1 |
block |
blok |
n. |
|
- If block 1 is adopted, block 2 will no longer apply.
- Eğer 1. blok kabul edilirse, 2. blok artık geçerli olmayacaktır.
- Block 1 covers the compromise amendments with the Council.
- 1. Blok, Konsey ile varılan uzlaşmaya dayalı değişiklikleri kapsamaktadır.
- Lastly, in relation to ACP-wide issues, the ACP want to establish some principles as a complete block.
- Son olarak, ACP genelindeki konularla ilgili olarak, ACP tam bir blok olarak bazı ilkeler oluşturmak istemektedir.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yoktur, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol eder ve hepsi bu kadar.
- In taking this step, you also broke down the barrier represented by the financial block.
- Bu adımı atarak, mali blok tarafından temsil edilen engeli de yıkmış oldunuz.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yok, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol ediyor, hepsi bu.
- The financial block is therefore scheduled to take place after enlargement.
- Bu nedenle mali blokun genişlemeden sonra gerçekleşmesi planlanmaktadır.
- In this instance, two countries would constitute a cross-border block of airspace.
- Bu durumda iki ülke sınır ötesi bir hava sahası bloğu oluşturacaktır.
- The EU is the world's strongest trading block.
- AB dünyanın en güçlü ticaret bloğudur.
- We therefore have to vote in favour of the first block and against blocks 2 and 3.
- Bu nedenle birinci blok lehine, 2. ve 3. bloklar aleyhine oy kullanmak zorundayız.
- After the block vote on the committee amendments.
- Komite değişikliklerine ilişkin blok oylamadan sonra.
- In taking this step, you also broke down the barrier represented by the financial block.
- Bu adımı atarak mali blok tarafından temsil edilen bariyeri de yıkmış oldunuz.
- It should instead be voted on as part of block 4.
- Bunun yerine blok 4'ün bir parçası olarak oylanmalıdır.
- As the biggest trading block, we have an important role to play.
- En büyük ticaret bloğu olarak oynamamız gereken önemli bir rol var.
- Lastly, in relation to ACP-wide issues, the ACP want to establish some principles as a complete block.
- Son olarak, ACP genelindeki konularla ilgili olarak, ACP tam bir blok olarak bazı ilkeler oluşturmak istiyor.
- Finally block 4 comprises 3 amendments which must be rejected by Parliament, based on the total compromise.
- Son olarak 4. blok, toplam uzlaşı temelinde Parlamento tarafından reddedilmesi gereken 3 değişiklikten oluşmaktadır.
- In this instance, two countries would constitute a cross-border block of airspace.
- Bu durumda, iki ülke sınır ötesi bir hava sahası bloğu oluşturacaktır.
- The Commission stated at the time that it understood that Block 2 had to be shut down by 2009.
- Komisyon o dönemde Blok 2'nin 2009 yılına kadar kapatılması gerektiğini anladığını belirtmiştir.
- If block 1 is adopted, block 2 will no longer apply.
- 1. blok kabul edilirse, 2. blok artık geçerli olmayacaktır.
- Ask yourself if each block is really important for the whole design.
- Her bloğun tasarımın tamamı için gerçekten önemli olup olmadığını kendinize sorun.
- They live in our block.
- Onlar bizim blokta yaşıyorlar.
- She lives a block away and her name is Susan.
- Bir blok ötede oturuyor ve ismi Susan.
- The line was huge and stretched all the way around the block.
- Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.
- Have you met the new family on the block?
- Bloktaki yeni aileyle tanıştınız mı?
- I walked around the block.
- Bloğun etrafında yürüdüm.
- Sami lives about a block away from here.
- Sami buradan bir blok ötede yaşıyor.
- Tom walked around the block in his ugg boots.
- Tom ugg botlarıyla blok etrafında yürüdü.
- I grew up on the same block as Tom.
- Tom'la aynı blokta büyüdük.
- Tom was able to park a half a block away from the concert hall.
