecekteki potansiyel etkisinden daha acil bir konu yoktur.
- They are far too optimistic and there is no monitoring procedure of any kind.
- Çok fazla iyimserler ve herhangi bir izleme prosedürü de yok.
- I have no objections in this respect, nor has the Committee.
- Bu konuda herhangi bir itirazım yok, Komite'nin de yok.
- We have no uniform right to vote.
- Tek tip oy kullanma hakkımız yok.
- So there is no real problem as regards differences of opinion.
- Dolayısıyla görüş farklılıkları konusunda gerçek bir sorun yok.
- However, it is something on which we have frequently expressed ourselves and there is no particular urgency.
- Bununla birlikte, bu konu kendimizi sık sık ifade ettiğimiz bir konudur ve özel bir aciliyeti yoktur.
- There is no majority in favour of the report and we should not call this result into question.
- Rapor lehinde çoğunluk yoktur ve bu sonucu sorgulamamalıyız.
- If the end product contains no DNA or genetically modified protein, there is no point in attaching a GMO label to it.
- Eğer nihai ürün DNA ya da genetiği değiştirilmiş protein içermiyorsa, ona GDO etiketi iliştirmenin bir anlamı yoktur.
- Secondly, there is no arguing about matters of taste, and on that we are once more in agreement.
- İkinci olarak, zevk meseleleri hakkında tartışmaya gerek yok ve bu konuda bir kez daha hemfikiriz.
- They have no access, that is correct, but they cannot consult it either.
- Erişimleri yok, bu doğru, ancak danışamazlar da.
- As we cannot afford to lose the confidence of the consumers or of small businesses, we have no choice.
- Tüketicilerin ya da küçük işletmelerin güvenini kaybetmeyi göze alamayacağımız için başka seçeneğimiz yok.
- There is no need, however, desperately to cling to so completely ill-conceived and discredited a project as KEDO.
- Bununla birlikte, KEDO gibi tamamen kötü tasarlanmış ve gözden düşmüş bir projeye umutsuzca sarılmaya gerek yoktur.
- This mechanism demonstrated its efficiency and there is no need for further legal provisions in this regard.
- Bu mekanizma etkinliğini göstermiştir ve bu konuda başka yasal hükümlere gerek yoktur.
- There is no intention whatsoever of changing the eligibility criteria for judging an organisation.
- Bir kuruluşu değerlendirmek için uygunluk kriterlerini değiştirmek gibi bir niyetimiz yoktur.
- There is no need to over-dramatise; the situation itself is dramatic enough.
- Aşırı dramatize etmeye gerek yok; durumun kendisi yeterince dramatik.
- As I see it, there is no alternative to abolishing intervention for rye.
- Gördüğüm kadarıyla çavdar için müdahaleyi kaldırmanın alternatifi yok.
- So far, in my opinion, there is no proof that this is a systematic state practice.
- Bana göre şu ana kadar bunun sistematik bir devlet uygulaması olduğuna dair bir kanıt yok.
- She apparently has no access to a telephone and no visitors.
- Görünüşe göre telefona erişimi ve ziyaretçisi yok.
- Many countries, particularly developing countries, have no safe water supply.
- Pek çok ülkede, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde, güvenli su temini yok.
- There is absolutely no argument here.
- Burada kesinlikle bir tartışma yok.
- But we want success, success in 2004, no failure and no delay.
- Ama biz başarı istiyoruz, 2004'te başarı, başarısızlık ve gecikme yok.
- There is no commitment to a second round of national strategy reports and their assessment at European level.
- Ulusal strateji raporlarının ikinci turuna ve bunların Avrupa düzeyinde değerlendirilmesine ilişkin bir taahhüt yoktur.
- In the Spanish version, which I have, there is no problem.
- Elimdeki İspanyolca versiyonda herhangi bir sorun yok.
- There is no point in denying it.
- Bunu inkar etmenin bir anlamı yok.
- There are no major restrictions on market entry and exit.
- Piyasaya giriş ve piyasadan çıkış önünde önemli kısıtlamalar yoktur.
- There is no such thing as a good terrorist.
- İyi terörist diye bir şey yoktur.
- There is no conflict presented by the wording of this amendment.
- Bu değişikliğin ifade ettiği herhangi bir çelişki yoktur.
- The problem, I added, is not a current problem, but there is no escaping this question.
- Eklediğim gibi sorun güncel bir sorun değil, ancak bu sorudan kaçış yok.
- So there is a problem, but there is no need to panic.
- Yani ortada bir sorun var ama paniğe gerek yok.
- There is no special rule for Israel on this point.
- Bu konuda İsrail için özel bir kural yoktur.
- There is no question that employment is the best way to ensure integration.
- İstihdamın entegrasyonu sağlamanın en iyi yolu olduğuna şüphe yoktur.
- Otherwise, there is no change for provisions on cadmium or mercury.
- Bunun dışında kadmiyum veya cıva ile ilgili hükümlerde herhangi bir değişiklik yoktur.
- We have no jurisdiction to exercise policy but, for the first time, the Member States have decided to work together.
- Politika uygulama yetkimiz yok ancak Üye Devletler ilk kez birlikte çalışmaya karar verdiler.
- The poor have no access at all to training.
- Yoksulların eğitime hiç erişimi yok.
- I have no right to second-guess scientists.
- Bilim insanlarını ikinci kez yargılamaya hakkım yok.
- As an Austrian, I, unfortunately, have no high-sea ports to offer.
- Bir Avusturyalı olarak, ne yazık ki önerebileceğim yüksek deniz limanları yok.
- It is of no greater value than self-regulation.
- Özdenetimden daha büyük bir değeri yok.
- There is no need, then, to discuss whether the demonstrations are fascistic or not.
- O halde gösterilerin faşizan olup olmadığını tartışmaya gerek yok.
- There are no files, and most documents are missing.
- Dosya yok ve çoğu belge kayıp.
- There are so many experts here that there is no need for recourse to an external office.
- Burada o kadar çok uzman var ki, dışarıdan bir ofise başvurmaya gerek yok.
- Why is there no clear European line on this point?
- Neden bu konuda Avrupa'nın net bir tavrı yok?
- There are no quick fixes in Afghanistan.
- Afganistan'da hızlı çözümler yok.
- There is no desire to promote the European productive system as a whole.
- Avrupa üretim sistemini bir bütün olarak teşvik etme arzusu yoktur.
- Despite the major improvements, we therefore had no choice but to refuse to back the report.
- Önemli iyileştirmelere rağmen, bu nedenle raporu desteklemeyi reddetmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We respect the procedure that has been laid down for the Convention so I have no further comment.
- Sözleşme için belirlenen prosedüre saygı duyuyoruz, bu nedenle başka yorumum yok.
- The IMO has no intention of granting more time in which to implement these measures.
- Uluslararası Denizcilik Örgütü'nün bu tedbirlerin uygulanması için daha fazla zaman tanımaya niyeti yoktur.
- But there is no war.
- Ama savaş yok.
- There is no easy answer to that.
- Bunun kolay bir cevabı yok.
- However, there is no such thing as negligent fraud or negligent theft.
- Ancak, ihmalkar dolandırıcılık veya ihmalkar hırsızlık diye bir şey yoktur.
- The Left, at any rate the social democratic Left, has no fear of modernisation or of change.
- Solun, en azından sosyal demokrat solun, modernleşmeden ya da değişimden korkusu yoktur.
- There is, after all, no real consistency in the application of the Charter of Human Rights.
- Sonuçta, İnsan Hakları Şartı'nın uygulanmasında gerçek bir tutarlılık yoktur.
- There is no reasonable likelihood of the bodies concerned being of a sufficiently trustworthy character.
- Söz konusu kurumların yeterince güvenilir bir karaktere sahip olması gibi makul bir olasılık yoktur.
- There is no use in continuing to bury our heads in the sand.
- Kafamızı kuma gömmeye devam etmenin bir faydası yok.
- No one appears to wish to argue in favour of the motion.
- Önergenin lehinde konuşmak isteyen kimse yok gibi görünüyor.
- There are no safety implications involved.
- Güvenlikle ilgili herhangi bir sonuç yoktur.
- There was no anti-discrimination provision of this kind in the treaties before.
- Daha önce anlaşmalarda bu tür bir ayrımcılık karşıtı hüküm yoktu.
- There is no point in second-guessing or trying to second-guess our intentions.
- Niyetimizi ikinci kez tahmin etmenin veya tahmin etmeye çalışmanın bir anlamı yoktur.
- There has been no oil war going on in Palestine.
- Filistin'de devam eden bir petrol savaşı yok.
- I voted against this report because the European Union has no competence to legislate on abortion.
- Bu rapora karşı oy kullandım çünkü Avrupa Birliği'nin kürtaj konusunda yasa yapma yetkisi yoktur.
- The European Union has no supreme power to intervene in these matters.
- Avrupa Birliği'nin bu konulara müdahale edecek üstün bir gücü yoktur.
- There is no line on a map beyond which such values no longer hold.
- Harita üzerinde bu değerlerin artık geçerli olmadığı bir çizgi yok.
- But is there no way we can bring Mugabe to his senses?
- Ancak Mugabe'nin aklını başına getirmemizin bir yolu yok mu?
- I will check this with all the political groups but, as I understand it, there is no problem.
- Bunu tüm siyasi gruplara soracağım ama anladığım kadarıyla bir sorun yok.
- I have no objection to this.
- Buna bir itirazım yok.
- There is no blank cheque; instead we are getting a study.
- Açık çek yok; bunun yerine bir çalışma yapıyoruz.
- In moral terms, Austrians have no greater entitlement.
- Ahlaki açıdan Avusturyalıların bundan daha büyük bir hakkı yoktur.
- They have no access to water, sanitation, electricity, health services or education.
- Su, sanitasyon, elektrik, sağlık hizmetleri ya da eğitime erişimleri yok.
- We had no choice but to intervene, even though there was no commitment in the Agenda.
- Gündemde herhangi bir taahhüt olmamasına rağmen müdahale etmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- There is no single market, nor do I foresee one in the immediate future.
- Şu anda tek bir pazar yok ve yakın gelecekte de böyle bir pazar öngörmüyorum.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yoktur, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol eder ve hepsi bu kadar.
- If there are no fish, there are no stocks and nobody will be able to fish.
- Balık yoksa stok da yoktur ve kimse balık tutamaz.
- There is no hurry, therefore, no drama, no cause for despair or distress.
- Dolayısıyla aceleye, dramaya, umutsuzluğa ya da sıkıntıya neden olacak bir durum yoktur.
- A fanatic, by definition, has no interlocutors, only enemies.
- Bir fanatiğin tanımı gereği muhatabı yoktur, sadece düşmanı vardır.
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne "iyi huylu" diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- There is no split in the European position as adopted by the Foreign Ministers.
- Dışişleri Bakanları tarafından benimsenen Avrupa tutumunda bir bölünme yoktur.
- There are no quick profits.
- Hızlı kâr diye bir şey yoktur.
- Agricultural expenditure is under control, so there is no need for significant reforms for budgetary reasons.
- Tarımsal harcamalar kontrol altındadır, dolayısıyla bütçesel nedenlerle önemli reformlara gerek yoktur.
- I still have no idea whether this particular bottleneck has yet been resolved.
- Bu özel darboğazın henüz çözülüp çözülmediği konusunda hala bir fikrim yok.
- There is no miracle cure, but there are battles to be fought.
- Mucizevi bir tedavi yoktur, ancak mücadele edilmesi gereken savaşlar vardır.
- There are no end of things to do, though.
- Yine de yapılacak şeylerin sonu yok.
- The UN system has its faults, but we have no other such system on a global basis.
- BM sisteminin hataları var ancak küresel bazda böyle başka bir sistemimiz yok.
- There is, therefore, no need to alter the three-year requirement currently in force in Germany.
- Bu nedenle Almanya'da halen yürürlükte olan üç yıl şartını değiştirmeye gerek yoktur.
- There is no right to immigration.
- Göçmenlik hakkı diye bir şey yoktur.
- There is no place here for countries with the death penalty.
- Burada idam cezasının uygulandığı ülkelere yer yok.
- All this is common knowledge, and I need say no more.
- Tüm bunlar herkes tarafından bilinmektedir ve daha fazlasını söylememe gerek yoktur.
- Please tell me about it, because I have no such solution.
- Lütfen bana bundan bahsedin çünkü benim böyle bir çözümüm yok.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Meclis'te ucuz popülizme yer yoktur.
- I should like to be absolutely categorical about this; there is no such danger.
- Bu konuda kesinlikle kesin konuşmak isterim; böyle bir tehlike yoktur.
- There is no such thing as a statutory framework for ICT coordinators.
- BİT koordinatörleri için yasal çerçeve diye bir şey yoktur.
- There is no way round this.
- Bundan kurtulmanın bir yolu yok.
- Is there no communication between the Commission and the Council?
- Komisyon ve Konsey arasında iletişim yok mu?
- There is no more urgent subject for us and our debates than the potential future impact of climate change.
- Bizim ve tartışmalarımız için iklim değişikliğinin gelecekteki potansiyel etkilerinden daha acil bir konu yoktur.
- In the field of non harmonised areas and public procurement, no progress can be reported.
- Uyumlulaştırılmamış alanlar ve kamu alımları konusunda, rapor edilebilecek herhangi bir gelişme yoktur.
- There is no point in locking the stable door after the horse has bolted.
- At kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemenin bir anlamı yoktur.
- There are no hands responsible enough for these terrifying, apocalyptic weapons we have armed ourselves with.
- Kendimizi donattığımız bu korkunç, kıyamet silahları için yeterince sorumlu kişi yok.
- There is apparently no independent institution that scrutinises the Bank's activities.
- Görünüşe göre Banka'nın faaliyetlerini denetleyen bağımsız bir kurum yok.
- We therefore had no choice but to vote against this report.
- Bu nedenle bu rapora karşı oy kullanmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- There is no military solution to this conflict.
- Bu çatışmanın askeri bir çözümü yoktur.
- As you know, we have had no such instrument, no aid fund for natural disasters in the past.
- Bildiğiniz gibi geçmişte doğal afetler için böyle bir aracımız, yardım fonumuz yoktu.
- There is no place for terrorism in this area.
- Bu alanda terörizme yer yoktur.
- Europe's national governments have no coherence or agreement when it comes to military operations.
- Askeri operasyonlar söz konusu olduğunda Avrupa'nın ulusal hükümetleri arasında bir tutarlılık ya da anlaşma yok.
- There is no better approach than the multilateral one, and we need to adhere to that.
- Çok taraflı yaklaşımdan daha iyi bir yaklaşım yoktur ve buna bağlı kalmamız gerekir.
- There is no room for amendments.
- Değişiklikler için yer yoktur.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yok, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol ediyor, hepsi bu.
- Apparently, it makes no sense in this House to mention the outlawing of Batasuna.
- Görünüşe göre, bu Meclis'te Batasuna'nın yasaklanmasından söz etmenin bir anlamı yok.
- There is no need to repeat it.
- Tekrar etmeye gerek yok.
- Is there no similar way to achieve what is now needed?
- Şu anda ihtiyaç duyulan şeyi elde etmek için benzer bir yol yok mu?
- I have no wish to hold up this historical process in any way.
- Bu tarihsel süreci herhangi bir şekilde engellemek gibi bir niyetim yok.
- There is no real problem concerning this report, so we can vote on it today.
- Bu raporla ilgili gerçek bir sorun yok, dolayısıyla bugün oylayabiliriz.
- Recent months have shown that there is no shortage of problem areas.
- Son aylar göstermiştir ki sorun alanları konusunda bir sıkıntı yoktur.
- So are there no problems at all?
- Peki hiç sorun yok mu?
- There is no mistaking the internal market's significance, which became apparent in the aftermath of 11 September.
- İç pazarın, 11 Eylül'ün ardından belirginleşen öneminde bir hata yoktur.
- You are no different from the people in 1939.
- Sizin de 1939'daki insanlardan bir farkınız yok.
- There is no point to proportionality unless it guarantees that citizens are properly represented.
- Vatandaşların uygun şekilde temsil edilmesini garanti etmediği sürece orantılılığın bir anlamı yoktur.
- The proposal submitted is very sound, but there is no extra money set aside.
- Sunulan teklif çok sağlam, ancak bir kenara ayrılmış ekstra bir para yok.
- There is no time to lose; this people could cease to exist.
- Kaybedecek zaman yok; bu insanların varlığı sona erebilir.
- In democratic States, there is no religious, political or economic justification for recourse to terrorism.
- Demokratik devletlerde terörizme başvurmak için dini, siyasi veya ekonomik bir gerekçe yoktur.
- Speaking personally, I have no problem with the idea of doubling them.
- Kişisel olarak konuşacak olursam, iki katına çıkarılması fikriyle bir sorunum yok.
- The IMO has no intention of granting more time in which to implement these measures.
- IMO'nun bu tedbirlerin uygulanması için daha fazla zaman tanımaya niyeti yoktur.
- There is no symmetry between the two sides.
- İki taraf arasında simetri yoktur.
- Often there are no unequivocal conclusions about whether or not that is the case.
- Genellikle durumun böyle olup olmadığı konusunda kesin bir sonuç yoktur.
- There is no need for us to keep reinventing the wheel.
- Tekerleği yeniden keşfetmeye devam etmemize gerek yok.
- As President-in-Office, I definitely have no authority to answer the question.
- Görevdeki Başkan olarak bu soruya cevap verme yetkim kesinlikle yok.
