|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
old age n.
|
yaşlılık |
|
That implies enormous risks in old age.
Bu da yaşlılıkta büyük riskler anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
age n.
|
yaş |
|
I have seen children who will not survive beyond the age of 14.
14 yaşından sonra hayatta kalamayacak çocuklar gördüm.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
age n.
|
çağ |
|
There is not just Bill Gates in the age of computers, and that is just as well.
Bilgisayar çağında sadece Bill Gates yok ve bu da gayet iyi.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
age group n.
|
yaş grubu |
|
They do not have the problems often associated with other age groups.
Genellikle diğer yaş gruplarıyla ilişkilendirilen sorunlara sahip değiller.
More Sentences
|
5 |
General |
middle age n.
|
orta yaş |
|
Tom is now middle age and has serious health problems.
Tom artık orta yaşta ve ciddi sağlık sorunları var.
More Sentences
|
6 |
General |
age n.
|
yaş |
|
At the same time, workers are fighting to have the pensionable age reduced to 60 or 55.
Aynı zamanda işçiler emeklilik yaşının 60 ya da 55'e düşürülmesi için mücadele ediyor.
More Sentences
|
7 |
General |
middle age n.
|
orta çağ |
|
This is a return to the Middle Ages, even to prehistoric times.
Bu Orta Çağ'a, hatta tarih öncesi dönemlere geri dönüştür.
More Sentences
|
8 |
General |
old age n.
|
yaşlılık dönemi |
|
The citizens need time to make provision for their old age.
Vatandaşların yaşlılık dönemleri için hazırlık yapmak üzere zamana ihtiyaçları vardır.
More Sentences
|
9 |
General |
information age n.
|
bilgi çağı |
|
If this is the information age, what are we so well-informed about?
Madem bilgi çağındayız, ne hakkında bu kadar bilgiliyiz?
More Sentences
|
10 |
General |
age n.
|
zaman |
|
It's been ages since I saw you last.
Seni son gördüğümden beri çok zaman geçti.
More Sentences
|
11 |
General |
age n.
|
asır |
|
It took us ages waiting for you.
Seni beklemek asırlarımızı aldı.
More Sentences
|
12 |
General |
age n.
|
yaşlılık |
|
After all, age generally comes with ailments.
Ne de olsa yaşlılık genellikle hastalıklarla birlikte gelir.
More Sentences
|
13 |
General |
age n.
|
çağ |
|
I think everyone here tonight is working on legislation in the electronic age.
Sanırım bu akşam burada bulunan herkes elektronik çağda mevzuat üzerinde çalışıyor.
More Sentences
|
14 |
General |
new age n.
|
yeni çağ |
|
New Age ideas are a refreshing alternative to the staid orthodoxy of traditional Christianity.
Yeni Çağ fikirleri, geleneksel Hıristiyanlığın katı ortodoksluğuna karşı canlandırıcı bir alternatif.
More Sentences
|
15 |
General |
advanced age n.
|
ilerlemiş yaş |
|
His advanced age prevents him from getting a job.
İlerlemiş yaşı iş bulmasını engelliyor.
More Sentences
|
16 |
General |
bronze age n.
|
bronz çağı |
|
Akrotiri is a Bronze age settlement that was buried under volcanic ash.
Akrotiri, volkanik kül altında kalmış bir Bronz çağı yerleşimidir.
More Sentences
|
17 |
General |
age difference n.
|
yaş farkı |
|
The age difference between Fadil and Layla was about two years.
Fadıl ve Layla arasındaki yaş farkı yaklaşık iki yıldı.
More Sentences
|
18 |
General |
internet age n.
|
internet çağı |
|
Finding love in the Internet age is complicated.
İnternet çağında aşkı bulmak karmaşık bir iş.
More Sentences
|
19 |
General |
average retirement age n.
|
ortalama emeklilik yaşı |
|
We are being asked to agree to increase the average retirement age by 5 years and to establish a pension fund.
Bizden ortalama emeklilik yaşının 5 yıl arttırılmasını ve bir emeklilik fonu kurulmasını kabul etmemiz isteniyor.
More Sentences
|
20 |
General |
age limit n.
|
yaş sınırı |
|
Thirdly, a strict age limit on vessels to be given access to Community waters must be established in the near future.
Üçüncü olarak, yakın gelecekte Topluluk sularına giriş izni verilecek gemiler için katı bir yaş sınırı belirlenmelidir.
More Sentences
|
|
21 |
General |
modern age n.
|
modern çağ |
|
Perhaps in the modern age such markets are no longer the best way of dealing with the trade in animals.
Belki de modern çağda bu tür pazarlar artık hayvan ticaretiyle başa çıkmanın en iyi yolu değildir.
More Sentences
|
22 |
General |
age gap n.
|
yaş farkı |
|
The age gap between them is rather large.
Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
More Sentences
|
23 |
General |
technological age n.
|
teknoloji çağı |
|
Nonetheless, that man in the technological age is challenged in a particularly striking way in the reveal.
Bununla birlikte, teknoloji çağındaki bu insana, özellikle çarpıcı bir şekilde meydan okunuyor.
More Sentences
|
24 |
General |
age of technology n.
|
teknoloji çağı |
|
We live in the age of technology.
Teknoloji çağında yaşıyoruz.
More Sentences
|
25 |
General |
our age n.
|
çağımız |
|
This is one of the most serious problems of our age.
Bu, çağımızın en ciddi sorunlarından biridir.
