1 |
break |
kırmak |
v. |
|
- We had to break the windows to get out of the car.
- Arabadan çıkmak için camları kırmamız gerekti.
- He fell and broke his leg.
- Düşüp bacağını kırmış.
- Literacy breaks the vicious poverty circle in which many families have been imprisoned for generations.
- Okuryazarlık, pek çok ailenin nesiller boyu içine hapsolduğu kısır yoksulluk döngüsünü kırmaktadır.
- The political groups have now tabled a joint amendment which could help us break the deadlock.
- Siyasi gruplar şimdi çıkmazı kırmamıza yardımcı olabilecek ortak bir değişiklik önergesi sunmuşlardır.
- We need swift action, adequate resources and a comprehensive system of cooperation to break this vicious circle.
- Bu kısır döngüyü kırmak için hızlı eyleme, yeterli kaynağa ve kapsamlı bir iş birliği sistemine ihtiyacımız var.
- What could they bring that might break the deadlock?
- Çıkmazı kırabilecek ne getirebilirler?
- Here I believe we must break with the reasoning that contrasts the countries on the inside with those on the outside.
- Burada, içerideki ülkeleri dışarıdakilerle karşılaştıran mantığı kırmamız gerektiğine inanıyorum.
- Transparent and non-discriminatory access to networks is necessary to break monopolies.
- Şebekelere şeffaf ve ayrımcı olmayan erişim, tekelleri kırmak için gereklidir.
- The Council and the Commission have repeatedly stated that they are willing to make every effort to break the deadlock.
- Konsey ve Komisyon, çıkmazı kırmak için her türlü çabayı göstermeye hazır olduklarını defalarca ifade etmişlerdir.
- Only concerted, lawful, international action will finally break the vicious circle of violence.
- Sadece uyumlu, yasal ve uluslararası eylem, şiddet kısır döngüsünü nihayet kıracaktır.
- The PSE Group, also in the Committee on Constitutional Affairs, is now offering to break this cycle.
- Anayasal İşler Komitesi'nde de yer alan PSE Grubu şimdi bu döngüyü kırmayı teklif ediyor.
- He wants to break this monopoly as quickly and radically as possible.
- Bu tekeli mümkün olduğunca hızlı ve radikal bir şekilde kırmak istiyor.
- Only concerted, lawful, international action will finally break the vicious circle of violence.
- Sadece ortak, yasal ve uluslararası eylem, şiddet kısır döngüsünü nihayet kıracaktır.
- That in turn leads to low-income countries, which leads to malnutrition, and that is the cycle we want to break.
- Bu da düşük gelirli ülkelere, bu da yetersiz beslenmeye yol açıyor ve kırmak istediğimiz döngü de bu.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda ilerleyebilmesi için kayayı kırması ya da mevcut çatlaklardan yararlanması gerekir.
- I'm on crutches since I broke both my legs.
- Her iki bacağımı da kırdığımdan beri koltuk değneği kullanıyorum.
- I thought that I had broken my thumb the first time.
- İlk defa başparmağımı kırdığımı sandım.
- I'm on crutches since I broke both my legs.
- İki bacağımı da kırdığımdan beri koltuk değneği kullanıyorum.
- I'm on crutches since I broke both my legs.
- Her iki bacağımı kırdığımdan beri koltuk değneği kullanıyorum.
- Let's find something hard to break the door and wall.
- Kapıyı ve duvarı kıracak sert bir şey bulalım.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magma, yer kabuğundan geçebilmek için kayaları kırmalı veya mevcut çatlaklardan yararlanmalıdır.
- Let's find something hard to break the door and wall.
- Kapıyı ve duvarı kırmak için sert bir şey bulalım.
- Exercising is a powerful method to break this loop.
- Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmanın etkili bir yoludur.
- I think the price will not break the falling trend at once.
- Fiyatın düşüş trendini bir anda kırmayacağını düşünüyorum.
- Tom Thumb leaped up, took a big bite from the first plate, and broke his tooth.
- Parmak Çocuk ayağa fırladı, ilk tabaktan büyük bir ısırık aldı ve dişini kırdı.
- Let's find something hard to break the door and wall.
- Kapı ve duvarı kırmak için, sert bir şeyler bulmalıyız.
- Exercising is a powerful method to break this loop.
- Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmak adına tesirli bir yöntemdir.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda hareket edebilmesi veya mevcut çatlaklardan yararlanabilmesi için kayaları kırması şarttır.
- Exercising is a powerful method to break this loop.
- Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmak için etkili bir yöntemdir.
- Jack broke his mother's valuable vase, but he didn't do it on purpose, so she wasn't angry.
- Jack annesinin değerli vazosunu kırdı ama bunu bilerek yapmamıştı, bu yüzden annesi kızmadı.
- He broke my heart.
- Kalbimi kırdı.
- Tom deliberately broke the window.
- Tom camı kasten kırdı.
- Has Tom ever told you how he broke leg?
- Tom sana hiç kayıp bacağını nasıl kırdığını söyledi mi?
- They charged me for the broken window.
- Kırılan pencere için beni suçladılar.
- I didn't break it.
- Onu kırmadım.
- I sat on something and broke it.
- Bir şeyin üzerine oturdum ve kırdım.
- I hope no one saw me break the window.
- Camı kırdığımı inşallah kimse görmemiştir.
- The window was broken by Tom.
- Pencere Tom tarafından kırıldı.
- My shopping bag broke.
- Alışveriş çantam kırıldı.
- He broke the window on purpose.
- Camı bilerek kırdı.
- You're going to break it if you're not careful.
- Dikkatli olmazsan kıracaksın.
- I think I broke my leg.
- Sanırım bacağımı kırdım.
- She broke a glass.
- O bir bardak kırdı.
- I broke a rib falling.
- Ben düşerek bir kaburgamı kırdım.
- He deliberately broke the glass.
- Camı kasıtlı kırdı.
- My brother's broken his leg and has to use crutches for three weeks.
- Kardeşimin bacağı kırıldı ve üç hafta koltuk değneği kullanması gerekiyor.
- I want to find out who broke the window.
- Camı kimin kırdığını öğrenmek istiyorum.
- Both of the windows were broken.
- Her iki pencere de kırıldı.
- I haven't broken a Christmas ornament in years.
- Yıllardır bir Noel süsünü kırmamıştım.
- You broke the washing machine.
- Çamaşır makinesini kırmışsın.
- Tom broke the door window, reached inside, unlocked the door and got into the car.
- Tom kapı camını kırdı, içeriye girdi, kapının kilidini açtı ve arabaya bindi.
- Tom didn't break anything.
- Tom hiçbir şeyi kırmadı.
- Please be careful not to break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- They fell and broke their legs.
- Düştüler ve bacaklarını kırdılar.
- That boy often breaks our windows with a ball.
- Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
- You nearly broke my jaw.
- Neredeyse çenemi kırdın.
- He tried to break his son's habit of smoking.
- O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
- She broke the cup, too.
- Fincanı da kırdı.
- I didn't break anything.
- Ben hiçbir şeyi kırmadım.
- The axle is broken.
- Dingil kırıldı.
- I hope no one saw me break the window.
- Umarım kimse camı kırdığımı görmemiştir.
- Tom broke something again.
- Tom yine bir şey kırdı.
- Tom broke that one.
- Tom şunu kırdı.
- Tom got into a fight with Mary's brother and broke his nose.
- Tom, Mary'nin kardeşiyle kavga etti ve burnunu kırdı.
- Tom broke the lamp.
- Tom lambayı kırdı.
- A hammer was used to break the window.
- Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanılmış.
- I think I've broken my leg.
- Sanırım bacağımı kırdım.
- It broke my heart.
- Bu benim kalbimi kırdı.
- You nearly broke my jaw.
- Neredeyse çenemi kırıyordun.
- It's badly broken.
- Kötü kırıldı.
- There is milk all over the kitchen floor because my wife broke the bottle.
- Karım şişeyi kırdığı için mutfağın her yerinde süt var.
- If Tom isn't careful, he's going to break that.
- Tom dikkatli değilse, onu kırar.
- This story broke my heart.
- Bu hikaye kalbimi kırdı.
- I think I broke my arm.
- Sanırım kolumu kırdım.
- I broke my toe.
- Ben de parmağımı kırdım.
- The girl broke the window.
- Kız camı kırdı.
- Tom broke his leg.
- Tom bacağını kırdı.
- Tom accidentally knocked Mary's favourite figurine off the shelf and broke it.
- Tom yanlışlıkla Mary'nin en sevdiği heykelciği raftan düşürdü ve kırdı.
- If Tom isn't careful, he's going to break that.
- Eğer Tom dikkatli olmazsa, bunu kıracak.
- I fell and broke my arm.
- Düştüm ve kolumu kırdım.
- I'm so mad I want to scream and break everything!
- O kadar kızgınım ki çığlık atmak ve her şeyi kırmak istiyorum!
- Tom broke the world record.
- Tom dünya rekoru kırdı.
- I want to know who broke this window.
- Bu camı kimin kırdığını bilmek istiyorum.
- Did Tom break your heart?
- Tom kalbinizi mi kırdı?
- Tell me what I want to know or I'll break your arm.
- Bana bilmek istediklerimi söyle yoksa kolunu kırarım.
- He broke both his legs.
- Her iki bacağını da kırdı.
- Be careful not to break these eggs.
- Bu yumurtaları kırmamak için dikkatli ol.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack, kırdığı tabağı sakladı ama küçük kız kardeşi onu ele verdi.
- Tom didn't break it.
- Onu Tom kırmadı.
- Take care not to break the glasses.
- Bardakları kırmamaya dikkat edin.
- Who broke this pen?
- Bu kalemi kim kırdı?
- She hit her boyfriend and broke his nose.
- Erkek arkadaşına vurdu ve burnunu kırdı.
- I broke a nail.
- Bir tırnak kırdım.
- Tom broke his collarbone when he was thirteen.
- Tom on üç yaşındayken köprücük kemiğini kırdı.
- The mirror broke.
- Ayna kırıldı.
- I broke the cup.
- Bardağı kırdım.
- A hammer was used to break the window.
- Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanıldı.
- The handle of the pitcher was broken.
- Sürahinin sapı kırıldı.
- That just broke my heart.
- O sadece kalbimi kırdı.
- I remember the day Tom broke his leg.
- Tom'un bacağını kırdığı günü hatırlıyorum.
- The mast broke and our ship went adrift.
- Gemi direği kırıldı ve gemimiz akıntıya kapılıp gitti.
- He broke his arm playing soccer.
- Futbol oynarken kolunu kırdı.
- It really breaks my heart.
- Bu gerçekten kalbimi kırıyor.
- My plastic bottle broke.
- Plastik şişem kırıldı.
- Because my old ladder is broken.
- Çünkü eski merdivenim kırıldı.
- You'll never break my spirit.
- Asla cesaretimi kırmayacaksın.
- Tom clearly hopes that Mary won't notice that he broke one of her expensive teacups.
- Tom açıkça Mary'nin pahalı çay fincanlarından birini kırdığını fark etmeyeceğini umuyor.
- Don't let him break glasses.
- Onun bardakları kırmasına izin vermeyin.
- He confessed that he had broken the vase.
- Vazoyu kırdığını itiraf etti.
- Not only did Tom break his leg, he got badly burned.
- Tom sadece bacağını kırmadı, çok kötü şekilde yandı da.
- He broke his leg skiing.
- Kayak yaparken bacağını kırdı.
- Possibly he knows who broke the windows.
- Muhtemelen, camları kimin kırdığını biliyordur.
- Wayde van Niekerk broke the world record and won the gold medal in the 400m sprint.
- Wayde van Niekerk 400 metre sprintte dünya rekoru kırdı ve altın madalya kazandı.
- Did I break it?
- Onu kırdım mı?
- Tom almost broke his leg.
- Tom neredeyse bacağını kırıyordu.
- Armin broke the window.
- Armin camı kırdı.
- I broke that one.
- Onu kırdım.
- He broke this vase on purpose.
- O bu vazoyu kasten kırdı.
- Can't we break it?
- Biz onu kıramaz mıyız?
- I think I broke Tom's heart.
- Bence Tom'un kalbini kırdım.
- You've broken your arm.
- Kolunu kırmışsın.
- I don't break anything.
- Ben hiçbir şeyi kırmıyorum.
- Don't let him break glasses.
- Onun gözlükleri kırmasına izin vermeyin.
- He broke his right leg and was taken to hospital a few weeks before the holiday.
- Tatilden birkaç hafta önce sağ bacağını kırdı ve hastaneye kaldırıldı.
- Who broke this chair?
- Bu sandalyeyi kim kırdı?
- How did you break it?
- Nasıl kırdın?
- The lock is broken.
- Kilit kırıldı.
- Who could've broken the fishbowl?
- Balık akvaryumunu kim kırabilirdi?
- Do you know who broke the window?
- Camı kimin kırdığını biliyor musun?
- Tom broke it.
- Tom onu kırdı.
- Tom broke his right arm in the accident.
- Tom kazada sağ kolunu kırdı.
- My heart broke at the sight of the dying birds.
- Ölen kuşları görünce kalbim kırıldı.
- With Microsoft Office documents, versions 2003 or earlier, when you save a file with a password, hackers can break that password in seconds.
- Kaydederken şifrelediğiniz 2003 ve daha eski sürüm Microsoft Office belgelerinin şifresini hackerlar saniyeler içinde kırabiliyor.
- You must break the vicious circle.
- Kısır döngüyü kırmalısın.
- I broke my phone.
- Telefonumu kırdım.
- Your arm's broken.
- Kolun kırıldı.
- Just be careful not to break this.
- Bunu kırmamaya dikkat et.
- The shop window was broken by a stone.
- Vitrin bir taşla kırıldı.
- It was yesterday that Tom broke the window.
- Tom camı dün kırdı.
- You must take care not to break it.
- Onu kırmamak için dikkat etmelisin.
- Tom broke some bones in his arm and hand.
- Tom kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.
- The news broke his heart.
- Haber onun kalbini kırdı.
- Armin broke the window.
- Armin pencereyi kırdı.
- She broke the window on purpose.
- O, pencereyi kasıtlı olarak kırdı.
- He broke the flower vase on purpose.
- Çiçek vazosunu bilerek kırdı.
- Tom's left arm is broken.
- Tom'un sol kolu kırıldı.
- Be careful you don't break Tom's heart.
- Tom'un kalbini kırmamaya dikkat et.
- I broke Tom's nose.
- Ben Tom'un burnunu kırdım.
- The cup you just broke was my favorite.
- Az önce kırdığın kupa benim en sevdiğimdi.
- I broke my leg in two places during a skiing mishap.
- Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.
- Tom broke his right leg and was taken to hospital a few weeks before Christmas.
- Noel'den birkaç hafta önce Tom sağ bacağını kırdı ve hastaneye götürüldü.
- It just broke my heart.
- Bu benim kalbimi kırdı.
