|
- I promised I would never lie to her.
- Ona asla yalan söylemeyeceğime söz verdim.
- The camera never lies, but filters can!
- Kamera asla yalan söylemez, ama filtreler söyleyebilir!
- On Monday he was sacked, and the Commission lied directly about the reason.
- Pazartesi günü görevden alındı ve Komisyon bunun nedeni hakkında doğrudan yalan söyledi.
- Secondly, he did not say I was lying so what I said was the truth, the plain truth.
- İkinci olarak yalan söylediğimi söylemedi, dolayısıyla söylediklerim gerçekti, yalın gerçekti.
- The general rule is, do as you like but on no account lie.
- Genel kural şudur: İstediğini yap ama asla yalan söyleme.
- Secondly, he did not say I was lying so what I said was the truth, the plain truth.
- İkinci olarak, yalan söylediğimi söylemedi, dolayısıyla söylediklerim gerçekti, yalın gerçekti.
- Because it's very normal to want to lie when under stress.
- Çünkü stres altındayken yalan söylemek istemek çok normal.
- Because it's very normal to want to lie when under stress.
- Çünkü stres altındayken yalan söylemek istemek çok normaldir.
- Tom has been lying, hasn't he?
- Tom yalan söylüyordu, değil mi?
- I don't usually lie.
- Ben genellikle yalan söylemem.
- I've never lied to you before.
- Daha önce sana hiç yalan söylemedim.
- Why did you lie to me?
- Neden bana yalan söyledin?
- Never tell me a lie again.
- Bana bir daha asla yalan söyleme.
- Tom wasn't sure Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğinden emin değildi.
- You should've lied to Tom about where you were.
- Nerede olduğun hakkında Tom'a yalan söylemeliydin.
- Why do you lie?
- Neden yalan söylüyorsun?
- I won't lie.
- Yalan söylemeyeceğim.
- I wish you'd stop lying.
- Keşke yalan söylemeyi bıraksan.
- I think Tom lied about how he did that.
- Bence Tom bunu nasıl yaptığı konusunda yalan söyledi.
- Tom has no idea why Mary lied.
- Tom'un Mary'nin neden yalan söylediği konusunda hiçbir fikri yok.
- I had no idea Tom was lying to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini bilmiyordum.
- Tom wanted me to lie.
- Tom yalan söylememi istedi.
- Tom lied about what had happened.
- Tom olanlar hakkında yalan söyledi.
- Tom won't lie for you anymore.
- Tom artık senin için yalan söylemeyecek.
- She lies.
- O yalan söylüyor.
- Did you lie to me?
- Bana yalan söyledin mi?
- Couldn't Tom have been lying?
- Tom yalan söylüyor olamaz mı?
- My kids don't usually lie to me.
- Çocuklarım genellikle bana yalan söylemez.
- Do you think that he lied to me?
- Onun yalan söylediğini mi düşünüyorsun?
- I don't want to lie any more.
- Artık yalan söylemek istemiyorum.
- Sami was openly lying.
- Sami açıkça yalan söylüyordu.
- I'm sick of lying.
- Yalan söylemekten bıktım.
- Tom suspected that Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğinden şüphelendi.
- You know I don't like lying.
- Yalan söylemeyi sevmediğimi biliyorsun.
- I thought Tom had lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini sanıyordum.
- It's my belief that he's lying.
- Yalan söylediğine inanıyorum.
- Tom lied about why he was fired.
- Tom neden kovulduğu hakkında yalan söyledi.
- Tom, how could you lie to me, right to my face, like that?
- Tom, yüzüme karşı nasıl böyle yalan söylersin ya?
- She is lying about her age.
- O, yaşı hakkında yalan söylüyor.
- I lied to him.
- Ona yalan söyledim.
- You lied to me, didn't you?
- Sen bana yalan söyledin, değil mi?
- You wouldn't lie.
- Yalan söylemezdin.
- You can't just lie to him.
- Ona yalan söyleyemezsin.
- Layla had a reason to lie.
- Leyla'nın yalan söylemek için bir nedeni vardı.
- I never lie to you.
- Sana asla yalan söylemem.
- Tom lied.
- Tom yalan söyledi.
- Witnesses can lie.
- Tanıklar yalan söyleyebilir.
- Tom lied about his weight.
- Tom kilosu hakkında yalan söyledi.
- I know Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini biliyorum.
- I guess everyone was lying.
- Sanırım herkes yalan söylüyordu.
- I'm pretty sure Tom has been lying to me.
- Tom'un bana yalan söylediğinden oldukça eminim.
- I'd be willing to lie for you.
- Senin için yalan söylemeye hazırım.
- He may possibly be lying about that.
- Muhtemelen bu konuda yalan söylüyor olabilir.
- I didn't lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemedim.
- Tom has lied to me too many times, so I don't trust him anymore.
- Tom bana birçok kez yalan söyledi, bu yüzden artık ona güvenmiyorum.
- I think that Tom lied to you about what he did.
- Sanırım Tom, yaptıkları hakkında size yalan söyledi.
- Tom isn't the kind of person who'd lie to you.
- Tom sana yalan söyleyecek türden biri değil.
- Why are we lying to her?
- Neden ona yalan söylüyoruz?
- Tom has lied to me in the past, so I don't trust him.
- Tom geçmişte bana yalan söyledi, bu yüzden ona güvenmiyorum.
- Tom definitely lied.
- Tom kesinlikle yalan söyledi.
- Tom might not be lying.
- Tom yalan söylemiyor olabilir.
- Why would Tom lie about that?
- Tom neden bu konuda yalan söylesin ki?
- Tom realized that Mary had been lying to him.
- Tom Mary'nin ona yalan söylediğini fark etti.
- He lied to you.
- Sana yalan söyledi.
- Someone is definitely lying.
- Biri kesinlikle yalan söylüyor.
- Don't lie about her.
- Onun hakkında yalan söyleme.
- I thought Tom had lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini düşündüm.
- Listen to your heart, because it never lies.
- Kalbini dinle, çünkü o asla yalan söylemez.
- Somebody is lying here.
- Burada biri yalan söylüyor.
- Either Tom is lying or Mary is lying.
- Ya Tom yalan söylüyor ya da Mary yalan söylüyor.
- Have I ever lied to her?
- Ona hiç yalan söyledim mi?
- I think Tom lied to Mary.
- Tom'un Mary'ye yalan söylediğini düşünüyorum.
- I often lie about my age.
- Yaşım hakkında sıkça yalan söylerim.
- I think you lied to me.
- Bence sen bana yalan söyledin.
- You've lied about everything.
- Sen her şey hakkında yalan söyledin.
- He has no scruples about lying.
- O yalan söylemeye çekinmez.
- Please promise me that you'll never lie to me again.
- Bana tekrar yalan söylemeyeceğine dair söz ver.
- You said I was lying.
- Yalan söylediğimi söyledin.
- I wonder which one of you is lying.
- Acaba hanginiz yalan söylüyor?
- Both Tom and Mary have lied to you.
- Hem Tom hem de Mary sana yalan söyledi.
- I've never lied to him.
- Ona hiç yalan söylemedim.
- Tom is clearly lying.
- Tom açıkça yalan söylüyor.
- I suspected Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğinden şüphelendim.
- I knew Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyordum.
- I can't keep lying to him.
- Ona yalan söylemeyi sürdüremiyorum.
- I've never lied to you, have I?
- Sana daha önce hiç yalan söylemedim, değil mi?
- I can't lie like this anymore.
- Artık bu şekilde yalan söyleyemem.
- Tom is lying through his teeth.
- Tom göz göre göre yalan söylüyordu.
- I haven't lied to you.
- Sana yalan söylemedim.
- Tom knew that Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini biliyordu.
- I felt lied to and cheated.
- Bana yalan söylendiğini ve aldatıldığımı hissettim.
- Why are you lying to him?
- Neden ona yalan söylüyorsun?
- I had to lie to him.
- Ona yalan söylemek zorunda kaldım.
- You've lied about everything.
- Her konuda yalan söyledin.
- I know Tom would never lie to you.
- Tom'un sana asla yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- Tom often lied to Mary.
- Tom sık sık Mary'ye yalan söylerdi.
- Please promise me that you'll never lie again.
- Tekrar yalan söylemeyeceğine dair lütfen bana söz ver.
- I can't ask Tom to lie.
- Tom'dan yalan söylemesini isteyemem.
- I'd be lying if I said I was sorry.
- Üzgün olduğumu söylersem yalan söylemiş olurum.
- Tom isn't aware that Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinin farkında değil.
- As far as I know, Tom has never lied to me.
- Bildiğim kadarıyla Tom bana hiç yalan söylemedi.
- She's lying.
- O yalan söylüyor.
- Tom says Mary is lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini söylüyor.
- Tom always lies to me.
- Tom her zaman bana yalan söyler.
- You lied to Tom, didn't you?
- Tom'a yalan söyledin, değil mi?
- I won't lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemeyeceğim.
- How did you know Tom would lie to me?
- Tom'un bana yalan söyleyeceğini nereden bildin?
- She lied about taking the money.
- Parayı alma konusunda yalan söyledi.
- Someone is definitely lying.
- Birisi kesinlikle yalan söylüyor.
- Tom says that Mary lies a lot.
- Tom, Mary'nin çok yalan söylediğini söylüyor.
- I lie to her all time.
- Ona her zaman yalan söylüyorum.
- Why's Tom lying to me?
- Tom neden bana yalan söylüyor?
- Well, I lied.
- Yalan söyledim.
- I'm pretty sure Tom lied to Mary.
- Tom'un Mary'ye yalan söylediğinden oldukça eminim.
- You're always lying.
- Hep yalan söylüyorsun.
- I wonder if Tom lied to us about that.
- Tom'un bu konuda bize yalan söyleyip söylemediğini merak ediyorum.
- Tom said that he thought that I was lying.
- Tom yalan söylediğimi düşündüğünü söyledi.
- She lied to me.
- O bana yalan söyledi.
- Tom lied under oath.
- Tom yemin altında yalan söyledi.
- I can prove that Tom lied.
- Tom'un yalan söylediğini kanıtlayabilirim.
- Who did Tom say was lying?
- Tom kimin yalan söylediğini söyledi?
- He doesn't lie.
- Yalan söylemez.
- I think you've been lying to me.
- Sanırım bana yalan söylüyorsun.
- I didn't know that he had actually lied to me.
- Bana gerçekten yalan söylediğini bilmiyordum.
- I feel bad about lying.
- Yalan söylediğim için kendimi kötü hissediyorum.
- I can always tell when Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini her zaman anlayabilirim.
- I'm pretty sure Tom has been lying to me.
- Tom'un bana yalan söylediğinden eminim.
- Tom seems to be lying.
- Tom yalan söylüyor gibi görünüyor.
- I wanted to believe Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğine inanmak istiyordum.
- I would never lie to you.
- Sana asla yalan söylemem.
- I'd be lying if I said I had never smoked before.
- Daha önce hiç sigara içmedim desem yalan söylemiş olurum.
- I never told you to lie.
- Sana yalan söylemeni hiç söylemedim.
- I've never lied to you, and I don't like to hold things back from you.
- Sana hiç yalan söylemedim ve senden bir şeyler saklamaktan da hoşlanmıyorum.
- Tom knew he was being lied to.
- Tom kendisine yalan söylendiğini biliyordu.
- Tom lied about where he'd been last night.
- Tom dün gece nerede olduğu konusunda yalan söyledi.
- I know it was wrong to lie to you.
- Sana yalan söylemem yanlıştı biliyorum.
- Would I lie to you?
- Ben sana yalan söyler miyim?
- It's wrong to lie.
- Yalan söylemek yanlış.
- Tom lied about how much he weighed.
- Tom kaç kilo geldiği hakkında yalan söyledi.
- I have never heard him lie.
- Yalan söylediğini hiç duymadım.
- Let's never lie to each other.
- Birbirimize asla yalan söylemeyelim.
- You shouldn't have lied to him about the baby.
- Bebek konusunda ona yalan söylememeliydin.
- It's possible that Tom was lying.
- Tom'un yalan söylüyor olması olası.
- I wanted to lie, but I didn't.
- Yalan söylemek istedim ama söylemedim.
- I'm very sorry that I lied.
- Yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- I think Tom was lying to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini düşünüyorum.
- I never lied to them.
- Ben onlara hiç yalan söylemedim.
- Mary didn't believe that Tom would lie to her.
- Mary, Tom'un ona yalan söyleyeceğine inanmıyordu.
- We know you lied about Tom.
- Tom hakkında yalan söylediğini biliyoruz.
- I wouldn't lie to you.
- Sana yalan söylemem.
- Tom and Mary know John lied.
- Tom ve Mary, John'un yalan söylediğini biliyorlardı.
- Would Tom lie to us?
- Tom bize yalan söyler mi?
- I'd be lying if I said I love you.
- Seni sevdiğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
- I lied about it.
- Bu konuda yalan söyledim.
- I can't ask him to lie.
- Ondan yalan söylemesini isteyemem.
- Tom admitted he lied.
- Tom yalan söylediğini itiraf etti.
- I know Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyorum.
- Tom said that Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini söyledi.
- Tom promised that he'd never lie to me again.
- Tom bana bir daha yalan söylemeyeceğine söz verdi.
- You always lie to me.
- Bana yalan söyleyip duruyorsun.
- You'd never lie to me, would you?
- Bana asla yalan söylemezdin, değil mi?
- Why would I lie?
- Neden yalan söyleyeyim ki?
- She lies to me all the time.
- Bana her zaman yalan söylüyor.
- My sister lied to me.
- Kız kardeşim bana yalan söyledi.
- I guess both of us were lying.
- Sanırım her ikimiz de yalan söylüyorduk.
- I can't keep lying to her.
- Ona yalan söylemeyi sürdüremiyorum.
- I think both Tom and Mary are lying.
- Sanırım hem Tom hem de Mary yalan söylüyor.
- I'm not going to lie.
- Yalan söylemeyeceğim.
- Why would Tom lie?
- Tom neden yalan söylesin ki?
- I can't lie to her again.
- Ona tekrar yalan söyleyemem.
- Tom was lying to Mary when he said he'd already eaten.
- Tom yemek yediğini söylerken Mary'ye yalan söylüyordu.
- Fadil lied to me.
- Fadıl bana yalan söyledi.
- I'm lying.
- Yalan söylüyorum.
- She lied and I don't like liars.
- Yalan söylerdi ve ben yalancıları sevmem.
- Do you think Tom is lying?
- Tom'un yalan söylediğini düşünüyor musun?
- Why are you lying to her?
- Neden ona yalan söylüyorsun?
- I'm very sorry I lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- We can't prove Tom is lying, but we're pretty sure he is.
- Tom'un yalan söylediğini kanıtlayamayız ama yalan söylediğinden eminiz.
- Tom doesn't know Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini bilmiyor.
- I can understand why Tom would lie in that situation.
- Tom'un o durumda neden yalan söyleyeceğini anlayabiliyorum.
- I knew Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini biliyordum.
- You could be lying.
- Yalan söylüyor olabilirsin.
- Not only did they ignore the protest, they also lied to the press.
- Sadece protestoları görmezden gelmekle kalmadılar, basına da yalan söylediler.
- He destroyed his marriage by lying to his wife.
- Karısına yalan söyleyerek evliliğini mahvetti.
- I don't lie anymore.
- Artık yalan söylemem.
