Tureng - game - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	game	oyun	n.
	So we are, I hope and believe, raising our game. Dolayısıyla, umuyor ve inanıyorum ki, oyunumuzu yükseltiyoruz. Perhaps certain Ministers have taken part in this game, but that is not the important thing. Belki bazı bakanlar bu oyunda yer almış olabilir, ancak önemli olan bu değil. That means going beyond the sterile little game of defending national privileges and territory in the short term. Bu, kısa vadede ulusal ayrıcalıkları ve bölgeyi savunmaya yönelik kısır bir oyunun ötesine geçmek anlamına gelir. Nonetheless, I believe that we should be aware of the fact that we are embarking upon an incredibly risky game. Bununla birlikte son derece riskli bir oyuna giriştiğimizin farkında olmamız gerektiğine inanıyorum. We are still a long way from being able to say that the game in Afghanistan has been won. Afganistan'daki oyunun kazanıldığını söyleyebilmek için hala çok uzaktayız. That is only possible if the rules of the game are established and followed. Bu da ancak oyunun kuralları belirlenir ve bunlara uyulursa mümkün olabilir. It is time that our Parliament blew the whistle to bring an end to this little game. Parlamentomuzun bu küçük oyuna bir son vermek için düdüğü çalmasının zamanı geldi. This is the opening gambit and not the end game. Bu bir açılış hamlesidir, oyunun sonu değil. The budgetary procedure should not be a game in which some institutions seek to gain power at the expense of others. Bütçe prosedürü, bazı kurumların diğerlerinin aleyhine güç kazanmaya çalıştığı bir oyun olmamalıdır. What game are we playing? Nasıl bir oyun oynuyoruz? This is not, therefore, a game of table tennis, but it is essential to observe procedures. Bu nedenle bu bir masa tenisi oyunu değildir, ancak prosedürlere uyulması esastır. We are not joining in the game, therefore; we are not dutifully delivering our opinion. Bu nedenle oyuna katılmıyoruz; görevimizi yerine getirerek görüşlerimizi iletmiyoruz. It was an animated, very convivial game. Hareketli, çok keyifli bir oyundu. See how much less time the game takes if there are no breaks. Mola verilmediğinde oyunun ne kadar daha az zaman aldığını görün. The rules of the game should be broadened. Oyunun kuralları genişletilmelidir. The Single Market is a win-win game, not a zero-sum game. Tek Pazar bir kazan-kazan oyunudur, sıfır toplamlı bir oyun değil. Perhaps certain Ministers have taken part in this game, but that is not the important thing. Belki de bazı Bakanlar bu oyunda yer almışlardır, ancak önemli olan bu değildir. This buck-passing game has backfired badly on Europe. Bu sorumluluktan kaçma oyunu Avrupa'da kötü bir şekilde geri tepti. In my opinion, we are playing the dictator's game, albeit unintentionally, I realise. Bana göre, istemeden de olsa diktatörün oyununu oynadığımızın farkındayım. If terrorism is to be combated, all its advantages in the game must be done away with. Terörizmle mücadele edilecekse oyundaki tüm avantajları ortadan kaldırılmalıdır. We believe that the game of clarity should apply on both sides. Açıklık oyununun her iki taraf için de geçerli olması gerektiğine inanıyoruz. We will not get involved in this game. Biz bu oyuna dahil olmayacağız. ECHO is today, for good reason, a respected player in the game of international humanitarian aid. ECHO bugün, iyi bir nedenle, uluslararası insani yardım oyununda saygın bir oyuncudur. We do not wish to be involved in that kind of game. Bu tür bir oyunun içinde yer almak istemiyoruz. I wonder what kind of hypocritical game we are playing. Ne tür bir ikiyüzlü oyun oynadığımızı merak ediyorum. UN Resolution 1441 leaves no room for a game of hide and seek. BM'nin 1441 sayılı kararı saklambaç oyununa yer bırakmamaktadır. But when he threw a mattress on the ground, it became clear that he had something other than a game in mind. Ancak yere bir şilte attığında, aklında oyundan başka bir şey olduğu anlaşıldı. But the Council is playing the same game with the Commission, unfortunately. Ancak ne yazık ki Konsey de Komisyon ile aynı oyunu oynuyor. In my opinion, we are playing the dictator's game, albeit unintentionally, I realise. Bana göre istemeden de olsa diktatörün oyununu oynadığımızın farkındayım. Game animals are naturally also for sale on shop shelves or they are given or sold to neighbours and relatives. Oyun hayvanları doğal olarak dükkan raflarında da satılıyor ya da komşulara ve akrabalara veriliyor veya satılıyor. It was an animated, very convivial game. Hareketli ve çok keyifli bir oyundu. This game of buck passing has backfired badly on Europe. Bu sorumluluğu başkasına atma oyunu Avrupa'da kötü bir şekilde geri tepti. Indeed, the EU acquis is no game of dominoes, but affects 370 million people. Gerçekten de AB müktesebatı domino taşı oyunu değildir, ancak 370 milyon insanı etkilemektedir. It is attacked for not fitting in with their power game. Onların güç oyununa uymadığı için saldırıya uğruyor. We do not wish to be involved in that kind of game. Bu tür bir oyuna dahil olmak istemiyoruz. We must stop radically overhauling the rules of the game every three years. Her üç yılda bir oyunun kurallarını kökten değiştirmekten vazgeçmeliyiz. The first is to convince the United Nations not to change the rules once the game has begun. Birincisi, Birleşmiş Milletler'i oyun başladıktan sonra kuralları değiştirmemeye ikna etmektir. We must realise that something unforeseen is happening which radically changes the rules of the game. Oyunun kurallarını kökten değiştiren, öngörülemeyen bir şeyin gerçekleşmekte olduğunun farkına varmalıyız. The Single Market is a win-win game, not a zero-sum game. Tek Pazar sıfır toplamlı bir oyun değil, bir kazan-kazan oyunudur. In a fair game, an opponent should have the same means available as the other party. Adil bir oyunda, rakibin de diğer tarafla aynı imkanlara sahip olması gerekir. I would remind all my fellow Members of the rules of the game. Tüm Üye arkadaşlarıma oyunun kurallarını hatırlatmak isterim. Shadowtale is an amazing FREE MMORPG game you can play right here in your web browser! Shadowtale, web tarayıcınızda oynayabileceğiniz inanılmaz bir ÜCRETSİZ MMORPG oyunudur! Maxie and the boys needed a little help with the game tonight. Maxie ve çocukların bu akşamki oyunda biraz yardıma ihtiyaçları vardı. This way the whole game turns into a real-time online experience. Bu şekilde tüm oyun gerçek zamanlı çevrimiçi bir deneyime dönüşüyor. However, the whole game is filled with errors. Ancak tüm oyun hatalarla dolu. Football is an excellent game that teaches a kid how to become a man. Futbol bir çocuğa nasıl adam olunacağını öğreten mükemmel bir oyundur. Football is an excellent game that teaches a kid how to become a man. Futbol, bir çocuğa nasıl erkek olunacağını öğreten mükemmel bir oyundur. However, the whole game is filled with errors. Ancak oyunun geneli hatalarla dolu. In this game, your progression is determined by how far you will go. Bu oyunda ilerlemeniz nereye kadar gideceğinize göre belirlenir. So we started the game of truth or dare. Bu yüzden doğruluk mu cesaret mi oyununa başladık. He will know exactly why he's playing this game. Bu oyunu neden oynadığını tam olarak bilecek. So we started the game of truth or dare. Böylece doğruluk mu cesaret mi oyununa başladık. This way the whole game turns into a real-time online experience. Bu şekilde tüm oyun gerçek zamanlı çevrimiçi bir deneyime dönüşür. So we started the game of truth or dare. Onun için doğruluk mu cesaret mi oyununa başladık. However, the whole game is filled with errors. Ancak oyunun tamamı hatalarla dolu. Now you know how to throw the game on a flash drive without problems. Artık oyunu sorunsuz bir şekilde bir flash sürücüye nasıl atacağınızı biliyorsunuz. Check out the trailer below to get an idea of what the game is like. Oyunun nasıl bir şey olduğu hakkında fikir edinmek için aşağıdaki fragmana göz atın. In this game, your progression is determined by how far you will go. Bu oyunda ilerlemeniz ne kadar ileri gideceğinize göre belirlenir. This game offers many things at once. Bu oyun aynı anda birçok şey sunuyor. Not much has changed since the first game. İlk oyundan bu yana pek bir şey değişmedi. This way the whole game turns into a real-time online experience. Bu şekilde oyunun tamamı gerçek zamanlı bir çevrimiçi deneyime dönüşür. That is why many do not know how to throw off the game from a computer to a USB flash drive to avoid harming the project. Bu yüzden birçok kişi projeye zarar vermemek için oyunu bilgisayardan USB flash sürücüye nasıl atacağını bilmiyor. He's playing a dangerous game. Tehlikeli bir oyun oynuyor. It's game time! Oyun zamanı! I haven't lost the game just yet. Oyunu henüz kaybetmedim. My favourite game is football. En sevdiğim oyun futboldur. Ninja Turtles is my favorite game. Ninja Kaplumbağalar en sevdiğim oyundur. It's game night. Bu oyun gecesi. That game will finish soon. O oyun yakında bitecek. Tom will probably like this game. Tom muhtemelen bu oyunu sevecek. It was a weird game. Bu garip bir oyundu. Tom played a very good game. Tom çok iyi bir oyun oynadı. Tom only won one game. Tom sadece bir oyun kazandı. My favourite game is football. Benim gözde oyunum futboldur. It was a good game. O iyi bir oyundu. Are you watching the game? Oyunu izliyor musun? Do you know this game? Bu oyunu biliyor musun? Tom is playing a game on his phone. Tom telefonunda bir oyun oynuyor. Let's stay until the end of the game. Oyunun sonuna kadar kalalım. I'm tired of this game. Bu oyundan usandım. Here's how the game works. Oyun şöyle işliyor. I bought a game for the kids. Ben çocuklar için bir oyun aldım. Team A won the game against team B. A takımı B takımına karşı oyunu kazandı. It's not a zero-sum game. Bu sıfır toplamlı bir oyun değil. If you give it a try, you will find this game very exciting. Eğer denerseniz, bu oyunu çok heyecanlı bulacaksınız. The game excited lots of people. Oyun, birçok insanı heyecanlandırdı. Tom played a great game. Tom harika bir oyun oynadı. This is a game for four players. Bu, dört oyunculu bir oyundur. The game was not exciting at all. Oyun hiç de heyecanlı değildi. Is love just a game to you? Aşk senin için sadece bir oyun mu? This game is really boring. Bu oyun gerçekten çok sıkıcı. He had to write an account of the baseball game. Beyzbol oyunu ile ilgili açıklama yapmak zorunda kaldı. Tom pitched a tremendous game. Tom muazzam bir oyun çıkardı. The most popular game in the world is made by Swedes. Dünyanın en popüler oyunu İsveçliler tarafından yapıldı. Tom bet $300 on the game. Tom oyuna 300 dolar yatırdı. The goal of the game was already said. Oyunun amacı zaten söylendi. I played a game about American colonization. Amerikan kolonizasyonu hakkında bir oyun oynadım. Sami was playing a game on Playstation. Sami Playstation'da oyun oynuyordu. If it rains, the game will be put off. Yağmur yağarsa, oyun ertelenecek. No matter what game he plays, he always wins. Hangi oyunu oynarsa oynasın, her zaman kazanır. It doesn't matter what game he plays, he always wins. Hangi oyunu oynadığı önemli değil, o her zaman kazanır. The game has been postponed indefinitely. Oyun süresiz olarak ertelendi. Fadil was watching a game. Fadıl bir oyun izliyordu. This is just a game. Bu sadece bir oyun. Which game do you prefer playing, Call of Duty or Battlefield? Hangi oyunu oynamayı tercih edersin, Call of Duty mi Battlefield mı? During the game, it suddenly began to rain and it thundered, too. Oyun sırasında aniden yağmur yağmaya başladı ve gök gürledi. Do you want to play a game? Bir oyun oynamak ister misiniz? Pawns are the lifeblood of the game. Piyonlar oyunun can damarıdır. This is an infantile game. Bu, çocuğa özgü bir oyun. I don't think I like this game very much. Bu oyunu pek sevdiğimi sanmıyorum. You will find this game very interesting. Bu oyunu çok ilginç bulacaksınız. You're intentionally throwing the game. Bilerek oyunu bozuyorsun. This game is based on a novel. Bu oyun bir romana dayanır. I don't like this game. Bu oyunu sevmiyorum. Tom pitched an excellent game. Tom mükemmel bir oyun çıkardı. The game was slow, and it was also boring. Oyun yavaştı ve aynı zamanda sıkıcıydı. I love this game, and I warn you, I always win. Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, hep ben kazanıyorum. It's the most addicting game I have ever played. Şimdiye kadar oynadığım en bağımlılık yapıcı oyun. The aim of this game is to explode all the bombs on the screen. Bu oyunun amacı ekrandaki bütün bombaları patlatmaktır. This is a stupid game. Bu aptalca bir oyun. The referee suspended the game. Hakem oyunu durdurdu. We're going to be late for the game. Oyun için geç kalacağız. Whatever game he plays, he always wins. Hangi oyunu oynarsa oynasın, her zaman kazanır. Would you like to join us for a game of cards? Kart oyunu için bize katılmak ister misiniz? Our team won the game. Bizim takım oyunu kazandı. Football is a team game. Futbol bir takım oyunudur. Tom feels that his team will win the game. Tom, takımının oyunu kazanacağını hissediyor. The game will be played rain or shine. Oyun her halukârda oynanacak. The coach gave his team a pep talk before the game started. Koç oyun başlamadan önce takımına moral verici bir konuşma yaptı. I'm happy the game is over. Ben oyunun bittiğine mutluyum. It stopped raining, so they went on with the game. Yağmur durdu, onlar da oyuna devam ettiler. You can't watch the game. Oyunu izleyemezsin. We hoped we'd be able to win the game. Oyunu kazanabileceğimizi umuyorduk. Tom doesn't like this game. Tom bu oyunu sevmiyor. The game finished. Oyun bitti. Anyone can participate in the game, no matter what nationality they are. Hangi milletten olursa olsun herkes oyuna katılabilir. The game will start in an hour. Oyun bir saat içinde başlayacak. The team is up for the game. Takım, oyun için hazır. Even though his mother told him to get ready for dinner, Tom continued playing his game. Annesi ona akşam yemeği için hazırlanmasını söylemesine rağmen Tom oyununu oynamaya devam etti. Tom is good at this game, isn't he? Tom bu oyunda iyidir, değil mi? The team is up for the game. Takım, oyuna hazır. The game takes place in a steampunk world. Oyun steampunk temalı bir dünyada geçiyor. It is not important whether we win the game or not. Oyunu kazanıp kazanmamamız önemli değil. That was an exciting game. Heyecanlı bir oyundu. Cricket is a game that takes skill. Kriket beceri gerektiren bir oyundur. You were the one who gave me this game. Bana bu oyunu veren kişi sendin. I know darts isn't really your game. Biliyorum ki dart sana göre bir oyun değil. Can we get started with the game? Oyuna başlayabilir miyiz? We only won one game. Biz sadece bir oyun kazandık. For myself, I would like to take part in the game. Ben şahsen oyuna katılmak istiyorum. It was a weird game. Garip bir oyundu. A mere 529 spectators watched the game. Oyunu sadece 529 seyirci izledi. She is not very good at the game of politics. O politika oyununda pek iyi değil. We played a good game. İyi bir oyun oynadık. Tickets are $13 and include a picnic lunch after the game. Biletler 13 dolardır ve oyundan sonra piknik öğle yemeği dahildir. The parents are playing a game with their children. Ebeveynler çocuklarıyla oyun oynuyorlar. The Tigers lost the game, which was a surprise to us. Kaplanlar oyunu kaybetti, ki bu bizim için bir sürpriz oldu. Game is very tasty. Oyun çok lezzetli. Can you remember this game? Bu oyunu hatırlayabiliyor musun? As soon as the game started, it began to rain. Oyun başlar başlamaz, yağmur yağmaya başladı. When will the game be released? Oyun ne zaman yayınlanacak? Let the game begin. Oyun başlasın. John is sure to win the game. John'un oyunu kazanacağı kesin. That was a fun game. O bir eğlence oyunuydu. This game has ridiculous breast physics. Bu oyunda gülünç göğüs grafikleri var. Layla's game worked. Leyla'nın oyunu işe yaradı. The game was put off until next week. Oyun gelecek haftaya kadar ertelendi. Tom explained the rules of the game to Mary. Tom, Mary'ye oyunun kurallarını açıkladı. Tom is now out of the game. Tom artık oyun dışı. I've never played this game before. Bu oyunu daha önce hiç oynamamıştım. What kind of game are you playing, Tom? Ne tür bir oyun oynuyorsun, Tom? Do you think this is some kind of game? Bunun bir çeşit oyun olduğunu mu düşünüyorsun? One of the most important parts of game design is the graphical user interface, or GUI for short. Oyun tasarımının en önemli parçalarından biri grafiksel kullanıcı arayüzü ya da kısaca GUI'dir. The aim of this game is to explode all the bombs on the screen. Bu oyunun amacı ekrandaki tüm bombaları patlatmak. Last night's game was exciting. Dün geceki oyun heyecan vericiydi. I know chess isn't really your game. Satranç senin oyunun değil, biliyorum. I'm glad I watched the game. Oyunu izlediğime memnun oldum. I think we'll win the game. Bence oyunu kazanacağız. I'm tired of playing this game. Bu oyunu oynamaktan usandım. The game was very exciting. Oyun çok heyecanlıydı. This game is fixed. Bu oyun durağandır. I don't care who wins the game. Oyunu kimin kazandığı umrumda değil. Tom knows the game just changed. Tom oyunun değiştiğini biliyordu. He is certain to win the game. Oyunu kazanacağı kesin. This game was created using the Unity engine. Bu oyun Unity motoru kullanılarak oluşturuldu. This game is a lot of fun. Bu oyun çok eğlenceli. They used to like that game. Eskiden bu oyunu severlerdi. Tom is excited about the upcoming game. Tom yaklaşan oyun hakkında heyecanlı. This game is fun. Bu oyun eğlenceli. The game has been indefinitely postponed. Oyun süresiz olarak ertelendi. What an exciting game! Ne heyecanlı bir oyun! The game will probably be canceled. Oyun muhtemelen iptal edilecek. Tom might go to the game with Mary. Tom Mary ile oyuna gidebilir. The game became exciting. Oyun heyecan verici oldu. What's your favorite game? En sevdiğin oyun nedir? Which team will win the game? Hangi takım oyunu kazanacak? The game's about to begin. Oyun başlamak üzere. I saw the game. Oyunu gördüm. It was a fantastic game. Harika bir oyundu. The game is still being played. Oyun hâlâ oynanıyor. Sami played a smartphone game. Sami bir akıllı telefon oyunu oynadı. It was an excellent game. Mükemmel bir oyundu. I love this game, and I warn you, I always win. Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, ben hep kazanırım. This game is very fun. Bu oyun çok eğlenceli. What kind of game are you playing? Ne tür bir oyun oynuyorsun? The game was over. Oyun bitmişti. We did not see a single game. Tek bir oyun bile görmedik. It was not long before the game began. Çok geçmeden oyun başladı. The game was postponed until next week. Oyun önümüzdeki haftaya kadar ertelendi. He is likely to win this game. Onun bu oyunu kazanması muhtemeldir. I found the game very exciting. Oyunu çok heyecanlı buldum. I lost the game. Oyunu kaybettim. The game takes place in a steampunk world. Oyun steampunk bir dünyada geçiyor. Tom said that it was a good game. Tom iyi bir oyun olduğunu söyledi. We put off our baseball game for two days. Biz iki gün için beyzbol oyununu erteledik. The soccer game attracted a large crowd. Futbol oyunu büyük bir kalabalığı cezbetti. I'd never played that game before. O oyunu daha önce hiç oynamadım. Layla's game worked. Leyla'nın oyunu işledi. This game is fixed. Bu oyun sabittir. The goal of the game was already said. Oyunun amacı zaten söylenmişti. The game will probably be called off. Oyun muhtemelen iptal edilecek. What game did you play? Hangi oyunu oynadın? How many people do you need for a rugby game? Bir rugby oyunu için kaç kişiye ihtiyacınız var? Politics is a game. Siyaset bir oyundur. I was expecting a tougher game. Daha zorlu bir oyun bekliyordum. It'll be an interesting game. İlginç bir oyun olacak. Tom will like this game. Tom bu oyunu sevecek. I don't think I like this game very much. Bu oyundan çok hoşlandığımı sanmıyorum. It was a very exciting game. O, çok heyecan verici bir oyundu. It was a difficult game. O zor bir oyundu. We can't afford to lose another game. Biz bir oyun daha kaybetmeyi göze alamayız. As soon as the game ended, we became overjoyed. Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük. The ball is round, and the game lasts 90 minutes. Top yuvarlaktır ve oyun 90 dakika sürer. The ref is going to end the game in two minutes. Hakem oyunu iki dakika içinde bitirecek. Is love just a game for you? Aşk senin için sadece bir oyun mu? You were the one who gave me this game. Bu oyunu bana veren sendin. The game got more and more exciting. Oyun gittikçe daha heyecan verici oldu. I think Tom will like this game. Bence Tom bu oyunu sevecek. That's a game for two. Bu iki kişilik bir oyun. Who won the game? Oyunu kim kazandı? I have two passes to the game. Oyuna iki biletim var. It's not just a game. O sadece bir oyun değil. The children soon lost themselves in the game. Çocuklar kısa sürede kendilerini oyuna kaptırdılar. Is this the first time you've played this game? Bu oyunu ilk kez mi oynuyorsun? You don't like this game much, do you? Bu oyunu pek sevmiyorsun, değil mi? Tom and Mary played a game of Russian roulette. Tom ve Mary bir Rus ruleti oyunu oynadı. I'm going to enjoy the game. Oyunun tadını çıkaracağım. Will you come to our usual game of poker next Friday? Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelecekmisin? Tom ragequit the game after getting constantly killed by the opponent team. Tom, rakip takım tarafından sürekli öldürüldükten sonra oyunu bıraktı. Without humility, courage is a dangerous game. Alçakgönüllülük olmadan, cesaret tehlikeli bir oyundur. Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz! The game drew a good crowd. Oyun, iyi bir kalabalık çekti. Boggle is a game that uses dice with letters instead of numbers. Boggle, sayılar yerine harflerle zar kullanılan bir oyundur. They had an exciting game. Onlar heyecan verici bir oyun oynadılar. How about going to see the game? Oyunu izlemeye gidelim mi? You liked that game. O oyunu beğendin. The game will be called off if it rains tomorrow. Eğer yarın yağmur yağarsa, oyun iptal edilecek. She'll like this game. O bu oyunu beğenecek. Sami was playing a game with Layla. Sami, Layla ile bir oyun oynuyordu. I didn't like that game. O oyunu beğenmedim. I didn't like that game until I started to win. Kazanmaya başlayıncaya kadar o oyunu sevmedim. It was a very exciting game. Çok heyecanlı bir oyundu. It's not just a game. Sadece bir oyun değil. Chess is a highly intellectual game. Satranç son derece entelektüel bir oyundur. I bought a game for the kids. Çocuklar için bir oyun aldım. I discovered a new game this summer. Bu yaz yeni bir oyun keşfettim. I sat watching an exciting game on television. Televizyonda heyecan verici bir oyun izleyerek oturdum. He lost the game. Oyunu kaybetti. I explained the rules of the game to him. Oyunun kurallarını ona açıkladım. Are you going to the game? Oyuna gidiyor musun? I'm afraid we'll lose the game. Korkarım ki oyunu kaybedeceğiz. Just let me finish this game. Bırak da şu oyunu bitireyim. I don't understand the rules of the game. Oyunun kurallarını anlamıyorum. The game was postponed until next Sunday. Oyun gelecek pazara kadar ertelendi. The game has been indefinitely postponed. Oyun süresiz ertelendi. I have downloaded the game application. Oyun uygulamasını indirdim. We're ready for the game. Oyun için hazırız. I think Tom will like this game. Tom'un bu oyunu seveceğini düşünüyorum. The game ended with a 1-1 tie. Oyun 1-1 berabere bitti. If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console. Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali kirliyse, kaset oyun konsoluna yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir. Sami was winning the game. Sami oyunu kazanıyordu. Tom doesn't understand the rules of the game. Tom oyunun kurallarını anlamıyor. The final game was postponed to tomorrow. Final oyunu yarına ertelendi. The game was canceled because of heavy rain. Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi. I've never heard anything about this game. Bu oyun hakkında hiçbir şey duymadım. This is an addicting game. Bu bağımlılık yapan bir oyun. They're playing a game. Oyun oynuyorlar. Baseball is a strange and boring game. Beyzbol garip ve sıkıcı bir oyun. Please let me try the game. Lütfen oyunu denememe izin verin. Everyone should watch this game. Bu oyunu herkes seyretmeli. That game was awesome. Bu oyun harikaydı. Thankfully, this game does not have bikini armour. Neyse ki bu oyunda bikini zırhı yok. Team A lost the game against team B. A takımı B takımına karşı oyunu kaybetti. Let me join in the game. Oyuna katılmama izin ver. Clearly the game has changed. Açıkçası oyun değişti. I haven't played this game before. Bu oyunu daha önce oynamamıştım. Layla was playing a very cunning game. Layla çok kurnaz bir oyun oynuyordu. There’s a game called Minecraft that is about mining. Minecraft adında madencilikle ilgili bir oyun var. Was it just a game to you? Bu senin için sadece bir oyun muydu? I know what your game is. Oyununun ne olduğunu biliyorum. John is sure to win the game. John, oyunu kazanacağından emin. That was a fun game. Eğlenceli bir oyundu. I liked this game. Bu oyunu beğendim. I think we can win today's game. Sanırım bugünkü oyunu kazanabiliriz. The game started OK. Oyun iyi başladı. I won the game. Oyunu kazandım. Are you ready for today's game? Bugünkü oyun için hazır mısın? Due to the bad weather, the game was called off. Kötü hava şartları nedeniyle oyun iptal edildi. Soccer is an old game. Futbol eski bir oyundur. He's playing a dangerous game. O tehlikeli bir oyun oynuyor. This is the rule of the game. Oyunun kuralı budur. Tom easily learned the basic rules of the game. Tom oyunun temel kurallarını kolayca öğrendi. Will you come to our usual game of poker next Friday? Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelir misin? That game was fun. O oyun eğlenceliydi. Ted was certain of winning the game. Ted, oyunu kazanacağından emindi. My father gave me a game. Babam bana bir oyun verdi. Luckily, he won the game. Neyse ki oyunu kazandı. It was not long before the game began. Oyunun başlaması çok uzun sürmedi. Tom is good at this game, isn't he? Tom bu oyunda iyi, değil mi? Which game did you choose? Hangi oyunu seçtiniz? The game was very interesting. Oyun çok ilginçti. Tom explained the rules of the game to Mary. Tom Mary'ye oyunun kurallarını açıkladı. What kind of game do you think this is? Bunun ne tür bir oyun olduğunu düşünüyorsun? He was good at this game. O bu oyunda iyiydi. Sami played a smartphone game. Sami bir akıllı telefon oyunu oynuyordu. I'm happy the game is over. Oyun bittiği için mutluyum. I don't enjoy watching game shows. Oyun gösterilerini izlemekten zevk almıyorum. Did you take part in the game? Oyuna katıldın mı? I don't want to play this game anymore. Artık bu oyunu oynamak istemiyorum. The game will be played even if it rains. Yağmur yağsa bile, oyun oynanacak. We were excited as we watched the game. Oyunu izlerken heyecanlıydık. I didn't like this game until I started winning. Kazanmaya başlayıncaya kadar bu oyunu sevmedim. This game is played differently in Australia. Bu oyun Avustralya'da farklı oynanır. I want to run a Windows 95 game. Bir Windows 95 oyunu çalıştırmak istiyorum. We've got to win this game. Bu oyunu kazanmak zorundayız. Tom treats everything like a game. Tom her şeye bir oyun gibi davranıyor. The game was canceled at the last minute. Oyun son dakikada iptal edildi. Tom refused to take part in the game. Tom oyuna katılmayı reddetti. Team A lost the game against team B. A takımı, B takımına karşı oyunu kaybetti. Tom was at the game. Tom oyundaydı. This game is played differently in Australia. Bu oyun Avustralya'da farklı oynanıyor. We can still win this game. Biz hâlâ bu oyunu kazanabiliriz. I'm getting tired of the dull game. Ben, sıkıcı oyundan usanıyorum. We were all disappointed with the game. Hepimiz oyundan dolayı hayal kırıklığına uğradık. Sami was playing a very dangerous game. Sami çok tehlikeli bir oyun oynuyordu. Betty challenged me to a game of tennis. Betty, bir tenis oyununda bana meydan okudu. My partner and I have been winning every game today. Ortağım ve ben bugün her oyunu kazanıyoruz. No matter what game he plays, he always wins. Hangi oyunu oynarsa oynasın, o her zaman kazanır. You liked that game. O oyunu sevmiştin. The game will be held rain or shine. Ne olursa olsun, oyun oynanacak. Do you think this is some kind of game? Sence bu bir tür oyun mu? Due to the bad weather, the game was called off. Kötü hava koşulları nedeniyle oyun iptal edildi. Tom is going to win this game. Tom bu oyunu kazanacak. Tom bet $300 on the game. Tom oyunda 300 dolarlık bahse girdi. Can you remember this game? Bu oyunu hatırlayabiliyor musunuz? The latter half of the game was very exciting. Oyunun ikinci yarısı çok heyecan vericiydi. This game is similar in some ways to today's American football. Bu oyun bazı bakımlardan bugünkü Amerikan futboluna benzer. I'm tired of playing this game. Bu oyunu oynamaktan yoruldum. I think it'll be a good game. Bence iyi bir oyun olacak. We had to put off the game due to rain. Yağmur yüzünden oyunu ertelemek zorunda kaldık. We had to call off the game because of the rain. Yağmur yüzünden oyunu iptal etmek zorunda kaldık. They were excited at the game. Oyunda çok heyecanlandılar. I felt exhausted when the game was over. Oyun bittiğinde kendimi çok bitkin hissettim. What's your favorite game to play with friends? Arkadaşlarınızla oynamayı en çok sevdiğiniz oyun nedir? We'll have to postpone the game. Oyunu ertelemek zorunda kalacağız. Would you like us to go to the game together? Birlikte oyuna gitmemizi ister misin? I don't know this game. Bu oyunu bilmiyorum. Are you sure you want to play this game? Bu oyunu oynamak istediğinden emin misin? As time went on, rules were added to the game to make it safer. Zaman geçtikçe, oyunu daha güvenli hale getirmek için kurallar eklendi. Which game did you choose? Hangi oyunu seçtin? The game was suspended. Oyuna ara verildi. Tom is probably going to like this game. Tom muhtemelen bu oyunu sevecektir. He conserved his energy for the next game. Bir sonraki oyun için enerjisini korudu. This game is very addictive. Bu oyun çok bağımlılık yapıyor. It's just a game. O sadece bir oyun. I'm going to enjoy the game. Ben oyunun tadını çıkaracağım. Are you sure you want to play this game? Bu oyunu oynamak istediğine emin misin? Football is my favorite game. Futbol, en sevdiğim oyundur. It doesn't matter what game he plays, he always wins. Onun hangi oyunu oynadığı önemli değil, o her zaman kazanır. We will have to postpone the game. Oyunu ertelemek zorunda kalacağız. He had his arm broken during the game. Oyun sırasında kolu kırıldı. I know what your game is. Senin oyununun ne olduğunu biliyorum. I'm playing a TV game. Ben bir TV oyunu oynuyorum. My Lord I lose the game. Tanrım, oyunu kaybettim. I love every aspect of the game. Oyunun her yönünü seviyorum. You must first download the game before you can install it. Oyunu yükleyebilmeniz için önce indirmeniz gerekir. It was raining and the game was called off. Yağmur yağıyordu ve oyun iptal edildi. Tom doesn't like this game. Tom bu oyunu sevmez. It stopped raining and we were able to finish our game of tennis. Yağmur durdu ve tenis oyunumuzu bitirebildik. Please let me try the game. Lütfen oyunu deneyeyim. We lost the game because we were overconfident. Oyunu kaybettik çünkü kendimize fazla güveniyorduk. We lost the game by three points. Biz oyunu üç puanla kaybettik. It was a fair game. Adil bir oyundu. Tom is now out of the game. Tom artık oyun dışında. This game is a lot of fun. Bu oyun çok eğlencelidir. Tom threw his game. Tom, oyununda şike yaptı. Tom treats everything like a game. Tom her şeyi bir oyun gibi görür. You lost the game. Oyunu kaybettin. I saw through his little game. Küçük oyununun farkındaydım. That game was rigged. O oyun hileliydi. I know chess isn't really your game. Biliyorum ki satranç sana göre bir oyun değil. Enjoy the game. Oyunun keyfini çıkarın. Do you guys want to play a game? Sizler bir oyun oynamak istiyor musunuz? We were excited to see the game. Oyunu görmek için heyecanlıydık. Soccer is my favorite game. Futbol benim en sevdiğim oyundur. I think the game will be exciting. Bence oyun heyecanlı olacak. The audience was excited at the game. Seyirciler oyunda heyecanlıydılar. Wait for the game to start. Oyunun başlamasını bekleyin. This game requires a pair of dice. Bu oyun bir çift zar gerektiriyor. All hope of winning the game vanished. Oyunu kazanmaya dair tüm umutlar yok oldu. This is the last game. Bu son oyun. He's not very good at the game of politics. Siyaset oyununda pek iyi değil. We didn't see a single game. Tek bir oyun bile görmedik. I know the game is over. Oyun bittiğini biliyorum. What time does the first game start? İlk oyun ne zaman başlıyor? It was a fair game. O adil bir oyundu. Tom won the game with Scholar's Mate. Tom, Scholar's Mate ile oyunu kazandı. Did you enjoy the game? Oyundan hoşlandın mı? Is the game still going on? Oyun hâlâ devam ediyor mu? Dominos is my favorite game. Domino benim en sevdiğim oyun. Our team can easily beat your team in the first game. İlk oyunda takımımız takımınızı kolayca yenebilir. He threw his game. Oyundan attı. Do you want to watch the baseball game on TV? TV'de beyzbol oyunu izlemek ister misin? This game is really fun. Bu oyun gerçekten eğlenceli. I am not very good at the game of politics. Ben siyaset oyununda pek iyi değilim. The game became exciting. Oyun heyecanlı bir hal aldı. It was a difficult game. Zor bir oyundu. It was a close game. Yakın bir oyundu. Go is a game of dispute and conquest of territory. Go, bir çekişme ve bölgeyi fethetme oyunudur. The important thing is not to win the game, but to take part in it. Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak. He's playing a tower defense game. Kule savunma oyunu oynuyor. Remember that this isn't a game. Bunun bir oyun olmadığını unutma. Even if it rains, the game will be played. Yağmur yağsa bile oyun oynanacaktır. The game starts at two tomorrow afternoon. Oyun yarın öğleden sonra ikide başlıyor. Because of the bad weather, the game was cancelled. Kötü hava koşulları nedeniyle oyun iptal edildi. The game is rigged. Oyun hileli. What's your favorite game to play with friends? Arkadaşlarınla oynamak için favori oyunun nedir? The game was called off on account of the rain. Oyun yağmur yüzünden iptal edildi. Tom is excited about the upcoming game. Tom yaklaşan oyun için heyecanlı. The game was canceled due to rain. Yağmur yüzünden oyun iptal edildi. Compared to you, I'm only a beginner at this game. Seninle karşılaştırıldığında, ben bu oyunda sadece bir acemiyim. Tom loves the game a lot. Tom oyunu çok seviyor. The game will be held even if it rains. Yağmur yağsa bile oyun oynanacak. What kind of game is this? Ne tür bir oyun bu? Waseda tied Keio in yesterday's game. Waseda dünkü oyunda Keio ile berabere kaldı. I think the game will be exciting. Oyunun heyecanlı olacağını düşünüyorum. I know that all of this is just a game. Ben bütün bunların yalnızca bir oyun olduğunu biliyorum. Did you enjoy the game? Oyundan keyif aldın mı? Would you like to save the game? Oyunu kaydetmek ister misin? What time will the game start? Oyun saat kaçta başlayacak? What's the most addictive game you've ever played? Şimdiye kadar oynadığın en bağımlılık yapıcı oyun nedir? Would you like to save the game? Oyunu kaydetmek ister misiniz? He's sure that he'll win the game. Oyunu kazanacağından emin. That was an excellent game. Mükemmel bir oyundu. It'll be an interesting game. Bu ilginç bir oyun olacak. Let me finish this game. Bu oyunu bitireyim. He is not very good at the game of politics. Siyaset oyununda pek iyi değil. What time does the first game start? İlk oyun ne zaman başlar? If it rains, the game will be called off. Yağmur yağarsa, oyun iptal olur. Anyone can participate in the game, no matter what nationality they are. Hangi milliyette olursa olsun herkes oyuna katılabilir. Tom probably won't like this game. Tom muhtemelen bu oyunu sevmeyecek. She'll like this game. Bu oyunu sevecektir. The game has already started. Oyun çoktan başladı. Tom needs to step up his game. Tom'un oyununu hızlandırmaya ihtiyacı var. Tom won the game. Tom oyunu kazandı. I'm not too good at this game. Bu oyunda pek iyi değilim. Football is an old game. Futbol eski bir oyundur. You all just lost the game. Hepiniz oyunu kaybettiniz. It seemed like a game to Tom. Tom'a bir oyun gibi gelmişti. You're playing a great game. Harika bir oyun oynuyorsun. You must first download the game before you can install it. Onu yüklemeden önce oyunu indirmeniz gerekir. Football isn't just a game. Futbol sadece bir oyun değildir. Because of the rain they had to cancel the game. Yağmur yüzünden oyunu iptal etmek zorunda kaldılar. One of the most important parts of game design is the graphical user interface, or GUI for short. Oyun tasarımının en önemli bölümlerinden biri de kısaca grafik kullanıcı arayüzü veya GUI'dir. What do you think of the game that Tom created? Tom'un yarattığı oyun hakkında ne düşünüyorsun? Our team is likely to win the game. Takımımız muhtemelen oyunu kazanacak. We had to call off the game because of rain. Yağmurdan dolayı oyunu iptal etmek zorunda kaldık. Soccer is my favorite game. Futbol benim en sevdiğim oyun. Tom will like this game, I think. Sanırım Tom bu oyunu sevecek. Tom lost the game. Tom oyunu kaybetti. Ted was certain of winning the game. Ted'in oyunu kazanacağı belliydi. Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness. Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır. I was at the game. Ben oyundaydım. The game would not have been called off if it hadn't rained so heavily. Eğer çok şiddetle yağmur yağmasaydı oyun iptal edilmezdi. The game was canceled because of the heavy rain. Şiddetli yağmur yüzünden oyun iptal edildi. Do you think this is a game? Bunun bir oyun olduğunu düşünüyor musun? I haven't played this game before. Daha önce bu oyunu oynamadım. You are the losers of the game. Siz oyunun kaybedenlerisiniz. This is a game for four players. Bu dört kişilik bir oyun. The game got canceled. Oyun iptal edildi. Football is my favorite game. Futbol, benim en sevdiğim oyundur. This game is a work of fiction. Bu oyun bir kurgu eseri. The result of the game is doubtful. Oyunun sonucu şüpheli. The chances are that she will win the game. O büyük olasılıkla oyunu kazanacak. That game is boring. Bu oyun çok sıkıcı. You can't watch the game. Sen oyunu izleyemezsin. Due to the bad weather, the game was cancelled. Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi. Tom will like this game, I think. Tom bu oyunu sevecek, sanırım. I'm tired of this game. Bu oyundan yoruldum. Whether rains or not, the game is going to be held. Yağmur yağsın ya da yağmasın, oyun düzenlenecek. We'll have to postpone the game. Oyunu ertelemek zorundayız. It was an amazing game. Harika bir oyundu. He does not understand the rules of the game. Oyunun kurallarını anlamıyor. They had an exciting game. Heyecanlı bir oyun oynadılar. Tom ragequit the game after getting constantly killed by the opponent team. Tom rakip takım tarafından sürekli öldürülünce öfkeyle oyundan çıktı. I've never played this game before. Daha önce hiç bu oyunu oynamadım. I think it'll be a good game. İyi bir oyun olacağını düşünüyorum. Rugby is an outdoor game. Ragbi bir açık hava oyunudur. Boggle is a game that uses dice with letters instead of numbers. Boggle sayılar yerine harflerle zar kullanan bir oyundur. The most popular game in the world is made by Swedes. Dünyadaki en popüler oyun İsveçliler tarafından yapılır. He will return to the game soon. Yakında oyuna geri dönecek. This game is not bad. Bu oyun kötü değil. Chunkey is an ancient game of Native American origin. Chunkey, Kızılderili kökenli eski bir oyundur. This game can be played by young children. Bu oyun küçük çocuklar tarafından oynanabilir. He is likely to win this game. O, muhtemelen bu oyunu kazanır. I'm not too good at this game. Bu oyunda çok iyi değilim. I think we'll win the game. Sanırım oyunu kazanacağız. The game exhausted me. Oyun beni çok yordu. We have to put off the game till next Sunday. Oyunu önümüzdeki Pazara ertelemek zorundayız. You don't like this game much, do you? Bu oyunu fazla sevmiyorsun, değil mi? I have won the game. Oyunu kazandım. This game has you battle against hordes of evil stoats. Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır. My Lord I lose the game. Tanrım, ben oyunu kaybettim. We were all disappointed by the game. Oyun hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. I saw through his little game. Onun küçük oyununu anladım. This is a rough game. Bu tehlikeli bir oyun . This game is so nostalgic. Bu oyun çok nostaljik. This game is similar in some ways to today's American football. Bu oyun bazı yönlerden günümüz Amerikan futboluna benziyor. Tom said that it was a good game. Tom bunun iyi bir oyun olduğunu söyledi. I love this game. Bu oyunu severim. I explained the rules of the game to him. Ona oyunun kurallarını açıkladım. Layla was playing a very cunning game. Leyla çok kurnaz bir oyun oynuyordu. One of the players was hurt during the game. Oyunculardan biri oyun sırasında yaralandı. Do you guys want to play a game? Oyun oynamak ister misiniz? Enjoy the game. Oyunun tadını çıkar. How long did the game last? Oyun ne kadar sürdü? This is an infantile game. Bu çocukça bir oyun. The latter half of the game was very exciting. Oyunun ikinci yarısı çok heyecanlıydı. We're playing a game. Biz bir oyun oynuyoruz. They can't have lost the game. Oyunu kaybetmiş olamazlar. This game is not bad. Bu oyun fena değil. I've gotten tired of watching this boring game. Bu sıkıcı oyunu izlemekten usandım. I am not very good at the game of politics. Siyaset oyununda çok iyi değilim. Mary seems to be bored with the game. Mary oyundan sıkılmış gibi görünüyor. The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget. Fransız hükümeti vergi mükelleflerini ulusal bütçeyi dengelemeye çağıran bir online oyun piyasaya sürdü. The game was put off till next week. Oyun gelecek haftaya kadar ertelendi. I know that all of this is just a game. Bütün bunların sadece bir oyun olduğunu biliyorum. This game got rigged. Bu oyuna hile karıştı. The game was called off on account of the rain. Yağmur yüzünden oyun iptal edildi. Pawns are the lifeblood of the game. Piyonlar oyunun can suyudur. Soccer is an exciting game. Futbol heyecan verici bir oyundur. What time does the game start? Oyun saat kaçta başlar? Tom is good at this game. Tom bu oyunda iyidir. Sami was playing a game with Layla. Sami, Leyla ile bir oyun oynuyordu. I saw an exciting baseball game last Saturday. Geçen cumartesi heyecan verici bir beyzbol oyunu izledim. What's your favorite game? Favori oyunun hangisidir? Even though his mother told him to get ready for dinner, Tom continued playing his game. Annesi akşam yemeği için hazırlanmasını söylediği halde Tom oyununu oynamaya devam etti. This game was created using the Unity engine. Bu oyun Birlik motorunu kullanarak oluşturuldu. Did you watch the game on Monday? Oyunu pazartesi günü izlediniz mi? Chess is a very difficult game. Satranç çok zor bir oyundur. Clearly the game has changed. Belli ki oyun değişti. It seemed like a game to Tom. Tom'a bir oyun gibi görünüyordu. This game is based on a novel. Bu oyun bir romandan uyarlanmıştır. They won that game. O oyunu kazandılar. This isn't a game. Bu bir oyun değil. The weather being rainy, the baseball game was cancelled. Hava yağmurlu olduğundan dolayı, beyzbol oyunu iptal edildi. Baseball is a strange and boring game. Beyzbol tuhaf ve sıkıcı bir oyun. Every new language is like a game. Her yeni dil bir oyun gibidir. The game may have been put off till next week. Oyun önümüzdeki haftaya kadar ertelenmiş olabilir. The chances are that she will win the game. Büyük ihtimalle oyunu kazanacak. This game is boring. Bu oyun çok sıkıcı. Tom won the game with Scholar's Mate. Tom oyunu çoban matı yaparak kazandı. I wish we had won the game. Keşke oyunu kazansaydık. We're playing a game. Bir oyun oynamaktayız. The audience was excited at the game. Seyirciler oyunda heyecanlıydı. Tom will probably like this game. Tom muhtemelen bu oyunu sevecektir. Sami won't win this game. Sami bu oyunu kazanamayacak. I'm sick of this game. Bu oyundan bıktım. Whatever game he plays, he always wins. O, hangi oyunu oynarsa oynasın her zaman kazanır. You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. Oyunu ilk kez başlatırken oyun yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz. It was pure chance that he won the game. Oyunu kazanması tamamen şanstı. I'm not playing a game. Oyun oynamıyorum. To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to. Üzülerek, dört gözle beklediğimiz oyunu iptal etmek zorunda kaldık. What are the rules of the game? Oyunun kuralları nedir? The game wasn't fun anymore. Oyun artık eğlenceli değildi. New levels were added to the game. Oyuna yeni seviyeler eklendi. Why don't we watch the game? Neden oyunu izlemiyoruz? I don't like this game. Ben bu oyunu beğenmiyorum. The children made a small hole in the ground for their game of marbles. Çocuklar meşe oyunları için yerde küçük bir oyuk açtılar. Let the game begin! Oyun başlasın! The game is not over. Oyun bitmedi. She doesn't like this game. Bu oyunu sevmiyor. I am not sure of winning the game this time. Bu sefer oyunu kazanacağımdan emin değilim. They stopped their game and stared at me. Oyunu bıraktılar ve bana baktılar. He had his arm broken during the game. Oyun sırasında kolunu kırdı. How about a drink after the game? Oyundan sonra bir içkiye ne dersin? The game is about to begin. Oyun başlamak üzere. What kind of game is this? Bu ne tür bir oyun? Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! Aşk bir oyun değildir, bu yüzden en iyi kısımları seçemezsiniz! The game was not exciting at all. Oyun hiç heyecanlı değildi. How long have you been in this game? Ne zamandır bu oyundasın? Tom will win this game. Tom bu oyunu kazanacak. To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to. Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk. Let me join in the game. Oyuna katılmama izin verin. Is love just a game to you? Aşk sizin için sadece bir oyun mu? This game has you battle against hordes of evil stoats. Bu oyunda kötü geyik ordularına karşı savaşıyorsunuz. I felt exhausted when the game was over. Oyun bittiğinde kendimi bitkin hissettim. I will check your game tomorrow. Yarın oyununu kontrol edeceğim. The rain being over, they went on with the game. Yağmur bitince oyuna devam ettiler. The game was called off because it suddenly started raining. Oyun iptal edildi çünkü aniden yağmur yağmaya başladı. It seemed like a game to us. Bize bir oyun gibi geldi. I am playing a game with my sister. Kız kardeşimle oyun oynuyorum. They are eager to win the next game. Bir sonraki oyunu kazanmaya istekliler. Tom pitched an excellent game. Tom mükemmel bir oyun kurdu. What game are you all playing? Hepiniz hangi oyunu oynuyorsunuz? It's just a game. Bu sadece bir oyun. She's not very good at the game of politics. Siyaset oyununda çok iyi değil. The game lasted too much. Oyun çok uzun sürdü. During the Great Game, Afghanistan was a buffer state. Büyük Oyun sırasında, Afganistan bir tampon devletti. I watched the game from beginning to end. Oyunu başından sonuna kadar izledim. Can you remember this game? Bu oyunu hatırlıyor musun? We were all disappointed by the game. Oyun yüzünden hepimiz hayal kırıklığına uğradık. I was asked to umpire the game. Oyuna hakemlik yapmam rica edildi. We enjoyed watching the game. Biz oyunu izlerken keyif aldık. As soon as the game started, it began to rain. Oyun başlar başlamaz yağmur da başladı. The game has finished. Oyun bitti. The game was called off. Oyun iptal edildi. This game is really boring. Bu oyun gerçekten sıkıcı. If it had not been for your help, I would have lost the game. Yardımınız olmasaydı, oyunu kaybederdim. The game was rained out. Yağmur sebebiyle oyun iptal edildi. The game lacked excitement. Oyun heyecandan yoksundu. That game is easy, once you learn the basic rules. Temel kuralları öğrendikten sonra bu oyun çok kolay. But, unfortunately, the game was called off due to rain. Fakat ne yazık ki, yağmur nedeniyle oyun iptal edildi. It seemed like a game to me. Bana bir oyun gibi geldi. Pause the game. Oyunu durdur. The game was put off until next Sunday. Oyun gelecek pazara kadar ertelendi. I'm beginning to see why you like this game so much. Bu oyunu neden bu kadar çok sevdiğini anlamaya başlıyorum. We must abide by the rules of the game. Oyunun kurallarına uymalıyız. I didn't like that game. O oyunu sevmedim. Tom threw his game. Tom, oyunu bilerek kaybetti. Let's try to win every game. Her oyunu kazanmaya çalışalım. The game will be called off if it rains tomorrow. Yarın yağmur yağarsa, oyun iptal olur. During the Great Game, Afghanistan was a buffer state. Büyük Oyun sırasında Afganistan bir tampon devletti. Tell me how to play the game. Oyun nasıl oynanır bana anlat. Rugby is a rough game. Ragbi sert bir oyundur. This game is fun. Bu oyun eğlencelidir. I won the game. Oyunu ben kazandım. How was the game? Oyun nasıldı? Go is a game of dispute and conquest of territory. Go karşılıklı mücadele ve alan hakimiyetine dayalı bir oyundur. He does not understand the rules of the game. O, oyunun kurallarını anlamıyor. Beside you, I'm only a beginner at this game. Senin yanında, Ben bu oyunda sadece bir acemiyim. Tom injured his right knee during the game. Tom oyun sırasında Tom sağ dizini yaraladı. One of the players was hurt during the game. Oyunculardan biri oyun sırasında sakatlandı. I know it'll be a great game. Harika bir oyun olacağını biliyorum. If you give it a try, you will find this game very exciting. Eğer bir denersen, bu oyunu heyecanlı bulacaksın. It was a very close game. Çok yakın bir oyundu. Wait for the game to start. Oyunun başlamasını bekle. The game was pretty exciting. Oyun oldukça heyecan vericiydi. Dominos is my favorite game. Dominos benim favori oyunumdur. The children made a small hole in the ground for their game of marbles. Çocuklar bilye oyunları için yerde küçük bir oyuk açtılar. Do you think this is a game? Sence bu bir oyun mu? He is sure to win the game. O, oyunu kazanacağından emin. It's a turn-based and squad-level tactical war game that requires a lot of micromanagement. Bu birçok ince ayrıntıyla uğraşmayı gerektiren sıra tabanlı ve manga odaklı bir taktik savaş oyunu. What's the most addictive game you've ever played? Şimdiye kadar oynadığınız en bağımlılık yapıcı oyun hangisiydi? What game are you playing now? Şimdi hangi oyunu oynuyorsun? What game were you watching? Hangi oyunu izliyordun? You will find this game very interesting. Bu oyunu çok ilginç bulacaksın. That was an excellent game. Harika bir oyundu. We have a big game tomorrow. Yarın büyük bir oyunumuz var. Love is a game that two can play and both win. Aşk, iki kişinin oynayabileceği ve ikisinin de kazanabileceği bir oyundur. It's a game for children. Bu, çocuklar için bir oyun. When the rain stopped, the game of tennis was continued immediately. Yağmur durur durmaz tenis oyununa hemen devam edildi. How did you feel about the game? Oyun hakkında nasıl hissettin? He stood up so as to see the game better. Oyunu daha iyi görebilmek için ayağa kalktı. It's only a game. Bu sadece bir oyun. Owing to the bad weather, the game was put off. Kötü hava nedeniyle oyun ertelendi. Do you remember this game? Bu oyunu hatırlıyor musunuz? We were certain of winning the game. Oyunu kazanacağımızdan emindik. Layla's game worked. Layla'nın oyunu işe yaradı. I'm really tired of this game. Bu oyundan gerçekten bıktım. Do you remember this game? Bu oyunu hatırlıyor musun? This game is very addictive. Bu oyun çok bağımlılık yapıcıdır. This