1 |
fishing |
balık tutma |
n. |
|
- Therefore, only if there is a woman fishing will there be large catches of fish once more.
- Bu nedenle, ancak bir kadın balık tutarsa bir kez daha büyük balık avları olacaktır.
- In other words, we are paying considerably less for fishing.
- Başka bir deyişle, balık tutmak için çok daha az para ödüyoruz.
- He goes fishing every other day.
- O, gün aşırı balık tutmaya gider.
- Sami and Layla spent a lot of time together fishing.
- Sami ve Layla birlikte balık tutarak çok zaman geçirdiler.
- Tom and Mary went fishing together.
- Tom ve Mary birlikte balık tutmaya gitti.
- Tell us about your fishing trip.
- Bize balık tutma gezinden bahset.
- I used to go fishing with my father when I was a child.
- Çocukken babamla balık tutmaya giderdik.
- You may go swimming or fishing.
- Yüzmeye ya da balık tutmaya gidebilirsin.
- He went fishing in a river near the village.
- Köyün yakınındaki bir nehirde balık tutmaya gitti.
- Fishing is Tom's life.
- Balık tutmak Tom'un hayatı.
- I go fishing every week.
- Ben her hafta balık tutmaya giderim.
- Tom promised to take me fishing.
- Tom beni balık tutmaya götürmeye söz verdi.
- I went fishing again last weekend.
- Geçen hafta sonu tekrar balık tutmaya gittim.
- He went fishing.
- Balık tutmaya gitti.
- He likes fishing.
- O balık tutmayı seviyor.
- He would often go fishing in the river.
- O sık sık nehirde balık tutmaya giderdi.
- I thought I'd go fishing.
- Balık tutmaya giderim diye düşünmüştüm.
- I go fishing whenever I get the chance.
- Fırsat buldukça balık tutmaya giderim.
- The sea got rough, so that we had to give up fishing.
- Deniz dalgalı olduğu için balık tutmaktan vazgeçmek zorunda kaldık.
- Why is fishing not permitted here?
- Neden burada balık tutmaya izin verilmiyor?
- Tom might go fishing by himself.
- Tom tek başına balık tutmaya gidebilir.
- Would you like to go fishing with me this weekend?
- Bu hafta sonu benimle balık tutmaya gitmek ister misin?
- I often go fishing with them.
- Ben sık sık onlarla birlikte balık tutmaya giderim.
- I'd rather stay home than go fishing.
- Evde kalmayı balık tutmaya tercih ederim.
- Why do you want to go fishing?
- Neden balık tutmaya gitmek istiyorsun?
- The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
- They went fishing.
- Balık tutmaya gittiler.
- Tom must've gone fishing by himself.
- Tom tek başına balık tutmaya gitmiş olmalı.
- Tom and Mary went fishing.
- Tom ve Mary balık tutmaya gitti.
- Tom goes fishing every weekend like I used to.
- Tom benim gittiğim gibi her hafta sonu balık tutmaya gider.
- Fishing is prohibited here.
- Burada balık tutmak yasaktır.
- I used to go fishing in the river when I was a child.
- Çocukken nehirde balık tutmaya giderdim.
- Every other day he goes fishing.
- İki günde bir balık tutmaya gider.
- Are you going fishing?
- Balık tutmaya gidiyor musun?
- Let's go fishing.
- Balık tutmaya gidelim.
- Do you like fishing?
- Balık tutmayı sever misin?
- I went fishing with her.
- Onunla balık tutmaya gittim.
- I didn't go fishing with Tom last weekend.
- Geçen hafta sonu Tom'la balık tutmaya gitmedim.
- Would you like to go fishing with me?
- Benimle birlikte balık tutmaya gitmek ister misiniz?
- I enjoy fishing.
- Balık tutmayı severim.
- How did you know Tom was going to go fishing today?
- Tom'un bugün balık tutmaya çıkacağını nasıl bildin?
- I thought I'd go fishing.
- Ben balık tutmaya gideceğimi düşündüm.
- Tom went out fishing.
- Tom balık tutmaya gitti.
- She devoted all her spare time to fishing.
- Tüm boş zamanını balık tutmaya ayırıyor.
- Let's spend the whole day fishing.
- Bütün günü balık tutarak geçirelim.
- All I want to do is go fishing.
- Yapmak istediğim tek şey balık tutmaya gitmek.
- He has a passion for fishing.
- Balık tutma tutkusu var.
- Aren't you going fishing this afternoon?
- Bu öğleden sonra balık tutmaya gitmiyor musun?
- I don't like fishing.
- Balık tutmayı sevmiyorum.
- Where did Tom go fishing?
- Tom balık tutmak için nereye gitti?
- Tom and I might go fishing together.
- Tom ve ben birlikte balık tutabiliriz.
- Tom and Mary went fishing together.
- Tom ve Mary birlikte balık tutmaya gittiler.
- I have many hobbies - fishing and climbing, for example.
- Balık tutmak ve tırmanmak gibi birçok hobim var.
- Tom has probably gone fishing again.
- Tom muhtemelen tekrar balık tutmaya gitti.
- Thanks for taking me fishing.
- Beni balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- Do you know where Tom usually goes fishing?
- Tom'un genellikle nereye balık tutmaya gittiğini biliyor musun?
- I used to go fishing quite often, but now I rarely go.
- Balık tutmaya oldukça sık giderdim ama şimdi nadiren gidiyorum.
- They love fishing.
- Balık tutmayı seviyorlar.
- Do you want to go fishing with me?
- Benimle balık tutmaya gitmek istiyor musun?
- I went fishing with my brother in the river.
- Kardeşimle nehirde balık tutmaya gittik.
- Tom and I went fishing.
- Tom ve ben balık tutmaya gittik.
- When it comes to fishing, he's an expert.
- Balık tutmaya gelince, o bir uzmandır.
- Tom enjoyed fishing with his father.
- Tom babasıyla balık tutmaktan hoşlanırdı.
- He would often go fishing.
- Sıklıkla balık tutmaya giderdi.
- I'm not good at fishing.
- Balık tutmakta iyi değilim.
- I often go fishing in the river.
- Ben sık sık nehirde balık tutmaya giderim.
- I would often go fishing in the lake.
- Sık sık gölde balık tutmaya giderdim.
- Tom went fishing, but didn't catch anything.
- Tom balık tutmaya gitti, ama bir şey yakalamadı.
- Tom went fishing, but didn't catch anything.
- Tom balık tutmaya gitti ama hiçbir şey yakalayamadı.