- Would I lie to you?
- Sana yalan söyler miyim?
- Mary lied when Tom asked her how old she was.
- Tom ona kaç yaşında olduğunu sorduğunda Mary yalan söyledi.
- Perhaps Tom lied to us.
- Belki de Tom bize yalan söylemiştir.
- He was punished for lying.
- O, yalan söylediği için cezalandırıldı.
- Why would Tom lie to us?
- Neden Tom bize yalan söylesin?
- I think Tom lied to Mary.
- Bence Tom Mary'ye yalan söyledi.
- I won't lie to him.
- Ona yalan söylemeyeceğim.
- He lied to me.
- O, bana yalan söyledi.
- I always lied and now when I tell the truth, no one believes me.
- Ben her zaman yalan söyledim ve şimdi doğruyu söylediğimde kimse bana inanmıyor.
- Fadil might be lying about the extent of his relationship with Layla.
- Fadıl, Leyla'yla olan ilişkisinin derecesi hakkında yalan söylüyor olabilir.
- I didn't lie to her.
- Ona yalan söylemedim.
- Would Tom lie to you?
- Tom sana yalan söyler miydi?
- I had no idea Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediği hakkında bir fikrim yoktu.
- Tom is probably lying.
- Tom muhtemelen yalan söylüyor.
- Whoever says that is lying.
- Bunu kim söylüyorsa yalan söylüyor.
- Tom and I lied to you.
- Tom ve ben sana yalan söyledik.
- They're all lying.
- Onların hepsi yalan söylüyor.
- You are lying.
- Yalan söylüyorsun.
- Her story was vindicated by a reporter, who found that the police officer had been lying.
- Hikayesi, polis memurunun yalan söylediğini ortaya çıkaran bir muhabir tarafından doğrulandı.
- I don't normally lie.
- Normalde yalan söylemem.
- That's why I lied.
- Yalan söyleme nedenim bu.
- I never lie to Tom.
- Ben asla Tom'a yalan söylemem.
- Tom told me you lied.
- Tom bana senin yalan söylediğini söyledi.
- Tom would never lie to you.
- Tom sana asla yalan söylemez.
- Tom isn't an easy person to lie to.
- Tom yalan söylemesi kolay bir kişi değil.
- She has to lie to her family about her boyfriend.
- O, erkek arkadaşı hakkında ailesine yalan söylemek zorunda.
- We can't lie to you.
- Size yalan söyleyemeyiz.
- I lied to you the other night.
- Geçen akşam sana yalan söyledim.
- I can't stand people who always lie.
- Sürekli yalan söyleyen insanlara katlanamıyorum.
- Don't lie to me, Tom.
- Bana yalan söyleme Tom.
- Tom is lying.
- Tom yalan söylüyor.
- Don't you want to know why I lied to Tom?
- Tom'a neden yalan söylediğimi bilmek istemiyor musun?
- Do you think Tom is lying to us?
- Tom'un bize yalan söylediğini düşünüyor musun?
- I'm not asking you to lie.
- Senden yalan söylemeni istemiyorum.
- Tom lied to Mary and she knows it.
- Tom, Mary'ye yalan söyledi ve Mary bunu biliyor.
- I lied to them.
- Ben onlara yalan söyledim.
- She lies to me all the time.
- O her zaman bana yalan söylüyor.
- I'd like to find out why Tom lied to me.
- Tom'un bana neden yalan söylediğini bulmak istiyorum.
- Either Tom's lying or Mary's lying.
- Ya Tom yalan söylüyor ya da Mary.
- Since Mario lied to me, I don't speak to him anymore.
- Mario bana yalan söylediğinden beri artık onunla konuşmuyorum.
- I'm pretty sure Tom lied to Mary.
- Tom'un Mary'ye yalan söylediğine eminim.
- He kept saying to himself that he must not tell so many lies.
- Kendi kendine bu kadar çok yalan söylememesi gerektiğini söyleyip durdu.
- Tom thinks Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşünüyor.
- Please don't lie to me, Tom.
- Lütfen bana yalan söyleme, Tom.
- Tom lied to his parents.
- Tom ebeveynlerine yalan söyledi.
- We suspected him of lying.
- Yalan söylediğinden şüphelendik.
- I think Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini düşünüyorum.
- He lied to my face.
- Yüzüme karşı yalan söyledi.
- Tom lied to Mary.
- Tom Mary'ye yalan söyledi.
- Tom knows Mary is lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini biliyor.
- Dan lied to his associates.
- Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Do you think Tom lied?
- Tom'un yalan söylediğini mi düşünüyorsun?
- I can't believe Tom lied to my face about what happened.
- Tom'un olanlar hakkında yüzüme karşı yalan söylediğine inanamıyorum.
- Tom destroyed his marriage by lying to his wife.
- Tom karısına yalan söyleyerek evliliğini mahvetti.
- Are you suggesting I was lying?
- Yalan söylediğimi mi öne sürüyorsunuz?
- He promised that he would never lie again.
- Bir daha asla yalan söylemeyeceğine söz verdi.
- Tom must've lied to us.
- Tom, bize yalan söylemiş olmalı.
- He lied to us.
- Bize yalan söyledi.
- In my family, the punishment for lying was severe.
- Benim ailemde yalan söylemenin cezası çok ağırdı.
- Why should I lie?
- Neden yalan söyleyeyim ki?
- We've been lied to so many times.
- Bize pek çok kez yalan söylendi.
- Tom is good at lying.
- Tom yalan söylemede iyidir.
- Everybody knows Tom lied.
- Herkes Tom'un yalan söylediğini biliyor.
- We're not going to lie to you.
- Sana yalan söylemeyeceğiz.
- She was accused of having lied about the affair.
- İlişki hakkında yalan söylemekle suçlandı.
- Tom lied to you about having lived in Boston.
- Tom Boston'da yaşadığı konusunda sana yalan söyledi.
- I almost never lie.
- Neredeyse hiç yalan söylemem.
- Tom almost never lies to Mary.
- Tom neredeyse Mary'ye hiç yalan söylemez.
- How could you lie to me?
- Nasıl olur da bana yalan söylersin?
- They forced me to lie.
- Onlar beni yalan söylemem için zorladı.
- I'm very sorry I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- I have no reason to lie to them.
- Onlara yalan söylemek için hiçbir nedenim yok.
- We can't lie to her.
- Ona yalan söyleyemeyiz.
- I never could lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söyleyemem.
- I'm not going to lie to you.
- Sana yalan söylemeyeceğim.
- Tom tells a lot of lies.
- Tom çok yalan söyler.
- Why did you lie to them?
- Neden onlara yalan söyledin?
- Tom was lying about that.
- Tom bu konuda yalan söylüyordu.
- They're lying to us.
- Onlar bize yalan söylüyor.
- Tom says that he's never lied to Mary.
- Tom, Mary'ye hiç yalan söylemediğini söylüyor.
- Tom clearly lied.
- Tom açıkça yalan söyledi.
- Do you want to know why I lied to Tom?
- Tom'a neden yalan söylediğimi bilmek ister misin?
- I won't lie to Tom about what happened.
- Tom'a olanlar hakkında yalan söylemeyeceğim.
- I'm sorry I lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için üzgünüm.
- Tom shouldn't lie to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylememeli.
- One of them is lying.
- Onlardan birisi yalan söylüyor.
- I couldn't keep lying to her.
- Ona yalan söylemeyi sürdüremedim.
- I had to lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemek zorundaydım.
- Tom despises people who lie.
- Tom, yalan söyleyen insanları küçümsüyor.
- I'd be lying if I said I didn't love you.
- Seni sevmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
- Tom says he never lies to Mary, but he often does.
- Tom, Mary'ye asla yalan söylemediğini belirtir ama sık sık yalan söyler.
- He clearly lied.
- O açıkça yalan söyledi.
- Why are you lying to me?
- Neden bana yalan söylüyorsun?
- Why did you lie?
- Neden yalan söyledin?
- Tom thought that Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğinden şüphelendi.
- Stop lying.
- Yalan söylemeyi bırakın.
- Don't lie about Tom.
- Tom hakkında yalan söyleme.
- He lied, without hesitation.
- O, tereddüt etmeden yalan söyledi.
- I feel bad about lying to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için kendimi kötü hissediyorum.
- He lied about it.
- Bu konuda yalan söyledi.
- Tom told Mary to lie.
- Tom Mary'nin yalan söylemesini söyledi.
- I don't want to lie to him.
- Ona yalan söylemek istemiyorum.
- Tom admitted he'd lied.
- Tom yalan söylediğini itiraf etti.
- Tom was sure Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinden emindi.
- I can't lie to you.
- Sana yalan söyleyemem.
- Why did Tom lie about his age?
- Neden Tom yaşı hakkında yalan söyledi?
- Tom has been lying to us.
- Tom bize yalan söylüyormuş.
- Layla is lying to us.
- Leyla bize yalan söylüyor.
- I think Tom was lying to me.
- Sanırım Tom bana yalan söylüyordu.
- You admit that you lied, right?
- Yalan söylediğinizi itiraf ediyorsunuz, değil mi?
- He wanted me to lie.
- Yalan söylememi istedi.
- I knew Tom wasn't good at lying.
- Tom'un yalan söylemede iyi olmadığını biliyordum.
- She is lying about her age.
- Yaşı hakkında yalan söylüyor.
- Tom knows Mary lied.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini biliyor.
- Sami started telling so many lies.
- Sami çok fazla yalan söylemeye başladı.
- She never lies.
- Asla yalan söylemez.
- Tom is convinced that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğine ikna oldu.
- She may have told me a lie.
- Bana yalan söylemiş olabilir.
- Why are you lying to us?
- Neden bize yalan söylüyorsun?
- Mary lied to her husband.
- Mary kocasına yalan söyledi.
- I no longer have any reason to lie.
- Artık yalan söylemek için herhangi bir nedenim yok.
- I'm not going to lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemeyeceğim.
- He confessed he had to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
- I'm able to lie to you.
- Sana yalan söyleyebilirim.
- Tom lied to Mary about who he was.
- Tom kim olduğu hakkında Mary'ye yalan söyledi.
- Don't ever lie to us again.
- Bize bir daha asla yalan söyleme.
- Tom realized that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini anladı.
- You admit that you lied, right?
- Yalan söylediğini itiraf ediyorsun, değil mi?
- I'll never lie to you.
- Asla sana yalan söylemeyeceğim.
- Tom thought Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini düşündü.
- Ask me no questions, I'll tell you no lies.
- Bana soru sorma, sana yalan söylemeyeceğim.
- I never lied to her.
- Ona hiç yalan söylemedim.
- Does Tom know why Mary lied?
- Tom, Mary'nin neden yalan söylediğini biliyor mu?
- How do you know Tom isn't lying?
- Tom'un yalan söylemediğini nereden biliyorsun?
- Tom told Mary to lie.
- Tom Mary'den yalan söylemesini istedi.
- I don't want to lie.
- Yalan söylemek istemiyorum.
- I wanted to lie, but I didn't.
- Yalan söylemek istedim ama yapmadım.
- Do you think I'm lying?
- Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?
- I lied to my parents.
- Aileme yalan söyledim.
- Tom lied about what happened.
- Tom olanlar hakkında yalan söyledi.
- They lie all the time.
- Onlar her zaman yalan söylüyor.
- Don't lie to them.
- Onlara yalan söyleme.
- Tom lied to us about how much money he made.
- Tom bize ne kadar para kazandığına dair yalan söyledi.
- Don't expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
- Sen bana göz göre göre yalan söylerken benden doğru sözlü olmamı bekleme.
- Tom admitted he lied.
- Tom yalan söylediğini kabul etti.
- He lies all the time.
- O hep yalan söyler.
- Tom was caught lying.
- Tom yalan söylerken yakalandı.
- Tom wasn't sure Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinden emin değildi.
- One of them is probably lying.
- Muhtemelen onlardan biri yalan söylüyor.
- Do you think that she lied?
- Onun yalan söylediğini mi düşünüyorsun?
- Don't ever lie to us again.
- Bir daha bize hiç yalan söyleme.
- I wonder which one of you is lying.
- Hanginizin yalan söylediğini merak ediyorum.
- I can't ask them to lie.
- Onlardan yalan söylemelerini isteyemem.
- Would Tom really lie to us about that?
- Tom bu konuda bize gerçekten yalan söyler mi?
- I had to lie to them.
- Onlara yalan söylemek zorunda kaldım.
- Well, I lied.
- Peki, ben yalan söyledim.
- I knew they were lying!
- Onların yalan söylediğini biliyordum.
- You lied to us.
- Bize yalan söyledin.
- I knew Tom would lie to us about that.
- Tom'un bu konuda bize yalan söyleyeceğini biliyordum.
- I would never lie to him.
- Ona asla yalan söylemezdim.
- I was asked to lie.
- Yalan söylemem istendi.
- We won't ever lie to you.
- Sana asla yalan söylemeyeceğiz.
- I lied about that.
- Bu konuda yalan söyledim.
- I'll tell you the truth, I lied to you.
- Sana gerçeği söyleyeceğim, sana yalan söyledim.
- You didn't actually lie to Tom, did you?
- Gerçekten Tom'a yalan söylemedin, değil mi?
- You lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediniz.
- Sami has lied to us before.
- Sami bize daha önce de yalan söylemişti.
- I regretted lying to him.
- Ona yalan söylediğim için pişmanım.
- He lied readily.
- O kolayca yalan söyledi.
- Tom and I never lie to each other.
- Tom ve ben birbirimize asla yalan söylemeyiz.
- I had to lie to them.
- Onlara yalan söylemek zorundaydım.
- I know I've been lied to.
- Bana yalan söylendiğini biliyorum.
- Even Tom is surprised that Mary lied.
- Tom bile Mary'nin yalan söylemesine şaşırdı.
- We've both lied to you.
- İkimiz de sana yalan söyledik.
- Tom lied about who he'd been with.
- Tom kiminle birlikte olduğu konusunda yalan söyledi.
- Why are you lying to them?
- Neden onlara yalan söylüyorsun?
- I think you lied to me.
- Bana yalan söylediğini düşünüyorum.
- Tom told Mary to stop lying.
- Tom, Mary'ye yalan söylemeyi bırakmasını söyledi.
- I thought Tom was lying, too.
- Tom'un da yalan söylediğini sanıyordum.
- Don't ask, and I won't lie.
- Sorma, ben de yalan söylemeyeyim.
- You steal, you cheat and you lie.
- Çalıyorsun, hile yapıyorsun ve yalan söylüyorsun.
- Tom lied when Mary asked him how old he was.
- Mary yaşını sorduğunda Tom ona yalan söyledi.
- He wanted me to lie.
- O yalan söylememi istedi.
- Don't lie to me.
- Bana yalan söyleme.
- I was forced to lie.
- Ben yalan söylemeye mecbur kaldım.
- Don't lie to him.
- Ona yalan söyleme.
- Tom lied about the matter.
- Tom konu hakkında yalan söyledi.
- I have no reason to lie to you.
- Sana yalan söylemek için hiçbir nedenim yok.
- They're all lying.
- Hepsi yalan söylüyor.
- Tom never lies.
- Tom asla yalan söylemez.
- Tom lied about his grade.
- Tom notu hakkında yalan söyledi.
- I wish Tom hadn't lied to Mary about that.
- Keşke Tom bu konuda Mary'ye yalan söylemeseydi.