- Tom thought his leg was broken.
- Tom bacağının kırıldığını sandı.
- Don't break anything.
- Hiçbir şeyi kırma.
- You broke nothing.
- Hiçbir şey kırmadınız.
- I broke both of my legs.
- İki bacağımı da kırdım.
- Tom broke the glass.
- Tom bardağı kırdı.
- I broke both my legs riding a bicycle.
- Bisiklet sürerken iki bacağımı da kırdım.
- I sat on something and broke it.
- Bir şeyin üstüne oturdum ve onu kırdım.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
- Her bulaşık yıkadığında bir tabak kırıyor.
- Who told you Tom broke his leg?
- Tom'un bacağını kırdığını kim söyledi?
- Tom broke his arm last weekend.
- Tom geçen hafta sonu kolunu kırdı.
- You broke Tom's heart.
- Tom'un kalbini kırmışsın.
- I dropped the pitcher and it broke.
- Sürahiyi düşürdüm ve kırıldı.
- I broke my leg while skiing.
- Kayak yaparken bacağımı kırdım.
- I think I broke his heart.
- Sanırım kalbini kırdım.
- My suitcase is broken.
- Bavulum kırıldı.
- I'm sorry I broke your antique lamp.
- Antika lambanı kırdığım için üzgünüm.
- The cup broke when it fell off the table.
- Fincan masadan düşerken kırıldı.
- I break nothing.
- Hiçbir şeyi kırmıyorum.
- Emily broke her phone.
- Emily telefonunu kırdı.
- Sometimes I want to break your fingers.
- Bazen parmaklarını kırmak istiyorum.
- Who broke the swing?
- Salıncağı kim kırdı?
- He had his arm broken during the game.
- Oyun sırasında kolunu kırdı.
- I dropped the vase and it broke.
- Vazoyu düşürdüm ve kırıldı.
- You've broken your arm.
- Sen kolunu kırdın.
- You broke it.
- Bunu sen kırdın.
- Hold the eggs tight or you'll break them.
- Yumurtaları sıkı tutun yoksa kırarsınız.
- The woman asked why the window was broken.
- Kadın camın neden kırıldığını sordu.
- She broke the dish on purpose just to show her anger.
- Sadece öfkesini göstermek için tabağı kasten kırmış.
- Has Tom broken something again?
- Tom yine bir şey mi kırdı?
- The ice under your feet will break.
- Ayaklarının altındaki buz kırılacak.
- I break nothing.
- Ben bir şey kırmam.
- Did you ever break a bone?
- Hiç bir yerini kırdın mı?
- Did you break that?
- Onu sen mi kırdın?
- It is this window that he broke.
- Onun kırdığı bu penceredir.
- The windshield of my car was broken.
- Arabamın ön camı kırıldı.
- Tom broke his arm skiing.
- Tom kayak yaparken kolunu kırdı.
- My umbrella broke.
- Şemsiyem kırıldı.
- I replaced the broken cups with new ones.
- Kırılan bardakları yenileriyle değiştirdim.
- My piggy bank was broken by my naughty sister.
- Kumbaram yaramaz kız kardeşim tarafından kırıldı.
- Her son's death broke her heart.
- Oğlunun ölümü onun kalbini kırdı.
- I broke the clutch.
- Debriyajı kırdım.
- I'm going to find out who broke this window.
- Bu camı kimin kırdığını bulacağım.
- I broke that one.
- Onu ben kırdım.
- It was him who broke the vase.
- Vazoyu o kırdı.
- Tom's neck's broken.
- Tom'un boynu kırıldı.
- Didn't Tom break his ankle?
- Tom bileğini kırmadı mı?
- I broke my glasses.
- Gözlüğümü kırdım.
- She breaks something every time she cleans the room.
- Odayı her temizlediğinde bir şey kırıyor.
- Who broke this?
- Bunu kim kırdı?
- I broke my arm.
- Kolumu kırdım.
- How many chairs have you broken so far?
- Şimdiye kadar kaç sandalye kırdınız?
- Tom broke his glasses.
- Tom gözlüğünü kırdı.
- She broke the world record.
- Dünya rekorunu kırdı.
- She broke a glass.
- Bir bardak kırdı.
- Who broke the window yesterday?
- Dün camı kim kırdı?
- Only forgiveness can break the endless cycle of revenge.
- Sonsuz intikam döngüsünü sadece bağışlama kırabilir.
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom röveşata denemesi yaparken az daha kolunu kırıyordu.
- She broke her nail while washing the dishes.
- Bulaşıkları yıkarken tırnağını kırdı.
- Tom got into a fight with Mary's brother and broke his nose.
- Tom Mary'nin erkek kardeşiyle bir kavgaya karıştı ve burnunu kırdı.
- The movers didn't break anything.
- Taşıyanlar hiçbir şey kırmadılar.
- Tom has broken something again.
- Tom yine bir şeyleri kırmış.
- How did Tom break his leg?
- Tom bacağını nasıl kırdı?
- His record will never be broken.
- Rekoru asla kırılamayacak.
- It was yesterday that he broke the window.
- Dün camı kırdı.
- Mary bristled with rage after Tom broke her vase.
- Mary, Tom onun vazosunu kırdıktan sonra nefretle doldu.
- Just don't break anything.
- Hiçbir şeyi kırma.
- Tom broke a glass and cut one of his fingers.
- Tom bir bardak kırdı ve parmaklarından birini kesti.
- Tom broke Mary's clarinet.
- Tom Mary'nin klarnetini kırdı.
- She broke the world record.
- O, dünya rekorunu kırdı.
- I ought to break your neck.
- Boynunu kırmam gerekiyor.
- He broke the window.
- O, pencereyi kırdı.
- How did you break the tool?
- Aleti nasıl kırdın?
- He broke the vase on purpose to bother me.
- Beni sinirlendirmek için bilerek vazoyu kırdı.
- My leg was broken.
- Bacağım kırıldı.
- I've locked myself out of my house, so I'm going to break a window to get in.
- Kendimi evin dışında kilitledim, bu yüzden içeri girmek için camı kıracağım.
- I ought to break your neck.
- Boynunu kırmalıyım.
- I broke her heart.
- Onun kalbini kırdım.
- Did you break it?
- Onu kırdın mı?
- He broke his jaw and lost a few teeth.
- Çenesini kırdı ve birkaç dişini kaybetti.
- John broke the window.
- John, pencereyi kırdı.
- Tom broke his new smartphone.
- Tom yeni akıllı telefonunu kırdı.
- I didn't break anything down here.
- Burada hiçbir şey kırmadım.
- Would you please replace the broken one promptly?
- Lütfen kırılanı hemen değiştirir misiniz?
- The good old man broke through the ice with the horse, and fell into the cold water.
- İyi kalpli yaşlı adam atıyla buzu kırdı ve soğuk suya düştü.
- Does Father know you've broken his watch?
- Babam saatini kırdığını biliyor mu?
- He deliberately broke the glass.
- Camı kasten kırdı.
- Take care not to break the glasses.
- Gözlükleri kırmamak için özen gösterin.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
- Tom, Mary'nin kalbini kırmak istemedi.
- Tom broke his leg in a ski race.
- Tom bir kayak yarışında bacağını kırdı.
- Don't throw it away just because it's broken.
- Sırf kırıldı diye atmayın.
- He broke a window.
- Bir cam kırdı.
- Sami's dog broke its chain.
- Sami'nin köpeği zincirini kırdı.
- Joan broke her left arm in the accident.
- Joan kazada sol kolunu kırdı.
- I don't think you've broken any bones.
- Herhangi bir kemiğini kırdığını sanmıyorum.
- Tom broke my nose.
- Tom burnumu kırdı.
- I accidentally kicked a large rock and broke my toe.
- Yanlışlıkla büyük bir kayaya tekme attım ve ayak parmağımı kırdım.
- He denies having broken the window.
- Pencereyi kırdığını reddediyor.
- Our neighbor has broken a rib.
- Komşumuzun bir kaburgası kırıldı.
- Tom broke Mary's mug.
- Tom Mary'nin kupasını kırdı.
- She broke the cup, too.
- O da bardak kırdı.
- In case of fire, break this window.
- Yangın durumunda, bu pencereyi kırın.
- The boy admitted having broken the vase.
- Çocuk vazoyu kırdığını itiraf etti.
- The singer broke the windows.
- Şarkıcı camları kırdı.
- They broke into laughter.
- Gülmekten kırıldılar.
- I must find out who broke this.
- Bunu kimin kırdığını bulmalıyım.
- Who did Tom say broke the mirror?
- Tom, aynayı kimin kırdığını söyledi?
- How did you break your leg?
- Bacağını nasıl kırdın?
- Tom has broken a few things.
- Tom birkaç şey kırdı.
- Tom broke his right leg and was taken to hospital a few weeks before Christmas.
- Tom, Noel'den birkaç hafta önce sağ bacağını kırdı ve hastaneye kaldırıldı.
- One of the windows was broken.
- Pencerelerden biri kırıldı.
- It broke my heart to see her begging for food.
- Onu yemek için yalvarırken görmek kalbimi kırdı.
- Did you break the lamp?
- Lambayı sen mi kırdın?
- I don't think anything's broken.
- Hiçbir şeyin kırıldığını sanmıyorum.
- I have no idea who might've broken the window.
- Camı kimin kırmış olabileceğine dair hiçbir fikrim yok.
- I broke my arm.
- Ben kolumu kırdım.
- You broke your leg.
- Bacağını kırdın.
- When did she break the window?
- O, pencereyi ne zaman kırdı?
- Tom broke Mary's clarinet reed.
- Tom Mary'nin klarnet dilini kırdı.
- I've lost or broken all my necklaces.
- Bütün kolyelerimi kaybettim ya da kırdım.
- His words broke her heart.
- Onun sözleri kalbini kırdı.
- I broke my leg in a traffic accident.
- Bir trafik kazasında bacağımı kırdım.
- My brother fell out of a tree and broke his arm.
- Kardeşim ağaçtan düştü ve kolunu kırdı.
- It will break.
- Kırılacak.
- Tom broke his eyeglass frames when he dropped his glasses.
- Tom gözlüklerini düşürdüğünde gözlük çerçevelerini kırdı.
- Tom broke his ankle.
- Tom bileğini kırdı.
- I didn't realize Tom broke that.
- Tom'un onu kırdığını fark etmemiştim.
- They gathered the pieces of the broken dish.
- Kırılan tabağın parçalarını topladılar.
- Dan fell to the ground and broke three ribs.
- Dan yere düştü ve üç kaburgası kırıldı.
- Someone broke the window.
- Biri pencereyi kırdı.
- Did you break that?
- Onu kırdın mı?
- Somebody has broken this dish.
- Birisi bu tabağı kırmış.
- He dropped the cup and broke it.
- Bardağı düşürdü ve kırdı.
- She broke her nail while washing the dishes.
- Bulaşıkları yıkarken tırnağı kırıldı.
- I broke my leg in two places during a skiing mishap.
- Bir kayak kazası sırasında bacağımı iki yerden kırdım.
- You break it, you bought it.
- Kırarsan, satın alırsın.
- Did you break it?
- Kırdın mı?
- Did someone break your heart?
- Biri kalbini mi kırdı?
- The cup you just broke was my favorite.
- Az önce kırdığın fincan benim favorimdi.
- Who broke the coffee machine?
- Kahve makinesini kim kırdı?
- I've broken my glasses.
- Gözlüğümü kırdım.
- My watch broke.
- Saatim kırıldı.
- Tom almost broke his leg.
- Tom az daha bacağını kırıyordu.
- Who broke it?
- Onu kim kırdı?
- I think I broke Tom's heart.
- Sanıyorum Tom'un kalbini kırdım.
- How did those things get broken?
- Bu şeyler nasıl kırıldı?
- Don't let him break glasses.
- Bardakları kırmasına izin verme.
- I would've never met you if I hadn't broken my leg.
- Bacağımı kırmasaydım seninle hiç tanışamayacaktım.
- It was the window that Tom broke yesterday.
- Dün Tom'un kırdığı camdı.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istememiştim.
- Do you really want to break my heart?
- Gerçekten kalbimi kırmak mı istiyorsun?
- The vase that he broke is my aunt's.
- Kırdığı vazo teyzemin.
- It is this window that he broke.
- Kırdığı pencere bu.
- I don't think anything is broken.
- Herhangi bir şeyin kırıldığını sanmıyorum.
- My left leg is broken.
- Sol bacağım kırıldı.
- Sami wanted to break all ties with his friends.
- Sami arkadaşlarıyla olan tüm bağları kırmak istedi.
- I hope I don't break something.
- Umarım bir yerimi kırmam.
- I didn't break it.
- Kırmadım.
- I broke my leg skiing.
- Kayak yaparken bacağımı kırdım.
- Susan broke the dish on purpose to show her anger.
- Susan, öfkesini göstermek için tabağı kasıtlı olarak kırdı.
- Tom tried to break the door down.
- Tom kapıyı kırmaya çalıştı.
- The cup broke.
- Fincan kırıldı.
- I broke a string on my guitar.
- Gitarımın bir telini kırdım.
- He broke six windows one after another.
- Altı pencereyi birbiri ardına kırdı.
- Tom broke the record.
- Tom plağı kırdı.
- Tony broke it.
- Tony kırdı.
- Oh, I've broken a nail!
- Ah, tırnağım kırıldı!
- He broke the vase on purpose to bother me.
- Beni rahatsız etmek için vazoyu bilerek kırdı.
- She lost her temper with me when I broke the cup.
- Bardağı kırdığımda bana çok kızdı.
- Possibly he knows who broke the windows.
- Muhtemelen o, pencereleri kimin kırdığını biliyor.
- We need to be very careful not to break anything.
- Hiçbir şeyi kırmamak için çok dikkatli olmalıyız.
- I broke Tom's nose.
- Tom'un burnunu kırdım.
- The vase broken by him is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo teyzemin.
- Do you know who broke this window?
- Bu camı kimin kırdığını biliyor musun?
- She saw him break the window.
- Camı kırdığını gördü.
- Tom has broken something again.
- Tom yine bir şey kırdı.
- Did you break something?
- Bir şey mi kırdın?
- I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
- Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
- Tom admitted that he broke the window.
- Tom camı kırdığını itiraf etti.
- Tom has broken a few things.
- Tom birkaç şeyi kırdı.
- He broke his left arm.
- Sol kolunu kırdı.
- Who broke the window yesterday?
- Pencereyi dün kim kırdı?
- What they did was break the window.
- Yaptıkları şey camı kırmaktı.
- I broke both my legs riding a bicycle.
- Bir bisiklete binerken iki bacağımı da kırdım.
- The ankle is broken.
- Bileğim kırıldı.
- Who broke the chair?
- Sandalyeyi kim kırdı?
- Tom broke something again?
- Tom yine bir şey mi kırdı?
- It was yesterday that Jake broke this window.