- Sailing is more fun than fishing.
- Yelken sporu balık tutmaktan daha eğlencelidir.
- Tom also went fishing.
- Tom da balık tutmaya gitti.
- I'm going fishing with him.
- Ben onunla birlikte balık tutmaya gidiyorum.
- Maybe you and I could go fishing together sometime.
- Belki sen ve ben bir ara birlikte balık tutabiliriz.
- Weather permitting, I'll go fishing in a river.
- Hava güzel olursa, nehirde balık tutmaya gideceğim.
- Tom likes fishing.
- Tom balık tutmayı sever.
- Tom loved fishing.
- Tom balık tutmayı seviyordu.
- You shouldn't have gone fishing today.
- Bugün balık tutmaya gitmemeliydin.
- Instead of doing what he was supposed to do, Tom went fishing.
- Tom yapması gereken şeyi yapmak yerine balık tutmaya gitti.
- Is fishing from this bridge permitted?
- Bu köprüden balık tutmaya izin var mı?
- Tom passed most of the time fishing.
- Tom zamanının çoğunu balık tutarak geçirirdi.
- Tom likes fishing, doesn't he?
- Tom balık tutmayı sever, değil mi?
- The father went fishing.
- Babası balık tutmaya gitti.
- My father likes fishing, and so do I.
- Babam balık tutmayı sever; aynı şekilde ben de.
- Tom doesn't like fishing.
- Tom balık tutmayı sevmez.
- Thanks for taking her fishing.
- Onu balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- I used to go ice fishing when I was younger.
- Gençken buzda balık tutmaya giderdim.
- Tom enjoys fishing trips.
- Tom balık tutmayı sever.
- I should've let Tom go fishing.
- Tom'un balık tutmaya gitmesine izin vermeliydim.
- I went fishing in the river yesterday.
- Dün nehirde balık tutmaya gittim.
- All I ever wanted to do was to go fishing.
- Tek yapmak istediğim balık tutmaktı.
- I'm taking a week off to do some fishing.
- Balık tutmak için bir hafta izin alıyorum.
- I should've gone fishing.
- Balık tutmaya gitmeliydim.
- I'd rather stay at home than go fishing.
- Balık tutmaya gitmektense evde kalmayı tercih ederim.
- Tom went fishing almost every day last summer.
- Tom geçen yaz neredeyse her gün balık tutmaya gitti.
- Tom often goes fishing by himself.
- Tom sık sık kendi başına balık tutmaya gider.
- It's a place where Sami goes fishing.
- Sami'nin balık tutmaya gittiği bir yer.
- He would often go fishing.
- O sık sık balık tutmaya giderdi.
- Thanks for taking us fishing.
- Bizi balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- He is an expert at fishing.
- O, balık tutmada uzmandır.
- I went fishing with Tom.
- Tom'la balık tutmaya gittim.
- I've never been fishing.
- Ben hiç balık tutmadım.
- Don't you like fishing?
- Balık tutmayı sevmiyor musun?
- Come fishing with us.
- Gel bizimle balık tut.
- Tom passed most of the time fishing.
- Tom zamanın çoğunu balık tutarak geçirdi.
- The weather was fine, so we went fishing.
- Hava güzeldi, bu yüzden balık tutmaya gittik.
- He is fond of fishing.
- Balık tutmayı çok sever.
- Thanks for taking them fishing.
- Onları balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- My father often goes fishing in the river nearby.
- Babam yakındaki nehirde sık sık balık tutmaya gider.
- I went fishing.
- Ben balık tutmaya gittim.
- My hobbies are fishing and watching television.
- Hobilerim balık tutma ve televizyon izlemedir.
- He went fishing.
- O balık tutmaya gitti.
- I wanted to go ice fishing with you last weekend.
- Geçen hafta sonu seninle buzda balık tutmaya gitmek istedim.
- Tom loved fishing.
- Tom balık tutmayı severdi.
- He would often go fishing on a fine Sunday.
- Güzel bir Pazar günü sık sık balık tutmaya giderdi.
- Do you want to go fishing?
- Balık tutmaya gitmek ister misin?
- Tom never enjoyed fishing with his father.
- Tom babasıyla balık tutmaktan hiç hoşlanmazdı.
- I'd like to go fishing if possible.
- Mümkünse, balık tutmaya gitmek istiyorum.
- My father is very good at fishing.
- Babam balık tutmada çok iyidir.
- Do you have a fishing license?
- Balık tutma ruhsatınız var mı?
- Tom and Mary used to go fishing together, didn't they?
- Tom ve Mary birlikte balık tutmaya giderlerdi, değil mi?
- My uncle is very fond of fishing.
- Amcam balık tutmayı çok sever.
- Fishing is fun.
- Balık tutmak eğlencelidir.
- Let's go fishing together sometime.
- Bir ara beraber balık tutmaya gidelim.
- Tom often goes fishing in the river.
- Tom, çoğunlukla nehirde balık tutmaya gider.
- Tom desperately warned the fisherman not to go fishing on such a bad weather.
- Tom böyle kötü bir havada balık tutmaya gitmemesi için balıkçıyı umutsuzca uyardı.
- Did you catch anything the last time you went fishing?
- Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı?
- He is an expert at fishing.
- Balık tutma konusunda uzmandır.
- My father's hobby is fishing.
- Babamın hobisi balık tutmaktır.
- I went fishing with my brother in the river.
- Erkek kardeşimle nehirde balık tutmaya gittim.
- Tom went fly fishing with his father.
- Tom babasıyla balık tutmaya gitti.
- Fishing is not permitted in this river.
- Bu nehirde balık tutmaya izin verilmez.
- I can't stand fishing.
- Balık tutmaya dayanamıyorum.
- I enjoy fishing.
- Balık tutmaktan hoşlanırım.
- Is fishing from this bridge permitted?
- Bu köprüden balık tutmaya izin veriliyor mu?
- I often go fishing in the river.
- Sık sık nehirde balık tutmaya giderim.
- My father likes fishing, and so do I.
- Babam balık tutmayı sever, ben de öyle.
- My father often goes fishing in the river nearby.
- Babam sık sık yakındaki nehirde balık tutmaya gider.
- The father went fishing.
- Babam balık tutmaya gitti.
- Fishing is the only thing Tom ever wants to do.
- Balık tutmak Tom'un yapmak istediği tek şey.
- Come along with me and go fishing.
- Benime gel ve balık tutmaya git.