More Sentences
|
26 |
General |
early age n.
|
erken yaş |
|
Moreover, the report heralds a policy of educating and informing young people from an early age.
Ayrıca rapor, gençlerin erken yaşlardan itibaren eğitilmesi ve bilgilendirilmesi politikasını müjdeliyor.
More Sentences
|
27 |
General |
his age n.
|
onun yaşı |
|
You must take his age into account when you judge his performance.
Performansını yargılarken onun yaşını dikkate almalısın.
More Sentences
|
28 |
General |
her age n.
|
onun yaşı |
|
She is bigger than I was at her age.
Onun yaşında olduğumdan daha büyük.
More Sentences
|
29 |
General |
digital age n.
|
dijital çağ |
|
The effectiveness of copyright protection is jeopardised in the digital age.
Dijital çağda telif haklarının korunmasının etkinliği tehlikeye girmiştir.
More Sentences
|
30 |
General |
old age n.
|
ileri yaş |
|
Old age is merciless.
İleri yaş acımasızdır.
More Sentences
|
31 |
General |
age v.
|
yıllanmak |
|
They lay down their whiskies to age for up to 12 to 20 years.
Viskilerini 12 ila 20 yıla kadar yıllanmaya bırakıyorlar.
More Sentences
|
32 |
General |
age v.
|
yaşlanmak |
|
Most women mellow as they age.
Çoğu kadın yaşlandıkça olgunlaşır.
More Sentences
|
33 |
General |
age v.
|
eskimek |
|
It is true that the often ageing diesel locomotives should become cleaner and that the canal network has been neglected.
Sık sık eskiyen dizel lokomotiflerin daha temiz hale getirilmesi gerektiği ve kanal ağının ihmal edildiği doğrudur.
More Sentences
|
34 |
General |
come of age v.
|
rüştünü ispatlamak |
|
Henry will come of age this March.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
More Sentences
|
35 |
General |
of age adj.
|
reşit |
|
I am not of age.
Ben reşit değilim.
More Sentences
|
36 |
General |
atomic age adj.
|
atom çağı |
|
We live in the atomic age.
Atom çağında yaşıyoruz.
More Sentences
|
37 |
General |
age-old adj.
|
asırlık |
|
The second is the age-old, pitiful question of development aid.
İkincisi ise asırlık, acınası kalkınma yardımı meselesidir.
More Sentences
|
38 |
General |
age-old adj.
|
çok eski |
|
As you see, this is an age-old problem.
Gördüğünüz gibi bu çok eski bir sorun.
More Sentences
|
39 |
General |
at his age adv.
|
onun yaşında |
|
He works harder than I did at his age.
Onun yaşındayken benden daha çok çalışıyordu.
More Sentences
|
Colloquial |
|
40 |
Colloquial |
act your age expr.
|
yaşına göre davran |
|
Act your age.
Yaşına göre davran.
More Sentences
|
|
Common Usage |
|
41 |
Common Usage |
dragon age n.
|
ejderha çağı |
|
42 |
Common Usage |
age n.
|
devir |
|
General |
|
43 |
General |
old age psychology n.
|
yaşlılık psikolojisi |
|
44 |
General |
space age n.
|
uzay çağı |
|
45 |
General |
school age n.
|
okul çağı |
|
46 |
General |
age and employment n.
|
yaş ve istihdam |
|
47 |
General |
age n.
|
erginlik |
|
48 |
General |
iron age n.
|
demir devri |
|
49 |
General |
military age n.
|
askerlik çağı |
|
50 |
General |
types of old age n.
|
yaşlanma türleri |
|
51 |
General |
age range n.
|
yaş aralığı |
|
52 |
General |
older age pensioner n.
|
emeklilik çağına gelmiş kimse |
|
53 |
General |
age of enlightenment n.
|
aydınlanma çağı |
|
54 |
General |
average of age n.
|
yaş ortalaması |
|
55 |
General |
the golden age n.
|
altın çağı |
|
56 |
General |
age n.
|
gün |
|
57 |
General |
age of majority n.
|
reşit olma yaşı |
|
58 |
General |
marrying age n.
|
evlenme çağı |
|
59 |
General |
age of majority n.
|
erginlik yaşı |
|
60 |
General |
iron age n.
|
demir çağı |
|
61 |
General |
marriageable age n.
|
evlenme çağı |
|
62 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
çocuk doğurma ortalama yaşı |
|
63 |
General |
old age problems n.
|
yaşlılık sorunları |
|
64 |
General |
child above 7 but not of full age n.
|
mümeyyiz |
|
65 |
General |
old age pensions n.
|
yaşılık aylıkları |
|
66 |
General |
types of old age n.
|
yaşlılık halleri |
|
67 |
General |
tree age n.
|
ağaç yaşı |
|
68 |
General |
old age pension n.
|
emekli aylığı |
|
69 |
General |
old age n.
|
ihtiyarlık |
|
70 |
General |
neolithic age n.
|
cilalı taş devri |
|
71 |
General |
minimum of working age n.
|
asgari çalışma yaşı |
|
72 |
General |
retiring age n.
|
emeklilik yaşı |
|
73 |
General |
old age pension n.
|
sosyal sigorta aylığı |
|
74 |
General |
chronological age n.
|
takvim yaşı |
|
75 |
General |
golden age n.
|
altın çağ |
|
76 |
General |
full age n.