- Jake bu pencereyi dün kırdı.
- He deliberately broke the glass.
- O, camı kasıtlı olarak kırdı.
- Grandma dropped her glasses and they broke.
- Büyükannem gözlüğünü düşürdü ve kırıldı.
- I broke a vase today.
- Bugün bir vazo kırdım.
- I broke my toe.
- Ayak parmağımı kırdım.
- Laurie broke the glass.
- Laurie bardağı kırdı.
- Tom broke his arm three weeks ago.
- Tom üç hafta önce kolunu kırdı.
- Tell Tom I've broken a leg.
- Tom'a bacağımı kırdığımı söyle.
- One of the windows was broken.
- Camlardan biri kırıldı.
- Her toy was broken by her little sister.
- Onun oyuncağı onun küçük kızkardeşi tarafından kırıldı.
- The thief broke the window.
- Hırsız pencereyi kırdı.
- Break this glass in case of fire.
- Yangın durumunda bu camı kırın.
- Kate broke his heart by rudely demanding he go away.
- Kate, kaba şekilde gitmesini isteyerek onun kalbini kırdı.
- When he broke his leg, he had to use crutches for 3 months.
- Bacağını kırdığında, 3 ay boyunca koltuk değneği kullanmak zorunda kaldı.
- The cup broke when it fell off the table.
- Fincan masadan düştüğünde kırıldı.
- I broke your ashtray.
- Kül tablanı kırdım.
- My leg is broken.
- Bacağım kırıldı.
- She broke the window on purpose.
- Camı bilerek kırdı.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
- O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
- Tom broke that.
- Tom onu kırdı.
- Tom broke Mary's heart.
- Tom Mary'nin kalbini kırdı.
- This boy often breaks our window with his ball.
- Bu çocuk genellikle topuyla penceremizi kırar.
- Tom broke three dishes.
- Tom üç tabak kırdı.
- I broke both of my legs.
- Her iki bacağımı da kırdım.
- I broke her heart.
- Kalbini kırdım.
- You broke your arm when you were a teenager, didn't you?
- Gençken kolunu kırmıştın, değil mi?
- You broke your arm when you were a teenager, didn't you?
- Gençken kolunu kırdın, değil mi?
- Tom fell and broke his arm.
- Tom düştü ve kolunu kırdı.
- I broke the lock opening the door.
- Kapıyı açarken kilidi kırdım.
- Be careful not to break the eggs.
- Yumurtaları kırmamak için dikkatli ol.
- He broke one of the bones in his leg.
- Bacağındaki kemiklerden birini kırdı.
- Tom broke the Olympic record.
- Tom Olimpiyat rekorunu kırdı.
- She broke a glass.
- O bir cam kırdı.
- He broke my heart.
- O kalbimi kırdı.
- He broke two ribs and punctured his lung.
- İki kaburgası kırıldı ve akciğeri delindi.
- He denies having broken the window.
- Camı kırdığını inkar ediyor.
- I've broken my arm, so I have to wear a bandage for the whole week.
- Kolumu kırdım, bu nedenle bütün hafta boyunca bandaj takmak zorundayım.
- Who broke the cup?
- Bardağı kim kırdı?
- The glass was broken by someone.
- Camı biri kırmış.
- I broke my arm when I was a child.
- Çocukken kolumu kırmıştım.
- You're going to break it if you're not careful.
- Dikkatli olmazsan onu kıracaksın.
- He got his arm broken while he was playing soccer.
- O, futbol oynarken kolunu kırdı.
- I have a broken wrist.
- Bileğim kırıldı.
- Tom broke the door window, reached inside, unlocked the door and got into the car.
- Tom kapının camını kırdı, içeri uzandı, kapının kilidini açtı ve arabaya bindi.
- He fell and broke his arm while he was skiing.
- Kayak yaparken düştü ve kolunu kırdı.
- He broke the window on purpose.
- O kasıtlı olarak pencereyi kırdı.
- Tom is trying to break the lock.
- Tom kilidi kırmaya çalışıyor.
- The pool is closed because they are changing the broken tiles.
- Onlar kırılan fayansları değiştirdikleri için havuz kapalı.
- Tom almost broke his butt slipping in the bathtub.
- Tom küvette ayağı kayınca az kalsın çömleği kırıyordu.
- I dropped the pitcher and it broke.
- Sürahiyi düşürdüm ve o kırıldı.
- I didn't realize Tom broke that.
- Tom'un onu kırdığını fark etmedim.
- Don't let him break the glasses.
- Bardakları kırmasına izin verme.
- Tom had an accident and broke his leg.
- Tom bir kaza geçirip bacağını kırdı.
- Tom broke both of his arms.
- Tom kollarının her ikisini kırdı.
- Adam was furious with me when I broke his watch.
- Saatini kırdığımda Adam bana çok öfkelendi.
- She lost her temper with me when I broke the cup.
- Fincanı kırdığımda bana kızdı.
- You broke her heart.
- Sen onun kalbini kırdın.
- You didn't break it.
- Onu sen kırmadın.
- Tom broke both of his arms.
- Tom iki kolunu da kırdı.
- It was a vase that my son broke last night.
- Oğlumun dün gece kırdığı bir vazoydu.
- Be careful you don't break Tom's heart.
- Tom'un kalbini kırmamaya dikkat edin.
- Tom broke both of his legs.
- Tom iki bacağını da kırdı.
- I think my right arm is broken.
- Sanırım sağ kolum kırıldı.
- The girl broke the window.
- Kız, pencereyi kırdı.
- One of Tom's fingers was broken.
- Tom'un parmaklarından biri kırıldı.
- He deliberately broke the glass.
- O, camı kasten kırdı.
- When he broke his leg he was screaming out in pain.
- Bacağını kırdığında acıdan çığlık atıyordu.
- Tom broke the window pane.
- Tom pencere camını kırdı.
- You'll never break my spirit.
- Ruhumu asla kıramayacaksın.
- Someone broke all the bus shelter windows.
- Birisi bütün otobüs duraklarının camlarını kırmış.
- Tom broke his leg in a cycling accident.
- Tom bir bisiklet kazasında bacağını kırdı.
- He broke the world record.
- Dünya rekoru kırdı.
- This is the window broken by John.
- Bu, John tarafından kırılan pencere.
- The ice will break under your weight.
- Buz senin ağırlığın altında kırılacak.
- Tom has broken his arm.
- Tom kolunu kırdı.
- I broke the window.
- Pencereyi kırdım.
- Tom broke every bone in his body.
- Tom vücudundaki her kemiği kırdı.
- Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything.
- Başlamadan önce, hiçbir şeyi kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiğini herkese belirtmek isterim.
- Who was this window broken by?
- Kim bu pencereyi kırdı?
- You didn't break it.
- Onu kırmadın.
- In a store if you break something you must pay for it.
- Bir mağazada bir şey kırarsanız bunun için ödeme yapmalısınız.
- I broke my finger.
- Parmağımı kırdım.
- I broke your ashtray.
- Küllüğünüzü kırdım.
- This is the window he broke.
- Kırdığı pencere bu.
- Adam was furious with me when I broke his watch.
- Saatini kırdığımda Adam bana çok kızmıştı.
- Tom broke Mary's clarinet reed.
- Tom, Mary'nin klarnet kamışını kırdı.
- Have you ever broken any bones?
- Hiç kemiğin kırıldı mı?
- Tom broke Mary's jaw.
- Tom, Mary'nin çenesini kırdı.
- Tom had an accident and broke his leg.
- Tom bir kaza geçirdi ve bacağını kırdı.
- I broke a glass when I did the dishes.
- Bulaşıkları yıkarken bir bardak kırdım.
- Has Tom ever told you how he broke leg?
- Tom sana hiç bacağını nasıl kırdığını anlattı mı?
- Who broke that pane of glass?
- O camı kim kırdı?
- Tom fell over jogging and broke his arm.
- Tom koşarken düştü ve kolunu kırdı.
- My brother fell out of a tree and broke his arm.
- Erkek kardeşim bir ağaçtan düştü ve kolunu kırdı.
- Have you ever broken your glasses?
- Hiç gözlüğünüzü kırdınız mı?
- I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
- Glasses and dishes were broken.
- Bardaklar ve tabaklar kırıldı.
- My right leg is broken.
- Sağ bacağım kırıldı.
- He has broken many hearts.
- Birçok kalp kırdı.
- I'm so mad I want to scream and break everything!
- O kadar kızgınım ki çığlık atıp her şeyi kırmak istiyorum!
- I broke her heart and made her cry.
- Kalbini kırdım ve onu ağlattım.
- Tom broke both his arms.
- Tom iki kolunu da kırdı.
- Tom deliberately broke the window.
- Tom bilerek pencereyi kırdı.
- I feel terrible, but I've just broken your ashtray.
- Kendimi çok kötü hissediyorum ama az önce küllüğünüzü kırdım.
- The bottle fell and broke.
- Şişe düştü ve kırıldı.
- Have you ever broken any bones?
- Hiç bir kemiğini kırdın mı?
- The kick of the rifle can break your shoulder.
- Tüfeğin tepmesi senin omzunu kırabilir.
- This boy often breaks our window with his ball.
- Bu çocuk sık sık topuyla camımızı kırıyor.
- The vase she broke is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo, halama ait.
- I need to break free.
- Zincirlerimi kırmam gerek.
- Tom fell when the ladder broke.
- Merdiven kırıldığında Tom düştü.
- Tom broke both his legs.
- Tom iki bacağını da kırdı.
- It's hard to break a habit.
- Bir alışkanlığı kırmak zordur.
- Tom accidentally broke his favorite coffee mug.
- Tom yanlışlıkla en sevdiği kahve fincanını kırdı.
- Tom broke three windows.
- Tom üç cam kırdı.
- The plaintive melody broke her heart.
- Bu ağlamaklı melodi onun kalbini kırdı.
- You broke my heart.
- Kalbimi kırdın.
- Have you ever broken your glasses?
- Hiç gözlüğünü kırdın mı?
- I hope I don't break something.
- Bir şey kırmayacağımı umuyorum.
- I broke a nail.
- Tırnağım kırıldı.
- You broke your arm.
- Kolunu kırdın.
- I broke a string on my guitar.
- Gitarımdaki bir teli kırdım.
- The cylinder head of the car is broken.
- Arabanın silindir kapağı kırıldı.
- In opening the door, I broke the lock.
- Kapıyı açarken kilidi kırdım.
- He broke the window.
- Camı kırdı.
- I stepped on my Lady Gaga CD by mistake and broke it!
- Yanlışlıkla Lady Gaga CD'min üstüne basıp onu kırdım!
- I don't break anything.
- Hiçbir şeyi kırmıyorum.
- Tom broke his eyeglass frames when he dropped his glasses.
- Tom gözlüğünü düşürünce gözlük çerçevelerini kırdı.
- You broke nothing.
- Sen bir şey kırmadın.
- Tom also broke his big toe on his right foot.
- Tom'un sağ ayak başparmağı da kırıldı.
- Someone broke the lock and stole my bike.
- Biri kilidi kırdı ve bisikletimi çaldı.
- The ice under your feet will break.
- Ayağınızın altındaki buz kırılacak.
- The boy broke the window with a baseball last weekend.
- Oğlan geçen hafta sonu beyzbol topuyla pencereyi kırdı.
- Tom could've broken his neck.
- Tom boynunu kırabilirdi.
- My brother's broken his leg and has to use crutches for three weeks.
- Erkek kardeşim bacağını kırdı ve üç hafta koltuk değnekleri kullanmak zorunda.
- Tom broke a window in the classroom.
- Tom sınıfta bir cam kırdı.
- This is the first time I've ever broken a glass.
- İlk defa bir bardak kırıyorum.
- He has broken many hearts.
- O birçok kalp kırdı.
- He broke the world record.
- O dünya rekoru kırdı.
- They broke the car's window and took the bag.
- Arabanın camını kırıp çantayı aldılar.
- Tom confessed that he had broken the window.
- Tom camı kırdığını itiraf etti.
- Tom saw Mary break the window.
- Tom, Mary'nin pencereyi kırdığını gördü.
- Tom's death broke Mary's heart.
- Tom'un ölümü Mary'nin kalbini kırdı.
- Who broke this window?
- Bu camı kim kırdı?
- His record will never be broken.
- Onun rekoru asla kırılamayacak.
- I accidentally kicked a large rock and broke my toe.
- Yanlışlıkla büyük bir kayaya tekme attım ve baş parmağımı kırdım.
- You haven't broken anything, have you?
- Hiçbir şeyi kırmadın, değil mi?
- She broke my heart.
- O kalbimi kırdı.
- That night, Asem broke five dishes.
- O gece Asem beş tabak kırdı.
- Tom broke a window yesterday.
- Tom dün bir pencere kırdı.
- She hit her boyfriend and broke his nose.
- O, erkek arkadaşına vurdu ve onun burnunu kırdı.
- She broke her hand punching the wall.
- Duvarı yumruklarken elini kırdı.
- I was happy here until you broke my heart.
- Sen kalbimi kırana kadar burada mutluydum.
- Tom broke my heart.
- Tom kalbimi kırdı.
- I broke a glass.
- Ben bir bardak kırdım.
- Who broke the dish?
- Tabağı kim kırdı?
- He broke some bones in his arm and hand.
- Kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.
- I don't want to talk to you, because you broke my heart.
- Seninle konuşmak istemiyorum çünkü kalbimi kırdın.
- Tom broke three dishes.
- Tom üç tane tabak kırdı.
- The doorknob broke.
- Kapı kolu kırıldı.
- My nose has been broken three times.
- Burnum üç kez kırıldı.
- One of the kids broke the lock.
- Çocuklardan biri kilidi kırdı.
- The window was broken by Tom.
- Cam Tom tarafından kırıldı.
- Her toy was broken by her little sister.
- Oyuncağı küçük kız kardeşi tarafından kırıldı.
- Tom broke both his arms.
- Tom her iki kolunu kırdı.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Evimde parti vermek istiyorsan, sonrasında her şeyi temizle ve hiçbir şeyi kırma, yoksa zararı ödersin.
- Tom's neck was broken.
- Tom'un boynu kırıldı.
- I broke three ribs.
- Üç kaburgam kırıldı.
- I broke my wrist when I fell on it.
- Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
- Who broke the window?
- Pencereyi kim kırdı?
- Tom broke a window yesterday.
- Tom dün bir camı kırmış.
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom bisiklet tekmesi atmaya çalışırken neredeyse kolunu kırıyordu.
- I could actually have broken a leg.
- Gerçekten bir bacağımı kırmış olabilirim.
- Tom broke his left ankle during a rugby match.
- Tom bir ragbi maçı sırasında sol ayak bileğini kırdı.
- The boy must have broken the window.
- Pencereyi çocuk kırmış olmalı.
- We attempted to break the enemy's lines of defense.
