-age - Türkisch Englisch Wörterbuch

-age

Bedeutungen, die der Begriff "-age" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
old age n. yaşlılık
That implies enormous risks in old age.
Bu da yaşlılıkta büyük riskler anlamına gelmektedir.

More Sentences
age n. yaş
I have seen children who will not survive beyond the age of 14.
14 yaşından sonra hayatta kalamayacak çocuklar gördüm.

More Sentences
age n. çağ
There is not just Bill Gates in the age of computers, and that is just as well.
Bilgisayar çağında sadece Bill Gates yok ve bu da gayet iyi.

More Sentences
General
age group n. yaş grubu
They do not have the problems often associated with other age groups.
Genellikle diğer yaş gruplarıyla ilişkilendirilen sorunlara sahip değiller.

More Sentences
middle age n. orta yaş
Tom is now middle age and has serious health problems.
Tom artık orta yaşta ve ciddi sağlık sorunları var.

More Sentences
age n. yaş
At the same time, workers are fighting to have the pensionable age reduced to 60 or 55.
Aynı zamanda işçiler emeklilik yaşının 60 ya da 55'e düşürülmesi için mücadele ediyor.

More Sentences
middle age n. orta çağ
This is a return to the Middle Ages, even to prehistoric times.
Bu Orta Çağ'a, hatta tarih öncesi dönemlere geri dönüştür.

More Sentences
old age n. yaşlılık dönemi
The citizens need time to make provision for their old age.
Vatandaşların yaşlılık dönemleri için hazırlık yapmak üzere zamana ihtiyaçları vardır.

More Sentences
information age n. bilgi çağı
If this is the information age, what are we so well-informed about?
Madem bilgi çağındayız, ne hakkında bu kadar bilgiliyiz?

More Sentences
age n. zaman
It's been ages since I saw you last.
Seni son gördüğümden beri çok zaman geçti.

More Sentences
age n. asır
It took us ages waiting for you.
Seni beklemek asırlarımızı aldı.

More Sentences
age n. yaşlılık
After all, age generally comes with ailments.
Ne de olsa yaşlılık genellikle hastalıklarla birlikte gelir.

More Sentences
age n. çağ
I think everyone here tonight is working on legislation in the electronic age.
Sanırım bu akşam burada bulunan herkes elektronik çağda mevzuat üzerinde çalışıyor.

More Sentences
new age n. yeni çağ
New Age ideas are a refreshing alternative to the staid orthodoxy of traditional Christianity.
Yeni Çağ fikirleri, geleneksel Hıristiyanlığın katı ortodoksluğuna karşı canlandırıcı bir alternatif.

More Sentences
advanced age n. ilerlemiş yaş
His advanced age prevents him from getting a job.
İlerlemiş yaşı iş bulmasını engelliyor.

More Sentences
bronze age n. bronz çağı
Akrotiri is a Bronze age settlement that was buried under volcanic ash.
Akrotiri, volkanik kül altında kalmış bir Bronz çağı yerleşimidir.

More Sentences
age difference n. yaş farkı
The age difference between Fadil and Layla was about two years.
Fadıl ve Layla arasındaki yaş farkı yaklaşık iki yıldı.

More Sentences
internet age n. internet çağı
Finding love in the Internet age is complicated.
İnternet çağında aşkı bulmak karmaşık bir iş.

More Sentences
average retirement age n. ortalama emeklilik yaşı
We are being asked to agree to increase the average retirement age by 5 years and to establish a pension fund.
Bizden ortalama emeklilik yaşının 5 yıl arttırılmasını ve bir emeklilik fonu kurulmasını kabul etmemiz isteniyor.

More Sentences
age limit n. yaş sınırı
Thirdly, a strict age limit on vessels to be given access to Community waters must be established in the near future.
Üçüncü olarak, yakın gelecekte Topluluk sularına giriş izni verilecek gemiler için katı bir yaş sınırı belirlenmelidir.

More Sentences
modern age n. modern çağ
Perhaps in the modern age such markets are no longer the best way of dealing with the trade in animals.
Belki de modern çağda bu tür pazarlar artık hayvan ticaretiyle başa çıkmanın en iyi yolu değildir.

More Sentences
age gap n. yaş farkı
The age gap between them is rather large.
Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.

More Sentences
technological age n. teknoloji çağı
Nonetheless, that man in the technological age is challenged in a particularly striking way in the reveal.
Bununla birlikte, teknoloji çağındaki bu insana, özellikle çarpıcı bir şekilde meydan okunuyor.