|
rüşt yaşı |
|
77 |
General |
bronze age n.
|
tunç devri |
|
78 |
General |
saturnian age n.
|
altın çağ |
|
79 |
General |
old age asylum n.
|
huzurevi |
|
80 |
General |
age n.
|
reşit olma |
|
|
81 |
General |
old age risk n.
|
yaşlılık riskleri |
|
82 |
General |
chalcolithic age n.
|
bakırtaş çağı |
|
83 |
General |
old age psychosis n.
|
yaşlılık psikozu |
|
84 |
General |
educational age n.
|
eğitim yaşı |
|
85 |
General |
age class distribution n.
|
yaş sınıfı dağılımı |
|
86 |
General |
old age population n.
|
yaşlı nüfus |
|
87 |
General |
third age n.
|
hayatın emeklilik safhası |
|
88 |
General |
the stone age n.
|
taş devri |
|
89 |
General |
population in working age n.
|
çalışma çağındaki nüfus |
|
90 |
General |
population who are not in working age n.
|
çalışma çağı dışındaki nüfus |
|
91 |
General |
contemporary age n.
|
yakınçağ |
|
92 |
General |
the iron age n.
|
demir devri |
|
93 |
General |
age of consent n.
|
erginlik |
|
94 |
General |
age of sexual maturity n.
|
cinsel olgunluk yaşı |
|
95 |
General |
age n.
|
ahit |
|
96 |
General |
age of consent n.
|
reşitlik |
|
97 |
General |
developmental age n.
|
gelişimsel yaş |
|
98 |
General |
age of consent n.
|
rüşt |
|
99 |
General |
old age pension n.
|
emeklilik maaşı |
|
100 |
General |
age range n.
|
yaş dilimi |
|
101 |
General |
old age in literature n.
|
edebiyatta yaşlılık |
|
102 |
General |
old age n.
|
kocalık |
|
103 |
General |
old age pension n.
|
yaşlılık aylığı |
|
104 |
General |
stone age n.
|
taş devri |
|
105 |
General |
age of consent n.
|
rıza yaşı |
|
106 |
General |
mental age n.
|
akıl yaşı |
|
107 |
General |
third age n.
|
üçüncü çağ |
|
108 |
General |
old age pensions n.
|
yaşlılık aylıkları |
|
109 |
General |
use age n.
|
kullanma süresi |
|
110 |
General |
age next birthday n.
|
gelecek doğum günündeki yaş |
|
111 |
General |
age limit n.
|
yaş haddi |
|
112 |
General |
age at last birthday n.
|
son doğum günündeki yaş |
|
113 |
General |
age at entry n.
|
giriş yaşı |
|
114 |
General |
group of age n.
|
yaş grubu |
|
115 |
General |
voting age n.
|
seçmen yaşı |
|
116 |
General |
maturity age n.
|
olgunluk çağı |
|
117 |
General |
jewish coming of age ceremony for girls n.
|
bat mitzvah |
|
118 |
General |
age of onset n.
|
hastalık başlangıç yaşı |
|
119 |
General |
age of onset n.
|
başlangıç yaşı |
|
120 |
General |
same age group n.
|
aynı yaş grubu |
|
121 |
General |
voting age n.
|
oy kullanma yaşı |
|
122 |
General |
old age assistance n.
|
yaşlılık yardımı |
|
123 |
General |
childbearing age n.
|
doğum yapma yaşı |
|
124 |
General |
childbearing age n.
|
doğurma yaşı |
|
125 |
General |
childbearing age n.
|
doğum yaşı |
|
126 |
General |
antique age n.
|
antik çağ |
|
127 |
General |
archaic age n.
|
antikçağ |
|
128 |
General |
prehistoric age n.
|
tarih öncesi çağ |
|
129 |
General |
archaic age n.
|
antik çağ |
|
130 |
General |
ice age n.
|
buzul çağı |
|
131 |
General |
ancient age n.
|
antik çağ |
|
132 |
General |
ancient age n.
|
tarihi çağ |
|
133 |
General |
childbearing age n.
|
bebek doğurma yaşı |
|
134 |
General |
paleolithic age n.
|
yontmataş devri |
|
135 |
General |
age restriction n.
|
yaş sınırlaması |
|
136 |
General |
age restriction n.
|
yaş kısıtlaması |
|
137 |
General |
active age n.
|
faal yaş |
|
138 |
General |
active age n.
|
aktif yaş |
|
139 |
General |
age hardening n.
|
sertleştirme işlemi |
|
140 |
General |
the best of its age n.
|
çağının en iyisi |
|
141 |
General |
new age n.
|
yeni dönem |
|
142 |
General |
modern age n.
|
yakın çağ |
|
143 |
General |
age pension n.
|
yaşlılık maaşı |
|
144 |
General |
age of building n.
|
binanın yaşı |
|
145 |
General |
age circle n.
|
yaş halkası |
|
146 |
General |
age determination n.
|
yaş tayini |
|
147 |
General |
age determination n.
|
yaş belirleme |
|
148 |
General |
age class distribution n.
|
yaş sınıfı dağılışı |
|
149 |
General |
average age n.
|
ortalama yaş |
|
150 |
General |
age complex n.
|
yaş kompleksi |
|
151 |
General |
jet age n.
|
jet çağı |
|
152 |
General |
age limitation n.
|
yaş sınırlaması |
|
153 |
General |
self-realization in old age n.
|
yaşlılarda öz gerçekleştirim |
|
154 |
General |
old-age pension n.
