|
- We will not, however, achieve this through bombs and blood.
- Ancak bunu bombalar ve kan yoluyla başaramayacağız.
- There have been far too many scare stories and accidents across the EU involving blood and blood components.
- AB genelinde kan ve kan bileşenleriyle ilgili çok fazla korku hikayesi ve kaza yaşandı.
- I cannot understand why blood from a remunerated source must necessarily be banned in Europe.
- Ücretli bir kaynaktan alınan kanın Avrupa'da neden yasaklanması gerektiğini anlayamıyorum.
- From an ethical point of view, we cannot defend the idea of selling blood or, indeed, any other component of the body.
- Etik bir bakış açısıyla, kan ya da vücudun başka herhangi bir bileşeninin satılması fikrini savunamayız.
- I wish that all blood and blood products came from voluntary, unpaid sources.
- Keşke tüm kan ve kan ürünleri gönüllü, karşılıksız kaynaklardan gelse.
- Giving blood is a positive act of citizenship.
- Kan vermek olumlu bir vatandaşlık eylemidir.
- The second important point is that blood is in ever shorter supply.
- İkinci önemli nokta ise kanın giderek daha az temin ediliyor olmasıdır.
- Blood safety is an important issue for citizens across the European Union.
- Kan güvenliği, Avrupa Birliği genelinde vatandaşlar için önemli bir konudur.
- Blood is not like other commodities.
- Kan diğer emtialar gibi değildir.
- We will not, however, achieve this through bombs and blood.
- Ancak bunu bombalar ve kan yoluyla gerçekleştirmeyeceğiz.
- I know the risks and dangers and the importance of quality and safety in our blood supplies.
- Riskleri ve tehlikeleri ve kan kaynaklarımızda kalite ve güvenliğin önemini biliyorum.
- I wish that all blood and blood products came from voluntary, unpaid sources.
- Keşke tüm kan ve kan ürünleri gönüllü, karşılıksız kaynaklardan gelseydi.
- In my view, a person's blood, tissue and organs ought not to be commodities.
- Benim görüşüme göre bir kişinin kanı, dokusu ve organları meta olmamalıdır.
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca, halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
- The other reason is that non-remunerated donation provides blood which is safest and of the highest quality.
- Diğer bir neden ise karşılıksız bağışın en güvenli ve en kaliteli kanları sağlamasıdır.
- Blood is not an item of merchandise like any other.
- Kan, diğerleri gibi bir ticari mal değildir.
- It is clear and it is vital that blood should not be a source of profit.
- Kanın bir kazanç kaynağı olmaması gerektiği açıktır ve hayati önem taşımaktadır.
- I believe that the preferred option should be that blood is given voluntarily.
- Tercih edilen seçeneğin kanın gönüllü olarak verilmesi olması gerektiğine inanıyorum.
- The shortage of blood and plasma is a well-known problem in Europe.
- Kan ve plazma eksikliği Avrupa'da iyi bilinen bir sorundur.
- A transparent system of traceability and labelling will allow blood to be traced from donor to recipient and back.
- Şeffaf bir izlenebilirlik ve etiketleme sistemi, kanın donörden alıcıya ve geriye doğru izlenebilmesini sağlayacaktır.
- There have been far too many scare stories and accidents across the EU involving blood and blood components.
- AB genelinde kan ve kan bileşenleriyle ilgili çok fazla korku hikayesi ve kaza yaşanmıştır.
- Lives have been wasted and innocent blood has been spilled in a bout of violence that we can only condemn.
- Sadece kınayabileceğimiz bir şiddet olayında hayatlar heba edilmiş ve masum kanı dökülmüştür.
- We run the risk of losing much blood whilst we try to stem its flow with a small sticking plaster.
- Küçük bir yara bandıyla kan akışını durdurmaya çalışırken çok fazla kan kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.
- But the supply of blood is also paramount for those whose lives depend on it.
- Ancak kan tedariki, hayatları buna bağlı olanlar için de çok önemli.
- The use of fat and blood is also subject to strict rules.
- Yağ ve kan kullanımı da katı kurallara tabidir.
- Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
- İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.
- The directive fills a void which has existed in Europe up to now around standards of blood quality and safety.
- Direktif, Avrupa'da kan kalitesi ve güvenliği standartları konusunda bugüne kadar var olan bir boşluğu doldurmaktadır.
- It is a logical follow-up to the directive on the quality and safety of blood.
- Kan kalitesi ve güvenliğine ilişkin direktifin mantıksal bir devamı niteliğindedir.
- In fact, studies have shown that blood collected by voluntary, unpaid donation is of a higher quality.
- Aslında çalışmalar, gönüllü ve ücretsiz bağış yoluyla toplanan kanın daha kaliteli olduğunu göstermiştir.
- More and more people in Europe and America are demonstrating under the slogan 'No blood for oil'.