- There is no way of acquiring this other than having nationality one of the Member States.
- Bunu elde etmenin Üye Devletlerden birinin vatandaşlığına sahip olmaktan başka bir yolu yoktur.
- Therefore, ladies and gentlemen, there is no need for long laments of pity such as I heard just now.
- Bu nedenle, hanımefendiler ve beyefendiler, az önce duyduğum gibi uzun acıma haykırışlarına gerek yok.
- There is no world government to protect them.
- Onları koruyacak bir dünya hükümeti yok.
- There are no Israeli soldiers there, no Palestinian policemen, no gun shots.
- Orada İsrail askeri yok, Filistin polisi yok, silah sesi yok.
- There is no distinction between large companies and SME's in Turkish policy.
- Türk politikasında büyük şirketler ve KOBİ’ler arasında ayrım yoktur.
- There is no good reason not to accept that in principle.
- Bunu prensip olarak kabul etmemek için iyi bir neden yoktur.
- There is no room in Europe for exclusion, for expulsion, for marginalisation, whether collective or individual.
- Avrupa'da dışlanmaya, sınır dışı edilmeye, ister kolektif ister bireysel olsun marjinalleştirmeye yer yok.
- There is no reason to go further.
- Daha ileri gitmek için bir neden yok.
- They pass borders without any control and the fires themselves have no borders.
- Sınırları herhangi bir kontrol olmaksızın geçiyorlar ve yangınların da sınırları yok.
- I am afraid there is no such target date.
- Maalesef böyle bir hedef tarih yok.
- There is therefore no need to spell this out in the proposals.
- Dolayısıyla bu hususun tekliflerde belirtilmesine gerek yoktur.
- There are no Israeli soldiers there, no Palestinian policemen, no gun shots.
- Orada İsrail askerleri yok, Filistinli polisler yok, silah sesleri yok.
- There is no such thing as good or bad debt.
- İyi ya da kötü borç diye bir şey yoktur.
- There is no phased plan to peace.
- Barış için aşamalı bir plan yok.
- There is no commitment to a second round of national strategy reports and their assessment at European level.
- Ulusal strateji raporlarının ikinci turuna ve bunların Avrupa düzeyinde değerlendirilmesine yönelik bir taahhüt yok.
- We cannot do without it, there is no alternative.
- Onsuz yapamayız, başka bir alternatif yok.
- Furthermore, there is no guarantee that it will not be destroyed again.
- Ayrıca, tekrar imha edilmeyeceğinin garantisi de yoktur.
- The Commission has no final view on that matter.
- Komisyon'un bu konuda nihai bir görüşü yoktur.
- There is no real matter of importance here, but it is important that we do not make a mess of it.
- Burada gerçekten önemli bir mesele yok, ancak bunu berbat etmememiz önemli.
- The parliaments rubberstamp them, they have no choice.
- Parlamentolar bunları onaylıyor, başka seçenekleri yok.
- There is no other job in industry that presents such a high risk for which we permit such long working hours.
- Endüstride bu kadar yüksek risk taşıyan ve bu kadar uzun çalışma saatlerine izin verdiğimiz başka bir iş yoktur.
- So there are no stocks out there waiting to be exploited.
- Yani dışarıda sömürülmeyi bekleyen rezervler yok.
- I therefore have no choice but to vote against this directive.
- Bu nedenle bu yönergeye karşı oy kullanmaktan başka seçeneğim yok.
- There is therefore no specific basic technology.
- Bu nedenle belirli bir temel teknoloji yoktur.
- However, there is really no contradiction in collecting these light bulbs.
- Ancak, bu ampullerin toplanmasında gerçekten bir çelişki yoktur.
- Smoking kills and there is no nice way to put that.
- Sigara içmek öldürür ve bunu ifade etmenin güzel bir yolu yoktur.
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne 'iyi huylu' diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- Therefore, Members of the Council, there is no need to be afraid of the Convention.
- Dolayısıyla Sayın Konsey Üyeleri, Kongre'den korkmanıza gerek yok.
- We have no major, outstanding problems with the individual agencies.
- Münferit kurumlarla önemli, çözülmeyi bekleyen bir sorunumuz yok.
- It is annoying, but there is no altering matters.
- Bu can sıkıcı bir durum, ancak meseleyi değiştirecek bir şey yok.
- There is no evidence yet to suggest that this link has weakened over time.
- Bu bağlantının zaman içinde zayıfladığını gösteren bir kanıt henüz yok.
- There are no quick fixes in Afghanistan.
- Afganistan'da hızlı çözümler yoktur.
- We have no knowledge of any vaccines.
- Herhangi bir aşı hakkında bilgimiz yok.
- There is no room for tyrants in Latin America any more.
- Latin Amerika'da artık tiranlara yer yok.
- There is no other way.
- Başka bir yolu yoktur.
- In these countries there is a uniform distribution of population and no geographical barriers.
- Bu ülkelerde nüfus eşit bir şekilde dağılmıştır ve coğrafi engeller yoktur.
- The peoples and cultures of Europe on the contrary have no known date of birth.
- Buna karşın Avrupa halkları ve kültürlerinin bilinen bir doğum tarihi yoktur.
- Today, we are two months late and there is no legislative programme, or rather, we have only just discovered one exists.
- Bugün iki ay gecikmiş durumdayız ve ortada bir yasama programı yok, daha doğrusu var olduğunu yeni keşfettik.
- There is no change here; on the contrary, we want to put heavier assistance in place.
- Burada bir değişiklik yok; tam tersine daha ağır yardımları devreye sokmak istiyoruz.
- There is still no binding agreement with the private sector and there is still uncertainty in that area.
- Özel sektörle hala bağlayıcı bir anlaşma yoktur ve bu alanda belirsizlik devam etmektedir.
- After all, a house built on sand has no solid foundations.
- Sonuçta, kum üzerine inşa edilen bir evin sağlam temelleri yoktur.
- Has the Commission no powers to do anything more than request or remind?
- Komisyonun talep etmek veya hatırlatmaktan başka bir şey yapma yetkisi yok mu?
- Indeed, it was supported by everyone both in Laeken and in Barcelona, so there is no disagreement on that.
- Gerçekten de hem Laeken'de hem de Barselona'da herkes tarafından desteklendi dolayısıyla bu konuda bir anlaşmazlık yok.
- They have no access, that is correct, but they cannot consult it either.
- Erişimleri yok, bu doğru, ancak danışamıyorlar da.
- We need no further confirmation of the fact that women continue to be under-represented in essential fora.
- Kadınların temel forumlarda yetersiz temsil edilmeye devam ettiği gerçeğini daha fazla teyit etmemize gerek yok.
- There is no freedom of association for political parties.
- Siyasi partiler için örgütlenme özgürlüğü yoktur.
- It had no intention to conceal.
- Gizlemek gibi bir niyeti yoktu.
- They have ceased to provide aid and there is no effective coordination.
- Yardım sağlamayı durdurdular ve etkili bir koordinasyon yok.
- There is no change here; on the contrary, we want to put heavier assistance in place.
- Burada bir değişiklik yok; tam tersine, daha ağır yardımları devreye sokmak istiyoruz.
- There is no room for it in the pursuit of unlimited international competition and tax reduction.
- Sınırsız uluslararası rekabet ve vergi indirimi arayışında buna yer yoktur.
- There is no sound long-term budgetary methodology.
- Uzun vadeli sağlam bir bütçe metodolojisi yok.
- There is no point in starting the debate right now.
- Şu anda tartışmaya başlamanın bir anlamı yok.
- We still have no answer on the issue of training compensation.
- Eğitim tazminatı konusunda hala bir cevabımız yok.
- There is almost no aspect of the problem that it does not discuss.
- Sorunun tartışılmadığı neredeyse hiçbir yönü yok.
- There are so many experts here that there is no need for recourse to an external office.
- Burada o kadar çok uzman var ki dışarıdan bir ofise başvurmaya gerek yok.
- There is no hunger in countries with a parliamentary democracy, even if they are poor countries.
- Parlamenter demokrasiye sahip ülkelerde, yoksul ülkeler olsalar bile açlık yoktur.
- There is no contradiction between what the President said and what I said.
- Başkan'ın söyledikleri ile benim söylediklerim arasında bir çelişki yok.
- These terrorists have no authority to act on behalf of any people, race or religion.
- Bu teröristlerin herhangi bir halk, ırk ya da din adına hareket etme yetkileri yoktur.
- The Council, however, has no need to embellish reality, which is why there are differences in formulation.
- Ancak Konseyin gerçekleri süslemeye ihtiyacı yok, bu nedenle formülasyonda farklılıklar var.
- Nevertheless, the country has no other option available to it if it wants to make full use of the funds available.
- Bununla birlikte, mevcut fonlardan tam olarak yararlanmak istiyorsa ülkenin önünde başka bir seçenek yok.
- Up to now, we still have no record of gender, but this is a step that should be taken.
- Şu ana kadar elimizde cinsiyete ilişkin bir kayıt yok, ancak bu atılması gereken bir adım.
- Given the complexity of the way securities are organised, there is no simple solution.
- Menkul kıymetlerin örgütlenme biçiminin karmaşıklığı göz önüne alındığında, basit bir çözüm yoktur.
- There are no alternatives, and there is no prospect of a vaccine.
- Alternatif yok ve bir aşı ihtimali de yok.
- There is no need to paint too much of an idealistic picture.
- Çok fazla idealist bir tablo çizmeye gerek yoktur.
- In the area of conformity assessment, no development can be reported.
- Uygunluk değerlendirmesi alanında, rapor edilebilecek herhangi bir gelişme yoktur.
- No progress can be reported on Citizens’ rights.
- Vatandaş hakları konusunda rapor edilebilecek herhangi bir ilerleme yoktur.
- There is no point in trying to tackle it at only a national level.
- Bunu sadece ulusal düzeyde ele almaya çalışmanın bir anlamı yoktur.
- Yet 1.1 billion people have no access to clean water and 2.4 billion are without hygienic sanitation.
- Yine de 1.1 milyar insanın temiz suya erişimi yok ve 2.4 milyar insan hijyenik sanitasyondan yoksun.
- Certainly, Spanish nationalists have no limits.
- Elbette İspanyol milliyetçilerinin sınırları yok.
- There is no further debate today.
- Bugün başka tartışma yok.
- There is no resistance from Parliament.
- Parlamento'dan herhangi bir direnç yok.
- There is really no need for me to speak now.
- Şu anda konuşmama gerçekten gerek yok.
- Yes, but the Ukraine is not a candidate country and I have no opportunity to exert any influence on the Ukraine.
- Evet, ancak Ukrayna aday ülke değil ve Ukrayna üzerinde herhangi bir etkide bulunma şansım yok.
- The report therefore has no purpose.
- Bu nedenle raporun bir amacı yoktur.
- There is no greater challenge for the European Parliament than precisely this.
- Avrupa Parlamentosu için bundan daha büyük bir zorluk yoktur.
- I have no desire to add anything to the current debate.
- Mevcut tartışmaya bir şey eklemek gibi bir niyetim yok.
- Such 20th-century class warfare has no place today.
- Böyle bir 20. yüzyıl sınıf savaşının bugün yeri yoktur.
- On the other hand, there is also no point in producing a whole stack of details without any form of prioritisation.
- Öte yandan, herhangi bir öncelik sıralaması yapmadan bir yığın ayrıntı üretmenin de bir anlamı yoktur.
- There are no better guardians of the Treaties than the European citizens.
- Antlaşmaların Avrupa vatandaşlarından daha iyi bir koruyucusu yoktur.
- Your comments have been noted and I can assure you that there is no intention of doing away with Question Time.
- Yorumlarınız dikkate alındı ve sizi temin ederim ki Soru Sorma Süresini ortadan kaldırmak gibi bir niyetimiz yok.
- There would seem to be no common ground between these two camps.
- Bu iki kamp arasında ortak bir zemin yok gibi görünüyor.
- Therefore, there is no room for a solution based on exclusive claims.
- Bu nedenle, münhasır iddialara dayalı bir çözüme yer yoktur.
- There was no Community directive, but even so a great Europe was formed through an important political act.
- Topluluk direktifi yoktu ancak yine de önemli bir siyasi eylemle büyük bir Avrupa oluşturuldu.
- There is no place for this in today's world.
- Günümüz dünyasında buna yer yoktur.
- Despite international appeals for peace, there is no sign of the violence coming to an end.
- Barış için yapılan uluslararası çağrılara rağmen şiddetin sona ereceğine dair bir işaret yok.
- There is no need for us to bring Parliament into the discussion on the Commission.
- Parlamentoyu Komisyon tartışmasına dahil etmemize gerek yok.
- There is no point in trying to put everything under one roof.
- Her şeyi tek bir çatı altında toplamaya çalışmanın bir anlamı yok.
- There is no time to explain why, in my view this is the case.
- Bana göre bunun neden böyle olduğunu açıklamak için zaman yok.
- No new thoughts, no new vision, no new initiatives and no urgency.
- Yeni düşünceler yok, yeni vizyon yok, yeni girişimler yok ve aciliyet de yok.
- If security is not shared, it has no chance of succeeding.
- Güvenlik paylaşılmazsa, başarılı olma şansı yoktur.
- Network operators, however, have no interest in removing bottlenecks in the supply to their neighbours.
- Ancak şebeke operatörlerinin komşularına tedarikte yaşanan darboğazları ortadan kaldırmak gibi bir kaygıları yoktur.
- Otherwise, I have no choice but to vote against this motion.
- Aksi takdirde bu önergeye karşı oy kullanmaktan başka seçeneğim yok.
- There is no progression; rather, there is regression in Vietnam.
- Vietnam'da ilerleme yok, aksine gerileme var.
- There is no need for a risk-sensitive framework to make SME borrowing more expensive.
- KOBİ'lerin borçlanmasını daha pahalı hale getirmek için riske duyarlı bir çerçeveye ihtiyaç yoktur.
- I am sorry, but I have no intention of carrying out that check.
- Üzgünüm ama bu kontrolü yapmak gibi bir niyetim yok.
- There is no freedom of religion in Vietnam.
- Vietnam'da din özgürlüğü yoktur.
- There was no majority for this at the time.
- O dönemde bunun için çoğunluk yoktu.
- Please tell me about it, because I have no such solution.
- Lütfen bana bundan bahsedin, çünkü benim böyle bir çözümüm yok.
- No legislative procedure is therefore required.
- Bu nedenle herhangi bir yasal prosedüre gerek yok.
- Austria has no desire to set these rules in stone for the rest of recorded time.
- Avusturya'nın bu kuralları kayıt altına alınan zamanın geri kalanı için taşa dönüştürme arzusu yoktur.
- There is no functional justification.
- İşlevsel bir gerekçe yok.
- We had no choice but to take them or leave them.
- Onları almak ya da bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- They can indeed, because we have no comparability between hospitals' standards of hygiene.
- Gerçekten de hastalanabilirler, çünkü hastanelerin hijyen standartları arasında karşılaştırılabilirlik yok.
- The MEP in question has no right to class himself alongside Mandela.
- Söz konusu milletvekilinin kendisini Mandela'nın yanında sınıflandırma hakkı yoktur.
- There's no way to really know if someone is really tracking you.
- Birinin sizi gerçekten takip edip etmediğini bilmenin bir yolu yok.
- Off the beaten path, no hard surfaces to reflect sound.
- Alışılmışın dışında, sesi yansıtacak sert yüzeyler yok.
- Don't ask why because there is no logical reason.
- Nedenini sormayın çünkü mantıklı bir nedeni yok.
- No complaints, it's for a good cause.
- Şikayetim yok, iyi bir amaç uğruna bu.
- No notifications until tonight at the earliest.
- En erken bu geceye kadar bildirim yok.
- But there is no reason why these elements have to belong together.
- Ancak bu unsurların birbirine ait olması için bir neden yok.
- You know after tonight, there's no turning back.
- Biliyorsun bu geceden sonra geri dönüş yok.
- No loss of pigment since yesterday and vital signs are steady.
- Dünden beri pigment kaybı yok ve yaşam belirtileri sabit.
- No loss of pigment since yesterday and vital signs are steady.
- Dünden beridir pigment kaybı yok ve hayati belirtilerde bir ilerleme yok.
- Don't ask why, for there's no reasonable explanation.
- Nedenini sorma, çünkü mantıklı bir açıklaması yok.
- We have no direct control over the information collected by these cookies.
- Bu çerezler tarafından toplanan bilgiler üzerinde direkt kontrolümüz yoktur.
- There's no map, it's just green.
- Harita yok, sadece yeşillik alan.
- There is no climate, I tell you.
- İklim falan yok, söylüyorum sana.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bakın, bunun başka bir yolu yok.
- Israel has no right to exist.
- İsrail'in var olma hakkı yoktur.
- I have no money right now to buy new ones.
- Şu anda yenilerini alacak param yok.
- No loss of pigment since yesterday and vital signs are steady.
- Dünden beri pigment kaybı yok ve hayati belirtiler stabil.
- Trust me, there's no love lost between those two.
- İnanın bana, bu ikisi arasında kaybolmuş bir aşk yok.
- You know after tonight, there's no turning back.
- Yani, bu geceden sonra geri dönüş yok.
- Don't ask why because there is no logical reason.
- Nedenini sorma çünkü mantıklı bir nedeni yok.
- There is no climate, I tell you.
- Size söylüyorum, iklim diye bir şey yok.
- There is no need for you to wait and waste time!
- Beklemenize ve zaman kaybetmenize gerek yok!