- I usually don't lie.
- Ben genellikle yalan söylemem.
- Dan lied about his whereabouts.
- Dan bulunduğu yer hakkında yalan söyledi.
- Tom lied to us.
- Tom bize yalan söyledi.
- I can't keep lying to them.
- Onlara yalan söylemeye devam edemem.
- I have no reason to lie to her.
- Ona yalan söylemek için bir nedenim yok.
- My best friend lied to me.
- En iyi arkadaşım bana yalan söyledi.
- You need to stop lying to yourself.
- Kendine yalan söylemekten vazgeçmelisin.
- Tell Tom you lied.
- Yalan söylediğini Tom'a söyle.
- Tom was punished for lying.
- Tom yalan söylediği için cezalandırıldı.
- She despises people who lie.
- Yalan söyleyen insanlardan nefret eder.
- Tom probably lied to us about that.
- Tom muhtemelen bize bunun hakkında yalan söyledi.
- I had no idea Tom was lying to me.
- Tom'un bana yalan söylediği konusunda hiçbir fikrim yoktu.
- Tom said Mary told him to lie.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylemesini söylediğini söyledi.
- Tom lied to Mary about where he'd been.
- Tom Mary'ye nerede olduğu hakkında yalan söyledi.
- I don't like being lied to.
- Bana yalan söylenilmesini sevmem.
- Tom and Mary claim that they never lie to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine asla yalan söylemediklerini iddia ediyorlar.
- We lied about taking the money.
- Parayı alma konusunda yalan söyledik.
- I'm sorry I had to lie to you.
- Sana yalan söylemek zorunda kaldığım için özür dilerim.
- I've never lied to you, have I?
- Sana hiç yalan söylemedim, değil mi?
- When talking with the police, you shouldn't make up stories or lie.
- Polisle konuşurken hikaye uydurmamalı ya da yalan söylememelisiniz.
- You lied to my face.
- Yüzüme karşı yalan söyledin.
- I couldn't lie to you.
- Sana yalan söyleyemedim.
- When did I lie?
- Ne zaman yalan söyledim?
- That's a lie!
- Yalan söylüyorsun!
- Tom probably lied to us.
- Tom muhtemelen bize yalan söyledi.
- He lied to my face.
- Suratıma baka baka yalan söyledi.
- I would never lie to him.
- Ona asla yalan söylemem.
- How could I lie to you?
- Size nasıl yalan söyleyebilirim?
- You're just lying.
- Yalan söylüyorsunuz.
- Sami lied to protect Layla.
- Sami, Layla'yı korumak için yalan söyledi.
- Tom claims that he's never lied to me.
- Tom bana hiç yalan söylemediğini iddia ediyor.
- Why have I been lied to?
- Neden bana yalan söylendi?
- Tom thought Mary was lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini düşündü.
- She lies.
- Yalan söylüyor.
- She was lying.
- Yalan söylüyordu.
- Don't lie to me, Tom.
- Bana yalan söyleme, Tom.
- Even Tom lied.
- Tom bile yalan söyledi.
- I don't think Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini düşünmüyorum.
- Why are we lying to Tom?
- Neden Tom'a yalan söylüyoruz?
- Fadil can't lie very well.
- Fadıl çok iyi yalan söyleyemez.
- I think Tom might lie to you.
- Bence Tom sana yalan söyleyebilir.
- Tom admitted he'd lied.
- Tom yalan söylediğini kabul etti.
- Tom lies a lot.
- Tom çok yalan söyler.
- I regret lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemekten pişmanım.
- I think Tom just lied to me.
- Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
- I don't understand why Tom would lie to us.
- Tom'un neden bize yalan söyleyeceğini anlamıyorum.
- I'm very sorry I lied.
- Yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- People who will lie for you, will lie to you.
- Sizin için yalan söyleyecek insanlar, size de yalan söyleyeceklerdir.
- Sami lied about that.
- Sami o konuda yalan söyledi.
- Tom told Mary he'd never lie to her.
- Tom Mary'ye asla yalan söylemeyeceğini söyledi.
- Tom probably lied to us about that.
- Tom muhtemelen bu konuda bize yalan söyledi.
- Mary begged Tom not to lie anymore.
- Mary, Tom'a daha fazla yalan söylememesi için yalvardı.
- Tom realized that Mary had been lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini fark etti.
- She lied to her parents.
- O ailesine yalan söyledi.
- I should have lied, but I told him the truth.
- Yalan söylemem gerekirdi, ama ben ona gerçeği söyledim.
- My girlfriend lied to me.
- Kız arkadaşım bana yalan söyledi.
- Layla is lying to us.
- Layla bize yalan söylüyor.
- Stop lying.
- Yalan söylemeyi bırak.
- She lied from start to finish.
- O baştan sona yalan söyledi.
- Layla admitted that she had lied to me.
- Leyla bana yalan söylediğini itiraf etti.
- Tom lied about how old he was.
- Tom kaç yaşında olduğu konusunda yalan söyledi.
- Tom lied to Mary about everything.
- Tom, Mary'ye her konuda yalan söyledi.
- It seems that he's lying.
- Yalan söylüyor gibi görünüyor.
- Tom lied to us about how much money he made.
- Tom bize ne kadar para kazandığı konusunda yalan söyledi.
- Tom told me not to lie.
- Tom bana yalan söylemememi söyledi.
- I don't like lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemekten hoşlanmıyorum.
- Tom is lying about that.
- Tom bu konuda yalan söylüyor.
- I lied to you.
- Sana yalan söyledim.
- I know Tom would never lie to me.
- Tom'un bana yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- I wonder whether Tom was lying or not.
- Tom'un yalan söyleyip söylemediğini merak ediyorum.
- Tom knows Mary is lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini biliyor.
- Everyone lies to me.
- Herkes bana yalan söylüyor.
- Mary didn't believe that Tom would lie to her.
- Mary, Tom'un kendisine yalan söyleyebileceğine inanmadı.
- Fadil might be lying about the extent of his relationship with Layla.
- Fadıl, Leyla ile ilişkisinin boyutu hakkında yalan söylüyor olabilir.
- I had no idea Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini bilmiyordum.
- Tom said he thought that I was lying.
- Tom yalan söylediğimi düşündüğünü söyledi.
- I think Tom might lie to you.
- Sanırım Tom sana yalan söyleyebilir.
- Tom lied to you.
- Tom sana yalan söyledi.
- Why does Tom lie so much?
- Tom neden bu kadar çok yalan söylüyor?
- She wasn't lying.
- Yalan söylemiyordu.
- I couldn't keep lying to her.
- Ona yalan söylemeye devam edemem.
- Why did Tom lie about his age?
- Tom neden yaşı hakkında yalan söyledi?
- It's possible that Tom was lying.
- Tom'un yalan söylüyor olması mümkün.
- Tom said that he's never lied to Mary.
- Tom, Mary'ye hiç yalan söylemediğini söyledi.
- He lied about his age.
- Onun yaşı hakkında yalan söyledi.
- Tom lied about where he grew up.
- Tom nerede büyüdüğü hakkında yalan söyledi.
- I didn't know that he had actually lied to me.
- Onun aslında bana yalan söylemiş olduğunu bilmiyordum.
- He might have lied to me.
- Bana yalan söylemiş olabilir.
- Tom said Mary might lie.
- Tom, Mary'nin yalan söyleyebileceğini söyledi.
- I knew that he lies.
- Yalan söylediğini biliyordum.
- Tom lied about how much he weighed.
- Tom kaç kilo olduğu konusunda yalan söyledi.
- Tom knows that Mary lied to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyor.
- Tom may possibly be lying about that.
- Tom o konuda muhtemelen yalan söylüyor olabilir.
- I never lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söylemem.
- If you're going to lie, you need a good memory.
- Yalan söyleyeceksen iyi bir hafızaya ihtiyacın var.
- I wish you'd stop lying to us all the time.
- Keşke bize sürekli yalan söylemeyi bıraksan.
- Why does Tom keep lying to us?
- Tom neden bize yalan söyleyip duruyor?
- Tom knew Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini biliyordu.
- Tom and Mary both know John lied.
- Tom ve Mary John'un yalan söylediğini biliyor.
- I'm sorry that I lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için üzgünüm.
- Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için utanmalısın.
- Tom lied about his age.
- Tom yaşı hakkında yalan söyledi.
- Why would I lie to you?
- Sana niye yalan söyleyeyim ki?
- Perhaps Tom won't lie to us anymore.
- Belki Tom artık bize yalan söylemez.
- I'm very sorry that I lied to you.
- Ben de sana yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- If Tom told you that, he was lying.
- Tom sana bunu söylediyse, yalan söylüyordur.
- Tom used to lie to his parents a lot.
- Tom ebeveynlerine çok fazla yalan söylerdi.
- I had to lie to her.
- Ona yalan söylemek zorundaydım.
- I told Tom not to lie.
- Tom'a yalan söylememesini söyledim.
- Tom lies like a press release.
- Tom basın açıklaması yapar gibi yalan söylüyor.
- Tom lied to my face.
- Tom yüzüme karşı yalan söyledi.
- I didn't lie.
- Yalan söylemedim.
- Why would I lie?
- Neden yalan söylerdim?
- It seems that Tom is lying.
- Görünüşe göre Tom yalan söylüyor.
- Tom knows he's being lied to.
- Tom kendisine yalan söyleniyor olduğunu biliyor.
- They're lying to us.
- Bize yalan söylüyorlar.
- Tom thought Mary was lying about where she'd been.
- Tom, Mary'nin nerede olduğu konusunda yalan söylediğini düşündü.
- Have I ever lied to you?
- Sana hiç yalan söyledim mi ben?
- I shouldn't have lied to Tom.
- Tom'a yalan söylememeliydim.
- You don't lie well.
- İyi yalan söyleyemiyorsun.
- Tom didn't believe that Mary would lie to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söyleyeceğine inanmıyordu.
- I think Tom has lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini düşünüyorum.
- I lied to the police about where I had been.
- Nerede olduğum konusunda polise yalan söyledim.
- I'm really sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için gerçekten üzgünüm.
- I was lying earlier.
- Daha önce yalan söylüyordum.
- If you lie to me, I'll know.
- Bana yalan söylersen bilirim.
- Tom hasn't ever lied to me, as far as I know.
- Tom bildiğim kadarıyla bana hiç yalan söylemedi.
- I thought that Tom had lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini düşündüm.
- Why do children lie to their parents?
- Çocuklar neden ailelerine yalan söyler?
- How did you know I was lying?
- Yalan söylediğimi nereden bildiniz?
- Tom suspected that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinden şüpheleniyordu.
- I'm so sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- You lied to Tom.
- Tom'a yalan söyledin.
- I think Tom was lied to.
- Tom'a yalan söylendiğini düşünüyorum.
- I have no reason to lie to them.
- Onlara yalan söylemek için bir nedenim yok.
- Tom wouldn't lie to me.
- Tom bana yalan söylemedi.
- You should've lied to Tom about where you were.
- Nerede olduğun konusunda Tom'a yalan söylemeliydin.
- She's clearly lying.
- O açıkça yalan söylüyor.
- Tom is mad at you for lying to him.
- Tom ona yalan söylediğin için sana kızgın.
- Tom is always lying.
- Tom her zaman yalan söyler.
- I've been lying to you.
- Ben sana yalan söylüyorum.
- Tom never lies to Mary.
- Tom, Mary'ye asla yalan söylemez.
- My brother lied to me.
- Kardeşim bana yalan söyledi.
- He was accused of having lied about the affair.
- Olay hakkında yalan söylemekle suçlandı.
- Tom has been lying, hasn't he?
- Tom yalan söylüyor, değil mi?
- Tom says he lied to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylediğini söylüyor.
- I think you lied to me.
- Bence bana yalan söyledin.
- I'm not suggesting we lie to Tom.
- Tom'a yalan söylememizi önermiyorum.
- We've got to quit lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemeyi bırakmak zorundayız.
- It's possible that Tom lied to you.
- Tom'un size yalan söylemiş olması mümkün.
- I had to lie again.
- Tekrar yalan söylemek zorunda kaldım.
- Tom isn't sure Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylemiş olduğundan emin değil.
- I think she's lying.
- Bence o yalan söylüyor.
- He lied readily.
- Kolayca yalan söyledi.
- I'd never lie to you.
- Asla sana yalan söylemezdim.
- Ask no questions and hear no lies.
- Yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın.
- I lied to my boyfriend about my age.
- Erkek arkadaşıma yaşım hakkında yalan söyledim.
- I know that you lied to me the other day.
- Geçen gün bana yalan söylediğini biliyorum.
- You wouldn't lie.
- Yalan söylemeyeceksin.
- I told you I'd be quick and I wasn't lying.
- Sana çabuk olacağımı söylemiştim ve yalan söylemiyordum.
- He told deliberate lies.
- O, kasıtlı yalanlar söyledi.
- Tom lied to protect himself.
- Tom kendini korumak için yalan söyledi.
- You can't just lie to them.
- Onlara yalan söyleyemezsin.
- Tom is lying again, isn't he?
- Tom yine yalan söylüyor, değil mi?
- I'm not good at lying.
- Yalan söylemede iyi değilim.
- Sometimes we lie so that we don't hurt the feelings of others.
- Bazen başkalarının duygularını incitmemek için yalan söyleriz.
- Tom has lied to me before.
- Tom bana daha önce de yalan söylemişti.
- I suspect Tom has lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğinden şüpheleniyorum.
- It's wrong to lie.
- Yalan söylemek yanlıştır.
- Tom knows Mary lied to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyor.
- I'm prepared to lie for Tom if I have to.
- Gerekirse Tom için yalan söylemeye hazırım.
- Are you sure Tom lied to us?
- Tom'un bize yalan söylediğine emin misin?
- It won't do any good to lie about it.
- Bu konuda yalan söylemenin bir yararı olmaz.
- Why are you lying?
- Neden yalan söylüyorsun?
- He never lies.
- O asla yalan söylemez.
- She lies all the time.
- O her zaman yalan söyler.
- I couldn't keep lying to him.
- Ona yalan söylemeyi sürdüremedim.
- He lied brazenly.
- Pişkince yalan söyledi.
- Tom lied because he's hiding something.
- Tom bir şey sakladığı için yalan söyledi.
- You don't have to lie.
- Yalan söylemek zorunda değilsin.
- Tom lied about his age to get into the club.
- Tom kulübe girebilmek için yaşı hakkında yalan söyledi.
- They concluded he was lying.
- Yalan söylediği sonucuna vardılar.
- We can't lie to Tom.
- Tom'a yalan söyleyemeyiz.
- You weren't lying.
- Yalan söylemiyordun.
- Does Tom still think Mary lied?
- Tom hâlâ Mary'nin yalan söylediğini düşünüyor mu?
- If you're going to lie, you need a good memory.
- Eğer yalan söyleyeceksen, iyi bir hafızaya ihtiyacın var.
- He's lying.
- Yalan söylüyor.
- Have I ever lied to you?
- Hiç sana yalan söyledim mi?
- My parents lied to me.
- Annem ve babam bana yalan söylediler.
- You've been lying about everything, haven't you?
- Her konuda yalan söylüyordun, değil mi?
- Tom knows Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini biliyor.
- You've been lying about everything, haven't you?
- Her şey hakkında yalan söylüyorsun, değil mi?
- Would Tom ever lie to you?
- Tom sana hiç yalan söyler miydi?
