|
- They are constantly releasing new updates for my phone.
- Telefonum için sürekli yeni güncellemeler yayınlıyorlar.
- The destruction of their cultural heritage is an open wound which bleeds constantly for the Palestinians.
- Kültürel miraslarının yok edilmesi Filistinliler için sürekli kanayan açık bir yaradır.
- As Members of this Parliament we fly as part of our work; we are constantly in the air.
- Bu Parlamentonun üyeleri olarak işimizin bir parçası olarak uçuyoruz; sürekli havadayız.
- The percentages must not constantly increase in the body throughout life.
- Yüzdeler yaşam boyunca bünyede sürekli artmamalıdır.
- I constantly ask myself what Europe is doing wrong.
- Kendime sürekli Avrupa'nın neyi yanlış yaptığını soruyorum.
- Unemployment is rising constantly and exceeds 10%, not counting hidden unemployment.
- İşsizlik sürekli artıyor ve gizli işsizliği saymazsak %10'u aşıyor.
- Unemployment is rising constantly and exceeds 10%, not counting hidden unemployment.
- İşsizlik sürekli artmakta ve gizli işsizliği saymazsak %10'u aşmaktadır.
- The Spanish Presidency has worked constantly to step up its cooperation with other international players.
- İspanya Dönem Başkanlığı diğer uluslararası aktörlerle işbirliğini arttırmak için sürekli çalışmıştır.
- We are constantly given different explanations.
- Bize sürekli farklı açıklamalar yapılıyor.
- This independence leads them to be constantly critical towards the one they consider the boss.
- Bu bağımsızlık, onları patron olarak gördükleri kişiye karşı sürekli eleştirel olmaya itmektedir.
- The Armenian Christian community particularly is constantly subject to new attacks.
- Özellikle Ermeni Hıristiyan toplumu sürekli yeni saldırılara maruz kalmaktadır.
- We refer constantly to this article on respect for human rights.
- İnsan haklarına saygı konusundaki bu maddeye sürekli atıfta bulunuyoruz.
- We refer constantly to this article on respect for human rights.
- İnsan haklarına saygı ile ilgili bu maddeye sürekli atıfta bulunuyoruz.
- It is meaningful only if it is constantly updated in terms of geography and choice of indicators.
- Ancak coğrafya ve gösterge seçimi açısından sürekli güncellendiği takdirde anlamlıdır.
- And aid to development is constantly decreasing instead of increasing.
- Ve kalkınmaya yönelik yardımlar artmak yerine sürekli azalıyor.
- For four days we discussed and debated them constantly until four in the morning.
- Dört gün boyunca sabahın dördüne kadar sürekli tartıştık ve tartıştık.
- The network is up and running and is constantly improving, and I therefore feel that access must be further facilitated.
- Ağ çalışıyor ve sürekli gelişiyor, bu nedenle erişimin daha da kolaylaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
- Urgently needed reforms are constantly being postponed.
- Asıl ihtiyaç duyulan reformlar sürekli erteleniyor.
- This new context is constantly changing and raises many questions and concerns.
- Bu yeni bağlam sürekli değişmekte ve birçok soru ve endişeyi beraberinde getirmektedir.
- That is an issue which constantly occupies our minds in the European Union as well.
- Bu, Avrupa Birliği'nde de sürekli zihnimizi meşgul eden bir konudur.
- As MEPs, we constantly hear complaints that this is an unwieldy system.
- Avrupa Parlamentosu üyeleri olarak, bunun hantal bir sistem olduğuna dair şikayetleri sürekli duyuyoruz.
- This is not a constantly elastic process.
- Bu sürekli elastik bir süreç değildir.
- We have been pursuing this commitment constantly and consistently.
- Bu taahhüdümüzü sürekli ve tutarlı bir şekilde sürdürüyoruz.
- It is they who feel the pinch of recession, constantly eroded incomes and falling living standards.
