Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | traveling n. | yolculuk | ||
My grandmother likes traveling by train. Büyükannem trenle yolculuğu sever. More Sentences |
||||
Common Usage | traveling adj. | gezici | ||
He makes a living as a traveling salesman. Geçimini gezici satıcılık yaparak sağlıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | traveling n. | seyahat etme | ||
He found the ring he lost while traveling. Seyahat ederken kaybettiği yüzüğü buldu. More Sentences |
||||
General | traveling n. | seyahat | ||
His sudden illness deterred us from traveling. Onun ani hastalığı bizi seyahatten alıkoydu. More Sentences |
||||
General | traveling v. | seyahat etmek | ||
I'd like to do some traveling. Biraz seyahat etmek istiyorum. More Sentences |
||||
General | traveling adj. | seyyar | ||
Tom makes a living as a traveling salesman. Tom bir seyyar satıcı olarak geçimini sağlıyor. More Sentences |
||||
Tourism | ||||
Tourism | traveling n. | seyahat | ||
Traveling abroad is now more popular. Yurt dışında seyahat şimdi daha popüler. More Sentences |
||||
Tourism | traveling adj. | gezici | ||
Tom makes a living as a traveling salesman. Tom geçimini gezici satıcılık yaparak sağlıyor. More Sentences |
||||
Tourism | traveling adj. | seyyar | ||
Bill's father was a traveling salesman. Bill'in babası bir seyyar satıcıydı. More Sentences |
||||
General | ||||
General | traveling n. | ilerleme | ||
General | traveling n. | yolculuk yapma | ||
General | traveling n. | kaydırma | ||
General | traveling n. | yolculuk | ||
General | traveling adj. | hareket halinde | ||
General | traveling adj. | yolculuk halinde | ||
Tourism | ||||
Tourism | traveling n. | yolculuk | ||
Sport | ||||
Sport | traveling n. | adım hatası | ||
Basketball | ||||
Basketball | traveling n. | topu sürmeden adım atma | ||
Basketball | traveling n. | top taşıma (steps) |