| 1 |
foot |
ayak |
n. |
|
- Some Member States, including Ireland, were additionally afflicted by the foot and mouth crisis.
- İrlanda dahil bazı Üye Devletler, ayrıca ağız ve ayak hastalığı kriziyle de uğraşmaktadır.
- I was concerned in case my fractured foot prevented me from speaking.
- Kırık ayağımın konuşmamı engellemesi ihtimaline karşı endişeliydim.
- But in the interim this should not be used as a reason for taking our foot off the accelerator on this important issue.
- Ancak bu arada bu durum, bu önemli konuda ayağımızı gazdan çekmek için bir neden olarak kullanılmamalıdır.
- Our aim must be a foot and mouth policy that is not anonymous.
- Amacımız anonim olmayan bir ayak ve ağız politikası olmalıdır.
- I'd rather eat my own foot fungus.
- Kendi ayak mantarımı yerim daha iyi.
- I'd rather eat my own foot fungus.
- Kendi ayak mantarımı yemeyi tercih ederim.
- Maybe one of my grandchildren will be the first person to set foot on Mars.
- Mars'a ilk ayak basacak kişi belki torunlarımdan birisi olur.
- Tom has one foot in the grave.
- Tom'un bir ayağı çukurda.
- My foot was amputated.
- Ayağım kesildi.
- He shot himself in the foot accidentally.
- Yanlışlıkla kendini ayağından vurdu.
- Tom pushed the silent alarm with his foot.
- Tom sessiz alarmı ayağıyla itti.
- A foot has five toes.
- Bir ayağın beş parmağı vardır.
- Tom has a foot fetish.
- Tom'un ayak fetişi var.
- Tom needs surgery on his left foot.
- Tom'un sol ayağından ameliyat olması gerekiyor.
- Mary injured her foot in a soccer game.
- Mary bir futbol maçında ayağını yaraladı.
- My foot's asleep again!
- Ayağım yine uyuştu!
- I got my foot caught in a train door.
- Ayağımı bir tren kapısında sıkıştırdım.
- He shot himself in the foot by accepting the contract.
- Sözleşmeyi kabul ederek kendini ayağından vurdu.
- My left foot is asleep.
- Benim sol ayağım uyuştu.
- Her ability to write with her foot is amazing.
- Onun ayağı ile yazma yeteneği şaşırtıcı.
- After slapping Tom's right cheek, Mary stomped on his left foot.
- Tom'un sağ yanağını tokatladıktan sonra Mary onun sol ayağına bastı.
- Tom took his foot off the gas.
- Tom ayağını gazdan çekti.
- Mary tapped her foot on the floor.
- Mary ayağını yere vurdu.
- When Tom put his foot into the stream, he felt something bite his toe.
- Tom ayağını dereye soktuğunda, parmağını bir şeyin ısırdığını hissetti.
- Tom crushed the box with his foot.
- Tom kutuyu ayağıyla ezdi.
- He was bound hand and foot.
- Elleri ve ayakları bağlıydı.
- I've been walking on crutches ever since I broke my foot.
- Ayağımı kırdığımdan beri koltuk değnekleriyle yürüyorum.
- My left foot has gone to sleep.
- Sol ayağım uyudu.
- He kicked the ball with his foot.
- Topu ayağıyla vurdu.
- He shot himself in the foot by accepting the contract.
- Sözleşmeyi kabul ederek kendi ayağına sıktı.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
- Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- Are you still having foot problems?
- Ayaklarındaki sıkıntı devam ediyor mu?
- He has never even set foot on foreign soil.
- Hatta yabancı topraklara asla ayak basmadı.
- You need to put your foot down.
- Ayağını yere koyman gerekiyor.
- Take your foot off the clutch.
- Ayağını debriyajdan kaldır.
- Tom's foot was once crushed by a woman wearing high heels in the train.
- Tom'un ayağı bir keresinde trende yüksek topuklu ayakkabı giyen bir kadın tarafından ezilmişti.
- Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite.
- Tom'un ayağı, şiddetli bir donma sonucu kangrene dönüştükten sonra kesilmek zorunda kaldı.
- Tom put his foot on the first rung of the ladder.
- Tom ayağını merdivenin ilk basamağına koydu.
- Everybody put their foot down.
- Herkes ayak diredi.
- Tom accidentally shot himself in the foot.
- Tom yanlışlıkla kendini ayağından vurdu.
- If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
- Aklını ayağının içine koyarsan, o ayak olur.
- Tom can't listen to music without tapping his foot.
- Tom ayağını vurmadan müzik dinleyemez.
- You must've hurt your foot.
- Ayağını incitmiş olmalısın.
- Her ability to write with her foot is amazing.
- Ayağıyla yazma yeteneği inanılmaz.
- Maybe my grandchild will be the first person to set foot on Mars.
- Belki torunum Mars'a ayak basan ilk kişi olur.
- Tom injured his foot playing soccer.
- Tom futbol oynarken ayağını sakatladı.
- He's got one foot in the grave.
- Onun bir ayağı mezarda.