- Durgunluğun, sürekli erozyona uğrayan gelirlerin ve düşen yaşam standartlarının acısını en çok onlar hissediyor.
- It is also right that we should be proud of what we have achieved and constantly remind ourselves of it.
- Başardıklarımızla gurur duymamız ve bunu kendimize sürekli hatırlatmamız da doğrudur.
- Why are there constantly problems with train traffic through the tunnel?
- Neden tünelden geçen tren trafiğinde sürekli sorunlar yaşanıyor?
- This is not a constantly elastic process.
- Bu sürekli esnek bir süreç değildir.
- We must therefore be prepared for the possibility of constantly discovering new problems.
- Bu nedenle sürekli yeni sorunlar keşfetme olasılığına hazırlıklı olmalıyız.
- We, as a committee, have attempted to constantly highlight this cooperation with national parliaments.
- Komite olarak ulusal parlamentolarla olan bu işbirliğini sürekli vurgulamaya çalıştık.
- Mind you; Parliament cannot talk because we are constantly calling for reports.
- Dikkatinizi çekerim; Parlamento konuşamıyor, çünkü sürekli rapor istiyoruz.
- That is to say, that it constantly forgets that there are female producers and stockbreeders.
- Yani kadın üreticilerin ve hayvan yetiştiricilerinin olduğunu sürekli unutuyor.
- The importance of nuclear energy is increasing constantly, for this very reason.
- Tam da bu nedenle nükleer enerjinin önemi sürekli artmaktadır.
- Votes and other matters are constantly being postponed, especially on a Thursday.
- Oylamalar ve diğer konular sürekli erteleniyor, özellikle de Perşembe günleri.
- The network is up and running and is constantly improving, and I therefore feel that access must be further facilitated.
- Ağ çalışır durumda ve sürekli gelişiyor; bu nedenle erişimin daha da kolaylaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
- In fact, I am constantly having to learn about new things in order to be able to continue to do my job.
- Aslında işimi yapmaya devam edebilmek için sürekli yeni şeyler öğrenmek zorunda kalıyorum.
- New technology is being developed constantly.
- Sürekli yeni teknolojiler geliştiriliyor.
- That is what I am constantly asked as a Member for a coastal area.
- Bir kıyı bölgesi üyesi olarak bana sürekli sorulan şey budur.
- When you constantly have cold hands and feet, it indicates something.
- Elleriniz ve ayaklarınız sürekli soğuksa bu bir şeyin göstergesidir.
- This industry is constantly looking for experts to solve new problems.
- Bu sektörde sürekli yeni sorunları çözecek uzmanlara ihtiyaç oluyor.
- When you constantly have cold hands and feet, it indicates something.
- Elleriniz ve ayaklarınız sürekli soğuksa, bu bir şeye işaret eder.
- My neighbor had a very bad cold and was coughing constantly.
- Komşum çok kötü üşütmüştü ve sürekli öksürüyordu.
- My neighbor had a very bad cold and was coughing constantly.
- Komşum çok kötü bir soğuk algınlığı geçirdi ve sürekli öksürüyordu.
- God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
- Tanrı İsrail'i çölde, gece gündüz sürekli onlarla birlikte olan bir Melek aracılığıyla yönlendirdi.
- My neighbor had a very bad cold and was coughing constantly.
- Komşum çok fena üşütüp hasta olmuştu ve sürekli öksürüyordu.
- God led Israel through the wilderness by an Angel, who was constantly with them by day and night.
- Tanrı, gece gündüz sürekli onlarla birlikte olan bir Melek aracılığıyla İsrail'i çölden geçirdi.
- The material world is constantly changing; therefore, it "is and is not."
- Maddi dünya sürekli değişir; bu nedenle de "hem vardır hem yoktur".
- Today's oil price fluctuates due to these constantly changing conditions.
- Günümüzün petrol fiyatı, sürekli değişen bu koşullar nedeniyle dalgalanmaktadır.
- When you constantly have cold hands and feet, it indicates something.