- The dead have no ambition, the earth is queen of beds.
- Ölülerin hırsı yoktur, yatakların şahı topraktır.
- There is really no better opportunity.
- Gerçekten daha iyi bir fırsat yok.
- The fonts are small; there's absolutely no space between lines.
- Yazı tipleri küçük; satırlar arasında kesinlikle boşluk yok.
- Fillory has no rulers, and the only people from Earth left here now not locked in a dungeon.
- Fillory'nin hükümdarı yok ve Dünya'dan burada kalan tek insanlar da artık bir zindanda kilitli değil.
- And no linens until I soak these in cold water.
- Ve ben bunları soğuk suda bekletene kadar çarşaf yok.
- Still no readings of life forms on the planet surface.
- Gezegen yüzeyinde yaşam formu olduğuna dair hala bir bulgu yok.
- No, it takes a few days to get a French visa.
- Yok, Fransa vizesi almak birkaç gün sürüyor.
- Don't ask why because there is no logical reason.
- Nedenini sormayın çünkü mantıklı bir sebebi yok.
- No special software other than a web browser is required.
- Web tarayıcısı dışında özel bir yazılıma gerek yoktur.
- In this mystical arena, there are no masks, just truth.
- Bu mistik arenada maske yok, sadece gerçek var.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her cihaz için ayrı ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- In this mystical arena, there are no masks, just truth.
- Bu mistik arenada maskeler yoktur, sadece gerçekler vardır.
- The dead have no ambition, the earth is queen of beds.
- Ölülerin hırsı yoktur, toprak yatakların kuştüyü olanıdır.
- There is NO peace to the unrighteous.
- Haksız olan için esenlik yoktur.
- See, no green in sight.
- Bakın, görünürde yeşil alan yok.
- The municipalities have no sufficient capacity to deal with these problems.
- Belediyelerin bu sorunlarla başa çıkmak için yeterli kapasitesi yok.
- All night outside with no food, freezing, and he didn't even catch a cold.
- Bütün gece dışarıda yemek yoktu, donuyordu ve üşütmedi bile.
- Israel has no right to exist.
- İsrail'in var olmaya hakkı yoktur.
- There is really no better opportunity.
- Gerçekten daha iyi bir ihtimal yoktur.
- There is NO peace to the unrighteous.
- Haksız olana esenlik yok.
- There's no map, it's just green.
- Harita yok, sadece yeşillik var.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her aygıt için ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- There was no time to draw up any paperwork, she was fading fast.
- Evrakları hazırlayacak zaman yoktu, gitgide ölüyordu.
- That critter gives me no peace.
- Bu yaratığın bana huzur vereceği yok.
- There's no map, it's just green.
- Harita yok, sadece yeşil alan.
- No fighting and 5 million French in the street .
- Savaş yok ve sokakta 5 milyon Fransız var.
- Everyone is conscious of this, and there is no proof needed.
- Herkes bunun bilincinde ve kanıta gerek yok.
- They have no hope that tomorrow will be different than today.
- Yarının bugünden farklı olacağına dair umutları yok.
- You know after tonight, there's no turning back.
- Biliyorsun bu geceden sonra bunun geri dönüşü yok.
- The wet season arrives, but there's no rain.
- Yağışlı mevsim geliyor ama yağmur yok.
- The fonts are small; there's absolutely no space between lines.
- Yazı tipleri küçüktür; satırlar arasında da kesinlikle boşluk yok.
- We have no other planet to leave for future generations.
- Gelecek nesillere bırakacağımız başka bir gezegen daha yok.
- No phone calls at night, especially not to sleeping judges.
- Geceleri telefon etmek yok, özellikle de uyuyan yargıçlara.
- There is no distinction between heaven and earth, man and woman, teacher and disciple.
- Yer ile gök, kadın ile erkek, öğretmen ile öğrenci arasında bir fark yoktur.
- No complaints, it's for a good cause.
- Söylenmek yok, iyi bir amaç için yapıyoruz.
- We have no other planet to leave for future generations.
- Gelecek nesillere bırakılacak başka bir dünyamız yok.
- It's just, tonight, no more drinking for me.
- Sadece bu gece bana içki yok.
- There are no priors, not even a speeding ticket, in the system.
- Sistemde herhangi bir sabıka kaydı hatta aşırı hız cezası bile yok.
- There is no true reward on this earth.
- Bu dünyada esasen ödül diye bir şey yoktur.
- No fighting and 5 million French in the street .
- Kavga yok ve 5 milyon Fransız sokakta.
- So there is no hard and fast rate for testing products.
- Yani ürünleri test etmek için sabit bir standart yoktur.
- A lovely girl like that with no one else in the whole world.
- Onun gibi tatlı bir kızın koca dünyada kimsesi yok.
- There is no evidence that the syndrome causes long-term sight problems.
- Sendromun uzun vadede görme sorunlarına yol açtığına dair bir kanıt yok.
- Israel has no right to exist.
- İsrail'in var olma hakkı yok.
- Our opinions have no permanence; like autumn and winter, they gradually disappear.
- Fikirlerimizin kalıcılığı yoktur; sonbahar ve kış gibi yavaş yavaş yok olurlar.
- Since there is no surgery, no tests and analysis are required before treatment.
- Ameliyat olmadığı için tedavi öncesi herhangi bir tetkik ve tetkik yapılmasına gerek yoktur.
- The so-called oral statement had no legal effect.
- Sözde sözlü açıklamanın hukuki açıdan bir etkisi yoktu.
- There is no true reward on this earth.
- Bu dünyada gerçek bir ödül yoktur.
- There's no need to create separate websites for each device.
- Her cihaz için ayrı web siteleri oluşturmaya gerek yoktur.
- Complete fast until midnight, then no grains.
- Gece yarısına kadar hızlı bir şekilde tamamlayın, ondan sonra da tahıl yok.
- No such opportunity exists for film.
- Sinema konusunda böyle bir imkan yok.
- Look, there's no two ways about it, counselor.
- Bak, bunun ikinci bir yolu yok.
- No prior knowledge of French is required to attend the program.
- Programa katılmak için herhangi bir ön Fransızca bilgisine gerek yoktur.
- There is NO peace to the unrighteous.
- Haksız olana huzur yoktur.
- Still no readings of life forms on the planet surface.
- Hâlâ gezegen yüzeyinde hayat olduğuna dair bir gösterge yok.
- There was no time to draw up any paperwork, she was fading fast.
- Herhangi bir evrak hazırlayacak vakti yoktu, hızla soluyordu.
- All night outside with no food, freezing, and he didn't even catch a cold.
- Bütün gece dışarıdaydık, yiyecek bir şey yoktu, donuyorduk ve o üşütmedi bile.
- In this mystical arena, there are no masks, just truth.
- Bu mistik arenada maskeler yok, sadece gerçek var.
- There's no such thing as a lost cause.
- Ümitsiz vaka diye bir şey yoktur.
- Julia, there's no evidence of anyone being with your sister.
- Julia, kız kardeşinin yanında kimsenin olduğuna dair bir kanıt yok.
- We have no direct evidence that he even possesses nuclear material.
- Elinde nükleer madde olduğuna dair doğrudan bir kanıtımız bile yok.
- We have no direct control over the information collected by these cookies.
- Bu çerezler tarafından toplanan bilgiler üzerinde doğrudan kontrolümüz yoktur.
- Don't ask why, for there's no reasonable explanation.
- Nedenini sormayın çünkü mantıklı bir açıklaması yok.
- No such opportunity exists for film.
- Film için böyle bir imkan yok.
- It's just, tonight, no more drinking for me.
- Sadece bu gece, bana içki yok.
- Don't tell me there's no black market in your town.
- Şehrinizde kara borsa yok deme bana.
- We have no idea how powerful we actually are.
- Bizim gerçekte ne kadar kudretli olduğumuz hakkında fikrimiz yok.
- In death there is no opportunity.
- Ölümde fırsat diye bir şey yoktur.
- The old woman has no one to help her.
- Yaşlı kadının ona yardım edecek kimsesi yok.
- There's no way to polish a hedgehog.
- Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok.
- There is no rule, but there are some exceptions.
- Kural yok, ama bazı istisnalar var.
- There was no stopping Tom.
- Tom'u durdurmanın imkanı yoktu.
- I have no place to sleep tonight.
- Bu gece yatacak yerim yok.
- There's no reason for you to apologize.
- Özür dilemen için bir sebep yok.
- Tom had no idea that I'd be here.
- Tom'un burada olacağımdan haberi yoktu.
- There's no need for threats.
- Tehditlere gerek yok.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
- Tom'un sırıtmaktan ve katlanmaktan başka çaresi yoktu.
- The man has no house to live in.
- Adamın yaşayacak bir evi yok.
- There's no one but me here.
- Burada benden başka kimse yok.
- Why are there no taxis at the station today?
- Neden bugün durakta taksi yok?
- There's no more red wine.
- Daha fazla kırmızı şarap yok.
- There is no one to blame for the accident.
- Kaza için suçlanacak kimse yok.
- Tom had no problem doing it.
- Tom'un bunu yapmakta bir sorunu yoktu.
- I certainly had no idea Tom was planning to move to Boston.
- Tom'un Boston'a taşınmayı planladığına dair kesinlikle fikrim yoktu.
- There's no need to go to school today.
- Bugün okula gitmeye gerek yok.
- I have no time to have a rest.
- Dinlenmek için zamanım yok.
- No risk, no reward.
- Risk yok, ödül yok.
- There are no such things as ghosts.
- Hayalet diye bir şey yoktur.
- There's still no end in sight.
- Görünürde hala bir son yok.
- There is no god but God, and Muhammad is the messenger of God.
- Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir.
- We have no objection to your joining us in our club.
- Kulübümüzde bize katılmanıza bir itirazımız yok.
- He has no close friends to talk with.
- Konuşacak yakın arkadaşı yok.
- You have no sense of direction.
- Senin yön duyun yok.
- We had no other option.
- Başka seçeneğimiz yoktu.
- There's really no difference.
- Gerçekten fark yok.
- I have no money to buy the dictionary with.
- Sözlüğü almaya param yok.
- There's no easy way to say this.
- Bunu söylemenin kolay bir yolu yok.
- I have no time.
- Benim zamanım yok.
- We have no more sugar.
- Daha fazla şekerimiz yok.
- No one has a perfect body.
- Kimsenin mükemmel bir vücudu yoktur.
- They had no house to live in.
- Onların yaşayacak bir evi yoktu.
- There is no place for chauvinism in an equal society.
- Eşit bir toplumda şovenizm için yer yoktur.
- Tom had no food or water for three days.
- Tom'un üç gündür yiyeceği ve suyu yoktu.
- Tom was in no mood to talk to Mary.
- Tom'un Mary ile konuşacak hali yoktu.
- Art has no limits.
- Sanatın sınırı yoktur.
- There were no railroads in Japan at that time.
- O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There is no time to lose.
- Kaybedecek zaman yok.
- They have no jobs.
- Onların işi yok.
- There are no dogs bigger than this one.
- Bundan daha büyük köpekler yok.
- You have absolutely no idea how hard it was to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin ne kadar zor olduğu hususunda kesinlikle fikrin yok.
- I have no one to confide in.
- Güvenebileceğim kimsem yok.
- No one has the right to tell you what to do.
- Kimsenin size ne yapmanız gerektiğini söylemeye hakkı yoktur.
- There's no new information yet.
- Henüz yeni bir bilgi yok.
- Unfortunately, I have no proof for my suspicion.
- Ne yazık ki, şüphelerim için kanıtım yok.
- There were no more blankets.
- Daha fazla battaniye yoktu.
- Tom has no spatial awareness.
- Tom'un mekansal farkındalığı yoktur.
- There is no chance of rain today.
- Bugün yağmur yağma ihtimali yok.
- I've called and called, but there's no answer.
- Defalarca aradım ama cevap yok.
- No person with that name exists.
- O isimde kimse yok.
- There is no place like home.
- Ev gibisi yoktur.
- You have no messages.
- Mesajınız yok.
- Tom had no other choice than to help Mary clean out the stable.
- Tom'un Mary'nin ahırı temizlemesine yardım etmekten başka seçeneği yoktu.
- I have no will power when it comes to dieting.
- Diyet söz konusu olduğunda irade gücüm yok.
- He has no more than 100 dollars.
- Onun 100 dolardan daha fazla parası yok.
- I have no objection to against your plan.
- Planınıza karşı bir itirazım yok.
- I have no interest in money.
- Paraya ilgim yok.
- There's no reason for that.
- Bunun için bir sebep yok.
- I'm happy because beginning today, we have no school until September.
- Bugün başladığım için mutluyum, eylüle kadar okulumuz yok.
- Tom is divorced with no children.
- Tom boşanmış ve çocuğu yok.
- I have no place that I can say I'm from.
- Geldiğimi söyleyebileceğim bir yer yok.
- I've got no feeling in my left arm at all.
- Sol kolumda hiç his yok.
- I have no control.
- Denetimim yok.
- Tom had no apparent injuries.
- Tom'un görünürde bir yarası yoktu.
- Since it's not the rainy season, there's no need for an umbrella.
- Yağmur mevsimi olmadığı için şemsiyeye gerek yok.
- Tom has no choice but to resign.
- Tom'un istifa etmekten başka seçeneği yok.
- There were no more than two books on the desk.
- Masanın üzerinde ikiden fazla kitap yoktu.
- Tom has no one to turn to.
- Tom'un dönecek kimsesi yok.
- It is no use talking with him.
- Onunla konuşmanın faydası yok.
- There's no third chance.
- Üçüncü bir şans yok.
- They have no children, to the best of my knowledge.
- Bildiğim kadarıyla onların çocukları yok.
- We had no choice but to leave the matter to him.
- Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- Great artists have no country.
- Büyük sanatçıların vatanı yoktur.
- No cross, no crown.
- Emek yoksa yemek de yok.
- There's no salt in the salt shaker.
- Tuzlukta tuz yok.
- Why is no one here yet?
- Neden henüz burada kimse yok?
- There is no one reading in the library.
- Kütüphanede okuyan kimse yok.
- There is no reason to be sorry.
- Üzgün olmak için bir sebep yok.
- Tom has no reason to hide.
- Tom'un saklanmak için bir nedeni yok.
- There's no cure for that.
- Bunun çaresi yok.
- There were no other survivors.
- Başka sağ kalan yoktu.
- Tom had no motive to kill Mary.
- Tom'un Mary'yi öldürmek için nedeni yoktu.
- There's no snow on the ground.
- Yerde kar yok.
- There's no way Tom can save up enough money in one year to buy a house.
- Bir yıl içinde bir ev almak için Tom'un gerekli parayı biriktirebilmesinin bir yolu yok.
- There's no rule against that.
- Buna karşı bir kural yok.
- There's no response from the moon base.
- Ay üssünden cevap yok.
- Tom has no idea what that means.
- Tom'un onun ne anlama geldiği konusunda fikri yok.
- There's no salt.
- Tuz yok.
- There was no way to bring Tom back.
- Tom'u geri getirmenin bir yolu yoktu.
- You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
- Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
- There's no way through here.
- Buradan geçiş yok.
- There is no one answer to this question.
- Bu sorunun tek bir cevabı yok.
- I have no money to buy this dictionary.
- Bu sözlüğü alacak param yok.
- There's still no proof.
- Hâlâ bir kanıt yok.
- Why are there no taxis at the station today?
- Neden bugün istasyonda taksi yok?
- It is no more than a mile to the station.
- İstasyona bir milden fazla yok.
- Why is there no hot water?
- Neden sıcak su yok?
- Days go by and still no sign of Tom.
- Günler geçiyor ve Tom'dan hala bir iz yok.
- There's no need for you to pay anything.
- Bir şey ödemenize gerek yok.
- There is no room for romance in my life.
- Hayatımda romantizme yer yok.
- I have no particular desire to discuss that matter.
- Bu konuyu tartışmak için özel bir isteğim yok.
- I have a coat, but I have no hat.
- Paltom var ama şapkam yok.
- There was no one on the beach.
- Sahilde kimse yoktu.
- There's no point in torturing him, he isn't going to confess.
- Ona işkence etmenin bir anlamı yok, itiraf etmeyecektir.
- Liisa was completely overwhelmed, but there was no one there who could've helped her.
- Liisa tamamen bunalmıştı ama orada ona yardım edebilecek kimse yoktu.
- I did that because I had no choice.
- Bunu yaptım çünkü başka seçeneğim yoktu.
- Tom was in no hurry to get married.
- Tom'un evlenmek için acelesi yoktu.
- I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yen'den fazla param yoktu.
- There is no time for merriment.
- Eğlenceye vakit yok.
- There's no need for you to attend today's meeting.
- Bugünkü toplantıya katılmana gerek yok.
- There is no time for merriment.
- Neşe için zaman yok.
- Life without love has no meaning.
- Aşksız hayatın anlamı yoktur.
- Tom has no self-esteem.
- Tom'un kendine saygısı yok.
- There's no point in taking a camera.
- Bir kamera almanın bir faydası yok.
- I have no horse in this race.
- Bu yarışta benim atım yok.
- Bill has no sense of adventure.
- Bill'in macera anlayışı yok.
- No need to be so formal.
- Bu kadar resmi olmaya gerek yok.
- We had no secrets.
- Sırrımız yoktu.
- I see no need for Tom to do that.
- Tom'un bunu yapmasına gerek yok.
- There's really no need to introduce Tom, is there?
- Tom'u tanıştırmaya gerçekten gerek yok, değil mi?