- Düşmanın savunma hatlarını kırmaya çalıştık.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
- Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- You broke her heart.
- Onun kalbini kırdın.
- He fell when the ladder broke.
- Merdiven kırıldığında düştü.
- He has broken the glass.
- O, bardağı kırdı.
- I broke my gas-powered rice cooker so I got an induction rice cooker instead.
- Gazla çalışan pilav pişiricimi kırdım ve yerine indüksiyonlu bir pilav pişirici aldım.
- Tom thought his leg was broken.
- Tom bacağının kırıldığını düşündü.
- Tom broke his leg skiing.
- Tom kayak yaparken bacağını kırdı.
- Tom has been avoiding me like the plague ever since he broke my glasses.
- Tom gözlüğümü kırdığından beri benden vebadan kaçar gibi kaçıyor.
- He broke his left arm.
- O, sol kolunu kırdı.
- I'm sorry I broke your antique lamp.
- Antika lambanı kırdığım için özür dilerim.
- Our army broke through the enemy defenses.
- Ordumuz düşman savunmasını kırdı.
- His broken arm took several weeks to heal.
- Kırılan kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
- I broke her heart and made her cry.
- Onun kalbini kırdım ve onu ağlattım.
- I broke my glasses.
- Gözlüklerimi kırdım.
- If you're not more careful with your things, some of them may get broken.
- Eşyalarına daha fazla dikkat etmezsen bazıları kırılabilir.
- Michael broke the dishes.
- Michael, tabakları kırdı.
- Please be careful that you don't break this vase.
- Bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- I broke my arm when I was a child.
- Ben çocukken kolumu kırdım.
- She broke my heart.
- Kalbimi kırdı.
- Did Tom break your heart?
- Tom kalbini mi kırdı?
- It broke my heart.
- Kalbimi kırdı.
- The plaintive melody broke her heart.
- Ağlamaklı melodi onun kalbini kırdı.
- I am trained to break the world record.
- Dünya rekorunu kırmak için eğitildim.
- He broke his arm.
- O, kolunu kırdı.
- He fell and broke his arm while he was skiing.
- Kayak yaparken düşüp kolunu kırdı.
- That just broke my heart.
- Bu kalbimi kırdı.
- He broke a window.
- O bir pencere kırdı.
- I knocked over the vase and broke it.
- Vazoyu devirdim ve kırdım.
- It's going to break.
- Kırılacak.
- The vase that he broke is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo halamındı.
- Did I break it?
- Kırdım mı?
- It was the window that Tom broke yesterday.
- O, Tom'un dün kırdığı camdı.
- When he broke his leg, he had to use crutches for 3 months.
- O, bacağını kırdığında üç ay koltuk değnekleri kullanmak zorunda kaldı.
- Did you break the window on purpose or by accident?
- Pencereyi kasıtlı olarak mı kırdın yoksa kazara mı?
- He broke his leg in the baseball game.
- Bir beyzbol maçında bacağını kırdı.
- My fuel line broke.
- Yakıt borum kırıldı.
- I want to break everything.
- Her şeyi kırmak istiyorum.
- Can't we break it?
- Kıramaz mıyız?
- What they did was break the window.
- Onların yaptıkları şey pencereyi kırmaktı.
- Do you really want to break my heart?
- Gerçekten kalbimi kırmak istiyor musun?
- Hold the eggs tight or you'll break them.
- Yumurtaları sıkı tut yoksa onları kıracaksın.
- The tip of the key broke.
- Anahtarın ucu kırıldı.
- Who broke the bottle?
- Şişeyi kim kırdı?
- When he broke his leg he was screaming out in pain.
- O bacağını kırdığında acıdan bağırıyordu.
- I think my leg is broken.
- Sanırım bacağım kırıldı.
- Did you break the lamp, Tom?
- Lambayı sen mi kırdın, Tom?
- We need to be very careful not to break anything.
- Bir şey kırmamak için çok dikkatli olmalıyız.
- Tom broke the cup.
- Tom bardağı kırdı.
- This is the window he broke.
- Bu onun kırdığı penceredir.
- The asteroid injured over a thousand people and broke many windows.
- Asteroid binden fazla insanı yaraladı ve birçok pencereyi kırdı.
- They broke the car's window.
- Arabanın camını kırdılar.
- Tom broke a window in the classroom.
- Tom sınıfın camını kırdı.
- I broke the glass.
- Bardağı kırdım.
- With Microsoft Office documents, versions 2003 or earlier, when you save a file with a password, hackers can break that password in seconds.
- Microsoft Office belgelerinin 2003 veya daha önceki sürümlerinde, bir dosyayı parola ile kaydettiğinizde, bilgisayar korsanları bu parolayı saniyeler içinde kırabilir.
- Tom got into a fight with Mary's brother and got his nose broken.
- Tom, Mary'nin kardeşiyle kavga etti ve burnu kırıldı.
- This is the vase that Tom broke.
- Bu Tom'un kırdığı vazo.
- You must take care not to break it.
- Onu kırmamaya dikkat etmelisin.
- I think I've broken my arm.
- Sanırım kolumu kırdım.
- I broke my fingernail.
- Tırnağımı kırdım.
- Tom dropped a dish and it broke.
- Tom bir tabak düşürdü ve kırıldı.
- Who broke that pane of glass?
- O cam bölmeyi kim kırdı?
- He met with an accident and broke some bones.
- Bir kaza geçirdi ve bazı kemikleri kırıldı.
- The mast broke and our ship went adrift.
- Direk kırıldı ve gemimiz sürüklendi.
- Who broke the mug?
- Bardağı kim kırdı?
- I broke both of my arms.
- İki kolumu da kırdım.
- Who could've broken the fishbowl?
- Akvaryumu kim kırabilirdi?
- She broke both her arms.
- O her iki kolunu da kırdı.
- By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
- John broke the window.
- John, camı kırdı.
- I can't break this code.
- Bu kodu kıramam.
- Tom got into a fight with Mary's brother and got his nose broken.
- Tom Mary'nin erkek kardeşi ile dövüştü ve burnunu kırdırdı.
- Mary bristled with rage after Tom broke her vase.
- Tom vazosunu kırdıktan sonra Mary öfkeden kudurdu.
- Tom broke his new toy.
- Tom yeni oyuncağını kırdı.
- By whom was the window broken?
- Cam kim tarafından kırıldı?
- Tom threw a rock at the bottle, hit it and broke it.
- Tom şişeye bir taş fırlattı, şişeye çarptı ve kırdı.
- It was yesterday that he broke the window.
- Camı dün kırmıştı.
- Old habits are hard to break.
- Eski alışkanlıkları kırmak zordur.
- We have no hot water because the pipes broke.
- Borular kırıldığından dolayı sıcak suyumuz yok.
- It was a vase that my son broke last night.
- Dün gece oğlum bir vazo kırdı.
- But love can break your heart.
- Ama aşk kalbinizi kırabilir.
- Tom broke his leg last year and has limped ever since.
- Tom geçen yıl bacağını kırdı ve o zamandan beri topallıyor.
- Tom broke his leg in a cycling accident.
- Tom bisiklet kazasında bacağını kırdı.
- You broke her heart.
- Onun kalbini kırdınız.
- The asteroid injured over a thousand people and broke many windows.
- Asteroit binden fazla insanı yaraladı ve birçok camı kırdı.
- Tom dropped his cup and broke it.
- Tom fincanını düşürdü ve kırdı.
- The movers didn't break anything.
- Nakliyeciler hiçbir şeyi kırmamışlar.
- I broke my leg in a traffic accident.
- Ben bir trafik kazasında bacağımı kırdım.
- She fell and broke her nose.
- Düştü ve burnunu kırdı.
- Tell me what I want to know or I'll break your arm.
- Bana bilmek istediğimi söyle ya da kolunu kıracağım.
- He dropped the cup and broke it.
- O, kupayı düşürdü ve kırdı.
- Wayde van Niekerk broke the world record and won the gold medal in the 400m sprint.
- Wayde van Niekerk 400 metre sürat koşusunda dünya rekoru kırdı ve altın madalya kazandı.
- The crowd got out of control and broke through the fence.
- Kalabalık kontrolden çıktı ve parmaklıkları kırıp geçti.
- I broke the world record.
- Dünya rekorunu kırdım.
- I have a broken nail.
- Tırnağım kırıldı.
- John broke the window yesterday.
- John dün camı kırdı.
- The cup you just broke was the one Tom gave me.
- Az önce kırdığın fincan Tom'un bana verdiği fincandı.
- They broke the car's window and took the bag.
- Arabanın camını kırdılar ve çantayı aldılar.
- The kick of the rifle can break your shoulder.
- Tüfeğin tepmesi omzunuzu kırabilir.
- You have to break an egg to make an omelet.
- Omlet yapmak için bir yumurta kırmak zorundasın.
- Did you break anything down there?
- Aşağıda bir şey kırdın mı?
- I want to know who broke this window.
- Pencereyi kimin kırdığını bilmek istiyorum.
- The boy must have broken the window.
- Çocuk camı kırmış olmalı.
- It may break.
- Kırılabilir.
- The handle of the cup has broken off.
- Bardağın sapı kırıldı.
- Who do you think broke the window?
- Camı kimin kırdığını düşünüyorsun?
- Tom almost broke his butt slipping in the bathtub.
- Tom küvette kayarken neredeyse poposunu kırıyordu.
- Who did Tom say broke the mirror?
- Tom aynayı kimin kırdığını söyledi?
- I don't want to talk to you, because you broke my heart.
- Seninle konuşmak istemiyorum, çünkü kalbimi kırdın.
- He broke the window intentionally.
- O pencereyi kasıtlı olarak kırdı.
- Tom broke his left ankle during a rugby match.
- Tom bir rugby maçı sırasında sol ayak bileğini kırdı.
- Don't break her heart.
- Onun kalbini kırma.
- The vase broken by him is my aunt's.
- Onun tarafından kırılan vazo halama aittir.
- The backdoor was broken.
- Arka kapı kırıldı.
- She fell down and broke her left leg.
- Düştü ve sol bacağını kırdı.
- He met with an accident and broke some bones.
- O bir kazaya uğradı ve bazı kemiklerini kırdı.
- The glass was broken by someone.
- Cam biri tarafından kırıldı.
- He fell down on the ice and broke his arm.
- Buzda düştü ve kolunu kırdı.
- Art breaks the monotony of our life.
- Sanat, hayatımızın monotonluğunu kırar.
- She broke the dish on purpose just to show her anger.
- Sırf öfkesini göstermek için tabağı bilerek kırdı.
- My bicycle broke, so I had to walk.
- Bisikletim kırıldı, o yüzden yürümek zorunda kaldım.
- Somebody has broken this dish.
- Biri bu tabağı kırdı.
- Be careful not to break these eggs.
- Bu yumurtaları kırmamaya dikkat et.
- Do you know who broke this window?
- Bu pencereyi kimin kırdığını biliyor musun?
- I want to know who broke the window.
- Camı kimin kırdığını bilmek istiyorum.
- It's been three weeks since Tom broke his arm.
- Tom kolunu kırdığından beri üç hafta oldu.
- Not only did Tom break his leg, he got badly burned.
- Tom sadece bacağını kırmakla kalmadı, fena halde de yandı.
- I have no idea who might've broken the window.
- Camı kimin kırmış olabileceği hakkında hiçbir fikrim yok.
- The glass got broken.
- Bardak kırıldı.
- I broke three ribs.
- Üç kaburgayı kırdım.
- I broke his heart.
- Onun kalbini kırdım.
- It was yesterday that Jake broke this window.
- Dün Jake bu pencereyi kırdı.
- My nail has broken.
- Benim tırnağım kırıldı.
- She was careful not to break the glasses.
- Bardakları kırmamaya dikkat etti.
- She was careful not to break the glasses.
- O, gözlüğü kırmamak için dikkatliydi.
- When he asked who had broken the window, all the boys put on an air of innocence.
- Camı kimin kırdığını sorduğunda, tüm çocuklar masum bir havaya büründü.
- When did she break the window?
- Camı ne zaman kırdı?
- My piggy bank was broken by my naughty sister.
- Benim kumbaram benim yaramaz kız kardeşim tarafından kırıldı.
- He broke his leg in the baseball game.
- Beyzbol maçında bacağını kırdı.
- I broke the window.
- Camı kırdım.
- I'm sorry to hear that Tom broke his leg.
- Tom'un bacağını kırdığını duyduğuma üzüldüm.
- I'd like to find out how this got broken.
- Bunun nasıl kırıldığını öğrenmek istiyorum.
- Don't break it.
- Onu kırma.
- Tom broke his left wrist.
- Tom sol bileğini kırdı.
- Tom broke that one.
- Tom onu kırdı.
- Tom dropped his cup and broke it.
- Tom fincanını düşürüp kırdı.
- My toy is broken.
- Oyuncağım kırıldı.
- He got a broken jaw and lost some teeth.
- Çenesi kırıldı ve birkaç dişini kaybetti.
- Someone broke my camera.
- Biri fotoğraf makinemi kırdı.
- Tom broke Mary's expensive Chinese Ming vase.
- Tom, Mary'nin pahalı Çin Ming vazosunu kırdı.
- You must break the vicious circle.
- Bu kısır döngüyü kırmalısın.
- The glass was broken by someone.
- Bardak biri tarafından kırıldı.
- It's going to break.
- O kırılacak.
- In 1992, George Soros broke the British pound.
- 1992'de George Soros İngiliz poundunu kırdı.
- All the eggs in the box were broken.
- Kutudaki bütün yumurtalar kırıldı.
- Tom broke the window.
- Tom pencereyi kırdı.
- He broke the flower vase on purpose.
- Kasıtlı olarak vazoyu kırdı.
- Kate broke his heart by rudely demanding he go away.
- Kate, kabaca gitmesini isteyerek onun kalbini kırdı.
- Who told you Tom broke his leg?
- Tom'un bacağını kırdığını sana kim söyledi?
- Tom broke his right arm.
- Tom sağ kolunu kırdı.
- We need to break radio silence.
- Radyo sessizliğini kırmamız gerek.
- When was the last time you broke your glasses?
- En son ne zaman gözlüğünüzü kırdınız?
- I've been walking on crutches ever since I broke my foot.
- Ayağımı kırdığımdan beri koltuk değnekleriyle yürüyorum.
- She broke her hand punching the wall.
- O duvara yumruk atarken elini kırdı.
- Can you break an egg with one hand?
- Tek elle yumurta kırabilir misin?
- Since I broke my foot, I'm walking with crutches.
- Ayağımı kırdığımdan beri koltuk değnekleriyle yürüyorum.
- Tom broke his ankle.
- Tom ayak bileğini kırdı.
- Tom broke the cup.
- Tom fincanı kırdı.
- Tom didn't break it.
- Tom onu kırmadı.
- I broke my hand!
- Elimi kırdım!
- He broke the window intentionally.
- Pencereyi kasten kırdı.