- Sürekli ellerde ve ayaklarda üşüme hissediliyorsa bu bir duruma işaret ediyordur.
- Sami's newborn son was constantly crying.
- Sami'nin yeni doğan oğlu sürekli ağlıyordu.
- During a flight, an airplane's weight constantly changes as the aircraft consumes fuel.
- Bir uçuş sırasında, uçak yakıt tükettikçe uçağın ağırlığı sürekli değişir.
- And when they are not talking on the phone, they are constantly surfing the internet.
- Telefonda konuşmadıkları zamanlarda da sürekli internette geziniyorlar.
- Computers are constantly being improved.
- Bilgisayarlar sürekli geliştiriliyorlar.
- He is constantly complaining.
- Sürekli şikayet eder.
- Could you please refrain from interrupting me constantly!
- Lütfen sürekli sözümü kesmekten kaçınır mısınız?
- I am constantly amazed at the energy of my grandparents.
- Büyükannem ve büyükbabamın enerjisine sürekli hayret ediyorum.
- The states were constantly at war.
- Devletler sürekli savaş halindeydi.
- She is constantly writing letters.
- O, sürekli mektuplar yazıyor.
- His wife nags him constantly.
- Karısı ona sürekli dırdır ediyor.
- I'm constantly studying.
- Sürekli çalışıyorum.
- The ocean is a huge body of water that is constantly in motion.
- Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir.
- He was constantly borrowing money from me.
- Benden sürekli borç para alıyordu.
- Software is constantly evolving.
- Yazılım sürekli gelişiyor.
- Tom is constantly on the move.
- Tom sürekli hareket halinde.
- When you are constantly told no smoking, no smoking like that, you start thinking, maybe smoking really is a threat to public morals or something.
- Sürekli yok şöyle sigara içmek yok, yok böyle içmek yok dendiğinde, belki de sigara içmek gerçekten genel ahlakı tehdit eden bir şey falandır diye düşünmeye başlıyorsunuz.
- He contradicts himself constantly.
- O sürekli kendisiyle çelişiyor.
- Tom constantly tries to be politically correct.
- Tom sürekli politik olarak doğru olmaya çalışıyor.
- Tom constantly complains.
- Tom sürekli şikayet ediyor.
- The child was constantly interrupting her mother's conversation.
- Çocuk sürekli annesinin konuşmasını bölüyordu.
- His wife nags him constantly.
- Karısı sürekli başının etini yiyor.
- Sami constantly wanted to talk to Layla.
- Sami sürekli Layla ile konuşmak istiyordu.
- Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere.
- Hava atomları ve molekülleri sürekli egzosferden uzaya kaçmaktadır.
- He constantly criticizes other people.
- O sürekli diğer insanları eleştirir.
- I lied constantly to my wife.
- Karıma sürekli yalan söyledim.
- Test pilots are constantly tempting fate.
- Test pilotları sürekli kadere meydan okuyor.
- They are constantly trying to outdo each other.
- Sürekli birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
- Mary was constantly looking at her phone.
- Mary sürekli telefonuna bakıyordu.
- They strive constantly to improve customer relations.
- Müşteri ilişkilerini geliştirmek için sürekli çabalıyorlar.
- My parents are constantly arguing.
- Ebeveynlerim sürekli tartışıyor.
- In university towns, people are constantly coming and going.
- Üniversite kentlerinde insanlar sürekli gelip giderler.
- She is constantly writing letters.
- Sürekli mektup yazar.
- Tom's mother constantly encouraged him to study.
- Tom'un annesi Tom'u çalışması için sürekli teşvik etti.
- The kingdoms were constantly at war.
- Krallıklar sürekli savaş halindeydi.
- The Red Cross constantly supplies food to the disaster areas.
- Kızıl Haç felaket bölgelerine sürekli yiyecek sağlıyor.
- She contradicts herself constantly.
- O sürekli kendisiyle çelişiyor.
- He is constantly finding fault with other people.