|
emekli aylığı |
|
155 |
General |
old-age pensioner n.
|
tekaüt |
|
156 |
General |
old-age pensioner n.
|
emekli |
|
157 |
General |
old-age insurance n.
|
yaşlılık sigortası |
|
158 |
General |
old-age insurance n.
|
emeklilik sigortası |
|
159 |
General |
first age n.
|
ilk çağ |
|
160 |
General |
tender age n.
|
çok küçük yaş |
|
161 |
General |
tender age n.
|
çok genç yaş |
|
162 |
General |
increased age n.
|
ilerleyen yaş |
|
163 |
General |
next birthday age n.
|
gelecek yaş günündeki yaş |
|
164 |
General |
age of maturity n.
|
olgunluk çağı |
|
165 |
General |
last birthday age n.
|
son yaş günündeki yaş |
|
166 |
General |
age of maturity n.
|
rüşt |
|
167 |
General |
medieval age n.
|
orta çağ |
|
168 |
General |
marriage age n.
|
evlenme çağı |
|
169 |
General |
marriage age n.
|
evlilik çağı |
|
170 |
General |
marriageable age n.
|
evlilik çağı |
|
171 |
General |
marrying age n.
|
evlilik çağı |
|
172 |
General |
age of rage n.
|
öfke çağı |
|
173 |
General |
axial age n.
|
eksen çağı |
|
174 |
General |
age management n.
|
yaşlanma yönetimi |
|
175 |
General |
age management n.
|
yaş yönetimi |
|
176 |
General |
dark age n.
|
karanlık çağ |
|
177 |
General |
dark age n.
|
karanlık dönem |
|
178 |
General |
children up to three years of age n.
|
üç yaşına kadar olan çocuklar |
|
179 |
General |
death at a young age n.
|
genç yaşta ölüm |
|
180 |
General |
dying at a young age n.
|
gençt yaşta ölme |
|
181 |
General |
advancing age n.
|
ilerleyen yaş |
|
182 |
General |
marriageable age n.
|
evlenme yaşı |
|
183 |
General |
marriageable age n.
|
evlilik yaşı |
|
184 |
General |
marriage age n.
|
evlilik yaşı |
|
185 |
General |
marriage age n.
|
evlenme yaşı |
|
186 |
General |
age of reason n.
|
akıl çağı |
|
187 |
General |
age factor n.
|
yaş faktörü |
|
188 |
General |
middle-age spread n.
|
orta yaş göbeği |
|
189 |
General |
new age movement n.
|
yeni çağ hareketi |
|
190 |
General |
leaf age n.
|
yaprak yaşı |
|
191 |
General |
primitive age n.
|
ilkel çağ |
|
192 |
General |
age bracket n.
|
yaş grubu |
|
193 |
General |
age of retirement n.
|
emeklilik yaşı |
|
194 |
General |
median age n.
|
orta yaş |
|
195 |
General |
mean age n.
|
ortalama yaş |
|
196 |
General |
scientific age n.
|
bilim çağı |
|
197 |
General |
science age n.
|
bilim çağı |
|
198 |
General |
the age of discovery n.
|
coğrafi keşifler çağı |
|
199 |
General |
age spot n.
|
yaşlılık lekesi |
|
200 |
General |
age of consent n.
|
ergenlik yaşı |
|
201 |
General |
azoic age n.
|
azoik çağ |
|
202 |
General |
augustan age n.
|
latin edebiyatının altın çağı |
|
203 |
General |
disparity in age n.
|
yaş farkı |
|
204 |
General |
stone age diet n.
|
taş devri diyeti |
|
205 |
General |
old-age home n.
|
huzur evi |
|
206 |
General |
technological age n.
|
teknolojik çağ |
|
207 |
General |
gilded age n.
|
yaldızlı çağ |
|
208 |
General |
marriageable age n.
|
gelinlik çağı |
|
209 |
General |
age disparity n.
|
yaş farkı |
|
210 |
General |
communication age n.
|
iletişim çağı |
|
211 |
General |
children under five years of age n.
|
beş yaş altı çocuklar |
|
212 |
General |
viking age n.
|
viking çağı |
|
213 |
General |
viking age n.
|
viking devri |
|
214 |
General |
feudal age n.
|
feodal çağ |
|
215 |
General |
population by age group and gender n.
|
yaş grubu ve cinsiyete göre nüfus |
|
216 |
General |
space age technology n.
|
uzay çağı teknolojisi |
|
217 |
General |
modern electronic age n.
|
modern elektronik çağı |
|
218 |
General |
age average n.
|
yaş ortalaması |
|
219 |
General |
information age n.
|
bilişim çağı |
|
220 |
General |
play age n.
|
oyun çağı |
|
221 |
General |
problem of our age n.
|
çağımızın sorunu |
|
222 |
General |
the age of aspirin n.
|
aspirin cağı |
|
223 |
General |
old-age pensioner n.
|
yaşlı emekli |
|
224 |
General |
age n.
|
nesil |
|
225 |
General |
age n.
|
kuşak |
|
226 |
General |
age of a tide n.
|
güney pasifik okyanusundaki gelgit süresi |
|
227 |
General |
age of fishes n.
|
devonyen |
|
228 |
General |
age of fishes n.
|
devoniyen dönem |
|
229 |
General |
age of gold n.
|
altın çağ |
|
230 |
General |
age of mammals n.