More Sentences
age of technology n. teknoloji çağı
We live in the age of technology.
Teknoloji çağında yaşıyoruz.

More Sentences
our age n. çağımız
This is one of the most serious problems of our age.
Bu, çağımızın en ciddi sorunlarından biridir.

More Sentences
early age n. erken yaş
Moreover, the report heralds a policy of educating and informing young people from an early age.
Ayrıca rapor, gençlerin erken yaşlardan itibaren eğitilmesi ve bilgilendirilmesi politikasını müjdeliyor.

More Sentences
his age n. onun yaşı
You must take his age into account when you judge his performance.
Performansını yargılarken onun yaşını dikkate almalısın.

More Sentences
her age n. onun yaşı
She is bigger than I was at her age.
Onun yaşında olduğumdan daha büyük.

More Sentences
digital age n. dijital çağ
The effectiveness of copyright protection is jeopardised in the digital age.
Dijital çağda telif haklarının korunmasının etkinliği tehlikeye girmiştir.

More Sentences
old age n. ileri yaş
Old age is merciless.
İleri yaş acımasızdır.

More Sentences
age v. yıllanmak
They lay down their whiskies to age for up to 12 to 20 years.
Viskilerini 12 ila 20 yıla kadar yıllanmaya bırakıyorlar.

More Sentences
age v. yaşlanmak
Most women mellow as they age.
Çoğu kadın yaşlandıkça olgunlaşır.

More Sentences
age v. eskimek
It is true that the often ageing diesel locomotives should become cleaner and that the canal network has been neglected.
Sık sık eskiyen dizel lokomotiflerin daha temiz hale getirilmesi gerektiği ve kanal ağının ihmal edildiği doğrudur.

More Sentences
come of age v. rüştünü ispatlamak
Henry will come of age this March.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.

More Sentences
of age adj. reşit
I am not of age.
Ben reşit değilim.

More Sentences
atomic age adj. atom çağı
We live in the atomic age.
Atom çağında yaşıyoruz.

More Sentences
age-old adj. asırlık
The second is the age-old, pitiful question of development aid.
İkincisi ise asırlık, acınası kalkınma yardımı meselesidir.

More Sentences
age-old adj. çok eski
As you see, this is an age-old problem.
Gördüğünüz gibi bu çok eski bir sorun.

More Sentences
at his age adv. onun yaşında
He works harder than I did at his age.
Onun yaşındayken benden daha çok çalışıyordu.

More Sentences
Colloquial
act your age expr. yaşına göre davran
Act your age.
Yaşına göre davran.