- Don't break his heart.
- Onun kalbini kırma.
- The glass got broken.
- Cam kırıldı.
- I knocked over the vase and broke it.
- Ben vazoya çarpıp onu kırdım.
- They said they were broke.
- Kırıldıklarını söylediler.
- You have to break an egg to make an omelet.
- Omlet yapmak için yumurtayı kırmalısın.
- I broke three dishes.
- Üç tabak kırdım.
- I broke the personal computer.
- Kişisel bilgisayarı kırdım.
- Only forgiveness can break the endless cycle of revenge.
- Sadece affetmek, sonsuz intikam döngüsünü kırabilir.
- The good old man broke through the ice with the horse, and fell into the cold water.
- İyi yaşlı adam atı ile buzu kırdı ve soğuk suya düştü.
- Tom has broken his left leg.
- Tom sol bacağını kırdı.
- Did you break the lamp, Tom?
- Lambayı kırdın mı, Tom?
- Tom didn't want to break Mary's heart.
- Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- I broke both of my arms.
- Her iki kolumu da kırdım.
- Tom has broken one of his legs.
- Tom bacaklarından birini kırdı.
- It's been three weeks since Mark broke his arm.
- Mark kolunu kırdığından beri üç hafta oldu.
- My ankle is broken.
- Bileğim kırıldı.
- I broke that.
- Onu ben kırdım.
- My brother fell off a tree and broke his leg.
- Kardeşim ağaçtan düştü ve bacağını kırdı.
- It's a habit you can break.
- Bu kırabileceğin bir alışkanlık.
- Someone broke all the bus shelter windows.
- Birisi tüm otobüs duraklarının camlarını kırdı.
- I want to find out who broke the window.
- Camı kimin kırdığını bulmak istiyorum.
- Can you break an egg with one hand?
- Tek elinle bir yumurta kırabilir misin ?
- We have no hot water because the pipes broke.
- Borular kırıldığı için sıcak suyumuz yok.
- Grandma dropped her glasses and they broke.
- Büyükanne gözlüğünü düşürdü ve o kırıldı.
- The chair is broken.
- Sandalye kırıldı.
- It was a glass that he broke.
- Kırdığı bir bardaktı.
- She breaks something every time she cleans the room.
- O, odayı her temizlemesinde bir şey kırar.
- Can you break this twenty?
- Bu yirmiyi kırabilir misin?
- I broke that.
- Ben onu kırdım.
- The thief broke the window.
- Hırsız camı kırdı.
- The vase she broke is my aunt's.
- Kırdığı vazo teyzemin.
- I've broken my arm, so I have to wear a bandage for the whole week.
- Kolumu kırdım, bir hafta boyunca bandaj takmak zorundayım.
- You'll break it if you're not careful.
- Dikkatli olmazsan kıracaksın.
- Did you break the lamp?
- Lambayı kırdın mı?
- Please be careful that you don't break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamaya dikkat edin.
- As heavy as you are, the ice will break.
- Sen ne kadar ağır olursan ol, buz kırılacak.
- The water pipes broke.
- Su boruları kırıldı.
- This desk was broken by Tony.
- Bu masa Tony tarafından kırıldı.
- The singer broke the windows.
- Şarkıcı pencereleri kırdı.
- Did Tom break something again?
- Tom yine bir şey mi kırdı?
- Who was this window broken by?
- Bu cam kim tarafından kırıldı?
- Tom broke a tooth biting into an apple.
- Tom bir elmayı ısırırken dişini kırdı.
- Sticks and stones may break my bones, but words will never hurt me.
- Sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir ama kelimeler bana asla zarar vermez.
- Tom broke a glass.
- Tom bir bardak kırdı.
- We attempted to break the lines of the enemy.
- Düşman hatlarını kırmayı denedik.
- When I opened the door, I broke the lock.
- Kapıyı açtığımda kilidi kırdım.
- It will break.
- O kırılacak.
- Tom broke his jaw.
- Tom çenesini kırdı.
- He broke his arm.
- Kolunu kırdı.
- He broke six windows one after another.
- Birbiri ardına altı cam kırdı.
- He broke this vase on purpose.
- Bu vazoyu bilerek kırdı.
- Some habits are difficult to break.
- Bazı alışkanlıkları kırmak zordur.
- The boy admitted that he broke the vase.
- Çocuk vazoyu kırdığını itiraf etti.
- I think Tom broke the dish on purpose.
- Sanırım Tom tabağı bilerek kırdı.
- I broke a glass.
- Bir bardak kırdım.
- Don't break my heart.
- Kalbimi kırma.
- She gathered the pieces of the broken dish.
- Kırılan tabağın parçalarını topladı.
- She has broken the toaster again.
- Yine tost makinesini kırdı.
- I broke a small piece of cheddar cheese and dipped it in sour cream.
- Küçük bir parça kaşar peyniri kırdım ve ekşi kremaya batırdım.
- I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Kalbini kıracağımı biliyordum ama başka seçeneğim yoktu.
- Tom broke the dishes.
- Tom tabakları kırdı.
- The news broke her heart.
- Haber onun kalbini kırdı.
- Peter didn't intend to break the vase.
- Peter, vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- My brother fell off a tree and broke his leg.
- Erkek kardeşim bir ağaçtan düştü ve bacağını kırdı.
- The child did not intent to break your arm.
- Çocuk kolunuzu kırmak istemedi.
- Her son's death broke her heart.
- Oğlunun ölümü kalbini kırdı.
- When I was small and I broke my leg, I suffered a lot.
- Küçükken bacağımı kırdığımda çok acı çektim.
- The endless cycle of revenge can only be broken by forgiveness.
- Sonsuz intikam döngüsü ancak affetme ile kırılabilir.
- Tom broke Mary's mug.
- Tom, Mary'nin bardağını kırdı.
- The horse broke its neck when it fell.
- At düştüğünde boynunu kırdı.
- I broke three eggs.
- Üç yumurta kırdım.
- In a store if you break something you must pay for it.
- Bir mağazada bir şeyi kırarsanız parasını ödemek zorundasınız.
- Tom said that he broke the glass.
- Tom bardağı kırdığını söyledi.
- The little boy accidentally broke the glass.
- Küçük çocuk kazara bardağı kırdı.
- Please be careful not to break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamaya dikkat edin.
- If you're not more careful with your things, some of them may get broken.
- Eşyalarına daha fazla dikkat etmezsen, bazıları kırılabilir.
- When was the last time you broke your glasses?
- En son ne zaman gözlüğünü kırdın?
- One of our windows is broken.
- Pencerelerimizden biri kırıldı.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istemedim.
- He fell down on the ice and broke his arm.
- Buzun üzerine düştü ve kolunu kırdı.
- I stepped on my Lady Gaga CD by mistake and broke it!
- Ben yanlışlıkla Lady Gaga CD'min üzerine bastım ve onu kırdım!
- It's been three weeks since Mark broke his arm.
- Mark kolunu kıralı üç hafta oldu.
- This is the window which was broken by the boy.
- Bu çocuk tarafından kırılan pencere.
- It breaks my heart to see you crying.
- Seni ağlarken görmek kalbimi kırıyor.
- It's been three weeks since Tom broke his arm.
- Tom kolunu kıralı üç hafta oldu.
- Tom broke both of his legs.
- Tom bacaklarının her ikisini de kırdı.
- He tried to break his son's habit of smoking.
- Oğlunun sigara içme alışkanlığını kırmaya çalıştı.
- Tom fell off the roof and broke three ribs.
- Tom çatıdan düştü ve üç kaburgasını kırdı.
- Did Tom break something again?
- Tom tekrar bir şey kırdı mı?
- I broke the cup.
- Kupayı kırdım.
- I didn't break anything.
- Ben bir şey kırmadım.
- You haven't broken anything, have you?
- Bir şey kırmadın, değil mi?
- He got his arm broken while he was playing soccer.
- Futbol oynarken kolu kırıldı.
- Tom accidentally broke his favorite coffee mug.
- Tom en sevdiği kahve kupasını kazara kırdı.
- Don't break the branches.
- Dalları kırma.
- You broke Tom's heart.
- Tom'un kalbini kırdın.
- I think I broke his heart.
- Sanırım onun kalbini kırdım.
- When I was small and I broke my leg, I suffered a lot.
- Ben küçükken bacağımı kırdım, ben çok acı çektim.
- Booth broke his leg when he hit the stage floor.
- Booth sahne zeminine çarptığında bacağını kırdı.
- That night, Asem broke five dishes.
- Asem o gece beş tane tabak kırdı.
- Susan broke the dish on purpose to show her anger.
- Susan öfkesini göstermek için tabağı bilerek kırdı.
- The woman asked why the window was broken.
- Kadın neden pencerenin kırıldığını sordu.
- Tom broke a tooth biting into an apple.
- Tom elmayı ısırırken dişini kırdı.
- Who broke the plate?
- Tabağı kim kırdı?
- I broke a rib falling.
- Düşerken bir kaburgamı kırdım.
- How did you break it?
- Bunu nasıl kırdın?
- You broke your arm.
- Kolunu kırmışsın.
- Did you break anything down there?
- Orada bir şey kırdın mı?
- My nail has broken.
- Tırnağım kırıldı.
- It'll break.
- O kırılacak.
- My heart broke when I saw the dying birds.
- Ölen kuşları gördüğümde kalbim kırıldı.
- My heart broke at the sight of the dying birds.
- Ölen kuşları gördüğümde kalbim kırıldı.
- Peter didn't intend to break the vase.
- Peter, vazoyu kırmak istememişti.
- My knife is broken.
- Bıçağım kırıldı.
- My bottle broke.
- Şişem kırıldı.
- Tom thinks his leg is broken.
- Tom bacağının kırıldığını düşünüyor.
- You broke my nose.
- Burnumu kırdın.
- I'm on crutches since I broke both my legs.
- İki bacağımı da kırdığımdan beri koltuk değnekleri kullanıyorum.
- Someone broke the window.
- Birisi camı kırmış.
- I think Tom broke the dish on purpose.
- Bence Tom tabağı bilerek kırdı.
- The curse was broken.
- Lanet kırıldı.
- Be careful not to break the eggs.
- Yumurtaları kırmamaya dikkat et.
- The shop window was broken by a stone.
- Dükkanın camı bir taşla kırıldı.
- Art breaks the monotony of our life.
- Sanat, hayatın monotonluğu kırar.
- Tom broke his arm.
- Tom kolunu kırdı.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- Dan fell to the ground and broke three ribs.
- Dan yere düştü ve üç kaburgasını kırdı.
- He had his arm broken during the game.
- Oyun sırasında kolu kırıldı.
- Who broke the vase?
- Vazoyu kim kırdı?
- He broke my nose!
- Burnumu kırdı!
- Her arm is broken.
- Kolu kırıldı.
- Tom broke his arm playing football.
- Tom futbol oynarken kolunu kırdı.
- When he asked who had broken the window, all the boys put on an air of innocence.
- O, camı kimin kırdığını sorduğunda, bütün çocuklar masum havasına girdiler.
Show More (824)
|
2 |
break |
mola |
n. |
|
- Trish, I think this break will help you get over Chalky Heads breaking up.
- Trish, bence bu mola Chalky Heads'in dağılmasının üstesinden gelmene yardımcı olacak.
- We needed a break.
- Bir molaya ihtiyacımız vardı.
- It was a nice break.
- Bu güzel bir molaydı.
- You certainly deserve a break.
- Sen kesinlikle bir molayı hak ediyorsun.
- My life has become a treadmill, and I need a break.
- Hayatım bir koşu bandına dönüştü ve bir molaya ihtiyacım var.
- I think I deserve a break now.
- Artık bir molayı hak ettiğimi düşünüyorum.
- You certainly deserve a break.
- Kesinlikle bir molayı hak ediyorsun.
- Tom figured everybody needed a break.
- Tom herkesin bir molaya ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
- He resumed his work after a short break.
- Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.
- He continued his work after a short break.
- Kısa bir moladan sonra çalışmasına devam etti.
- May we smoke during the break?
- Molada sigara içebilir miyiz?
- What time is the break?
- Mola ne zaman?
- You've earned a break.
- Bir molayı hak ettin.
- I don't need a break.
- Bir molaya ihtiyacım yok.
- I don't need a break.
- Molaya ihtiyacım yok.
- Would you mind if I took a break?
- Bir mola alabilir miyim?
- Can I take a break now?
- Şimdi bir mola alabilir miyim?
- You need a short break.
- Kısa bir molaya ihtiyacın var.
- I think we could all use a break.
- Sanırım hepimize biraz mola iyi gelebilir.
- I watched TV during my breaks.
- Molalarım sırasında TV izledim.
- Tom said we should take a short break.
- Tom kısa bir mola almamız gerektiğini söyledi.
- I'm supposed to be on break.
- Molada olmam gerekiyordu.
- We need to take a break.
- Bir mola almamız gerekiyor.
- Everyone deserves a break.
- Herkes bir molayı hak ediyor.
- After his dinner break, Dan left to pick Linda up from the gym.
- Akşam yemeği molasından sonra Dan Linda'yı spor salonundan almak için çıktı.
- May we smoke during the break?
- Mola sırasında sigara içebilir miyiz?
- You need a break.
- Bir molaya ihtiyacın var.
- I need a five-minute break.
- Beş dakikalık bir molaya ihtiyacım var.
- I'm on my break.
- Ben moladayım.
- I'm going to take a short break.
- Kısa bir mola alacağım.
- It was a nice break.
- Güzel bir molaydı.
- Tom said he didn't need a break.
- Tom molaya ihtiyacı olmadığını söyledi.
- It's a nice break.
- Bu güzel bir mola.
- Tom was ready for a break.
- Tom bir mola için hazırdı.
- It's time for my break.
- Mola zamanım geldi.
- We need to take a break.
- Bir mola almalıyız.
- What we need now is a break.
- Şimdi ihtiyacımız olan şey bir mola.
- Tom says he needs a break, too.
- Tom da bir molaya ihtiyacı olduğunu söylüyor.
- I needed a break.
- Bir molaya ihtiyacım vardı.
- Do you need a break?
- Bir molaya ihtiyacın var mı?
- We have a tea break at five o'clock.
- Saat beşte çay molamız var.
- It's time for a break.
- Mola zamanı.
- Break time's over.
- Mola zamanı bitti.
- My wife and I hope to get away for a week during the Christmas break.
- Benim karım ve ben Noel molasında bir haftalığına uzaklaşmayı umuyoruz.
- Tom needs a break.
- Tom'un bir molaya ihtiyacı var.
- Let's take a 10 minute break.
- 10 dakikalık bir mola alalım.
- All I need is a break.
- Tek ihtiyacım olan bir mola.
- Tom said he didn't need a break.
- Tom bir molaya ihtiyacı olmadığını söyledi.
- I'm ready for a break.
- Bir mola için hazırım.
- It's a nice break.
- Güzel bir mola.
