| 1 |
drag |
sürüklemek |
v. |
|
- He moved with great difficulty, dragging his injured leg.
- Yaralı bacağını sürükleyerek büyük bir güçlükle hareket etti.
- Drag and drop the file you want to open.
- Açmak istediğiniz dosyayı sürükleyip bırakın.
- She dragged me to the window and pointed at a deer.
- Beni pencereye doğru sürükleyerek bir geyiği işaret etti.
- She dragged the box of glassware into the kitchen.
- Cam eşya kutusunu mutfağa sürükledi.
- The Laeken European Council has dragged us from the dreadful quagmire which Nice had led us into.
- Laeken Avrupa Konseyi bizi Nice'in bizi sürüklediği korkunç bataklıktan çıkardı.
- At the moment, it is even threatening to drag us into a war against the third world.
- Hatta şu anda bizi üçüncü dünyaya karşı bir savaşa sürüklemekle tehdit ediyor.
- This will all only leave a legacy of bitterness and it will drag Israel's international reputation through the mire.
- Tüm bunlar sadece acı bir miras bırakacak ve İsrail'in uluslararası itibarını bataklığa sürükleyecektir.
- They dragged the boy off the bus with brute force, leaving the mother behind utterly distraught.
- Çocuğu kaba kuvvetle otobüsten sürükleyerek indirdiler ve anneyi perişan bir halde geride bıraktılar.
- They drag us down into detail and thus conceal the real political choices.
- Bizi ayrıntılara sürüklüyorlar ve böylece gerçek siyasi tercihleri gizliyorlar.
- And we are telling you that if you do it anyway, we will drag you off to the Court of Justice.
- Ve yine de bunu yaparsanız sizi Adalet Divanına sürükleyeceğimizi söylüyoruz.
- For years he has dragged his people into wars and sacrificed prosperity and social and economic progress to this cause.
- Yıllar boyunca halkını savaşlara sürükledi ve refahı, sosyal ve ekonomik ilerlemeyi bu uğurda feda etti.
- Tom dragged himself out of bed.
- Tom kendini yataktan dışarı sürükledi.
- I had to drag Tom out of bed.
- Tom'u yatağın dışına sürüklemek zorunda kaldım.
- Tom's dog dragged the dead rabbit back to its doghouse.
- Tom'un Köpeği ölü tavşanı köpek kulübesine geri sürükledi.
- I'm not going to drag their luggage around.
- Bavullarını sürüklemeyeceğim.
- He dragged the creature.
- O yaratığı sürükledi.
- I had to drag Tom out of bed.
- Tom'u yataktan sürükleyerek çıkarmak zorunda kaldım.
- Sami dragged Layla into the garage.
- Sami, Layla'yı garaja sürükledi.
- Fadil dragged the garbage can out of the house.
- Fadıl çöp kutusunu evin dışına sürükledi.
- I won't drag Tom into this.
- Tom'u buna sürüklemeyeceğim.
- I had to drag him out of bed.
- Onu yataktan sürüklemek zorunda kaldım.
- Layla dragged Sami out of the car.
- Leyla, Sami'yi arabadan dışarı sürükledi.
- I never should've dragged you into this.
- Seni buna asla sürüklememem gerekirdi.
- They dragged their boat onto the beach.
- Teknelerini sahile sürüklediler.
- He dragged the creatures.
- Yaratıkları sürükledi.
- We take out of bed an elderly person who is obviously suffering, dragging him into meetings.
- Acı çektiği her hâlinden belli olan yaşlı bir insanı, zorla yatağından kaldırıp toplantılara sürüklüyoruz.
- He dragged his feet.
- Ayaklarını sürükledi.
- I had to drag him out of bed.
- Onu yataktan dışarıya sürüklemek zorunda kaldım.
- He dragged the creature.
- Yaratığı sürükledi.
- He dragged the creatures.
- O, yaratıkları sürükledi.
- Fadil dragged the garbage can out of the house.
- Fadıl çöp tenekesini evden dışarı sürükledi.
- I'm not going to drag their suitcases around.
- Bavullarını sürüklemeyeceğim.
- I'm sorry we dragged you into this.
- Seni buna sürüklediğimiz için üzgünüm.
- We take out of bed an elderly person who is obviously suffering, dragging him into meetings.
- Acı çektiği belli olan yaşlı bir insanı yatağından kaldırıp toplantılara sürüklüyoruz.
- She half dragged, half carried the log.
- Kütüğü yarı sürükledi, yarı taşıdı.
- Layla dragged Sami out of the car.
- Layla, Sami'yi arabadan sürükleyerek çıkardı.
- Sami dragged himself outside.
- Sami kendini dışarı sürükledi.
Show More (34)
|
| 2 |
drag |
bulaştırmak |
v. |
|
- I'm sorry to drag you into this.
- Seni bu işe bulaştırdığım için üzgünüm.
- Don't you drag me into this.
- Beni bu işe bulaştırma.
- Don't drag me into this.
- Beni bu işe bulaştırma.
- I won't drag Tom into this.
- Tom'u bu işe bulaştırmayacağım.
Show More (1)
|
| 3 |
drag |
sürümek |
v. |
|
- Findings, findings, proposals, and when some decisions are taken, they drag their heels applying them.
- Bulgular, tespitler, öneriler ve bazı kararlar alındığında bunları uygulamak için ayak sürüyorlar.
- The Commission and the Council have dragged their feet on this issue for far too long.
- Komisyon ve Konsey bu konuda çok uzun süredir ayak sürümektedir.
- We all know that so far, the Council has dragged its feet with regard to follow-up regulations of this kind.
- Hepimiz biliyoruz ki Konsey şu ana kadar bu tür düzenlemelerin takibi konusunda ayak sürüdü.
Show More (0)
|
| 4 |
drag |
nefes çekme |
n. |
|
- He took a drag on his pipe and watched the smoke swirl.
- Piposundan bir nefes çekerek dumanın oluşturduğu girdabı seyretti.
Show More (-2)
|
| 5 |
drag |
çeke çeke götürmek |
v. |
|
- I had to drag him to the barbershop.
- Onu berbere çeke çeke götürmem gerekti.
Show More (-2)
|
| 6 |
drag |
bitmek bilmemek |
v. |
|
- This conference drags; let’s get out of here.
- Bu konferans bitmek bilmiyor; hadi gidelim buradan.
Show More (-2)
|
| 7 |
drag |
bezdirici |
n. |
|
- She can be such a drag when it comes to having fun.
- Konu eğlenmeye geldiğinde çok bezdirici olabilen biri.
Show More (-2)
|
| 8 |
drag |
sürünmek |
v. |
|
- Her trench coat was dragging along the stairs.
- Trençkotu merdivenlere sürünüyordu.
Show More (-2)
|
| 9 |
drag |
cadde |
n. |
|
- We found the shop on the main drag.
- Dükkânı ana cadde üzerinde bulduk.
Show More (-2)
|
| 10 |
drag |
karşı cinsin kıyafetini giyme |
n. |
|
- All of the actors on stage were in drag.
- Sahnedeki oyuncuların hepsi karşı cinsin kıyafetini giyiyordu.
Show More (-2)
|
| 11 |
drag |
hava direnci |
n. |
|
- They developed a new design that reduces drag.
- Hava direncini azaltan yeni bir tasarım geliştirdiler.
Show More (-2)
|
| 12 |
drag |
sürüklenme |
n. |
|
- It is no fun at all for dogs to be dragged about the place.
- Köpeklerin yerlerde sürüklenmesi hiç de eğlenceli değildir.
Show More (-2)
|