- There's no other way to do this.
- Bunu yapmak için başka yol yok.
- Tom had no one to talk to.
- Tom'un konuşacak kimsesi yoktu.
- There's no other possible explanation.
- Başka bir açıklaması yok.
- I have no problem.
- Sorunum yok.
- There's no time to talk about that now.
- Şimdi bunu konuşacak zamanımız yok.
- There are no other alternatives.
- Başka seçenekler yok.
- I have no reason not to trust Tom.
- Tom'a güvenmemek için bir nedenim yok.
- Sami had no nails.
- Sami'nin tırnakları yoktu.
- Tell Tom thanks but no thanks.
- Tom'a teşekkür ettiğimi söyle, ama gerek yok.
- There's no chance Tom will recover.
- Tom'un iyileşme şansı yok.
- Tom has no self-control.
- Tom'un irade gücü yok.
- There's no minimum wage here.
- Burada asgari ücret yok.
- Tom has no reason to cry.
- Tom'un ağlaması için bir neden yok.
- My house has no insulation.
- Evimin yalıtımı yok.
- Every man a king, but no one wears a crown.
- Herkes kral, ama taç takan yok.
- I had no idea Tom was Mary's husband.
- Tom'un Mary'nin kocası olduğuna dair bir fikrim yoktu.
- There's no need to rush things.
- Acele etmeye gerek yok.
- Say no more!
- Fazla söze hacet yok!
- I have no intention of staying.
- Benim kalmaya niyetim yok.
- There's no way to translate it.
- Bunu çevirmenin bir yolu yok.
- It is no use trying to solve this problem.
- Bu sorunu çözmeye çalışmanın bir faydası yok.
- There were no students who went to the party.
- Partiye giden öğrenci yok.
- Tom had no choice.
- Tom'un başka seçeneği yoktu.
- She has no fashion sense.
- Onun moda anlayışı yok.
- On this train there is no baggage car.
- Bu trende bagaj vagonu yok.
- There are no further details.
- Başka ayrıntı yok.
- No appointment is needed.
- Randevuya gerek yok.
- Esperanto has no exceptions.
- Esperanto'nun istisnası yoktur.
- Everything is going to be okay so there's no need to worry.
- Her şey düzelecek bu yüzden endişelenmenize gerek yok.
- There is no cause for complaint.
- Şikâyet için sebep yok.
- Tom has no luck.
- Tom'un şansı yok.
- With such friends, one needs no enemies.
- Böyle dostlar varken düşmana gerek yok.
- There's no chance Tom will help us.
- Tom'un bize yardım etme şansı yok.
- I have no interest in going fishing with you.
- Seninle balığa çıkmak gibi bir niyetim yok.
- Fadil has no intentions of marrying Layla.
- Fadıl'ın Leyla ile evlenmek gibi bir niyeti yok.
- Tom seemed to have no sense of humor.
- Tom'un espri anlayışı yok gibi görünüyordu.
- I had no choice but to take the plane.
- Uçağa binmekten başka seçeneğim yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
- Tom'un buna katlanmaktan başka çaresi yoktu.
- Looks like no one's home.
- Görünüşe göre evde kimse yok.
- They have no house to live in at all.
- Yaşayacak bir evleri bile yok.
- Tom has no one to play with today.
- Tom'un bugün beraber oynayacak kimsesi yok.
- There are no classes in August.
- Ağustos'ta ders yok.
- I have no choice.
- Başka seçeneğim yok.
- The wartime Congress had no money.
- Savaş zamanı kongresinin parası yoktu.
- Why is there a Miss Italy but no Mister Italy?
- Neden İtalya Güzeli var da Bay İtalya yok?
- I have no siblings.
- Benim kardeşim yok.
- I have no alternative.
- Başka seçeneğim yok.
- There's no such thing as black magic.
- Kara büyü diye bir şey yoktur.
- There is no sea in Armenia.
- Ermenistan'da deniz yok.
- Sami has no time to film new videos.
- Sami'nin yeni videolar çekecek vakti yok.
- Tom has no house to live in.
- Tom'un yaşayacak bir evi yok.
- Tom had no chance to tell Mary what he thought.
- Tom'un Mary'ye ne düşündüğünü söyleme şansı yoktu.
- There is no prescription for a common cold.
- Soğuk algınlığı için reçete yok.
- Many people had no homes at all.
- Birçok insanın hiç evi yoktu.
- There is no city in Europe as big as Tokyo.
- Avrupa'da Tokyo kadar büyük şehir yoktur.
- Liza and Marco have no financial problems.
- Liza ve Marco'nun finansal sorunları yok.
- There are no articles in Finnish.
- Fincede artikel yoktur.
- They had no place to go.
- Onların gidecek yeri yoktu.
- We have no time to lose.
- Kaybedilecek vaktimiz yok.
- There's no use reasoning with Anne now.
- Anne'yi şimdi ikna etmeye çalışmanın yararı yok.
- There's no need to be embarrassed.
- Mahcup olmaya gerek yok.
- I have no home to live in.
- Yaşayacak bir evim yok.
- Tom has no sense of style.
- Tom'un stil anlayışı yok.
- Tom has no right to give me orders.
- Tom'un bana emir vermeye hakkı yok.
- She had no idea how to set about her work.
- İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.
- I have no intention of going there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeye niyetim yok.
- We simply have no choice.
- Başka seçeneğimiz yok.
- No need to be able to fly to catch a bird.
- Kuş yakalamak için uçmaya gerek yok.
- There is no escape from fate.
- Kaderden kaçış yoktur.
- There is no passage for big vehicles here.
- Burada büyük araçlar için geçiş yok.
- There's no need to fight.
- Kavga etmeye gerek yok.
- He had no coat on.
- Onun üzerinde bir ceketi yok.
- No explanation is needed.
- Açıklamaya gerek yok.
- As I told you before, I have no choice.
- Daha önce de söylediğim gibi, başka seçeneğim yok.
- There is no possibility of the bill being passed.
- Tasarının geçme ihtimali yoktur.
- I have no more time to talk with you.
- Seninle konuşmak için daha fazla zamanım yok.
- I didn't want to come, but I had no choice.
- Gelmek istemedim ama başka seçeneğim yoktu.
- Tom had no other choice.
- Tom'un başka seçeneği yoktu.
- There's no lifeguard on duty.
- Görevli cankurtaran yok.
- There's no single answer to that question.
- Bu sorunun tek cevabı yok.
- Cats of that breed have no tail.
- O cins kedilerin kuyruğu yok.
- There was no taxi, so I had to walk home.
- Taksi yoktu bu nedenle eve yürümek zorunda kaldım.
- Ann had no friends to play with.
- Ann'in oynayacak arkadaşı yoktu.
- There's no turning back now.
- Artık geri dönüş yok.
- The child had no overcoat on although it was very cold.
- Hava çok soğuk olmasına rağme,n çocuğun üzerinde palto yoktu.
- I have no more than ten books.
- Ondan fazla kitabım yok.
- There's no reason to do that.
- Bunu yapmak için bir neden yok.
- I have no one to say goodbye to.
- Veda edecek kimsem yok.
- I have no opponents.
- Benim rakibim yok.
- I have no quarrel with Tom.
- Tom'la bir kavgam yok.
- Tom has no wish to study.
- Tom'un ders çalışma isteği yok.
- Tom has no desire to go to Boston.
- Tom'un Boston'a gitmek gibi bir arzusu yok.
- There's no way to please everyone in this industry.
- Bu sektörde herkesi memnun etmenin bir yolu yok.
- There's no toilet paper.
- Tuvalet kağıdı yok.
- We have no hot water because the pipes broke.
- Borular kırıldığı için sıcak suyumuz yok.
- Protons have a positive charge, electrons have a negative charge, and neutrons have no charge.
- Protonlar pozitif, elektronlar negatif yüke sahiptir ve nötronların yükü yoktur.
- I have no name.
- Benim adım yok.
- There are no fish in this lake.
- Bu gölde balık yok.
- There was no need for you to see him to the door.
- Onu kapıya kadar uğurlamanıza gerek yoktu.
- When she entered the kitchen, no one was there.
- O, mutfağa girdiğinde, orada kimse yoktu.
- There's no need to worry about that happening.
- Bu konuda endişelenmenize gerek yok.
- There was no counterevidence.
- Karşı kanıt yoktu.
- Didn't I tell you no eating in the car?
- Sana arabada yemek yok demedim mi?
- No permit is required.
- İzne gerek yok.
- Sami had no destination in mind.
- Sami'nin aklında bir hedef yoktu.
- This is my life and no one has the right to tell me what to do.
- Bu benim hayatım ve kimsenin bana ne yapacağımı söylemeye hakkı yok.
- There is no Plan B because there is no Planet B.
- B planı yok çünkü B gezegeni yok.
- Without you, I have no reason to live.
- Sensiz hayatımın bir anlamı yok.
- He had no choice but to run away.
- Kaçmaktan başka çaresi yoktu.
- There's no room for anything else in my closet.
- Dolabımda başka bir şey için yer yok.
- It is no use trying to persuade him.
- Onu ikna etmeye çalışmanın faydası yok.
- It looks like there's no reception in this room.
- Bu odada resepsiyon yok gibi görünüyor.
- I still have no idea what I'm going to say to Tom.
- Tom'a ne söyleyeceğim hakkında hâlâ bir fikrim yok.
- There's no time for this.
- Bunun için zamanımız yok.
- He had no money to buy the farm.
- Çiftliği satın alacak parası yoktu.
- There was no toilet paper.
- Tuvalet kağıdı yoktu.
- There are no green spaces to play in.
- Oynayacak yeşil alan yok.
- There are no second chances.
- İkinci şanslar yoktur.
- There is no graver loss than the loss of time.
- Zaman kaybından daha büyük bir kayıp yoktur.
- Tom had no idea how busy Mary was.
- Tom'un Mary'nin ne kadar meşgul olduğu konusunda bir fikri yoktu.
- There's no cloud up in the sky.
- Gökyüzünde bulut yok.
- This job has no future.
- Bu işin geleceği yok.
- I have no reason not to trust her.
- Ona güvenmemek için bir nedenim yok.
- There's no alternative.
- Başka alternatif yok.
- Tom had no idea what Mary needed to do.
- Tom, Mary'nin ne yapması gerektiğini hakkında bir fikri yoktu.
- I have no time to see you.
- Sizi görmek için zamanım yok.
- There's no reasoning with you.
- Seninle konuşmanın bir anlamı yok.
- You'll have no choice.
- Başka seçeneğin yok.
- There's no way off the island.
- Adadan çıkış yok.
- There is no point in giving him advice.
- Ona tavsiye vermenin bir anlamı yok.
- I had no idea that Tom knew how to speak French.
- Tom'un Fransızca bildiğinden haberim yoktu.
- I have no way of stopping Tom from doing whatever he wants to do.
- Tom'un yapmak istediği şeyi yapmasını engellemenin bir yolu yok.
- I have no authority to veto it.
- Bunu veto etme yetkim yok.
- There is no use waiting for her any longer.
- Onu daha fazla beklemenin bir anlamı yok.
- I have no time to put my books in order before I go.
- Gitmeden önce kitaplarımı düzenleyecek zamanım yok.
- There used to be no freedom of the press.
- Eskiden basın özgürlüğü yoktu.
- He had no clothes on him at all.
- Üzerinde hiç kıyafet yoktu.
- Tom had no problem doing that.
- Tom'un bunu yapmakta bir sorunu yoktu.
- There's no time like the present.
- Şimdiki zaman gibisi yok.
- I have no family.
- Benim ailem yok.
- Tom has no one to give him advice.
- Tom'un ona tavsiye verecek kimsesi yok.
- There's no point talking to you, because you won't do as I say anyway.
- Seninle konuşmanın bir anlamı yok, çünkü zaten dediğimi yapmayacaksın.
- We have no time to lose.
- Kaybedecek zamanımız yok.
- There was no one there but us.
- Orada bizden başka kimse yoktu.
- There is no point in studying if you are feeling tired.
- Yorgun hissediyorsan çalışmanın bir anlamı yok.
- We have no choice but to try.
- Denemekten başka seçeneğimiz yok.
- I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
- I don't need no fucking help.
- Yardıma falan ihtiyacım yok benim.
- If Tom wants to stay, I have no objection.
- Tom kalmak istiyorsa, itirazım yok.
- There's no way to win.
- Kazanmanın bir yolu yok.
- We have no reason for staying here.
- Burada kalmak için nedenimiz yok.
- There is no prescription for a common cold.
- Soğuk algınlığı için bir reçete yok.
- A baby has no knowledge of good and evil.
- Bir bebeğin iyi ve kötü hakkında bilgisi yoktur.
- This sentence no verb.
- Bu cümlede fiil yok.
- There's no choice now.
- Şimdi seçenek yok.
- According to the chief of police, there were no survivors.
- Polis şefine göre, kurtulan yokmuş.
- There's no reason that you can't come with us.
- Bizimle gelmemen için bir sebep yok.
- He had no chance to visit us.
- Onun bizi ziyaret etme fırsatı yoktu.
- We have no choice.
- Seçeneğimiz yok.
- Prokaryotic cells have no nuclei.
- Prokaryotik hücrelerin çekirdeği yoktur.
- There are no articles in Russian.
- Rusçada makale yoktur.
- Tom has no choice but to do that.
- Tom'un bunu yapmaktan başka seçeneği yok.
- You can stay the night here; there is no problem.
- Gece burada kalabilirsin, sorun yok.
- Tom had no time to waste.
- Tom'un boşa harcayacak zamanı yoktu.
- There is no more time to waste.
- Boşa harcayacak daha fazla vakit yok.
- We have no choice but to do what they told us to do.
- Bize söyleneni yapmaktan başka seçeneğimiz yok.
- There is no such a thing as a comprehensive textbook.
- Kapsamlı ders kitabı diye bir şey yoktur.
- We had no choice but to put up with it.
- Buna katlanmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- For one thing, I've no money, and for another, I've no leisure.
- Birincisi, param yok; ikincisi, boş zamanım yok.
- He had no notion of leaving his hometown.
- Onun memleketi terk etme düşüncesi yoktu.
- So far as I know, there is no such word.
- Bildiğim kadarıyla böyle bir sözcük yok.
- There is no use talking to her.
- Onunla konuşmanın bir faydası yok.
- There's no known cure.
- Bilinen bir tedavisi yok.
- Tom has no choice but to do what he's been told to do.
- Tom'un kendisine söyleneni yapmaktan başka seçeneği yok.
- The sentence has no grammatical errors.
- Cümlede gramer hatası yok.
- You have absolutely no idea how to do this, do you?
- Bunu nasıl yapacağına dair kesinlikle fikrin yok, değil mi?
- No more need be said.
- Daha fazlasını söylemeye gerek yok.
- Tom has no future here.
- Tom'un burada bir geleceği yok.
- They had no rights.
- Hakları yoktu.
- There is no one who doesn't desire peace.
- Barışı istemeyen kimse yok.
- He has no religious mind.
- Dini bir düşüncesi yok.
- We have no drinking water.
- Bizim içme suyumuz yok.
- There's no place like home.
- Ev gibi yer yoktur.
- I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
- There's no need to be sorry.
- Üzgün olmana gerek yok.
- I have no way of knowing that.
- Bunu bilmeme imkan yok.
- I have no choice but to do what Tom asked me to do.
- Tom'un benden istediği şeyi yapmaktan başka seçeneğim yok.
- I had no other choice but to do it.
- Onu yapmaktan başka seçeneğim yoktu.
- I've got no quarrel with you two.
- İkinizle bir sorunum yok.
- Tom will have no choice but to agree.
- Tom'un kabul etmekten başka çaresi yok.
- There's no way to win.
- Kazanmanın yolu yok.
- There is no need to take his advice if you don't want to.
- İstemiyorsan onun tavsiyesini dinlemene gerek yok.
- Tom has no friends to talk to.
- Tom'un konuşacak arkadaşları yok.
- He has no eye for women.
- Onun kadınlarda gözü yok.
- She has no more than twelve puppies.
- On ikiden fazla yavrusu yok.
- He is unmarried and has no brothers or sisters.
- Evli değil ve erkek ya da kız kardeşi yok.
- Tom has no one to play with, so he's lonely.
- Tom'un oynayacak kimsesi yok, bu yüzden yalnız.
- The weather today's great, with no rain, clear skies, and a perfect temperature.
- Bugün hava harika, yağmur yok, gökyüzü açık ve sıcaklık mükemmel.
- No special equipment is needed to do this job.
- Bu işi yapmak için özel bir ekipmana gerek yok.
- I have no other true friend than you.
- Benim senden başka gerçek arkadaşım yok.
- I have no wish to see the man again.
- Adamı tekrar görme isteğim yok.
- There's no wine in the bottle.
- Şişede şarap yok.
- I have no idea why she got so angry.
- Onun niçin o kadar kızgın olduğu hakkında bir fikrim yok.
- There is no passage for big vehicles here.
- Burada büyük araçlar için geçiş yoktur.
- I have no control over what happens.
- Olanlar üzerinde kontrolüm yok.
- Tom has no self-control.
- Tom'un kendini kontrol etme yeteneği yok.
- There are no classes today.
- Bugün ders yok.
- There was no way of understanding it.
- Bunu anlamanın bir yolu yoktu.
- There's no reason not to do that.
- Bunu yapmamak için bir sebep yok.
- They had no money to buy concert tickets with.
- Konser biletlerini alacak paraları yoktu.
- Tom had no time to study.