- This looks like a good spot for fishing.
- Burası balık tutmak için iyi bir yere benziyor.
- I often go fishing in that river.
- Sık sık o nehre balık tutmaya giderim.
- Sami went fishing today.
- Sami bugün balık tutmaya gitti.
- He went fishing, but didn't catch anything.
- Balık tutmaya gitti ama hiçbir şey yakalayamadı.
- He loves fishing.
- Balık tutmayı seviyor.
- I'll probably be fishing.
- Muhtemelen balık tutacağım.
- I've never been fishing in Texas.
- Teksas'ta hiç balık tutmadım.
- He went fishing instead of playing tennis.
- Tenis oynamak yerine balık tutmaya gitti.
- Since you don't have anything to do, why not come fishing with me this weekend?
- Mademki yapacak bir şeyin yok, neden bu hafta sonu benimle balık tutmaya gelmiyorsun?
- Before he went fishing, he dug up some worms for bait.
- Balık tutmaya gitmeden önce, yem için yeri kazıp birkaç solucan çıkardı.
- I like fishing.
- Balık tutmayı seviyorum.
- Where did Tom go fishing?
- Tom balık tutmaya nereye gitmiş?
- Tom doesn't like fishing.
- Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- One of Tom's favorite things to do is fishing.
- Tom'un en sevdiği şeylerden biri balık tutmaktır.
- He took Tom on a fishing trip.
- Tom'u balık tutmaya götürdü.
- Do you sometimes go fishing with Tom?
- Bazen Tom ile balık tutmaya gidiyor musun?
- My hobby is fishing.
- Benim hobim balık tutmak.
- It is a fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
- If Tom hadn't been working last weekend, he would've gone fishing.
- Eğer Tom geçen hafta sonu çalışmasaydı, balık tutmaya gidebilirdi.
- Let's go fishing tomorrow.
- Yarın balık tutmaya gidelim.
- The other day I went fishing for the first time in my life.
- Geçen gün hayatımda ilk kez balık tutmaya gittim.
- It was a nice day so we went fishing.
- Güzel bir gündü, biz de balık tutmaya gittik.
- I got up early this morning to go fishing.
- Balık tutmaya gitmek için bu sabah erken kalktım.
- Tom didn't go fishing.
- Tom balık tutmaya gitmedi.
- My older brother goes fishing every weekend.
- Abim her hafta sonu balık tutmaya gider.
- When a child, I used to go fishing with him.
- Bir çocukken, onunla balık tutmaya giderdim.
- I went fishing with them.
- Onlarla balık tutmaya gittim.
- I don't know the first thing about fishing.
- Balık tutmak hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- Fishing is my favorite hobby.
- Balık tutmak en sevdiğim hobimdir.
- Tom likes fishing.
- Tom balık tutmayı seviyor.
- I frequently go fishing with Tom on weekends.
- Sık sık hafta sonları Tom ile balık tutmaya giderim.
- Tom wanted to go fishing.
- Tom balık tutmaya gitmek istedi.
- Tom and I went fishing yesterday.
- Tom ve ben dün balık tutmaya gittik.
- I'd like to go fishing if possible.
- Eğer mümkünse balık tutmaya gitmek istiyorum.
- When he was a child, he would go fishing on Sundays.
- O bir çocukken, pazar günleri balık tutmaya giderdi.
- He loves fishing.
- O balık tutmayı seviyor.
- Tom must've gone fishing.
- Tom balık tutmaya gitmiş olmalıydı.
- My hobby is fishing.
- Hobim balık tutmaktır.
- He always went fishing on the river when he was young.
- O gençken her zaman nehirde balık tutmaya giderdi.
- Tom went on a fishing trip.
- Tom balık tutmaya gitti.
- My uncle is very fond of fishing.
- Amcam balık tutmaya çok düşkündür.
- You never seemed to enjoy fishing with us.
- Bizimle balık tutmaktan hoşlanıyor gibi görünmüyordun.
- Do you sometimes go fishing with Tom?
- Bazen Tom'la balık tutmaya gider misin?
- Tom enjoyed fishing with his father.
- Tom babasıyla balık tutmayı severdi.
- I went fishing with Tom last weekend.
- Geçen hafta sonu Tom ile balık tutmaya gittim.
- Tom often goes fishing there.
- Tom sık sık orada balık tutmaya gider.
- Do you go fishing on the lakes?
- Göllerde balık tutmaya gider misin?
- Fishing is not permitted in this lake.
- Bu gölde balık tutmaya izin verilmiyor.
- If it were not raining, I would go fishing.
- Yağmur yağmasa balık tutmaya giderdim.
- I'm not good at fishing.
- Balık tutmada iyi değilim.
- On Sunday, we would get up early go fishing.
- Pazar günü, balık tutmaya gitmek için erken kalkardık.
- Tom didn't know who Mary was planning to go fishing with.
- Tom Mary'nin kiminle balık tutmayı planladığını bilmiyordu.
- Tom goes fishing almost every day.
- Tom neredeyse her gün balık tutmaya gider.
- Fishing is prohibited because of the pollution.
- Kirlilik yüzünden balık tutmak yasak.
- The only thing I want to do is go fishing.
- Yapmak istediğim tek şey balık tutmaya gitmek.
- Can we go fishing?
- Balık tutmaya gidebilir miyiz?
- I went fishing with him.
- Onunla balık tutmaya gittim.
- He went on a fishing trip.
- Balık tutmaya gitti.
- I often go fishing in that river.
- Sık sık o nehirde balık tutmaya giderim.
- Fishing isn't allowed here.
- Burada balık tutmak yasak.
- I used to go fishing with my father when I was a child.
- Ben bir çocukken babamla balık tutmaya giderdim.
- He has gone fishing.
- O balık tutmaya gitti.
- How about going fishing with me?
- Benimle birlikte balık tutmaya gider misin?
- He went fishing instead of playing tennis.
- O, tenis oynama yerine balık tutmaya gitti.
- Of course I like fishing.
- Tabii ki balık tutmayı seviyorum.
- Tom went fishing.
- Tom balık tutmaya gitti.
- When he was a child, he would go fishing on Sundays.
- Çocukken pazar günleri balık tutmaya giderdi.
- I want to go fishing.
- Balık tutmaya gitmek istiyorum.
- He went fishing in between.
- Arada balık tutmaya gitti.
- He is fond of fishing.
- O balık tutmayı sever.
- If it were not raining, I would go fishing.
- Eğer yağmur yağmasaydı, balık tutmaya giderdim.