More Sentences
Common Usage
dragon age n. ejderha çağı
age n. devir
General
old age psychology n. yaşlılık psikolojisi
space age n. uzay çağı
school age n. okul çağı
age and employment n. yaş ve istihdam
age n. erginlik
iron age n. demir devri
military age n. askerlik çağı
types of old age n. yaşlanma türleri
age range n. yaş aralığı
older age pensioner n. emeklilik çağına gelmiş kimse
age of enlightenment n. aydınlanma çağı
average of age n. yaş ortalaması
the golden age n. altın çağı
age n. gün
age of majority n. reşit olma yaşı
marrying age n. evlenme çağı
age of majority n. erginlik yaşı
iron age n. demir çağı
marriageable age n. evlenme çağı
average age of women who bear their first child n. çocuk doğurma ortalama yaşı
old age problems n. yaşlılık sorunları
child above 7 but not of full age n. mümeyyiz
old age pensions n. yaşılık aylıkları
types of old age n. yaşlılık halleri
tree age n. ağaç yaşı
old age pension n. emekli aylığı
old age n. ihtiyarlık
neolithic age n. cilalı taş devri
minimum of working age n. asgari çalışma yaşı
retiring age n. emeklilik yaşı
old age pension n. sosyal sigorta aylığı
chronological age n. takvim yaşı
golden age n. altın çağ
full age n. rüşt yaşı
bronze age n. tunç devri
saturnian age n. altın çağ
old age asylum n. huzurevi
age n. reşit olma
old age risk n. yaşlılık riskleri
chalcolithic age n. bakırtaş çağı
old age psychosis n. yaşlılık psikozu
educational age n. eğitim yaşı
age class distribution n. yaş sınıfı dağılımı
old age population n. yaşlı nüfus
third age n. hayatın emeklilik safhası
the stone age n. taş devri
population in working age n. çalışma çağındaki nüfus
population who are not in working age n. çalışma çağı dışındaki nüfus
contemporary age n. yakınçağ
the iron age n. demir devri
age of consent n. erginlik
age of sexual maturity n. cinsel olgunluk yaşı
age n. ahit
age of consent n. reşitlik
developmental age n. gelişimsel yaş
age of consent n. rüşt
old age pension n. emeklilik maaşı
age range n. yaş dilimi
old age in literature n. edebiyatta yaşlılık
old age n. kocalık
old age pension n. yaşlılık aylığı
stone age n. taş devri
age of consent n. rıza yaşı
mental age n. akıl yaşı
third age n. üçüncü çağ
old age pensions n. yaşlılık aylıkları
use age n. kullanma süresi
age next birthday n. gelecek doğum günündeki yaş
age limit n. yaş haddi
age at last birthday n. son doğum günündeki yaş
age at entry n. giriş yaşı
group of age n. yaş grubu
voting age n. seçmen yaşı
maturity age n. olgunluk çağı
jewish coming of age ceremony for girls n. bat mitzvah
age of onset n. hastalık başlangıç yaşı
age of onset n. başlangıç yaşı
same age group n. aynı yaş grubu
voting age n. oy kullanma yaşı
old age assistance n. yaşlılık yardımı
childbearing age n. doğum yapma yaşı
childbearing age n. doğurma yaşı
childbearing age n. doğum yaşı
antique age n. antik çağ
archaic age n. antikçağ
prehistoric age n. tarih öncesi çağ
archaic age n. antik çağ
ice age n. buzul çağı
ancient age n. antik çağ
ancient age n. tarihi çağ
childbearing age n. bebek doğurma yaşı
paleolithic age n. yontmataş devri
age restriction n. yaş sınırlaması
age restriction n. yaş kısıtlaması
active age n. faal yaş
active age n. aktif yaş
age hardening n. sertleştirme işlemi
the best of its age n. çağının en iyisi
new age n. yeni dönem
modern age n. yakın çağ
age pension n. yaşlılık maaşı
age of building n. binanın yaşı
age circle n. yaş halkası
age determination n. yaş tayini
age determination n. yaş belirleme
age class distribution n. yaş sınıfı dağılışı
average age n. ortalama yaş
age complex n. yaş kompleksi
jet age n. jet çağı
age limitation n. yaş sınırlaması
self-realization in old age n. yaşlılarda öz gerçekleştirim
old-age pension n. emekli aylığı
old-age pensioner n. tekaüt
old-age pensioner n. emekli
old-age insurance n. yaşlılık sigortası
old-age insurance n. emeklilik sigortası
first age n. ilk çağ
tender age n. çok küçük yaş
tender age n. çok genç yaş
increased age n. ilerleyen yaş
next birthday age n. gelecek yaş günündeki yaş
age of maturity n. olgunluk çağı
last birthday age n. son yaş günündeki yaş
age of maturity n. rüşt
medieval age n. orta çağ
marriage age n. evlenme çağı
marriage age n. evlilik çağı
marriageable age n. evlilik çağı
marrying age n. evlilik çağı
age of rage n. öfke çağı
axial age n. eksen çağı
