| 1 |
eloquent |
güzel konuşan |
adj. |
|
- The president of this country is eloquent.
- Bu ülkenin başkanı güzel konuşuyor.
- Tom is eloquent.
- Tom güzel konuşur.
- Tom is eloquent, isn't he?
- Tom güzel konuşan biri, değil mi?
- I am not an eloquent man.
- Güzel konuşan biri değilim.
- She's always witty and eloquent.
- O her zaman esprilidir ve güzel konuşur.
- I'm not an eloquent person.
- Güzel konuşan biri değilim.
- Tom certainly is eloquent.
- Tom kesinlikle güzel konuşuyor.
- Some people think I'm eloquent.
- Bazı insanlar benim güzel konuşan biri olduğumu düşünüyor.
- I am not an eloquent man.
- Ben güzel konuşan bir adam değilim.
- Tom certainly is eloquent.
- Tom kesinlikle güzel konuşur.
- I am not an eloquent person.
- Güzel konuşan biri değilim.
- The president of this country is eloquent.
- Bu ülkenin cumhurbaşkanı güzel konuşur.
Show More (9)
|
| 2 |
eloquent |
dokunaklı |
adj. |
|
- Tom is quite eloquent, isn't he?
- Tom oldukça dokunaklı, değil mi?
- Her face was eloquent of her sorrow.
- Onun yüzü üzüntüsü yüzünden dokunaklıydı.
- I am not an eloquent person.
- Ben dokunaklı konuşan bir kişi değilim.
- Tom is eloquent, isn't he?
- Tom dokunaklı, değil mi?
- I'm not an eloquent person.
- Dokunaklı konuşan bir kişi değilim.
Show More (2)
|
| 3 |
eloquent |
belagatli |
adj. |
|
- I'm not an eloquent man.
- Belagatli bir adam değilim.
- Cicero was the most eloquent of the Roman orators.
- Cicero, Romalı hatiplerin en belagatlisiydi.
- We were deeply impressed by the lecturer's eloquent speech.
- Konferansçının belâgatlı konuşmasından derinden etkilendik.
Show More (0)
|
| 4 |
eloquent |
dilbaz |
adj. |
|
- Mary is eloquent.
- Mary dilbazdır.
- Tom is quite eloquent, isn't he?
- Tom oldukça dilbaz, değil mi?
Show More (-1)
|
| 5 |
eloquent |
anlamlı |
adj. |
|
- These figures are eloquent and require no further elucidation.
- Bu rakamlar çok anlamlı ve daha fazla açıklama gerektirmiyor.
Show More (-2)
|