- We spent the whole day fishing.
- Bütün günü balık tutarak geçirdik.
- Fishing is prohibited in the lake.
- Gölde balık tutmak yasak.
- Before he went fishing, he dug up some worms for bait.
- Balık tutmaya gitmeden önce, yem için biraz solucan çıkardı.
- Fishing is not allowed here.
- Burada balık tutmak yasak.
- Fishing is not permitted in this lake.
- Bu gölde balık tutmaya izin verilmez.
- He always went fishing on the river when he was young.
- Gençken hep nehirde balık tutmaya giderdi.
- If you go fishing tomorrow, I'll go, too.
- Yarın balık tutmaya gidersen, ben de giderim.
- My brother goes fishing every weekend.
- Erkek kardeşim her hafta sonu balık tutmaya gider.
- On Sundays, we would get up early and go fishing.
- Pazar günleri, erken kalkardık ve balık tutmaya giderdik.
- Why isn't fishing allowed in this river?
- Bu nehirde balık tutmaya neden izin verilmiyor?
- Fishing is the only thing Tom wants to do.
- Balık tutmak Tom'un yapmak istediği tek şey.
- My father went fishing.
- Babam balık tutmaya gitti.
- Tom likes fishing, doesn't he?
- Tom balık tutmayı seviyor, değil mi?
- I know a lot about fishing.
- Balık tutma konusunda çok şey biliyorum.
- My older brother goes fishing every weekend.
- Ağabeyim her hafta sonu balık tutmaya gider.
- Instead of doing what he was supposed to do, Tom went fishing.
- Tom yapması gerekeni yapmak yerine balık tutmaya gitti.
- He went fishing in the river.
- Nehirde balık tutmaya gitti.
- Tom never goes fishing anymore.
- Tom artık hiç balık tutmaya gitmiyor.
- Tom is fishing today, isn't he?
- Tom bugün balık tutacak, değil mi?
- We used to go fishing together.
- Birlikte balık tutmaya giderdik.
- Tom went fishing today.
- Tom bugün balık tutmaya gitti.
- I used to go fishing in my school days.
- Okul günlerimde balık tutmaya giderdim.
- He has gone fishing.
- Balık tutmaya gitti.
- I went fishing last Monday.
- Geçen Pazartesi balık tutmaya gittim.
- We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda balık tutma ayrıcalığı verildi.
- When it comes to fishing, he's an expert.
- İş balık tutmaya gelince, o bir uzmandır.
- I would rather stay at home than go fishing.
- Balık tutmaya gitmektense evde kalmayı tercih ederim.
- Dad goes fishing whenever he's free.
- Babam boş olduğunda balık tutmaya gider.
- Tom enjoys fishing.
- Tom balık tutmaktan hoşlanır.
- Tom always goes fishing by himself.
- Tom her zaman tek başına balık tutmaya gider.
- Tom is crazy about fishing.
- Tom balık tutmaya bayılır.
- Tom loves fishing.
- Tom balık tutmayı seviyor.
- Tom and I could go fishing together.
- Tom ve ben birlikte balık tutabiliriz.
- Where do you usually go fishing?
- Balık tutmaya genellikle nereye gidersiniz?
- Fishing is prohibited here.
- Burada balık tutmak yasak.
- My father likes fishing, and so do I.
- Babam balık tutmayı sever, ben de severim.
- Bill goes fishing every other day.
- Bill günaşırı balık tutmaya gider.
- The sea got rough, so that we had to give up fishing.
- Deniz azdı, bu yüzden balık tutmaktan vazgeçmek zorunda kaldık.
- Thanks for taking him fishing.
- Onu balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- Tom and Mary both went fishing yesterday.
- Tom ve Mary dün ikisi de balık tutmaya gittiler.
- He likes fishing.
- Balık tutmayı seviyor.
- Tom enjoys fishing trips.
- Tom balık tutma gezilerinden hoşlanıyor.
- Tom went on a fishing trip.
- Tom bir balık tutma yolculuğuna gitti.
- Weather permitting, I'll go fishing in a river.
- Hava izin verirse, nehirde balık tutmaya gideceğim.
- Tom and I used to go fishing every weekend together.
- Tom ve ben her hafta sonu birlikte balık tutmaya giderdik.
- Would you rather go fishing or go hunting?
- Balık tutmayı mı yoksa ava gitmeyi mi tercih edersiniz?
- Tom went fishing the day before yesterday.
- Tom önceki gün balık tutmaya gitmişti.
- If you go fishing tomorrow, I will, too.
- Yarın balık tutmaya gidersen, ben de gelirim.
- As a child I often went fishing with my father.
- Çocukken babamla sık sık balık tutmaya giderdim.
- We go fishing once in a while.
- Arada bir balık tutmaya gideriz.
- Tom is fishing today.
- Tom bugün balık tutacak.
- I often went fishing with Tom.
- Sık sık Tom ile balık tutmaya gittim.
- I didn't go fishing.
- Ben balık tutmaya gitmedim.
- Tom went out fishing.
- Tom balık tutmak için dışarı çıktı.
- He would often go fishing in the river.
- Sık sık nehire balık tutmaya giderdi.
- Where do you usually go fishing?
- Balık tutmak için genellikle nereye gidersin?
- We sometimes go fishing.
- Bazen balık tutmaya gideriz.
- My father and I go fishing once in a while.
- Babam ve ben arada bir balık tutmaya gideriz.
- He never goes out fishing without taking his son.
- O, oğlunu almadan hiçbir zaman balık tutmaya gitmez.
- How was the fishing?
- Balık tutma nasıldı?
- Thanks for taking Tom fishing.
- Tom'u balık tutmaya götürdüğün için teşekkürler.
- I went fishing this morning, but didn't catch anything.
- Bu sabah balık tutmaya gittim ama hiçbir şey yakalamadım.
- Of course I like fishing.
- Tabii ki balık tutmayı severim.
- I like fishing.
- Balık tutmayı severim.
- We used to go fishing together.
- Biz birlikte balık tutmaya giderdik.
- I wondered why Tom didn't seem to enjoy fishing with us.
- Tom'un neden bizimle balık tutmaktan hoşlanmadığını merak ediyordum.
- You never seemed to enjoy fishing with us.
- Bizimle balık tutmaktan hiç hoşlanmıyor gibiydin.
- It was a nice day so we went fishing.
- Güzel bir gündü, bu nedenle balık tutmaya gittik.
- Tom goes fishing quite often.