- Tom'un ders çalışacak vakti yoktu.
- There's no mistake.
- Bir yanlışlık yok.
- I've no time to study.
- Çalışacak zamanım yok.
- You have no right to ask me that.
- Bunu bana sormaya hakkın yok.
- You have no life.
- Bir hayatın yok.
- There is no plan B.
- B planı diye bir şey yok.
- Is there no alternative to what you propose?
- Teklif ettiğine alternatif yok mudur?
- Mary has no self-esteem.
- Mary'nin kendine saygısı yok.
- There are no drugs here.
- Burada uyuşturucu yoktur.
- There's no need for you to stay here any longer.
- Burada daha fazla kalmana gerek yok.
- There were no real problems.
- Gerçek bir sorun yoktu.
- Why is no one here?
- Neden burada kimse yok?
- I'm sorry, we have no vacancies.
- Üzgünüm, boş yerimiz yok.
- They had no qualifications.
- Nitelikleri yoktu.
- There is no hope.
- Ümit yok.
- There was no love in Fadil's home.
- Fadıl'ın yuvasında aşk yoktu.
- Warning, no obscenity.
- Uyarı, müstehcenlik yok.
- Tom has no family to support.
- Tom'un destekleyecek bir ailesi yok.
- I had no problem with that.
- Bununla ilgili bir sorunum yok.
- Tom has no reason not to go.
- Tom'un gitmemek için bir nedeni yok.
- The workers have no country.
- İşçilerin vatanı yoktur.
- I hope there's no more red tape.
- Daha fazla bürokrasi yoktur umarım.
- There's no reason to get angry.
- Kızmak için bir sebep yok.
- He has no right to do this.
- Onun bunu yapmaya hakkı yok.
- There are no restrooms.
- Tuvalet yok.
- Tom seemed to be in no hurry.
- Tom'un acelesi yok gibi görünüyordu.
- There are no proven side effects.
- Kanıtlanmış bir yan etki yok.
- They have no children, as far as I know.
- Bildiğim kadarıyla onların çocukları yok.
- On the other side of the street, there are no houses yet.
- Sokağın diğer tarafında henüz ev yok.
- There's no more time to waste.
- Boşa harcayacak daha fazla zaman yok.
- There's no sign of a struggle.
- Mücadele izi yok.
- I have no intention whatever of disturbing you.
- Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.
- Tom has no principles.
- Tom'un prensipleri yok.
- He has no choice but to resign.
- İstifa etmekten başka çaresi yok.
- For a delirious word there is no answer.
- Çılgınca bir kelime için cevap yok.
- There is no escape.
- Kaçış yok.
- Tom had no choice but to pay the fine.
- Tom'un cezayı ödemekten başka çaresi yoktu.
- He has no chance of succeeding.
- Onun başarma şansı yok.
- I've got no secrets from you.
- Senden sakladığım bir şey yok.
- Tom had no idea that he was being too noisy.
- Tom'un çok gürültü yaptığından haberi yoktu.
- There's no fire.
- Yangın yok.
- We have no school today.
- Bizim bugün okulumuz yok.
- I had no idea that Tom wasn't going to be here.
- Tom'un burada olmayacağından haberim yoktu.
- There was no emergency.
- Acil bir durum yoktu.
- I have no energy today.
- Bugün enerjim yok.
- That day was a Sunday, so there was no school.
- O gün pazardı, bu yüzden okul yoktu.
- There's no way that Tom could have stolen the money without being seen.
- Tom'un parayı görülmeden çalabilmesinin yolu yoktur.
- It is no use trying to escape.
- Kaçmaya çalışmanın faydası yok.
- Tom has no hair.
- Tom'un saçı yok.
- I have no time to watch TV.
- Televizyon izleyecek vaktim yok.
- Tom had no problem saying that.
- Tom'un bunu söylemekte bir sorunu yok.
- He has no interest in politics.
- Politikaya ilgisi yok.
- I have no intention of telling her.
- Ona söylemeye niyetim yok.
- We have no reason for staying here.
- Burada kalmak için bir nedenimiz yok.
- There's no need for it.
- Ona gerek yok.
- People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love.
- İnsanlar istedikleri zaman sevmeye başlayabilirler, ancak iş aşkı bitirmeye geldiğinde başka seçenekleri yoktur.
- Tom has no regrets.
- Tom herhangi bir pişmanlığı yok.
- Eating a dog is no different from eating a cow.
- Köpek yemenin inek yemekten bir farkı yoktur.
- There's no other solution.
- Başka bir çözüm yok.
- He had no money to buy the farm.
- Onun çiftliği almak için parası yok.
- You have no choice in the matter.
- Başka çaren yok.
- There's no cure for that.
- Onun için tedavi yok.
- It seems that there is no way out of our difficulty.
- Görünüşe göre bu zorluktan kurtulmanın bir yolu yok.
- No more questions, please.
- Daha fazla soru yok, lütfen.
- He has absolutely no respect for other people's feelings.
- Onun kesinlikle diğer insanların duygularına saygısı yok.
- There is no little enemy.
- Küçük düşman diye bir şey yoktur.
- People in this village have no running water.
- Bu köydeki insanların akan suyu yok.
- They had no beards, no hair and no eyebrows.
- Sakalları, saçları ve kaşları yoktu.
- I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
- I had no idea that you were having problems with Tom.
- Tom'la sorunlar yaşadığın konusunda fikrim yoktu.
- I have no way to know.
- Bilmeme imkan yok.
- Venus has no moons.
- Venüs'ün uydusu yok.
- There's no one who can play the guitar like Tom Jackson.
- Tom Jackson gibi gitar çalabilen kimse yok.
- I have no more secrets.
- Başka sırrım yok.
- There are no grammatical mistakes in this sentence.
- Bu cümlede dil bilgisi hatası yoktur.
- There is no monster in your room.
- Odanda canavar yok.
- There's no point in repeating.
- Yinelemenin bir anlamı yok.
- I have no intention of seeing him.
- Onu görmeye niyetim yok.
- I have no objection to against your plan.
- Senin planına karşı bir itirazım yok.
- There was no change.
- Bir değişiklik yoktu.
- There are no rules without exceptions.
- İstisnasız kural yoktur.
- There's no need to be sorry.
- Üzgün olmaya gerek yok.
- As far as I know, there is no such word.
- Bildiğim kadarıyla, böyle bir kelime yok.
- This has no relevance to my background.
- Bunun benim geçmişimle bir ilgisi yok.
- I have no place to keep my things.
- Eşyalarımı koyacak yerim yok.
- There are no options.
- Seçenek yok.
- Tom has no intention of doing that.
- Tom'un onu yapmaya niyeti yok.
- I have no pencil to write with.
- Yazacak kalemim yok.
- Tom will have no other choice.
- Tom'un başka seçeneği yok.
- I have no one to play with.
- Birlikte oynayacak kimsem yok.
- Tom has no authority to do that.
- Tom'un bunu yapmaya yetkisi yok.
- No further information is available.
- Başka bilgi yok.
- There is no reason for this fear.
- Bu korku için bir sebep yok.
- I still have no idea why Tom did that.
- Tom'un bunu neden yaptığına dair hala bir fikrim yok.
- I have no matches because I don't smoke.
- Kibritim yok çünkü sigara içmiyorum.
- The girl had no one to turn to for advice.
- Kızın tavsiye için başvuracağı kimsesi yoktu.
- There is no such thing as devolution.
- Devolüsyon diye bir şey yoktur.
- The south had no money to rebuild.
- Güney'in yeniden inşa edecek parası yoktu.
- Who's truly hungry don't need no seasoning.
- Gerçekten aç olanın çeşniye ihtiyacı yoktur.
- There's no need to hide.
- Saklamaya gerek yok.
- He has no specific aim.
- Özel bir amacı yok.
- There is no chance of escaping this place for the likes of us.
- Bizim gibilerin buradan kurtulma şansı yok.
- There's no stopping Tom.
- Tom'u durdurmanın imkânı yok.
- There was no other choice but to abandon the entire project.
- Tüm projeden vazgeçmekten başka çare yoktu.
- I had no idea that Tom was going to leave me his estate.
- Tom'un mirasını bana bırakacağından haberim yoktu.
- There was no taxi, so I had to walk home.
- Taksi yoktu, bu yüzden eve yürümek zorunda kaldım.
- You have no way to verify it.
- Bunu doğrulamanın bir yolu yok.
- I have no pain in particular.
- Özel olarak bir ağrım yok.
- Tom has no one to turn to.
- Tom'un gidecek kimsesi yok.
- I had no idea Tom was coming.
- Tom'un geleceğinden haberim yoktu.
- Why are there no taxis at the station today?
- Bugün durakta neden taksi yok?
- The language is in no danger of dying out.
- Dilin yok olma tehlikesi yok.
- Happiness has no taste without sadness.
- Üzüntü olmadan mutluluğun tadı yoktur.
- There's no cure for baldness.
- Kelliğin tedavisi yok.
- Tom is in no hurry to retire.
- Tom'un emekli olmak için acelesi yok.
- There is no freedom for the ignorant.
- Cahil için özgürlük yoktur.
- There is no reason why I should go there.
- Oraya gitmem için bir sebep yok.
- There's no need for you to be here tomorrow.
- Yarın burada olmana gerek yok.
- It is no use quarreling with fate.
- Kaderle kavga etmenin faydası yoktur.
- There's no question that Tom was the thief.
- Tom'un hırsız olduğuna şüphe yok.
- There are no atheists in foxholes.
- Siperlerde ateist yoktur.
- There's no proof.
- Kanıt yok.
- There are no strings on this guitar.
- Bu gitarda tel yok.
- No answer is necessary.
- Cevaba gerek yok.
- Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
- He had no friend to help him.
- Ona yardım edecek bir arkadaşı yoktu.
- Our city has no water service yet.
- Şehrimizin henüz su hizmeti yoktur.
- There's no oxygen on the moon.
- Ayda oksijen yok.
- There were no fatalities.
- Ölüm yoktu.
- Tom has no intention of marrying anybody.
- Tom'un kimseyle evlenmeye niyeti yok.
- It is no use getting angry at him.
- Ona kızmanın bir yararı yok.
- There is no leitmotif.
- Nakarat yok.
- That's of no use to me.
- Onun bana faydası yok.
- There's no beer here.
- Burada bira yok.
- There's no fire.
- Ateş yok.
- Tom had no idea how rich Mary was.
- Tom'un Mary'nin ne kadar zengin olduğu hakkında fikri yoktu.
- There's no running water here.
- Burada akan su yok.
- They have no house to live in.
- Yaşayacakları bir evleri yok.
- There are no stupid jobs, there are only stupid people.
- Aptal işler yoktur, sadece aptal insanlar vardır.
- Jim is no more to blame than you are.
- Jim'in senden daha fazla suçu yok.
- I have no intention of getting wet.
- Islanmaya niyetim yok.
- I have no kids.
- Benim çocuğum yok.
- There's no such distinction.
- Böyle bir ayrım yok.
- This school has no heating.
- Bu okulda ısıtma yok.
- Tom had no chance to win that fight.
- Tom'un bu kavgayı kazanma şansı yoktu.
- Tom has no other choice but to tell Mary.
- Tom'un Mary'ye söylemekten başka seçeneği yok.
- There's no going back.
- Geri dönüş yok.
- I had no idea that Tom was planning to ask Mary not to do that.
- Tom'un Mary'den bunu yapmamasını istemeyi planladığından haberim yoktu.
- I saw many people who had no clothes and I saw many clothes which had no people in them.
- Ne insanlar gördüm giysisi yok, ne giysiler gördüm içinde insan yok.
- Tom has no money at all.
- Tom'un hiç parası yok.
- There is no room for further improvement in this system.
- Bu sistemde daha fazla gelişmeye yer yok.
- Tom had no choice but to do what he had been told to do.
- Tom'un ona söyleneni yapmaktan başka seçeneği yoktu.
- No pictures or video, please.
- Fotoğraf veya video yok, lütfen.
- There is no choice.
- Başka seçenek yok.
- There is no path through fire.
- Ateşin içinden geçen bir yol yoktur.
- I have no pen to write my letter with.
- Mektup yazacak kalemim yok.
- We had no potable water.
- İçilebilir suyumuz yoktu.
- This room seems to have no doors.
- Bu odanın kapısı yok gibi görünüyor.
- We have no plans to replace Tom after he retires.
- Emekli olduktan sonra Tom'un yerini doldurmak gibi bir planımız yok.
- There were no other customers in the store.
- Mağazada başka müşteriler yoktu.
- I have no intention of apologizing.
- Benim özür dilemek gibi niyetim yok.
- There is no necessity for you to do that.
- Bunu yapmanıza gerek yok.
- I have no authority to do that.
- Bunu yapmaya yetkim yok.
- I don't want to do what I'm planning to do, but I have no choice.
- Yapmayı planladığım şeyi yapmak istemiyorum ama başka seçeneğim yok.
- There are no exceptions to this rule.
- Bu kuralın istisnası yoktur.
- Tom had no idea that Mary wanted to do that.
- Tom'un Mary'nin bunu yapmak istediğine dair bir fikri yoktu.
- There's no guarantee that the stock will go up.
- Hisselerin yükseleceğinin garantisi yok.
- I had no idea you knew Tom.
- Tom'u tanıdığına dair bir fikrim yoktu.
- Most people around here have no electricity.
- Bu çevredeki çoğu insanın elektriği yok.
- There's no space in the room for another bed.
- Odada başka bir yatak için yer yok.
- We're no different from anyone else.
- Bizim de kimseden farkımız yok.
- We have no expectations of victory.
- Zafer beklentimiz yok.
- At the North Pole, there are no penguins.
- Kuzey Kutbu'nda penguen yoktur.
- Tom is no different than the rest of us.
- Tom'un bizden bir farkı yok.
- We have no drinking water.
- İçme suyumuz yok.
- There was no advance warning.
- Önceden bir uyarı yoktu.
- There is no word for liberty in the Russian language.
- Rus dilinde özgürlük için bir kelime yok.
- There is no need for him to work.
- Onun çalışmasına gerek yok.
- Tom has no secrets from me.
- Tom'un benden sakladığı bir şey yok.
- There is no cure for the common cold.
- Soğuk algınlığının tedavisi yoktur.
- There's no right or wrong way to grieve.
- Matem tutmak için doğru ya da yanlış yol yoktur.
- There's no way he can win this election.
- Bu seçimi kazanmasına imkan yok.
- Ann had no friends to play with.
- Ann'in birlikte oynayacak arkadaşları yoktu.
- There's no need to get so angry.
- Çok kızmana gerek yok.
- She has no choice.
- Onun seçeneği yok.
- It's of no consequence.
- Bunun bir sonucu yok.
- Muiriel had no other choice but to accept her defeat.
- Muiriel'in yenilgiyi kabul etmekten başka çaresi yoktu.
- Tom had no idea that Mary couldn't speak French.
- Tom'un Mary'nin Fransızca konuşamadığı konusunda bir fikri yoktu.
- I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
- Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
- I have no intention of changing.
- Benim değişmeye niyetim yok.
- There are no words to describe it.
- Bunu tanımlayacak kelimeler yok.
- You have no right to say that.
- Bunu söylemeye hakkın yok.
- He has no sense of direction.
- Onun yön duygusu yoktur.
- It has no defects.
- Onun kusurları yok.
- This library has no books that are not in English.
- Bu kütüphanenin İngilizce olmayan kitapları yok.
- It is no use asking him again.
- Tekrar sormanın faydası yok.
- I have no choice but to accept what they offer me.
- Bana önerdiklerini kabul etmekten başka seçeneğim yok.
- There's no place else I'd rather be.
- Olmayı tercih ettiğim başka yer yok.
- I have no plans for tomorrow.
- Yarın için bir planım yok.
- There's no response.
- Tepki yok.
- There are no real visions.
- Gerçek görüntüler yok.
- There's no way to avoid it.
- Bundan kaçmanın bir yolu yok.
- There are no gods.
- Tanrı diye bir şey yok.
- There's no possibility of that happening.
- Bunun gerçekleşme ihtimali yok.
- Because of the storm, we had no choice but to stay at home.
- Fırtınadan dolayı, evde kalmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- There's no way you can win.
- Kazanabilmenizin yolu yok.
- Tom has no plans to go.
- Tom'un gitmek gibi bir planı yok.
- Great artists have no country.
- Büyük sanatçıların ülkesi yoktur.
- There is no shame in admitting one's faults.
- Birinin hatalarını kabul etmede utanç yok.
- There is no magic bullet.
- Sihirli değnek yok.
- We've got no plans to do that.
- Bunu yapmak gibi bir planımız yok.
- There's no need for you to come here tomorrow.
- Yarın buraya gelmene gerek yok.
- He has no children.
- Onun çocuğu yok.
- Tom had no hat on.
- Tom'un başında şapka yoktu.
- Fortunately, Tom had no internal injuries.
- Neyse ki, Tom'un iç yaralanması yoktu.
- Pedro has no sisters.
- Pedro'nun kız kardeşi yok.
- What you say makes no sense.
- Söylediklerinizin hiçbir anlamı yok.
- I have no quarrel with him.
- Onunla bir alıp veremediğim yok.
- Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da kalmaya niyeti yok.
- The man has no house to live in.
- Adamın içinde yaşayabileceği bir evi yok.
- They had no alternative energy sources.
- Onların alternatif enerji kaynakları yoktu.
- There was no one on the other end of the line.
- Hattın diğer ucunda kimse yoktu.
- Mercury is very close to the Sun and has no substantial atmosphere.
