| 1 |
feed |
beslemek |
v. |
|
- Don't forget to feed the cat when you get home.
- Eve vardığında kediyi beslemeyi unutma.
- Otherwise we will feed resentment and face the risk of more cliff-hanger referenda in the aspirant countries.
- Aksi takdirde kızgınlığı besleyecek ve aday ülkelerde daha fazla uçurum referandumu riskiyle karşı karşıya kalacağız.
- Furthermore, he has fed the hatreds that have resulted in the escalation of anti-Semitic activity which I deplore.
- Bunun da ötesinde, nefretle karşıladığım antisemitik faaliyetlerin artmasına neden olan nefretleri beslemiştir.
- Therefore, how we treat animals and what we feed them on is naturally important.
- Bu nedenle hayvanlara nasıl davrandığımız ve onları neyle beslediğimiz doğal olarak önemli.
- It will now no longer be possible, however, to deceive farmers when they feed their animals.
- Ancak artık çiftçileri hayvanlarını beslerken kandırmak mümkün olmayacaktır.
- Argentina's agriculture could feed Europe as well as its own people.
- Arjantin'in tarımı kendi insanlarının yanı sıra Avrupa'yı da besleyebilir.
- It is prohibition which feeds the cancer of corruption which does so much harm to our society.
- Toplumumuza bu denli zarar veren yolsuzluk kanserini besleyen şey yasaklardır.
- We also have to address the use of industrial fishing to feed aquaculture.
- Akuakültürü beslemek için endüstriyel balıkçılık kullanımını da ele almalıyız.
- This leads to more and more trade disputes, which feed on these problems.
- Bu da giderek daha fazla ticari anlaşmazlığa yol açmakta ve bu sorunları beslemektedir.
- They are all associated with the feed issue.
- Hepsi besleme sorunu ile ilişkilidir.
- Argentina's agriculture could feed Europe as well as its own people.
- Arjantin'in tarımı kendi halkını olduğu kadar Avrupa'yı da besleyebilir.
- It will take more than pipe dreams to feed the poor properly.
- Yoksulları düzgün bir şekilde beslemek için boş hayallerden daha fazlası gerekecek.
- The rapid alert system for feed is something that we have identified as a gap in the legislation.
- Besleme için hızlı alarm sistemi, mevzuatta bir boşluk olarak tespit ettiğimiz bir konudur.
- It will take more than pipe dreams to feed the poor properly.
- Yoksulları düzgün bir şekilde beslemek için boş hayallerden daha fazlası gerekecektir.
- Certainly, fish are used to feed other fish.
- Elbette balıklar diğer balıkları beslemek için kullanılır.
- However, the FAO considers that Congo has the potential to feed some 2 billion people.
- Ancak FAO Kongo'nun yaklaşık 2 milyar insanı besleyebilecek potansiyele sahip olduğunu düşünmektedir.
- I can't believe that witch doctor Was feeding you whiskey.
- O büyücü hekimin seni viskiyle beslediğine inanamıyorum.
- It is used in several areas of industry to continuously feed powder and granular materials.
- Toz ve granül malzemeleri sürekli olarak beslemek için endüstrinin çeşitli alanlarında kullanılmaktadır.
- It is used in several areas of industry to continuously feed powder and granular materials.
- Çeşitli sanayi alanlarında toz ve granül halindeki malzemeleri sürekli olarak besleme amacıyla kullanılır.
- I'm the one who feeds our dog.
- Köpeğimizi besleyen kişi benim.
- I've already fed the baby.
- Bebeği besledim bile.
- I never feed my dog raw meat.
- Ben, köpeğimi asla çiğ etle beslemem.
- Tom hasn't fed the dog yet.
- Tom henüz köpeği beslemedi.
- He keeps a spider in a jar and feeds it with beetles that he catches in the garden.
- Kavanozda bir örümceğe bakar ve onu bahçede yakaladığı böceklerle besler.
- I need to feed them.
- Onları beslemem gerekiyor.
- I'm going to feed my dog then head back to bed.
- Köpeğimi besleyeceğim ve yatağıma geri döneceğim.
- Don't feed the potatoes.
- Patatesleri besleme.
- The child refused to let anyone feed him.
- Çocuk kimsenin onu beslemesine izin vermedi.
- Please feed the dog.
- Lütfen köpeği besle.
- Do you think it's a good idea to feed your dog table scraps?
- Köpeğini masa artıkları ile beslemenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor musun?
- I need to feed the dog.
- Köpeği beslemeliyim.
- We'll feed the kids first.
- Önce çocukları besleyeceğiz.
- How are we going to feed all these people?
- Bütün bu insanları nasıl besleyeceğiz?
- Their job is to feed the cattle.
- Onların işi sığırları beslemek.
- I need to feed him.
- Onu beslemem gerekiyor.
- How will we feed everyone if the world's population keeps rising?
- Dünya nüfusu artmaya devam ederse herkesi nasıl besleriz?
- I feed my dog once a day.
- Köpeğimi günde bir kez beslerim.
- Is it OK to feed my dog the same thing that I feed my cat?
- Kedimi beslediğim şeylerin aynısını köpeğime de verebilir miyim?
- I fed the pigs.
- Domuzları besledim.
- Will you do me a favor and feed the dog?
- Bana bir iyilik yapar mısın ve köpeğimi besler misin?
- They didn't feed you much, did they?
- Seni fazla beslemediler, değil mi?
- I used to feed my dog twice a day.
- Köpeğimi günde iki kez beslerdim.
- I feed my dog once a day.
- Köpeğimi günde bir kez besliyorum.
- Even though her vet told her not to, she continued to feed her dog raw vegetables.
- Veterineri yapmamasını söylemesine rağmen köpeğini çiğ sebzelerle beslemeye devam etti.
- Tom forgot to feed Mary's dog.
- Tom Mary'nin köpeğini beslemeyi unuttu.
- Feed the bird.
- Kuşu besle.
- I've already fed the baby.
- Ben zaten bebeği besledim.
- Tom fed his dog table scraps.
- Tom köpeğini sofra artıklarıyla besledi.
- The mother fed the newborn colt.
- Annesi yeni doğan tayı besledi.
- I feed my dog just before I eat dinner.
- Akşam yemeğini yemeden hemen önce köpeğimi beslerim.
- We'll feed the kids first.
- Biz ilk olarak çocukları besleyeceğiz.
- Tom feeds his dog twice a day.
- Tom köpeğini günde iki kez besliyor.
- She feeds her dog the same thing that she eats.
- Kendisi ne yiyorsa köpeğini de onunla besliyor.
- Tom often feeds his cat dog food.
- Tom sık sık kedisini köpek mamasıyla besler.
- He listened to the news on the radio as he fed his dog.
- O, köpeğini beslerken, radyoda haber dinledi.
- We fed ourselves.
- Kendimizi besledik.