- Tom sık sık balık tutmaya gider.
- I often go fishing.
- Sık sık balık tutmaya giderim.
- Tom and I often go fishing together.
- Tom ve ben birlikte sık sık balık tutmaya gideriz.
- I went fishing.
- Balık tutmaya gittim.
- Why don't you go fishing with us this weekend if you aren't busy?
- Bu hafta sonu işin yoksa bizimle balık tutmaya gelsene.
- He would go fishing in the river when he was a child.
- Çocukken nehirde balık tutmaya giderdi.
- I don't know much about fishing.
- Balık tutmayı pek bilmem.
- I love fishing.
- Balık tutmayı severim.
- Do you go fishing in lakes?
- Gölde balık tutmaya gider misin?
- Jim went fishing from the pier.
- Jim iskeleden balık tutmaya gitti.
- When a child, I used to go fishing with him.
- Çocukken onunla balık tutmaya giderdim.
- I wanted to go fishing.
- Balık tutmaya gitmek istedim.
- What a beautiful morning for fishing!
- Balık tutmak için ne güzel bir sabah!
- The bad weather prevented me from going fishing.
- Kötü hava balık tutmaya gitmemi engelledi.
- Tom often goes fishing in the river.
- Tom sık sık nehirde balık tutmaya gider.
- My father would often go fishing.
- Babam sık sık balık tutmaya giderdi.
- I think Tom went fishing with Mary.
- Sanırım Tom Mary ile balık tutmaya gitti.
- I often went fishing with him.
- Ben sık sık onunla balık tutmaya gittim.
- The weather was fine, so we went fishing.
- Hava güzeldi, biz de balık tutmaya gittik.
- Fishing is not permitted in this river.
- Bu nehirde balık tutmak yasaktır.
- My hobbies are fishing and watching television.
- Hobilerim balık tutmak ve televizyon izlemektir.
- I went fishing in the river.
- Nehirde balık tutmaya gittim.
- Tom told me he didn't like fishing.
- Tom bana balık tutmayı sevmediğini söyledi.
- Tom enjoys fishing.
- Tom balık tutmayı seviyor.
Show More (300)
|
2 |
fishing |
balıkçılık |
n. |
|
- Sustainable fishing is not the enemy of the fishing community but its greatest friend.
- Sürdürülebilir balıkçılık balıkçı toplumunun düşmanı değil en büyük dostudur.
- This is the absolute limit of industrial fishing.
- Bu, endüstriyel balıkçılığın mutlak sınırıdır.
- It completely flies in the face of conservation and sustainable fishing and there is no justification for it.
- Bu durum koruma ve sürdürülebilir balıkçılığa tamamen ters düşmektedir ve hiçbir gerekçesi yoktur.
- Norway and Iceland have good fishing stocks and they are not part of the common fisheries policy.
- Norveç ve İzlanda iyi balıkçılık rezervlerine sahiptir ve ortak balıkçılık politikasının bir parçası değildirler.
- With regard to fishing, we shall primarily be requesting all the information on the Council's plans for the future.
- Balıkçılıkla ilgili olarak, öncelikle Konsey'in geleceğe yönelik planları hakkında tüm bilgileri talep edeceğiz.
- Should we do away with fishing altogether?
- Balıkçılığı tamamen ortadan kaldırmalı mıyız?
- It must be complementary to other types of fishing.
- Diğer balıkçılık türlerini tamamlayıcı nitelikte olmalıdır.
- We not only need friends of fishing; but more importantly, we need friends of fish.
- Sadece balıkçılık dostlarına değil, daha da önemlisi balık dostlarına ihtiyacımız var.
- This activity has still not been regulated and, consequently, is not covered by the rules governing fishing.
- Bu faaliyet hala düzenlenmemiştir ve dolayısıyla balıkçılığı düzenleyen kuralların kapsamına girmemektedir.
- Secondly, we have based fishing rights on the data available, which Mauritania provided.
- İkinci olarak, balıkçılık haklarını Moritanya'nın sağladığı mevcut verilere dayandırdık.
- Firstly, the Convention establishes a good system of monitoring and control of fishing in this region.
- İlk olarak, Sözleşme bu bölgede balıkçılığın izlenmesi ve kontrolü için iyi bir sistem kurmaktadır.
- This is also absolutely essential if the Community is to be able to continue its fishing activities in third countries.
- Topluluğun üçüncü dünya ülkelerindeki balıkçılık faaliyetlerine devam edebilmesi için de bu kesinlikle gereklidir.
- We have also presented another amendment on the issue of fishing in the Adriatic.
- Adriyatik'te balıkçılık konusunda da bir başka değişiklik önergesi sunduk.
- Of course, sustainable fishing is one of the leading principles of the common fisheries policy.
- Elbette sürdürülebilir balıkçılık, ortak balıkçılık politikasının önde gelen ilkelerinden biridir.
- This would significantly reduce the socio-economic problems of businesses currently holding fishing rights.
- Bu, şu anda balıkçılık haklarını elinde bulunduran işletmelerin sosyo-ekonomik sorunlarını önemli ölçüde azaltacaktır.
- The EU must create sustainable fishing which can survive in the long term.
- AB uzun vadede ayakta kalabilecek sürdürülebilir balıkçılık yaratmalıdır.
- Unfortunately, this type of fishing does exist in the shape of fishing vessels sailing under flags of convenience.
- Ne yazık ki bu tür balıkçılık, elverişli bayraklar altında seyreden balıkçı gemileri şeklinde varlığını sürdürmektedir.
- Fishing is one of the mainstays of rural life in Scotland.
- Balıkçılık, İskoçya'da kırsal yaşamın temel dayanaklarından biridir.
- Nothing has been said about fishmeal, the ultra-peripheral regions or illegal fishing.
- Balık unu, ultra çevre bölgeler veya yasadışı balıkçılık hakkında hiçbir şey söylenmemiştir.
- This report deals with a serious issue and that is fishing under flags of convenience.
- Bu rapor ciddi bir konuyu ele almaktadır ve bu da elverişli bayraklar altında balıkçılıktır.
- In terms of fishing agreements, the Union pillages third-world waters, instead of encouraging local industries.
- Balıkçılık anlaşmaları açısından Birlik, yerel endüstrileri teşvik etmek yerine üçüncü dünya sularını yağmalamaktadır.
- Norway and Iceland have good fishing stocks and they are not part of the common fisheries policy.
- Norveç ve İzlanda yeterli balıkçılık rezervlerine sahiptir ve ortak balıkçılık politikasının bir parçası değildirler.