age management n. yaşlanma yönetimi
age management n. yaş yönetimi
dark age n. karanlık çağ
dark age n. karanlık dönem
children up to three years of age n. üç yaşına kadar olan çocuklar
death at a young age n. genç yaşta ölüm
dying at a young age n. gençt yaşta ölme
advancing age n. ilerleyen yaş
marriageable age n. evlenme yaşı
marriageable age n. evlilik yaşı
marriage age n. evlilik yaşı
marriage age n. evlenme yaşı
age of reason n. akıl çağı
age factor n. yaş faktörü
middle-age spread n. orta yaş göbeği
new age movement n. yeni çağ hareketi
leaf age n. yaprak yaşı
primitive age n. ilkel çağ
age bracket n. yaş grubu
age of retirement n. emeklilik yaşı
median age n. orta yaş
mean age n. ortalama yaş
scientific age n. bilim çağı
science age n. bilim çağı
the age of discovery n. coğrafi keşifler çağı
age spot n. yaşlılık lekesi
age of consent n. ergenlik yaşı
azoic age n. azoik çağ
augustan age n. latin edebiyatının altın çağı
disparity in age n. yaş farkı
stone age diet n. taş devri diyeti
old-age home n. huzur evi
technological age n. teknolojik çağ
gilded age n. yaldızlı çağ
marriageable age n. gelinlik çağı
age disparity n. yaş farkı
communication age n. iletişim çağı
children under five years of age n. beş yaş altı çocuklar
viking age n. viking çağı
viking age n. viking devri
feudal age n. feodal çağ
population by age group and gender n. yaş grubu ve cinsiyete göre nüfus
space age technology n. uzay çağı teknolojisi
modern electronic age n. modern elektronik çağı
age average n. yaş ortalaması
information age n. bilişim çağı
play age n. oyun çağı
problem of our age n. çağımızın sorunu
the age of aspirin n. aspirin cağı
old-age pensioner n. yaşlı emekli
age n. nesil
age n. kuşak
age of a tide n. güney pasifik okyanusundaki gelgit süresi
age of fishes n. devonyen
age of fishes n. devoniyen dönem
age of gold n. altın çağ
age of mammals n. memeli hayvanlar devri
age of mammals n. senozoik çağ
age of mammals n. senozoyik devir
age of man n. kuaterner çağ
age of man n. dördüncü çağ
age of man n. bugüne kadarki son iki milyon yıl
age of moon n. son yeniaydan beri geçen süre
age of reason n. aydınlanma çağı
age of reptiles n. mezozoik çağ
age of reptiles n. ikinci çağ
age of uncertainty n. belirsizlik çağı
new age n. 1970'lerde ortaya çıkan manevi ve bilinç arttırıcı akımlar bütünü
age check n. yaş kontrolü
old age n. ilerlemiş yaş
age n. ilerlemiş yaş
computer age n. bilgisayar çağı
golden age n. yaşlılık dönemi
dark age n. (bir şeyin gelişmeye başladığı) ilk dönem
dark age n. ilkel dönem
dark age n. gerileme dönemi
dark age n. kesatlık
dark age n. durgunluk dönemi
average age of women who bear their first child n. ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş
average age of women who bear their first child n. ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı
age verification n. yaş doğrulama
coming of age n. önemli bir gelişme aşamasına gelinen an
coming of age n. reşit olunan yaş
coming of age n. reşit olma (töreni)
coming-of-age n. olgunluğa ulaşma
coming-of-age n. reşit olma
coming-of-age n. saygınlık kazanma
coming-of-age n. tanınma
coming-of-age n. şöhret kazanma
small-for-gestational-age infant n. gebelik yaşına göre küçük bebek
small-for-gestational-age infant n. yaşıtlarının ortalamasından daha minyon bebek
age v. yıllandırmak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık etmek
come of age v. rüştünü ispat etmek
reach lawful age v. rüştüne ermek
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık yapmak
be under age v. küçük olmak
be of age v. reşit olmak
not show one's age v. yaşını göstermemek
attain full age v. rüştüne ermek
reach lawful age v. rüştüne varmak
age v. ihtiyarlamak
be of an age to marry v. evlenecek yaşta olmak
reach lawful age v. reşit olmak
age v. kocamak
be of age v. yaşı kemale ermek
usher in a new age v. yeni bir çağ açmak
be under age v. yaşı küçük olmak
come of age v. reşit olmak
age v. yaşlandırmak
age v. yıpratmak
age v. eskitmek
bear witness (to an age) v. tanıklık etmek (bir çağa vb)
look one's age v. yaşını göstermek
come of age v. rüştünü kazanmak
age gracefully v. yıllara meydan okumak
be of age v. rüştünü ispat etmek
be of age v. rüştünü ispatlamak
lose one's teeth through age v. dişleri dökülmek
(for animals) reach breeding age v. doğum yapabilecek yaşta olmak
