1 |
isolated |
münferit |
n. |
|
- These measures are isolated, however, limited to a few products for a few countries and will take time.
- Ancak bu önlemler münferittir, birkaç ülke için birkaç ürünle sınırlıdır ve zaman alacaktır.
- That was not an isolated incident, and it is still happening today.
- Bu münferit bir olay değildi ve bugün hala devam ediyor.
- This is not an isolated case, rather such instances are mounting up.
- Bu münferit bir vaka değil, aksine bu tür vakalar giderek artıyor.
- What is more, this is not an isolated case.
- Dahası, bu münferit bir vaka da değil.
- It has already been said, and it is obvious, that Sabena is not an isolated incident.
- Sabena'nın münferit bir olay olmadığı zaten söylenmiştir ve bu açıktır.
- This always happened at the same time of year, one week, and it was just a very isolated incident.
- Bu hep yılın aynı zamanında, bir hafta içinde oldu ve sadece çok münferit bir olaydı.
- Unfortunately, the abovementioned tragedy (see the Sunday Telegraph of 25 August) was not an isolated incident.
- Ne yazık ki yukarıda bahsi geçen trajedi (bkz. 25 Ağustos tarihli Sunday Telegraph) münferit bir olay değildir.
- These are not isolated violations of human rights or one-off attacks.
- Bunlar münferit insan hakları ihlalleri ya da tek seferlik saldırılar değildir.
- It is not a matter of isolated cases.
- Bu münferit vakalar meselesi değildir.
- You criticise the fact that the isolated initiatives of some Member States do not form a European policy.
- Bazı Üye Devletlerin münferit girişimlerinin bir Avrupa politikası oluşturmamasını eleştiriyorsunuz.
- It was fairly isolated at the time, but events proved that it was right.
- O zamanlar oldukça münferitti ancak olaylar bunun doğru olduğunu kanıtladı.
- What is more, this is not an isolated case.
- Dahası, bu münferit bir vaka da değildir.
- It wasn't an isolated problem.
- Bu münferit bir sorun değildi.
- This is no longer an isolated problem.
- Bu artık münferit bir sorun değil.
Show More (11)
|
2 |
isolated |
izole |
adj. |
|
- An isolated approach by the Commission would be unrealistic.
- Komisyon tarafından izole bir yaklaşım gerçekçi olmayacaktır.
- And then people say that France, Germany and Belgium are isolated!
- Ve sonra insanlar Fransa, Almanya ve Belçika'nın izole olduğunu söylüyor!
- We should not minimise the ongoing debate in the United States on those key issues or leave them isolated.
- Bu kilit konularda ABD'de devam eden tartışmaları küçümsememeli veya izole bırakmamalıyız.
- An isolated country is vulnerable, but not so is a union of countries.
- İzole bir ülke savunmasızdır, ancak bir ülkeler birliği öyle değildir.
- We hope to move in this direction since we are relatively isolated at the moment.
- Şu anda nispeten izole olduğumuz için bu yönde ilerlemeyi umuyoruz.
- The village was isolated by the flood.
- Köy, selden dolayı izole oldu.
- He is always isolated from his fellow workers.
- Her zaman iş arkadaşlarından izole yaşar.
- Tom grew up in an isolated village deep in the mountains.
- Tom dağların derinliklerinde izole bir köyde büyüdü.
- The area was very isolated at the time.
- Bölge o zamanlar çok izole bir haldeydi.
- No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen izole bir şekilde var olamaz.
- The village was isolated by the heavy storm.
- Köy, şiddetli fırtına tarafından dolayı izole oldu.
- Sami wasn't entirely isolated.
- Sami tamamen izole değildi.
Show More (9)
|
3 |
isolated |
yalnız |
adj. |
|
- Therefore the Schröder government is not isolated, it is in good company.
- Bu nedenle Schröder hükümeti yalnız değildir, iyi bir arkadaştır.
- Tom felt very isolated.
- Tom kendini çok yalnız hissetti.
- I felt very isolated.
- Çok yalnız hissettim.
- I felt isolated.
- Kendimi yalnız hissettim.
- I felt very isolated.
- Kendimi çok yalnız hissettim.
- I felt isolated and unwelcome amongst those racists.
- O ırkçıların arasında kendimi yalnız ve dışlanmış hissediyordum.
- Tom felt very isolated.
- Tom çok yalnız hissetti.
Show More (4)
|
4 |
isolated |
yalıtılmış |
adj. |
|
- It wasn't an isolated problem.
- Bu yalıtılmış bir sorun değildi.
- This area is extremely isolated.
- Bu bölge son derece yalıtılmıştır.
Show More (-1)
|
5 |
isolated |
ıssız |
adj. |
|
- Near the forest stands an isolated house.
- Ormanın yakınında ıssız bir ev var.
- Tom got a flat tyre on an isolated country road and had no idea how to change it.
- Tom ıssız bir köy yolunda lastiğini patlattı ve nasıl değiştireceğini bilmiyordu.
Show More (-1)
|
6 |
isolated |
tecrit edilmiş |
adj. |
|
- The Sharon regime must be isolated.
- Şaron rejimi tecrit edilmelidir.
Show More (-2)
|
7 |
isolated |
ayrılmış |
adj. |
|
- No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Show More (-2)
|
8 |
isolated |
tek tük |
adj. |
|
- There are isolated rain showers.
- Tek tük yağmur yağıyor.
Show More (-2)
|