- We have to recognise the global importance that fishing now has.
- Balıkçılığın artık sahip olduğu küresel önemin farkına varmalıyız.
- The entire Galician coast, one thousand kilometres, is closed to fishing and shellfish-gathering.
- Bin kilometrelik Galiçya kıyılarının tamamı balıkçılık ve kabuklu deniz hayvanlarının yakalanmasına kapatılmıştır.
- For years, this sector had a system of sustainable fishing, which earned the praise of many.
- Yıllar boyunca bu sektörde, pek çok kişinin övgüsünü kazanan bir sürdürülebilir balıkçılık sistemi vardı.
- Concluding agreements with third countries provides the EU with additional fishing resources.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle anlaşmalar yapılması AB'ye ilave balıkçılık kaynakları sağlamaktadır.
- I think it is worth noting that the Spanish fleet has a historic tradition of distant water fishing.
- İspanyol filosunun uzak su balıkçılığı konusunda tarihi bir geleneğe sahip olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.
- There is no longer any reason for fishing to continue as a predatory activity.
- Balıkçılığın yağmacı bir faaliyet olarak devam etmesi için artık hiçbir neden kalmamıştır.
- It has not maintained the fishing stocks or fishermen's jobs.
- Bu, balıkçılık rezervlerini ya da balıkçıların işlerini korumamıştır.
- A very good example this year is the EUR 125 million for the never-signed fishing agreement with Morocco.
- Bu yıl Fas ile imzalanmayan balıkçılık anlaşması için 125 milyon Avro harcanması buna iyi bir örnektir.
- These areas are heavily dependent on fishing, as by and large there is no alternative source of employment.
- Bu bölgeler büyük ölçüde balıkçılığa bağımlıdır, çünkü büyük ölçüde alternatif bir istihdam kaynağı yoktur.
- It has not maintained the fishing stocks or fishermen's jobs.
- Balıkçılık rezervlerini koruyamamış ya da balıkçıların işlerini sürdürememiştir.
- It is different because of the far greater involvement of third states in fishing it.
- Üçüncü devletlerin balıkçılığa çok daha fazla dahil olması nedeniyle farklıdır.
- Predatory fishing becomes the norm.
- Yırtıcı balıkçılık norm haline gelir.
- I therefore give my unequivocal support to the Busk report and to all measures to eradicate illegal fishing.
- Bu nedenle Busk raporuna ve yasadışı balıkçılığın ortadan kaldırılmasına yönelik tüm tedbirlere açık destek veriyorum.
- Is the Commission saying that equal access will bring equal access to fishing opportunities in our waters?
- Komisyon, eşit erişimin sularımızdaki balıkçılık fırsatlarına eşit erişim getireceğini mi söylüyor?
- In any case, the resolution calls for the establishment of special maritime fishing areas.
- Her halükarda, kararda özel deniz balıkçılığı alanlarının oluşturulması çağrısında bulunulmaktadır.
- It is also positive that it includes a protocol for fishing enterprises.
- Balıkçılık işletmelerine yönelik bir protokol içermesi de olumludur.
- Many special measures are therefore permitted, namely, the Structural Funds, for both fishing and regional policy.
- Bu nedenle, hem balıkçılık hem de bölgesel politika için Yapısal Fonlar gibi birçok özel tedbire izin verilmektedir.
- A debate on fishing and poverty is not simple.
- Balıkçılık ve yoksulluk üzerine bir tartışma basit değildir.
- As regards fishing in international waters we need a responsible and non-exploitative approach.
- Uluslararası sularda balıkçılık konusunda sorumlu ve sömürücü olmayan bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
- It is also positive that it includes a protocol on fishing enterprises.
- Ayrıca balıkçılık işletmelerine ilişkin bir protokol içermesi de olumludur.
- Fishing is one of the mainstays of rural life in Scotland.
- Balıkçılık İskoçya'da kırsal yaşamın temel dayanaklarından biridir.
- It was registered as a merchant marine vessel and then given a fishing licence.
- Deniz ticaret gemisi olarak tescil edildi ve daha sonra balıkçılık ruhsatı verildi.
- Here, prompt action is needed to combat illegal fishing effectively.
- Burada, yasadışı balıkçılıkla etkin bir şekilde mücadele etmek için derhal harekete geçilmesi gerekmektedir.
- It is crucial that the EU applies restrictions on a fishing effort within this area.
- AB'nin bu alandaki balıkçılık faaliyetlerine kısıtlamalar getirmesi büyük önem taşımaktadır.
- Do we need to make fishing resources part of the common fisheries policy?
- Balıkçılık kaynaklarını ortak balıkçılık politikasının bir parçası haline getirmemiz gerekiyor mu?
- Concluding agreements with third countries provides the EU with additional fishing resources.
- Üçüncü dünya ülkeleri ile anlaşmalar yapmak AB'ye ek balıkçılık kaynakları sağlar.
- Sustainable fishing is not the enemy of the fishing community but its greatest friend.
- Sürdürülebilir balıkçılık balıkçılık camiasının düşmanı değil en büyük dostudur.
- The twenty thousand people who live from fishing in Galicia do not understand you very well.
- Galiçya'da balıkçılıkla geçinen yirmi bin kişi sizi pek iyi anlamıyor.
- The entire Galician coast, one thousand kilometres, is closed to fishing and shellfish-gathering.
- Galiçya kıyılarının tamamı, bin kilometre boyunca, balıkçılık ve kabuklu deniz canlılarının toplanmasına kapalı.
- The impact on the environment and biological diversity of fishing for industrial purposes is widely known.
- Endüstriyel amaçlı balıkçılığın çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkisi yaygın olarak bilinmektedir.
- The new Protocol refers exclusively to tuna and offers fishing opportunities for 80 vessels.
- Yeni Protokol sadece orkinoslara atıfta bulunmakta ve 80 gemi için balıkçılık fırsatları sunmaktadır.
- We would still ask the Commission to coordinate its cooperation and fishing competences.
- Biz yine de Komisyondan iş birliği ve balıkçılık yetkilerini koordine etmesini istiyoruz.
- This increase is partly due to the acquisition of additional fishing options in the 6 to 12-mile zone.
- Bu artış kısmen 6 ila 12 millik bölgede ilave balıkçılık seçeneklerinin elde edilmesinden kaynaklanmaktadır.
- With regard to demersal fishing, Spain has received the lion's share, with Portugal, Italy and Greece sharing the rest.
