|
- No president in the world insults other leaders.
- Dünyada hiçbir başkan başka liderlere hakaret etmez.
- No president in the world insults other leaders.
- Dünyadaki hiçbir başkan diğer başkanlara hakaret etmez.
- The governor is standing, he speaks French and insults everyone.
- Vali ayakta, Fransızca konuşuyor ve herkese hakaret ediyor.
- I didn't mean to insult her hairdo, it just came out!
- Saç modeline hakaret etmek istememiştim, ağzımdan çıkıverdi!
- I didn't mean to insult her hairdo, but everything I said just came out wrong.
- Saç modeline hakaret etmek istememiştim, ama söylediğim her şey yanlış çıktı.
- The governor is standing, he speaks French and insults everyone.
- Vali ayakta duruyor, Fransızca konuşuyor ve herkese hakaret ediyor.
- No president in the world insults other leaders.
- Dünyada hiçbir lider diğer liderlere hakaret etmez.
- I've never been so insulted in my life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar hakaret edilmedim.
- I didn't want to insult her.
- Ona hakaret etmek istemedim.
- He publicly insulted me.
- Bana alenen hakaret etti.
- Feeling himself insulted, he got angry.
- Kendine hakaret edildiğini hissettiğinde o sinirlendi.
- Please don't insult our intelligence.
- Lütfen bizim zekamıza hakaret etme.
- I'm not insulting you, I'm describing you.
- Ben sana hakaret etmiyorum, seni tarif ediyorum.
- I don't want to insult them.
- Onlara hakaret etmek istemiyorum.
- He acted as though we had insulted him.
- O, sanki ona hakaret etmişiz gibi davrandı.
- Dan rudely insulted a police officer.
- Dan bir polis memuruna kaba bir şekilde hakaret etti.
- Are you going to let her insult your mother like that?
- Senin annene böyle hakaret etmesine izin mi vereceksin?
- Tom said that Mary insulted him.
- Tom, Mary'nin ona hakaret ettiğini söyledi.
- He insulted me without reason.
- Sebepsiz yere bana hakaret etti.
- Tom was angry because I had insulted Mary.
- Ben Mary'ye hakaret ettiğim için Tom kızgındı.
- Tom said that Mary had insulted him.
- Tom, Mary'nin ona hakaret ettiğini söyledi.
- Tatoeba is insulting me!
- Tatoeba bana hakaret ediyor!
- Are you going to let her insult your mother like that?
- Annenize bu şekilde hakaret etmesine izin mi vereceksiniz?
- I don't want to insult him.
- Ona hakaret etmek istemiyorum.
- Don't insult him.
- Ona hakaret etme.
- Tom knew he was being insulted.
- Tom kendisine hakaret edildiğini biliyordu.
- Are you going to let me insult you like that?
- Sana böyle hakaret etmeme izin mi vereceksin?
- Please don't insult the boy!
- Lütfen çocuğa hakaret etmeyin!
- He began to insult me in all languages.
- O, tüm dillerde bana hakaret etmeye başladı.
- Do you actually want to insult me?
- Gerçekten bana hakaret etmek istiyor musun?
- Sami was insulted.
- Sami'ye hakaret edildi.
- Tom said that he hadn't intended to insult you.
- Tom sana hakaret etmek istemediğini söyledi.
- Tom publicly insulted me.
- Tom alenen bana hakaret etti.
- Tom severs ties with anyone that insults him.
- Tom kendisine hakaret eden herkesle bağlarını koparır.
- Tom shot and killed a man who insulted him.
- Tom kendisine hakaret eden bir adamı vurup öldürdü.
- Are you going to let her insult you like that?
- Onun sana böyle hakaret etmesine izin mi vereceksin?
- Are you going to let me insult you like that?
- Benim sana böyle hakaret etmeme izin mi vereceksin?
- Tom pretended to be insulted.
- Tom hakaret edilmiş gibi davrandı.
- He insulted me in public.
- Herkesin içinde bana hakaret etti.
- Tom said that he hadn't intended to insult you.
- Tom sana hakaret etmek niyetinde olmadığını söyledi.
- Don't risk insulting your boss.
- Patronuna hakaret ederek riske atmayın.
- Please don't insult my intelligence.
- Lütfen benim zekama hakaret etme.
- Tom shot and killed a man who insulted Mary.