- How many times do you feed the fish?
- Balıkları kaç kere besliyorsun?
- I need to feed my dog.
- Köpeğimi beslemem lazım.
- Never bite the hand that feeds you.
- Seni besleyen eli asla ısırma.
- Tom forgot to feed his dog last night.
- Tom dün gece köpeğini beslemeyi unuttu.
- It is time to feed the sheep.
- Koyunları besleme zamanıdır.
- Would you like me to feed your cat?
- Kedinizi beslememi ister misiniz?
- Their job is to feed the cattle.
- Onların işi sığır beslemektir.
- Tom fed the neighbor's cat while they were away.
- Onlar yokken Tom komşunun kedisini besledi.
- Tom fed the sheep.
- Tom koyunu besledi.
- You've got mouths to feed.
- Beslemen gereken boğazlar var.
- I feed my hares with grass.
- Tavşanlarımı otla besliyorum.
- Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary.
- Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.
- I never feed my dog raw meat.
- Köpeğimi asla çiğ etle beslemem.
- Tom still hasn't fed the dog.
- Tom hala köpeği beslemedi.
- Are you sure you can feed us all?
- Hepimizi besleyebileceğinden emin misin?
- Tom doesn't know what to feed Mary's dog.
- Tom, Mary'nin köpeğini neyle besleyeceğini bilmiyor.
- We can't feed you here.
- Sizi burada besleyemeyiz.
- I'll feed the dog.
- Köpeği besleyeceğim.
- Some dog owners wonder if it's OK to feed their dogs fish.
- Bazı köpek sahipleri köpeklerini balıkla beslemenin doğru olup olmadığını merak ediyor.
- I like to feed the pigeons.
- Güvercinleri beslemeyi seviyorum.
- We just fed the baby.
- Bebeği yeni besledik.
- She feeds her dog a meat-free diet.
- Köpeğini etsiz bir diyetle besliyor.
- Tom doesn't feed his dog in the morning, only in the evening.
- Tom köpeğini sabahları beslemiyor, sadece akşamları besliyor.
- My vet won't feed his dog commercial dog food.
- Veterinerim köpeğini ticari köpek mamasıyla beslemiyor.
- She is the one who feeds our dog.
- Köpeğimizi besleyen kişi o.
- Some dog owners wonder if it's OK to feed their dogs fish.
- Bazı köpek sahipleri köpeklerini balıkla beslemenin uygun olup olmadığını merak ediyorlar.
- I feed my cat every morning and every evening.
- Ben kedimi her sabah ve her akşam beslerim.
- Bread feeds the body, and books feed the mind.
- Ekmek vücudu besler, kitaplar ise zihni.
- Pavlov rang a bell whenever he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini her ne zaman beslese zil çaldı.
- She sold all of her furniture, so she could afford to feed herself and her dog.
- Kendisini ve köpeğini besleyebilmek için tüm mobilyalarını sattı.
- Tom fed his horse.
- Tom atını besledi.
- The restaurant owner allowed her to take table scraps home to feed all of her dogs.
- Restoran sahibi, tüm köpeklerini beslemek için masa artıklarını eve götürmesine izin verdi.
- Fadil was looking for ways to feed his drug habit.
- Fadıl uyuşturucu alışkanlığını besleyecek yollar arıyordu.
- Don't forget to feed the dog.
- Köpeği beslemeyi unutma.
- She fed them with hamburgers.
- Onları hamburger ile besledi.
- Don't feed the trolls.
- Trolleri beslemeyin.
- I would rather feed my dog before we eat.
- Köpeğimi yemekten önce beslemeyi tercih ederim.
- Do you think it's a good idea to feed your dog table scraps?
- Köpeğinizi sofra artıklarıyla beslemenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor musunuz?
- I fed the dog.
- Köpeği besledim.
- I do not and never will feed my dog raw fish.
- Köpeğimi çiğ balıkla beslemiyorum ve asla beslemeyeceğim.
- Please feed the dog.
- Lütfen köpeği besleyin.
- When is the best time to feed your dog?
- Köpeğinizi beslemek için en iyi zaman ne zamandır?
- I fed my dog what I thought was good quality dog food.
- Ben köpeğimi kaliteli olduğunu düşündüğüm köpek mamasıyla besledim.
- How will we feed all these people?
- Bütün bu insanları nasıl besleyeceğiz?
- Against my advice, he fed his dog some raw pork.
- Benim tavsiyeme karşın, o köpeğini biraz çiğ domuz etiyle besledi.
- I've already fed the dog.
- Köpeği besledim bile.
- How many times a day do you feed your dog?
- Günde kaç kez köpeğini beslersin?
- Tom is the one who feeds the dog.
- Köpeği besleyen kişi Tom'dur.
- Don't forget to remind Tom to feed the dog.
- Tom'a köpeği beslemesini hatırlatmayı unutmayın.
- Feed chickens with seeds.
- Tavukları tohumla besle.
- They fed a black and a white dog.
- Bir siyah ve bir beyaz köpek beslediler.
- The only time he feeds the dog is when his wife is away on a trip.
- Köpeği sadece karısı seyahate çıktığında besliyor.
- It's time to feed the baby.
- Bebeği besleme vakti geldi.
- She fed them with hamburgers.
- Onları hamburgerle besledi.
- I've already fed the children.
- Ben zaten çocukları besledim.
- How often and how much should I feed my dog?
- Köpeğimi ne sıklıkta ve ne kadar beslemeliyim?
- I fed the horses.
- Atları besledim.
- Please do not feed the trolls.
- Lütfen trolleri beslemeyin.
- How often is it necessary to feed your pet?
- Ne sıklıkta evcil hayvanını beslemen gerekiyor?
- I'm the one who feeds the dog.
- Köpeği besleyen kişi benim.
- She always fed her children before she fed her dog.
- Köpeğini beslemeden önce her zaman çocuklarını beslerdi.
- I'll do whatever it takes to feed my children.
- Çocuklarımı beslemek için ne gerekiyorsa yaparım.
- Do not feed the ducks.
- Ördekleri beslemeyin.
- I fed the dog about an hour ago.
- Köpeği bir saat önce besledim.
- Did you feed the dog this morning?
- Bu sabah köpeği besledin mi?
- How will I feed my children?
- Çocuklarımı nasıl besleyeceğim?
- I do not and never will feed my dog raw fish.
- Köpeğimi çiğ balıkla beslemem ve asla beslemeyeceğim.
- This single mother works two jobs just to be able to pay the rent and feed her children.
- Bu bekar anne sadece kirayı ödeyebilmek ve çocuklarını besleyebilmek için iki işte çalışıyor.
- I need to feed him.
- Onu beslemem gerek.
- Tom has gone out to feed the horses.
- Tom atları beslemek için dışarı çıktı.
- I've already fed the children.
- Çocukları çoktan besledim.
- Is it OK to feed my dog lettuce?