game is very entertaining. Bu oyun çok eğlenceli. I'm afraid we'll lose the game. Maalesef oyunu kaybedeceğiz. I found the game easy. Oyunu kolay buldum. Which team won the game? Hangi takım oyunu kazandı? Tom loves that game. Tom o oyunu seviyor. I like this game. Bu oyunu seviyorum. The game ended at nine o'clock. Oyun saat dokuzda bitti. This game is boring. Bu oyun sıkıcı. It was a game. Bir oyundu. This game is easy. Bu oyun kolay. As time went on, rules were added to the game to make it safer. Zaman geçtikçe oyunu daha güvenli hale getirmek için kurallar eklendi. I found the game easy. Ben oyunu kolay buldum. Stop talking about the game. Oyun hakkında konuşmayı kes. The game was over. Oyun sona erdi. Wait for the game to start. Oyunun başlamasını bekleyiniz. Do you want to watch the game together? Birlikte oyunu izlemek ister misin? The game begins with a coin toss. Oyun yazı tura ile başlar. I know the game is over. Oyunun bittiğini biliyorum. I was impatient for the game to start. Oyunun başlaması için sabırsızlanıyordum. Do you want to play a game? Oyun oynamak ister misin? We set the time and date for the game. Oyun için saati ve tarihi ayarladık. Since the rain stopped, they resumed the game. Yağmur durduğu için oyuna devam ettiler. This game is so hard. Bu oyun çok zor. It's game night. Oyun gecesi. Pawns are the lifeblood of the game. Oyuna can veren piyonlardır. It's going to be an interesting game. İlginç bir oyun olacak. Tom knows the game just changed. Tom oyunun az önce değiştiğini biliyor. Tom is sure that he'll win the game. Tom oyunu kazanacağından emin. This game was put off. Bu oyun ertelendi. The important thing is not to win the game, but to take part in it. Önemli olan oyunu kazanmak değil, oyunda yer almaktır. This game came out yesterday. Bu oyun dün çıktı. Can you recommend a good game to me? Bana iyi bir oyun tavsiye edebilir misin? Tom is probably going to like this game. Tom muhtemelen bu oyunu sevecek. Rugby is a rough game. Rugby sert bir oyundur. This is a rough game. Bu kaba bir oyun. This game got rigged. Bu oyunda hile var. Tom injured his right knee during the game. Tom oyun sırasında sağ dizini sakatladı. He is not very good at the game of politics. O, siyaset oyununda pek iyi değil. Let's continue the game after lunch. Öğle yemeğinden sonra oyuna devam edelim. The unsung hero of the game was Tom. Oyunun görünmeyen kahramanı Tom'du. You cannot save the game at this moment. Şu anda oyunu kaydedemezsiniz. In spite of the rain, the game was not cancelled. Yağmura rağmen oyun iptal edilmedi. We played the game in accordance with the new rules. Oyunu yeni kurallara uygun olarak oynadık. It was an exciting game. O, heyecan verici bir oyun. I remember playing the original Pac-Man game when I was a kid. Çocukken orijinal Pac-Man oyununu oynadığımı hatırlıyorum. We'd like him to win the game. Onun oyunu kazanmasını istiyoruz. We must follow the rules of the game. Oyunun kurallarına uymalıyız. I don't like this game and I don't want to play it anymore. Bu oyunu sevmiyorum ve artık oynamak istemiyorum. I've gotten tired of watching this boring game. Bu sıkıcı oyunu izlemekten yoruldum. It's the most addicting game I have ever played. Şimdiye kadar oynadığım en bağımlılık yapan oyun. Tom explained the rules of the game to Mary. Tom oyunun kurallarını Mary'ye açıkladı. The game's almost over. Oyun neredeyse bitti. The game was pretty exciting. Oyun oldukça heyecanlıydı. He was good at this game. Bu oyunda iyiydi. We lost the game. Oyunu kaybettik. I haven't lost the game just yet. Henüz oyunu kaybetmedim. Tom gave me this game. Tom bana bu oyunu verdi. I will win the game next time. Gelecek sefere oyunu kazanacağım. It's game time. Oyun zamanı. What's your favorite racing game? En sevdiğin yarış oyunu hangisi? The game excited lots of people. Oyun, çok sayıda insanı heyecanlandırdı. I didn't like this game until I started winning. Kazanmaya başlayana kadar bu oyunu sevmiyordum. We set the time and date for the game. Oyun için tarih ve saat belirledik. We played a pretty good game. Oldukça iyi bir oyun oynadık. Stop talking about the game. Oyun hakkında konuşmayı bırak. You don't like this game. Bu oyunu sevmiyorsun. The game was called off on account of rain. Oyun yağmur nedeniyle iptal edildi. Thanks to the bad weather, the game was canceled. Kötü havadan dolayı oyun iptal edildi. I am playing a browser game. Tarayıcı oyunu oynuyorum. It left off raining and we managed to finish our game of tennis. Yağmur durdu ve tenis oyunumuzu bitirmeyi başardık. Everyone is looking forward to watching the game. Herkes oyunu izlemeye can atıyor. He is likely to win the game. O, muhtemelen oyunu kazanacak. The game was very exciting. Oyun çok heyecan vericiydi. Tom loves that game. Tom bu oyunu sever. It was a good game. İyi bir oyundu. The game is still being played. Oyun hala oynanıyor. I'm not very good at the game of politics. Politika oyununda pek iyi değilim. It was a tough game. Zor bir oyundu. It was game over for Fadil. Fadil için oyun bitmişti. What game do you want to play now? Şimdi hangi oyunu oynamak istiyorsun? I was playing a game when I felt an earthquake. Depremi hissettiğimde oyun oynuyordum. I will win the game next time. Bir dahaki sefere oyunu kazanacağım. How did you feel about the game? Oyun hakkında ne hissettiniz? If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console. Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir. Have you played that game again? O oyunu tekrar oynadın mı? We had to postpone the game due to rain. Yağmur yüzünden oyunu ertelemek zorunda kaldık. I wish I had gone with the others to the game yesterday. Dün keşke diğerleri ile birlikte oyuna gitseydim. The game resulted in a draw. Oyun berabere sonuçlandı. They can't have lost the game. Onlar oyunu kaybetmiş olamazlar. The game isn't over yet. Oyun henüz bitmedi. Which game do you prefer playing, Call of Duty or Battlefield? Hangi oyunu oynamayı tercih edersin, Call of Duty mi yoksa Battlefield mı? That game is boring. Bu oyun sıkıcı. It doesn't matter which team wins the game. Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil. When will the next game begin? Bir sonraki oyun ne zaman başlayacak? Rugby is an outdoor game. Rugby açık havada oynanan bir oyundur. Sami won't win this game. Sami bu oyunu kazanmayacak. Monopoly is a popular game for families to play. Monopoly ailelerin oynadığı popüler bir oyundur. Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well. Susie, iyi hissetmediği için oyuna katılamadı. You missed the game. Oyunu kaçırdın. I hate this game. Bu oyundan nefret ediyorum. How about a drink after the game? Oyundan sonra bir şeyler içmeye ne dersin? Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it. Go muhtemelen ülkemdeki en popüler Japon oyunu olmasına rağmen, en fazla birkaç üniversite öğrencisi biliyor. It's a game for children. Bu çocuklar için bir oyun. It was an excellent game. Bu harika bir oyundu. Tom's goal livened up an otherwise dull game. Tom'un golü sıkıcı bir oyunu canlandırdı. Tom is playing a game with Mary. Tom, Mary ile bir oyun oynuyor. The game was excellent. Oyun mükemmeldi. What game were you watching? Hangi oyunu izliyordunuz? The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget. Fransız hükümeti vergi mükelleflerini ulusal bütçeyi dengelemeye zorlayan bir online oyun başlattı. People aren't watching the game. İnsanlar oyunu izlemiyorlar. Remember that this isn't a game. Bunun bir oyun olmadığını unutmayın. Thankfully, this game does not have bikini armour. Neyse ki, bu oyunun bikini zırhı yok. If it had not been for your help, I would have lost the game. Eğer yardımın olmasaydı, oyunu kaybederdim. Tom needs to step up his game. Tom'un oyununu hızlandırması gerekiyor. She's not very good at the game of politics. O siyaset oyununda çok iyi değil. It was a crazy game. Çılgınca bir oyundu. They won that game. Onlar o oyunu kazandı. What game are you playing? Hangi oyunu oynuyorsunuz? They were excited at the game. Onlar oyunda heyecanlıydı. What kind of game are you playing, Tom? Ne tür bir oyun oynuyorsun Tom? I enjoyed watching the game. Oyunu izlemekten zevk aldım. She is not very good at the game of politics. Siyaset oyununda pek iyi değil. He will return to the game soon. O, kısa sürede oyuna dönecek. Tom still hasn't quite learned the rules of the game. Tom hala oyunun kurallarını tam olarak öğrenemedi. I liked this game. Bu oyunu sevdim. There’s a game called Minecraft that is about mining. Madencilik ile ilgili olan Minecraft adlı bir oyun var. She doesn't like this game. O bu oyunu sevmez. I'll show you how this game is played. Sana bu oyunun nasıl oynandığını göstereceğim. I'm not very good at the game of politics. Ben politika oyununda pek iyi değilim. The game wasn't very exciting. Oyun pek heyecanlı değildi. If it rains, the game will be called off. Yağmur yağarsa, oyun iptal edilir. The game wasn't very exciting. Oyun çok heyecan verici değildi. Since the rain stopped, they resumed the game. Yağmur durduğu için, oyuna tekrar başladılar. Melanie reached the next level on the game. Melanie oyunda bir sonraki seviyeye ulaştı. Tom is good at this game. Tom bu oyunda iyi. This game is easy. Bu oyun çok kolay. Here's how the game works. İşte oyunun nasıl çalıştığı. They stopped their game and stared at me. Oyunlarını bıraktılar ve bana baktılar. I didn't like that game until I started to win. Kazanmaya başlayana kadar o oyunu sevmemiştim. Tickets are $13 and include a picnic lunch after the game. Biletler 13 dolar ve oyundan sonra bir piknik öğle yemeği dahildir. He lost the game. O, oyunu kaybetti. When does the game start? Oyun ne zaman başlıyor? This game is great! Bu oyun harika! The game was looked forward to by everyone. Oyun herkes tarafından dört gözle bekleniyordu. Let me finish this game. Şu oyunu bitireyim. It was an amazing game. O şaşırtıcı bir oyundu. He insists on playing another game. Başka bir oyun oynamak için ısrar ediyor. The game has been postponed. Oyun ertelendi. Sami played a game on his smartphone. Sami akıllı telefonunda bir oyun oynadı. This is a rough game. Bu zorlu bir oyun. The game ended in a draw, and the final score was 2-2. Oyun beraberlikle sona erdi ve sonuç 2-2'ydi. That's a game for two. Bu oyun iki kişilik. Do you like game shows? Oyun programlarından hoşlanıyor musun? What's your longest game of Simon? En uzun Simon oyununuz hangisiydi? We won the game. Biz oyunu kazandık. I am not sure of winning the game this time. Bu defa oyunu kazanacağımdan emin değilim. I'd never played that game before. O oyunu daha önce hiç oynamamıştım. You cannot save the game right now. Şu anda oyunu kaydedemezsiniz. The ref is going to end the game in two minutes. Hakem iki dakika içinde oyunu bitirecek. Bill may be watching this game at the stadium. Bill, stadyumda bu oyunu izliyor olabilir. This is the first time I've played this game. Bu oyunu ilk kez oynuyorum. You had better prepare yourself for the next game. Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur. He's not very good at the game of politics. O siyaset oyununda pek iyi değil. Team A won the game against team B. A takımı, B takımına karşı oyunu kazandı. During the game, it suddenly began to rain and it thundered, too. Oyun sırasında, aniden yağmur yağmaya başladı ve ayrıca gök gürledi. I don't want to play this game. Bu oyunu oynamak istemiyorum. I found the game very exciting. Oyunu çok heyecan verici buldum. Monopoly is a popular game for families to play. Monopoly ailelerin oynaması için popüler bir oyun. How was today's game? Bugünkü oyun nasıldı? Let's continue the game after supper. Akşam yemeğinden sonra oyuna devam edelim. The game ended at nine o'clock. Oyun saat dokuzda sona erdi. Our team lost the first game. Takımımız ilk oyunu kaybetti. I'll show you how this game is played. Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim. It stopped raining, so they went on with the game. Yağmur durdu, bu yüzden onlar oyuna devam etti. The game was full of suspense. Oyun gerilim doluydu. You missed the game. Oyunu kaçırdınız. If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu. Even if you lose the game, you'll have another chance. Oyunu kaybetsen bile, bir şansın daha olacak. I love this game. Bu oyunu seviyorum. Now let's begin the game. Şimdi oyuna başlayalım. That game was fun. Oyun eğlenceliydi. They're playing a game. Onlar bir oyun oynuyorlar. The game got more and more exciting. Oyun gittikçe daha heyecanlı hale geldi. What time will the game start? Oyun ne zaman başlayacak? When does the game begin? Oyun ne zaman başlıyor? What game are you all playing? Siz hepiniz hangi oyunu oynuyorsunuz? We lost the game. Biz oyunu kaybettik. I know darts isn't really your game. Dart senin oyunun değil, biliyorum. It was an exciting game. Heyecanlı bir oyundu. I was impatient for the game to start. Oyunun başlaması için sabırsızdım. This is not a game. Bu bir oyun değil. It was a game. O bir oyundu. Show More (871)
2	game	maç	n.