|
memeli hayvanlar devri |
|
231 |
General |
age of mammals n.
|
senozoik çağ |
|
232 |
General |
age of mammals n.
|
senozoyik devir |
|
233 |
General |
age of man n.
|
kuaterner çağ |
|
234 |
General |
age of man n.
|
dördüncü çağ |
|
235 |
General |
age of man n.
|
bugüne kadarki son iki milyon yıl |
|
236 |
General |
age of moon n.
|
son yeniaydan beri geçen süre |
|
237 |
General |
age of reason n.
|
aydınlanma çağı |
|
238 |
General |
age of reptiles n.
|
mezozoik çağ |
|
239 |
General |
age of reptiles n.
|
ikinci çağ |
|
240 |
General |
age of uncertainty n.
|
belirsizlik çağı |
|
241 |
General |
new age n.
|
1970'lerde ortaya çıkan manevi ve bilinç arttırıcı akımlar bütünü |
|
242 |
General |
age check n.
|
yaş kontrolü |
|
243 |
General |
old age n.
|
ilerlemiş yaş |
|
244 |
General |
age n.
|
ilerlemiş yaş |
|
245 |
General |
computer age n.
|
bilgisayar çağı |
|
246 |
General |
golden age n.
|
yaşlılık dönemi |
|
247 |
General |
dark age n.
|
(bir şeyin gelişmeye başladığı) ilk dönem |
|
248 |
General |
dark age n.
|
ilkel dönem |
|
249 |
General |
dark age n.
|
gerileme dönemi |
|
250 |
General |
dark age n.
|
kesatlık |
|
251 |
General |
dark age n.
|
durgunluk dönemi |
|
252 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş |
|
253 |
General |
average age of women who bear their first child n.
|
ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı |
|
254 |
General |
age verification n.
|
yaş doğrulama |
|
255 |
General |
coming of age n.
|
önemli bir gelişme aşamasına gelinen an |
|
256 |
General |
coming of age n.
|
reşit olunan yaş |
|
257 |
General |
coming of age n.
|
reşit olma (töreni) |
|
258 |
General |
coming-of-age n.
|
olgunluğa ulaşma |
|
259 |
General |
coming-of-age n.
|
reşit olma |
|
260 |
General |
coming-of-age n.
|
saygınlık kazanma |
|
261 |
General |
coming-of-age n.
|
tanınma |
|
262 |
General |
coming-of-age n.
|
şöhret kazanma |
|
263 |
General |
small-for-gestational-age infant n.
|
gebelik yaşına göre küçük bebek |
|
264 |
General |
small-for-gestational-age infant n.
|
yaşıtlarının ortalamasından daha minyon bebek |
|
265 |
General |
age v.
|
yıllandırmak |
|
266 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık etmek |
|
267 |
General |
come of age v.
|
rüştünü ispat etmek |
|
268 |
General |
reach lawful age v.
|
rüştüne ermek |
|
269 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık yapmak |
|
270 |
General |
be under age v.
|
küçük olmak |
|
271 |
General |
be of age v.
|
reşit olmak |
|
272 |
General |
not show one's age v.
|
yaşını göstermemek |
|
273 |
General |
attain full age v.
|
rüştüne ermek |
|
274 |
General |
reach lawful age v.
|
rüştüne varmak |
|
275 |
General |
age v.
|
ihtiyarlamak |
|
276 |
General |
be of an age to marry v.
|
evlenecek yaşta olmak |
|
277 |
General |
reach lawful age v.
|
reşit olmak |
|
278 |
General |
age v.
|
kocamak |
|
279 |
General |
be of age v.
|
yaşı kemale ermek |
|
280 |
General |
usher in a new age v.
|
yeni bir çağ açmak |
|
281 |
General |
be under age v.
|
yaşı küçük olmak |
|
282 |
General |
come of age v.
|
reşit olmak |
|
283 |
General |
age v.
|
yaşlandırmak |
|
284 |
General |
age v.
|
yıpratmak |
|
285 |
General |
age v.
|
eskitmek |
|
286 |
General |
bear witness (to an age) v.
|
tanıklık etmek (bir çağa vb) |
|
287 |
General |
look one's age v.
|
yaşını göstermek |
|
288 |
General |
come of age v.
|
rüştünü kazanmak |
|
289 |
General |
age gracefully v.
|
yıllara meydan okumak |
|
290 |
General |
be of age v.
|
rüştünü ispat etmek |
|
291 |
General |
be of age v.
|
rüştünü ispatlamak |
|
292 |
General |
lose one's teeth through age v.
|
dişleri dökülmek |
|
293 |
General |
(for animals) reach breeding age v.
|
doğum yapabilecek yaşta olmak |
|
294 |
General |
get to one's age v.
|
yaşına gelmek |
|
295 |
General |
live to a ripe old age v.
|
dünyaya kazık kakmak |
|
296 |
General |
have passed (a certain age) v.
|
gün almak |
|
297 |
General |
step into new age v.
|
çağ atlamak |
|
298 |
General |
age v.
|
olgunlaştırmak |
|
299 |
General |
age-harden v.
|
yaşlanmayla sertleştirmek |
|
300 |
General |
act one's age v.
|
yaşının adamı olmak |
|
301 |
General |
act one's age v.
|
yaşına göre davranmak |
|
302 |
General |
act one's age v.
|
yaşına göre hareket etmek |
|
303 |
General |
vary by age v.
