|
- Even now the hotels are struggling to cope.
- Şu anda bile oteller başa çıkmakta zorlanıyor.
- So how are we to cope at European level with part of a problem of truly global dimensions?
- Peki, gerçekten küresel boyutları olan bir sorunun bir kısmıyla Avrupa düzeyinde nasıl başa çıkacağız?
- Thirdly, we have to be able to cope financially.
- Üçüncüsü, finansal olarak başa çıkabilmeliyiz.
- We must therefore cope successfully both with enlargement and with new risks and new socio-political challenges.
- Dolayısıyla hem genişlemeyle hem de yeni riskler ve yeni sosyo-politik zorluklarla başarılı bir şekilde başa çıkmalıyız.
- For the most part, national public prosecutors cannot cope.
- Çoğunlukla, ulusal cumhuriyet savcıları bununla başa çıkamamaktadır.
- He will cope well with difficulties.
- Zorluklarla iyi başa çıkacaktır.
- How will they cope?
- Nasıl başa çıkacaklar?
- He can't cope.
- Başa çıkamıyor.
- How will they cope?
- Onlar nasıl başa çıkacak?
- You should finally admit you can't cope alone with it.
- Sonunda bununla tek başına başa çıkamayacağını kabul etmelisin.
- Does Tom cope well with failure?
- Tom başarısızlıkla iyi başa çıkabiliyor mu?
- Tom can't cope very well with these kinds of situations.
- Tom bu tür durumlarla çok iyi başa çıkamaz.
- Does Tom cope well with failure?
- Tom başarısızlıkla iyi başa çıkıyor mu?
- How have you been coping?
- Nasıl başa çıkıyorsun?
- How will Tom cope now?
- Tom şimdi nasıl başa çıkacak?
Show More (12)
|