- Avrupa ve Amerika'da giderek daha fazla sayıda insan 'Petrol için kana hayır' sloganı altında gösteriler düzenliyor.
- European companies which get Burmese blood on their hands to serve their shareholders must be pilloried.
- Hissedarlarına hizmet etmek için ellerine Burma kanı bulaştıran Avrupalı şirketler rezil edilmelidir.
- That is the price of establishing a blood chain that will renew the confidence of European citizens.
- Avrupa vatandaşlarının güvenini tazeleyecek bir kan zinciri kurmanın bedeli budur.
- Besides self-supply within the Union, this is the voluntary and unpaid provision of blood and blood products.
- Birlik içinde kendi kendine tedarikin yanı sıra bu, kan ve kan ürünlerinin gönüllü ve ücretsiz olarak sağlanmasıdır.
- It is important, as with the blood directive, to get things right.
- Kan direktifinde olduğu gibi, işleri doğru yapmak önemlidir.
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
- The safety of blood, as we all know, is paramount.
- Hepimizin bildiği gibi kan güvenliği her şeyden önemlidir.
- What is at stake is safety and finding a solution to the problem of blood shortages.
- Söz konusu olan güvenlik ve kan kıtlığı sorununa bir çözüm bulunmasıdır.
- Blood monitoring networks are a vital tool for making the transfusion chain as safe as possible.
- Kan izleme ağları, transfüzyon zincirini mümkün olduğunca güvenli hale getirmek için hayati bir araçtır.
- As has been said here, blood or its components cannot be commercial goods.
- Burada da belirtildiği gibi, kan veya bileşenleri ticari mal olamaz.
- Blood and blood products are not goods.
- Kan ve kan ürünleri mal değildir.
- Finally, common standards would be defined for staff training and for the traceability of blood from donor to patient.
- Son olarak personel eğitimi ve kanın donörden hastaya kadar izlenebilirliği için ortak standartlar tanımlanacaktır.
- They not only catch adult fish but undersized fish as well; they also process cod blood, amongst other things.
- Sadece yetişkin balıkları değil, cılız balıkları da yakalıyorlar; diğer şeylerin yanı sıra morina kanını da işliyorlar.
- First and foremost, for me the safety of blood and blood products carries top priority.
- Her şeyden önce benim için kan ve kan ürünlerinin güvenliği en önemli önceliğe sahiptir.
- More and more people in Europe and America are demonstrating under the slogan 'No blood for oil'.
- Avrupa ve Amerika'da giderek daha fazla sayıda insan 'Petrol için Kan Dökülmesin' sloganı altında gösteriler düzenliyor.
- Research shows that remunerated blood is perfectly safe in itself.
- Araştırmalar ücretli kanın kendi içinde tamamen güvenli olduğunu göstermektedir.
- You're not trying to break down the muscles further; just increase their blood flow.
- Kasları daha fazla parçalamaya çalışmıyorsunuz; sadece kan akışını artırıyorsunuz.
- You couldn't possibly tell how old that speck of blood is.
- Bu kan lekesinin kaç yaşında olduğunu söyleyemezsin.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Kutsal dava için kanımızı, hayatımızı feda etmeliyiz.
- Since I need a blood test, I'm going to fast tonight.
- Kan testi yaptırmam gerektiğinden bu gece oruç tutacağım.
- The IgM antibodies in the blood are at their peak during the infection and then come down after a few weeks.
- Kandaki IgM antikorları enfeksiyon sırasında en yüksek seviyededir ve birkaç hafta sonra düşer.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Bu kutsal dava için kanımızı ve canımızı feda etmeliyiz.
- I've ran a full analysis on the blood.
- Kan üzerinde tam bir tahlil yaptım.
- I've ran a full analysis on the blood.
- Kan üzerinde tam bir analiz yaptım.
- For equal blood hormone levels, however, testosterone will break down equally without regard to ester.
- Bununla birlikte, eşit kan hormonu seviyeleri için, testosteron estere bakılmaksızın eşit olarak parçalanacaktır.
- I've ran a full analysis on the blood.
- Kan üzerinde tam tahlil yaptım.
- Preliminary evidence has also suggested that lemon balm may improve high blood lipid levels.
- Ön kanıtlar, melisa otunun yüksek kan lipit seviyelerini iyileştirebileceğini de göstermiştir.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca ekmeği düşmanlarının kanına batırıp yemeyi de severdi.
- Since I need a blood test, I'm going to fast tonight.
- Kan testine ihtiyacım olduğundan bu gece oruç tutacağım.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca düşmanlarının kanına ekmek batırıp yemeyi de severdi.
- Balance your blood sugar with whole foods and a low glycemic diet.
- Kan şekerinizi tam gıdalar ve düşük glisemik diyetle dengeleyin.
- Alkaline phosphatase (ALP) is an enzyme in a person's blood that helps break down proteins.
- Alkalin fosfataz (ALP), kişinin kanında bulunan ve proteinlerin parçalanmasına yardımcı olan bir enzimdir.
