1 |
bare |
çıplak |
adj. |
|
- Many trees are bare in winter.
- Birçok ağaç kış mevsiminde çıplaktır.
- He was bare to the waist.
- O beline kadar çıplaktı.
- I can do it with my bare hands.
- Onu çıplak ellerimle yapabilirim.
- One man was seen digging with his bare hands.
- Bir adam çıplak elleri ile kazı yaparken görüldü.
- Beowulf killed Grendel with his bare hands.
- Beowulf Grendel'i çıplak elleriyle öldürdü.
- The room was bare.
- Oda çıplaktı.
- One man was seen digging with his bare hands.
- Bir adam çıplak elleriyle kazarken görülmüş.
- The garden is bare and brown.
- Bahçe çıplak ve kahverengi.
- Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı ikiye bölebilir misin?
- It's hard to swat a fly with your bare hand.
- Bir sineği çıplak elle kovalamak zordur.
- Mary had bare shoulders.
- Mary'nin omuzları çıplaktı.
- Bare soil is damaged soil.
- Çıplak toprak zarar görmüş topraktır.
- He was bare to the waist.
- Beline kadar çıplaktı.
- I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
- The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça çıplaktı.
- The walls were bare.
- Duvarlar çıplaktı.
- Her feet were bare, as was the custom in those days.
- O günlerde adet olduğu üzere ayakları çıplaktı.
- I can do it with my bare hands.
- Bunu çıplak ellerimle yapabilirim.
- It won't be long before the trees are bare.
- Çok geçmeden ağaçların çıplak kalacak.
- I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün çıplak ellerimle büyük bir balık yakaladım.
- Sami used his bare hands to strangle his wife.
- Sami karısını boğmak için çıplak ellerini kullandı.
- Many trees are bare in winter.
- Birçok ağaç kışın çıplaktır.
- Mary killed the rabbit with her bare hands.
- Mary tavşanı çıplak elleriyle öldürdü.
- Don't use your bare hands to scrub the floor.
- Yerleri fırçalamak için çıplak ellerinizi kullanmayın.
- Tom's feet were bare.
- Tom'un ayakları çıplaktı.
- Don't use your bare hands to scrub the floor.
- Yeri ovalamak için çıplak ellerini kullanma.
- Sami used his bare hands to murder Layla.
- Sami, Layla'yı öldürmek için çıplak ellerini kullandı.
- Beowulf killed Grendel with his bare hands.
- Beowulf çıplak elleriyle Grendel'i öldürdü.
- Tom caught a fish with his bare hands.
- Tom çıplak elleriyle bir balık yakaladı.
- Mary killed the rabbit with her bare hands.
- Mary çıplak elleriyle tavşanı öldürdü.
- She choked him with her bare hands.
- Onu çıplak elleriyle boğdu.
- Mary had bare shoulders.
- Mary'nin çıplak omuzları vardı.
Show More (29)
|
2 |
bare |
bomboş |
adj. |
|
- The kitchen table was bare except for a bowl of fruit.
- Bir kase meyvenin dışında mutfak masası bomboştu.
- The kitchen table was bare except for a bowl of fruit.
- Mutfak masası bir kase meyve dışında bomboştu.
- The room was bare.
- Oda bomboştu.
- The shelves in the supermarket were almost bare.
- Süpermarketteki raflar neredeyse bomboştu.
Show More (1)
|
3 |
bare |
boş |
adj. |
|
- The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
- The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Show More (-1)
|
4 |
bare |
asgari |
adj. |
|
- Rather, it is the bare minimum in terms of future social policies.
- Aksine, gelecekteki sosyal politikalar açısından asgari düzeydedir.
Show More (-2)
|
5 |
bare |
yapraksız |
adj. |
|
- Many trees are bare in winter.
- Birçok ağaç kışın yapraksızdır.
Show More (-2)
|
6 |
bare |
açmak |
v. |
|
- Kazuko bared her breast and fed the baby.
- Kazuko göğsünü açtı ve bebeği besledi.
Show More (-2)
|
7 |
bare |
sadece |
adj. |
|
- I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Show More (-2)
|
8 |
bare |
açık |
adj. |
|
- That's the bare minimum.
- O, açık minimum.
Show More (-2)
|