- We asked if we might smoke during the break.
- Mola sırasında sigara içebilir miyiz diye sorduk.
- After his dinner break, Dan left to pick Linda up from the gym.
- Yemek molasından sonra Dan, Linda'yı spor salonundan almak için ayrıldı.
- We'll be back after the break.
- Moladan sonra geri döneceğiz.
- We'll take a break soon.
- Kısa süre sonra bir mola alacağız.
- I need a break.
- Bir molaya ihtiyacım var.
- I'm supposed to be on break.
- Molada olmam gerekiyor.
- We need a break.
- Bir molaya ihtiyacımız var.
- Tom is on break.
- Tom molada.
- I needed a break, so I took one.
- Bir molaya ihtiyacım vardı, ben de aldım.
- The break is over.
- Mola bitti.
- I was on a break.
- Ben moladaydım.
- Everyone deserves a break.
- Herkes bir molayı hak eder.
- Let me take a break, please.
- Lütfen bir mola alayım.
- Pretty soon we'd better wrap up this break and get back to work.
- Çok yakında bu molayı sona erdirsek ve işe geri gitsek iyi olur.
- I watched TV during my breaks.
- Molalarımda televizyon izlerdim.
- Sometimes you need a break.
- Bazen bir molaya ihtiyacın olur.
- I needed a break, so I took one.
- Bir molaya ihtiyacım vardı, o yüzden bir mola aldım.
- We asked if we might smoke during the break.
- Molada sigara içip içemeyeceğimizi sorduk.
- What time does your break start?
- Molanız ne zaman başlıyor?
- I watched television during a break in my studies.
- Bir çalışma molası esnasında televizyon izlemiştim.
Show More (67)
|
3 |
break |
çiğnemek |
v. |
|
- I shall be bending the rules as far as I possibly can without actually breaking them.
- Kuralları gerçekten çiğnemeden mümkün olduğunca esneteceğim.
- Playing the system, breaking the spirit of the rules.
- Sistemle oynamak, kuralların ruhunu çiğnemek.
- It is even now openly threatening to break international law again.
- Hatta şimdi açıkça uluslararası hukuku tekrar çiğnemekle tehdit ediyor.
- It is even now openly threatening to break international law again.
- Hatta şu anda açıkça uluslararası hukuku yeniden çiğnemekle tehdit ediyor.
- They recognise that you cannot say you are upholding international law by breaking international law.
- Uluslararası hukuku çiğneyerek uluslararası hukuku koruduğunuzu söyleyemeyeceğinizi kabul ediyorlar.
- My action on Monday was therefore upholding the law, not breaking it.
- Dolayısıyla pazartesi günü yaptığım eylem yasayı çiğnemek değil, yasayı korumaktı.
- This hypothesis, that the Community is breaking Treaty law is simply nonsense.
- Topluluğun Antlaşma hukukunu çiğnediği yönündeki bu varsayım tek kelimeyle saçmalıktır.
- So it is not a question of breaking Treaty law.
- Dolayısıyla Antlaşma hukukunun çiğnenmesi söz konusu değildir.
- It therefore breaks the law - if I may put it that way - by flouting the rules that we have laid down several times.
- Dolayısıyla bu durum, daha önce defalarca ortaya koyduğumuz kuralların çiğnenmesi anlamına gelmektedir.
- Rules can be changed, but not by breaking them.
- Kurallar değiştirilebilir ama onları çiğneyerek değil.
- Whoever breaks this law must lose his livelihood, because human health in our country is at stake here.
- Kim bu yasayı çiğnerse geçim kaynağını kaybetmelidir, çünkü burada söz konusu olan ülkemizdeki insan sağlığıdır.
- We cannot enforce international law by breaking international law.
- Uluslararası hukuku çiğneyerek uluslararası hukuku uygulayamayız.
- I do break rules sometimes.
- Bazen kuralları çiğnerim.
- Tom broke numerous laws.
- Tom birçok yasayı çiğnedi.
- I don't think I broke any rules.
- Hiçbir kuralı çiğnediğimi sanmıyorum.
- Tom hasn't broken any laws.
- Tom yasaları çiğnemedi.
- We never break the law.
- Yasayı asla çiğnemiyoruz.
- I didn't break any laws.
- Hiçbir yasayı çiğnemedim.
- I didn't intentionally break any rules.
- Kasıtlı olarak hiçbir kuralı çiğnemedim.
- Don't be afraid to break the rules a little.
- Kuralları birazcık çiğnemekten korkmayın.
- Rules are made to be broken.
- Kurallar çiğnenmek içindir.
- Tom never broke any rules.
- Tom hiçbir kuralı çiğnemez.
- What law did Tom break?
- Tom hangi yasayı çiğnedi?
- Have I broken a law, officer?
- Bir yasayı mı çiğnedim, memur bey?
- Tom didn't break any laws.
- Tom kanunları çiğnemedi.
- Rules are meant to be kept, not broken.
- Kurallar uyulmak içindir, çiğnenmek için değil.
- We're not breaking any laws.
- Hiçbir yasayı çiğnemeyeceğiz.
- I haven't broken any laws.
- Hiçbir yasayı çiğnemedim.
- Did you break any rules?
- Herhangi bir kuralı çiğnedin mi?
- Tom didn't break any rules.
- Tom hiçbir kuralı çiğnemedi.
- Tom was expelled from school for breaking school rules.
- Tom okul kurallarını çiğnediği için okuldan atıldı.
- Tom hasn't broken any laws.
- Tom hiçbir yasayı çiğnemedi.
- Did you break any rules?
- Hiç kural çiğnedin mi?
- Nature never breaks her own laws.
- Doğa kendi kanunlarını asla çiğnemez.
- He knows how to break the law without being caught.
- Yakalanmadan kanunları nasıl çiğneyeceğini biliyor.
- Tom broke one of the rules and was kicked out of school.
- Tom kurallardan birini çiğnedi ve okuldan atıldı.
- What law have I broken?
- Hangi yasayı çiğnedim?
- I don't think Tom has broken any rules.
- Tom'un herhangi bir kuralı çiğnediğini sanmıyorum.
- I didn't intentionally break any rules.
- Herhangi bir kuralı kasıtlı olarak çiğnemedim.
- Sami broke the code.
- Sami kuralları çiğnedi.
- Did you break any laws?
- Hiç yasaları çiğnedin mi?
- Did Tom break any rules?
- Tom herhangi bir kuralı çiğnedi mi?
- Layla broke her mother's rules.
- Leyla annesinin kurallarını çiğnedi.
- I didn't break any rules.
- Ben hiçbir kuralı çiğnemedim.
- Teenagers often break rules.
- Gençler sık sık kuralları çiğnerler.
- Tom didn't break any laws.
- Tom hiçbir yasayı çiğnemedi.
- Have you broken any rules?
- Hiç kural çiğnedin mi?
- I didn't break any rules.
- Hiçbir kuralı çiğnemedim.
- Everybody breaks this law.
- Herkes bu yasayı çiğniyor.
- I don't think I've broken any laws.
- Hiçbir yasayı çiğnediğimi sanmıyorum.
- I didn't intentionally break any rules.
- Bilerek hiçbir kuralı çiğnemedim.
- I've broken enough rules for one day.
- Bir gün için yeterince kural çiğnedim.
- I don't think I broke any rules.
- Herhangi bir kural çiğnediğimi sanmıyorum.
- Rules were made to be broken.
- Kurallar çiğnenmek için yapılmıştır.
- I've broken enough rules for one day.
- Bir gün boyunca yeterince kural çiğnedim.
- Have you broken any rules?
- Herhangi bir kuralı çiğnedin mi?
- What laws were broken?
- Hangi yasalar çiğnendi?
- Some rules may have to be broken.
- Bazı kuralların çiğnenmesi gerekebilir.
- Tom didn't break any rules.
- Tom kuralları çiğnemedi.
- I didn't break any laws.
- Ben herhangi bir yasayı çiğnemedim.
- I don't think Tom has broken any rules.
- Tom'un kuralları çiğnediğini sanmıyorum.
- Rules are meant to be broken.
- Kurallar çiğnenmek içindir.
- Did you break any laws?
- Herhangi bir yasayı çiğnedin mi?
Show More (60)
|
4 |
break |
mola vermek |
v. |
|
- It is important that they be safer when they take their breaks.
- Mola verdiklerinde daha güvende olmaları önemlidir.
- Let's have a ten-minute break.
- On dakikalık bir mola verelim.
- Give Tom a break.
- Tom'a bir mola ver.
- Are you sure you can't take a short break?
- Kısa bir mola veremeyeceğine emin misin?
- Give Tom a break.
- Tom'a bir mola verin.
- Let's take a 10-minute break here.
- Burada on dakikalık bir mola verelim.
- He proposed that we take a small break.
- Küçük bir mola vermemizi önerdi.
- We'll take a quick break.
- Hızlı bir mola vereceğiz.
- Let's take a 10-minute break.
- 10 dakika mola verelim.
- Take a real break!
- Gerçek bir mola verin!
- We need to take a short break.
- Kısa bir mola vermemiz gerekiyor.
- Tom can't catch a break.
- Tom mola veremez.
- We were on a break.
- Biz mola vermiştik.
- Let's give Tom a break.
- Tom'a bir mola verelim.
- Tom tried to make a break for it.
- Tom bunun için bir mola vermeye çalıştı.
- Please give me a break.
- Lütfen bana bir mola ver.
- Give me a break here.
- Bana burada bir mola ver.
- Let's take a quick break.
- Hızlı bir mola verelim.
- Could I please take a short break?
- Kısa bir mola verebilir miyim lütfen?
- Let me take a short break.
- Kısa bir mola vereyim.
- Would you give me a break?
- Bana bir mola verir misin?
- We were on a break.
- Mola vermiştik.
- Are you sure you can't take a short break?
- Kısa bir mola veremeyeceğinden emin misin?
- I never get a break.
- Ben asla mola vermem.
- We're going to take a short commercial break.
- Kısa bir reklam molası vereceğiz.
- Have you taken your break?
- Molanı verdin mi?
- Tom gave us our break.
- Tom bize mola verdi.
- I was on a break.
- Mola vermiştim.
- Give yourself a break.
- Kendine bir mola ver.
- Tom gave us our break.
- Tom bize molamızı verdi.
- Let's break for some tea.
- Biraz çay molası verelim.
- Let's take a quick break.
- Kısa bir mola verelim.
- Have you taken your break yet?
- Mola verdin mi?
- Have you taken your break?
- Mola verdin mi?
- We need to make a break for it.
- Onun için bir mola vermemiz gerek.
- My life has become a treadmill, and I need a break.
- Hayatım bir koşu bandı haline geldi ve bir mola vermem gerekir.
- I'm on my break.
- Mola verdim.
- Why don't we take a short break?
- Neden kısa bir mola vermiyoruz?
- We need to take a short break.
- Kısa bir mola vermeliyiz.
- I appreciate you giving me a break.
- Bana bir mola verdiğin için minnettarım.
- Tom is going to take a quick break.
- Tom kısa bir mola verecek.
- We will take a quick break.
- Hızlı bir mola vereceğiz.
- After a quick break and a snack he felt revitalized.
- Kısa bir mola verip bir şeyler atıştırdıktan sonra kendini yeniden canlanmış hissetti.
- Give yourself a break.
- Kendinize bir mola verin.
- I'm going to take a short break.
- Kısa bir mola vereceğim.
- Sami needs to get a break.
- Sami'nin biraz mola vermeye ihtiyacı var.
- We're going to take a quick break.
- Kısa bir mola vereceğiz.
- Give us a break.
- Bize bir mola ver.
Show More (45)
|
5 |
break |
dönmek |
v. |
|
- We rely on Patty because she never breaks her promises.
- Patty'ye güveniyoruz çünkü verdiği sözden asla dönmez.
- Come what may, I will not break my word.
- Ne olursa olsun, sözümden dönmeyeceğim.
- He will never break his promise.
- O asla sözünden dönmeyecek.
- You shouldn't break promises.
- Sözünden dönmemelisin.
- We must not break our promise.
- Sözümüzden dönmemeliyiz.
- She is not a woman to break her promise.
- Sözünden dönecek bir kadın değil.
- Everybody knows that he is the last man to break his promise.
- Herkes onun sözünden dönecek son adam olduğunu bilir.
- Tom broke that promise, too.
- Tom da sözünden döndü.
- He never breaks promises.
- O asla sözünden dönmez.
- Tom didn't break his promise.
- Tom sözünden dönmedi.
- Even if the sun were to rise in the west, I wouldn't break my promise.
- Güneş batıdan doğsa bile, sözümden dönmezdim.
- Mary broke her promises.
- Mary sözünden döndü.
- Two hundred houses were burnt down in the fire which broke out yesterday.
- Dünkü yangında iki yüz ev küle döndü.
- One must not break his promise.
- İnsan, sözünden dönmemeli.
- I can't blame you for breaking your promise.
- Sözünden döndüğün için seni suçlayamam.
- Tom forgave Mary for breaking her promise.
- Tom sözünden döndüğü için Mary'yi affetti.
- He never breaks his promise.
- O, sözünden asla dönmez.
- He is the last person to break his promise.
- O sözünden dönecek son insandır.
- You shouldn't break your promises.
- Sözlerinden dönmemelisin.
- Never break your promise.
- Asla sözünden dönme.
- He is the last person to break his promise.
- Sözünden dönecek son kişidir.
- We rely on Patty because she never breaks her promises.
- Biz Patty'ye sözünden asla dönmediği için güveniriz.
- Everybody knows that he is the last man to break his promise.
- Herkes onun sözünden dönecek en son kişi olduğunu bilir.
- Even if the sun were to rise in the west, I wouldn't break my promise.
- Güneş batıdan doğacak olsa bile sözümden dönmem.
- We'll be back after the break.
- Aradan sonra döneceğiz.
- One must not break his promise.
- Biri sözünden dönmemeli.
- You broke your promises.
- Sözünden döndün.
- Did Tom break his promise?
- Tom sözünden döndü mü?
- I didn't break my promise.
- Ben sözümden dönmedim.
- I'm sorry for breaking my promise.
- Sözümden döndüğüm için üzgünüm.
- If the sun were to rise in the west, I would not break my word.
- Hiçbir koşulda sözümden dönmezdim.
- He broke his word, which made his wife angry.
- O, sözünden döndü, bu durum eşini kızdırdı.
- Tom never breaks his promises.
- Tom asla sözünden dönmez.
- Mr Yoshida never breaks his promise.
- Bay Yoshida asla sözünden Dönmez.
- He forgave me breaking my promise.
- Sözümden döndüğüm için beni affetti.
- Tom broke his word.
- Tom sözünden döndü.
- I didn't break my promise.
- Sözümden dönmedim.
- You broke your promise.
- Sözünden döndün.
- Tom accused me of having broken my promise.
- Tom beni sözümden dönmekle suçladı.