	The Korean people and I will do our utmost to make the 2002 World Cup games the safest games ever. Kore halkı ve ben 2002 Dünya Kupası maçlarının şimdiye kadarki en güvenli maçlar olması için elimizden geleni yapacağız. The season before last I was injured and I missed many games. Geçen sezondan önceki sezon sakatlandım ve birçok maçı kaçırdım. The season before last I was injured and I missed many games. Geçtiğimiz sezon bir sakatlık geçirdim ve birçok maçı kaçırdım. Maxie and the boys needed a little help with the game tonight. Max ve çocukların bu geceki maçta yardıma ihtiyaçları vardı. This is the reason why we lost the game tonight. Bu akşamki maçı kaybetmemizin nedeni de bu. And these were not all obscure games at small-time tournaments. Ve bunların hepsi küçük turnuvalarda gözden kaçabilecek maçlar değildi. We belonged to the same club and regularly had games with one another. Aynı topluluğun üyesiydik ve düzenli olarak birbirimizle maç yapardık. This is the reason why we lost the game tonight. Bundan dolayı bu akşamki maçı kaybettik. Not much has changed since the first game. İlk maçın ardından çok bir şey değişmedi. This is the reason why we lost the game tonight. Bu akşam maçı kaybetmemizin nedeni bu. Maxie and the boys needed a little help with the game tonight. Maxie ve çocukların bu geceki maçta biraz yardıma ihtiyaçları vardı. The season before last I was injured and I missed many games. Geçen sezon sakatlandım ve birçok maçı kaçırdım. The game was postponed until next week. Maç gelecek haftaya ertelendi. Then, how about a baseball game? O zaman bir beyzbol maçına ne dersin? The baseball game was called off on account of the rain. Beyzbol maçı yağmur yüzünden iptal edildi. Tom challenged me to a game of tennis. Tom beni bir tenis maçına davet etti. We may never win another game. Bir daha asla maç kazanamayabiliriz. Would you like to watch the game together? Maçı birlikte izlemek ister misin? We had to call off the baseball game because of the rain. Beyzbol maçını yağmurdan dolayı iptal etmek zorundaydık. We've got three games left. Üç maçımız kaldı. Sami won't win this game. Sami bu maçı kazanmayacak. He enjoys watching baseball games on TV. Televizyonda beyzbol maçı izlemekten hoşlanıyor. We watched the baseball game on TV last night. Dün gece televizyonda beyzbol maçı izledik. How many referees are there in a soccer game? Bir futbol maçında kaç tane hakem vardır? We lost the game by three points. Maçı üç sayı farkla kaybettik. I don't particularly want to see the game. Maçı ille de görmek istemiyorum. I wish I had gone with the others to the game yesterday. Keşke dün diğerleriyle birlikte maça gitseydim. He broke his leg in the baseball game. Bir beyzbol maçında bacağını kırdı. Tom likes to watch baseball games on TV. Tom televizyonda beyzbol maçlarını izlemeyi sever. If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game. Eğer son vurucumuz sayı yapmasaydı, takımımız maçı kaybedecekti. My father often takes me to baseball games. Babam beni sık sık beyzbol maçlarına götürür. The game was put off until next Sunday. Maç gelecek Pazar'a ertelendi. When I was young, I would often go to watch baseball games. Gençken sık sık beyzbol maçlarını izlemeye giderdim. The conflict quickly escalated from a soccer game to a diplomatic crisis. Çatışma hızla bir futbol maçından diplomatik bir krize dönüştü. I've never been to a professional baseball game. Hiç profesyonel bir beyzbol maçına gitmedim. The players were in high spirits after the game. Maçtan sonra oyuncuların keyfi yerindeydi. My whole body was one big bruise after the rugby game. Rugby maçından sonra bütün vücudum yara bere içindeydi. Tomorrow I don't want to come with you to see the soccer game, I want to go with Paolo to see a movie. Yarın seninle maça gitmek istemiyorum, Paolo'yla sinemaya gitmek istiyorum. He threw his game. Maçta yattı. I have two tickets for the game. Maç için iki tane biletim var. Tom scored three touchdowns in last night's game. Tom dün geceki maçta üç gol attı. To our disappointment, our team lost the game. Takımınızın maçı kaybetmesi bizi hayal kırıklığına uğrattı. It is as if we, not Brazil, won the game. Sanki maçı Brezilya değil de biz kazanmışız gibi. Tom was at the game. Tom maçtaydı. We've got three games left. Bizim üç maçımız kaldı. Tom enjoys watching baseball games on TV with his grandfather. Tom büyükbabasıyla televizyonda beyzbol maçı izlemekten keyif alıyor. The queen shook hands with each player after the game. Kraliçe maçtan sonra her oyuncu ile tokalaştı. The baseball game was so exciting that everyone stayed until the very end. Beyzbol maçı o kadar heyecan vericiydi ki, herkes en sonuna kadar kaldı. She chatted with her friends about the baseball game. O beyzbol maçı hakkında arkadaşlarıyla sohbet etti. Which team will win the game? Maçı hangi takım kazanacak? We're going to be late for the game. Maça geç kalacağız. The game was called off. Maç iptal edildi. He stood up so as to see the game better. O maçı daha iyi görmek için ayağa kalktı. I've got a soccer game tomorrow. Yarın futbol maçım var. They wouldn't have cancelled the game if it hadn't rained so heavily. Bu kadar çok yağmur yağmasaydı maçı iptal etmezlerdi. Aren't you going to the game? Maça gitmiyor musun? The unsung hero of the game was Tom. Maçın gizli kahramanı Tom'du. What time is the game tomorrow night? Yarın akşam maç saat kaçta? I hope today's ball game won't be canceled. Umarım bugünkü maç iptal olmaz. Tom took his son John to a baseball game. Tom oğlu John'u Beyzbol maçına götürdü. I'm not interested in going to the baseball game. Beyzbol maçına gitmekle ilgilenmiyorum. The audience was excited at the game. Seyirciler maçta heyecanlıydılar. Tom lost three games in a row. Tom arka arkaya üç maç kaybetti. For a professional, he gave a poor account of himself in today's game. Bir profesyonele göre bugünkü maçta çok kötü bir performans sergiledi. Thanks to television, we can enjoy watching baseball games in our rooms. Televizyon sayesinde, beyzbol maçlarını odalarımızda keyifle izleyebiliyoruz. Everyone should watch this game. Herkes bu maçı izlemeli. Tom got hurt in the game last week. Tom geçen hafta maçta yaralandı. The students went to the baseball game along with their teacher. Öğrenciler öğretmenleri ile birlikte beyzbol maçına gitti. We enjoyed watching the game. Maçı izlemekten keyif aldık. They have lost 10 games in a row since their winning streak ended. Galibiyet serileri sona erdiğinden beri üst üste 10 maç kaybettiler. If he were a good pitcher, we would win this game. Eğer iyi bir atıcı olsaydı, bu maçı kazanırdık. The game got canceled. Maç iptal edildi. It was a fantastic game. Harika bir maçtı. We only won one game. Sadece bir maç kazandık. He got hurt in the game yesterday. Dünkü maçta sakatlandı. Are you going to the game? Maça gidecek misin? Would you like to go to a soccer game? Futbol maçına gitmek ister misin? Our soccer game will be postponed. Futbol maçımız ertelenecek. Due to the bad weather, the game was cancelled. Kötü hava nedeniyle maç iptal edildi. The baseball team is certain to win the next game. Beyzbol takımının bir sonraki maçı kazanacağı kesin. We have to put off the game till next Sunday. Maçı önümüzdeki Pazar gününe ertelemek zorundayız. Everyone should watch this game. Bu maçı herkes izlemeli. Fadil was watching a game. Fadıl bir maç izliyordu. Did you watch the game on Monday? Pazartesi günkü maçı izledin mi? I thought you went to the game. Senin maça gittiğini düşündüm. Do you want to go watch a ball game? Maç izlemeye gitmek ister misin? Our team won the game. Maçı bizim takım kazandı. If it rains, the game will be put off. Yağmur yağarsa maç ertelenecek. The students went to the baseball game along with their teacher. Öğrenciler öğretmenleriyle birlikte beyzbol maçına gittiler. I thought you went to the game. Maça gittiğini sanıyordum. I think we can win today's game. Bence bugünkü maçı kazanabiliriz. We had to call off the game because of the rain. Yağmur yüzünden maçı iptal etmek zorunda kaldık. The game was put off until next week. Maç gelecek haftaya ertelendi. It was a fun game to watch. İzlemesi eğlenceli bir maçtı. Because of the rain they had to cancel the game. Yağmur nedeniyle onlar maçı iptal etmek zorunda kaldı. We've got a game tomorrow. Yarın bir maçımız var. When we arrived at the stadium, the game had already started. Stada vardığımızda, maç çoktan başlamıştı. The weather being rainy, the baseball game was cancelled. Hava yağmurlu olduğu için beyzbol maçı iptal edildi. Team A lost the game against team B. A takımı, B takımına karşı maçı kaybetti. The game was rained out. Maç yağmur yüzünden iptal oldu. We will try everything to win this game. Bu maçı kazanmak için her şeyi deneyeceğiz. My entire school attends the game. Tüm okulum maça katılıyor. I'm going to watch the baseball game tonight. Bu geceki beyzbol maçını izleyeceğim. Did you see the game yesterday between the Hanshin Tigers and the Tokyo Giants? Dün Hanshin Tigers ile Tokyo Giants arasındaki maçı izledin mi? The game was looked forward to by everyone. Maç herkesçe sabırsızlıkla bekleniyordu. Our team has won the last three games. Takımımız son üç maçtan galip ayrıldı. Our team lost the first game. Takımımız ilk maçı kaybetti. Let's watch the game. Maçı izleyelim. Did you watch the game? Maçı izledin mi? Tom challenged Mary to a game of tennis. Tom, Mary'ye tenis maçı için meydan okudu. Did you enjoy watching the night game last night? Dün gece maçı izlemek hoşuna gitti mi? We lost the game. Maçı kaybettik. Because of the bad weather, the game was cancelled. Kötü hava yüzünden maç iptal edildi. We lost the game 3-2. Biz maçı 3-2 kaybettik. This game is really boring. Bu maç gerçekten sıkıcı. We just need to win more games. Daha fazla maç kazanmamız gerekiyor. Let's have a game of tennis. Bir tenis maçı yapalım. The game was postponed until next Sunday. Maç gelecek Pazar'a ertelendi. I sat watching an exciting game on television. Oturup televizyonda heyecanlı bir maç izledim. The game was called off because it rained. Yağmur yağdığı için maç iptal edildi. If the snow doesn't let up, we will never make it home in time to see the game on TV. Eğer kar durmazsa, maçı televizyondan izleyebilmek için eve zamanında varamayız. The Tigers lost the game, which was a surprise to us. Kaplanlar maçı kaybetti, ki bu da bize sürpriz oldu. I have two passes to the game. Maç için iki biletim var. Even if it rains, the game will be played. Yağmur yağsa bile maç oynanacak. We enjoyed watching the baseball game. Beyzbol maçını izlemekten keyif aldık. The game is about to begin. Maç başlamak üzere. We're going to watch the game together. Biz maçı birlikte izleyeceğiz. Would you like to watch the game together? Maçı birlikte izlemek ister misiniz? We had to call off the game because of rain. Yağmur yüzünden maçı iptal etmek zorunda kaldık. The game ended with a 1-1 tie. Maç 1-1 berabere kaldı. We lost the game 3-2. Maçı 3-2 kaybettik. The Giants lost the game by 20 points. Giants, maçı 20 puanla kaybetti. I've got a soccer game tomorrow. Yarın bir futbol maçım var. The soccer game will be played, even if it rains. Yağmur yağsa bile