- Deniz balıkçılığında aslan payını İspanya alırken, Portekiz, İtalya ve Yunanistan geri kalanını paylaşıyor.
- Is it a coincidence that the cod are disappearing in the areas where the industrial fishing takes place?
- Endüstriyel balıkçılığın yapıldığı bölgelerde morina balıklarının yok olması bir tesadüf mü?
- We believe that we will have to adopt as many measures as possible in order to eradicate illegal fishing.
- Yasadışı balıkçılığı ortadan kaldırmak için mümkün olduğunca çok tedbir almamız gerektiğine inanıyoruz.
- The high degree to which the Community's fishing opportunities are exploited is impressive and worth emphasising.
- Topluluğun balıkçılık fırsatlarından yararlanma derecesinin yüksekliği etkileyici ve vurgulanmaya değerdir.
- The conclusions in the area of fishing are currently being finalised.
- Balıkçılık alanındaki sonuçlar şu anda nihai hale getirilmektedir.
- What are we doing, fishing in the territorial waters of these States when they need to be able to work to make a living?
- Bu Devletlerin karasularında, geçimlerini sağlamak için çalışmaları gerekirken balıkçılık yaparak ne yapıyoruz?
- Fishing relations between Senegal and the European Union are wholly satisfactory to both parties.
- Senegal ve Avrupa Birliği arasındaki balıkçılık ilişkileri her iki taraf için de tamamen tatmin edicidir.
- This means that Portugal's eight longliners will continue to enjoy fishing opportunities.
- Bu da Portekiz'in sekiz paragatçısının balıkçılık fırsatlarından yararlanmaya devam edeceği anlamına gelmektedir.
- We also have to address the use of industrial fishing to feed aquaculture.
- Akuakültürü beslemek için endüstriyel balıkçılık kullanımını da ele almalıyız.
- The Prestige has caused more damage to fishing than the entire European fishing fleet put together.
- Prestige, balıkçılığa tüm Avrupa balıkçılık filosunun toplamından daha fazla zarar verdi.
- By withholding government support, it is punishing one fishing segment for the excess capacity in another.
- Devlet desteğini keserek bir balıkçılık segmentini diğerindeki kapasite fazlası için cezalandırmaktadır.
- This is a fundamental issue for fishing in Réunion.
- Bu, Réunion'da balıkçılık için temel bir konudur.
- Politics and fishing just do not mix.
- Politika ve balıkçılık bir arada yürümez.
- The processing industry is an important one, which we should never lose sight of in any fishing debate.
- İşleme endüstrisi, balıkçılıkla ilgili tartışmalarda asla gözden kaçırmamamız gereken önemli bir sektördür.
- Products that are bred are different from products that are the result of fishing.
- Yetiştirilen ürünler, balıkçılık sonucu elde edilen ürünlerden farklıdır.
- The Atlantic Dawn then made private arrangements and is fishing in Mauritanian waters under a private licence.
- Atlantic Dawn daha sonra özel düzenlemeler yaptı ve Moritanya sularında özel bir lisans altında balıkçılık yapıyor.
- The EU must create sustainable fishing which can survive in the long term.
- AB, uzun vadede ayakta kalabilecek sürdürülebilir balıkçılık yaratmalıdır.
- The same goes for sport fishing.
- Aynı şey spor amaçlı yapılan balıkçılık için de geçerlidir.
- A large part of Denmark's fishing rights concern catches used for fish meal.
- Danimarka'nın balıkçılık haklarının büyük bir kısmı balık unu için kullanılan avlarla ilgilidir.
- This contingency plan, by means of which part of the North Sea was closed for fishing, had the opposite effect.
- Kuzey Denizi'nin bir kısmının balıkçılığa kapatıldığı bu acil durum planı tam tersi bir etki yaratmıştır.
- To date, no direct scientific or biological survey of the fishing areas has been made.
- Bugüne kadar balıkçılık alanlarına ilişkin doğrudan bilimsel ya da biyolojik bir araştırma yapılmamıştır.
- There is also poor control and enforcement of EU fishing activities.
- AB balıkçılık faaliyetlerinin kontrolü ve uygulanması da zayıftır.
- This is called for in the FOA plan of action on illegal, unregulated and unreported fishing.
- FOA'nın yasadışı, düzenlenmemiş ve bildirilmemiş balıkçılıkla ilgili eylem planında bu yönde çağrı yapılmaktadır.
- The fishing agreements that the European Union enters into with third countries could also play a part.
- Avrupa Birliği'nin üçüncü dünya ülkeleriyle yaptığı balıkçılık anlaşmaları da bu konuda bir rol oynayabilir.
- The Dutch fleet has a capacity that is nominally too large for the allotted fishing area.
- Hollanda filosu, tahsis edilen balıkçılık alanı için nominal olarak çok büyük bir kapasiteye sahiptir.
- The campaign that must be waged against pirate fishing is a global and multifaceted one.
- Korsan balıkçılığa karşı yürütülmesi gereken kampanya küresel ve çok yönlü bir kampanyadır.
- This also applies to fishing, and increasingly so.
- Bu durum balıkçılık için de geçerlidir ve giderek daha da geçerli hale gelmektedir.
- Enabling cross-border coordination gives a system of sustainable fishing a broader basis.
- Sınır ötesi koordinasyonun sağlanması, sürdürülebilir balıkçılık sistemine daha geniş bir temel kazandırır.
- Portugal will soon be celebrating 500 years of fishing in Newfoundland.
- Portekiz yakında Newfoundland'da balıkçılığın 500. yılını kutlayacak.
- Industrial fishing, which regularly makes large by-catches of cod, is even left virtually untouched.
- Düzenli olarak büyük miktarda morina balığı avlayan endüstriyel balıkçılığa neredeyse hiç dokunulmamıştır.
- It remains for me to highlight the social aspects of this type of fishing.
- Bana da bu tür balıkçılığın sosyal yönlerini vurgulamak kalıyor.
- When will we assess the damage caused to fishing by other activities?
- Diğer faaliyetlerin balıkçılığa verdiği zararı ne zaman değerlendireceğiz?
- The Mediterranean fishing sector is fragile.
- Akdeniz balıkçılık sektörü kırılgan bir yapıdadır.
- Zero catches means no fishing in the North Sea.
- Sıfır avlanma Kuzey Denizi'nde balıkçılık yapılmaması anlamına geliyor.
- We were simply waiting until we had met with those involved, the representatives of the fishing sector.
