Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | layık olmayan | unworthy adj. | ||
Mary considered herself unworthy of the affection Tom offered her. Mary, Tom'un ona sunduğu sevgiye layık olmadığını düşünüyordu. More Sentences |
||||
General | layık olmayan | indign adj. | ||
General | layık olmayan | undigne adj. |
Türkisch | Englisch | |
---|---|---|
General | ||
General | kendine layık olmayan bir işte kullanma (yeteneğini vb'ni) | prostitution n. |
General | layık olmayan kimse | undeserver n. |
General | kendine layık olmayan bir işte çalışmak | prostitute oneself v. |
General | yeteneğini vb'ni kendine layık olmayan bir işte kullanmak | prostitute v. |
General | kutsal şeyleri tutmaya layık olmayan | unworthy to handle holy things adj. |
General | bahsedilmeye layık olmayan | nameless adj. |
General | övülmeye layık olmayan | uncommendable adj. |
General | isme layık olmayan | unnamable adj. |
General | isme layık olmayan | unnameable adj. |
General | saygıya layık olmayan | disrespectable adj. |
General | layık olmayan bir biçimde | degenerately adv. |
General | layık olmayan bir tarzda | unduly adv. |
General | övülmeye layık olmayan bir şekilde | uncommendably adv. |
Law | ||
Law | güvene layık olmayan | unreliable adj. |
Law | güvene layık olmayan | undependable adj. |
Literature | ||
Literature | ödüle layık olmayan | unmeritable adj. |