- Tom thought that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşündü.
- I know Tom lied.
- Tom'un yalan söylediğini biliyorum.
- He's clearly lying.
- Açıkça yalan söylüyor.
- Tom has been lying about that.
- Tom bu konuda yalan söylüyordu.
- He lies all the time.
- Her zaman yalan söyler.
- Tom said Mary has never lied to him.
- Tom, Mary'nin ona hiç yalan söylemediğini söyledi.
- You can lie to everyone else, but you can't lie to yourself.
- Herkese yalan söyleyebilirsin ama kendine yalan söyleyemezsin.
- I didn't think Tom and Mary were lying.
- Tom ve Mary'nin yalan söylediğini düşünmemiştim.
- I regret that I lied.
- Yalan söylediğime pişmanım.
- I've never lied to her.
- Ona hiç yalan söylemedim.
- I've lied to you.
- Sana yalan söyledim.
- You are lying to me.
- Bana yalan söylüyorsun.
- I had to lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemek zorunda kaldım.
- I know Tom would never lie to Mary.
- Tom'un asla Mary'ye yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- I don't think Tom and Mary are lying.
- Tom ve Mary'nin yalan söylediğini sanmıyorum.
- Tom doesn't think Mary lies to him, but I know she does.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini düşünmüyor ama ben söylediğini biliyorum.
- Tom has been lying all along.
- Tom başından beri yalan söylüyordu.
- Tom is always lying.
- Tom her zaman yalan söylüyor.
- Tom realized Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini fark etti.
- Don't lie to me!
- Bana yalan söyleme!
- Tom lied to Mary when he told her he'd never been married.
- Tom, Mary'ye hiç evlenmediğini söyleyerek yalan söyledi.
- I was lying earlier.
- Yalan söylüyordum.
- I never lied to him.
- Ona hiç yalan söylemedim.
- Tom had no reason to suspect that Mary was lying.
- Tom'un Mary'nin yalan söylediğinden şüphelenmesi için hiçbir neden yoktu.
- Why would Tom lie to you?
- Neden Tom size yalan söylesin?
- Tom thinks Mary lied.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini düşünüyor.
- I regretted lying to him.
- Ona yalan söylediğime pişman oldum.
- I'd be lying if I said I didn't like Tom.
- Tom'u sevmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
- Why did you lie to him?
- Neden ona yalan söyledin?
- Obviously, someone is lying.
- Belli ki biri yalan söylüyor.
- You admit that you lied, right?
- Yalan söylediğini kabul ediyorsun, değil mi?
- I would never lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söylemem.
- In fact, he lied.
- Aslında, o yalan söyledi.
- I found out that Tom had lied.
- Tom'un yalan söylediğini öğrendim.
- That's why I lied.
- Bu yüzden yalan söyledim.
- My dad lied to me.
- Babam bana yalan söyledi.
- Please forgive me for lying to you.
- Lütfen size yalan söylediğim için beni affet.
- We both know you are lying to me, don't we?
- İkimiz de bana yalan söylediğini biliyoruz, değil mi?
- She lied to you.
- O sana yalan söyledi.
- It's obvious that Tom lied.
- Tom'un yalan söylediği belli.
- Do you still think Tom lied?
- Hâlâ Tom'un yalan söylediğini düşünüyor musun?
- I have no reason to lie to you.
- Sana yalan söylemek için bir nedenim yok.
- Ask no questions and hear no lies.
- Beni yalan söylemek zorunda bırakma.
- I lied to you because I didn't want to go.
- Gitmek istemediğim için sana yalan söyledim.
- I can tell when someone is lying.
- Birinin ne zaman yalan söylediğini söyleyebilirim.
- Tom wants me to lie for him.
- Tom onun için yalan söylememi istiyor.
- Tom is mad at you for lying to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylediğiniz için size kızgın.
- You shouldn't lie to her.
- Ona yalan söylememelisin.
- Tom admitted that he had lied to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylediğini itiraf etti.
- Everyone knows Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini herkes biliyor.
- I know Tom was lying to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyorum.
- Tom used to lie to his parents a lot.
- Tom ailesine çok yalan söylerdi.
- In fact, he was lying.
- Aslında, o yalan söylüyordu.
- I had no idea that Tom and Mary were lying to us.
- Tom ve Mary'nin bize yalan söylediğini bilmiyordum.
- This woman lied to me.
- Bu kadın bana yalan söyledi.
- Are you lying?
- Yalan söylüyor musun?
- Tom always lies to me.
- Tom bana hep yalan söyler.
- Why did she lie about her age?
- Neden yaşı hakkında yalan söyledi?
- I hated lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemekten nefret ederdim.
- Some parents don't punish their children when they lie.
- Bazı ebeveynler yalan söylediklerinde çocuklarını cezalandırmazlar.
- Tom said Mary should've lied to John about where she'd spent her summer vacation.
- Tom Mary'nin yaz tatilini nerede harcadığı hakkında John'a yalan söylemesi gerektiğini söyledi.
- Tom wouldn't lie.
- Tom yalan söylemedi.
- Tom is unaware that Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinin farkında değil.
- Tom did lie.
- Tom yalan söyledi.
- She was indignant when I said she was lying.
- Yalan söylediğini söylediğimde çok kızdı.
- Tom lies.
- Tom yalan söylüyor.
- I lied unwillingly.
- İstemeden yalan söyledim.
- I don't like lying to her.
- Ona yalan söylemekten hoşlanmıyorum.
- Fadil lied to protect Layla.
- Fadıl Leyla'yı korumak için yalan söyledi.
- Tom thought Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşündü.
- You lied to her.
- Ona yalan söyledin.
- I've never lied to him.
- Ben ona hiç yalan söylemedim.
- It appears that she was lying.
- O yalan söylüyor gibi görünüyordu.
- Genetics doesn't lie.
- Genetik yalan söylemez.
- You shouldn't lie to me.
- Bana yalan söylememelisin.
- If you lie to me, I'll know.
- Bana yalan söylersen, anlarım.
- You shouldn't lie to him.
- Ona yalan söylememelisin.
- Tom lied to the cops.
- Tom polislere yalan söyledi.
- They're lying.
- Yalan söylüyorlar.
- Tom must've been lying.
- Tom yalan söylüyor olmalı.
- I think Tom won't lie to us anymore.
- Bence Tom artık bize yalan söylemeyecek.
- I don't think Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini sanmıyorum.
- You said you would text me in the evening, but you lied, evidently.
- Bana akşam mesaj atacağını söylemiştin ama belli ki yalan söylemişsin.
- You shouldn't lie to me.
- Bana yalan söylememelisiniz.
- Tom and I know why Mary lied.
- Tom ve ben Mary'nin neden yalan söylediğini biliyoruz.
- I will never know the reason why he lied to me.
- Bana neden yalan söylediğini asla bilemeyeceğim.
- Please forgive me for lying to you.
- Lütfen sana yalan söylediğim için beni affet.
- Tom thinks he can tell when Mary is lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini anlayabileceğini düşünüyor.
- Do you think Tom knew you were lying to him?
- Sence Tom ona yalan söylediğini biliyor muydu?
- Do you think parents should punish their children when they lie?
- Ebeveynlerin çocuklarını yalan söylediklerinde cezalandırmaları gerektiğini düşünüyor musun?
- I didn't realize that Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini fark etmedim.
- I'll never lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söylemem.
- I think it's wrong to lie.
- Bence yalan söylemek yanlış.
- My kids don't usually lie to me.
- Çocuklarım genelde bana yalan söylemez.
- Tom, how could you lie to me, right to my face, like that?
- Gözümün içine baka baka nasıl yalan söyleyebildin be Tom?
- I think she's lying.
- Onun yalan söylediğini düşünüyorum.
- He doesn't lie.
- O, yalan söylemez.
- I wonder why Tom is lying.
- Tom'un neden yalan söylediğini merak ediyorum.
- Tom lied about what he'd been doing.
- Tom ne yaptığı hakkında yalan söyledi.
- I never should've lied to Tom.
- Tom'a asla yalan söylememeliydim.
- I never lied to her.
- Ben ona hiç yalan söylemedim.
- Why are we lying to him?
- Neden ona yalan söylüyoruz?
- I won't ask Tom to lie for me.
- Tom'dan benim için yalan söylemesini istemeyeceğim.
- People who will lie for you, will lie to you.
- Senin için yalan söyleyecek insanlar, sana yalan söyleyecektir.
- Why do you lie for her?
- Neden onun için yalan söylüyorsun?
- Tom said Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini söyledi.
- I know Tom has lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyorum.
- I lied to her.
- Ben ona yalan söyledim.
- Tom lied when he said he didn't like Mary.
- Tom Mary'yi sevmediğini söylediğinde yalan söylüyordu.
- I think we were lied to.
- Sanırım bize yalan söylendi.
- Tom has told Mary to lie.
- Tom, Mary'ye yalan söylemesini söyledi.
- She lied to the policeman.
- Polise yalan söyledi.
- I know you lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediğini biliyorum.
- I'm not going to lie to her.
- Ona yalan söylemeyeceğim.
- We wouldn't lie to you.
- Sana yalan söylemeyiz.
- Tom was lying through his teeth.
- Tom göz göre göre yalan söylüyordu.
- I knew he was lying.
- Yalan söylediğini biliyordum.
- You lied to us, didn't you?
- Bize yalan söyledin, değil mi?
- I'm the one who's been lied to.
- Yalan söylenen benim.
- Please promise you'll never lie to me again.
- Lütfen bana tekrar yalan söylemeyeceğine söz ver.
- Tom lied when he told Mary that he had won the race.
- Tom, Mary'ye yarışı kazandığını söylerken yalan söyledi.
- I knew you were lying.
- Yalan söylediğini biliyordum.
- I didn't lie to him.
- Ona yalan söylemedim.
- I couldn't keep lying to him.
- Ona yalan söylemeye devam edemezdim.
- He lies to me all the time.
- O her zaman bana yalan söylüyor.
- I lied to Tom.
- Tom'a yalan söyledim.
- Tom has no idea why Mary lied.
- Tom'un Mary'nin neden yalan söylediği hakkında hiçbir fikri yok.
- I wish we hadn't lied to Tom.
- Keşke Tom'a yalan söylemeseydik.
- Why did Tom lie?
- Tom neden yalan söyledi?
- You told me not to lie.
- Bana yalan söyleme demiştin.
- Tom said Mary wasn't lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylemediğini söyledi.
- I think Tom was lying to us.
- Bence Tom bize yalan söylüyordu.
- How could you lie to me?
- Bana nasıl yalan söylersin?
- I need to know why you lied to Tom.
- Tom'a neden yalan söylediğini bilmem gerekiyor.
- I could've lied to you, but I didn't.
- Sana yalan söyleyebilirdim ama söylemedim.
- I think we were lied to.
- Bence bize yalan söylendi.
- I wish we hadn't lied to Tom.
- Keşke Tom'a yalan söylememiş olsaydık.
- I know that Tom won't lie to me.
- Tom'un bana yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- I suspect that Tom has lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğinden şüpheleniyorum.
- The police suspect that he was lying.
- Polisler, onun yalan söylediğinden şüpheleniyorlar.
- I never heard him lie.
- Onun yalan söylediğini hiç duymadım.
- Tom knew that Mary was lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
- Dan lied to his associates.
- Dan ortaklarına yalan söyledi.
- He is lying.
- O yalan söylüyor.
- I thought you were lying.
- Yalan söylediğini sandım.
- Tom has lied to me in the past and I don't trust him.
- Tom geçmişte bana yalan söyledi ve ona güvenmiyorum.
- I wish Tom had lied to Mary about that.
- Keşke Tom bu konuda Mary'ye yalan söyleseydi.
- Tom lied to the police.
- Tom polislere yalan söyledi.
- When have I ever lied to you?
- Şimdiye kadar sana ne zaman yalan söyledim?
- I haven't spoken to Mario since he lied to me.
- O bana yalan söylediğinden beri ben Mario ile konuşmadım.
- I admit that I lied.
- Yalan söylediğimi itiraf ediyorum.
- Tom believes that Mary is lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğine inanıyor.
- I can't lie to them again.
- Onlara tekrar yalan söyleyemem.
- Tom lies to Mary all the time.
- Tom, Mary'ye sürekli yalan söylüyor.
- Tom lied about where he had been.
- Tom nerede olduğu hakkında yalan söyledi.
- Tom probably won't lie to you again.
- Tom muhtemelen sana bir daha yalan söylemez.
- It's possible that Tom lied to you.
- Tom'un sana yalan söylemiş olması mümkündür.
- I hate it when you lie.
- Yalan söylemenden nefret ediyorum.
- Tom said he thought Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşündüğünü söyledi.
- Are you sure Tom lied to us?
- Tom'un bize yalan söylediğinden emin misin?
- Either Tom is lying or Mary is lying.
- Ya Tom yalan söylüyor ya da Mary.
- Tom lied because he's hiding something.
- Tom yalan söyledi çünkü bir şeyler saklıyor.
- We've been lied to before.
- Bize daha önce yalan söylendi.
- I had no idea that Tom and Mary were lying to us.
- Tom ve Mary'nin bize yalan söyledikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- She accused him of having lied to her.
- Onu kendisine yalan söylemekle suçladı.
- I lied to you.
- Size yalan söyledim.
- He never lies.
- Kesinlikle yalan söylemez.
- She's obviously lying!
- Belli ki yalan söylüyor!
- I lied to the police.
- Polise yalan söyledim.
- Why did you lie to us?
- Bize neden yalan söyledin?
- Why do you think I'm lying?
- Neden yalan söylediğimi düşünüyorsun?
- I hope that Tom doesn't lie to us.
- Umarım Tom bize yalan söylemez.
- We all lie.
- Hepimiz yalan söyleriz.
- Tom lied about his age, so Mary thought he was much older than he really was.
- Tom yaşı hakkında yalan söyledi, bu yüzden Mary onun gerçekte olduğundan çok daha yaşlı olduğunu düşündü.
- Tom realized Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini anladı.
- I can't lie to them.
- Onlara yalan söyleyemem.
- I was lying.
- Yalan söylüyordum.
- You shouldn't lie to them.
- Onlara yalan söylememelisin.
- I can't keep lying to them.
- Onlara yalan söylemeyi sürdüremiyorum.
- Obviously, he is lying.
- Belli ki yalan söylüyor.
- No one's asking you to lie.
- Kimse senden yalan söylemeni istemiyor.
- Tom lied about who he'd been with.
- Tom kimle birlikte olduğu hakkında yalan söyledi.
- I won't lie about it.
- Bu konuda yalan söylemeyeceğim.
- I'm not saying Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini söylemiyorum.
- You lied to her.
- Sen ona yalan söyledin.
- Why would Tom lie about his age?
- Tom yaşı hakkında niye yalan söylesin ki?
- I actually believed Tom wasn't lying.
- Tom'un yalan söylemediğine gerçekten inandım.
- I never should've lied to Tom.
- Asla Tom'a yalan söylememem gerekirdi.
- Why does Tom keep lying to us?
- Tom niye bize sürekli yalan söylüyor?
- I can't believe you lied to me.
- Bana yalan söylediğine inanamıyorum.
- She lies to you all the time.
- O her zaman sana yalan söylüyor.
- He is lying through his teeth.
- Yalan söylüyor.
- You can't just lie to Tom.
- Tom'a yalan söyleyemezsin.