- Biz sadece balıkçılık sektörünün temsilcileri ile bir araya gelene kadar bekledik.
- I would like to stress the consequences of recovery plans for coastal regions or areas dependent of fishing.
- Kıyı bölgeleri ya da balıkçılığa bağımlı alanlar için kurtarma planlarının sonuçlarını vurgulamak istiyorum.
- His proposal goes beyond fishing.
- Bu öneri balıkçılığın ötesine geçiyor.
- A debate on fishing and poverty is not simple.
- Balıkçılık ve yoksulluk üzerine tartışmak basit değil.
- Nothing has been said about fishmeal, the ultra-peripheral regions or illegal fishing.
- Balık unu, ultra-çevre bölgeler ya da yasadışı balıkçılık hakkında hiçbir şey söylenmemiştir.
- The first report is a regulation on controls applicable to fishing.
- İlk rapor balıkçılıkta uygulanabilir kontrollere ilişkin bir yönetmeliktir.
- As a whole, we have to gain better knowledge of deep sea fishing and improve the stocks.
- Bir bütün olarak, derin deniz balıkçılığı konusunda daha iyi bilgi edinmeli ve rezervleri iyileştirmeliyiz.
- ICES has now advised that fishing for these four stocks be closed down.
- ICES şimdi bu dört stok için balıkçılığın kapatılmasını tavsiye etti.
- Bring your own fishing equipment.
- Kendi balıkçılık ekipmanınızı getirin.
- Tom and I are fishing buddies.
- Tom ve ben balıkçılık arkadaşıydık.
- He has a passion for fishing.
- Balıkçılık tutkusu var.
- Tom taught Mary everything he knew about fishing.
- Tom, Mary'ye balıkçılık hakkında bildiği her şeyi öğretti.
- The villagers are occupied mainly with fishing.
- Köylüler özellikle balıkçılık ile meşguldürler.
- That island's population lives on fishing.
- Bu adanın nüfusu balıkçılıkla geçiniyor.
- My father's hobby is fishing.
- Babamın hobisi balıkçılıktır.
- Fishing is a significant sector in Algeria.
- Balıkçılık Cezayir'de önemli bir sektör.
- Tom doesn't have a fishing license.
- Tom'un balıkçılık lisansı yok.
- Tom doesn't know a thing about fishing.
- Tom balıkçılık hakkında hiçbir şey bilmiyor.
- Do you have a fishing license?
- Balıkçılık ruhsatınız var mı?
- Fishing is Tom's life.
- Balıkçılık Tom'un hayatı.
- Fishing is the only thing Tom ever wants to do.
- Balıkçılık Tom'un şimdiye kadar yapmak istediği tek şey.
- Tom won the fishing tournament.
- Tom balıkçılık turnuvasını kazandı.
- When does fishing season start?
- Balıkçılık mevsimi ne zaman başlıyor?
- That island's population lives on fishing.
- O adadaki halk geçimini balıkçılıkla sağlıyor.
- Tom and I are fishing buddies.
- Tom ve ben balıkçılık arkadaşlarıyız.
- Fishing is a significant sector in Algeria.
- Balıkçılık Cezayir'de önemli bir sektördür.
- Fishing, hunting, hiking and skiing are popular.
- Balıkçılık, avcılık, yürüyüş ve kayak popülerdir.
- Sailing is more fun than fishing.
- Yelkencilik balıkçılıktan daha eğlenceli.
- Tom doesn't know a thing about fishing.
- Tom balıkçılık hakkında bir şey bilmiyor.
- Hunting, underwater diving, fishing and exploring are among his interests.
- Avcılık, sualtı dalış, balıkçılık ve keşfetme onun ilgi alanları arasındadır.
- Hunting, underwater diving, fishing and exploring are among his interests.
- Avcılık, sualtı dalışı, balıkçılık ve keşif onun ilgi alanları arasında.
- I know a lot about fishing.
- Balıkçılık hakkında çok şey bilirim.
- Night fishing is illegal.
- Gece balıkçılığı yasadışıdır.
- Tom knows all the best fishing spots.
- Tom en iyi balıkçılık yerlerini bilir.
- Fishing has been slow.
- Balıkçılık yavaş ilerliyor.
- Fishing is one of the most popular hobbies.
- Balıkçılık en popüler hobilerinden biridir.
- Tom taught Mary everything he knew about fishing.
- Tom balıkçılıkla ilgili bildiği her şeyi Mary'ye öğretti.
- I like trout fishing.
- Alabalık balıkçılığını severim.
- The villagers are occupied mainly with fishing.
- Köylüler çoğunlukla balıkçılıkla uğraşıyor.
- Tom went fly fishing with his father.
- Tom babasıyla birlikte sinek balıkçılığına gitti.
- And excessive fishing made me crazy.
- Ve aşırı balıkçılık beni delirtti.
- Bring your own fishing equipment.
- Kendi balıkçılık ekipmanını getir.
- How is the fishing going this season?
- Bu sezon balıkçılık nasıl gidiyor?
- Tom doesn't know the first thing about fishing.
- Tom balıkçılık hakkında hiçbir şey bilmiyor.
- I wanted to go ice fishing with you last weekend.
- Geçen hafta sonu seninle buz balıkçılığına gitmek istiyordum.
- Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems.
- Dinamit balıkçılığı resif ekosistemleri için son derece yıkıcıdır.
- Fishing is not in my life.
- Balıkçılık benim hayatımda yok.
Show More (133)
|
3 |
fishing |
balık avı |
n. |
|
- It's a place where Sami goes fishing.
- Orası Sami'nin balık avına çıktığı yer.
- They met on a fishing trip.
- Bir balık avında tanışmışlar.
- Night fishing is illegal.
- Gece balık avı yasadışıdır.
- Tom won the fishing tournament.
- Balık avı yarışmasını Tom kazandı.
- And excessive fishing made me crazy.
- Ve aşırı balık avı beni çıldırttı.
- How is the fishing going this season?
- Bu sezon balık avı nasıl gidiyor?
Show More (3)
|
4 |
fishing |
balık tutma yeri |
n. |
|
- Tom knows all the best fishing spots.
- Tom en iyi balık tutma yerlerini bilir.
- It's a popular fishing spot.
- Burası popüler bir balık tutma yeri.
Show More (-1)
|
5 |
fishing |
balık avcılığı |
n. |
|
- Predatory fishing becomes the norm.
- Yağmacı balık avcılığı norm haline gelmektedir.
Show More (-2)
|