- O sürekli diğer insanlarla ilgili hata buluyor.
- I constantly went over this problem in my mind.
- Bu sorunu sürekli aklımdan geçiriyordum.
- The kingdoms were constantly at war.
- Krallıklar sürekli savaş halindeydiler.
- They strive constantly to improve customer relations.
- Onlar müşteri ilişkilerini geliştirmek için sürekli çabalarlar.
- His mother is constantly complaining about it.
- Annesi sürekli bundan şikayet eder.
- Tom is constantly doing that.
- Tom bunu sürekli yapıyor.
- She watches TV constantly.
- Sürekli televizyon izliyor.
- I constantly quarrel with my wife.
- Karımla sürekli tartışırım.
- The wind blows constantly.
- Rüzgar sürekli esiyordu.
- Why do you constantly have to get involved?
- Neden sürekli karışmak zorundasın?
- During a flight, an airplane's weight constantly changes as the aircraft consumes fuel.
- Bir uçuş sırasında uçak yakıt tüketirken uçağın ağırlığı sürekli değişir.
- Tom's mother constantly encouraged him to study.
- Tom'un annesi onu sürekli çalışmaya teşvik ediyordu.
- Tom and Mary are constantly arguing.
- Tom ve Mary sürekli tartışıyorlar.
- I miss you constantly.
- Seni sürekli özlüyorum.
- The child was constantly interrupting her mother's conversation.
- Çocuk sürekli annesinin konuşmasını kesiyordu.
- Sally was constantly changing her hairstyle.
- Sally, saç modelini sürekli değiştiriyordu.
- His mother is constantly complaining about it.
- Annesi bu konuda sürekli şikayet ediyor.
- In university towns, people are constantly coming and going.
- Üniversite şehirlerinde insanlar sürekli geliyorlar ve gidiyorlar.
- Tom constantly tries to be politically correct.
- Tom sürekli politik olarak doğru olmaya çalışır.
- Tom fights constantly with his parents.
- Tom ailesiyle sürekli kavga ediyor.
- My uncle constantly causes his family trouble.
- Dayım ailesine sürekli sorun çıkarır.
- Sami's wife was constantly taunting him.
- Sami'nin karısı sürekli onunla alay ediyordu.
- You contradict yourself constantly.
- Sürekli kendinle çelişiyorsun.
- My sister is constantly reading comic books.
- Kız kardeşim sürekli çizgi roman okuyor.
- I'm constantly telling her to behave herself.
- Ona sürekli uslu durmasını söylüyorum.
- Tom complains constantly.
- Tom sürekli şikayet ediyor.
- Tom constantly felt anxious.
- Tom sürekli endişeli hissediyordu.
- My dad is complaining; he's been constantly busy since last week.
- Babam şikayet ediyor; geçen haftadan beri sürekli meşgul.
- Our lives are constantly in danger.
- Hayatlarımız sürekli tehlikede.
- Women are interchangeable instruments for a constantly identical pleasure.
- Kadınlar sürekli aynı zevk için değiştirilebilir araçlardır.
- Mary fights constantly with her parents.
- Mary ailesi ile sürekli kavga eder.
- She constantly showed her affection to him.
- Ona sürekli sevgisini gösterdi.
- His mother is constantly complaining about it.
- Annesi sürekli şikayet ediyor.
- Tom constantly checks his phone.
- Tom sürekli telefonunu kontrol ediyor.
- Tom fights constantly with his parents.
- Tom ailesiyle sürekli kavga eder.
- Sitting behind people at the movies who constantly chat and giggle doesn't make for an enjoyable evening.
- Sinemada sürekli sohbet eden ve kıkırdayan insanların arkasında oturmak keyifli bir akşam geçirmenizi sağlamaz.
- Tom's computer crashes constantly.
- Tom'un bilgisayarı sürekli çöküyor.
- They are constantly on the move.
- Sürekli hareket halindeler.
- Tom ragequit the game after getting constantly killed by the opponent team.