|
yaşa göre değişmek |
|
304 |
General |
vary by age v.
|
yaşa göre çeşitlilik göstermek |
|
305 |
General |
be of a certain age v.
|
yaşı kemale ermek |
|
306 |
General |
reach a certain age v.
|
yaşı kemale ermek |
|
307 |
General |
become famous at a young age v.
|
çocuk yaşta şöhreti yakalamak |
|
308 |
General |
become famous at a young age v.
|
küçük yaşta şöhreti yakalamak |
|
309 |
General |
start an age v.
|
çağ başlatmak |
|
310 |
General |
become a widow at an early age v.
|
genç yaşta dul kalmak |
|
311 |
General |
go blind at the age of ten v.
|
on yaşında kör olmak |
|
312 |
General |
live to the age of sixty-eight v.
|
altmış sekiz yaşına kadar yaşamak |
|
313 |
General |
be under age v.
|
yaşı tutmamak |
|
314 |
General |
live to the age of 95 v.
|
95 yaşına kadar yaşamak |
|
315 |
General |
ask a lady her age v.
|
bir bayana yaşını sormak |
|
316 |
General |
ask a lady's age v.
|
bir bayana yaşını sormak |
|
317 |
General |
reach the age of marriage v.
|
evlilik çağına gelmek |
|
318 |
General |
reach marriageable age v.
|
gelinlik çağına gelmek |
|
319 |
General |
reach marriageable age v.
|
evlilik çağına gelmek |
|
320 |
General |
reach the age of marriage v.
|
gelinlik çağına gelmek |
|
321 |
General |
give away your age v.
|
yaşını göstermek |
|
322 |
General |
vary across age groups v.
|
yaş grupları arasında farklılık göstermek |
|
323 |
General |
come of age v.
|
olgunlaşmak |
|
324 |
General |
come of age v.
|
yetişkinliğe adım atmak |
|
325 |
General |
age-proof v.
|
bir şeyi eskimez kılmak |
|
326 |
General |
age-proof v.
|
bir şeyi eskimez yapmak |
|
327 |
General |
age poorly v.
|
kalitesini kaybetmek |
|
328 |
General |
set in the medieval age v.
|
orta çağda geçmek |
|
329 |
General |
age poorly v.
|
eski kalitesini kaybetmek |
|
330 |
General |
age badly v.
|
kalitesini kaybetmek |
|
331 |
General |
age badly v.
|
eski kalitesini kaybetmek |
|
332 |
General |
of age adj.
|
ergin |
|
333 |
General |
of age adj.
|
rüştünü ispat etmiş |
|
334 |
General |
of full age adj.
|
yetişmiş |
|
335 |
General |
under age adj.
|
rüştünü ispat etmemiş |
|
336 |
General |
under age adj.
|
rüştünü kazanmamış |
|
337 |
General |
of the same age adj.
|
öğür |
|
338 |
General |
of full age adj.
|
reşit |
|
339 |
General |
under age adj.
|
reşit olmamış |
|
340 |
General |
under age adj.
|
rüştüne ermemiş |
|
341 |
General |
of the same age adj.
|
akran |
|
342 |
General |
of the same age adj.
|
yaşıt |
|
343 |
General |
over age adj.
|
yaşını geçirmiş |
|
344 |
General |
of full legal age adj.
|
reşit |
|
345 |
General |
of full age adj.
|
ergin |
|
346 |
General |
of full age adj.
|
büyümüş |
|
347 |
General |
looking young despite his age adj.
|
abıhayat içmiş |
|
348 |
General |
of full age adj.
|
ergen |
|
349 |
General |
age admitted adj.
|
kabul edilen yaş |
|
350 |
General |
age-related adj.
|
yaşla bağlantılı |
|
351 |
General |
age-worn adj.
|
yıpranmış |
|
352 |
General |
at the age of one adj.
|
bir yaşında |
|
353 |
General |
prime-age adj.
|
erişkin/çalışabilecek yaşta |
|
354 |
General |
age-friendly adj.
|
yaşlı dostu |
|
355 |
General |
age-long adj.
|
yüzyıllar süren |
|
356 |
General |
age-long adj.
|
uzun süren |
|
357 |
General |
age-long adj.
|
uzun zaman süren |
|
358 |
General |
age-long adj.
|
çağlar boyu süren |
|
359 |
General |
age-long adj.
|
asırlık |
|
360 |
General |
age-old adj.
|
antik |
|
361 |
General |
age-old adj.
|
antika |
|
362 |
General |
age-proof adj.
|
eskimez |
|
363 |
General |
age-proof adj.
|
eskimeyen |
|
364 |
General |
age-proof adj.
|
yaşlanmayan |
|
365 |
General |
new age adj.
|
1970'lerde ortaya çıkan manevi ve bilinç arttırıcı akımlar bütününe ait veya ilgili |
|
366 |
General |
new age adj.
|
new age müziğine ait veya ilgili |
|
367 |
General |
middle-age adj.
|
ortaçağa özgü |
|
368 |
General |
middle-age adj.
|
ortaçağa ait |
|
369 |
General |
middle-age adj.
|
orta yaşlı (kimse) |
|
370 |
General |
over-age adj.
|
hizmet veremeyecek kadar eski |
|
371 |
General |
over-age adj.
|
kullanılamayacak kadar eski |
|
372 |
General |
over-age adj.
|
bir mevki, işlev veya aşama için normal kabul edilenden yaşlı |
|
373 |
General |
space-age adj.