- Köpeğimi marulla besleyebilir miyim?
- Tom feeds his dog at the same time every day.
- Tom köpeğini her gün aynı saatte besliyor.
- Don't feed the dog!
- Köpeği besleme!
- Tom said he didn't want to feed his dog dry dog food.
- Tom, köpeğini kuru köpek mamasıyla beslemek istemediğini söyledi.
- I asked Tom to come over to collect my mail and feed my cat while I'm out of town.
- Tom'dan ben şehir dışındayken gelip postalarımı almasını ve kedimi beslemesini istedim.
- Rice is a grain that feeds billions of people.
- Pirinç milyarlarca insanı besleyen bir tahıldır.
- I fed the dog.
- Ben köpeği besledim.
- We feed our dog three times a day.
- Köpeğimizi günde üç kez besliyoruz.
- I never let anyone else feed my dog.
- Başka birinin köpeğimi beslemesine asla izin vermem.
- What do you feed your dog?
- Köpeğini ne ile beslersin?
- Tom offered to feed my cat while I was out of town.
- Tom, ben şehir dışındayken kedimi beslemeyi teklif etti.
- He fed the chickens millet.
- O, tavukları darıyla besledi.
- Pavlov rang a bell whenever he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini her beslediğinde bir zil çalardı.
- Hope doesn't feed our familes.
- Umut ailelerimizi beslemiyor.
- I used to feed my dog twice a day.
- Eskiden köpeğimi günde iki kez beslerdim.
- If you feed your dog properly, you can increase his lifespan.
- Köpeğinizi doğru şekilde beslerseniz, ömrünü uzatabilirsiniz.
- I don't think we have enough food to feed everyone.
- Herkesi beslemek için yeterli yiyeceğimizin olduğunu sanmıyorum.
- She likes dogs so much that even in the desert she feeds dirty dogs.
- O, köpekleri o kadar çok sever ki çölde bile kirli köpekleri besler.
- Tom doesn't feed his dog in the morning, only in the evening.
- Tom köpeğini sabah beslemez, sadece akşam.
- I had trouble deciding which brand of dog food to feed my dog.
- Köpeğimi hangi marka köpek mamasıyla besleyeceğime karar vermekte zorlanıyorum.
- This single mother works two jobs just to be able to pay the rent and feed her children.
- Bu bekar anne sadece kira ödeyebilmek ve çocuklarını besleyebilmek için iki işte çalışıyor.
- I've already fed the chickens.
- Ben tavukları çoktan besledim.
- Tom can barely feed his family.
- Tom ailesini zar zor besleyebiliyor.
- Don't feed the dog.
- Köpeği beslemeyin.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
- Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine, balıklar yumurtalarını terk eder.
- Kazuko bared her breast and fed the baby.
- Kazuko göğsünü açtı ve bebeği besledi.
- I don't know what to feed Tom's dog.
- Tom'un köpeğini neyle besleyeceğimi bilmiyorum.
- Please don't feed the potatoes.
- Lütfen patatesleri beslemeyin.
- Tom fed the goats.
- Tom keçileri besledi.
- What brand of dog food do you feed your dog?
- Köpeğinizi hangi marka köpek mamasıyla besliyorsunuz?
- I used to think it didn't really matter what I fed my dog.
- Eskiden köpeğimi neyle beslediğimin gerçekten önemli olmadığını düşünürdüm.
- Yaakov fed the sheep.
- Yaakov koyunları besledi.
- Did you forget to feed the dog?
- Köpeği beslemeyi mi unuttun?
- Tom brought enough food to feed everyone.
- Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.
- How many times a day do you feed your dog?
- Köpeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
- Many dog owners only feed their dogs once a day.
- Birçok köpek sahibi köpeklerini günde sadece bir kez besliyor.
- Even though her vet told her not to, she continued to feed her dog raw vegetables.
- Veterineri ona yapmamasını söylese bile, o köpeğini çiğ sebzelerle beslemeye devam etti.
- I need to feed my dog.
- Köpeğimi beslemeliyim.
- Tom feeds table scraps to his dog.
- Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.
- If you feed your dog properly, you can increase his lifespan.
- Eğer köpeğini uygun şekilde beslersen, onun ömrünü uzatabilirsin.
- Tom wants to feed the birds in the park.
- Tom parktaki kuşları beslemek istiyor.
- She forgot to feed the dog.
- Köpeği beslemeyi unutmuş.
- We fed the dog.
- Köpeği besledik.
- Tom still hasn't fed the dog.
- Tom hâlâ köpeği beslemedi.
- I saw the old man feed his dog chicken bones.
- Yaşlı adamın köpeğini tavuk kemikleriyle beslediğini gördüm.
- How much do you feed your dog?
- Köpeğini ne kadar beslersin?
- She forgot to feed her dog.
- O, köpeğini beslemeyi unuttu.
- What did you feed your dog?
- Köpeğini neyle besledin?
- Tom fed the snails lettuce.
- Tom salyangozları marulla besliyor.
- I just want to make enough money to feed my family.
- Sadece ailemi besleyecek kadar para kazanmak istiyorum.
- The only time he feeds the dog is when his wife is away on a trip.
- O, sadece karısı seyahate çıktığında köpeği besler.
- She feeds her dog a meat-free diet.
- O, köpeğini etsiz bir diyetle besler.
- My vet told me to feed my dog in the evening.
- Veterinerim köpeğimi akşamları beslememi söyledi.
- Did you feed the dog?
- Köpeği besledin mi?
- Hope doesn't feed our familes.
- Umut ailelerimizi beslemez.
- How often should I feed my dog?
- Ne sıklıkta köpeğimi beslemeliyim?
- I only feed my dog dry dog food.
- Köpeğimi sadece kuru köpek mamasıyla beslerim.
- I fed the horse.
- Atı besledim.
- After she lost her job, she couldn't afford to feed her dogs, so she gave them away.
- İşini kaybettikten sonra köpeklerini beslemeye parası yetmedi, bu yüzden onları başkalarına verdi.
- Fadil was looking for ways to feed his drug habit.
- Fadıl uyuşturucu alışkanlığını beslemenin yollarını arıyordu.
- Tom's mother told him to feed the dog.
- Tom'un annesi ona köpeği beslemesini söyledi.
- If you want to feed your pet, you must treat it well.
- Eğer evcil hayvanınızı beslemek istiyorsanız, ona iyi davranmalısınız.
- He knows how to feed his crocodile.
- O, timsahını nasıl besleyeceğini biliyor.
- I'm just trying to make some money to feed my children.
- Ben sadece çocuklarımı beslemek için biraz para kazanmaya çalışıyorum.
- When was the last time you fed your dog?
- Köpeğini en son ne zaman besledin?
- Music feeds our imagination.
- Müzik hayal gücümüzü besler.
- She was eager to feed the birds.