- Since I need a blood test, I'm going to fast tonight.
- Kan testi yaptırmam gerektiği için bu gece oruç tutacağım.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Kanımızı, canımızı kutsal dava uğruna feda etmeliyiz.
- Balance your blood sugar with whole foods and a low glycemic diet.
- Kan şekerinizi tüm gıdalar ve düşük glisemik diyetle dengeleyin.
- He also liked to dip bread into the blood of his enemies and eat it.
- Ayrıca, düşmanlarının kanına ekmek batırarak yemeyi severdi.
- Galen recognized that the arteries contain blood and not merely air.
- Galen atardamarların sadece hava değil kan da içerdiğini fark etmiştir.
- There was blood.
- Kan vardı.
- He was surprised at the sight of blood.
- Kanı görünce şaşırdı.
- Tom has lost a lot of blood.
- Tom epeyce kan kaybetti.
- There's no blood on the floor.
- Yerde kan yok.
- I can't stand the sight of blood.
- Ben kan görmeye dayanamıyorum.
- The patient fainted at the sight of blood.
- Hasta kan görünce bayıldı.
- Wash blood with blood.
- Kanı kanla yıkayın.
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom on üç dolara kanından yarım litre sattı.
- We need to get a blood sample.
- Bir kan örneği almamız gerekiyor.
- Tom picked up the knife and saw blood on it.
- Tom bıçağı aldı ve üzerinde kan gördü.
- The floor was covered with blood.
- Zemin kanla kaplanmıştı.
- It's not blood, it's tomato paste.
- Bu kan değil, domates salçası.
- You shed innocent blood!
- Sen masum kanı döktün!
- Tom washed the blood off his hands.
- Tom elindeki kanı yıkadı.
- At last, they purchased freedom with blood.
- Sonunda özgürlüğü kanla satın aldılar.
- Talent for music runs in their blood.
- Müzik yeteneği kanlarında var.
- Tom noticed blood on the floor.
- Tom yerde kan fark etti.
- The love of liberty is a common blood that flows in our American veins.
- Özgürlük aşkı, Amerikan damarlarımızda akan ortak bir kandır.
- Is that real blood?
- Bu gerçek kan mı?
- Vampires must drink blood to survive.
- Vampirler hayatta kalmak için kan içmek zorundadır.
- There was blood on Tom's pillow.
- Tom'un yastığı üzerinde kan vardı.
- There was blood everywhere in Fadil's house.
- Fadıl'ın evinde her yerde kan vardı.
- Blood flows through the veins.
- Kan damarlarda akar.
- My blood group is A+.
- Kan grubum A+.
- It's not blood.
- Bu kan değil.
- The sight made my blood freeze.
- Manzara, benim kanımı dondurdu.
- Tom had blood on his shoes.
- Tom'un ayakkabıları üzerinde kan vardı.
- Dan found blood spatter on the wall.
- Dan duvarda kan lekesi buldu.
- How much blood has the injured lost?
- Yaralı ne kadar kan kaybetti?
- You've lost a lot of blood.
- Çok kan kaybettin.
- Mary coughed blood into her handkerchief.
- Mary mendilinin içine kan öksürdü.
- I failed my blood test.
- Kan testimi geçemedim.
- Tom has lost too much blood.
- Tom çok kan kaybetti.
- Tom coughed blood into his handkerchief.
- Tom mendiline kan öksürdü.
- There was blood on Tom's face.
- Tom'un yüzünde kan vardı.
- Your blood is red.
- Kanın kırmızı.
- There were traces of blood inside Dan's car.
- Dan'in arabasında kan izleri vardı.
- Layla was covered in blood.
- Layla kanlar içindeydi.
- Tom's face was covered with blood.
- Tom'un yüzü kanla kaplandı.
- There's blood on this knife.
- Bu bıçağın üzerinde kan var.
- Milly had an excessive amount of alcohol in her blood.
- Milly'nin kanında aşırı miktarda alkol vardı.
- The sight made my blood freeze.
- Bu manzara kanımı dondurdu.
- Sami lost so much blood.
- Sami çok kan kaybetti.
- Sami's jeans had Layla's blood on them.
- Sami'nin kotunun üstünde Leyla'nın kanı vardı.
- Tom works as a blood spatter analyst with the metropolitan police.
- Tom, metropol polisinde kan sıçrama analisti olarak çalışıyor.
- Tom works as a blood spatter analyst with the metropolitan police.
- Tom, metropol polisiyle kan sıçraması analisti olarak çalışıyor.
- Tom is squeamish at the sight of blood.
- Tom kan görünce midesi bulanıyor.
- Sami's blows caused Layla's death from massive blood loss.
- Sami'nin darbeleri Layla'nın aşırı kan kaybından ölmesine neden oldu.
- That's not blood; it's tomato juice.
- Bu kan değil, domates suyu.