- Tom, rakip takım tarafından sürekli öldürüldükten sonra oyunu bıraktı.
- I'm constantly studying.
- Sürekli ders çalışıyorum.
- Mary was constantly checking her phone.
- Mary telefonunu sürekli kontrol ediyordu.
- I believed God was constantly talking to me.
- Tanrı'nın sürekli benimle konuştuğuna inandım.
- Tom is constantly texting me.
- Tom sürekli bana mesaj atıyor.
- Tom ragequit the game after getting constantly killed by the opponent team.
- Tom rakip takım tarafından sürekli öldürülünce öfkeyle oyundan çıktı.
- Tom is constantly complaining.
- Tom sürekli şikayet ediyor.
- The translator constantly learns new things about himself.
- Çevirmen sürekli kendi hakkında yeni şeyler öğrenir.
- Sami and Layla fought constantly about her pregnancy.
- Sami ve Layla hamileliği yüzünden sürekli kavga ediyorlardı.
- The world is constantly changing.
- Dünya sürekli değişiyor.
- I am constantly thinking about her.
- Sürekli onu düşünüyorum.
- I am constantly forgetting names.
- Sürekli isimleri unutuyorum.
- Tom is constantly doing that.
- Tom sürekli bunu yapıyor.
- Sally was constantly changing her hairstyle.
- Sally, saç stilini sürekli değiştiriyordu.
- My mother is constantly forgetting people's names.
- Annem sürekli insanların isimlerini unutuyor.
- The neighbour's dog constantly barks.
- Komşunun köpeği sürekli havlıyor.
- My parents are constantly arguing.
- Annemle babam sürekli tartışıyor.
- Tom constantly contradicts himself.
- Tom sürekli kendisiyle çelişiyor.
- I constantly quarrel with my wife.
- Karımla sürekli tartışıyoruz.
- He constantly criticizes other people.
- Sürekli diğer insanları eleştiriyor.
- He is constantly finding fault with other people.
- Sürekli diğer insanlarda hata buluyor.
- He's constantly abroad.
- Sürekli yurt dışında.
- They contradict themselves constantly.
- Kendileriyle sürekli çelişiyorlar.
- I think about that constantly.
- Bunu sürekli düşünüyorum.
- People who are constantly copying others do it because they can't think for themselves.
- Sürekli başkalarını taklit eden insanlar, bunu, kendi başlarına düşünemedikleri için yaparlar.
- The states were constantly at war.
- Devletler sürekli savaş halindeydiler.
- Advertisements for discounts and sales constantly arrive on Tom's mobile phone.
- Tom'un cep telefonuna sürekli indirim ve satış reklamları geliyor.
- Why are you constantly changing flags?
- Neden sürekli bayrak değiştiriyorsun?
- I constantly talk to myself.
- Sürekli kendimle konuşuyorum.
- Mary fights constantly with her parents.
- Mary de ailesiyle sürekli kavga ediyor.
- I believed God was constantly talking to me.
- Tanrı'nın sürekli benimle konuştuğuna inanıyordum.
- Tom and Mary are constantly arguing.
- Tom ve Mary sürekli tartışıyor.
- Mary was constantly checking her phone.
- Mary sürekli telefonunu kontrol ediyordu.
- He is constantly complaining.
- O, sürekli şikâyet ediyor.
- The wind blows constantly.
- Rüzgar sürekli esiyor.
- Tom is constantly texting me.
- Tom bana sürekli mesaj atıyor.
- Tom is constantly on the move.
- Tom sürekli hareket halindedir.
Show More (156)
|
|
- We constantly obstruct their path towards enjoying a full human existence.
- Onların tam bir insani varoluşun tadını çıkarma yollarını sürekli olarak engelliyoruz.
- Why, then, do we constantly have to go over this discussion again and again?
- O halde neden sürekli olarak bu tartışmanın üzerinden tekrar tekrar geçmek zorunda kalıyoruz?