- Tom konser salonunun yarım blok ötesine park edebildi.
- We live in the block of flats just there on the other side of the street.
- Sokağın diğer tarafındaki bloklarda oturuyoruz.
- He quickly made friends with the new boy on the block.
- O, bloktaki yeni bir çocukla çabucak arkadaş oldu.
- Your car is a block away.
- Arabanız bir blok ötede.
- The line was huge and stretched all the way around the block.
- Sıra çok büyüktü ve tüm bloğun etrafını sarmıştı.
- All the buildings on this block will be demolished.
- Bu bloktaki tüm binalar yıkılacak.
- Tom lives a block away from us.
- Tom bizden bir blok ötede oturuyor.
- I can't read cursive, so could you write in block letters, please?
- El yazısı okuyamıyorum, o yüzden blok harflerle yazabilir misin lütfen?
- Your car is a block away.
- Senin araban bir blok uzaklıkta.
- Sami lives about a block away from here.
- Sami buradan yaklaşık bir blok ötede yaşıyor.
- When I bought this house, it was the largest house on the block.
- Ben bu evi satın aldığımda, bloktaki en büyük evdi.
- Most of the houses on this block were built in 2013.
- Bu bloktaki evlerin çoğu 2013 yılında inşa edildi.
- I grew up on the same block as Tom.
- Tom'la aynı blokta büyüdüm.
- The police established a road block.
- Polis bir yol bloğu kurdu.
- Tom lives a block away from us.
- Tom bizden bir blok ötede yaşıyor.
- Tom is a block away from you.
- Tom senden bir blok ötede.
- Sami lives about a block away from here.
- Sami buradan yaklaşık bir blok uzakta yaşıyor.
- I can't believe you live right here in Boston only a block from where I live.
- Boston'da burada, benim oturduğum yerden sadece bir blok ötede oturduğuna inanamıyorum.
- They live in our block.
- Bizim blokta yaşıyorlar.
Show More (44)
|
2 |
block |
engellemek |
v. |
|
- The two must run in parallel, but must not block each other.
- Bu iki adım paralel olarak yürütülmeli ancak birbirini engellememelidir.
- It certainly blocks the advance and mobility of people with proven capabilities.
- Yetenekleri kanıtlanmış insanların ilerlemesini ve hareketliliğini kesinlikle engellemektedir.
- At every turn, another Member State emerges from the wings to block this agreement.
- Her seferinde bir başka Üye Devlet bu anlaşmayı engellemek için ortaya çıkıyor.
- We were able to block the convoy and rescue the animals.
- Konvoyu engellemeyi ve hayvanları kurtarmayı başardık.
- Our group does not want to block enlargement.
- Grubumuz genişlemeyi engellemek istemiyor.
- So as not to block the huge flows of foodstuffs exports.
- Büyük gıda maddesi ihracatı akışını engellememek için.
- The two must run in parallel, but must not block each other.
- İkisi paralel olarak çalışmalı ancak birbirlerini engellememelidir.
- To proceed unilaterally would block international trade of EU animals and their products.
- Tek taraflı olarak hareket etmek, AB hayvanlarının ve ürünlerinin uluslararası ticaretini engelleyecektir.
- Why continue to block any possibility of taxing the movement of capital and financial income?
- Neden sermaye ve mali gelir hareketlerinin vergilendirilmesi olasılığını engellemeye devam ediyoruz?
- So as not to block the huge flows of foodstuffs exports.
- Böylece devasa gıda maddesi ihracatı akışını engellememiş oluruz.
- With four members in the Security Council, the European Union should be fighting to block a war.
- Güvenlik Konseyi'nde dört üyesi bulunan Avrupa Birliği bir savaşı engellemek için mücadele etmelidir.
- It certainly blocks the advance and mobility of people with proven capabilities.
- Kanıtlanmış yeteneklere sahip insanların ilerlemesini ve hareketliliğini kesinlikle engellemektedir.
- Those differences should neither be artificially papered over nor allowed to block meaningful cooperation.