- What percentage of your blood is caffeine?
- Kanınızın yüzde kaçı kafeindir?
- The earth became red with blood.
- Toprak kandan dolayı kırmızıya döndü.
- The sight of blood turned his stomach.
- Kanı görünce midesi bulandı.
- They are fascinated by blood and violence.
- Gözlerini kan ve şiddet bürümüş.
- DNA is extracted from a blood sample.
- DNA bir kan örneğinden elde edilir.
- Tom was given three units of blood.
- Tom'a üç ünite kan verildi.
- There was blood spatter everywhere in the room.
- Odada her yerde kan sıçraması vardı.
- How can I remove the spots of blood from the shirt?
- Gömleğimdeki kan lekelerini nasıl çıkarabilirim?
- Can I check your blood sugar?
- Kan şekerinize bakabilir miyim?
- She's giving blood to save her sister.
- O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- A relationship between blood group and personality has not been scientifically proven.
- Kan grubu ve kişilik arasındaki ilişki bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.
- My blood boiled.
- Kanım kaynıyordu.
- She washed the blood off her hands.
- O, ellerindeki kanı yıkadı.
- He gave his blood to help his sister.
- Kız kardeşine yardım etmek için kanını verdi.
- Tom has lost a lot of blood and the doctors are worried.
- Tom çok kan kaybetti ve doktorlar endişelendi.
- Wash blood with blood.
- Kanı kanla yıka.
- The blood quickly drained from her face.
- Yüzündeki kan hızla çekildi.
- Tom washed away the blood from his hands.
- Tom elindeki kanı yıkadı.
- There was blood everywhere.
- Her yerde kan vardı.
- We have to do a blood test.
- Bir kan testi yapmak zorundayız.
- They're fascinated by blood and violence.
- Gözlerini kan ve şiddet bürümüş.
- There was blood in the syringe.
- Şırıngada kan vardı.
- Is this blood?
- Kan mı bu?
- Blood flows through blood vessels.
- Kan, kan damarları aracılığıyla akar.
- The blood alcohol limit for drunken driving is .08 percent in Texas.
- Teksas'ta alkollü araç kullanmak için kandaki alkol sınırı yüzde 0.08'dir.
- Sharks can sense blood.
- Köpekbalıkları kanı hissedebilir.
- She's giving blood to save her brother.
- Erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- This shirt has blood on it.
- Bu gömlekte kan var.
- It appears that the victim tried to write the murderer's name with his own blood.
- Kurbanın kendi kanı ile katilin adını yazmaya çalıştığı görünmektedir.
- I wasn't afraid of the blood sampling at all.
- Kan örneği almaktan hiç korkmadım.
- Tom has lost a lot of blood and he's weak.
- Tom çok kan kaybetti ve o güçsüz.
- There's blood everywhere.
- Her yerde kan var.
- They took a sample of my blood at the hospital.
- Hastanede kan örneğimi aldılar.
- Vampires must drink blood to survive.
- Vampirler yaşamak için kan içmeli.
- The vampire was unable to control his thirst for blood.
- Vampir kana susamışlığını kontrol edemiyordu.
- The front of Tom's shirt was stained with blood from a gunshot wound.
- Tom'un gömleğinin ön kısmı kurşun yarasından kaynaklanan kanla lekelenmişti.
- Tom was covered in blood.
- Tom kanlar içindeydi.
- He shed innocent blood just for kicks.
- Sadece heyecan olsun diye masum kanı döktü.
- The blood ran red.
- Kan, kırmızı aktı.
- Is that real blood?
- O gerçek kan mı?
- The cycle of blood is not regular.
- Kan dolaşımı düzenli değil.
- Layla lost a lot of blood.
- Leyla çok kan kaybetti.
- There's blood in my urine.
- İdrarımda kan var.
- There was plenty of blood.
- Çok kan vardı.
- The sight of blood makes me feel queasy and lightheaded.
- Kan görmek midemi bulandırıyor ve başımı döndürüyor.
- You have blood on your hands.
- Senin ellerinde kan var.
- A relationship between blood group and personality has not been scientifically proven.
- Kan grubu ve kişilik arasında bir ilişki bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.
- The earth became red with blood.
- Toprak kanla kızıllaştı.
- Sharks are notorious for having a thirst for blood.
- Köpekbalıkları kana susamışlıklarıyla ünlüdür.
- This shirt has blood on it.
- Bu gömleğin üzerinde kan var.
- Blood flowed from his wound.
- Yarasından kan aktı.
- How much blood has the injured lost?
- Yaralılar ne kadar kan kaybetti?
- Tom tried to wash the blood off his clothes.
- Tom elbiselerindeki kanı yıkamaya çalıştı.
- A diabetic has too much sugar in his blood and in his urine.
- Bir diyabet hastasının kanında ve idrarında çok fazla şeker vardır.
- There was a lot of blood on the floor.
- Yerde çok fazla kan vardı.