get to one's age v. yaşına gelmek
live to a ripe old age v. dünyaya kazık kakmak
have passed (a certain age) v. gün almak
step into new age v. çağ atlamak
age v. olgunlaştırmak
age-harden v. yaşlanmayla sertleştirmek
act one's age v. yaşının adamı olmak
act one's age v. yaşına göre davranmak
act one's age v. yaşına göre hareket etmek
vary by age v. yaşa göre değişmek
vary by age v. yaşa göre çeşitlilik göstermek
be of a certain age v. yaşı kemale ermek
reach a certain age v. yaşı kemale ermek
become famous at a young age v. çocuk yaşta şöhreti yakalamak
become famous at a young age v. küçük yaşta şöhreti yakalamak
start an age v. çağ başlatmak
become a widow at an early age v. genç yaşta dul kalmak
go blind at the age of ten v. on yaşında kör olmak
live to the age of sixty-eight v. altmış sekiz yaşına kadar yaşamak
be under age v. yaşı tutmamak
live to the age of 95 v. 95 yaşına kadar yaşamak
ask a lady her age v. bir bayana yaşını sormak
ask a lady's age v. bir bayana yaşını sormak
reach the age of marriage v. evlilik çağına gelmek
reach marriageable age v. gelinlik çağına gelmek
reach marriageable age v. evlilik çağına gelmek
reach the age of marriage v. gelinlik çağına gelmek
give away your age v. yaşını göstermek
vary across age groups v. yaş grupları arasında farklılık göstermek
come of age v. olgunlaşmak
come of age v. yetişkinliğe adım atmak
age-proof v. bir şeyi eskimez kılmak
age-proof v. bir şeyi eskimez yapmak
age poorly v. kalitesini kaybetmek
set in the medieval age v. orta çağda geçmek
age poorly v. eski kalitesini kaybetmek
age badly v. kalitesini kaybetmek
age badly v. eski kalitesini kaybetmek
of age adj. ergin
of age adj. rüştünü ispat etmiş
of full age adj. yetişmiş
under age adj. rüştünü ispat etmemiş
under age adj. rüştünü kazanmamış
of the same age adj. öğür
of full age adj. reşit
under age adj. reşit olmamış
under age adj. rüştüne ermemiş
of the same age adj. akran
of the same age adj. yaşıt
over age adj. yaşını geçirmiş
of full legal age adj. reşit
of full age adj. ergin
of full age adj. büyümüş
looking young despite his age adj. abıhayat içmiş
of full age adj. ergen
age admitted adj. kabul edilen yaş
age-related adj. yaşla bağlantılı
age-worn adj. yıpranmış
at the age of one adj. bir yaşında
prime-age adj. erişkin/çalışabilecek yaşta
age-friendly adj. yaşlı dostu
age-long adj. yüzyıllar süren
age-long adj. uzun süren
age-long adj. uzun zaman süren
age-long adj. çağlar boyu süren
age-long adj. asırlık
age-old adj. antik
age-old adj. antika
age-proof adj. eskimez
age-proof adj. eskimeyen
age-proof adj. yaşlanmayan
new age adj. 1970'lerde ortaya çıkan manevi ve bilinç arttırıcı akımlar bütününe ait veya ilgili
new age adj. new age müziğine ait veya ilgili
middle-age adj. ortaçağa özgü
middle-age adj. ortaçağa ait
middle-age adj. orta yaşlı (kimse)
over-age adj. hizmet veremeyecek kadar eski
over-age adj. kullanılamayacak kadar eski
over-age adj. bir mevki, işlev veya aşama için normal kabul edilenden yaşlı
space-age adj. uzay çağı ile ilgili
space-age adj. uzay çağına özgü
space-age adj. uzay çağını yansıtan
space-age adj. son teknolojiden faydalanan
space-age adj. en yeni tasarımı kullanan
space-age adj. modern
space-age adj. güncel
space-age adj. yenilikleri takip eden
space-age adj. dönemi yakalayan
space-age adj. vizyoner
space-age adj. geleceğe dönük
in one's extreme old age adv. son yaşlarında
by age group adv. yaş grubuna göre
in this day and age adv. bugün
at a tender age adv. çok genç yaşta
at the age of adv. yaşında
in one's extreme old age adv. ilerlemiş yaşında
in this day and age adv. bu zamanda
at the age of adv. yaşlarında
from ten years of age upward adv. on yaşından itibaren
at his age adv. o yaşta
in this day and age adv. bugünkü günde
after a certain age adv. belirli bir yaştan sonra
in the old age adv. yaşlılıkta
in one's old age adv. yaşlılığında
at the age of ... and below adv. yaş ve altı
at the age of ... and over adv. yaş ve üstü
from every age adv. her yaştan
after a certain age adv. belli bir yaştan sonra
after a certain age adv. belli yaştan sonra
over the age of 50 adv. 50 yaş üzeri
over 50 years of age adv. 50 yaş üzeri
over the age of 50 adv. 50 yaş üstü
over 50 years of age adv. 50 yaş üstü
despite his/her advancing age adv. ilerleyen yaşına rağmen