- In this regard, the Convention is constantly moving backwards.
- Bu bağlamda Sözleşme sürekli olarak geriye doğru hareket etmektedir.
- In fact, the plaintiff has constantly made further complaints as the project for the theme park has progressed.
- Aslında davacı, tema parkı projesi ilerledikçe sürekli olarak daha fazla şikayette bulunmuştur.
- One of the things that the sites constantly emphasise is education - the education of young people.
- Sitelerin sürekli olarak vurguladığı noktalardan biri de eğitimdir; yani gençlerin eğitimi.
- We are constantly seeing different forms of spamming.
- Sürekli olarak farklı spam biçimleri görüyoruz.
- New mechanisms are constantly being tried out, but, as yet, nobody has made the great breakthrough.
- Sürekli olarak yeni mekanizmalar denenmektedir, ancak henüz kimse büyük atılımı gerçekleştirememiştir.
- They would be insulted by a requirement to constantly improve their driving.
- Sürüşlerini sürekli olarak geliştirme zorunluluğu onları aşağılayacaktır.
- That is why it is necessary constantly to improve European rules in this field.
- Bu nedenle bu alandaki Avrupa kurallarının sürekli olarak geliştirilmesi gerekmektedir.
- People have to make choices constantly about how they use their time.
- İnsanlar zamanlarını nasıl kullanacakları konusunda sürekli olarak seçim yapmak zorundadır.
- Human rights are constantly disregarded, and democracy remains an elusive utopia.
- İnsan hakları sürekli olarak göz ardı edilmekte ve demokrasi ulaşılması zor bir ütopya olarak kalmaktadır.
- That is why we constantly make powerful appeals to both parties.
- Bu nedenle her iki tarafa da sürekli olarak güçlü çağrılarda bulunuyoruz.
- The principles of the code will be constantly undermined if action is not taken to control and license arms brokers.
- Silah simsarlarını kontrol etmek ve lisanslamak için harekete geçilmezse, kodun ilkeleri sürekli olarak baltalanacaktır.
- This, however, does not prevent us from constantly talking about European citizenship!
- Ancak bu, sürekli olarak Avrupa vatandaşlığından bahsetmemizi engellemez!
- We must constantly evaluate whether an agency provides any added value.
- Bir ajansın herhangi bir katma değer sağlayıp sağlamadığını sürekli olarak değerlendirmeliyiz.
- Its importance is demonstrated by the constantly increasing incidence of such delinquency.
- Bunun önemi, bu tür suçların sürekli olarak artması ile ortaya çıkmaktadır.
- Our individualist societies are constantly refining individual rights.
- Bireyci toplumlarımız sürekli olarak bireysel hakları geliştirmektedir.
- Their ability to survive is constantly undermined.
- Hayatta kalma becerileri sürekli olarak baltalanmaktadır.
- Mr Mulder constantly hides behind this argument.
- Bay Mulder sürekli olarak bu argümanın arkasına saklanıyor.
- That is the message we constantly convey.
- Sürekli olarak ilettiğimiz mesaj budur.
- This, however, does not prevent us from constantly talking about European citizenship!
- Ancak bu, sürekli olarak Avrupa vatandaşlığı hakkında konuşmamızı engellemez!
- We will keep Parliament constantly informed of developments in this respect.
- Parlamentoyu bu konudaki gelişmelerden sürekli olarak haberdar edeceğiz.
- This is the active ageing policy we constantly support and which is included in our guidelines.
- Bu, sürekli olarak desteklediğimiz ve kılavuz ilkelerimizde yer alan aktif yaşlanma politikasıdır.
- We must constantly evaluate whether an agency provides any added value.
- Bir ajansın katma değer sağlayıp sağlamadığını sürekli olarak değerlendirmeliyiz.
- Nor do we want to be constantly dependent on U.S. intervention.
- Sürekli olarak ABD müdahalesine bağımlı olmak da istemiyoruz.