- The blood on my shirt is my brother's.
- Gömleğimin üzerindeki kan erkek kardeşimin.
- Sami cleaned up the blood.
- Sami kanı temizledi.
- I don’t want a nurse who swoons at the sight of blood.
- Kan görünce bayılan bir hemşire istemiyorum.
- The police found some blood on the floor.
- Polis yerde biraz kan buldu.
- Tom noticed blood on the floor.
- Tom yerdeki kanı fark etti.
- The patient has lost a lot of blood.
- Hasta çok kan kaybetti.
- The brain needs a continuous supply of blood.
- Beynin sürekli kan akışına ihtiyacı vardır.
- Take blood from the donor.
- Donörden kan al.
- Tom has lost a lot of blood.
- Tom çok kan kaybetti.
- The blood on the road must be mine.
- Yoldaki kan benim olmalı.
- You could see blood everywhere.
- Her yerde kan görebiliyordunuz.
- Does that look like blood to you?
- Bu sana kan gibi görünüyor mu?
- You are my flesh and blood.
- Sen benim etim ve kanımdansın.
- Layla's face was covered in blood.
- Leyla'nın yüzü kanla kaplandı.
- Layla lost a lot of blood.
- Layla çok kan kaybetti.
- Tom refused to provide a blood sample.
- Tom kan örneği vermeyi reddetti.
- As she was dying, she tried to write the murderer's name with her own blood.
- Ölürken, kendi kanıyla katilin adını yazmaya çalıştı.
- Is that blood?
- Bu kan mı?
- I'm anxious to know the results of the blood test.
- Kan testinin sonuçlarını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.
- DNA is extracted from a blood sample.
- DNA kan örneğinden elde edilir.
- He gave his blood to help his sister.
- Onun kız kardeşi için kanını verdi.
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom bir litre kanını on üç dolara sattı.
- The Masai people drink a mixture of milk and cattle blood.
- Masai halkı süt ve sığır kanı karışımı içer.
- She fainted when she saw blood.
- O, kan görünce bayıldı.
- There was blood on the knife.
- Bıçağın üzerinde kan vardı.
- There was blood spatter everywhere in the room.
- Odanın her yerinde kan lekeleri vardı.
- They are fascinated by blood and violence.
- Kan ve şiddet onları büyülüyor.
- Does that look like blood to you?
- Bu sana kan gibi mi görünüyor?
- I coughed up blood.
- Ben kan öksürdüm.
- The blood was still wet.
- Kan henüz ıslaktı.
- There was a lot of blood on the floor.
- Yerde çok kan vardı.
- The mere sight of blood makes him faint.
- Kan görmek bile onu bayıltıyor.
- The patient fainted at the sight of blood.
- Hasta kanı görünce bayıldı.
- I don't see any blood.
- Ben hiç kan görmüyorum.
- He washed the blood off his sword.
- Kılıcındaki kanı yıkadı.
- Mary coughed blood into her handkerchief.
- Mary mendiline kan öksürdü.
- Dan found blood spatter on the wall.
- Dan duvarda kan lekeleri buldu.
- The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.
- The patient has lost a lot of blood.
- Hasta çok kan kaybetmiş.
- I give my blood for this job.
- Bu iş için kanımı verdim.
- We have to do a blood test.
- Kan testi yapmalıyız.
- I feel sick whenever I see blood.
- Ne zaman kan görsem midem bulanır.
- They were covered in blood.
- Kan içindeydiler.
- I must ask you a few questions and take a blood sample.
- Size birkaç soru sormalı ve kan örneği almalıyım.
- He shed innocent blood just for kicks.
- Sırf zevk için masum kanı döktü.
- Layla noticed blood dripping from the steering wheel of Sami's car.
- Leyla, Sami'nin arabasının direksiyon simidinden damlayan kanı fark etti.
- The blood of heroes flows in my veins.
- Damarlarımda kahramanların kanı akıyor.
- There was blood on the carpet.
- Halıda kan vardı.
- She's giving blood to save her sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- The police found Tom's blood on Mary's shoes.
- Polis Mary'nin ayakkabılarında Tom'un kanını buldu.
- Tom saw blood on the floor.
- Tom yerde kan gördü.
- The blood was still wet.
- Kan hala ıslaktı.
- I think you've lost too much blood.
- Senin çok kan kaybettiğini düşünüyorum.
- There were blood spatters on the wall.
- Duvarda kan lekeleri vardı.
- I give my blood for this job.
- Bu iş için kanımı veririm.
- Layla noticed blood dripping from the steering wheel of Sami's car.
- Layla, Sami'nin arabasının direksiyonundan kan damladığını fark etti.
- I don't see blood.
- Ben kan görmüyorum.
- Tom's lost a lot of blood, but he hasn't lost consciousness.
- Tom çok kan kaybetti, ama bilincini kaybetmedi.
- He's giving blood to save his sister.