- Tom, Mary'ye hakaret eden bir adamı vurup öldürdü.
- Don't insult me.
- Bana hakaret etme.
- Nobody insulted my country.
- Kimse ülkeme hakaret etmedi.
- Please don't insult our intelligence.
- Lütfen zekamıza hakaret etmeyin.
- Please don't insult my intelligence.
- Lütfen zekama hakaret etme.
- Tom was angry because I had insulted Mary.
- Tom kızgındı çünkü Mary'ye hakaret etmiştim.
- I insulted Tom.
- Tom'a hakaret ettim.
- Don't insult Tom.
- Tom'a hakaret etme.
- Tom said that Mary insulted him.
- Tom Mary'nin kendisine hakaret ettiğini söyledi.
- Don't insult me, Tom.
- Bana hakaret etme, Tom.
Show More (49)
|
|
- I consider this procedure to be most insulting to the House.
- Bu prosedürün Meclis'e karşı büyük bir hakaret olduğunu düşünüyorum.
- Simply to call this fraud Nigerian fraud is unacceptable and an insult to the Nigerian population.
- Bu dolandırıcılığı Nijerya dolandırıcılığı olarak adlandırmak kabul edilemez ve Nijerya halkına hakarettir.
- Statements such as these are an insult to our intelligence, but should also be followed up by libel proceedings.
- Bu gibi ifadeler zekamıza hakarettir, aynı zamanda iftira davaları ile takip edilmelidir.
- It is an insult to all victims of the criminal Communist ideology.
- Bu, suç teşkil eden Komünist ideolojinin tüm kurbanlarına yönelik bir hakarettir.
- I don't think that such an insult necessitates a response.
- Böyle bir hakaretin bir yanıt gerektireceğini sanmıyorum.
- Is it a compliment or an insult?
- Bu bir iltifat mı yoksa hakaret mi?
- His mutterings are a hodgepodge of insults and complaints.
- Mırıldanmaları hakaretler ve şikayetlerin bir karışımıdır.
- That's an insult.
- Bu bir hakaret.
- She seems to have taken my remark as an insult.
- Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.
- I have better things to do than stand here and take your insults.
- Burada durup hakaretlerini dinlemekten daha iyi işlerim var.
- In spite of being insulted, he managed to keep his temper.
- Hakarete uğramasına rağmen sinirine hakim olmayı başardı.
- She could not put up with the insult.
- O, hakarete dayanamadı.
- I was insulted.
- Hakarete uğradım.
- I had to swallow his insult.
- Hakaretini yutmak zorunda kaldım.
- I can't put up with an insult like this.
- Böyle bir hakarete katlanamam.
- She could not put up with the insults any more.
- Hakaretlere daha fazla katlanamadı.
- I cannot bear such an insult.
- Böyle bir hakarete tahammül edemem.
- That's not an insult.
- O bir hakaret değil.
- I do not have to take your insults!
- Hakaretlerine katlanmak zorunda değilim!
- I can't put up with these insults.
- Ben bu hakaretlere dayanamam.
- Was that intended as an insult?
- Bu bir hakaret miydi?
- His pride wouldn't allow him to tolerate such insults.
- Gururu bu tür hakaretlere tahammül etmesine izin vermezdi.
- I can not put up with his insults any longer.
- Onun hakaretlerine daha fazla katlanamam.
- I can not put up with his insults any longer.
- Onun hakaretlerine daha fazla dayanamam.
- Feeling himself insulted, he got angry.
- Kendini hakarete uğramış hissederek sinirlendi.
- It is an insult to her.
- Bu, ona bir hakaret.
- Sami was insulted.
- Sami hakarete uğradı.
- She seems to have taken my remark as an insult.
- Sözlerimi hakaret olarak algılamış gibi duruyor.
- The phrase is meant to insult people.
- İnsanlara hakaret amaçlı bir ifade.
- I can't put up with an insult like this.
- Böyle bir hakarete tahammül edemem.
- That isn't an insult.
- Bu bir hakaret değil.
- Sami felt insulted.
- Sami kendini hakarete uğramış hissetti.
- Was that an insult?
- Bu bir hakaret miydi?
- I'm not sure if it's a compliment or an insult.
- Bunun bir iltifat mı yoksa bir hakaret mi olduğundan emin değilim.
Show More (31)
|