- Merkür, Güneş'e çok yakındır ve önemli bir atmosferi yoktur.
- I have no idea of what it is like.
- Onun neye benzediği hakkında bir fikrim yok.
- It is no use excusing yourself.
- Kendinizi mazur göstermenin bir faydası yok.
- Tom has absolutely no enemies.
- Tom'un kesinlikle düşmanı yok.
- I have no quarrel with Tom.
- Tom'la bir anlaşmazlığım yok.
- There's no one as irish as Barack Obama!
- Barack Obama kadar İrlandalı kimse yoktur!
- There's no time to waste.
- Kaybedecek zaman yok.
- There are no taxis, so I must walk.
- Taksi yok, bu yüzden yürümeliyim.
- There is no need to talk about it.
- Bu konuda konuşmaya gerek yok.
- There seems to be no one waiting for us.
- Bizi bekleyen kimse yok gibi görünüyor.
- You had no reason to do that.
- Bunu yapmak için bir nedenin yoktu.
- Acquired by sin - there's no profit within.
- Günahla kazanılanın içinde kâr yoktur.
- Tom had no intention of harming Mary.
- Tom'un Mary'ye zarar verme niyeti yoktu.
- I had no choice but to go there.
- Benim oraya gitmekten başka seçeneğim yoktu.
- There's no problem at all.
- Hiç sorun yok.
Show More (1208)
|
|
- It does not have to contain very much detail and there has been no standard format for presenting it.
- Çok fazla ayrıntı içermesi gerekmiyor ve bunu sunmak için standart bir format da yok.
- Is there not some contradiction here?
- Burada bir çelişki yok mu?
- Up to now, unfortunately, we have not had the infrastructure.
- Şimdiye kadar maalesef altyapımız yoktu.
- Mr Bernié is not to blame for this as it was a matter for the previous committee.
- Bu konuda Bay Bernié'nin bir suçu yok çünkü bu konu bir önceki komitenin meselesiydi.
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyon'un buna cevap vermemesinin hiçbir gerekçesi yoktur.
- The great players did not have a chance.
- Büyük oyuncuların hiç şansı yoktu.
- Does the Schengen system not bear an overwhelming responsibility for this?
- Bunda Schengen sisteminin büyük bir sorumluluğu yok mu?
- We do not need to explore the whole problem of navigation now.
- Tüm navigasyon sorununu şimdi araştırmamıza gerek yok.
- To me, these concepts appear to be inherent to drug trafficking and need not be added.
- Bana göre bu kavramlar uyuşturucu kaçakçılığının doğasında vardır ve eklenmelerine gerek yoktur.
- Consequently, for these reasons, we do not accept this proposal and have no alternative but to vote against it.
- Sonuç olarak, bu nedenlerden dolayı, bu öneriyi kabul etmiyoruz ve karşı oy kullanmaktan başka alternatifimiz yok.
- We do not have a figure right now.
- Şu anda elimizde bir rakam yok.
- The EU does not have a money shortage.
- AB'nin para sıkıntısı yoktur.
- Previous progress reports have, unfortunately, had not a word to say about this.
- Önceki ilerleme raporlarında ne yazık ki bu konuda tek bir kelime bile yoktu.
- Secondly, we do not need to have second thoughts.
- İkinci olarak, tereddüt etmemize gerek yok.
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok, ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- The peoples do not need a 'Euro-Constitution'; they hardly even need a European Union.
- Halkların bir 'Avrupa Anayasası'na ihtiyacı yok; hatta bir Avrupa Birliği'ne bile ihtiyaçları yok.
- Minor disruptions that are viewed as unimportant in the individual Member States need not be made punishable by the EU.
- Tek tek Üye Devletlerde önemsiz görülen küçük aksaklıkların AB tarafından cezalandırılmasına gerek yoktur.
- To decide in this way would be like signing a blank cheque to the Commission, which is not in our nature.
- Bu şekilde karar vermek Komisyona açık çek imzalamak anlamına gelecektir ki bu bizim doğamızda yoktur.
- We need to have more information available so we do not at present have a position on the matter.
- Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var, bu nedenle şu anda konuyla ilgili bir pozisyonumuz yok.
- However tendentious this House's debates on the subject may have been, MEPs are not at fault in this.
- Bu Meclis'in konuyla ilgili tartışmaları ne kadar eğilimli olursa olsun, bu konuda milletvekillerinin bir suçu yoktur.
- This is not, however, remotely the route that the Convention took.
- Ancak bu, Sözleşme'nin izlediği yolla uzaktan yakından alakası yok.
- This is not to mention the subordinate role which the rapporteur unfortunately confers on national parliaments.
- Raportörün ne yazık ki ulusal parlamentolara yüklediği ikincil rolden bahsetmeye bile gerek yok.
- They contain everything on the Charter's scope, and do not need to be duplicated and made more complicated.
- Şart'ın kapsamına ilişkin her şeyi içeriyorlar ve tekrarlanmalarına ve daha karmaşık hale getirilmelerine gerek yok.
- They did not need a white list.
- Beyaz listeye ihtiyaçları yoktu.
- I do not have the time to go into detail here.
- Burada ayrıntılara girecek zamanım yok.
- The dock workers sector is not on the list.
- Liman işçileri sektörü listede yok.
- The British Government does not have a leg to stand on.
- İngiliz Hükümetinin dayanacak bir ayağı yoktur.
- It was not, in any case, relevant to the Cashman report.
- Her halükarda Cashman raporuyla bir ilgisi yoktu.
- We do not yet have a European card.
- Henüz bir Avrupa kartımız yok.
- We do not need this type of so-called 'dominance' from the Council.
- Konseyin bu tür sözde 'hakimiyetine' ihtiyacımız yok.
- The Council is very aware of this issue, and I think this has been stated so well that I do not need to repeat it.
- Konsey bu konunun çok farkında ve sanırım bu o kadar iyi ifade edildi ki tekrarlamama gerek yok.
- To begin with, we do not have an education system that facilitates an understanding of these horizontal connections.
- Öncelikle, bu yatay bağlantıların anlaşılmasını kolaylaştıracak bir eğitim sistemimiz yok.
- Are there any ideas or not regarding the proposed referendum?
- Önerilen referandumla ilgili herhangi bir fikir var mı yok mu?
- The god of competition does not need a monument.
- Rekabet tanrısının bir anıta ihtiyacı yoktur.
- For example, you do not pay your rent every day, so there is no problem there.
- Mesela her gün kiranızı ödemiyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok.
- Personally I do not have any difficulties with the morning-after pill.
- Kişisel olarak ertesi gün hapı ile ilgili herhangi bir sorunum yok.
- We as the European Union should not be left without a voice, as happened on Iraq.
- Avrupa Birliği olarak, Irak konusunda olduğu gibi, söz hakkımızdan yoksun bırakılmamalıyız.
- We have not in fact had such a plan before.
- Aslında daha önce böyle bir planımız yoktu.
- They do not have a problem with this.
- Onların bu konuda bir sorunu yok.
- There is absolutely no reason for them not to do so.
- Bunu yapmamaları için hiçbir neden yoktur.
- We selected our Finance Minister in this way and so we do not have to worry.
- Maliye Bakanımızı bu şekilde seçtik ve dolayısıyla endişelenmemize gerek yok.
- One third of the population has a life expectancy of 40 years and 57% do not have access to drinking water.
- Nüfusun üçte birinin ortalama yaşam süresi 40 yıldır ve %57'sinin içme suyuna erişimi yoktur.
- I would gladly do so, but I am not allowed to.
- Bunu memnuniyetle yapardım ama buna iznim yok.
- The most important information is not there.
- En önemli bilgiler orada yok.
- We did not have Amendment 6 or Amendment 30, so we are a bit lost at the moment.
- Elimizde Değişiklik 6 ya da Değişiklik 30 yoktu, bu nedenle şu anda biraz kaybolmuş durumdayız.
- We do not need the heavy regulatory touch of the past.
- Geçmişin ağır düzenleyici dokunuşlarına ihtiyacımız yok.
- I do not need to name any names to make myself clear.
- Kendimi açıkça ifade etmek için herhangi bir isim vermeme gerek yok.
- We do not have the classification by gender.
- Cinsiyete göre bir sınıflandırmamız yok.
- We need to protect our fish stocks and not decimate them.
- Balık rezervlerimizi korumamız ve onları yok etmememiz gerekiyor.
- The Palestinian civilians are more subjugated than ever before and do not have any future prospects.
- Filistinli siviller her zamankinden daha fazla baskı altındadır ve herhangi bir gelecek beklentileri yoktur.
- I do not need to emphasise this particularly, but I do think that we should take them seriously.
- Bunu özellikle vurgulamama gerek yok, ancak bunları ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum.
- It is either a single market or it is not.
- Tek pazar ya vardır ya da yoktur.
- We do not need to start a debate on the issue.
- Bu konuda bir tartışma başlatmamıza gerek yok.
- The Parliaments of the Member States do not have such an instrument.
- Üye Devletlerin Parlamentolarının böyle bir aracı yoktur.
- We do not need more arms in this world - we need less.
- Bu dünyada daha fazla silaha ihtiyacımız yok, bizim daha azına ihtiyacımız var.
- I do not need to ask any supplementary questions.
- Herhangi bir ek soru sormama gerek yok.
- After all, South Africa and Namibia do not have environmental legislation, let alone any system of enforcement.
- Ne de olsa Güney Afrika ve Namibya'da bırakın herhangi bir yaptırım sistemini, çevre mevzuatı bile yok.
- The peoples do not need a 'Euro-Constitution'; they hardly even need a European Union.
- Halkların bir "Avrupa Anayasası"na ihtiyacı yok; hatta bir Avrupa Birliği'ne bile ihtiyaçları yok.
- A report that should have been drawn up is not there.
- Hazırlanmış olması gereken bir rapor orada yok.
- We do not need an escalation of press headlines.
- Basın manşetlerinin tırmanmasına ihtiyacımız yok.
- On buildings we do not need piecemeal solutions, we need to take a multi-annual strategic approach.
- Binalar konusunda parça parça çözümlere ihtiyacımız yok, çok yıllı stratejik bir yaklaşım benimsemeliyiz.
- The Convention did not need the mandate of the people for that purpose.
- Sözleşme'nin bu amaçla halkın yetkisine ihtiyacı yoktu.
- The industry is expecting this, and we should not need to dwell so long on issues that require the committee system.
- Sektör bunu bekliyor ve komite sistemini gerektiren konular üzerinde bu kadar uzun süre durmamıza gerek yok.
- That is why you do not have a clear answer.
- Bu nedenle net bir yanıtınız yok.
- The Council is very aware of this issue, and I think this has been stated so well that I do not need to repeat it.
- Konsey bu konunun son derece farkındadır ve bunun o kadar iyi ifade edildiğini düşünüyorum ki tekrar etmeme gerek yok.
- You do not need much imagination to see how this provision could undermine press freedom.
- Bu hükmün basın özgürlüğünü nasıl baltalayabileceğini görmek için fazla hayal gücüne ihtiyacınız yok.
- However, not everyone has access to this knowledge base.
- Ancak, herkesin bu bilgi tabanına erişimi yoktur.
- The cook is not to blame, nor is the cleaner.
- Aşçının ya da temizlikçinin bir suçu yoktur.
- I do not need to emphasise this particularly, but I do think that we should take them seriously.
- Bunu özellikle vurgulamama gerek yok ama bunları ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum.
- Turkey is not involved in any other territorial disputes with neighbouring countries.
- Türkiye ile komşu ülkeler arasında başka herhangi bir toprak anlaşmazlığı yoktur.
- I do not have anything further to say on the matter.
- Bu konuda söyleyecek başka bir şeyim yok.
- The Europeans did not need long changeover periods.
- Avrupalıların uzun geçiş dönemlerine ihtiyacı yoktu.
- Unfortunately, however, we do not have an emergency response team, and we do not have a professional approach.
- Ancak ne yazık ki bir acil müdahale ekibimiz yok ve profesyonel bir yaklaşımımız da yok.
- They do not have access to the iridium sources needed for this equipment to work.
- Bu ekipmanın çalışması için gereken iridyum kaynaklarına erişimleri yoktur.
- There is a lack of structural reform and not enough ability to comply with the employment strategy.
- Yapısal reform eksikliği ve istihdam stratejisine uyma konusunda yeterli kabiliyet yok.
- Unfortunately we do not have the instruments.
- Ne yazık ki elimizde enstrüman yok.
- We govern people with regulations because we do not have the courage to say that we have been making laws for years now.
- İnsanları yönetmeliklerle yönetiyoruz çünkü yıllardır kanun yapıyoruz diyecek cesaretimiz yok.
- We do not have guilty and innocent parties here, just victims.
- Bizim burada suçlu ve masum taraflarımız yok, sadece mağdurlarımız var.
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyon'un buna cevap vermemesi için hiçbir gerekçe yoktur.
- You do not need to resort to lip reading.
- Dudak okumaya başvurmanıza gerek yok.
- It really does not need to be put to the vote.
- Oylamaya sunulmasına gerçekten gerek yok.
- There has not of course been a shred of proof anywhere that weapons of mass destruction exist.
- Elbette hiçbir yerde kitle imha silahlarının varlığına dair en ufak bir kanıt yoktur.
- First there is the question, do we need a fleet policy or not?
- Öncelikle bir filo politikasına ihtiyacımız var mı yok mu sorusu var.
- Parliament does not have co-decision in the open coordination.
- Parlamentonun açık koordinasyonda ortak kararı yoktur.
- Costs of insurance mediation must not be increased, especially when there is no benefit to customers.
- Sigorta arabuluculuğunun maliyetleri, özellikle de müşterilere hiçbir faydası yokken artırılmamalıdır.
- There is absolutely no reason for them not to do so.
- Bunu yapmamaları için kesinlikle hiçbir neden yok.
- We do not have any problems with them; quite the opposite.
- Onlarla herhangi bir sorunumuz yok; tam tersi.
- The world does not need two United States, the original and a copy.
- Dünyanın orijinal ve kopya olmak üzere iki ABD'ye ihtiyacı yoktur.
- New and divisive structures are not needed.
- Yeni ve bölücü yapılara ihtiyaç yoktur.
- I need not tell you that your work has lessons for the world.
- Çalışmanızın dünya için dersler içerdiğini söylememe gerek yok.
- We do not harbour any such delusions.
- Böyle bir hayalimiz yok.
- This is the case anyway, so we do not need any directives on cybercrime.
- Zaten durum bu, dolayısıyla siber suçlarla ilgili herhangi bir direktife ihtiyacımız yok.
- Do we need legally binding European legislation to guarantee the pluralism of the media or not?
- Medyanın çoğulculuğunu garanti altına almak için yasal olarak bağlayıcı Avrupa mevzuatına ihtiyacımız var mı yok mu?
- There are differences in the size of the countries, but not in their rights or obligations.
- Ülkelerin büyüklüklerinde farklılıklar vardır ancak hak ve yükümlülüklerinde farklılık yoktur.
- The European Union does not in fact have any competence when it comes to legislating on abortion or health systems.
- Aslında Avrupa Birliği'nin kürtaj ya da sağlık sistemleri konusunda yasa yapma yetkisi yoktur.
- We do not need any cheap seats in the front row, as long as the ultimate performance is worth watching.
- Nihai performans izlemeye değer olduğu sürece ön sırada ucuz koltuklara ihtiyacımız yok.
- We do not yet have a policy on demand, networks or human capacities.
- Talep, ağlar ya da insan kapasiteleri konusunda henüz bir politikamız yok.
- We do not need studies, surveys or investigations.
- Çalışmalara, anketlere veya soruşturmalara ihtiyacımız yok.
- The Union does not seem to have any ambitious plans to support social cohesion between Member States.
- Birliğin, Üye Devletler arasında sosyal uyumu destekleyecek iddialı planları yok gibi görünüyor.
- The money is available; we do not need to create new funding.
- Para mevcut; yeni bir fon yaratmamıza gerek yok.
- We do not have an indication of another date.
- Elimizde başka bir tarih belirtisi yok.
- Of course, Russia does not have a veto over enlargement of the EU.
- Elbette Rusya'nın AB'nin genişlemesi konusunda veto hakkı yoktur.
- Therefore, we need independent inspectors; we do not need to remove them from the meat and veal sector.
- Dolayısıyla bağımsız müfettişlere ihtiyacımız var; onları et ve dana eti sektöründen çıkarmamıza gerek yok.
- Therefore we do not need your convergence either and we do not need harmonization.
- Bu nedenle sizin yakınsamanıza da ihtiyacımız yok, uyumlaştırmaya da ihtiyacımız yok.
- I fully support this and those affected should not need to make any further demands.
- Bunu tamamen destekliyorum ve etkilenenlerin daha fazla talepte bulunmasına gerek yok.
- Many do not have organisations of disabled people.
- Birçoğunda engelli bireylerin örgütleri yok.
- We do not need hundreds and thousands of them if animals have to undergo lengthy torture to produce them.
- Hayvanların bunları üretmek için uzun işkencelerden geçmesi gerekiyorsa, yüzlerce ve binlerce hayvana ihtiyacımız yok.
- I do not, however, have any truck with the federalist thinking underpinning this report.
- Bununla birlikte, bu raporun temelini oluşturan federalist düşünceyle herhangi bir sorunum yok.
- I do not intend to go into that either.
- Bu konuya da girmeye niyetim yok.
- So we do not need to go there.
- Bu yüzden oraya gitmemize gerek yok.