- Kuşları beslemeye hevesliydi.
- I would rather feed my dog before we eat.
- Biz yemeden önce köpeğimi beslemeyi tercih ederim.
- Tom fed his leftovers to his dog.
- Tom yemeğinin artıklarıyla köpeğini besledi.
- I don't think we have enough food to feed everyone.
- Herkesi besleyecek kadar yiyeceğimizin olduğunu sanmıyorum.
- I'm the one who feeds the dog.
- Köpeği besleyen benim.
- They fed a black and a white dog.
- Onlar bir siyah ve bir beyaz köpeği beslediler.
- Tom forgot to feed the dog.
- Tom köpeği beslemeyi unuttu.
- What brand of dog food do you feed your dog?
- Köpeğini hangi marka köpek maması ile besliyorsun?
- The universe exists only because of life, and everything that lives feeds itself.
- Evren sadece yaşam sayesinde var olur ve yaşayan her şey kendini besler.
- Knowledge feeds me.
- Bilgi beni besliyor.
- I've heard that it is best to always feed your dog at a specific time every day.
- Köpeğinizi her gün belirli bir saatte beslemenin en iyisi olduğunu duymuştum.
- Feed me, please.
- Beni besle, lütfen.
- She forgot to feed the dog.
- Köpeği beslemeyi unuttu.
- Tom feeds table scraps to his dog.
- Tom köpeğini masa artıklarıyla besliyor.
- I would never feed my dog commercial dog food.
- Köpeğimi asla ticari köpek mamasıyla beslemem.
- Tom has gone out to feed the horses.
- Tom atları beslemeye gitti.
- Tom forgot to feed his dog.
- Tom köpeğini beslemeyi unuttu.
- They fed their horses.
- Atlarını beslediler.
- He listened to the news on the radio as he fed his dog.
- Köpeğini beslerken radyoda haberleri dinlerdi.
- I've always fed my dogs in the early evening.
- Köpeklerimi her zaman akşamın erken saatlerinde beslemişimdir.
- I need to feed Tom.
- Tom'u beslemeliyim.
- How many times a day should I feed my dog?
- Köpeğimi günde kaç kez beslemeliyim?
- Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary.
- Herkes yeni kelimeleri göstermek için veri tabanını besleyebilir.
- Did you feed the parrots?
- Papağanları besledin mi?
- Please don't feed the pigeons.
- Lütfen güvercinleri beslemeyin.
- I feed my dog meat at least once a week.
- Haftada en az bir kez köpeğimi etle beslerim.
- Marie fed the fish.
- Marie balığı besledi.
- She needed some money to buy something to feed her dog.
- Köpeğini besleyecek bir şey almak için biraz paraya ihtiyacı vardı.
- Tom offered to feed my cat while I was out of town.
- Tom ben şehir dışındayken kedimi beslemeyi önerdi.
- How will we feed everyone if the world's population keeps rising?
- Dünya nüfusu yükselmeye devam ederse herkesi nasıl besleyeceğiz?
- We fed the dog.
- Biz köpeği besledik.
- For the past 10 years, I've fed my dog dry dog food.
- Son on yıldır köpeğimi kuru köpek maması ile beslemekteyim.
- How much should I feed my dog?
- Köpeğimi ne kadar beslemeliyim?
- What did you feed the dog?
- Köpeği neyle besledin?
- I'm just trying to make some money to feed my children.
- Sadece çocuklarımı beslemek için biraz para kazanmaya çalışıyorum.
- How often should I feed my dog?
- Köpeğimi ne sıklıkla beslemeliyim?
- We can't feed you here.
- Seni burada besleyemeyiz.
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce bir zil çaldı.
- Where did you feed them?
- Onları nerede besledin?
- He keeps a spider in a jar and feeds it with beetles that he catches in the garden.
- Bir kavanozda örümcek tutuyor ve onu bahçede yakaladığı böceklerle besliyor.
- I'm the one who feeds our dog.
- Köpeğimizi ben besliyorum.
- I don't know what to feed Tom's dog.
- Tom'un köpeğini nasıl besleyeceğimi bilmiyorum.
- Tom fed the pigs.
- Tom domuzları besledi.
- Knowledge feeds me.
- Bilgi beni besler.
- I forgot to feed my dog.
- Köpeğimi beslemeyi unuttum.
- I'm going to feed my dog then head back to bed.
- Köpeğimi besleyip yatağıma döneceğim.
- You shouldn't feed chicken bones to dogs.
- Köpekleri tavuk kemikleri ile beslememelisin.
- I feed my dog meat at least once a week.
- Köpeğimi haftada en az bir kez etle besliyorum.
- I need to feed the dog.
- Köpeği beslemem gerek.
- Tom said he didn't want to feed his dog dry dog food.
- Tom köpeğini kuru köpek mamasıyla beslemek istemediğini söyledi.
- I came by to feed Tom's fish.
- Tom'un balıklarını beslemeye geldim.
- I feed my dog at the same time every day.
- Köpeğimi her gün aynı saatte besliyorum.
- We've brought enough food to feed everyone.
- Herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdik.
- I forgot to feed the dog.
- Köpeği beslemeyi unuttum.
- When was the last time you fed the cows?
- En son ne zaman inekleri beslediniz?
- He usually fed his dog cheap dog food.
- Köpeğini genellikle ucuz köpek mamasıyla beslerdi.
- Tom feeds his dog at the same time every day.
- Tom her gün aynı zamanda köpeğini besler.
- If you want to feed your pet, you must treat it well.
- Eğer evcil hayvanını beslemek istiyorsan, ona iyi davranmalısın.
- My two-year-old won't eat some of the healthy food I've been trying to feed him.
- Benim iki yaşındaki oğlum onu beslemeye çalıştığım sağlıklı yiyeceğin bazısını yemeyecek.
- Please don't feed the pigeons.
- Lütfen güvercinleri besleme.
- I fed the dog about an hour ago.
- Yaklaşık bir saat önce köpeği besledim.
- Tom forgot to feed Mary's dog.
- Tom, Mary'nin köpeğini beslemeyi unuttu.
- Please don't feed the monkey.
- Lütfen maymunu beslemeyin.
- Censorship feeds the dirty mind more than the four-letter word itself.
- Sansür, kirli zihni dört harfli kelimenin kendisinden daha çok besler.
- It's time to feed the baby.
- Bebeği besleme vakti.
- He fed the chickens millet.
- Tavukları darı ile besledi.
- Tom fed the sheep.
- Tom koyunları besledi.
- The only time he feeds the dog is when his wife is away on a trip.
- Köpeği sadece karısı seyahate çıktığında beslermiş.
- I need to feed them.
- Onları beslemem gerek.
- The mother fed the newborn colt.
- Anne yeni doğan tayı besledi.
- Would you be able to feed my rabbits while I'm away?
- Ben uzaktayken tavşanlarımı besler misin?