- Children and drunks don't lie.
- Çocuklar ve sarhoşlar yalan söylemez.
- I wouldn't lie to you.
- Sana yalan söylemezdim.
- Tom didn't want to lie.
- Tom yalan söylemek istemedi.
- Tom didn't say you lied.
- Tom yalan söylediğini söylemedi.
- Tom has lied to Mary many times.
- Tom birçok kez Mary'ye yalan söyledi.
- Tom says you lie a lot.
- Tom senin çok yalan söylediğini söylüyor.
- He never lies.
- Asla yalan söylemez.
- Mary punished her daughter for lying.
- Yalan söylediği için Mary kızını cezalandırdı.
- Tom is lying to us.
- Tom bize yalan söylüyor.
- Tell him you lied.
- Ona yalan söylediğini söyle.
- As far as I can tell, Tom isn't lying.
- Anladığım kadarıyla Tom yalan söylemiyor.
- Do you expect me to lie for you?
- Sizin için yalan söylememi mi bekliyorsunuz?
- Tom and Mary say John lied.
- Tom ve Mary, John'un yalan söylediğini söylüyor.
- Tom knows why Mary lied.
- Tom, Mary'nin neden yalan söylediğini biliyor.
- My daughter lied to me.
- Kızım bana yalan söyledi.
- Tom said he thought that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşündüğünü söyledi.
- Tom can lie well.
- Tom iyi yalan söyleyebilir.
- He hated lying.
- Yalan söylemekten nefret ederdi.
- Yanni is lying to me.
- Yanni bana yalan söylüyor.
- I don't like lying to him.
- Ona yalan söylemekten hoşlanmıyorum.
- She's clearly lying.
- Açıkça yalan söylüyor.
- I hate lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemekten nefret ediyorum.
- Tom punished his son for lying.
- Tom oğlunu yalan söylediği için cezalandırdı.
- My wife lied to me.
- Karım bana yalan söyledi.
- My brother lied to me.
- Erkek kardeşim bana yalan söyledi.
- I don't intentionally lie to people.
- Ben insanlara kasten yalan söylemem.
- Tom could've been lying.
- Tom yalan söylüyor olabilirdi.
- Why would they lie?
- Neden yalan söylesinler ki?
- Tom says Mary is lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini söylüyor.
- He seems to be lying.
- O yalan söylüyor gibi görünüyor.
- Tom lied about his job experience.
- Tom iş deneyimi hakkında yalan söyledi.
- I'd like to find out why Tom lied to me.
- Tom'un bana neden yalan söylediğini öğrenmek istiyorum.
- Tom always lies.
- Tom hep yalan söyler.
- You can't stop someone from lying to you.
- Birinin sana yalan söylemesini engelleyemezsin.
- He lied to his parents.
- O anne ve babasına yalan söylüyordu.
- He's clearly lying.
- O açıkça yalan söylüyor.
- Please stop lying.
- Lütfen yalan söylemeyi bırak.
- He never lies.
- O, asla yalan söylemez.
- They weren't lying.
- Onlar yalan söylemiyorlardı.
- We suspected him of lying.
- Biz onun yalan söylediğinden şüphelendik.
- Right from the beginning you have lied to me.
- En başından beri bana yalan söyledin.
- Don't you lie!
- Yalan söyleme!
- He lies to you all the time.
- O her zaman sana yalan söylüyor.
- I wish I hadn't lied to the police.
- Keşke polise yalan söylemeseydim.
- I didn't lie to them.
- Onlara yalan söylemedim.
- You don't need to lie.
- Yalan söylemene gerek yok.
- He even thought I lied.
- Yalan söylediğimi bile düşündü.
- Tom has been lying all along.
- Tom başından beri yalan söylüyor.
- I think Tom won't lie to us anymore.
- Sanırım Tom artık bize yalan söylemeyecek.
- He lied about taking the money.
- Parayı aldığı konusunda yalan söyledi.
- I often lie about my age.
- Yaşım hakkında sık sık yalan söylerim.
- We both know Tom lied.
- İkimiz de Tom'un yalan söylediğini biliyoruz.
- I've never lied to you before.
- Sana daha önce hiç yalan söylemedim.
- I never lied to him.
- Ben ona hiç yalan söylemedim.
- Tell Tom you lied.
- Tom'a yalan söylediğini söyle.
- He told deliberate lies.
- Kasıtlı yalanlar söyledi.
- Why would she lie?
- Neden yalan söylesin?
- Layla lied to Sami.
- Leyla, Sami'ye yalan söyledi.
- Tom has never lied to me before.
- Tom bana daha önce hiç yalan söylemedi.
- I had no idea Tom was lying to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini bilmiyordum.
- Tom knew he was being lied to.
- Tom kendine yalan söylendiğini biliyordu.
- Please forgive me for lying to you.
- Size yalan söylediğim için lütfen beni affedin.
- Tom isn't an easy person to lie to.
- Tom yalan söylenmesi kolay biri değil.
- I don't lie anymore.
- Artık yalan söylemiyorum.
- Nobody lied.
- Kimse yalan söylemedi.
- Tom was lying.
- Tom yalan söylüyordu.
- To be honest, I would lie, if I said that I have never regretted my sudden decisions.
- Dürüst olmak gerekirse, ani kararlarımdan hiç pişmanlık duymadığımı söylersem yalan söylemiş olurum.
- Why does Tom keep lying to us?
- Tom neden bize yalan söylemeye devam ediyor?
- Tom lied about where he had been.
- Tom nerede olduğu konusunda yalan söyledi.
- I hope Tom isn't lying.
- Umarım Tom yalan söylemiyordur.
- I don't want to lie to you.
- Sana yalan söylemek istemiyorum.
- You're obviously lying.
- Belli ki yalan söylüyorsun.
- I know Tom would never lie to me.
- Tom'un bana asla yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- Tom lies like a eulogy.
- Tom methiye düzer gibi yalan söyler.
- Tom thought Mary was lying about where she'd been.
- Tom Mary'nin nerede olduğu hakkında yalan söylediğini düşündü.
- Mary thought Tom was lying to her.
- Mary, Tom'un ona yalan söylediğini düşündü.
- I lie to Tom all time.
- Tom'a her zaman yalan söylüyorum.
- Tom wouldn't lie.
- Tom yalan söylemezdi.
- Is Tom still lying?
- Tom hala yalan söylüyor mu?
- I've never lied to her.
- Ben ona hiç yalan söylemedim.
- I had to lie to my parents.
- Ebeveynlerime yalan söylemek zorunda kaldım.
- I don't know why I lied to her.
- Ben de ona neden yalan söylediğimi bilmiyorum.
- Tom told me he had lied.
- Tom bana yalan söylediğini söyledi.
- You lied to him.
- Ona yalan söyledin.
- Maybe Tom asked Mary to lie.
- Belki Tom Mary'den yalan söylemesini istemiştir.
- It's possible that Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediği olası.
- In other words, Tom lied.
- Başka bir deyişle, Tom yalan söyledi.
- Tom has lied to us many times.
- Tom birçok kez bize yalan söyledi.
- Someone is lying.
- Birileri yalan söylüyor.
- Tom knows he's being lied to.
- Tom ona yalan söylenmekte olduğunu biliyor.
- Tom isn't sure Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinden emin değil.
- Sami has lied to us before.
- Sami daha önce bize yalan söyledi.
- Tom knows that Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini biliyor.
- I've never lied to you, and I don't like to hold things back from you.
- Sana hiç yalan söylemedim ve senden bir şeyler saklamayı sevmiyorum.
- Someone is lying.
- Birisi yalan söylüyor.
- I admitted I'd lied.
- Yalan söylediğimi kabul ettim.
- You can't just lie to them like that.
- Onlara bu şekilde yalan söyleyemezsin.
- Tom told Mary that it was wrong to lie.
- Tom, Mary'ye yalan söylemenin yanlış olduğunu söyledi.
- When talking with the police, you shouldn't make up stories or lie.
- Polisle konuşurken hikayeler uydurmamalısın ya da yalan söylememelisin.
- He hated lying.
- O yalan söylemekten nefret ediyordu.
- Tom lied to the police.
- Tom polise yalan söyledi.
- I know when Tom is lying.
- Tom'un ne zaman yalan söylediğini bilirim.
- I have no reason to lie to her.
- Ona yalan söylemek için hiçbir nedenim yok.
- I should've never lied to Tom.
- Tom'a asla yalan söylememeliydim.
- I knew that he lies.
- Onun yalan söylediğini biliyordum.
- You lied about taking the money, didn't you?
- Parayı aldığın konusunda yalan söyledin, değil mi?
- He once lied and told her a rare creature lived in her closet.
- Bir keresinde yalan söyledi ve ona dolabında nadir bir yaratığın yaşadığını söyledi.
- Tom isn't good at lying.
- Tom yalan söylemede iyi değildir.
- I didn't say you were lying.
- Yalan söylediğini söylemedim.
- He's lying, I can always tell.
- O yalan söylüyor, ben her zaman söyleyebilirim.
- You think I'm lying, don't you?
- Yalan söylediğimi düşünüyorsun, değil mi?
- I don't know why I lied to him.
- Ona neden yalan söylediğimi bilmiyorum.
- He clearly lied.
- Açıkça yalan söyledi.
- It was obvious that he was lying.
- Onun yalan söylediği belliydi.
- Tom asked Mary to lie about where they'd been.
- Tom, Mary'den nerede oldukları konusunda yalan söylemesini istedi.
- He accused her of having lied to him.
- Onu kendisine yalan söylemekle suçladı.
- Tom lied to his wife.
- Tom karısına yalan söyledi.
- Tom knew Mary was lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
- She lies to you all the time.
- Sana her zaman yalan söylüyor.
- I wonder if Tom was lying.
- Tom'un yalan söyleyip söylemediğini merak ediyorum.
- When did I ever lie to you?
- Şimdiye kadar sana ne zaman yalan söyledim?
- She's lying.
- Yalan söylüyor.
- Do you think parents should punish their children when they lie?
- Sizce aileler yalan söyleyen çocuklarını cezalandırmalı mı?
- Tom thought I was lying.
- Tom yalan söylediğimi düşündü.
- Tom didn't realize that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini fark etmedi.
- This boy never lies.
- Bu oğlan asla yalan söylemez.
- She lied about it.
- Yalan söyledi.
- I don't like being lied to.
- Yalan söylenmesinden hoşlanmam.
- Tom lied to Mary when he said he didn't do that.
- Tom bunu yapmadığını söylediğinde Mary'ye yalan söyledi.
- I think it's wrong to lie.
- Yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
- Tom said he never lied to Mary.
- Tom, Mary'ye asla yalan söylemediğini söyledi.
- It's my belief that he's lying.
- Bence o yalan söylüyor.
- You didn't have to lie.
- Yalan söylemek zorunda değildin.
- I had already told you that Marco lies more than he speaks.
- Marco'nun konuştuğundan daha çok yalan söylediğini size söylemiştim.
- I wish I hadn't lied to Tom.
- Keşke Tom'a yalan söylemeseydim.
- I regret that I lied.
- Yalan söylediğim için pişmanım.
- Layla lied to Sami.
- Layla Sami'ye yalan söyledi.
- Tom says Mary is lying about where she was last night.
- Tom, Mary'nin dün gece nerede olduğu konusunda yalan söylediğini söyledi.
- Tom lied to me about that.
- Tom bana bunun hakkında yalan söyledi.
- I'm able to lie to you.
- Ben sana yalan söyleyebilirim.
- I didn't think Tom and Mary were lying.
- Tom ve Mary'nin yalan söylediklerini düşünmedim.
- Maybe Tom isn't the one who's lying.
- Belki de yalan söyleyen Tom değildir.
- He's lying, I can always tell.
- Yalan söylüyor, bunu her zaman söyleyebilirim.
- I should've never lied to you.
- Sana asla yalan söylememeliydim.
- I have no reason to lie to him.
- Ona yalan söylemek için hiçbir nedenim yok.
- Tom could've lied to you, but he didn't.
- Tom size yalan söyleyebilirdi ama söylemedi.
- Everyone knows Tom is lying.
- Herkes Tom'un yalan söylediğini biliyor.
- Is Tom lying about his age?
- Tom yaşı hakkında yalan söylüyor mu?
- What makes you think that I am lying?
- Yalan söylediğimi de nereden çıkardın?
- Why would Tom lie to us?
- Tom bize neden yalan söylesin?
- We've never lied to each other.
- Birbirimize hiç yalan söylemedik.
- I never said you were lying.
- Yalan söylediğini hiç söylemedim.
- Tom didn't have to lie.
- Tom'un yalan söylemesine gerek yoktu.
- Tom thought Mary lied to him about where she'd been.
- Tom Mary'nin ona nerede olduğuyla ilgili yalan söylediğini düşündü.
- I can't lie to Tom again.
- Tom'a tekrar yalan söyleyemem.
- Tom shouldn't lie to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylememeliydi.
- He wasn't lying.
- Yalan söylemiyordu.
- Mary lied to you.
- Mary sana yalan söyledi.
- Tom lied to me about that.
- Tom bu konuda bana yalan söyledi.
- I'll never lie to you again.
- Bir daha sana asla yalan söylemeyeceğim.
- I lied to him.
- Ben ona yalan söyledim.
- I'm glad I lied to Tom about where I'd been.
- Nerede olduğum konusunda Tom'a yalan söylediğim için memnunum.
- Tom and Mary know John lied to them.
- Tom ve Mary, John'un onlara yalan söylediğini biliyorlar.
- I wouldn't lie to Tom.
- Tom'a yalan söyleyemezdim.
- I wonder why is Tom lying.
- Tom'un neden yalan söylediğini merak ediyorum.
- I think he's lying.
- Bence o yalan söylüyor.
- In fact, he was lying.
- Aslında, yalan söylüyordu.
- It turns out Tom wasn't lying.
- Tom'un yalan söylemediği ortaya çıktı.
- I wonder why Tom lies so much.
- Tom'un neden bu kadar çok yalan söylediğini merak ediyorum.
- I think you've been lied to.
- Bence sana yalan söylendi.
- Don't lie, Honey.
- Yalan söyleme, tatlım.
- He lied to us.
- O bize yalan söyledi.
- I know it was wrong to lie to you.
- Sana yalan söylememin yanlış olduğunu biliyorum.
- That's why I lied to you.
- Bu yüzden size yalan söyledim.
- I don't want to lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemek istemiyorum.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış olduğunu öğretir.
- We wouldn't lie to you.
- Sana yalan söylemezdik.
- I lied when I said I didn't like Tom.
- Tom'u sevmediğimi söylerken yalan söyledim.
- Tom admitted that he had lied to me.
- Tom bana yalan söylemiş olduğunu itiraf etti.
- I won't lie to you.
- Sana yalan söylemeyeceğim.
- You're just lying.
- Sadece yalan söylüyorsun.
- Tom lied to Mary when he said did that.
- Tom bunu yaptığını söylediğinde Mary'ye yalan söyledi.
- I no longer have any reason to lie.
- Artık yalan söylemek için bir nedenim yok.
- Do you think Tom knew you were lying to him?
- Tom'un senin ona yalan söylediğini bildiğini düşünüyor musun?
- I haven't ever lied to you.
- Sana hiç yalan söylemedim.
- Tom is lying to you.
- Tom sana yalan söylüyor.
- You've lied to us, haven't you?