- They do not need us to give them lessons in democracy.
- Bizim onlara demokrasi dersi vermemize ihtiyaçları yok.
- Having tidied up the rules thirteen years ago, we do not need to add to them now.
- On üç yıl önce kuralları düzenledikten sonra, şimdi bunlara ekleme yapmamıza gerek yok.
- The British Government does not have a leg to stand on.
- İngiliz Hükümeti'nin destek alacak bir dayanağı yoktur.
- I wish we had more time, but unfortunately, we do not.
- Keşke daha fazla zamanımız olsaydı ama ne yazık ki yok.
- We do not need more directives.
- Daha fazla direktife ihtiyacımız yok.
- We do not need to come back to that issue; we need to ensure that what we decided as a parliament is now applied.
- Bu konuya geri dönmemize gerek yok; parlamento olarak aldığımız kararların uygulanmasını sağlamamız gerekiyor.
- This does not need to be done with a directive, however.
- Ancak bunun bir direktifle yapılmasına da gerek yoktur.
- We do not need this type of so-called 'dominance' from the Council.
- Konseyin bu tür sözde "hakimiyetine" ihtiyacımız yok.
- I allowed you to speak, but you were not actually entitled to your contribution.
- Konuşmanıza izin verdim ama aslında katkı yapma hakkınız yoktu.
- I do not have time to go into all the other problems with this report.
- Bu raporla ilgili diğer tüm sorunlara değinecek zamanım yok.
- Is there not some overall body that can say this is valid?
- Bunun geçerli olduğunu söyleyebilecek genel bir organ yok mu?
- It does not matter if we use the word 'fund'.
- Bizim 'fon' kelimesini kullanmamızın bir önemi yok.
- You do not buy a computer every day, so there is no problem there at all, because those prices have been lowered.
- Her gün bilgisayar almıyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok, çünkü o fiyatlar düşürüldü.
- That does not have anything to do with the posts either.
- Bunun görevlerle de bir ilgisi yoktur.
- We do not need them.
- Onlara ihtiyacımız yok.
- Why is there not a similar response?
- Neden benzer bir yanıt yok?
- Do not let it gather dust in a drawer; it is too valuable to be eaten away by moths.
- Bir çekmecede tozlanmasına izin vermeyin; güveler tarafından yenip yok edilemeyecek kadar değerlidir.
- So we do not need to go there.
- Dolayısıyla bu konuya girmemize gerek yok.
- We do not need it.
- Buna ihtiyacımız yok.
- In any case, you took part in the vote so you do not have to worry.
- Her halükarda siz de oylamaya katıldınız, dolayısıyla endişelenmenize gerek yok.
- We do not need to have one debate after another.
- Birbiri ardına tartışmalar yapmamıza gerek yok.
- It has a single currency but it does not have a genuine federal budget.
- Tek bir para birimi var ama gerçek bir federal bütçesi yok.
- The European Union does not have such a mandate however.
- Ancak Avrupa Birliği'nin böyle bir yetkisi yok.
- I do not need to add anything else!
- Başka bir şey eklememe gerek yok!
- We do not have overcapacity now.
- Şu anda aşırı kapasitemiz yok.
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- Of course, I do not need to remind you that the European Union is opposed to capital punishment.
- Elbette Avrupa Birliği'nin idam cezasına karşı olduğunu hatırlatmama gerek yok.
- Well then, Europe does not have these tangible rules.
- O zaman Avrupa'da bu somut kurallar yok.
- We have the time, Saddam does not.
- Bizim zamanımız var, Saddam'ın yok.
- Why is it so serious? Because at the moment we do not have any stronger instruments.
- Bu neden bu kadar ciddi? Çünkü şu anda elimizde daha güçlü enstrümanlar yok.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası, bu soruya net bir cevabım yok.
- The United Kingdom, Denmark and Ireland do not have this tradition.
- Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda'da bu gelenek yoktur.
- It has a single currency but it does not have a genuine economic policy authority.
- Tek para birimi var ama gerçek bir ekonomi politikası otoritesi yok.
- It does not matter if we use the word 'fund'.
- "Fon" kelimesini kullanıp kullanmamamızın bir önemi yok.
- When you speak, you do not need a microphone.
- Konuşurken mikrofona ihtiyacınız yok.
- So we do not need the continuation of monopolies and quasi-monopolies.
- Dolayısıyla tekellerin ve yarı tekellerin devam etmesine ihtiyacımız yok.
- At the moment we do not need new targets or new complicated rules.
- Şu anda yeni hedeflere ya da yeni karmaşık kurallara ihtiyacımız yok.
- We do not intend to make vegetarians of them, any more than we can induce carrion-eating birds to stop eating carrion.
- Onları vejetaryen yapmaya niyetimiz yok, tıpkı leş yiyen kuşları leş yemeyi bırakmaya ikna edemeyeceğimiz gibi.
- It is not much use for the European Council to issue generalities.
- Avrupa Konseyi'nin genellemeler yapmasının pek bir faydası yoktur.
- We must not conceal that aspect or pretend the problem no longer exists in certain Arab countries.
- Bu yönü gizlememeli veya bazı Arap ülkelerinde sorun artık yokmuş gibi davranmamalıyız.
- You do not need to wait for the Commission to take initiatives to move this forward.
- Bunu ilerletmek için Komisyon'un inisiyatif almasını beklemenize gerek yok.
- You do not need to wait for the Commission.
- Komisyonu beklemenize gerek yok.
- The people do not need a European constitution.
- Halkın bir Avrupa anayasasına ihtiyacı yok.
- I do not have time to go into them all so I will just mention two.
- Bunların hepsine değinecek zamanım yok, bu nedenle sadece iki tanesinden bahsedeceğim.
- We do not need White Papers, we have an Ombudsman who gets complaints from our fellow citizens every year.
- Beyaz Kitaplara ihtiyacımız yok, her yıl vatandaşlarımızdan şikayet alan bir Ombudsmanımız var.
- But we have not had an industrial policy for more than ten years now.
- Ancak on yılı aşkın bir süredir bir sanayi politikamız yok.
- You do not really need to listen at all, just do as I suggest, that will make things perfectly simple!
- Aslında dinlemenize hiç gerek yok, sadece önerdiğim gibi yapın, bu işleri tamamen basitleştirecektir!
- In fact you do not have to imagine it, because other police forces in Europe have already done it.
- Aslında bunu hayal etmenize gerek yok çünkü Avrupa'daki diğer polis güçleri bunu çoktan yaptı.
- Is there or is there not a euro payment zone?
- Euro ödeme bölgesi var mı yok mu?
- I do not have time to discuss further specific proposals and comments.
- Daha spesifik öneri ve yorumları tartışmak için zamanım yok.
- Is there not a risk of the larger manufacturers swallowing up the smaller ones, thereby reducing competition?
- Büyük üreticilerin küçükleri yutması ve böylece rekabeti azaltması riski yok mu?
- I do not doubt that the Council will chuck this proposal in the dustbin as well.
- Konseyin bu öneriyi de tarihin tozlu raflarına atacağından hiç şüphem yok.
- We do not need any more fine words or proud declarations.
- Artık güzel sözlere ya da gururlu beyanlara ihtiyacımız yok.
- This does not help international law and the Iraqi people in the slightest.
- Bunun uluslararası hukuka ve Irak halkına en ufak bir faydası yok.
- There does not seem to be any emphasis on the fight against AIDS in the programme.
- Programda AIDS ile mücadeleye herhangi bir vurgu yok gibi görünüyor.
- We already know the facts, we do not need a post-mortem.
- Gerçekleri zaten biliyoruz, otopsiye ihtiyacımız yok.
- We do not need a general opinion.
- Genel bir görüşe ihtiyacımız yok.
- There is no doubt that those who do not want to hear it are tired of it.
- Bunu duymak istemeyenlerin bundan bıktığına şüphe yok.
- There did not seem to be any objections though.
- Yine de herhangi bir itiraz yok gibi görünüyor.
- The costs may total EUR 10 billion annually for receivers, not to mention the cost in time.
- Maliyetler, alıcılar için yıllık 10 milyar Euro'yu bulabilir, zaman maliyetinden bahsetmeye bile gerek yok.
- Are there not also problems in terms of achieving a balance between profit-making and loss-making projects?
- Kâr getiren ve zarar eden projeler arasında denge sağlanması açısından da sorunlar yok mu?
- We do not need to put any more mud into the water.
- Suya daha fazla çamur atmamıza gerek yok.
- Europe does not have the means.
- Avrupa'nın imkanları yok.
- Secondly, we do not need to have second thoughts.
- İkinci olarak tereddüt etmemize gerek yok.
- There is no justification for the Commission not to answer it.
- Komisyonun buna cevap vermemesi için hiçbir gerekçe yoktur.
- Or do we not need to define innovation?
- Yoksa inovasyonu tanımlamamıza gerek yok mu?
- Not in the least do we want to ban them.
- Bizim bunları yasaklamak gibi bir niyetimiz yok.
- To begin with, we do not have an education system that facilitates an understanding of these horizontal connections.
- Öncelikle bu yatay bağlantıların anlaşılmasını kolaylaştıracak bir eğitim sistemimiz yok.
- That is something I believe the present rapporteur can remember, so we do not need to repeat it.
- Bu, mevcut sözcünün hatırlayabileceğine inandığım bir şey, bu yüzden tekrar etmemize gerek yok.
- We have not been particularly successful in doing so thus far, and we do not have much time in which to accomplish it.
- Şimdiye kadar bu konuda pek başarılı olamadık ve bunu başarmak için fazla zamanımız da yok.
- We do not have sanctions, but the obligation to reduce deficits remains.
- Yaptırımlarımız yok ama açıkları azaltma yükümlülüğümüz devam ediyor.
- We do not need more directives.
- Daha fazla yönergeye ihtiyacımız yok.
- I do not have a great deal to add on this subject.
- Bu konuda ekleyeceğim çok fazla bir şey yok.
- This is a democracy; it does not need violence to bring about change.
- Bu bir demokrasidir; değişim için şiddete ihtiyaç yoktur.
- I do not need to ask any supplementary question.
- Herhangi bir ek soru sormama gerek yok.
- We do not have guilty and innocent parties here, just victims.
- Burada suçlu ve masum taraflar yok, sadece mağdurlar var.
- I would probably have liked to take part in this debate, but we do not have that right, least of all me.
- Muhtemelen bu tartışmaya katılmak isterdim, ancak böyle bir hakkımız yok, en azından benim.
- We do not need to make grand declarations.
- Büyük açıklamalar yapmamıza gerek yok.
- Parliament does not have co-decision in the open coordination.
- Parlamentonun açık koordinasyonda ortak karar alma yetkisi yoktur.
- We do not have any problems with them; quite the opposite.
- Onlarla herhangi bir sorunumuz yok; hatta tam tersi.
- These are major disasters, we should have an instrument, we do not have it.
- Bunlar büyük felaketler, bir enstrümanımız olmalı, ama yok.
- The European Council currently has far too packed an agenda, which the Heads of Government do not have time to prepare.
- AB Zirvesi'nin gündemi şu anda çok yoğun ve Hükümet Başkanlarının bu gündemi hazırlamak için zamanları yok.
- I do not need to add anything else.
- Başka bir şey eklememe gerek yok.
- Also politically speaking, women do not have a voice.
- Ayrıca siyasi olarak da kadınların söz hakkı yoktur.
- It is not there, even though it ought to be.
- Olması gerektiği halde orada yok.
- The labour market administrations really do not have much to do with the procedure itself.
- İş gücü piyasası idarelerinin prosedürün kendisiyle pek bir ilgisi yoktur.
- We do not have one, we are trying to create one.
- Bizde böyle bir şey yok, biz böyle bir şey yaratmaya çalışıyoruz.
- We do not need a politically tinted report from the European Parliament or a European constitution for that.
- Bunun için Avrupa Parlamentosu'nun siyasi içerikli bir raporuna ya da bir Avrupa anayasasına ihtiyacımız yok.
- We do not have any ready-made proposals or a set date which we can present to you.
- Size sunabileceğimiz hazır bir teklifimiz ya da belirlenmiş bir tarihimiz yok.
- Unfortunately, the EU does not have much to boast about either.
- Ne yazık ki AB'nin de övünecek pek bir şeyi yok.
- I do not have to go into that in any more detail.
- Bu konuda daha fazla ayrıntıya girmeme gerek yok.
- We do not yet have an internal market for services.
- Henüz hizmetler için bir iç pazarımız yok.
- I do not have many real differences with our fellow Members from the PPE-DE on this issue.
- Bu konuda PPE-DE üyesi arkadaşlarımızla pek bir farkımız yok.
- However, this is completely unrelated to safety, and this is why we do not actually need Amendment No 30.
- Ancak bu konunun güvenlikle hiçbir ilgisi yoktur ve bu nedenle 30 No'lu Değişikliğe aslında ihtiyacımız yoktur.
- I agree that this is a problem but, unfortunately, not one which the Commission can do anything about.
- Bunun bir sorun olduğuna katılıyorum ancak ne yazık ki Komisyonun bu konuda yapabileceği bir şey yok.
- It does not have to contain very much detail and there has been no standard format for presenting it.
- Çok fazla ayrıntı içermesi gerekmiyor ve bunu sunmak için standart bir format yok.
- We need to protect our fish stocks and not decimate them.
- Balık rezervlerimizi korumalı ve onları yok etmemeliyiz.
- But this is, of course, not really related to these issues.
- Ancak bunun elbette bu konularla pek bir ilgisi yok.
- The European Union has a single currency but it does not have a common economic policy.
- Avrupa Birliği'nin tek bir para birimi vardır ancak ortak bir ekonomi politikası yoktur.
- To sum up, we have not the least indication that Bulgaria will pull out of the commitment it has made.
- Özetle, Bulgaristan'ın verdiği taahhütten cayacağına dair en ufak bir belirti yok elimizde.
- In that respect, I have really not much more to say, because this has been discussed at length.
- Bu açıdan söyleyecek fazla bir şeyim yok, çünkü bu konu uzun uzun tartışıldı.
- We must not allow the last vestiges of Member State independence to be crushed.
- Üye Devlet bağımsızlığının son kalıntılarının da yok edilmesine izin vermemeliyiz.
- I do not need five minutes for such straightforward questions.
- Bu kadar basit sorular için beş dakikaya ihtiyacım yok.
- We do not have the power to do it in the Commission.
- Komisyonda bunu yapacak gücümüz yok.
- In Britain we have many hang-ups but, fortunately, not that one.
- İngiltere'de pek çok sorunumuz var ama neyse ki böyle bir sorunumuz yok.
- I do not doubt that there may be environmental benefits.
- Çevresel faydaları olabileceğinden şüphem yok.
- We do not need to resort to the government of judges.
- Yargıçlar hükümetine başvurmamıza gerek yok.
- But that referendum is not binding.
- Ama bu referandumun bağlayıcılığı yok.
- In the end what is actually discovered in the research studies does not matter that much.
- Nihayetinde araştırma çalışmalarında gerçekte ne keşfedildiğinin çok da önemi yok.
- Other airports do not have this but could possibly do with one.
- Diğer havalimanlarında bu yok ama muhtemelen bir tane olabilir.
- It would also make more sense for reasons of efficiency, not to mention in terms of influence.
- Etki açısından bahsetmeye gerek yok, verimlilik açısından da daha mantıklı olacaktır.
- We need to see access to employment because a vast majority of disabled people do not have employment.
- İstihdama erişimi görmemiz gerekiyor çünkü engellilerin büyük bir çoğunluğunun istihdamı yok.
- That is why you do not have a clear answer.
- Bu nedenle net bir cevabınız yok.
- It does not have the right to do this, because it has to obey the Treaty.
- Bunu yapmaya hakkı yoktur çünkü Antlaşmaya uymak zorundadır.
- So we do not need complex censorship and filtering systems in programmes.
- Dolayısıyla programlarda karmaşık sansür ve filtreleme sistemlerine ihtiyacımız yok.
- We do not need a post-war order in Europe.
- Avrupa'da savaş sonrası bir düzene ihtiyacımız yok.
- Thus, the proposal does not stand a ghost of a chance, and everyone in this Chamber knows that.
- Dolayısıyla bu teklifin hiçbir şansı yoktur ve bu Meclisteki herkes de bunu bilmektedir.
- The cook is not to blame, nor is the cleaner.
- Aşçının ya da temizlikçinin bir suçu yok.
- We do not have an economic policy which we can evaluate and monitor together.
- Birlikte değerlendirebileceğimiz ve izleyebileceğimiz bir ekonomi politikamız yok.
- We do not have many months.
- Çok fazla ayımız yok.
- My Group did not have any reason to table any more amendments.
- Grubumun daha fazla değişiklik önergesi sunması için herhangi bir neden yoktu.
- In Africa, there is hardly any country where torture is not practised.
- Afrika'da işkencenin uygulanmadığı neredeyse hiçbir ülke yok.
- I do not have time to list all those issues, but they include public procurement.
- Tüm bu konuları listelemek için zamanım yok, ancak kamu alımlarını da içeriyorlar.
- Is it not the case that there are considerable economic differences even within the 15 Member States?
- Bu 15 Üye Devlet arasında bile önemli ekonomik farklılıklar yok mu?
- We do not need any new organisations.
- Bizim yeni bir kuruma ihtiyacımız yok.
- We do not have the right to miss this opportunity.
- Bizim bu fırsatı kaçırmaya hakkımız yok.
- The European Council currently has far too packed an agenda, which the Heads of Government do not have time to prepare.