in the dark age adv. karanlık çağda
Phrasals
age out v. olgunlaşmak
come of age v. reşit olmak
be of age v. rüştünü ispatlamak
be of age v. reşit olmak
come of age v. rüştünü ispatlamak
age out v. yaşı geçmek
age out v. yaş sınırını geçmek
age out v. yaş sınırının üstünde olmak
age out v. yaşı geçmek
age out v. yaş sınırını geçmek
age out v. yaş sınırının üstünde olmak
Phrases
from an early age adv. eskiden
from an early age adv. küçükken
from an early age adv. küçük yaşlarda
age before beauty expr. yaşlılar önden yakışıklılar arkadan
after this age expr. bu yaştan sonra
in this age expr. bu çağda
in our age expr. çağımızda
in this age expr. çağımızda
despite his/her advanced age expr. ilerleyen yaşına rağmen
despite his/her advanced age expr. ilerlemiş yaşına rağmen
regardless of his age expr. yaşına başına bakmadan
(...age) 7 years and older expr. 7 yaş ve üstü
(...age) 7 years and older expr. 7 yaş ve üzeri
(...age) 7 years and older expr. yedi yaş ve üzeri
(...age) 7 years and older expr. yedi yaş ve üstü
age before beauty expr. önden yaşlılar
Proverb
the age of miracles is past mucizeler çağı geçmişte kaldı
the age of miracles is past mucizeler geçmişte kaldı
intelligence is in the head not in the age akıl yaşta değil baştadır
wisdom doesn't come with age akıl yaşta değil baştadır
age is no guarantee of wisdom akıl yaşta değil baştadır
the golden age was never the present age altın çağ hiçbir zaman içinde bulunulan çağ olmamıştır
the golden age was never the present age içerisinde bulunulan zaman hep geçmişten ve gelecekten eksik görünür/gelir
the golden age was never the present age içinde bulunulan durum/zaman hiçbir zaman en iyi durum/zaman olarak görünmez
the golden age was never the present age insan içinde bulunduğu zamanın kıymetini bilmez
the golden age was never the present age insan elindekinin kıymetini bilmez
Colloquial
a tough age n. zor bir yaş
drinking age (acey deucey) (a2) n. pokerde ilk elde bir ikili bir as gelmesi
a dog's age n. çok uzun zaman
a dog's age n. yıllar
a dog's age n. yıllar yıllar
dog's age n. çok uzun zaman
dog's age n. yıllar
dog's age n. yıllar yıllar
iron age n. dejenerasyon dönemi
iron age n. kötülüklerle dolu çağ
coons age n. uzun zaman
coons age n. uzun süre
coon's age n. uzun zaman
coon's age n. uzun süre
come of age v. reşit olmak
age like wine v. şarap gibi yıllanmak
get better with age v. yıllandıkça daha iyi olmak
be one's age v. yaşına göre davranmak
look one's age v. yaşını göstermek
act one's age v. yaşına göre davranmak
show one's age v. yaşını göstermek
act one's age v. yaşının adamı olmak
feel one's age v. yaşını hissetmek
be one's age v. yaşının adamı olmak
be pushing (an age) v. (bir yaşa) yaklaşmak
be pushing (an age) v. (bir yaşa) merdiven dayamak
be pushing (an age) v. neredeyse (bir yaşta) olmak
in a dog's age adv. çok uzun zaman
in a dog's age adv. yıllar
in a dog's age adv. yıllar yıllar
in a dog's age adv. asırlardır
in a dog's age adv. epeydir
from age to age expr. bir çağdan diğerine
in a coon's age expr. epeydir
learning knows no age limit expr. okumanın yaşı yoktur
learning knows no age limit expr. öğrenmenin yaşı yoktur
somebody your age expr. senin yaşında biri
somebody your age expr. senin yaşında birisi
somebody your age expr. senin yaşında birinin
looking young despite his age expr. yaşına rağmen genç görünüyor
looking young despite his age expr. yaşına göre genç
in a coon's age expr. yıllardır
guess my age expr. yaşımı tahmin et
act your age expr. yaşının adamı ol
act your age expr. yaşının insanı ol
act your age expr. ciddi ol
act your age expr. çocuk olma
act your age expr. daha olgun davran
be your age expr. yaşına göre davran
be your age expr. yaşının adamı ol
be your age expr. yaşının insanı ol
be your age expr. ciddi ol
be your age expr. çocuk olma
be your age expr. daha olgun davran
asf (age, sex, from) expr. yaş, cinsiyet, konum

Bedeutungen, die der Begriff "-age" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 7 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
new age akımının takipçisi olan kimse new ager n.
new age müziğine ait veya ilgili new age adj.
Computer
new age new age n.
Music
new age müziği new age n.
new age müziği new age music n.
Latin
adı geçen eser (a.g.e.) ibid expr.
adı geçen eser (a.g.e.) ibidem expr.