- Bize yalan söyledin, değil mi?
- I'd know if you were lying.
- Yalan söyleseydin anlardım.
- He lied to his parents.
- Ailesine yalan söyledi.
- Tom lied to Mary about who he was.
- Tom, Mary'ye kim olduğu hakkında yalan söyledi.
- I can't ask her to lie.
- Onun yalan söylemesini isteyemem.
- Tom may possibly be lying about that.
- Tom muhtemelen bu konuda yalan söylüyor olabilir.
- I thought you were lying.
- Yalan söylediğini sanmıştım.
- I'm not saying Tom is lying.
- Tom yalan söylüyor demiyorum.
- He lied, without hesitation.
- Hiç tereddüt etmeden yalan söyledi.
- Please don't lie to us.
- Lütfen bize yalan söylemeyin.
- Tom said Mary should've lied to John about where she'd spent her summer vacation.
- Tom, Mary'nin yaz tatilini nerede geçirdiği konusunda John'a yalan söylemesi gerektiğini söyledi.
- I suspect that he is lying.
- Yalan söylediğinden şüpheleniyorum.
- Does Tom think Mary lied?
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini mi düşünüyor?
- Mary lied about her age.
- Mary yaşı hakkında yalan söyledi.
- Tom lied to Mary about where he'd been.
- Tom, Mary'ye nerede olduğu konusunda yalan söyledi.
- You think I'm lying, don't you?
- Yalan söylediğimi düşünüyorsun değil mi?
- He made an admission that he had lied.
- O, yalan söylediğini itiraf etti.
- As far as I can tell, Tom isn't lying.
- Bildiğim kadarıyla Tom yalan söylemiyor.
- One of them is probably lying.
- İçlerinden biri muhtemelen yalan söylüyor.
- Tom is lying to you.
- Tom size yalan söylüyor.
- You said you would text me in the evening, but you lied, evidently.
- Akşamleyin bana mesaj atacağını söyledin ama açıkça yalan söyledin.
- Why would I lie about something like that?
- Neden böyle bir konuda yalan söyleyeyim ki?
- Everyone's lying.
- Herkes yalan söylüyor.
- We know Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyoruz.
- I knew Tom wouldn't lie to us.
- Tom'un bize yalan söylemeyeceğini biliyordum.
- I know that you lied.
- Yalan söylediğini biliyorum.
- Tom said he thought I was lying.
- Tom yalan söylediğimi düşündüğünü söyledi.
- We can't lie to them.
- Onlara yalan söyleyemeyiz.
- Many people who say they aren't afraid of dying are lying.
- Ölmekten korkmadığını söyleyen birçok insan yalan söylüyor.
- Please promise me that you'll never lie again.
- Lütfen bana bir daha yalan söylemeyeceğine söz ver.
- One of you must be lying.
- İçinizden biri yalan söylüyor olmalı.
- Tom lied to Mary when he said did that.
- Tom, bunu yaptığını söylerken Mary'ye yalan söyledi.
- I'm not saying anybody's lying.
- Kimsenin yalan söylediğini söylemiyorum.
- Why are you lying to Tom?
- Neden Tom'a yalan söylüyorsun?
- She despises people who lie.
- O yalan söyleyen insanları hor görüyor.
- Tom lied to Mary when he said he didn't know John.
- Tom, John'u tanımadığını söylerken Mary'ye yalan söyledi.
- Tom never lied to Mary.
- Tom, Mary'ye hiç yalan söylemedi.
- You can always tell if Tom is lying.
- Tom'un yalan söylediğini her zaman anlayabilirsin.
- I knew Tom lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini biliyordum.
- I can't ask her to lie.
- Ondan yalan söylemesini isteyemem.
- My son lied to me.
- Oğlum bana yalan söyledi.
- I can tell when someone is lying.
- Birinin yalan söylediğini anlayabilirim.
- I hope Tom doesn't lie to us.
- Umarım Tom bize yalan söylemez.
- Tom has lied to us many times.
- Tom bize birçok kez yalan söyledi.
- It's possible that Tom is lying.
- Tom'un yalan söylüyor olması mümkün.
- Tom believes that Mary is lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğine inanıyor.
- I can't lie to Tom anymore.
- Tom'a daha fazla yalan söyleyemem.
- I won't ever lie to you.
- Sana asla yalan söylemeyeceğim.
- I think that Tom lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini düşünüyorum.
- I've been lying to Tom.
- Tom'a yalan söylüyordum.
- You seem to be lying.
- Yalan söylüyor gibi görünüyorsun.
- Tom didn't believe that Mary would lie to him.
- Tom Mary'nin ona yalan söyleyeceğine inanmıyordu.
- Tom might be lying to you.
- Tom sana yalan söylüyor olabilir.
- Tom didn't know that Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini bilmiyordu.
- Tom might've lied to me.
- Tom bana yalan söylemiş olabilir.
- You steal, you cheat and you lie.
- Çalıyorsun, aldatıyorsun ve yalan söylüyorsun.
- She lied because she's hiding something.
- O bir şey sakladığı için yalan söyledi.
- In fact she lied.
- Aslında yalan söyledi.
- Sometimes we lie to keep from hurting someone else's feelings.
- Bazen, başkalarının duygularını incitmemek için yalan söyleriz.
- Have you lied to me?
- Bana yalan söyledin mi?
- You wouldn't be lying to me, would you?
- Bana yalan söylüyor olamazsın, değil mi?
- I convinced Tom to lie about where he'd been.
- Tom'u olduğu yerde hakkında yalan söylemeye ikna ettim.
- I suspect that he is lying.
- Ben onun yalan söylediğinden şüpheliyim.
- Fadil lied to me.
- Fadil bana yalan söylemiş.
- Why would Tom lie to you?
- Neden Tom sana yalan söylesin?
- I'll never lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söylemeyeceğim.
- I lied to my girlfriend about my age.
- Kız arkadaşıma yaşım hakkında yalan söyledim.
- Are you sure that Tom hasn't been lying to us?
- Tom'un bize yalan söylemediğinden emin misin?
- I lie to them all time.
- Ben onlara her zaman yalan söylerim.
- Do you think Tom is lying to us?
- Tom'un bize yalan söylediğini düşünüyor musunuz?
- When did I ever lie to you?
- Sana ne zaman yalan söyledim ki?
- I doubt Tom will lie to you.
- Tom'un sana yalan söyleyeceğinden şüpheliyim.
- Layla had a reason to lie.
- Layla'nın yalan söylemek için bir nedeni vardı.
- You didn't actually lie to Tom, did you?
- Tom'a gerçekten yalan söylemedin, değil mi?
- I hated lying.
- Yalan söylemekten nefret ediyordum.
- Have you ever known Tom to lie?
- Tom'un hiç yalan söylediğini gördünüz mü?
- I'm lying.
- Ben yalan söylüyorum.
- Sometimes it's better to lie.
- Bazen yalan söylemek daha iyidir.
- Tom despises people who lie.
- Tom yalan söyleyen insanlardan nefret eder.
- I think Tom lied about where he'd been.
- Bence Tom nerede olduğu konusunda yalan söyledi.
- Do you think that Tom lied to me?
- Tom'un bana yalan söylediğini düşünüyor musun?
- I should've known you were lying.
- Yalan söylediğini bilmeliydim.
- I wouldn't lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemezdim.
- I can't lie to you again.
- Sana tekrar yalan söyleyemem.
- She may have told me a lie.
- O bana yalan söylemiş olabilir.
- Would you rather lie than make him angry?
- Onu kızdırmaktansa yalan söylemeyi mi tercih edersin?
- Tom had a hunch that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğine dair bir önseziye sahipti.
- How did you know I was lying?
- Yalan söylediğimi nasıl anladın?
- Why did you lie to them?
- Onlara neden yalan söyledin?
- We now know that Tom was lying.
- Artık Tom'un yalan söylediğini biliyoruz.
- I can't lie.
- Ben yalan söyleyemem.
- I lied on my job application.
- İş başvurumda yalan söyledim.
- How do you know Tom isn't lying?
- Tom'un yalan söylemediğini nasıl biliyorsun?
- Do you know why Tom lied?
- Tom'un neden yalan söylediğini biliyor musun?
- You seem to be lying.
- Yalan söylüyor gibisin.
- I didn't ask Tom to lie.
- Tom'dan yalan söylemesini istemedim.
- Don't lie about me.
- Benim hakkımda yalan söyleme.
- Tom says Mary is lying about where she was last night.
- Tom Mary'nin dün gece nerede olduğu hakkında yalan söylediğini söylüyor.
- Both Tom and I lied to you.
- Tom da ben de sana yalan söyledik.
- I hope you stop telling me lies.
- Umarım bana yalan söylemeyi bırakırsın.
- She lied from start to finish.
- Başından sonuna kadar yalan söyledi.
- She has to lie to her family about her boyfriend.
- Erkek arkadaşı hakkında ailesine yalan söylemek zorunda.
- I'm pretty sure Tom's lying.
- Tom'un yalan söylediğine eminim.
- One of you is lying.
- Biriniz yalan söylüyor.
- Don't lie.
- Yalan söyleme.
- They lie all the time.
- Her zaman yalan söylerler.
- Tom wouldn't lie to me.
- Tom bana yalan söylemez.
- I don't like lying to him.
- Ona yalan söylemeyi sevmiyorum.
- Somebody is lying here.
- Burada birisi yalan söylüyor.
- I don't think Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini sanmıyorum.
- I think Tom is lying.
- Bence Tom yalan söylüyor.
- We both know you are lying to me, don't we?
- Bana yalan söylediğini ikimiz de biliyoruz; değil mi?
- Tom never lied.
- Tom hiç yalan söylemedi.
- Tom isn't lying.
- Tom yalan söylemiyor.
- Tom expected Mary to lie.
- Tom, Mary'nin yalan söylemesini bekliyordu.
- I really regret lying.
- Yalan söylediğim için gerçekten pişmanım.
- Tell her you lied.
- Ona yalan söylediğini söyle.
- Okay, I lied.
- Tamam, ben yalan söyledim.
- My husband lied to me.
- Kocam bana yalan söyledi.
- They don't realize that we know they're lying to us.
- Bize yalan söylediklerini bildiğimizin farkında değiller.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- She is lying.
- Yalan söylüyor.
- I know Tom would never lie to me.
- Biliyorum Tom bana asla yalan söylemez.
- Don't lie about her.
- Onunla ilgili yalan söyleme.
- Tom has lied to Mary many times.
- Tom, Mary'ye birçok kez yalan söyledi.
- Both Tom and Mary have lied to you.
- Hem Tom hem de Mary size yalan söyledi.
- Tom admitted that he had lied to me.
- Tom bana yalan söylediğini itiraf etti.
- I'm sorry I lied to you before.
- Ben daha önce size yalan söylediğim için üzgünüm.
- I lied when I said I didn't like Tom.
- Tom'dan hoşlanmadığımı söylerken yalan söylemiştim.
- I felt lied to and cheated.
- Kendimi yalan söylenmiş ve aldatılmış hissettim.
- I wonder whether or not Tom was lying.
- Tom'un yalan söyleyip söylemediğini merak ediyorum.
- You shouldn't lie.
- Yalan söylememelisin.
- Tom was caught in a lie.
- Tom yalan söylerken yakalandı.
- That's why I lied to you.
- Sana yalan söylememin nedeni bu.
- Mary punished her daughter for lying.
- Mary kızını yalan söylediği için cezalandırdı.
- I've lied to Tom.
- Tom'a yalan söyledim.
- People often lie about what they did on the weekend, so their friends won't realize how boring they really are.
- İnsanlar genellikle hafta sonu ne yaptıkları hakkında yalan söylerler, böylece arkadaşları gerçekte ne kadar sıkıcı olduklarını fark etmezler.
- Tom was unaware that Mary had lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğinden habersizdi.
- I'm sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için üzgünüm.
- If Mary could lie about that, she is likely to lie about anything.
- Mary bu konuda yalan söyleyebiliyorsa, her konuda yalan söyleyebilir.
- Okay, I lied.
- Pekala, yalan söyledim.
- Tom thinks Mary is lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini düşünüyor.
- Why did Tom lie to Mary?
- Tom neden Mary'ye yalan söyledi?
- I lied to the cops.
- Polislere yalan söyledim.
- I don't understand why Tom would lie to us.
- Tom'un bize neden yalan söylediğini anlamıyorum.
- I never lied to them.
- Onlara hiç yalan söylemedim.
- I'm glad I lied to Tom about where I'd been.
- Nerede olduğum hakkında Tom'a yalan söylediğim için memnun oldum.
- She's German, so she must be lying!
- Alman olduğuna göre yalan söylüyor olmalı!
- Tom has lied to us before.
- Tom bize daha önce de yalan söyledi.
- The police suspect that he was lying.
- Polis onun yalan söylediğinden şüphelendi.
- I'm very sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için çok üzgünüm.
- How can you tell if Tom is lying?
- Tom'un yalan söylediğini nereden biliyorsun?
- Don't lie about them.
- Onlar hakkında yalan söyleme.
- What else are you lying about?
- Başka ne hakkında yalan söylüyorsun?
- I can't lie to Tom.
- Tom'a yalan söyleyemem.
- Tom lied about what happened.
- Tom ne olduğu hakkında yalan söyledi.
- I've got no reason to lie to you.
- Sana yalan söylemek için nedenim yok.
- Tom was sure Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğinden emindi.
- Why did Tom lie to me?
- Tom bana neden yalan söyledi?
- One of them is lying.
- İçlerinden biri yalan söylüyor.
- There's nothing Tom hates more than lying.
- Tom'un yalan söylemekten daha çok nefret ettiği bir şey yoktur.
- We two know that you two lie.
- İkimiz de yalan söylediğinizi biliyoruz.
- Don't lie anymore, OK?
- Artık yalan söyleme, tamam mı?
- Don't lie to yourself.
- Kendine yalan söyleme.
- I lied constantly to my wife.
- Karıma sürekli yalan söyledim.
- I can't ask Tom to lie.
- Tom'un yalan söylemesini isteyemem.
- I lied to protect you.
- Seni korumak için yalan söyledim.
- You'd never lie to me, would you?
- Bana asla yalan söylemezsin, değil mi?
- Tom isn't the lying type.
- Tom yalan söyleyen bir tip değil.
- I can't lie to you again.
- Sana bir daha yalan söyleyemem.
- I don't think that Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini sanmıyorum.
- Tom lied when he said he didn't like Mary.
- Tom, Mary'den hoşlanmadığını söylerken yalan söyledi.
- You lied to the FBI.
- FBI'a yalan söyledin.
- You shouldn't have lied to me.
- Bana yalan söylememeliydin.
- Tom may have lied to us.
- Tom bize yalan söylemiş olabilir.
- Tom would never lie to you.
- Tom asla sana yalan söylemezdi.
- I'm sorry that I lied to you yesterday.
- Dün sana yalan söylediğim için özür dilerim.
- You shouldn't lie to Tom.
- Tom'a yalan söylememlisin.
- I'm sorry I lied to you before.
- Sana daha önce yalan söylediğim için özür dilerim.
- You shouldn't lie to Tom.
- Tom'a yalan söylememelisin.
- I actually believed Tom wasn't lying.
- Tom'un yalan söylemediğine gerçekten inanıyordum.
- Tom is unlikely to lie to us again.
- Tom muhtemelen bize tekrar yalan söylemeyecek.