- She was eager to feed the birds.
- O, kuşları beslemek için istekliydi.
- What do you feed your dog?
- Köpeğinizi ne ile besliyorsunuz?
- It's time to feed the dog.
- Köpeği besleme vakti geldi.
- To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
- İlginç bir insan olmak için zihninizi beslemeniz ve çalıştırmanız gerekir.
- He has four children to feed.
- Beslemesi gereken dört çocuğu var.
- He forgot to feed the dog.
- Köpeği beslemeyi unuttu.
- Feed the bird!
- Kuşu besle!
- We feed our dog three times a day.
- Biz köpeğimizi günde üç kez besleriz.
- Don't feed the potatoes.
- Patatesleri beslemeyin.
- How many times do you feed the fish?
- Balıkları kaç kez beslersin?
- Tom wants to feed the birds in the park.
- Tom parkta kuş beslemek istiyor.
- Where did you feed them?
- Onları nerede beslediniz?
- Would you be able to feed my rabbits while I'm away?
- Ben yokken tavşanlarımı besleyebilir misin?
- Tom often feeds his cat dog food.
- Tom kedisini sık sık köpek mamasıyla besler.
- This isn't enough food to feed everyone.
- Bu herkesi beslemek için yeterli yiyecek değil.
- Tom fed the snails lettuce.
- Tom salyangozları marulla besledi.
- How many people can you feed on an adult cow?
- Yetişkin bir inekle kaç kişiyi besleyebilirsin?
- How much do you feed your dog?
- Köpeğinizi ne kadar besliyorsunuz?
- I haven't fed the dog yet.
- Henüz köpeği beslemedim.
- Music feeds our imagination.
- Müzik bizim hayal gücümüzü besler.
- Feed me, please.
- Lütfen beni besle.
- Don't feed wild animals.
- Vahşi hayvanları beslemeyin.
- I fed the goats.
- Keçileri besledim.
- I've always fed my dogs in the early evening.
- Ben köpeklerimi her zaman akşam erken saatlerde besledim.
- I just want to make enough money to feed my family.
- Ben sadece ailemi beslemek için yeterli para kazanmak istiyorum.
- In winter, we need to feed the birds.
- Kışın kuşları beslememiz gerekir.
- How often is it necessary to feed your pet?
- Evcil hayvanınızı ne sıklıkla beslemeniz gerekiyor?
- I've always fed my dogs in the early evening.
- Köpeklerimi her zaman akşamın erken saatlerinde besledim.
- Marie fed the fish.
- Marie balıkları besledi.
- When should I feed my dog?
- Köpeğimi ne zaman beslemeliyim?
- Tom is the one who feeds the dog.
- Köpeği besleyen Tom.
- I don't feed my dog in the morning.
- Köpeğimi sabahları beslemiyorum.
- Don't forget to remind Tom to feed the dog.
- Tom'a köpeği beslemesini hatırlatmayı unutma.
- I didn't feed the dog.
- Köpeği beslemedim.
- What'll you do if you can't find enough food to feed your family?
- Aileni beslemek için yeterli yiyecek bulamazsan ne yaparsın?
- I'm going to go feed the ducks.
- Gidip ördekleri besleyeceğim.
- Please feed the dog every day.
- Lütfen köpeği her gün besleyin.
- How many times a day should you feed a dog?
- Bir köpeği günde kaç kez beslemelisin?
- Please don't feed the monkey.
- Lütfen maymunu besleme.
- He fed the horse.
- Atı besledi.
- She forgot to feed her dog.
- Köpeğini beslemeyi unuttu.
- Ria fed Tom with grapes.
- Ria, Tom'u üzümle besledi.
- If Tom were here, I wouldn't have to feed the dog.
- Tom burada olsaydı, köpeği beslemek zorunda kalmazdım.
- Tom is the one who feeds our dog.
- Köpeğimizi besleyen kişi Tom.
- The only time he feeds the dog is when his wife is away on a trip.
- Onun köpeği beslediği tek zaman karısı seyahate gittiği zamandır.
- She is the one who feeds our dog.
- O, bizim köpeği besleyen kişidir.
- When should I feed the dog?
- Köpeği ne zaman beslemeliyim?
- She always fed her children before she fed her dog.
- O her zaman köpeğini beslemeden önce çocuklarını besledi.
- Tom fed the pigs.
- Tom, domuzları besledi.
- In winter, we must feed the birds.
- Kışın kuşları beslemeliyiz.
- Mothers starved themselves to feed their children.
- Anneler çocuklarını beslemek için aç kaldılar.
- Tom feeds his dog twice a day.
- Tom günde iki kez köpeğini besler.
- When was the last time you fed the cows?
- En son ne zaman inekleri besledin?
- We just fed the baby.
- Bebeği az önce besledik.
- Tom sometimes feeds his dog table scraps.
- Tom bazen köpeğini sofra artıklarıyla besler.
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
- I'll do whatever it takes to feed my children.
- Çocuklarımı beslemek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I used to think it didn't really matter what I fed my dog.
- Köpeğimi neyle beslediğimin sorun olmadığını düşünürdüm.
- They fed the fish.
- Balıkları beslediler.
- What'll you do if you can't find enough food to feed your family?
- Ailenizi beslemek için yeterli yiyecek bulamazsanız ne yaparsınız?
- Don't feed the pigeons.
- Güvercinleri beslemeyin.
- What should I feed my dog?
- Köpeğimi neyle beslemeliyim?
- I haven't fed the dog yet.
- Köpeği henüz beslemedim.
- Will you do me a favor and feed the dog?
- Bana bir iyilik yapıp köpeği besler misin?
- Tom fed the dog.
- Tom köpeği besledi.
- She needed some money to buy something to feed her dog.
- Köpeğini besleyecek bir şeyler almak için biraz paraya ihtiyacı vardı.
- He had to feed his large family.
- Geniş ailesini beslemek zorundaydı.
- He had to feed his large family.
- O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.
- She likes dogs so much that even in the desert she feeds dirty dogs.
- Köpekleri o kadar çok seviyor ki çölde bile kirli köpekleri besliyor.
- He fed his dog at the same time every day.
- Köpeğini her gün aynı saatte besliyordu.
- Tom fed his dog part of his sandwich.
- Tom sandviçinin bir parçasıyla köpeğini besledi.
- It is time to feed the sheep.
- Koyunları besleme vakti geldi.
- When should I feed the dog?
- Köpeği ne zaman beslemem gerekir?
- I would never feed my dog commercial dog food.
- Köpeğimi ticari köpek maması ile asla beslemem.
- Tom forgot to feed his dog yesterday.
- Tom dün köpeğini beslemeyi unuttu.
- How often do you feed the fish?
- Ne sıklıkta balıkları beslersin?
- Don't feed the ducks.
- Ördekleri beslemeyin.
- When was the last time you fed your dog?