- O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- It appears that the victim tried to write the murderer's name with his own blood.
- Görünüşe göre kurban, katilin adını kendi kanıyla yazmaya çalışmış.
- The priest will take some of the blood.
- Rahip kanın bir kısmını alacak.
- Blood and violence fascinate them.
- Kan ve şiddet onları büyülüyor.
- Now therefore cursed shalt thou be upon the earth, which hath opened her mouth and received the blood of thy brother at thy hand.
- Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.
- No one would survive that amount of blood loss.
- Kimse o kadar kan kaybından sağ çıkamaz.
- Tom tried to wash the blood off his clothes.
- Tom giysilerindeki kanı yıkayarak çıkarmaya çalıştı.
- I'd like to have my blood examined.
- Kanıma baktırmak istiyorum.
- Tom lost a lot of blood.
- Tom çok kan kaybetti.
- You could see blood everywhere.
- Her yerde kan görebilirsin.
- All our blood passes through our kidneys about sixty times a day.
- Tüm kanımız yaklaşık günde altmış kez böbreklerimizden geçer.
- Tom fainted at the sight of blood.
- Tom kan görünce bayıldı.
- Now therefore cursed shalt thou be upon the earth, which hath opened her mouth and received the blood of thy brother at thy hand.
- Bu nedenle, ağzını açıp kardeşinin kanını eline bulaştıran yeryüzü seni lanetlesin.
- Tom has lost a lot of blood and he's weak.
- Tom çok kan kaybetti ve zayıf düştü.
- Blood flowed from the wound.
- Yaradan kan aktı.
- How can I remove the spots of blood from the shirt?
- Gömlekten kan lekelerini nasıl çıkarabilirim?
- My blood froze in my veins.
- Kanım damarlarımda dondu.
- I lost a lot of blood.
- Çok kan kaybettim.
- Using Sami's own blood, Layla wrote the word dog on the wall.
- Layla, Sami'nin kendi kanını kullanarak duvara köpek kelimesini yazdı.
- Dan saw blood on the kitchen floor.
- Dan mutfak zemininde kan gördü.
- He's giving blood to save his brother.
- Erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- God's law forbids eating blood, because the life of all flesh is the blood.
- Tanrı'nın yasası kan yemeyi yasaklar, çünkü tüm bedenlere hayat veren kandır.
- What's your blood group?
- Kan grubunuz nedir?
- Layla's face was covered in blood.
- Layla'nın yüzü kan içindeydi.
- There was blood on Tom's pillow.
- Tom'un yastığında kan vardı.
- No one would survive that amount of blood loss.
- Hiç kimse o miktarda kan kaybıyla hayatta kalamazdı.
- Eating rice with chopsticks raises blood sugar less than eating with a spoon because it's more difficult and increases the time it takes to eat.
- Çubuklarla pilav yemek, kaşıkla yemekten daha az kan şekerini yükseltir çünkü daha zordur ve yemek yeme süresini uzatır.
- Give me your blood, I will give you freedom.
- Bana kanını ver, sana özgürlüğünü vereyim.
- I wasn't afraid of the blood sampling at all.
- Kan örneği alınmasından hiç korkmadım.
- You lost a lot of blood.
- Çok kan kaybetmişsin.
- She fainted when she saw blood.
- Kan gördüğünde bayıldı.
- Tom washed the blood off the knife.
- Tom bıçaktaki kanı yıkadı.
- There's blood on the floor.
- Yerde kan var.
- It's just blood.
- Sadece kan.
- Tom began coughing up blood.
- Tom kan kusmaya başladı.
- Tom coughed up some blood.
- Tom biraz kan öksürdü.
- Tom wiped the blood off his sword.
- Tom kılıcındaki kanı sildi.
- I've never seen so much blood in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmedim.
- I'd like you to have a blood test.
- Kan testi yaptırmanızı istiyorum.
- There's blood on your hands.
- Onun ellerinde kan var.
- According the bible, the pelican fed its chicks with its own blood.
- İncil'e göre, pelikan yavrularını kendi kanıyla beslermiş.
- As she was dying, she tried to write the murderer's name with her own blood.
- O ölüyorken kendi kanıyla katilin adını yazmaya çalıştı.
- The police found Dan's blood on Linda's shoes.
- Polis Dan'in kanını Linda'nın ayakkabıları üzerinde buldu.
- Blood trickled from his wound.
- Yarasından kan sızıyordu.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.
- Takahashi tamamen Asyalı gibi görünse de, karışık bir kanı olduğunu duydum.
- It's only blood.
- O sadece kan.
- Sami's face was covered in blood.
- Sami'nin yüzü kan içindeydi.
- Tom has lost too much blood.
- Tom çok fazla kan kaybetti.
- The blood test was negative.
- Kan testi negatif çıktı.
- Layla was in a pool of blood.
- Layla bir kan gölünün içindeydi.
- A samurai's blood runs in Taro's veins.