- Tom asked Mary why she had lied.
- Tom Mary'ye neden yalan söylediğini sordu.
- Maybe Tom lied to us.
- Belki Tom bize yalan söylemiştir.
- Why did you lie to Tom?
- Tom'a neden yalan söyledin?
- Tom was caught in a lie.
- Tom, yalan söylerken yakalandı.
- I never could lie to Tom.
- Tom'a asla yalan söyleyemezdim.
- People like Tom lie all the time.
- Tom gibi insanlar her zaman yalan söyler.
- I think Tom lied about where he'd been.
- Bence Tom nerede olduğu hakkında yalan söyledi.
- Tom is lying about more than that.
- Tom bundan daha fazla konuda yalan söylüyor.
- Tom thinks Mary is lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşünüyor.
- I'd be lying if I said no.
- Hayır deseydim yalan söylüyor olurdum.
- In fact she lied.
- Aslında, o yalan söyledi.
- It's possible Tom is lying.
- Tom'un yalan söylüyor olması mümkün.
- How do you know Tom didn't lie to you?
- Tom'un sana yalan söylemediğini nasıl biliyorsun?
- You always lie to me.
- Bana her zaman yalan söylüyorsun.
- We're not going to lie to you.
- Biz sana yalan söylemeyeceğiz.
- Tom could be lying.
- Tom yalan söylüyor olabilir.
- We won't lie to you.
- Sana yalan söylemeyeceğiz.
- Tom was tempted to lie.
- Tom yalan söylemek istedi.
- Layla lied to protect Sami.
- Leyla, Sami'yi korumak için yalan söyledi.
- I regret lying to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için pişmanım.
- It appears that she was lying.
- Yalan söylediği anlaşılıyor.
- Why did Tom lie to me?
- Tom neden bana yalan söyledi?
- I can't keep lying to her.
- Ona yalan söylemeye devam edemem.
- Tom didn't need to lie.
- Tom'un yalan söylemesine gerek yoktu.
- I'm sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için özür dilerim.
- Tom lied about his job experience.
- Tom iş deneyimi konusunda yalan söyledi.
- Tom hasn't ever lied to me, as far as I know.
- Bildiğim kadarıyla Tom bana hiç yalan söylemedi.
- She lied to you.
- Sana yalan söyledi.
- Sami lied to protect Layla.
- Sami, Leyla'yı korumak için yalan söyledi.
- I can't keep lying to him.
- Ona yalan söylemeye devam edemem.
- Please don't lie to me.
- Lütfen bana yalan söyleme.
- We two know that you two lie.
- Biz ikimiz siz ikinizin yalan söylediğini biliyoruz.
- How many times have you lied to me?
- Bana kaç kere yalan söyledin?
- Tom didn't realize that Mary was lying.
- Tom Mary'nin yalan söylediğini fark etmedi.
- You've lied to us before.
- Bize daha önce de yalan söyledin.
- Tom punished his son for lying.
- Tom yalan söylediği için oğlunu cezalandırdı.
- Why do you lie for him?
- Neden onun için yalan söylüyorsun?
- Tom clearly lied.
- Tom açık biçimde yalan söyledi.
- I lied to them.
- Onlara yalan söyledim.
- I think Tom is lying.
- Sanırım Tom yalan söylüyor.
- It was obvious that he was lying.
- Yalan söylediği çok açıktı.
- I admit that I lied.
- Yalan söylediğimi kabul ediyorum.
- There's nothing Tom hates more than lying.
- Tom'un yalan söylemekten daha çok nefret ettiği bir şey yok.
- Tom would never lie to Mary.
- Tom asla Mary'ye yalan söylemezdi.
- You've lied to us before.
- Daha önce bize yalan söyledin.
- Of course he lied.
- Tabii ki yalan söyledi.
- Tom wouldn't have lied.
- Tom yalan söylemezdi.
- Tom predicted Mary would lie.
- Tom, Mary'nin yalan söyleyeceğini tahmin etti.
- I admitted I'd lied.
- Yalan söylediğimi itiraf ettim.
- There's no doubt that Tom is lying about it.
- Tom'un bu konuda yalan söylediğine şüphe yok.
- Why do you lie for them?
- Neden onlar için yalan söylüyorsun?
- I couldn't keep lying to them.
- Onlara yalan söylemeyi sürdüremedim.
- Tom lied to the others.
- Tom diğerlerine yalan söyledi.
- I'm so sorry that I lied to you.
- Sana yalan söylediğime çok üzgünüm.
- Tell them you lied.
- Onlara yalan söylediğini söyle.
- Tom lies all the time.
- Tom her zaman yalan söylüyor.
- Nobody lied.
- Hiç kimse yalan söylemedi.
- I would never lie to you.
- Sana hiç yalan söylemedim.
- She lied to her parents.
- O anne ve babasına yalan söyledi.
- Tom is unlikely to lie to us again.
- Tom'un bize bir daha yalan söylemesi mümkün değil.
- Layla lied to protect Sami.
- Layla Sami'yi korumak için yalan söyledi.
- Tom knew Mary was lying to John.
- Tom, Mary'nin John'a yalan söylediğini biliyordu.
- I was lying to you.
- Sana yalan söylüyordum.
- Tom probably won't lie to you again.
- Tom muhtemelen sana bir daha yalan söylemeyecek.
- Either Tom's lying or Mary's lying.
- Ya Tom yalan söylüyor ya da Mary yalan söylüyor.
- I know when I'm being lied to.
- Ne zaman yalan söylendiğini biliyorum.
- Tom has lied to me before.
- Tom daha önce bana yalan söyledi.
- He's lying.
- O, yalan söylüyor.
- Don't lie to Tom.
- Tom'a yalan söyleme.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Even Tom is surprised that Mary lied.
- Mary'nin yalan söylemesine Tom bile şaşırdı.
- Tom has been lying to you.
- Tom sana yalan söylüyor.
- I found it hard to lie to Tom.
- Tom'a yalan söylemek zor geldi.
- Tom regretted lying to Mary.
- Tom, Mary'ye yalan söylediğine pişman oldu.
- Would Tom lie to us?
- Tom bize yalan söyler miydi?
- I know why Tom lied.
- Tom'un neden yalan söylediğini biliyorum.
- I regretted lying to her.
- Ona yalan söylediğim için pişmanım.
- I know that Tom lied.
- Tom'un yalan söylediğini biliyorum.
- People lie every day.
- İnsanlar her gün yalan söyler.
- Tom regretted lying.
- Tom yalan söylediğine pişman oldu.
- I couldn't keep lying to them.
- Onlara yalan söylemeye devam edemezdim.
- I'm sorry I lied to you.
- Sana yalan söylediğim için özür dilerim.
- I lied to you the other night.
- Geçen gece sana yalan söyledim.
- Don't lie to us.
- Bize yalan söyleme.
- How do you know Tom didn't lie to you?
- Tom'un sana yalan söylemediğini nereden biliyorsun?
- Tom lied about what had happened.
- Tom, ne olduğu konusunda yalan söyledi.
- What else have you lied to me about?
- Bana başka ne hakkında yalan söyledin?
- Tom was lying through his teeth.
- Tom külliyen yalan söylüyordu.
- Harry is ashamed of having lied to Sally.
- Harry, Sally'ye yalan söylediği için utanıyor.
- You lie like a rug.
- Halı gibi yalan söylüyorsun.
- Why do you lie for Tom?
- Tom için neden yalan söylüyorsun?
- Tom obviously lied.
- Tom belli ki yalan söylemiş.
- I never heard him lie.
- Yalan söylediğini hiç duymadım.
- I'd expected Tom to lie about that.
- Tom'un bu konuda yalan söylemesini beklerdim.
- Honestly, I'd be lying if I said I never regret my sudden decisions.
- Dürüst olmak gerekirse, ani kararlarımdan hiç pişman olmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum.
- You need to stop lying to yourself.
- Kendine yalan söylemeyi bırakmalısın.
- I'll tell you the truth, I lied to you.
- Sana doğruyu söyleyeceğim, sana yalan söyledim.
- I don't like lying to her.
- Ona yalan söylemeyi sevmiyorum.
- I don't think Tom would lie.
- Tom'un yalan söyleyeceğini sanmıyorum.
- He has lied to me again and again.
- Bana tekrar tekrar yalan söyledi.
- Tom thought Mary lied to him about where she'd been.
- Tom, Mary'nin nerede olduğu konusunda ona yalan söylediğini düşünüyordu.
- Would Tom ever lie to you?
- Tom sana hiç yalan söyler mi?
- I don't know why I lied to him.
- Neden ona yalan söylediğimi bilmiyorum.
- Tom and I never lie to each other.
- Tom ve ben asla birbirimize yalan söylemeyiz.
- Tom doesn't think Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini düşünmüyor.
- Tom lied to the FBI.
- Tom FBI'a yalan söyledi.
- Tom is lying again.
- Tom yine yalan söylüyor.
- He was accused of having lied about the affair.
- İlişki hakkında yalan söylemekle suçlandı.
- Tom lied about a lot of things.
- Tom birçok şey hakkında yalan söyledi.
- Tom asked Mary to lie about where they'd been.
- Tom Mary'den nerede oldukları hakkında yalan söylemesini istedi.
- He lied to me.
- Bana yalan söyledi.
- I don't lie.
- Yalan söylemem.
- I had to lie to everyone.
- Herkese yalan söylemek zorunda kaldım.
- Tom told Mary not to lie.
- Tom, Mary'e yalan söylememesini söyledi.
- I haven't spoken to Mario since he lied to me.
- Bana yalan söylediğinden beri Mario'yla konuşmadım.
- I thought Tom was lying, too.
- Ben de Tom'un yalan söylediğini düşündüm.
- Right from the beginning you have lied to me.
- Başından beri bana yalan söyledin.
- Tom is lying about his age.
- Tom yaşı hakkında yalan söylüyor.
- He lied to you.
- O sana yalan söyledi.
- I didn't lie to you.
- Sana yalan söylemedim.
- Tom knew Mary was lying to him.
- Tom Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
- Why would they lie?
- Neden yalan söylesinler?
- Sami is lying.
- Sami yalan söylüyor.
- I'm not going to lie to them.
- Onlara yalan söylemeyeceğim.
- Tom is the one who's lying.
- Yalan söyleyen Tom.
- Tom didn't want to lie.
- Tom yalan söylemek istemiyordu.
- Why should I lie?
- Neden yalan söylemeliyim?
- Tom has lied to me in the past, so I don't trust him anymore.
- Tom geçmişte bana yalan söyledi, bu nedenle artık ona güvenmiyorum.
- Tom lied about it.
- Tom bu konuda yalan söyledi.
- I can't lie.
- Yalan söyleyemem.
- I can understand why Tom would lie in that situation.
- Tom'un bu durumda neden yalan söylediğini anlayabiliyorum.
- Tom lied about taking the money.
- Tom parayı aldığı konusunda yalan söyledi.
- How did you know I was lying?
- Yalan söylediğimi nasıl bildin?
- They don't realize that we know they're lying to us.
- Bize yalan söylediklerini bildiğimizi fark etmiyorlar.
- Tom and Mary are lying.
- Tom ve Mary yalan söylüyor.
- I know Tom would never lie to Mary.
- Tom'un Mary'ye asla yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- This was the first time I lied to Mary.
- Mary'ye ilk kez yalan söyledim.
- I lied every time Tom asked me about Mary.
- Tom bana Mary hakkında her sorduğunda yalan söyledim.
- He destroyed his marriage by lying to his wife.
- Karısına yalan söyleyerek evliliğini yıktı.
- I wanted to believe Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğine inanmak istedim.
- Tom is lying about more than that.
- Tom daha fazlası hakkında yalan söylüyor.
- I've been lying to Tom.
- Tom'a yalan söylüyorum.
- Why do you lie for Tom?
- Neden Tom için yalan söylüyorsun?
- Because he lied, he was punished.
- Yalan söylediği için cezalandırıldı.
- I don't know why I lied to her.
- Ona neden yalan söylediğimi bilmiyorum.
- Tom knows that I lied to him.
- Tom benim ona yalan söylediğimi biliyor.
- When they got married, they both swore to never lie.
- Evlendiklerinde ikisi de asla yalan söylemeyeceklerine yemin ettiler.
- I lied to my girlfriend about my age.
- Yaşım hakkında kız arkadaşıma yalan söyledim.
- I knew they were lying!
- Yalan söylediklerini biliyordum!
- I lie to him all time.
- Ona her zaman yalan söylüyorum.
- I'd never lie to you.
- Sana asla yalan söylemem.
- I always lied and now when I tell the truth, no one believes me.
- Hep yalan söyledim ve şimdi doğruyu söylediğimde kimse bana inanmıyor.
- I'll never lie to you again.
- Sana bir daha asla yalan söylemeyeceğim.
- How can you tell when Tom is lying?
- Tom'un ne zaman yalan söylediğini nasıl anlıyorsun?
- Tom has lied to you.
- Tom sana yalan söyledi.
- I can't lie to her.
- Ona yalan söyleyemem.
- I'm tired of lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemekten bıktım.
- Tom often lies about his age.
- Tom sık sık yaşı hakkında yalan söyler.
- Do you want to know why I lied to Tom?
- Tom'a neden yalan söylediğimi bilmek istiyor musun?
- Let's just let sleeping dogs lie.
- Bırakalım da uyuyan köpekler yalan söylesin.
- Tom accused Mary of having lied to him.
- Tom Mary'yi kendisine yalan söylemekle suçladı.
- You've been lying to me all this time, haven't you?
- Bunca zamandır bana yalan söylüyordun, değil mi?
- I'd never ever lie to you.
- Sana asla yalan söylemem.
- I know Tom won't lie to you.
- Tom'un sana yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- Tom lied about where he grew up.
- Tom büyüdüğü yer hakkında yalan söyledi.
- He has deliberately lied.
- O kasten yalan söyledi.
- Tom never lied to Mary.
- Tom, Mary'ye asla yalan söylemedi.
- Why would we lie to you?
- Neden sana yalan söyleyelim ki?
- Why did you lie to us?
- Neden bize yalan söyledin?
- In fact, she lied.
- Aslında, o yalan söyledi.
- If you don't lie you don't sell.
- Yalan söylemezsen satamazsın.
- Tom didn't say Mary lied.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini söylemedi.
- Tom lied to Mary about what he did.
- Tom yaptığı şey hakkında Mary'ye yalan söyledi.
- Don't lie about us.
- Bizim hakkımızda yalan söyleme.
- I was forced to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldım.
- I can always tell when Tom is lying.
- Tom'un ne zaman yalan söylediğini her zaman söyleyebilirim.
- Tom didn't need to lie.
- Tom'un yalan söylemesi gerekmiyordu.
- You lied to us.
- Sen bize yalan söyledin.
- Both Tom and I lied to you.
- Hem Tom hem de ben sana yalan söyledik.
- Please forgive me for lying to you.
- Lütfen size yalan söylediğim için beni affedin.
- Tom often lies to Mary.
- Tom, Mary'ye sık sık yalan söyler.
- Tom lied to Mary when he told her he'd never been married.
- Tom ona evli olmadığını söylediğinde Mary'ye yalan söyledi.
- Tom wouldn't bother to lie.
- Tom yalan söyleme zahmetine girmezdi.
- I shouldn't have lied to you.
- Sana yalan söylememeliydim.
- Tom lied to me.