- New mechanisms are constantly being tried out, but, as yet, nobody has made the great breakthrough.
- Sürekli olarak yeni mekanizmalar deneniyor, ancak henüz kimse büyük bir atılım gerçekleştiremedi.
- Since 1993, the position of the Community producers has been constantly deteriorating.
- 1993 yılından bu yana Topluluk üreticilerinin durumu sürekli olarak kötüleşmektedir.
- This text constantly seeks to broaden the definition of refugees provided by the Geneva Convention.
- Bu metin sürekli olarak Cenevre Sözleşmesi tarafından sağlanan mülteci tanımını genişletmeye çalışmaktadır.
- The Community has constantly reduced its use of export refunds, beyond WTO obligations.
- Topluluk, DTÖ yükümlülüklerinin ötesinde, ihracat iadesi kullanımını sürekli olarak azaltmıştır.
- People constantly maintain that the cost of services can be cut without compromising on quality.
- İnsanlar sürekli olarak kaliteden ödün vermeden hizmet maliyetlerinin düşürülebileceğini savunmaktadır.
- Standards are changing, women's aspirations are constantly becoming richer and broader.
- Standartlar değişiyor, kadınların istekleri sürekli olarak daha zengin ve daha geniş hale geliyor.
- We constantly receive mixed messages on this issue and we need clarity.
- Bu konuda sürekli olarak karışık mesajlar alıyoruz ve açıklığa ihtiyacımız var.
- Rather than constantly wanting to enforce pure doctrine, one must at some point reach a compromise.
- Sürekli olarak saf doktrini uygulamak istemek yerine bir noktada uzlaşmaya varmak gerekir.
- This industry is constantly looking for experts to solve new problems.
- Bu sektör sürekli olarak yeni sorunları çözecek uzmanlara ihtiyaç duyuyor.
- This industry is constantly looking for experts to solve new problems.
- Bu sektör sürekli olarak yeni sorunları çözecek uzmanlara gereksinim duyar.
- His mother is constantly complaining about it.
- Annesi sürekli olarak bundan şikâyet ediyor.
- My uncle constantly causes his family trouble.
- Amcam sürekli olarak ailesinin başına bela olur.
- In today's busy world, many people are constantly juggling home, work and social commitments.
- Günümüzün yoğun dünyasında pek çok insan sürekli olarak ev, iş ve sosyal sorumluluklarını dengeliyor.
- The translator constantly learns new things about himself.
- Çevirmen sürekli olarak kendisi hakkında yeni şeyler öğrenir.
- They are constantly trying to outdo each other.
- Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
- I lied constantly to my wife.
- Karıma sürekli olarak yalan söyledim.
- We still constantly worry about it.
- Hâlâ sürekli olarak o konuda endişeleniyoruz.
- The Red Cross constantly supplies food to the disaster areas.
- Kızıl Haç afet bölgelerine sürekli olarak gıda sağlar.
- I constantly talk to myself.
- Ben sürekli olarak kendi kendime konuşurum.
- Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere.
- Hava atomları ve molekülleri sürekli olarak ekzosferden uzaya kaçar.
- Tom constantly felt anxious.
- Tom kendini sürekli olarak endişeli hissediyordu.
- Why are you constantly changing flags?
- Neden sürekli olarak bayrakları değiştiriyorsun?
- Computers are constantly being improved.
- Bilgisayarlar sürekli olarak geliştirilmektedir.
- The world is constantly changing.
- Dünya sürekli olarak değişiyor.
- He was constantly borrowing money from me.
- O, benden sürekli olarak ödünç para alıyordu.
- She watches TV constantly.
- O sürekli olarak televizyon izliyor.
- I'm constantly telling her to behave herself.
- Ona sürekli olarak terbiyesini takınmasını söylüyorum.
- Our lives are constantly in danger.
- Hayatımız sürekli olarak tehlike içinde.
- I am constantly forgetting names.
- Sürekli olarak isimleri unutuyorum.
Show More (51)
|