|
uzay çağı ile ilgili |
|
374 |
General |
space-age adj.
|
uzay çağına özgü |
|
375 |
General |
space-age adj.
|
uzay çağını yansıtan |
|
376 |
General |
space-age adj.
|
son teknolojiden faydalanan |
|
377 |
General |
space-age adj.
|
en yeni tasarımı kullanan |
|
378 |
General |
space-age adj.
|
modern |
|
379 |
General |
space-age adj.
|
güncel |
|
380 |
General |
space-age adj.
|
yenilikleri takip eden |
|
381 |
General |
space-age adj.
|
dönemi yakalayan |
|
382 |
General |
space-age adj.
|
vizyoner |
|
383 |
General |
space-age adj.
|
geleceğe dönük |
|
384 |
General |
in one's extreme old age adv.
|
son yaşlarında |
|
385 |
General |
by age group adv.
|
yaş grubuna göre |
|
386 |
General |
in this day and age adv.
|
bugün |
|
387 |
General |
at a tender age adv.
|
çok genç yaşta |
|
388 |
General |
at the age of adv.
|
yaşında |
|
389 |
General |
in one's extreme old age adv.
|
ilerlemiş yaşında |
|
390 |
General |
in this day and age adv.
|
bu zamanda |
|
391 |
General |
at the age of adv.
|
yaşlarında |
|
392 |
General |
from ten years of age upward adv.
|
on yaşından itibaren |
|
393 |
General |
at his age adv.
|
o yaşta |
|
394 |
General |
in this day and age adv.
|
bugünkü günde |
|
395 |
General |
after a certain age adv.
|
belirli bir yaştan sonra |
|
396 |
General |
in the old age adv.
|
yaşlılıkta |
|
397 |
General |
in one's old age adv.
|
yaşlılığında |
|
398 |
General |
at the age of ... and below adv.
|
yaş ve altı |
|
399 |
General |
at the age of ... and over adv.
|
yaş ve üstü |
|
400 |
General |
from every age adv.
|
her yaştan |
|
401 |
General |
after a certain age adv.
|
belli bir yaştan sonra |
|
402 |
General |
after a certain age adv.
|
belli yaştan sonra |
|
403 |
General |
over the age of 50 adv.
|
50 yaş üzeri |
|
404 |
General |
over 50 years of age adv.
|
50 yaş üzeri |
|
405 |
General |
over the age of 50 adv.
|
50 yaş üstü |
|
406 |
General |
over 50 years of age adv.
|
50 yaş üstü |
|
407 |
General |
despite his/her advancing age adv.
|
ilerleyen yaşına rağmen |
|
408 |
General |
in the dark age adv.
|
karanlık çağda |
|
Phrasals |
|
409 |
Phrasals |
age out v.
|
olgunlaşmak |
|
410 |
Phrasals |
come of age v.
|
reşit olmak |
|
411 |
Phrasals |
be of age v.
|
rüştünü ispatlamak |
|
412 |
Phrasals |
be of age v.
|
reşit olmak |
|
413 |
Phrasals |
come of age v.
|
rüştünü ispatlamak |
|
414 |
Phrasals |
age out v.
|
yaşı geçmek |
|
415 |
Phrasals |
age out v.
|
yaş sınırını geçmek |
|
416 |
Phrasals |
age out v.
|
yaş sınırının üstünde olmak |
|
417 |
Phrasals |
age out v.
|
yaşı geçmek |
|
418 |
Phrasals |
age out v.
|
yaş sınırını geçmek |
|
419 |
Phrasals |
age out v.
|
yaş sınırının üstünde olmak |
|
Phrases |
|
420 |
Phrases |
from an early age adv.
|
eskiden |
|
421 |
Phrases |
from an early age adv.
|
küçükken |
|
422 |
Phrases |
from an early age adv.
|
küçük yaşlarda |
|
423 |
Phrases |
age before beauty expr.
|
yaşlılar önden yakışıklılar arkadan |
|
424 |
Phrases |
after this age expr.
|
bu yaştan sonra |
|
425 |
Phrases |
in this age expr.
|
bu çağda |
|
426 |
Phrases |
in our age expr.
|
çağımızda |
|
427 |
Phrases |
in this age expr.
|
çağımızda |
|
428 |
Phrases |
despite his/her advanced age expr.
|
ilerleyen yaşına rağmen |
|
429 |
Phrases |
despite his/her advanced age expr.
|
ilerlemiş yaşına rağmen |
|
430 |
Phrases |
regardless of his age expr.
|
yaşına başına bakmadan |
|
431 |
Phrases |
(...age) 7 years and older expr.
|
7 yaş ve üstü |
|
432 |
Phrases |
(...age) 7 years and older expr.
|
7 yaş ve üzeri |
|
433 |
Phrases |
(...age) 7 years and older expr.
|
yedi yaş ve üzeri |
|
434 |
Phrases |
(...age) 7 years and older expr.
|
yedi yaş ve üstü |
|
435 |
Phrases |
age before beauty expr.