- Bu farklılıklar ne yapay bir şekilde örtbas edilmeli ne de anlamlı bir işbirliğini engellemesine izin verilmelidir.
- The chemistry between you is powerful enough to block everything else out.
- Aranızdaki kimya diğer her şeyi engelleyecek güçtedir.
- The chemistry between you is powerful enough to block everything else out.
- Aranızdaki kimya diğer her şeyi engelleyecek kadar güçlü.
- It attempts to identify and block malicious traffic in a corporate network or coming from a web browser.
- Bir şirket ağındaki veya bir web tarayıcısından gelen kötü amaçlı trafiği belirlemeye ve engellemeye çalışır.
- Sami couldn't block Layla's phone.
- Sami, Leyla'nın telefonunu engelleyemedi.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
- Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
- Sami couldn't block Layla's phone.
- Sami Layla'nın telefonunu engelleyemedi.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
- Güneş tutulması, Ay'ın Güneş'ten gelen ışığı engellemesidir.
- I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
- Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma soktum.
- The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills.
- Azınlık partisi, faturaların geçişini engellemek için son çabayı sarfetti.
- The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills.
- Azınlık partisi tasarıların geçmesini engellemek için son bir çaba sarf etti.
Show More (20)
|
3 |
block |
kesmek |
v. |
|
- Tom blocked Mary's way and wouldn't let her enter the room.
- Tom Mary'nin yolunu kesti ve odaya girmesine izin vermedi.
- He blocked my way.
- Yolumu kesti.
- Tom blocked my way.
- Tom yolumu kesti.
- I blocked Tom's way.
- Tom'un yolunu kestim.
- That woman blocked my way.
- O kadın yolumu kesti.
- Tom blocked Mary's way and wouldn't let her enter the room.
- Tom, Mary'nin yolunu kesti ve odaya girmesine izin vermedi.
Show More (3)
|
4 |
block |
blok oluşturan |
adj. |
|
- They can already set up airspace blocks on a bilateral basis.
- Onlar zaten iki taraflı olarak hava sahası blokları oluşturabiliyorlar.
- They can already set up airspace blocks on a bilateral basis.
- Halihazırda iki taraflı olarak hava sahası blokları oluşturabilirler.
Show More (-1)
|
5 |
block |
önünü kesmek |
v. |
|
- We were able to block the convoy and rescue the animals.
- Konvoyun önünü kesmeyi ve hayvanları kurtarmayı başardık.
- He blocked my way.
- O benim önümü kesti.
Show More (-1)
|
6 |
block |
mahalle |
n. |
|
- He quickly made friends with the new boy on the block.
- Mahalledeki yeni çocukla çabucak arkadaş oldu.
- Tom takes a quick jog around the block every morning before breakfast.
- Tom her sabah kahvaltıdan önce mahallede hızlı bir koşu yapar.
Show More (-1)
|
7 |
block |
siyasi grup |
n. |
|
- Unlike my political group, I have voted in favour of the amendments to block 3.
- Siyasi grubumun aksine 3. blokta yapılan değişikliklerin lehinde oy kullandım.
Show More (-2)
|
8 |
block |
kapamak |
v. |
|
- A fallen tree blocked the path.
- Düşmüş bir ağaç patikayı kapadı.
Show More (-2)
|
9 |
block |
apartman |
n. |
|
- When I bought this house, it was the largest house on the block.
- Bu evi aldığımda, apartmandaki en büyük evdi.
Show More (-2)
|
10 |
block |
kütük |
n. |
|
- The statue was carved from a block of cherry wood.
- Heykel bir kiraz ağacı kütüğünden oyulmuştu.
Show More (-2)
|
11 |
block |
engel |
n. |
|
- This wall blocks the wind.
- Bu duvar rüzgarı engeller.
Show More (-2)
|
12 |
block |
bloklamak |
v. |
|
- Sami blocked us on his Instagram.
- Sami bizi İnstagram'ında blokladı.
Show More (-2)
|