- Köpeğinizi en son ne zaman beslediniz?
- What happens if you feed your dog pasta?
- Köpeğini makarnayla beslersen ne olur?
- According the bible, the pelican fed its chicks with its own blood.
- İncil'e göre, pelikan civcivlerini kendi kanıyla besledi.
- Tom fed his hostage junk food.
- Tom rehinesini abur cuburla besledi.
- I saw the old man feed his dog chicken bones.
- Yaşlı adamın köpeğini tavuk kemiği ile beslediğini gördüm.
- I don't know what to feed my dog.
- Köpeğimi neyle besleyeceğimi bilmiyorum.
- I feed my dog twice a day.
- Köpeğimi günde iki kez beslerim.
- For the past 10 years, I've fed my dog dry dog food.
- Son 10 yıldır köpeğimi kuru köpek mamasıyla besliyorum.
- I feed my dog just before I eat dinner.
- Köpeğimi akşam yemeği yemeden hemen önce besliyorum.
- Did you forget to feed the dog?
- Köpeği beslemeyi unuttun mu?
- Lead and iron must feed the coppersmith.
- Kurşun ve demir bakırcıyı beslemelidir.
- She wasn't wealthy enough to feed her dog meat every day.
- Köpeğini her gün etle besleyecek kadar varlıklı değildi.
- I feed my dog twice a day.
- Köpeğimi günde iki kez besliyorum.
- I feed my dog two cups of dog food every evening.
- Köpeğimi her akşam iki kap köpek mamasıyla besliyorum.
- In winter, we need to feed the birds.
- Kışın kuşları beslemeliyiz.
- I never let anyone else feed my dog.
- Köpeğimi başka birinin beslemesine asla izin vermem.
- A mother can feed ten children, but ten children can't feed a mother.
- Bir anne on çocuğu besleyebilir, ama on çocuk bir anneyi besleyemez.
- After the game, he went straight home to feed his dog.
- Maçtan sonra köpeğini beslemek için doğruca eve gitti.
- According the bible, the pelican fed its chicks with its own blood.
- İncil'e göre, pelikan yavrularını kendi kanıyla beslermiş.
- Tom is the one who feeds our dog.
- Tom köpeğimizi besleyen kişidir.
- Tom fed the horse.
- Tom atı besledi.
- Please don't feed the potatoes.
- Lütfen patatesleri besleme.
- I enjoy feeding the pigeons.
- Güvercinleri beslemek hoşuma gider.
- What did Tom feed the dog?
- Tom köpeği neyle besledi?
- He knows how to feed his crocodile.
- Timsahını nasıl besleyeceğini biliyor.
- I've already fed the dog.
- Zaten köpeği besledim.
Show More (364)
|
| 2 |
feed |
yem |
n. |
|
- Shortcomings in the implementation of the feed ban were observed throughout the Community.
- Yem yasağının uygulanmasındaki eksiklikler Topluluk genelinde gözlemlenmiştir.
- In that context, the responsibilities of feed and food operators are clearly established.
- Bu bağlamda, yem ve gıda operatörlerinin sorumlulukları açıkça belirlenmiştir.
- That has an effect on almost all feed proteins and on additives.
- Bunun neredeyse tüm yem proteinleri ve katkı maddeleri üzerinde etkisi olacaktır.
- The EU currently imports almost twice as much cattle feed as it produces itself.
- AB şu anda kendi ürettiğinden neredeyse iki kat daha fazla sığır yemi ithal etmektedir.
- Your main argument for relaxing the feed ban is the cost of disposing of animal by-products.
- Yem yasağının gevşetilmesine yönelik temel argümanınız hayvansal yan ürünlerin bertaraf edilmesinin maliyetidir.
- In the case of laying hens, over 25% of their feed is produced on the farm.
- Yumurta tavukları söz konusu olduğunda, yemlerinin %25'inden fazlası çiftlikte üretilmektedir.
- It is simply unacceptable that hormones should find their way into the food and feed chains.
- Hormonların gıda ve yem zincirlerine girmesi kabul edilemez.
- Some of the feed ended up in Denmark, Spain, France and possibly Luxembourg and Britain.
- Yemlerin bir kısmı Danimarka, İspanya, Fransa ve muhtemelen Lüksemburg ve İngiltere'ye gitti.
- The possible connection between calf feed and BSE must be studied.
- Buzağı yemi ile BSE arasındaki olası bağlantı araştırılmalıdır.
- The Commission will propose a regulation on feed and food controls that will impose rules on this issue.
- Komisyon, yem ve gıda kontrollerine ilişkin olarak bu konuda kurallar getirecek bir düzenleme önerecektir.
- Rapid alert is there for food but not for feed.
- Hızlı alarm gıda için var ama yem için yok.
- Yes, we need tough legislation on feed hygiene.
- Evet, yem hijyeni konusunda sıkı bir mevzuata ihtiyacımız var.
- That firm supplied glucose syrup or treacle to Dutch feed manufacturers.
- Bu firma Hollandalı yem üreticilerine glikoz şurubu ya da pekmez tedarik etmiştir.
- In that context, the responsibilities of feed and food operators are clearly established.
- Bu bağlamda, yem ve gıda işletmecilerinin sorumlulukları açıkça belirlenmiştir.
- The Commission considers that these requirements are fully provided for by the proposed GM food and feed regulation.
- Komisyon, bu gerekliliklerin önerilen GD gıda ve yem yönetmeliği tarafından tam olarak karşılandığını düşünmektedir.
- The possible connection between calf feed and BSE must be studied.
- Buzağı yemi ve BSE arasındaki olası bağlantı incelenmelidir.
- Finally, let me say something about the feed ban relating to fishmeal.
- Son olarak, balık unu ile ilgili yem yasağı hakkında bir şeyler söylememe izin verin.
- For the first time the Commission proposal specifically covers GM feed.
- Komisyon teklifi ilk kez özellikle GD yemleri kapsamaktadır.
- That has an effect on almost all feed proteins and on additives.
- Bunun neredeyse tüm yem proteinleri ve katkı maddeleri üzerinde etkisi vardır.
- The report abandons the distinction between feedstuffs, feed materials and feed additives.
- Rapor, yem maddeleri, yem materyalleri ve yem katkı maddeleri arasındaki ayrımı terk etmektedir.
- For the first time, the Commission proposal specifically covers GM feed.
- Komisyon teklifi ilk kez GD yemleri özel olarak kapsamaktadır.
- I am committed to retaining the use of food waste as feed under appropriately strict conditions.
- Gıda atıklarının uygun şekilde katı koşullar altında yem olarak kullanılmasını sürdürmeye kararlıyım.
- We have looked at food and feed proposals.
- Gıda ve yem önerilerine baktık.
- Meat producers, for example, will be able to avoid using GM feed for the first time through labelling.
- Örneğin et üreticileri, etiketleme yoluyla ilk kez GD yem kullanmaktan kaçınabilecekler.
