Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | gerçeklere dayanan | factual adj. | ||
All we have now is a number of very innocent, factual issues. Şu anda elimizde sadece çok masum ve gerçeklere dayanan bir dizi mesele var. More Sentences |
||||
General | gerçeklere dayanan | based on facts adj. | ||
If those fears are based on fact, we can deal with them by information and participation. Eğer bu korkular gerçeğe dayanıyorsa bilgilendirme ve katılım yoluyla onlarla başa çıkabiliriz. More Sentences |
||||
General | gerçeklere dayanan | evidential reasoning n. | ||
General | gerçeklere dayanan | well-grounded adj. | ||
General | gerçeklere dayanan | grounded in fact adj. | ||
General | gerçeklere dayanan | grounded in actual fact adj. | ||
General | gerçeklere dayanan | extensional adj. | ||
General | gerçeklere dayanan | descriptive adj. | ||
Logic | ||||
Logic | gerçeklere dayanan | contingent adj. |
Türkisch | Englisch | |
---|---|---|
General | ||
General | olaylara/gerçeklere dayanan bilgi | factual information n. |
Literature | ||
Literature | olgulara veya tarihi gerçeklere dayanan roman | nonfiction novel n. |
Literature | kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri | fictionalization n. |
Literature | kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri | fictionalisation n. |