- She cannot have broken her promise.
- Sözünden dönmüş olamaz.
- Tom never breaks promises.
- Tom asla sözünden dönmez.
- He never breaks his promises.
- O asla sözünden dönmez.
- He never breaks his promises.
- Verdiği sözlerden asla dönmez.
- If the sun were to rise in the west, I would not break my word.
- Güneş batıdan doğsa sözümden dönmem.
- Kazuko broke her promises.
- Kazuko sözünden döndü.
- He will never break his promise.
- Verdiği sözden asla dönmez.
- It is not good for you to break your promise.
- Sözünden dönmek senin için iyi olmaz.
Show More (44)
|
6 |
break |
bozmak |
v. |
|
- I’m sure he is the one who broke the coffee machine.
- Eminim ki kahve makinesini bozan oydu.
- He told a story to break the silence.
- Sessizliği bozmak için bir hikaye anlattı.
- It seems that it was agricultural subsidies in the EU that yet again broke one of the deals on the table.
- Görünen o ki masadaki anlaşmalardan birini bozan yine AB'deki tarımsal sübvansiyonlar oldu.
- The reasons why the negotiations collapsed are not entirely clear, but the Maoist factions first broke the cease-fire.
- Müzakerelerin neden çöktüğü tam olarak belli değil ancak ateşkesi ilk bozan Maoist gruplar oldu.
- It seems that it was agricultural subsidies in the EU that yet again broke one of the deals on the table.
- Öyle görünüyor ki masadaki anlaşmalardan birini bozan yine AB'deki tarımsal sübvansiyonlar olmuştur.
- Is this position which breaks European consensus loyal?
- Avrupa konsensüsünü bozan bu tutum sadık mıdır?
- Robert Mugabe breaks promise after promise made to surrounding countries.
- Robert Mugabe çevre ülkelere verdiği sözleri ardı ardına bozuyor.
- Someone broke my camera.
- Birisi kameramı bozdu.
- Tom told Mary that he wanted to break off the engagement.
- Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.
- He broke the machine by using it incorrectly.
- O, yanlış kullanarak makineyi bozdu.
- Tom and Mary have broken off their engagement.
- Tom ve Mary nişanlarını bozdular.
- I haven't broken my promise.
- Sözümü bozmadım.
- He broke the machine by using it incorrectly.
- Makineyi yanlış kullanarak bozdu.
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
- Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane teklikle bozmak istiyorum.
- Tom breaks more promises than he keeps.
- Tom tuttuğu sözlerden daha fazlasını bozar.
- Tom broke off his engagement to Mary.
- Tom Mary ile nişanını bozdu.
- Could you break this ten dollar bill?
- Bu on doları bozar mısın?
- Could you break this ten dollar bill?
- Bu on dolarlık banknotu bozabilir misiniz?
- Tom broke his promise not to smoke.
- Tom sigara içmeme sözünü bozdu.
- The couple broke off their engagement.
- Çift nişanlarını bozdu.
- The couple broke off their engagement.
- Çift, nişanlarını bozdu.
- Can you break this thousand-yen bill?
- Bu bin yenlik banknotu bozabilir misin?
- She has broken the toaster again.
- O, tost makinesini tekrar bozdu.
- We want to break off this negotiation.
- Biz bu müzakereyi bozmak istiyoruz.
- Tom has broken something again.
- Tom yine bir şeyleri bozmuş.
- Your mother is trying to break up our marriage.
- Annen evliliğimizi bozmaya çalışıyor.
- Tony broke it.
- Tony onu bozdu.
- Tom has broken our engagement.
- Tom nişanımızı bozdu.
- A gruff voice broke the silence.
- Sessizliği hırçın bir ses bozdu.
- You broke the rule.
- Kuralı bozdun.
- I broke off the engagement.
- Nişanı bozdum.
- Can you break a 10,000 yen bill?
- 10,000 yen bozabilir misiniz?
- Can you break a 10,000 yen bill?
- 10,000 yenlik banknot bozabilir misin?
- We need to break radio silence.
- Telsiz sessizliğini bozmalıyız.
- He never breaks his habit.
- Alışkanlıklarını asla bozmaz.
- It's you who has broken our agreement.
- Anlaşmamızı bozan sensin.
- He knows how to break a computer but he doesn't know how to fix it.
- O, bir bilgisayarı nasıl bozacağını bilir fakat nasıl tamir edeceğini bilmez.
- You broke it.
- Sen bozdun.
- Can you break this twenty?
- Şu yirmiliği bozabilir misin?
- Tom broke the long silence.
- Tom uzun sessizliği bozdu.
- Tom broke off his engagement to Mary.
- Tom, Mary ile olan nişanını bozdu.
- Tom and Mary broke off their engagement.
- Tom ve Mary nişanlarını bozdular.
- They broke off their engagement.
- Nişanlarını bozdular.
- You broke the washing machine.
- Çamaşır makinesini bozdun.
- They broke off their engagement.
- Nişanı bozdular.
Show More (42)
|
7 |
break |
ara verme |
n. |
|
- If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
- Eğer saat 9'dan beri çalışıyorsa, biraz ara vermesi gerekecek.
- If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
- Eğer saat 9'dan beri ders çalışıyorsa ara vermesi gerekecek.
- If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
- Saat 9'dan beri çalışıyorsa biraz ara vermesi gerekecek.
- Let's take a 10 minute break.
- 10 dakika ara verelim.
- Let's break for lunch.
- Öğle yemeği için ara verelim.
- I told Tom to take a break.
- Tom'a biraz ara vermesini söyledim.
- Let's take a 10-minute break here.
- Burada 10 dakika ara verelim.
- I don't know when I can take a break.
- Ne zaman ara verebilirim bilmiyorum.
- Can I take a break now?
- Ben şimdi bir ara verebilir miyim?
- I think we could all use a break.
- Sanırım hepimiz biraz ara verebiliriz.
- Let's have a ten-minute break.
- On dakika ara verelim.
- Let's take a break.
- Biraz ara verelim.
- Can you take a break?
- Ara verebilir misin?
- Tom definitely needs to take a break.
- Tom'un kesinlikle biraz ara vermesi gerekiyor.
- We got a break.
- Biz bir ara verdik.
- You can take a break.
- Biraz ara verebilirsin.
- I've done half the work, and now I can take a break.
- İşin yarısını bitirdim ve şimdi ara verebilirim.
- Let's take a break for a second.
- Bir saniye ara verelim.
- We will take a quick break.
- Kısa bir ara vereceğiz.
- Sami needs to get a break.
- Sami'nin bir ara vermesi gerek.
- I told Tom he should take a break.
- Tom'a biraz ara vermesi gerektiğini söyledim.
- I took a break.
- Ara verdim.
- We got a break.
- Ara verdik.
- I told Tom to take a break.
- Tom'a ara vermesini söyledim.
- Can I take a break now?
- Şimdi ara verebilir miyim?
- Let's take a break, OK?
- Biraz ara verelim, tamam mı?
- Let's take a break, shall we?
- Biraz ara verelim, olur mu?
- Can I take a break?
- Biraz ara verebilir miyim?
- Let's take a little break.
- Biraz ara verelim.
- Tom needs to take a break.
- Tom'un biraz ara vermesi gerekiyor.
- Can you take a break?
- Biraz ara verebilir misin?
- Let's take a break now.
- Şimdi biraz ara verelim.
Show More (29)
|
8 |
break |
sözünü tutmamak |
v. |
|
- Layla taught Fadil the price of breaking promises.
- Leyla sözünü tutmamasının bedelini Fadıl'a öğretti.
- I can't blame you for breaking your promise.
- Sözünü tutmadığın için seni suçlayamam.
- Mary broke her promises.
- Mary sözünü tutmadı.
- Tom broke his promise.
- Tom sözünü tutmadı.
- You gave me your word and you broke it.
- Bana söz verdin ve sözünü tutmadın.
- He broke his promise, which was a big mistake.
- Sözünü tutmadı, ki bu büyük bir hataydı.
- Tom often breaks his promises.
- Tom sık sık sözünü tutmaz.
- Looks like she broke her promise.
- Görünüşe göre sözünü tutmamış.
- He apologized to us for having broken his promise.
- Sözünü tutmadığı için bizden özür diledi.
- You broke your promise.
- Sözünü tutmadın.
- If Tom breaks his promise, he'll regret it.
- Eğer Tom sözünü tutmazsa, pişman olur.
- A man who breaks his promises can't be trusted.
- Sözünü tutmayan bir adama güvenilmez.
- If Tom breaks his promise, he'll regret it.
- Tom sözünü tutmazsa pişman olur.
- Kazuko broke her promises.
- Kazuko sözünü tutmadı.
- He broke his promise.
- Sözünü tutmadı.
- People who break their promises can't be trusted.
- Sözünü tutmayan insanlara güvenilemez.
- She cannot have broken her promise.
- Sözünü tutmamış olamaz.
- Layla taught Fadil the price of breaking promises.
- Leyla, Fadıl'a sözünü tutmamanın bedelini öğretti.
- It is not good for you to break your promise.
- Sözünü tutmaman iyi değil.
- He broke his word.
- O sözünü tutmadı.
- He apologized to us for having broken his promise.
- O, sözünü tutmadığı için özür diledi.
- Tom is the last person to break his promise.
- Tom, sözünü tutmayacak son insandır.
- Did Tom break his promise?
- Tom sözünü tutmadı mı?
- What do you think made him break his promise?
- Sence sözünü tutmamasına ne sebep oldu?
- Tom forgave Mary for breaking her promise.
- Tom, sözünü tutmadığı için Mary'yi affetti.
- He broke his word, which made his wife angry.
- Sözünü tutmadı, bu da karısını kızdırdı.
- Tom broke his word.
- Tom sözünü tutmadı.
- You gave me your word but you broke your promise, right?
- Bana söz verdin ama sözünü tutmadın, değil mi?
- Tom forgave Mary breaking her promise.
- Tom, Mary'nin sözünü tutmamasını affetti.
- Tom broke his promise and didn't help Mary.
- Tom sözünü tutmadı ve Mary'ye yardım etmedi.
Show More (27)
|
9 |
break |
bozulmak |
v. |
|
- His voice broke when he was twelve.
- Sesi on iki yaşındayken bozuldu.
- I fixed my watch, but it broke again.
- Saatimi onardım ama yine bozuldu.
- The car broke after only a year's time.
- Araba sadece bir yıl sonra bozuldu.
- My bicycle broke, so I had to walk.
- Bisikletim bozuldu, bu yüzden yürümek zorunda kaldım.
- My washing machine broke.
- Çamaşır makinem bozuldu.
- The machine is so delicate that it easily breaks.
- Makine o kadar hassas ki kolayca bozuluyor.
- I had had my watch repaired, but it broke again.
- Ben saatimi tamir ettirdim ama tekrar bozuldu.
- My watch broke.
- Saatim bozuldu.
- I had had my watch repaired, but it broke again.
- Saatimi tamir ettirmiştim ama yine bozuldu.
- I fixed my watch, but it broke again.
- Saatimi tamir ettim ama yine bozuldu.
- If a smartphone breaks, it cannot be repaired.
- Eğer bir akıllı telefon bozulursa, tamir edilemez.
- Our rented car broke drown during the journey.
- Kiraladığımız araba yolculuk sırasında bozuldu.
- If it ain't broke, don't fix it.
- Bozulmadıysa, tamir etme.
- I can't listen to music at night anymore because my headphones broke.
- Kulaklığım bozulduğu için artık geceleri müzik dinleyemiyorum.
- Our rented car broke drown during the journey.
- Kiralık arabamız yolculuk sırasında bozuldu.
- It's going to break.
- O bozulacak.
- He knows how to break a computer but he doesn't know how to fix it.
- Bir bilgisayarın nasıl bozulacağını biliyor ama nasıl tamir edileceğini bilmiyor.
- If a smartphone breaks, it cannot be repaired.
- Akıllı telefonlar bozulunca tamir edilemezler.
- Things break.
- İşler bozulur.
- The radar broke.
- Radar bozuldu.
Show More (17)
|
10 |
break |
kırılma |
n. |
|
- For precisely that condition will help break the present deadlock in the Middle East.
- Tam da bu koşul, Orta Doğu'daki mevcut çıkmazın kırılmasına yardımcı olacaktır.
- Tom dropped his glass, but it didn't break.
- Tom bardağını düşürdü ama kırılmadı.
- The branch is about to break.
- Dal kırılmak üzere.
- There's a risk that the bottle will break.
- Şişenin kırılma riski var.
- It's a pretty hard habit to break.
- Kırılması oldukça zor bir alışkanlık.
- The bamboo gave but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
- Plastic does not break easily.
- Plastik, kolayca kırılmaz.
- It would break if you dropped it.
- Düşürürseniz kırılır.
- Plastic does not break easily.
- Plastik, kolay kırılmaz.
- The waves usually break when they reach the shore.
- Dalgalar genellikle kıyıya ulaştığında kırılır.
- Tom dropped his glass, but it didn't break.
- Tom bardağını düşürdü ama o kırılmadı.
- It would break if you dropped it.
- Eğer düşürürsen kırılır.
- There was another big break in the case.
- Davada büyük bir kırılma noktası daha vardı.
- The problem with eggs is that they break easily.
- Yumurtalarla ilgili sorun, kolayca kırılmalarıdır.
- The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
- It's a hard habit to break.
- Kırılması zor bir alışkanlık.
- It didn't break.
- Kırılmadı.
Show More (14)
|
11 |
break |
kırılmak |
v. |
|
- He fell when the ladder broke.
- Merdiven kırılınca düştü.
- If a smartphone breaks, it cannot be repaired.
- Bir akıllı telefon kırılırsa tamir edilemez.
- If it breaks, it's no big deal.
- Kırılırsa, önemli değil.
- Glass breaks easily.
- Cam kolayca kırılır.
- He broke his right leg and was taken to hospital a few weeks before the holiday.
- Bayramdan birkaç hafta önce sağ bacağı kırılıp hastaneye kaldırıldı.
- My heart breaks when I think about this.
- Bunu düşündüğümde kalbim kırılıyor.
- I was completely broke.
- Tamamen kırılmıştım.
- The magic lamp broke open and the genie was released.
- Sihirli lamba kırılıp açıldı ve cin serbest kaldı.
- If it breaks, that's alright.
- Kırılırsa, sorun değil.
- My heart breaks when I think about this.
- Bunun hakkında düşündüğümde kalbim kırılıyor.
- My heart breaks when I think about this.
- Bununla ilgili düşündüğüm zaman kalbim kırılıyor.
- Tom fell when the ladder broke.
- Merdiven kırılınca Tom düştü.
Show More (9)
|
12 |
break |
kopmak |
v. |
|
- A link of confidence between the political class and its people has been broken.
- Siyasi sınıf ile halk arasındaki güven bağı kopmuştur.
- One link broken, the whole chain is broken.