- Taro'nun damarlarında samuray kanı dolaşıyor.
- I've never seen so much blood.
- Bu kadar çok kan asla görmedim.
- Blood trickled from his wound.
- Yarasından kan damladı.
- The blood test was negative.
- Kan testi negatifti.
- There was no blood on Dan's shoes.
- Dan'ın ayakkabılarında kan yoktu.
- He is strong as blood.
- O kan gibi güçlüdür.
- The sight of blood made her excited.
- Kan görmek onu heyecanlandırdı.
- You've lost some blood.
- Biraz kan kaybettin.
- Sami was covered in blood.
- Sami kanlar içindeydi.
- There was blood on Tom's shirt.
- Tom'un gömleğinde kan vardı.
- Using Sami's own blood, Layla wrote the word dog on the wall.
- Leyla, Sami'nin kendi kanını kullanarak duvara köpek sözcüğünü yazdı.
- Sami's jeans had Layla's blood on them.
- Sami'nin kotunda Layla'nın kanı vardı.
- You lost a lot of blood.
- Sen çok kan kaybettin.
- The small dog bit Tom's hand and drew a little blood.
- Küçük köpek Tom'un elini ısırdı ve biraz kan aktı.
- I can't stand the sight of blood.
- Kan görmeye dayanamıyorum.
- Blood circulates in the body.
- Kan vücutta dolaşır.
- Tom lost a lot of blood.
- Tom çok fazla kan kaybetti.
- The blood stream is usually constant and continuous.
- Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.
- They're fascinated by blood and violence.
- Kan ve şiddet onları büyülüyor.
- Tom coughed blood into his handkerchief.
- Tom mendilinin içine kan öksürdü.
- We need to get a blood sample.
- Kan örneği almamız lazım.
- He was weak from the loss of blood.
- Kan kaybından zayıf düşmüştü.
- Her blood flowed over her chest.
- Kanı göğsünden aktı.
- It's only blood.
- Bu sadece kan.
- Blood ran from the wound.
- Yaradan kan aktı.
- I have nothing to offer but blood, toil, tears and sweat.
- Kan, emek, gözyaşı ve terden başka sunacak bir şeyim yok.
- Blood flowed from his wound.
- Kan, yarasından akıyordu.
- Blood consists of erythrocytes, leukocytes, platelets, and plasma.
- Kan eritrositler, lökositler, trombositler ve plazmadan oluşur.
- He's giving blood to save his brother.
- O, erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.,
- There's blood on this knife.
- Bu bıçakta kan var.
- There was blood on the floor.
- Yerde kan vardı.
- Blood ran from the wound.
- Yaradan kan akıyordu.
- He's giving blood to save his sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- Your blood is red.
- Senin kanın kırmızı.
- Sami was given six units of blood.
- Sami'ye altı ünite kan verildi.
- Parents who beat their children really make my blood boil.
- Çocuklarını döven ebeveynler gerçekten kanıma dokunuyor.
- Have you noticed blood in your urine before?
- Daha önce idrarınızda kan fark ettiniz mi?
- I'd like you to have a blood test.
- Kan testi yaptırmanı istiyorum.
- It took a lot of time, blood, sweat and tears to clean it.
- Temizlemek için çok zaman, kan, ter ve gözyaşı gerekti.
- There were traces of blood inside Dan's car.
- Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.
- All our blood passes through our kidneys about sixty times a day.
- Tüm kanımız günde yaklaşık altmış kez böbreklerimizden geçer.
- Layla's shirt was covered in blood.
- Layla'nın gömleği kan içindeydi.
- Sami came out of the woods, covered in blood.
- Sami kanlar içinde ormandan çıktı.
- I've never seen so much blood.
- Hiç bu kadar çok kan görmemiştim.
- Tom can't stand the sight of blood.
- Tom kan görmeye dayanamaz.
- Sami lost so much blood.
- Sami çok fazla kan kaybetti.
- Tom can't stand the sight of blood.
- Tom kan görmeye dayanamıyor.
- Tom's lost a lot of blood, but he hasn't lost consciousness.
- Tom çok kan kaybetti ama bilincini kaybetmedi.
- Sharks can sense blood.
- Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- That looks like blood.
- Bu kana benziyor.
- She washed the blood off her hands.
- Ellerindeki kanı yıkadı.
- What percentage of your blood is caffeine?
- Kanının yüzde kaçı kafein?
- It's not blood, it's tomato paste.
- O kan değil, domates salçası.
- Are you afraid of blood?
- Kandan korkar mısın?
- I must ask you a few questions and take a blood sample.
- Sana birkaç soru sormak ve kan örneği almak zorundayım.
- The blood ran red.
- Kan kıpkırmızı akıyordu.
- His blood is boiling.
- Onun kanı kaynıyor.
- The priest will take some of the blood.
- Rahip kanın birazını alacak.
- Dan saw blood on the kitchen floor.