|
önden yaşlılar |
|
Proverb |
|
436 |
Proverb |
the age of miracles is past
|
mucizeler çağı geçmişte kaldı |
|
437 |
Proverb |
the age of miracles is past
|
mucizeler geçmişte kaldı |
|
438 |
Proverb |
intelligence is in the head not in the age
|
akıl yaşta değil baştadır |
|
439 |
Proverb |
wisdom doesn't come with age
|
akıl yaşta değil baştadır |
|
440 |
Proverb |
age is no guarantee of wisdom
|
akıl yaşta değil baştadır |
|
441 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
altın çağ hiçbir zaman içinde bulunulan çağ olmamıştır |
|
442 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
içerisinde bulunulan zaman hep geçmişten ve gelecekten eksik görünür/gelir |
|
443 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
içinde bulunulan durum/zaman hiçbir zaman en iyi durum/zaman olarak görünmez |
|
444 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
insan içinde bulunduğu zamanın kıymetini bilmez |
|
445 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
insan elindekinin kıymetini bilmez |
|
Colloquial |
|
446 |
Colloquial |
a tough age n.
|
zor bir yaş |
|
447 |
Colloquial |
drinking age (acey deucey) (a2) n.
|
pokerde ilk elde bir ikili bir as gelmesi |
|
448 |
Colloquial |
a dog's age n.
|
çok uzun zaman |
|
449 |
Colloquial |
a dog's age n.
|
yıllar |
|
450 |
Colloquial |
a dog's age n.
|
yıllar yıllar |
|
451 |
Colloquial |
dog's age n.
|
çok uzun zaman |
|
452 |
Colloquial |
dog's age n.
|
yıllar |
|
453 |
Colloquial |
dog's age n.
|
yıllar yıllar |
|
454 |
Colloquial |
iron age n.
|
dejenerasyon dönemi |
|
455 |
Colloquial |
iron age n.
|
kötülüklerle dolu çağ |
|
456 |
Colloquial |
coons age n.
|
uzun zaman |
|
457 |
Colloquial |
coons age n.
|
uzun süre |
|
458 |
Colloquial |
coon's age n.
|
uzun zaman |
|
459 |
Colloquial |
coon's age n.
|
uzun süre |
|
460 |
Colloquial |
come of age v.
|
reşit olmak |
|
461 |
Colloquial |
age like wine v.
|
şarap gibi yıllanmak |
|
462 |
Colloquial |
get better with age v.
|
yıllandıkça daha iyi olmak |
|
463 |
Colloquial |
be one's age v.
|
yaşına göre davranmak |
|
464 |
Colloquial |
look one's age v.
|
yaşını göstermek |
|
465 |
Colloquial |
act one's age v.
|
yaşına göre davranmak |
|
466 |
Colloquial |
show one's age v.
|
yaşını göstermek |
|
467 |
Colloquial |
act one's age v.
|
yaşının adamı olmak |
|
468 |
Colloquial |
feel one's age v.
|
yaşını hissetmek |
|
469 |
Colloquial |
be one's age v.
|
yaşının adamı olmak |
|
470 |
Colloquial |
be pushing (an age) v.
|
(bir yaşa) yaklaşmak |
|
471 |
Colloquial |
be pushing (an age) v.
|
(bir yaşa) merdiven dayamak |
|
472 |
Colloquial |
be pushing (an age) v.
|
neredeyse (bir yaşta) olmak |
|
473 |
Colloquial |
in a dog's age adv.
|
çok uzun zaman |
|
474 |
Colloquial |
in a dog's age adv.
|
yıllar |
|
475 |
Colloquial |
in a dog's age adv.
|
yıllar yıllar |
|
476 |
Colloquial |
in a dog's age adv.
|
asırlardır |
|
477 |
Colloquial |
in a dog's age adv.
|
epeydir |
|
478 |
Colloquial |
from age to age expr.
|
bir çağdan diğerine |
|
479 |
Colloquial |
in a coon's age expr.
|
epeydir |
|
480 |
Colloquial |
learning knows no age limit expr.
|
okumanın yaşı yoktur |
|
481 |
Colloquial |
learning knows no age limit expr.
|
öğrenmenin yaşı yoktur |
|
482 |
Colloquial |
somebody your age expr.
|
senin yaşında biri |
|
483 |
Colloquial |
somebody your age expr.
|
senin yaşında birisi |
|
484 |
Colloquial |
somebody your age expr.
|
senin yaşında birinin |
|
485 |
Colloquial |
looking young despite his age expr.
|
yaşına rağmen genç görünüyor |
|
486 |
Colloquial |
looking young despite his age expr.
|
yaşına göre genç |
|
487 |
Colloquial |
in a coon's age expr.
|
yıllardır |
|
488 |
Colloquial |
guess my age expr.
|
yaşımı tahmin et |
|
489 |
Colloquial |
act your age expr.
|
yaşının adamı ol |
|
490 |
Colloquial |
act your age expr.
|
yaşının insanı ol |
|
491 |
Colloquial |
act your age expr.
|
ciddi ol |
|
492 |
Colloquial |
act your age expr.
|
çocuk olma |
|
493 |
Colloquial |
act your age expr.
|
daha olgun davran |
|
494 |
Colloquial |
be your age expr.
|
yaşına göre davran |
|
495 |
Colloquial |
be your age expr.
|
yaşının adamı ol |
|
496 |
Colloquial |
be your age expr.
|
yaşının insanı ol |
|
497 |
Colloquial |
be your age expr.
|
ciddi ol |
|
498 |
Colloquial |
be your age expr.
|
çocuk olma |
|
499 |
Colloquial |
be your age expr.
|
daha olgun davran |
|
500 |
Colloquial |
asf (age, sex, from) expr.
|
yaş, cinsiyet, konum |
|