- Avrupa Konseyi'nin şu anda çok yoğun bir gündemi var ve Hükümet Başkanlarının bu gündemi hazırlamak için zamanları yok.
- We do not need good will, however; we need results.
- Ancak iyi niyete ihtiyacımız yok; sonuçlara ihtiyacımız var.
- Directives do not help, therefore.
- Bu nedenle direktiflerin faydası yoktur.
- We do not need to come back to that issue; we need to ensure that what we decided as a parliament is now applied.
- Bu konuya tekrar dönmemize gerek yok; parlamento olarak aldığımız kararların uygulanmasını sağlamamız gerekiyor.
- We do have other things, but we do not have such large rivers.
- Başka şeylerimiz de var ama bu kadar büyük nehirlerimiz yok.
- They do not have to be converted, there are no parts to be fitted or retrofitted.
- Dönüştürülmeleri gerekmiyor, takılacak ya da güçlendirilecek herhangi bir parça yok.
- Is there not a risk of the larger manufacturers swallowing up the smaller ones, thereby reducing competition?
- Büyük üreticilerin küçükleri yutması ve böylece rekabetin azalması riski yok mu?
- These stocks are in fact stable; we do not have a problem there.
- Bu rezervler aslında istikrarlı; orada bir sorunumuz yok.
- In any case, you took part in the vote so you do not have to worry.
- Her halükarda, oylamaya katıldınız, dolayısıyla endişelenmenize gerek yok.
- We do not need more complexity.
- Daha fazla karmaşıklığa ihtiyacımız yok.
- Finally, we do not need a figure for Amendment 593, because it has been withdrawn.
- Son olarak, 593 sayılı Değişiklik için bir rakama ihtiyacımız yok, çünkü bu değişiklik geri çekilmiştir.
- The EU does not need to do very much.
- AB'nin çok fazla bir şey yapmasına gerek yok.
- Not to mention the pain of the victims' families, which cannot be compensated for.
- Kurbanların ailelerinin telafi edilemeyecek acılarından bahsetmeye bile gerek yok.
- We do not need anything new.
- Yeni bir şeye ihtiyacımız yok.
- We do not need to go into all that much detail today.
- Bugün bu kadar ayrıntıya girmemize gerek yok.
- The problem is, however, that we did not have that option.
- Ancak sorun şu ki, böyle bir seçeneğimiz yoktu.
- They were not under obligation to be there, and they were not accompanying the President on the visit.
- Orada bulunma zorunlulukları yoktu ve ziyaret sırasında Başkan'a eşlik etmiyorlardı.
- I hope you do not mind me speaking in such personal terms.
- Umarım böyle kişisel terimlerle konuşmamın sakıncası yoktur.
- However, we still do not have an official answer now.
- Ancak, şu anda hala resmi bir cevabımız yok.
- However, this is completely unrelated to safety, and this is why we do not actually need Amendment No 30.
- Ancak bunun güvenlikle hiçbir ilgisi yoktur ve bu nedenle aslında 30 No'lu Değişikliğe ihtiyacımız yoktur.
- Those escaping from war and torture do not need to be welcomed by barbed wire and armed guards.
- Savaştan ve işkenceden kaçanların dikenli teller ve silahlı korumalar tarafından karşılanmasına gerek yoktur.
- That is not, of course, at present on the agenda, however.
- Ancak elbette şu anda gündemde bu konu yok.
- Minor disruptions that are viewed as unimportant in the individual Member States need not be made punishable by the EU.
- Münferit Üye Devletlerde önemsiz olarak görülen küçük aksaklıkların AB tarafından cezalandırılmasına gerek yoktur.
- I did not know anything about the debate or the invitation.
- Münazara ya da davet hakkında hiçbir bilgim yoktu.
- And there are no alternative job opportunities, certainly not in the fisheries sector.
- Ve alternatif iş olanakları da yok, hele balıkçılık sektöründe hiç yok.
- We do not have any European standards on the protection of minorities.
- Azınlıkların korunmasına ilişkin herhangi bir Avrupa standardımız yok.
- We still do not have a European armaments agency.
- Hala bir Avrupa silahlanma ajansımız yok.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası bu soruya net bir cevabım yok.
- We do not have a hidden agenda in this matter.
- Bu konuda gizli bir gündemimiz yok.
- Are there not risks of contradiction there?
- Burada çelişki riski yok mu?
- I allowed you to speak, but you were not actually entitled to your contribution.
- Sizin konuşmanıza izin verdim ama aslında katkı yapma hakkınız yoktu.
- Angola does not enjoy the rule of law; Angola is a repressive dictatorship.
- Angola'da hukukun üstünlüğü yoktur; Angola baskıcı bir diktatörlüktür.
- The legal base for the agency is perfectly adequate and does not need to be amended.
- Ajansın yasal zemini son derece yeterlidir ve değiştirilmesine gerek yoktur.
- Looking at the matter objectively, these countries are not entitled to receive this type of aid.
- Konuya objektif olarak bakıldığında bu ülkelerin bu tür bir yardımı almaya hakları yoktur.
- That is something I believe the present rapporteur can remember, so we do not need to repeat it.
- Bu, mevcut raportörün hatırlayabileceğine inandığım bir şeydir, bu nedenle tekrarlamamıza gerek yoktur.
- These are not fitted with catalytic converters yet, and so do not need this type of fuel.
- Bunlara henüz katalitik konvertör takılmamıştır ve bu nedenle bu tür bir yakıta ihtiyaçları yoktur.
- Because we are coming into this late, there is no excuse for not getting it right.
- Bu işe geç girdiğimiz için, doğru yapmama konusunda hiçbir mazeretimiz yok.
- We do not have three planets; we have just one planet, and it is already showing signs of major degradation.
- Üç gezegenimiz yok; sadece bir gezegenimiz var ve o da şimdiden büyük bozulma belirtileri gösteriyor.
- I could not put all pages, because there is no space.
- Tüm sayfaları buraya koyamadım, çünkü yer yok.
- Mordred, the cold wisp of a man, did not seem to have any age.
- Soğuk bir adam olan Mordred'in herhangi bir yaşı yokmuş gibi görünüyordu.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Savaşta Suriyelilerin İsrail'e karşı hiçbir şansı yok.
- You do not have to find a separate space for them.
- Onlar için ayrı bir alan bulmanıza gerek yok.
- Maybe not, but check out her date book.
- Belki yoktur, ama randevu defterine bak.
- Haste is not up, that is the truth.
- Aceleye mahal yok, gerçek bu.
- You're not involved in this decision, boy.
- Bu kararla senin bir alakan yok evlat.
- Mordred, the cold wisp of a man, did not seem to have any age.
- Soğuk bir adam olan Mordred'in hiç yaşı yokmuş gibi görünüyordu.
- Smith, I take it you're not a horse person.
- Smith, anlıyorum ki, atlarla pek alakanız yok.
- Not a single green plant around.
- Etrafta tek bir yeşil bitki yok.
- Not a single green plant around.
- Çevrede tek bir yeşil bitki bile yok.
- It's not like we need a botanist to mow the lawn.
- Çimleri biçmek için bir botanikçiye ihtiyacımız yok yani.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Bir savaş durumunda İsraillilerin karşısında Suriye'nin hiç şansı yoktur.
- In fact, there's not much to write after that title.
- Aslında bu başlıktan sonra yazacak pek bir şey yok.
- You're not involved in this decision, boy.
- Bu kararda senlik bir durum yok, evlat.
- But not many men volunteered for the Roman army.
- Ancak Roma ordusuna gönüllü olan pek fazla erkek yoktu.
- I'll tell you why not, because we don't need him.
- Nedenini söyleyeyim, çünkü ona ihtiyacımız yok.
- Even in peacetime, she was not powerful enough to defend her empire against everyone.
- Barış döneminde bile imparatorluğunu herkese karşı korumaya yetecek gücü yoktu.
- Such visitors do not make any sense in projects such as affiliate marketing.
- Satış ortaklığı gibi projeler açısından böyle ziyaretçilerin hiçbir anlamı yoktur.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Suriyelilerin bir savaşta İsraillilere karşı hiçbir şansı yok.
- What we knew about earth is not important anymore.
- Dünya hakkında bildiklerimizin artık hiçbir önemi yok.
- People do not need to ask all of their questions at once.
- İnsanların tüm sorularını bir kerede sormalarına gerek yok.
- Not much of a witness, but he's all we got.
- Pek fazla tanığımız yok ama elimizdeki tek şey o.
- Wild tigers do not have the qualities of a good president.
- Vahşi kaplanlarda iyi bir başkanın vasıfları yoktur.
- Not much of a witness, but he's all we got.
- Pek görgü tanığı yok, elimizde bir tek o var.
- One does not even have to be a climate scientist to see it.
- Bunu görmek için iklim bilimci olmaya bile gerek yok.
- Haste is not up, that is the truth.
- Acelesi yok, doğru olan bu.
- You do not need to visit the offices of law firms to waste time waiting.
- Bekleyerek zaman kaybetmek için hukuk bürolarının ofislerini ziyaret etmenize gerek yok.
- Not just guys, a whole group of 'em.
- Sırf o adamlar yok, koca bir grup var.
- I could not put all pages, because there is no space.
- Tüm sayfaları koyamadım, yer yok çünkü.
- However, these need not be purchased together in one package.
- Ancak bunların tek bir paket halinde satın alınmasına gerek yok.
- You do not have time for me.
- Benim için zamanın yok.
- It's not like we're doing anything.
- Bir şey yaptığımız yok.
- I'm not allowed to talk.
- Konuşmama izin yok.
- Most Americans did not have the money to own an automobile.
- Çoğu Amerikalının otomobil sahibi olacak parası yoktu.
- There's not a chance.
- Hiç şansımız yok.
- He does not have a particle of honesty in him.
- İçinde zerre kadar dürüstlük yok.
- Tom does not have a tail.
- Tom'un kuyruğu yok.
- Your question does not have an answer.
- Senin sorunun bir cevabı yok.
- There's not much to be found in northern Wisconsin.
- Kuzey Wisconsin'de bulunabilecek fazla şey yok.
- You need not have a haircut right now.
- Şu anda saçını kestirmene gerek yok.
- It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemenin önemi yok.
- There is no reason for me not doing something.
- Bir şey yapmamam için hiçbir sebep yok.
- He was not about to admit his mistake.
- Hatasını kabul etmeye niyeti yoktu.
- There's not much more to add.
- Ekleyecek çok şey yok.
- It looks like I'm not needed here.
- Görünüşe göre bana ihtiyaç yok burada.
- Thankfully, this game does not have bikini armour.
- Neyse ki bu oyunda bikini zırhı yok.
- Tom does not have friends.
- Tom'un arkadaşları yok.
- We're not needed.
- Bize ihtiyaç yok.
- There's not enough time.
- Yeterli zaman yok.
- We do not have a pan.
- Bir tavamız yok.
- I'm not obsessed with blaming you.
- Seni suçlamak gibi bir takıntım yok.
- I'm not in any hurry.
- Hiç acelem yok.
- It's not allowed.
- Buna izin yok.
- I don't know if Tom has a girlfriend or not.
- Tom'un kız arkadaşı var mı yok mu bilmiyorum.
- I'm not allowed to drink alcohol.
- Alkol içmeme izin yok.
- Professional writers do not have a regular income.
- Profesyonel yazarların düzenli bir geliri yoktur.
- We need not have hurried.
- Acele etmemize gerek yoktu.
- I'm not likely to win.
- Kazanma ihtimalim yok.
- In capitalism, a citizen is not obligated to shop.
- Kapitalizmde vatandaşın alışveriş yapma zorunluluğu yoktur.
- You need not fret over such trifles.
- Böyle önemsiz şeyler için üzülmene gerek yok.
- You're not permitted to do that here.
- Burada bunu yapmaya iznin yok.
- The cat did not have evil intentions.
- Kedinin kötü bir niyeti yoktu.
- I do not have anything I need to say to Tom.
- Tom'a söylemem gereken bir şeyim yok.
- Not many survive this disease.
- Bu hastalıktan kurtulan pek yok.
- You do not have a good memory.
- İyi bir hafızanız yok.
- They're not always there.
- Onlar her zaman orada yok.
- There's not enough coffee.
- Yeterince kahve yok.
- I'm not allowed to drive anymore.
- Artık araba kullanmama izin yok.
- I do not have a family.
- Benim bir ailem yok.
- I could not afford to buy a bicycle.
- Bisiklet alacak param yoktu.
- There's not so much text in this book.
- Bu kitapta çok fazla metin yok.
- We're not in touch with Tom.
- Tom'la temasımız yok.
- I am writing you a lengthy letter because I did not have time to write a short one.
- Size uzun bir mektup yazıyorum çünkü kısa bir mektup yazacak zamanım yoktu.
- I do not have any account in the branch office of Tokai bank.
- Tokai bankasının şubesinde herhangi bir hesabım yok.
- Since you don't have anything to do, why not come fishing with me this weekend?
- Madem yapacak bir işin yok, neden bu hafta sonu benimle balığa gelmiyorsun?
- I'm not interested in him romantically.
- Onunla romantik bir ilgim yok.
- The village does not have a post office.
- Köyün bir postanesi yok.
- There's not enough room for everybody.
- Herkese yetecek kadar yer yok.
- There's not enough coffee for everyone.
- Herkese yetecek kadar kahve yok.
- I'm not the least bit worried about losing my job.
- İşimi kaybetme konusunda en ufak bir endişem yok.
- There's not enough water.
- Yeterince su yok.
- There's not much we can do for Tom.
- Tom için yapabileceğimiz pek bir şey yok.
- You're definitely not on the list.
- Sen kesinlikle listede yoksun.
- I do not have the time to discuss this nonsense.
- Bu saçmalığı tartışacak zamanım yok.
- I'm not allowed to drive my father's car.
- Babamın arabasını kullanmama izin yok.
- I do not have the time to discuss this nonsense.
- Bu saçmalığı tartışmak için zamanım yok.
- Sami did not tolerate this kind of behavior.
- Sami'nin bu tür davranışlara tahammülü yoktu.
- I'm not sleepy anymore.
- Artık uykum yok.
- There's not much difference between the two schools.
- İki okul arasında çok fark yok.
- I'm not in any hurry to do that.
- Bunu yapmak için acelem yok.
- That is not the case.
- Öyle bir şey yok.
- His name is not on the list.
- Onun adı listede yok.
- There's not much we can do now.
- Şu an yapabileceğimiz fazla bir şey yok.
- I don't have any reason not to trust Tom.
- Tom'a güvenmemek için hiçbir nedenim yok.
- We're still not allowed to visit Tom.
- Tom'u ziyaret etmemize hâlâ izin yok.
- Tom has no reason not to trust Mary.
- Tom'un Mary'ye güvenmemesi için hiçbir neden yok.
- Tom didn't have any reason not to trust Mary.
- Tom'un Mary'ye güvenmemek için hiçbir nedeni yoktu.
- They did not have enough gold.
- Onların yeteri kadar altını yoktu.
- Is my confirmation not needed?
- Onayıma ihtiyaç yok mu?
- There's not much snow on the ground.
- Yerde fazla kar yok.
- There's not much difference.
- Pek bir fark yok.
- He's not allowed to go there.
- Oraya gitmesine izin yok.
- I'm not allowed to do that here.
- Burada bunu yapmaya iznim yok.
- I do not have the courage to ask my boss to lend me his car.
- Patronumdan arabasını bana ödünç vermesini isteyecek cesaretim yok.
- You're not allowed to leave this room.
- Bu odadan çıkmana izin yok.
- I am not able to do that because I don't have enough money.
- Bunu yapamam çünkü yeterli param yok.
- It's not like you have anything else to do.
- Yapacak başka bir şeyin yok.
- Tom didn't have a good excuse for not coming.
- Tom'un gelmemek için iyi bir mazereti yoktu.
- There's not enough time to eat now.
- Şimdi yemek için yeterli zaman yok.
- He did not have enough money.
- Onun yeterli parası yoktu.
- I do not have an account in these forums.
- Bu forumlarda bir hesabım yok.
- This word is not in the dictionary.
- Bu kelime sözlükte yok.
- They did not have time to search for it.
- Onu aramak için zamanları yoktu.
- I'm not in a hurry.
- Acelem yok.
- In my understanding, those two experiments do not have common factors.
- Anladığım kadarıyla, bu iki deneyin ortak etkeni yok.
- We need not have eaten breakfast so early.
- Çok erken kahvaltı yapmamıza gerek yoktu.
- She does not have much money.
- Fazla parası yok.
- He did not have enough money.
- Yeterli parası yoktu.
- They did not have worries.
- Endişeleri yoktu.
- I'm not in that much of a hurry.
- O kadar da acelem yok.
- There's simply not enough time.
- Yeterli zamanımız yok.
- The word is not in my dictionary.
- Kelime benim sözlükte yok.
- There's not much I can do for you.
- Senin için yapabileceğim çok şey yok.
- I do not need a lawyer.
- Avukata ihtiyacım yok.
- We will not need to add artificial substances to our food.
- Yiyeceklerimize yapay maddeler eklememize gerek yok.
- This hotel does not serve lunch.
- Bu otelde öğle yemeği servisi yoktur.
- I have no reason not to trust her.
- Ona güvenmemek için hiçbir nedenim yok.
- Tom's not having much luck.
- Tom'un pek şansı yok.
- There's not much tea left in the pot.
- Demlikte kalan fazla çay yok.
Show More (401)
|