- Bir halka koparsa, bütün zincir kopar.
- The bridge collapsed when one of the cables broke.
- Kablolardan biri kopunca köprü çöktü.
- The two children pulled at the rope until it broke.
- İki çocuk ipi kopana kadar çekti.
- The rope broke when we were climbing the mountain.
- Biz dağa tırmanırken ip koptu.
- The bridge collapsed when one of the cables broke.
- Halatlardan biri kopunca köprü çöktü.
- The rope broke under the strain.
- İp gerginlikten koptu.
- A string on my guitar broke.
- Gitarımdaki bir tel koptu.
- The rope broke when we were climbing the mountain.
- Biz dağa tırmanıyorken halat koptu.
- A string on my guitar broke.
- Gitarımın bir teli koptu.
- The condom broke.
- Kondom koptu.
Show More (8)
|
13 |
break |
kesmek |
v. |
|
- We are not even breaking off trade relations.
- Ticari ilişkilerimizi bile kesmiyoruz.
- Venezuela broke off diplomatic relations with Israel.
- Venezuela İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesti.
- He broke in on our conversation.
- O, bizim konuşmamızı kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the neighboring countries.
- O ülke, komşu ülkelerle olan diplomatik ilişkileri kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
- O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- He was making a speech, but he broke off when he heard a strange noise.
- Konuşma yapıyordu ama garip bir ses duyunca konuşmasını yarıda kesti.
- Robert broke off in the middle of his phone call.
- Robert telefon konuşmasını yarıda kesti.
- He's always breaking into our conversation.
- Her zaman konuşmamızı kesiyor.
- He broke relations with them.
- Onlarla ilişkisini kesti.
- He broke off in the middle of his speech.
- Konuşmasını yarıda kesti.
- That country broke off diplomatic relations with the neighboring countries.
- O ülke, komşu ülkelerle diplomatik ilişkilerini kesti.
Show More (8)
|
14 |
break |
ihlal etmek |
v. |
|
- He broke the law.
- O yasayı ihlal etti.
- I broke the law.
- Ben kanunu ihlal ettim.
- I didn't break the law.
- Yasayı ihlal etmedim.
- I didn't intentionally break any rules.
- Herhangi bir kuralı kasıtlı olarak ihlal etmedim.
- Layla broke her mother's rules.
- Leyla annesinin kurallarını ihlal etti.
- He's not breaking the law.
- O, yasayı ihlal etmiyor.
- Tom isn't breaking the law.
- Tom yasayı ihlal etmiyor.
- Don't be afraid to break the rules a little.
- Kuralları azıcık ihlal etmekten korkma.
- We're not breaking any laws.
- Herhangi bir yasayı ihlal etmiyoruz.
- Did Tom break any rules?
- Tom herhangi bir kuralı ihlal etti mi?
Show More (7)
|
15 |
break |
ara |
n. |
|
- Mayor Smith will be with us after the break.
- Belediye Başkanı Smith ara sonra bizimle olacak.
- Shall we take a break? You must be tired.
- Biraz ara verelim mi? Yorulmuşsundur herhalde.
- There would then be a break, but just for the summer recess.
- Daha sonra sadece yaz tatili için bir ara verilecektir.
- There would then be a break, but just for the summer recess.
- O zaman bir ara verilebilir ama sadece yaz tatili için.
- You need a break.
- Bir araya ihtiyacın var.
- Do you need a break?
- Ara mı vermek istiyorsun?
- We needed a break.
- Bir araya ihtiyacımız vardı.
- What time is the break?
- Ara ne zaman?
Show More (5)
|
16 |
break |
aşmak |
v. |
|
- Would you not agree that trade is a wonderful way of breaking through political quarrels?
- Ticaretin siyasi çekişmeleri aşmanın harika bir yolu olduğu konusunda hemfikir değil misiniz?
- Our refusal to break through our protectionism structurally undermines poor countries' own food supplies.
- Korumacılığımızı aşmayı reddetmemiz, yoksul ülkelerin kendi gıda kaynaklarını yapısal olarak zayıflatmaktadır.
- Don't break the speed limit.
- Hız limitini aşma.
- The crowd got out of control and broke through the fence.
- Kalabalık kontrolden çıktı ve çitleri aştı.
- The protestors broke through the barricades in front of the presidential palace.
- Protestocular başkanlık sarayının önündeki barikatları aştı.
- Will they break the ten-second mark in the hundred-metre race?
- Yüz metre yarışında 10 saniye sınırını aşabilecekler mi?
Show More (3)
|
17 |
break |
yıkmak |
v. |
|
- Be strong; don’t let your divorce break you.
- Güçlü ol; boşanmanın seni yıkmasına izin verme.
- We must finally have the courage to break the taboos.
- Sonunda tabuları yıkacak cesarete sahip olmalıyız.
- Smiles break down barriers and help create a friendly environment.
- Gülümseme bariyerleri yıkar ve arkadaşça bir ortam yaratmaya yardımcı olur.
- Your mamma's so fat, she'd break London Bridge.
- Annen o kadar şişman ki Londra Köprüsü'nü yıkabilir.
- Layla broke her mother's rules.
- Layla annesinin kurallarını yıktı.
Show More (2)
|
18 |
break |
dağılmak |
v. |
|
- We could see the waves breaking from our hotel room.
- Otel odamızdan dalgaların dağılışını görebiliyorduk.
- And when the client insists and expresses disagreement, they break down psychologically.
- Müşteri ısrarcı olduğunda ve aynı fikirde olmadığını ifade ettiğinde psikolojik olarak dağılır.
- They did not break apart easily.
- Kolay kolay dağılmadılar.
- The Kalmar Union, comprising Sweden, Denmark and Norway, broke apart in 1523.
- İsveç, Danimarka ve Norveç'ten oluşan Kalmar Birliği 1523'te dağıldı.
- The clouds are breaking.
- Bulutlar dağılıyor.
Show More (2)
|
19 |
break |
şans |
n. |
|
- Give me a break, come down!
- Bana bir şans ver, aşağı in!
- Give me a break here.
- Bana bir şans ver.
- Give them a break.
- Onlara bir şans ver.
- Give her a break.
- Ona bir şans ver.
- Give him a break.
- Ona bir şans ver.
Show More (2)
|
20 |
break |
ağarmak |
v. |
|
- Day will break soon.
- Yakında gün ağaracak.
- Day is breaking.
- Gün ağarıyor.
- I will get up before the day is breaking.
- Gün ağarmadan kalkacağım.
- We must part; the day will soon break.
- Ayrılmalıyız; gün yakında ağaracak.
- We talked and talked until the day broke.
- Gün ağarana kadar konuştuk, konuştuk.
Show More (2)
|
21 |
break |
koparmak |
v. |
|
- Under your reforms you will break the link between production and subsidy.
- Reformlarınız kapsamında üretim ve sübvansiyon arasındaki bağı koparacaksınız.
- The Commission wants to break the link between economic growth and transport growth.
- Komisyon, ekonomik büyüme ile ulaşımdaki büyüme arasındaki bağlantıyı koparmak istiyor.
- I broke a string on my guitar.
- Gitarımdaki bir teli kopardım.
- The government did all it could to break family ties.
- Hükümet aile bağlarını koparmak için elinden geleni yaptı.
Show More (1)
|
22 |
break |
ayrılmak |
v. |
|
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama o kadar güçlüydü ki gövde neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama öylesine güçlüydü ki, tekne neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- The glass bowl broke into tiny fragments.
- Cam kase küçük parçalara ayrıldı.
- If your mother only knew, her heart would surely break in two.
- Annen bir bilse, kalbi kesinlikle ikiye ayrılırdı.
Show More (1)
|
23 |
break |
fırsat |
n. |
|
- This is the big break I've been waiting for.
- Bu benim beklediğim büyük fırsat.
- This could be my big break.
- Bu benim için büyük bir fırsat olabilir.
- We caught a big break.
- Büyük bir fırsat yakaladık.
- This is my big break.
- Bu benim büyük fırsatım.
Show More (1)
|
24 |
break |
kesilmek |
v. |
|
- The Commission tabled this proposal when talks between the social partners broke down in May 2001.
- Komisyon, sosyal ortaklar arasındaki görüşmelerin Mayıs 2001'de kesilmesi üzerine bu teklifi sunmuştur.
- The Commission tabled this proposal when talks between the social partners broke down in May 2001.
- Komisyon, sosyal ortaklar arasındaki görüşmelerin Mayıs 2001'de kesilmesi üzerine bu öneriyi sunmuştur.
- Communications broke down.
- İletişim kesildi.
Show More (0)
|
25 |
break |
kaçma |
n. |
|
- Let's make a break for it.
- Hadi kaçalım.
- Tom tried to make a break for it.
- Tom kaçmaya çalıştı.
- We need to make a break for it.
- Kaçmamız gerek.
Show More (0)
|
26 |
break |
bırakmak |
v. |
|
- She broke herself of the habit of smoking.
- O, sigara içme alışkanlığını bıraktı.
- You'd better break off smoking.
- Sigarayı bıraksanız iyi olur.
- You'd better break off smoking.
- Sigarayı bıraksan iyi olur.
Show More (0)
|
27 |
break |
patlatmak |
v. |
|
- Don't break out the champagne yet.
- Henüz şampanyayı patlatma.
- Break out the champagne.
- Şampanyayı patlat.
- Break out the champagne.
- Şampanyayı patlatın.
Show More (0)
|
28 |
break |
kırarak açmak |
v. |
|
- We succeeded in breaking the door open after trying for half an hour.
- Yarım saat uğraştıktan sonra kapıyı kırarak açmayı başardık.
- We succeeded in breaking the door open after trying for half an hour.
- Yarım saat boyunca denedikten sonra kapıyı kırarak açmayı başardık.
- He broke the door open.
- Kapıyı kırarak açtı.
Show More (0)
|
29 |
break |
parçalamak |
v. |
|
- They did not break apart easily.
- Onlar kolaylıkla parçalamadı.
- Break it down.
- Onu parçala.
Show More (-1)
|
30 |
break |
şafak sökmek |
v. |
|
- Tom left for school at the break of dawn.
- Tom şafak sökerken okula gitmek için ayrıldı.
- Let's dance till the break of dawn!
- Şafak sökene kadar dans edelim!
Show More (-1)
|
31 |
break |
çökertmek |
v. |
|
- The new bill has the power to break struggling companies.
- Yeni yasa tasarısı zor durumdaki şirketleri çökertecek güce sahip.
Show More (-2)
|
32 |
break |
(hava) bozmak |
v. |
|
- The weather broke a few days ago; it has been cold ever since.
- Hava birkaç gün önce bozdu; o zamandan beri soğuk.
Show More (-2)
|
33 |
break |
gün ağarmak |
v. |
|
- We left just as the day was breaking.
- Tam gün ağarırken ayrıldık.
Show More (-2)
|
34 |
break |
talihin yüze gülmesi |
n. |
|
- The band is desperate for a lucky break.
- Grup talihin yüzlerine güleceği günü dört gözle bekliyordu.
Show More (-2)
|
35 |
break |
(söz) tutmamak |
v. |
|
- He broke his word and went to see her.
- Sözünü tutmadı ve onu görmeye gitti.
Show More (-2)
|
36 |
break |
(fırtına) kopmak |
v. |
|
- A storm broke while we were at sea.
- Biz denizdeyken bir fırtına koptu.
Show More (-2)
|
37 |
break |
noktayı koyma |
n. |
|
- She finally made the break and broke up with him.
- Sonunda noktayı koydu ve ondan ayrıldı.
Show More (-2)
|
38 |
break |
teneffüs |
n. |
|
- I haven’t seen him since the first break.
- İlk teneffüsten beri onu görmedim.
Show More (-2)
|
39 |
break |
(haber) vermek |
v. |
|
- The police had to break the news to the girl’s family.
- Polis haberi kızın ailesine vermek zorunda kaldı.
Show More (-2)
|
40 |
break |
(ses) çatallaşmak |
v. |
|
- His voice broke at the age of fourteen.
- Sesi on dört yaşında çatallaştı.
Show More (-2)
|
41 |
break |
kırık |
n. |
|
- The doctor noticed a break on the x-ray.
- Doktor röntgen filminde bir kırık fark etti.
Show More (-2)
|
42 |
break |
uzaklaşma |
n. |
|
- I need a break from my family.
- Ailemden uzaklaşmaya ihtiyacım var.
Show More (-2)
|
43 |
break |
(kural) çiğnemek |
v. |
|
- He was suspended for breaking school rules.
- Okul kurallarını çiğnediği için uzaklaştırma aldı.
Show More (-2)
|
44 |
break |
(tenis) servis kırma |
n. |
|
- She was up two breaks in the first set.
- İlk sette servis kırdığı iki oyunla öndeydi.
Show More (-2)
|
45 |
break |
boşluk |
n. |
|
- We could see the full Moon through a break in the clouds.
- Bulutların arasındaki boşluktan dolunayı görebiliyorduk.
Show More (-2)
|
46 |
break |
tatil |
n. |
|
- We drove upstate for a weekend break.
- Hafta sonu tatili için şehir dışına çıktık.
Show More (-2)
|
47 |
break |
ara vermek |
v. |
|
- Let’s break for a meal; we’ll continue later.
- Yemek için ara verelim; sonra devam ederiz.
Show More (-2)
|
48 |
break |
durdurmak |
v. |
|
- The trial broke off what was slow but positive progress, which is reprehensible.
- Dava, yavaş ama olumlu ilerleyen süreci durdurmuştur ki bu kınanacak bir durumdur.
Show More (-2)
|
49 |
break |
çökmek |
v. |
|
- And when the client insists and expresses disagreement, they break down psychologically.
- Müşteri ısrarcı olduğunda ve aynı fikirde olmadığını ifade ettiğinde psikolojik olarak çöküyor.
Show More (-2)
|
50 |
break |
çatlamak |
v. |
|
- As heavy as you are, the ice will break.
- Buz senin ağırlığın altında çatlar.
Show More (-2)
|
51 |
break |
söylemek |
v. |
|
- I don't want to be the one who breaks the news to her.
- Haberi ona söyleyen kişi ben olmak istemem.
Show More (-2)
|
52 |
break |
dağıtmak |
v. |
|
- You stole my bike, and now I'm going to break your face.
- Bisikletimi çaldın ve şimdi suratını dağıtacağım.
Show More (-2)
|
53 |
break |
geçmek |
v. |
|
- Our army broke through the enemy defenses.
- Ordumuz düşman savunmasını yardı geçti.
Show More (-2)
|
54 |
break |
(işkence yaparak) konuşturmak |
v. |
|
- Why did he break off his speech?
- Neden konuşmasını yarıda kesti?
Show More (-2)
|
55 |
break |
gün doğmak |
v. |
|
- We must part; the day will soon break.
- Biz ayrılmalıyız; yakında gün doğacak.
Show More (-2)
|