|
- In the event of a conflict, it becomes totally brutal and perverse.
- Bir çatışma durumunda, ise tamamen acımasız ve sapkın bir hal alır.
- One thinks of the brutal threats to independent Taiwan and the total lack of freedom of expression.
- İnsanın aklına bağımsız Tayvan'a yönelik acımasız tehditler ve ifade özgürlüğünün hiç olmaması geliyor.
- In the event of conflict, it becomes totally brutal and perverse.
- Çatışma durumunda, tamamen acımasız ve sapkın bir hal alır.
- Furthermore, this reform is too brutal and is being attacked by those it affects.
- Ayrıca, bu reform çok acımasızdır ve etkilediği kişiler tarafından saldırıya uğramaktadır.
- Undercover secret police officers dressed as demonstrators mounted particularly brutal attacks.
- Gösterici kılığındaki gizli polis memurları özellikle acımasız saldırılar düzenlediler.
- The police stand by laughing at the brutal scenes of intimidation and even murder of honest citizens.
- Polis, dürüst vatandaşlara yönelik acımasız sindirme ve hatta öldürme sahnelerine gülüp geçiyor.
- This report raises the question of the future of our planet from the point of view of pollution in brutal terms.
- Bu rapor, gezegenimizin geleceği sorusunu kirlilik açısından acımasız bir şekilde gündeme getirmektedir.
- In the event of conflict, it becomes totally brutal and perverse.
- Bir çatışma durumunda bu durum tamamen acımasız ve sapkın bir hal alır.
- In the modern era, they have twice been overrun in brutal wars serving oil interests.
- Modern çağda, petrol çıkarlarına hizmet eden acımasız savaşlarda iki kez istila edildiler.
- This has strengthened Saddam Hussein's brutal dictatorship instead of weakening it.
- Bu durum Saddam Hüseyin'in acımasız diktatörlüğünü zayıflatmak yerine güçlendirmiştir.
- The brutal persecution of the Shiites in the south of the country is no secret either.
- Ülkenin güneyinde Şiilere yönelik acımasız zulüm de bir sır değil.
- They were plainly brutal terrorist acts of a premeditated and determined nature.
- Bunlar açıkça önceden planlanmış ve kararlı nitelikte acımasız terör eylemleriydi.
- For years, a brutal junta has been terrorising the people of Burma, who live in extreme poverty.
- Yıllardır acımasız bir cunta, aşırı yoksulluk içinde yaşayan Burma halkını terörize etmektedir.
- This has strengthened Saddam Hussein's brutal dictatorship instead of weakening it.
- Bu durum Saddam Hüseyin'in acımasız diktatörlüğünü zayıflatmak yerine güçlendirdi.
- A repressive and brutal policy is being conducted against everyone with an ideology opposed to that of the regime.
- Rejime muhalif bir ideolojiye sahip olan herkese karşı baskıcı ve acımasız bir politika yürütülmektedir.
- North Korea is a brutal, secretive communist dictatorship.
- Kuzey Kore acımasız, gizli bir komünist diktatörlüktür.
- Suddenly the shock of the brutal terrorist attacks in New York profoundly shook its confidence and its hedonism.
- Aniden New York'taki acımasız terör saldırılarının şoku, kendine olan güvenini ve hedonizmini derinden sarstı.
- In the modern era, they have twice been overrun in brutal wars serving oil interests.
- Modern çağda, petrol çıkarlarına hizmet eden acımasız savaşlarda iki kez istila edilmişlerdir.
- No one is in any doubt that Saddam Hussein is a brutal dictator.
- Hiç kimse Saddam Hüseyin'in acımasız bir diktatör olduğundan şüphe duymamaktadır.
- Undercover secret police officers dressed as demonstrators mounted particularly brutal attacks.
- Gösterici kılığına girmiş gizli polis memurları özellikle acımasız saldırılar düzenledi.
- They regard every change as a brutal, neoliberal attack.
- Her değişikliği acımasız, neoliberal bir saldırı olarak görüyorlar.
- Layla can't remember the brutal assault.
- Leyla acımasız saldırıyı hatırlayamıyor.
- Tom received a brutal beating from his father.
- Tom babasından acımasız bir dayak yedi.
- An overwhelming majority voted to abolish the brutal punishment.
- Ezici bir çoğunluk acımasız cezanın kaldırılması yönünde oy kullandı.
- It's going to be brutal.
- Acımasız olacak.
- An overwhelming majority voted to abolish the brutal punishment.
- Ezici bir çoğunluk acımasız cezanın kaldırılması için oy kullandı.
- Are they brutal enough?
- Onlar yeterince acımasızlar mı?
- The Russian prison system, known as the Gulag, was a very brutal place.
- Gulag olarak bilinen Rus cezaevi sistemi çok acımasız bir yerdi.
- Are they brutal enough?
- Yeterince acımasızlar mı?
- Layla and Sami had a brutal fight.
- Leyla ve Sami acımasız bir kavga ettiler.
- Sami and Layla's conflict led to a brutal ending.
- Sami ve Layla'nın çatışması acımasız bir sona yol açtı.
- The city was ruined by the brutal force of nature.
- Şehir, doğanın acımasız gücü tarafından harap edildi.
- Fadil survived the brutal assault.
- Fadıl acımasız saldırıdan kurtuldu.
- The Russian prison system, known as the Gulag, was a very brutal place.
- Gulag olarak bilinen Rus hapishane sistemi çok acımasız bir yerdi.
- Most serial killers have experienced brutal childhoods, but very few people who experienced brutal childhoods later become serial killers.
- Çoğu seri katil acımasız bir çocukluk geçirmiştir, ancak acımasız bir çocukluk geçiren çok az kişi daha sonra seri katil olmuştur.
- No one can work under such brutal conditions.
- Kimse böyle acımasız koşullar altında çalışamaz.
- It's going to be brutal.
- Bu acımasız olacak.
Show More (35)
|