- Dan mutfak zemininde kan görmüş.
- The blood test is normal.
- Kan testi normal.
- I feel sick whenever I see blood.
- Kan gördüğümde midem bulanıyor.
- He's urinating blood.
- O kan işiyor.
- There was blood everywhere in Fadil's house.
- Fadıl'ın evinin her yerinde kan vardı.
- He's losing too much blood.
- Çok fazla kan kaybediyor.
- Sami was covered in blood and traumatized.
- Sami kanlar içindeydi ve travma geçirmişti.
- Tom has lost a lot of blood and the doctors are worried.
- Tom çok kan kaybetti ve doktorlar endişeli.
- There was plenty of blood.
- Çok fazla kan vardı.
- The wall was splattered with blood.
- Duvara kan sıçramıştı.
- EPO can be used as a blood doping agent.
- EPO kan doping maddesi olarak kullanılabilir.
- Is this the first time you've ever given blood?
- İlk kez mi kan veriyorsunuz?
- Tom was found covered in blood.
- Tom kanlar içinde bulundu.
- The love of liberty is a common blood that flows in our American veins.
- Özgürlük sevgisi, Amerikan damarlarımızda akan ortak bir kan.
- Sami had a little bit of blood coming from his nostril.
- Sami'nin burun deliğinden biraz kan geliyordu.
- I never could stand the sight of blood.
- Kan görmeye asla dayanamadım.
- The Masai people drink a mixture of milk and cattle blood.
- Masai insanları, süt ve sığır kanının bir karışımını içerler.
- I can't tell where the blood is coming from.
- Kanın nereden geldiğini anlayamıyorum.
- Tom had blood on his shoes.
- Tom'un ayakkabılarında kan vardı.
- I've never seen so much blood in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmemiştim.
- There was no blood on Dan's shoes.
- Dan'in ayakkabılarında kan yoktu.
- The blood was bright red.
- Kan parlak kırmızıydı.
- I think you've lost too much blood.
- Bence çok fazla kan kaybettin.
- The sight of blood made her excited.
- Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- Blood is red.
- Kan kırmızı.
- There will be blood.
- Kan dökülecek.
- Curiosity runs in my blood.
- Merak kanımda var.
- According the bible, the pelican fed its chicks with its own blood.
- İncil'e göre, pelikan civcivlerini kendi kanıyla besledi.
- The police found Dan's blood on Linda's shoes.
- Polis Linda'nın ayakkabılarında Dan'in kanını buldu.
- Blood was everywhere.
- Her yerde kan vardı.
- Have you noticed blood in your urine before?
- Daha önce idrarınızdaki kanı fark ettiniz mi?
- You've lost too much blood.
- Çok fazla kan kaybettin.
- Give me your blood, I will give you freedom.
- Bana kanını ver, ben sana özgürlük veririm.
- There's blood on your hands.
- Ellerinde kan var.
- Is this blood?
- Bu kan mı?
- You have blood on your hands.
- Ellerinde kan var.
- Blood is red.
- Kan kırmızıdır.
- She moves like a queen and shows that she has rhythm in her blood.
- Bir kraliçe gibi hareket ediyor ve kanının kaynadığını gösteriyor.
- She felt faint at the sight of blood.
- Kanı görünce bayılacak gibi hissetti.
- His blood is boiling.
- Kanı kaynıyor.
- His face was covered in blood.
- Yüzü kan içindeydi.
- I have nothing to offer but blood, toil, tears and sweat.
- Kan, çaba, gözyaşı ve terden başka verebilecek hiçbir şeyim yok.
- The vampire was unable to control his thirst for blood.
- Vampir kana olan susuzluğunu kontrol edemiyordu.
- I had a panic attack and my blood sugar was low.
- Panik atak geçirdim ve kan şekerim düştü.
- I want your blood.
- Kanını istiyorum.
- There was blood all over the floor.
- Her yer kan içindeydi.
- The story turned my blood cold.
- Hikaye kanımı dondurdu.
- There's blood in the water.
- Suda kan var.
- She felt faint at the sight of blood.
- Kan görünce baygınlık geçirdi.
- My blood is no redder than yours.
- Benim kanım seninkinden daha kırmızı değil.
- That looks like blood.
- O, kana benziyor.
- I don't see any blood.
- Hiç kan görmüyorum.
- I don't see blood.
- Hiç kan görmüyorum.
- They took a sample of my blood at the hospital.
- Hastanede kanımdan örnek aldılar.
- They are fascinated by blood and violence.
- Kan ve şiddetten etkileniyorlar.
- The blood drained from Tom's face.
- Tom'un yüzündeki kan çekildi.
- Her blood flowed over her chest.
- Kan göğsünün üzerine aktı.
- She nearly fainted when she saw the blood.
- Kanı gördüğünde neredeyse bayılıyordu.
- There's no blood on the floor.
- Yerde hiç kan yok.
Show More (393)
|