- Feed operators must ensure that the raw materials they buy are safe.
- Yem operatörleri satın aldıkları hammaddelerin güvenli olduğundan emin olmalıdır.
- Clearly this is not sufficient to ensure traceability of all feed materials.
- Bu durumun tüm yem maddelerinin izlenebilirliğini sağlamak için yeterli olmadığı açıktır.
- Feed and food operators need to be more aware of their responsibilities in this area.
- Yem ve gıda işletmecilerinin bu alandaki sorumluluklarının daha fazla farkında olmaları gerekmektedir.
- The disease must not be allowed to spread by accident as a result of contaminated feed.
- Hastalığın, kontamine yemlerin bir sonucu olarak kazara yayılmasına izin verilmemelidir.
- The future should find us still not destroying this valuable feed.
- Gelecekte bizim bu değerli yemi hala yok etmiyor olmamız gerekiyor.
- The extended feed ban remains in force as a transitional measure until 30 June 2003.
- Genişletilmiş yem yasağı 30 Haziran 2003 tarihine kadar geçici bir önlem olarak yürürlükte kalacaktır.
- Finally, let me say something on the feed ban relating to fishmeal.
- Son olarak, balık unu ile ilgili yem yasağı hakkında bir şeyler söylememe izin verin.
- The prohibition of antibiotics will also apply to feed imports.
- Antibiyotik yasağı yem ithalatı için de geçerli olacaktır.
- That firm supplied glucose syrup or treacle to Dutch feed manufacturers.
- Bu firma Hollandalı yem üreticilerine glikoz şurubu veya pekmez tedarik ediyordu.
- The future should find us still not destroying this valuable feed.
- Gelecek bizi hala bu değerli yemi yok etmemiş olarak bulmalıdır.
- How does waste legislation relate to what we do with our cattle feed?
- Büyükbaş hayvan yemlerimizle ne yaptığımızın atık mevzuatıyla nasıl bir ilişkisi var?
- By that time, the feed ban should be reviewed.
- O zamana kadar yem yasağı gözden geçirilmelidir.
- Spain has also informed the Commission of a number of breaches of the feed ban detected in 2002.
- İspanya ayrıca 2002 yılında tespit edilen bir dizi yem yasağı ihlalini de Komisyon'a bildirmiştir.
- In the case of laying hens, over 25% of their feed is produced on the farm.
- Yumurta tavukları söz konusu olduğunda yemlerinin %25'inden fazlası çiftlikte üretilmektedir.
- The vital thing is that farmers and consumers must be able to rely on the safety of feed products.
- Önemli olan, çiftçilerin ve tüketicilerin yem ürünlerinin emniyetine güvenebilmeleridir.
- The natural feed of horses is grass.
- Atların doğal yemi ottur.
Show More (37)
|
| 3 |
feed |
besleme |
v. |
|
- Stop feeding your bad habits.
- Kötü alışkanlıklarınızı beslemeyi durdurun.
- Stop feeding me wormy fruit.
- Beni kurtlu meyvelerle beslemeyi bırak.
- The woodpecker is feeding its mate.
- Ağaçkakan, eşini besliyor.
- Will feeding my dog garlic cause any problems?
- Köpeğimi sarımsakla beslemek herhangi bir soruna yol açar mı?
- Tom is feeding the cows.
- Tom inekleri besliyor.
- Is there any problem with feeding my dog ice cream?
- Köpeğimi dondurma ile beslememde bir sorun olur mu?
- Some dog owners wonder if they are feeding their dogs enough.
- Bazı köpek sahipleri köpeklerini yeterince besleyip beslemediklerini merak ediyor.
- I am feeding my baby.
- Bebeğimi besliyorum.
- I enjoy feeding the pigeons.
- Güvercinleri beslemek hoşuma gidiyor.
- Tom sat in on a park bench, feeding some pigeons.
- Tom parktaki bir banka oturmuş, güvercinleri besliyordu.
- Tom sat on a park bench feeding birds.
- Tom bir parktaki banka oturmuş kuşları besliyordu.
- Stop feeding your bad habits.
- Kötü alışkanlıklarınızı beslemeyi bırakın.
- When I was feeding my dog, I noticed that the gate had been left open.
- Köpeğimi beslerken, kapının açık bırakıldığını fark ettim.
- How much food should I be feeding my dog?
- Köpeğimi ne kadar mama ile beslemeliyim?
- She will often sit there feeding birds.
- Sık sık orada oturup kuşları besler.
- Tom is feeding the pigeons.
- Tom güvercinleri besliyor.
- The woodpecker is feeding its mate.
- Ağaçkakan eşini besliyor.
- Tom sat in on a park bench, feeding some pigeons.
- Tom bir park bankında oturdu, güvercinleri besliyordu.
- Who's feeding these people?
- Bu insanları kim besliyor?
- How much should I be feeding my dog?
- Köpeğimi ne kadar beslemeliyim?
- The child was feeding the monkey with the banana.
- Çocuk maymunu muzla besliyordu.
- I'm feeding the goldfish.
- Japon balıklarını besliyorum.
- What kind of food should I be feeding my dog?
- Köpeğimi ne tür mamayla beslemeliyim?
- I'm feeding the goldfish.
- Japon balığını besliyorum.
- Stop feeding me wormy fruit.
- Kurtlanmış meyve ile beni beslemekten vazgeç.
- When I was feeding my dog, I noticed that the gate had been left open.
- Köpeğimi beslerken kapının açık bırakıldığını fark ettim.
- Tom is feeding the baby.
- Tom bebeği besliyor.
- What kind of food should I be feeding my dog?
- Köpeğimi ne tür yiyeceklerle beslemeliyim?
- Tom fell off the truck while he was feeding the reindeer.
- Tom ren geyiklerini beslerken kamyondan düştü.
- I'm feeding my baby.
- Bebeğimi besliyorum.
- Some dog owners wonder if they are feeding their dogs enough.
- Bazı köpek sahipleri köpeklerini yeterince besleyip besleyemediklerini merak ediyorlar.
Show More (28)
|
| 4 |
feed |
doyurmak |
v. |
|
- She had enough food to feed a dozen people.
- Bir düzine insanı doyuracak kadar yiyeceği vardı.
- The Land Acquisition Act is even now preventing the harvesting of the crops to feed the hungry.
- Arazi Edinme Yasası şu anda bile açları doyurmak için ekinlerin toplanmasını engelliyor.
- The Land Acquisition Act is even now preventing the harvesting of the crops to feed the hungry.
- Arazi Edinme Yasası şu anda bile açları doyurmak için ekinlerin hasat edilmesini engelliyor.
- There is enough food in the world to feed everyone.
- Dünyada herkesi doyurmaya yetecek kadar gıda var.
- Some aid may have built a hospital, fed a hungry village.