futbol maçı oynanacak. Are you watching the game? Maçı izliyor musun? Monday's game was rained out. Pazartesi günkü maç yağmur nedeniyle iptal edildi. The team were quite nervous before the game. Takım maçtan önce oldukça gergindi. Our team lost all of its games. Takımımız tüm maçlarını kaybetti. The rain prevented us from finishing our game of tennis. Yağmur tenis maçımızı bitirmemize engel oldu. The coach gave his team a pep talk before the game started. Antrenör maç başlamadan önce takımına moral konuşması yaptı. It is hard to win four successive games. Arka arkaya dört maçı kazanmak zordur. Neither team played well in the game. İki takım da maçta iyi oynamadı. Aren't you going to the game? Maça gitmeyecek misin? He threw his game. Maçı bilerek kaybetti. The final game was postponed to tomorrow. Final maçı yarına ertelendi. Our team lost all its games. Takımımız tüm maçlarını kaybetti. Today's game was a decisive victory. Bugünkü maç kesin bir zaferdi. I watched the game highlights on the Internet. Maçın özetini internetten izledim. Wouldn't you rather watch the baseball game? Beyzbol maçını izlemeyi tercih etmez misin? When I was young, I would often go to watch baseball games. Ben gençken sık sık beyzbol maçlarını izlemeye giderdim. I love watching soccer games. Futbol maçlarını izlemeyi seviyorum. It was a tough game. Zor bir maçtı. I was really looking forward to the game. Maçı dört gözle bekliyordum. How long does a baseball game usually last? Bir beyzbol maçı genellikle ne kadar sürer? We put off our baseball game for two days. Beyzbol maçımızı iki gün erteledik. The game ended in a draw, and the final score was 2-2. Maç berabere bitti ve final skoru 2-2 oldu. It was a really exciting baseball game. Gerçekten heyecanlı bir beyzbol maçıydı. The game may have been put off till next week. Maç gelecek haftaya ertelenmiş olabilir. Would you like us to go to the game together? Maça birlikte gidelim mi? The game was put off till next week. Maç gelecek haftaya ertelendi. Let's stay until the end of the game. Maçın sonuna kadar kalalım. It is as if we, not Brazil, won the game. Sanki maçı Brezilya değil de biz kazanmış gibiyiz. Whether rains or not, the game is going to be held. Yağmur yağsa da yağmasa da maç oynanacak. This was a game we had to win. Bu kazanmamız gereken bir maçtı. The ball is round, and the game lasts 90 minutes. Top yuvarlaktır ve maç 90 dakika sürer. The game starts at two tomorrow afternoon. Maç yarın öğleden sonra ikide başlıyor. The game was delayed on account of snow. Maç kar yüzünden ertelendi. This was a game we had to win. Kazanmamız gereken bir maçtı. How about going to see the game? Maçı izlemeye gitmeye ne dersin? Baseball games are long. Beyzbol maçları uzun sürüyor. We're going to watch the game together in Tom's basement. Maçı Tom'un bodrumunda birlikte izleyeceğiz. Thanks to the bad weather, the game was canceled. Kötü hava koşulları yüzünden maç iptal edildi. We will have to postpone the game. Maçı ertelemek zorunda kalacağız. The baseball game was called off due to rain. Beyzbol maçı yağmur nedeniyle iptal edildi. He likes watching baseball games on TV. Televizyonda beyzbol maçlarını izlemeyi seviyor. It'll be a hard game, that's for certain. Zor bir maç olacağı kesin. I enjoyed watching the game. Maçı izlemekten keyif aldım. They are eager to win the next game. Bir sonraki maçı kazanmak için sabırsızlanıyorlar. The coach told the players not to eat too much before the game. Koç oyunculara maçtan önce çok fazla yemek yememelerini söyledi. The game was canceled because of the heavy rain. Maç, şiddetli yağmur nedeniyle iptal edildi. The conflict quickly escalated from a soccer game to a diplomatic crisis. Çatışma hızla futbol maçından diplomatik bir krize yükseldi. It was a crazy game. Çılgın bir maçtı. I'm watching the game on TV. Maçı televizyondan izliyorum. Did you see the game yesterday between the Hanshin Tigers and the Tokyo Giants? Dün Hanshin Tigers ve Tokyo Giants arasındaki maçı izledin mi? I was at the game. Maçtaydım. I thought Tom had a soccer game tonight. Tom'un bu akşam futbol maçı var sanıyordum. It rained heavily, and consequently the baseball game was called off. Şiddetli yağmur yağdı ve sonuç olarak beyzbol maçı iptal edildi. We had to postpone the game due to rain. Yağmur yüzünden maçı ertelemek zorunda kaldık. People aren't watching the game. İnsanlar maçı izlemiyor. I'm sure he can give you a good game of tennis. Eminim osana iyi bir tenis maçı verebilir. In spite of the rain, the game was not cancelled. Yağmura rağmen maç iptal edilmedi. I think we can win today's game. Sanırım bugünkü maçı kazanabiliriz. The baseball game was called off because of rain. Beyzbol maçı yağmur nedeniyle iptal edildi. The game's almost over. Maç neredeyse bitti. Waseda tied Keio in yesterday's game. Waseda dünkü maçta Keio ile berabere kaldı. It rained heavily, and consequently the baseball game was called off. Çok yağmur yağdı ve dolayısıyla beyzbol maçı iptal edildi. After the game, he went straight home to feed his dog. Maçtan sonra köpeğini beslemek için doğruca eve gitti. I'm going to watch the baseball game on TV. Televizyonda beyzbol maçını izleyeceğim. The game was a tie, 2-2. Maç 2-2 berabereydi. I got a season's pass to all the home games. Tüm iç saha maçları için sezonluk biletim var. But, unfortunately, the game was called off due to rain. Ama maalesef yağmur nedeniyle maç iptal edildi. Do you want to go to a soccer game? Bir futbol maçına gitmek ister misin? Fadil was watching a game. Fadıl maç izlemekteydi. We're going to watch the game together in Tom's basement. Tom'un bodrumunda birlikte maç izleyeceğiz. We watched the soccer game on TV. TV'de futbol maçı izledik. Thanks to your stupidity, we lost the game. Aptallığın sayesinde, maçı kaybettik. We were excited to see the game. Maçı izleyeceğimiz için heyecanlıydık. Why don't we watch the game? Neden maç seyretmiyoruz? Everyone is looking forward to watching the game. Herkes maçı izlemek için sabırsızlanıyor. He broke his leg in the baseball game. Beyzbol maçında bacağını kırdı. The soccer game is tomorrow. Futbol maçı yarın. I thought Tom had a soccer game tonight. Tom'un bu gece futbol maçı olduğunu sandım. He is fond of watching baseball games on TV. O, televizyonda beyzbol maçları izlemeye düşkündür. So far, we've lost three games. Şimdiye kadar üç maç kaybettik. Everybody is in the basement watching the game on TV. Herkes bodrumda televizyondaki maçı izliyor. The soccer game will be transmitted live at five p.m. Futbol maçı saat 17:00'de canlı yayınlanacak. I don't care who wins the game. Maçı kimin kazanacağı umurumda değil. If it rains tomorrow, the baseball game will be put off. Yarın yağmur yağarsa beyzbol maçı ertelenir. I like to go and watch baseball games. Gidip beyzbol maçı izlemeyi seviyorum. When we arrived at the stadium, the game had already started. Stadyuma vardığımızda, maç çoktan başlamıştı. I watched the game from beginning to end. Maçı başından sonuna kadar izledim. Did you watch the soccer game on television? Futbol maçını televizyonda izlediniz mi? If it rains tomorrow, the baseball game will be put off. Eğer yarın yağmur yağarsa, beyzbol maçı ertelenir. I'm going to watch the baseball game tonight. Bu gece beyzbol maçını izleyeceğim. We lost the game. Biz maçı kaybettik. I like to watch baseball games. Beyzbol maçlarını izlemeyi severim. Mary injured her foot in a soccer game. Mary bir futbol maçında ayağını yaraladı. When I was young, I used to often watch baseball games. Ben gençken sık sık beyzbol maçları izlerdim. I was asked to umpire the game. Maçta hakemlik yapmam istendi. The baseball game was called off on account of the rain. Beyzbol maçı yağmur sebebiyle iptal edildi. We'll likely go to the ball game tomorrow. Muhtemelen yarın maça gideceğiz. It left off raining and we managed to finish our game of tennis. Yağmur sona erdi ve tenis maçımızı bitirebildik. Tom's goal livened up an otherwise dull game. Tom'un golü zevksiz geçen maçı canlandırdı. The soccer game will be played, even if it rains. Futbol maçı, yağmur yağsa bile oynanacak. It was decided that the ball game be put off. Beyzbol maçının ertelenmesine karar verildi. The queen shook hands with each player after the game. Kraliçe maçtan sonra her oyuncunun elini sıktı. The Giants lost the game by 20 points. Giants maçı 20 sayı farkla kaybetti. My entire school attends the game. Benim bütün okulum maça katılıyor. We've got a big game on Monday. Pazartesi günü büyük bir maçımız var. The game was canceled due to rain. Maç yağmur yüzünden iptal edildi. Tom won't play in tomorrow's game. Tom yarınki maçta oynamayacak. If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. Eğer onun zamanında vuruşu olmasaydı, takımımız maçı kaybedecekti. This game is really boring. Bu maç gerçekten çok sıkıcı. This was a game we had to win. Kazanmak zorunda olduğumuz bir maçtı. Tom enjoys watching baseball games on TV with his grandfather. Tom dedesiyle TV'de beyzbol maçları izlemekten hoşlanır. When does the game start? Maç ne zaman başlar? I watched the game live. Maçı canlı izledim. We did not see a single game. Bir maç bile görmedik. Do you want to go to a soccer game? Futbol maçına gitmek ister misin? The baseball game ended in a draw. Beyzbol maçı berabere bitti. This game got rigged. Bu maça şike karıştı. The baseball game was called off because of rain. Beyzbol maçı yağmur yüzünden iptal edildi. As soon as the game ended, we became overjoyed. Maç biter bitmez sevinçten havalara uçtuk. I have two tickets for the game. Maç için iki biletim var. I recorded a rugby game on videotape. Bir rugby maçını video kasete kaydettim. The game was canceled because of heavy rain. Maç şiddetli yağmur nedeniyle iptal edildi. Tom lost three games in a row. Tom üst üste üç maç kaybetti. We need to start winning some games. Bazı maçları kazanmaya başlamamız gerekiyor. We have a big game tomorrow. Yarın büyük bir maçımız var. I like watching baseball games. Beyzbol maçlarını izlemeyi severim. Won't you go and see a baseball game with me? Benimle bir beyzbol maçı seyretmeye gitmeyecek misin? Do you want to watch the game together? Maçı birlikte izlemek ister misin? Did you miss the game? Maçı kaçırdın mı? Would you like to go to a soccer game? Bir futbol maçına gitmek ister misin? Our team has won the last three games. Takımımız son üç maçta galip geldi. A mere 529 spectators watched the game. Maçı sadece 529 seyirci izledi. She chatted with her friends about the baseball game. Arkadaşlarıyla beyzbol maçı hakkında sohbet etti. Tomorrow I don't want to come with you to see the soccer game, I want to go with Paolo to see a movie. Yarın seninle futbol maçına gelmek istemiyorum, Paolo ile sinemaya gitmek istiyorum. A cat ran onto the field during the baseball game. Beyzbol maçı sırasında sahaya bir kedi girdi. The game was a tie, 2-2. Maç 2-2 berabere bitti. This was a game we had to win. Mutlak galip gelmemiz gereken bir maçtı. Today's Tigers-Giants baseball game was called off due to heavy rain. Bugünkü Tigers-Giants beyzbol maçı şiddetli yağmurdan dolayı iptal edildi. Tom scored the first goal of the game. Tom maçın ilk golünü attı. Do you want