- I am massaging my foot.
- Ayağıma masaj yapıyorum.
- Tom tapped his foot on the floor.
- Tom ayağını yere vurdu.
- He has one foot in the grave.
- Bir ayağı çukurda.
- Maybe one of my grandchildren will be the first person to set foot on Mars.
- Belki torunlarımdan biri Mars'a ayak basan ilk kişi olur.
- It's impossible to release his foot from the trap.
- Ayağını kapandan kurtarmak imkansız.
- The snow's a foot deep.
- Kar bir ayak derinliğinde.
- You're standing on my foot.
- Ayağımın üstüne basıyorsun.
- I have an infected cut on my foot.
- Ayağımda iltihaplı bir kesik var.
- He's got one foot in the grave.
- Bir ayağı mezarda.
- The thief was bound hand and foot.
- Hırsızın eli ve ayağı bağlandı.
- He hurt his left foot when he fell.
- Düştüğünde sol ayağını incitti.
- The doctor is examining the foot.
- Doktor ayağı inceliyor.
- Tom pushed the silent alarm with his foot.
- Tom ayağıyla sessiz alarmı itti.
- He's got one foot in the grave.
- Bir ayağı çukurda.
- My left foot just fell asleep.
- Sol ayağım uyuyakaldı.
- I'm putting my foot down.
- Ayağımı yere koyuyorum.
- The thief was bound hand and foot.
- Hırsızın eli ayağı bağlıydı.
- He put his foot on the brake suddenly.
- Ayağını biranda frene koydu.
- Don't take your foot off the gas.
- Ayağınızı gazdan çekmeyin.
- He put his foot on the ladder.
- Ayağını merdivene koydu.
- He's got one foot in the grave.
- Onun bir ayağı çukurda.
- I heard Tom tapping his foot to the music.
- Tom'un ayağını müziğe vurduğunu duydum.
- Tom tapped his foot nervously.
- Tom sinirli olarak ayağını vurdu.
- My foot really hurts.
- Ayağım gerçekten acıyor.
- Are you still having foot problems?
- Ayağındaki sıkıntı devam ediyor mu?
- Are you still having foot problems?
- Hala ayak problemlerin var mı?
- There were no holds for hand or foot on the rock.
- Kayanın üzerinde el ya da ayak için bir tutamak yoktu.
- I need foot lotion.
- Ayak losyonuna ihtiyacım var.
- The doctor is examining the foot.
- Doktor ayağı muayene ediyor.
- I noticed that Tom had a small tattoo on his right foot.
- Tom'un sağ ayağında küçük bir dövme olduğunu fark ettim.
- I have a corn on my right foot.
- Sağ ayağımda nasır var.
- Don't take your foot off the gas.
- Ayağını gazdan çekme.
- My foot hurts.
- Ayağım ağrıyor.
Show More (77)
|
| 2 |
foot |
etek (dağ) |
n. |
|
- In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus.
- Yunanların baş tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.
- It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağın eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoş.
- A white building is in sight at the foot of the hill.
- Tepenin eteğinde beyaz bir yapı görürsün.
- The school is located at the foot of a hill.
- Okul, bir tepenin eteğinde yer almaktadır.
- You see a white building at the foot of the hill.
- Tepenin eteğinde beyaz bir bina görürsün.
- The city is at the foot of the mountain.
- Şehir dağın eteğindedir.
- There's an old castle at the foot of the mountain.
- Dağın eteğinde eski bir kale var.
- The hotel is at the foot of a mountain.
- Otel, bir dağın eteğindedir.
- They arrived at the foot of the mountain.
- Dağın eteklerine varmışlar.
- Her house is at the foot of a mountain.
- Evi bir dağın eteğinde.
- The church is at the foot of the hill.
- Kilise, tepenin eteklerinde.
Show More (8)
|
| 3 |
foot |
adım |
n. |
|
- Russia is particularly well-placed to get a foot in the door because of their mutual economic links.
- Karşılıklı ekonomik bağlar nedeniyle Rusya'nın kapıdan içeri adım atma konusunda özellikle iyi bir konumu var.
- What mattered was at last to get a foot in the door, which can then be opened a bit wider by the next blast of wind.
- Önemli olan nihayet kapıdan içeri bir adım atabilmekti; bu kapı bir sonraki rüzgarla biraz daha açılabilir.
- Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
- Ne yaparsan yap, doğru adımla başlamak çok önemlidir.
- Don't set foot in the lion's den!
- Aslanın inine adım atmayın!
- Sami was a few feet away.
- Sami birkaç adım ötedeydi.
- Tom sat a few feet away.
- Tom birkaç adım öteye oturdu.
- Sami was just a few feet away.
- Sami sadece birkaç adım uzaktaydı.
- Sami was just a few feet away.
- Sami sadece birkaç adım ötedeydi.
Show More (5)
|
| 4 |
foot |
ödemek |
v. |
|
- The European Union is footing that particular bill.
- Bu faturayı Avrupa Birliği ödüyor.
Show More (-2)
|