- Bazı yardımlar bir hastane inşa etmiş, aç bir köyü doyurmuş olabilir.
- Some aid may have built a hospital, fed a hungry village.
- Bazı yardımseverler hastane yapmış, aç bir köyü doyurmuş olabilir.
- Sami gave Layla work and fed her.
- Sami, Layla'ya iş verdi ve karnını doyurdu.
- Are you sure you can feed us all?
- Hepimizi doyurabileceğinden emin misin?
- You've got mouths to feed.
- Doyurulacak boğazlarınız var.
- I don't think we have enough food to feed everyone.
- Herkesi doyuracak kadar yemeğimiz olduğunu zannetmem.
- How are we going to feed all these people?
- Bütün bu insanları nasıl doyuracağız?
- We don't have enough food to feed everybody.
- Herkesi doyuracak kadar yiyeceğimiz yok.
- The elephant's meal is enough to feed thousands of ants.
- Filin yemeği binlerce karıncayı doyurmaya yeter.
- I just want to make enough money to feed my family.
- Sadece ailemi doyuracak kadar para kazanmak istiyorum.
- Tom brought enough food to feed everyone.
- Tom herkesi doyuracak kadar yemek getirdi.
- I couldn't even feed myself.
- Karnımı bile doyuramadım.
- I think the pope should sell off some of the vast holdings of his church to feed the starving poor.
- Bence Papa, açlık çeken fakirleri doyurmak için kilisesinin büyük mülklerinden bazılarını satmalı.
- We only have enough food to feed three people.
- Sadece üç kişiyi doyuracak kadar yiyeceğimiz var.
- We've brought enough food to feed everyone.
- Herkesi doyuracak kadar yemek getirdik.
- How will we feed all these people?
- Bu kadar insanı nasıl doyuracağız?
- I don't think we have enough food to feed everyone.
- Herkesi doyuracak kadar yiyeceğimiz olduğunu sanmıyorum.
- Did you feed the dog this morning?
- Bu sabah köpeği doyurdun mu?
- She made enough sandwiches to feed everyone.
- Herkesi doyuracak kadar sandviç yaptı.
- I think we have enough food to feed everyone.
- Sanırım herkesi doyuracak kadar gıdamız var.
- This isn't enough food to feed everyone.
- Bu yemek herkesi doyurmaya yetmez.
- Tom made enough sandwiches to feed everyone.
- Tom herkesi doyuracak kadar sandviç yaptı.
Show More (23)
|
| 5 |
feed |
yedirmek |
v. |
|
- She wants to feed chickens to pigs and pigs to chickens.
- Tavukları domuzlara, domuzları da tavuklara yedirmek istiyor.
- Against my advice, he fed his dog some raw pork.
- Tavsiyeme rağmen köpeğine çiğ domuz eti yedirdi.
- I fed some meat to my dog.
- Köpeğime biraz et yedirdim.
- Tom fed his dog part of his sandwich.
- Tom köpeğine sandviçinin bir kısmını yedirdi.
- What happens if you feed your dog pasta?
- Köpeğinize makarna yedirirseniz ne olur?
- The meat they fed us tasted a little like chicken.
- Bize yedirdikleri etin tadı biraz tavuk gibiydi.
- Is there any problem with feeding my dog ice cream?
- Köpeğime dondurma yedirmemde bir sorun var mı?
- Tom fell off the truck while he was feeding the reindeer.
- Tom, ren geyiğini yedirirken kamyondan düştü.
- What did Tom feed the dog?
- Tom köpeğe ne yediriyordu?
- He decided to feed his dog the rabbit that he had shot earlier that day.
- O gün erken saatlerde vurduğu tavşanı köpeğine yedirmeye karar verdi.
- Never feed dog food to your cat.
- Kedinize asla köpek maması yedirmeyin.
Show More (8)
|
| 6 |
feed |
beslenmek |
v. |
|
- It will no longer be permitted to feed animals on protein derived from animals of the same species.
- Artık hayvanların aynı türden hayvanlardan elde edilen proteinle beslenmesine izin verilmeyecektir.
- It is used in several areas of industry to continuously feed powder and granular materials.
- Endüstrinin birçok alanında toz ve granül malzemelerin sürekli olarak beslenmesi amacıyla kullanılmaktadır.
- Tom can't dress himself and he can't feed himself.
- Tom kendi başına giyinemez ve kendi başına beslenemez.
- My kids feed themselves.
- Çocuklarım kendi kendilerine besleniyorlar.
Show More (1)
|
| 7 |
feed |
bakmak |
v. |
|
- He has a family to feed.
- Bakmak zorunda olduğu bir ailesi var.
- She sold all of her furniture, so she could afford to feed herself and her dog.
- O, bütün mobilyasını sattı, böylece kendine ve köpeğine bakabildi.
- He has four children to feed.
- Onun bakılacak dört tane çocuğu var.
Show More (0)
|
| 8 |
feed |
yemek vermek |
v. |
|
- They didn't feed you much, did they?
- Sana çok yemek vermediler, değil mi?
- Tom forgot to feed his dog yesterday.
- Tom dün köpeğine yemek vermeyi unuttu.
Show More (-1)
|
| 9 |
feed |
(bitki) beslemek |
v. |
|
- I feed my houseplants with worm compost.
- Ev bitkilerimi solucan gübresiyle besliyorum.
Show More (-2)
|
| 10 |
feed |
süt emmek |
v. |
|
- My baby generally feeds after she wakes up from her nap.
- Bebeğim genellikle uykudan uyanınca süt emer.
Show More (-2)
|
| 11 |
feed |
hayvan yemi |
n. |
|
- At present, meat-and-bone meal can only be used in pet food or in feed for animals.
- Halihazırda et ve kemik unu yalnızca evcil hayvan mamalarında veya hayvan yemlerinde kullanılabilmektedir.
Show More (-2)
|
| 12 |
feed |
yemlemek |
v. |
|
- They fed the fish.
- Balığı yemlediler.
Show More (-2)
|
| 13 |
feed |
yemek yedirmek |
v. |
|
- Feeding someone during the holy month of Ramadan is very rewarding.
- Mübarek Ramazan ayında birisine yemek yedirmek çok sevaptır.
Show More (-2)
|
| 14 |
feed |
geçindirmek |
v. |
|
- I just want to make enough money to feed my family.
- Sadece ailemi geçindirmeye yetecek kadar para kazanmak istiyorum.
Show More (-2)
|
| 15 |
feed |
vermek |
n. |
|
- When should I stop feeding my dog puppy food?
- Köpeğime yavru köpek maması vermeyi ne zaman bırakmalıyım?
Show More (-2)
|
| 16 |
feed |
yemek yemek |
v. |
|
- My mother asked me not to feed the dog until after we had all eaten.
- Annem hepimiz yemek yiyene kadar köpeği beslemememi istedi.
Show More (-2)
|