to go to a ball game? Maça gitmek ister misin? We're ready for the game. Maça hazırız. They have lost 10 games in a row since their winning streak ended. Galibiyet serileri bittiğinden beri üst üste 10 maç kaybettiler. He is fond of watching baseball games on TV. Televizyonda beyzbol maçlarını izlemeyi seviyor. Everybody is in the basement watching the game on TV. Herkes bodrumda televizyonda maç izliyor. How many referees are there in a soccer game? Bir futbol maçında kaç hakem vardır? The coaches shook hands after the game. Antrenörler maçtan sonra tokalaştı. I want to win this game. Bu maçı kazanmak istiyorum. We called off the game on account of rain. Yağmur yüzünden maçı iptal ettik. When was the last time you watched a game in the stadium? En son ne zaman stadyumda maç izledin? He is likely to win this game. Bu maçı kazanması muhtemel. The game will be held rain or shine. Hava şartları nasıl olursa olsun maç oynanacak. The games are fixed by the league. Maçlar lig tarafından ayarlanıyor. Today's game was a total victory. Bugünkü maç tam bir zaferdi. We've got to win this game. Bu maçı kazanmak zorundayız. How was today's game? Bugünkü maç nasıldı? Did you enjoy watching the night game last night? Dün gece gece maçını izlemekten hoşlandın mı? The players were in high spirits after the game. Oyuncular maçtan sonra çok iyi bir ruh halindeydiler. We had to put off the game due to rain. Yağmur yüzünden maçı ertelemek zorunda kaldık. Bill may be watching this game at the stadium. Bill bu maçı stadyumda izliyor olabilir. The final score of the game was 3–1. Maç sonucu 3-1'di. If it is rainy tomorrow, the game will be put off. Yarın yağışlı olursa maç ertelenir. Dachshund sausages first became popular in New York, especially at baseball games. Dachshund sosisleri, ilk olarak New York'ta, özellikle beyzbol maçlarında popüler olmuştur. I watched the game live. Ben maçı canlı izledim. I'm not interested in going to the baseball game. Ben beyzbol maçına gitmekle ilgilenmiyorum. I got a season's pass to all the home games. Tüm iç saha maçlarına kombine aldım. How many games can we win? Kaç tane maç kazanabiliriz? He likes to watch baseball games on TV. Televizyonda beyzbol maçı izlemeyi seviyor. The coach told the players not to eat too much before the game. Koç oyunculara maçtan önce çok fazla yememelerini söyledi. I can't remember the last time I watched a basketball game. En son ne zaman basket maçı seyrettim, hatırlamıyorum. The game has finished. Maç bitti. We can't afford to lose another game. Bir maç daha kaybetmeyi göze alamayız. I'd rather watch a movie than a baseball game. Beyzbol maçı yerine film izlemeyi tercih ederim. Monday's game was rained out. Pazartesi günkü maç yağmur yüzünden iptal edildi. You missed the game. Maçı kaçırdın. Which team won the game? Maçı hangi takım kazandı? Do you want to watch the baseball game on TV? Beyzbol maçını televizyonda izlemek ister misin? Today's game was a decisive win. Bugünkü maç kesin bir galibiyetti. Everyone played well in today's game. Bugünkü maçta herkes iyi oynadı. We're going to watch the game together. Maçı birlikte izleyeceğiz. We watched the soccer game on TV. Televizyonda futbol maçı izledik. The game was delayed on account of snow. Maç kar nedeniyle ertelendi. To our disappointment, our team lost the game. Hayal kırıklığına uğradık, takımımız maçı kaybetti. The game will be played even if it rains. Yağmur yağsa bile maç oynanacak. The two teams competed in the final game. İki takım final maçında karşı karşıya geldi. The baseball game was so exciting that everyone stayed until the very end. Beyzbol maçı o kadar heyecanlıydı ki, herkes sonuna kadar kaldı. We watched a baseball game on television. Televizyonda bir beyzbol maçı izledik. After a tiring game of football, I think I will go to bed. Yorucu bir futbol maçından sonra sanırım yatmaya gideceğim. Last night's game was exciting. Dün geceki maç heyecan vericiydi. Thanks to television, we can enjoy watching baseball games in our rooms. Televizyon sayesinde, kendi odamızda beyzbol maçlarını seyretmenin keyfine varabiliyoruz. We can still win this game. Bu maçı hala kazanabiliriz. Our team can easily beat your team in the first game. Takımımız ilk maçta sizin takımınızı kolayca yenebilir. Did you watch the soccer game on television? Televizyondaki futbol maçını izledin mi? If the snow doesn't let up, we will never make it home in time to see the game on TV. Eğer kar durmazsa TV'deki maçı izlemek için eve zamanında gidemeyeceğiz. We played a baseball game yesterday. Dün bir beyzbol maçı oynadık. Everyone should watch this game. Herkes bu maçı seyretmeli. The game was sold out. Maçın biletleri tükendi. A cat ran onto the field during the baseball game. Beyzbol maçı sırasında bir kedi sahaya koştu. We lost the soccer game by a lot. Futbol maçında fark yedik. Tom challenged me to a game of tennis. Tom bana tenis maçı için meydan okudu. The game will start in an hour. Maç bir saat içinde başlayacak. I like games. Maçları severim. Tom might go to the game with Mary. Tom, Mary ile maça gidebilir. I'm afraid we'll lose the game. Korkarım maçı kaybedeceğiz. We were excited as we watched the game. Maçı izlerken heyecanlandık. We've got a game tomorrow. Yarın maçımız var. We've lost three games in a row. Üst üste üç maç kaybettik. We lost the soccer game by a lot. Futbol maçını açık ara farkla kaybettik. He had to write an account of the baseball game. Beyzbol maçı hakkında bir yazı yazmak zorundaydı. The game was canceled at the last minute. Maç son dakikada iptal edildi. We only won one game last season. Geçen sezon sadece bir maç kazandık. Bob seems excited about watching the soccer game. Bob futbol maçını izleyeceği için heyecanlı görünüyordu. The coaches shook hands after the game. Koçlar maçtan sonra el sıkıştılar. The soccer game attracted a large crowd. Futbol maçı büyük bir kalabalığın ilgisini çekti. When I was young, I used to often watch baseball games. Gençken sık sık beyzbol maçlarını izlerdim. Tom is watching the baseball game with his friends. Tom arkadaşlarıyla beyzbol maçını izliyor. Did you see the Giants' game yesterday? Dün Giants'ın maçını izlediniz mi? Our team has won the last three games. Takımımız son üç maçı kazandı. I saw an exciting baseball game last Saturday. Geçen Cumartesi heyecan verici bir beyzbol maçı izledim. How long does a baseball game usually last? Genellikle bir beyzbol maçı ne kadar sürer? Tom scored three touchdowns in last night's game. Tom dün geceki maçta üç tane touchdown yaptı. We had to call off the baseball game because of the rain. Yağmur yüzünden beyzbol maçını iptal etmek zorunda kaldık. I watched the game highlights on the Internet. İnternetten maçın özetine baktım. We only won one game last season. Biz geçen sezon yalnızca bir maç kazandık. He is likely to win this game. Muhtemelen bu maçı kazanır. The team was quite nervous before the game. Ekip maçtan önce oldukça gergindi. The game will probably be canceled. Maç muhtemelen iptal edilecek. It was a very close game. Çok yakın bir maçtı. Did you watch the game last night? Dün geceki maçı izledin mi? The game begins with a coin toss. Maç yazı tura ile başlar. The coach called off the game because many of the players were down with the flu. Koç maçı iptal etti çünkü oyuncuların çoğu grip olmuştu. I'm afraid we'll lose the game. Maçı kaybedeceğimizden korkuyorum. I'm glad I watched the game. Maçı izlediğime sevindim. The game would not have been called off if it hadn't rained so heavily. Yağmur bu kadar şiddetli yağmasaydı maç iptal edilmezdi. When the rain stopped, the game of tennis was continued immediately. Yağmur durduğunda tenis maçına hemen devam edildi. Today's Tigers-Giants baseball game was called off due to heavy rain. Bugünkü Tigers-Giants beyzbol maçı şiddetli yağmur nedeniyle iptal edildi. The team was quite nervous before the game. Takım maçtan önce oldukça gergindi. We've got to win this game. Bu maçı kazanmalıyız. I'm going to watch the baseball game on TV. TV'deki beyzbol maçını izleyeceğim. What time does the game start? Maç ne zaman başlıyor? We should have a game sometime. Bir ara maç yapmalıyız. Do you want to play cards and watch the game tomorrow? Yarın kâğıt oynayıp maçı izlemek ister misin? The game will be held rain or shine. Maç yağmur çamur demeden oynanacaktır. One day in 1906, a newspaper cartoonist named Tad Dorgan went to a baseball game. 1906 yılında bir gün, Tad Dorgan adında bir gazete karikatüristi bir beyzbol maçına gitti. The two teams competed in the final game. İki takım final maçında yarıştı. The game's outcome hangs on his performance. Maçın sonucu onun performansına bağlı. We lost the game because we were overconfident. Kendimize aşırı güvendiğimiz için maçı kaybettik. Tom played a very good game. Tom çok iyi bir maç oynadı. Baseball games are long. Beyzbol maçları uzundur. We need to start winning some games. Bazı maçları kazanmaya başlamalıyız. Tom is watching the baseball game with his friends. Tom arkadaşlarıyla bir beyzbol maçı izliyor. Show More (381)
3	game	av	n.
	Our hunters already know a great deal about game hygiene and diseases. Avcılarımız av hijyeni ve hastalıkları konusunda zaten çok şey biliyor. We accept this for the individual hunter consuming or passing on the game he has shot or caught. Vurduğu ya da yakaladığı avı tüketen ya da başkalarına aktaran bireysel avcı için bunu kabul ediyoruz. Our hunters already know a great deal about game hygiene and diseases. Avcılarımız zaten av hijyeni ve hastalıkları hakkında çok şey biliyor. Man is the hunter, woman is his game. Adam avcıdır, kadın ise onun avı. Man is the hunter, woman is his game. Erkek avcıdır, kadın onun avı. Show More (2)
4	game	av hayvanı	n.
	That these rules also apply to wild game on sale to consumers in large quantities is only logical. Bu kuralların tüketicilere büyük miktarlarda satılan yabani av hayvanları için de geçerli olması mantıklıdır. There is no compelling justification to treat game differently from other meats, as is the case at present. Şu anda olduğu gibi, av hayvanlarına diğer etlerden farklı muamele etmek için zorlayıcı bir gerekçe yoktur. They ensure the safety, for example, of raw meat, game, molluscs, milk and dairy products. Örneğin çiğ et, av hayvanları, yumuşakçalar, süt ve süt ürünlerinin güvenliğini sağlarlar. We accept this for the individual hunter consuming or passing on the game he has shot or caught. Bunu, vurduğu ya da yakaladığı av hayvanını tüketen ya da başkalarına aktaran bireysel avcı için kabul ediyoruz. Show More (1)
5	game	karşılaşma	n.
	It'll be a hard game, that's for certain. Zor bir karşılaşma olacak, orası kesin. The game will be held even if it rains. Yağmur yağsa bile karşılaşma yapılır. Show More (-1)
6	game	av eti	n.
	One issue that stands out above all others is that of game meat. Diğerlerinin ötesinde öne çıkan bir konu da av etidir. Show More (-2)
7	game	mücadele	n.
	Any industry where profits can be made is fair game. Kar elde edilebilecek her sektör adil bir mücadele alanıdır. Show More (-2)
8	game	rekabet	n.
	Any industry where profits can be made is fair game. Kâr elde edilebilecek her sektör adil bir rekabet alanıdır. Show More (-2)