fair - English Turkish Sentences
English Turkish
fair adil adj.
  • We have said that we want to be a fairer and more equal society.
  • Daha adil ve daha eşit bir toplum olmak istediğimizi söylemiştik.
  • We want more fair trade; but that sadly failed in Cancún.
  • Daha adil ticaret istiyoruz; ancak bu Cancún'da ne yazık ki başarısız oldu.
  • Only a fair and lasting solution can allow peace to be established in the region.
  • Bölgede barışın tesis edilebilmesi ancak adil ve kalıcı bir çözümle mümkün olabilir.
Show More (358)
fair fuar n.
  • She was lucky to win the biggest prize at the fair this year.
  • Bu yılki fuarda en büyük ödülü kazanmış olduğu için şanslıydı.
  • Mr Bouwman mentioned that middle-aged workers had asked him at a fair what he could do about work for them.
  • Bay Bouwman, bir fuarda orta yaşlı işçilerin kendilerine iş konusunda ne yapabileceklerini sorduklarını belirtti.
  • Germany is the world's top location for trade fairs.
  • Almanya, ticaret fuarları için dünyanın bir numara bölgesi.
Show More (28)
fair makul adj.
  • All he's asking for is a fair salary.
  • İstediği tek şey makul bir maaş.
  • Now that sounds like a fair trade.
  • Şimdi bu kulağa makul bir anlaşma gibi geliyor.
  • His request is fair.
  • Talebi makul.
Show More (4)
fair güzel adj.
  • It is fair to say that this report has been a good example of successful cooperation between our two institutions.
  • Bu raporun iki kurumumuz arasındaki başarılı işbirliğinin güzel bir örneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
  • The sky promises fair weather.
  • Gökyüzü güzel hava vadediyor.
  • After rain comes fair weather.
  • Yağmurdan sonra güzel hava gelir.
Show More (3)
fair açık adj.
  • Will it be fair in Tokyo tomorrow?
  • Yarın Tokyo'da hava açık olacak mı?
  • Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
  • Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
  • Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
  • Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanıyor.
Show More (2)
fair doğru adj.
  • It is fair to say that in each debate the news has been grimmer then in the preceding debate.
  • Her tartışmada haberlerin bir önceki tartışmadan daha kötü olduğunu söylemek doğru olacaktır.
  • I do not therefore think it is fair to talk about an informer state.
  • Bu nedenle bir muhbir devletten bahsetmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
  • It is not fair to say that we have not tried to act according to the situation.
  • Duruma göre hareket etmeye çalışmadığımızı söylemek doğru olmaz.
Show More (1)
fair açık tenli adj.
  • I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
  • Erkek kardeşi esmerken onun nasıl bu kadar açık tenli olabildiğini anlamıyorum.
  • Tom is fair.
  • Tom açık tenlidir.
Show More (-1)
fair adaletli adj.
  • The referee of the game was quite fair.
  • Maçın hakemi oldukça adaletli biriydi.
Show More (-2)
fair panayır n.
  • The county fair was very crowded this year.
  • İlçe panayırı bu yıl çok kalabalıktı.
Show More (-2)
fair orta adj.
  • Her writing level is rather advanced, but her speaking is only fair.
  • Yazma seviyesi epey ileri düzeyde, ama konuşması orta.
Show More (-2)
fair (ten) açık adj.
  • She has a very fair complexion.
  • Çok açık bir ten rengi var.
Show More (-2)
fair alımlı adj.
  • She played a fair maiden in the drama that got an award.
  • Ödül alan bir dramada alımlı bir bakireyi oynadı.
Show More (-2)
fair (hava) açık adj.
  • We were lucky that the three days on vacation were fair and warm.
  • Tatilde geçirdiğimiz üç gün hava açık ve sıcak olduğu için şanslıydık.
Show More (-2)
fair kurallara uygun adj.
  • They played a fair game that ended in peace.
  • Huzur içinde noktalanan, kurallara uygun bir maç çıkardılar.
Show More (-2)
fair dürüst adj.
  • I voted for a fair statute for all Members which must go hand in hand with a fair, honest and open expenses regime.
  • Tüm Üyeler için adil, dürüst ve açık bir harcama rejimi ile el ele gitmesi gereken adil bir tüzüğe evet oyu verdim.
Show More (-2)
fair (hava) açmak v.
  • After rain comes fair weather.
  • Yağmurdan sonra hava açılır.
Show More (-2)
fair iyi adj.
  • He has a fair income.
  • İyi bir geliri var.
Show More (-2)