- Tom bana yalan söyledi.
- I didn't know that Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini bilmiyordum.
- I think it's a pity that he lied.
- Bence yalan söylemesi çok yazık.
- He was punished for lying.
- Yalan söylediği için cezalandırıldı.
- Tom admitted that he'd lied to me.
- Tom bana yalan söylediğini itiraf etti.
- We've got to quit lying to Tom.
- Tom'a yalan söylemeyi bırakmalıyız.
- It's obvious that he lied.
- Onun yalan söylediği açık.
- That's when I knew Tom was lying.
- Tom'un yalan söylediğini o zaman anladım.
- I shouldn't have lied.
- Yalan söylememeliydim.
- I think Tom has lied to us.
- Bence Tom bize yalan söyledi.
- I know that Tom won't lie to Mary.
- Tom'un Mary'ye yalan söylemeyeceğini biliyorum.
- Tom lied to me and so did Mary.
- Tom bana yalan söyledi, Mary de öyle.
- Tom lied about a lot of things.
- Tom çok şey hakkında yalan söyledi.
- Tom knew Mary was lying to John.
- Tom Mary'nin John'a yalan söylediğini biliyordu.
- Tom lied to you about that.
- Tom bu konuda sana yalan söyledi.
- Why do you lie for him?
- Neden onun için yalan söylüyorsunuz?
- I lied to my parents.
- Ben aileme yalan söyledim.
- I wonder why Tom lied to Mary about that.
- Tom'un neden Mary'ye bunun hakkında yalan söylediğini merak ediyorum.
- I lied to the teacher.
- Öğretmene yalan söyledim.
- You always lie to me.
- Bana hep yalan söylüyorsun.
- I can't lie to Tom anymore.
- Artık Tom'a yalan söyleyemem.
- I never said you were lying.
- Yalan söylediğinizi asla söylemedim.
- My gut tells me that Tom is lying.
- İçimden bir ses Tom'un yalan söylediğini söylüyor.
- We regret lying to you.
- Sana yalan söylediğimize pişmanız.
- You don't lie well.
- İyi yalan söylemiyorsun.
- You've lied to me before, haven't you?
- Bana daha önce de yalan söyledin, değil mi?
- Tom has lied to me again.
- Tom bana yine yalan söyledi.
- Even Tom lied to us.
- Tom bile bize yalan söyledi.
- How did we not know that Tom was lying to us?
- Tom'un bize yalan söylediğini nasıl anlamadık?
- I have no reason to lie to him.
- Ona yalan söylemek için bir nedenim yok.
- I think both Tom and Mary are lying.
- Bence hem Tom hem de Mary yalan söylüyor.
- Please don't lie to us.
- Lütfen bize yalan söyleme.
- Tom wondered if he had been lied to.
- Tom kendisine yalan söylenip söylenmediğini merak etti.
- Tom lied to me when he said you weren't beautiful.
- Tom senin güzel olmadığını söylerken bana yalan söyledi.
- I don't want you to lie to me.
- Bana yalan söylemeni istemiyorum.
- We know that Tom lied to us.
- Tom'un bize yalan söylediğini biliyoruz.
- She lies all the time.
- Her zaman yalan söyler.
- Did you lie to Tom?
- Tom'a yalan söyledin mi?
- Tom accused Mary of having lied to him.
- Tom, Mary'yi ona yalan söylemekle suçladı.
- I convinced Tom to lie about where he'd been.
- Tom'u nerede olduğu konusunda yalan söylemeye ikna ettim.
- I lied to my boyfriend about my age.
- Yaşım konusunda erkek arkadaşıma yalan söyledim.
- Please don't lie to me.
- Lütfen bana yalan söylemeyin.
- I've never lied to them.
- Ben onlara hiç yalan söylemedim.
- He lies as naturally as he breathes.
- Nefes aldığı kadar doğal bir şekilde yalan söylüyor.
- I couldn't lie to you.
- Sana yalan söyleyemezdim.
- Don't lie about him.
- Onun hakkında yalan söyleme.
- Tom is lying, isn't he?
- Tom yalan söylüyor, değil mi?
- I wish Tom hadn't lied to Mary about that.
- Keşke Tom Mary'ye bunun hakkında yalan söylemeseydi.
- I knew you'd lie to me about that.
- Bu konuda bana yalan söyleyeceğini biliyordum.
- Tom lied to you, didn't he?
- Tom sana yalan söyledi, değil mi?
- He made an admission that he had lied.
- Yalan söylediğini kabul etti.
- Why would he lie?
- Neden yalan söylesin ki?
- Sami lied about that.
- Sami bu konuda yalan söyledi.
- Dan lied about his whereabouts.
- Dan nerede olduğu hakkında yalan söyledi.
- I feel guilty for lying.
- Yalan söylediğim için kendimi suçlu hissediyorum.
- He knew intuitively that she was lying.
- Sezgisel olarak onun yalan söylediğini biliyordu.
- I won't lie to her.
- Ona yalan söylemeyeceğim.
- Why are we lying to them?
- Neden onlara yalan söylüyoruz?
- Are you suggesting I was lying?
- Sana yalan söylüyor olduğumu mu iddia ediyorsun?
- Tom lied to Mary when he said he didn't do that.
- Tom bunu yapmadığını söylerken Mary'ye yalan söyledi.
- We regret lying to you.
- Yalan söylediğimiz için pişmanız.
- We all lie.
- Hepimiz yalan söylüyoruz.
- Tom lied when Mary asked him how old he was.
- Tom, Mary ona kaç yaşında olduğunu sorduğunda yalan söyledi.
- How can you tell if Tom is lying?
- Tom'un yalan söylediğini nereden anlıyorsunuz?
- He tends to lie.
- Yalan söylemeye meyillidir.
- My boyfriend lied to me.
- Erkek arkadaşım bana yalan söyledi.
- You were lying, right?
- Yalan söylüyordun, değil mi?
- Tom is obviously lying.
- Tom açıkça yalan söylüyor.
- We can't lie to you.
- Sana yalan söyleyemeyiz.
- I never lied to Tom.
- Tom'a hiç yalan söylemedim.
- What makes you think that I am lying?
- Yalan söylediğimi düşündüren ne?
- I'm not asking you to lie.
- Yalan söylemeni istemiyorum.
- I lied to her.
- Ona yalan söyledim.
- Tom has been lying for days.
- Tom günlerdir yalan söylüyor.
- Tom told me not to lie.
- Tom yalan söylemememi söyledi.
- I don't know why Tom lied.
- Tom'un neden yalan söylediğini bilmiyorum.
- One of you must be lying.
- Biriniz yalan söylüyor olmalı.
- We lied to you.
- Biz sana yalan söyledik.
- Tom didn't know that Mary was lying.
- Tom, Mary'nin yalan söylediğini bilmiyordu.
- You know I don't like lying.
- Yalan söylemekten hoşlanmadığımı biliyorsun.
- The fact is that she lied.
- Gerçek şu ki yalan söyledi.
- He lied brazenly.
- Yüzsüzce yalan söyledi.
- I know that Tom lied to me.
- Tom'un bana yalan söylediğini biliyorum.
- I think Tom was lying to me.
- Bence Tom bana yalan söylüyordu.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirlerine her zaman yalan söylerler.
- Tom has lied to you.
- Tom size yalan söyledi.
- I don't like lying to them.
- Onlara yalan söylemeyi sevmiyorum.
- I'm sorry I lied to Tom.
- Tom'a yalan söylediğim için özür dilerim.
- Tom was obviously lying.
- Tom açıkça yalan söylüyordu.
- What reason could I possibly have to lie to you?
- Sana yalan söylemek için ne gibi bir sebebim olabilir ki?
- Tom shouldn't have lied.
- Tom yalan söylememeliydi.
- Tom lies to me all the time.
- Tom bana sürekli yalan söylüyor.
- Your eyes are lying.
- Gözlerin yalan söylüyor.
- I wish Tom hadn't lied to the police.
- Keşke Tom polise yalan söylemeseydi.
- Because he lied, he was punished.
- O, yalan söylediği için cezalandırıldı.
- Whoever says that is lying.
- Bunu diyen yalan söylüyordur.
- Tom didn't know it was wrong to lie.
- Tom yalan söylemenin yanlış olduğunu bilmiyordu.
- I lied unwillingly.
- Ben istemeden yalan söyledim.
- I'll never lie to you.
- Sana asla yalan söylemeyeceğim.
- Tom has lied to me in the past, so I don't trust him anymore.
- Tom geçmişte bana yalan söylemişti, bu yüzden artık ona güvenmiyorum.
- Tom was lying to you.
- Tom sana yalan söylüyordu.
- You can lie to everyone else, but you can't lie to yourself.
- Başka herkese yalan söyleyebilirsin ama kendine yalan söyleyemezsin.
- What makes you think I'm lying?
- Yalan söylediğimi düşündüren ne?
Show More (1417)
|
|
- She was sick and tired of all his lies.
- Onun yalanlarından bıkmıştı.
- To present pension funds as a panacea however would be a deliberate lie.
- Ancak emeklilik fonlarını her derde deva olarak sunmak kasıtlı bir yalan olacaktır.
- The rest is simply a brazen lie kept alive by Heads of Government afraid of their own people.
- Gerisi, kendi halklarından korkan Hükûmet Başkanları tarafından canlı tutulan küstah bir yalandan ibarettir.
- To put it bluntly, they are full of lies.
- Açıkça söylemek gerekirse yalanlarla doludurlar.
- That is an unusually impudent lie.
- Bu alışılmadık derecede küstahça bir yalandır.
- That too was a lie.
- Bu da bir yalandı.
- There can be no successful dialogue with criminal terrorism for it is a lie incarnate.
- Kriminal terörizm ile başarılı bir diyalog kurulamaz, çünkü bu yalanın vücut bulmuş halidir.
- The testimony of those North Koreans who have managed to escape has been rejected as lies.
- Kaçmayı başaran Kuzey Korelilerin ifadeleri yalan olduğu gerekçesiyle reddedildi.
- The rest is simply a brazen lie kept alive by Heads of Government afraid of their own people.
- Gerisi, kendi halklarından korkan Hükümet Başkanları tarafından canlı tutulan küstah bir yalandan ibarettir.
- Today, humanity no longer tolerates lies or inaccurate accounts when it comes to the horrific events of history.
- Bugün insanlık, tarihin korkunç olayları söz konusu olduğunda artık yalanlara veya yanlış anlatımlara tahammül edemiyor.
- That proved to be another lie.
- Bunun da başka bir yalan olduğu ortaya çıktı.
- The most convincing lies are based on a morsel of truth.
- En inandırıcı yalanlar bir parça gerçeğe dayanır.
- The most convincing lies are based on a morsel of truth.
- En inandırıcı yalanlar dürüstlük üzerine kuruludur.
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsraillilerin hikayesi yalan olduğu için mi üzüldü sizce?
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsrail'in hikayesinin yalan olması nedeniyle mi üzüldüğünü düşünüyorsunuz?
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- Sizce İsrail'in hikayesi yalan olduğu için mi üzgündü?
- That was a lie, of course.
- Tabii ki yalandı.
- I think that's a lie.
- Bunun bir yalan olduğunu düşünüyorum.
- That's a lie.
- O bir yalan.
- Don't you realize everything Tom said was a lie?
- Tom'un söylediği her şeyin yalan olduğunun farkında değil misin?
- What Tom told you was a lie.
- Tom'un sana söylediği yalandı.
- Humans need the lie.
- İnsanların yalana ihtiyacı var.
- Was everything that happened between us a lie?
- Aramızda olan her şey yalan mıydı?
- It's hard to tell the difference between the truth and lies.
- Gerçekle yalan arasındaki farkı söylemek zordur.
- Was everything that happened between us a lie?
- Aramızdaki her şey bir yalan mıymış?
- Everyone believed his lie.
- Herkes onun yalanına inandı.
- Tom says that's a lie.
- Tom onun bir yalan olduğunu söylüyor.
- What Tom said was a lie.
- Tom'un söylediği bir yalandı.
- This is an outright lie!
- Bu düpedüz yalan!
- A good lie is easier to believe than the truth.
- İyi bir yalana inanmak bir gerçeğe inanmaktan daha kolaydır.
- That's nothing but a lie!
- Bu yalandan başka bir şey değil!
- What Tom told you was a lie.
- Tom'un sana söylediği bir yalandı.
- What he said turned out to be a lie.
- Onun söylediğinin yalan olduğu çıktı.
- Lies beget lies.
- Yalanlar yalanlara neden olur.
- It was a lie, of course.
- Bu bir yalandı tabii.
- What Tom said was a lie.
- Tom'un söyledikleri yalandı.
- I've had enough of your lying.
- Yalanlarından bıktım.
- The truth is the best lie.
- Gerçek en iyi yalandır.
- If there is something I can't stand on this world, it's a lie.
- Bu dünyada tahammül edemediğim bir şey varsa, o da yalandır.
- That wasn't even a lie.
- O bir yalan bile değildi.
- I'm tired of all these lies.
- Bütün bu yalanlardan bıktım.
- Was it a lie when you said you loved me?
- Beni sevdiğini söylediğinde yalan mıydı?
- Just because you didn't know about it doesn't mean it is a lie.
- Senin bunu bilmemen, bunun bir yalan olmadığı anlamına gelmez.
- Creationism is a lie.
- Yaratılışçılık bir yalandır.
- Friendship is a lie.
- Arkadaşlık bir yalandır.
- Tom said he was ill, which was a lie.
- Tom hasta olduğunu söyledi ama bu bir yalandı.
- Was that a lie?
- O bir yalan mıydı?
- Many people say that it is a lie.
- Birçok insan bunun yalan olduğunu söylüyor.
- He really hates lies.
- O gerçekten yalanlardan nefret eder.
- The cake is a lie.
- Pasta yalanmış.
- Today is April Fools, so I'm telling nothing but lies.
- Bugün 1 Nisan, o yüzden yalandan başka bir şey söylemeyeceğim.
- A little lie never hurt anybody.
- Biraz yalan kimseye zarar vermez.
- Tom said he was ill, which was a lie.
- Tom hasta olduğunu söyledi, ki bu bir yalandı.
- Tom said he was sick, but that was a lie.
- Tom hasta olduğunu söyledi, fakat o bir yalandı.
- Just about everything Tom says is a lie.
- Tom'un söylediği hemen hemen her şey yalandır.
- Do you think that he lied to me?
- Sence bana yalan mı söyledi?
- It's obviously a lie.
- Bu kesinlikle bir yalan.
- A lie is often easier to believe than the truth.
- Bir yalana inanmak genellikle doğruya inanmaktan daha kolaydır.
- His lie weighed on his conscience.
- Yalanı vicdanını sızlattı.
- Are you still lying to me?
- Hâlâ bana yalan mı söylüyorsun?
- That's a lie.
- Bu bir yalan.
- That is a direct and deliberate lie.
- O doğrudan ve kasıtlı bir yalandır.
- That wasn't a lie.
- O bir yalan değildi.
- Ask no questions and hear no lies.
- Soru sorma da benden yalan duyma.
- Are you lying right now?
- Şu anda yalan mı söylüyorsun?
- However long you try to hide it, the lies will come out anyway.
- Ne kadar saklamaya çalışırsan çalış, yalanlar her zaman ortaya çıkar.
- That's a big lie.
- Bu büyük bir yalan.
- This sentence is a lie.
- Bu cümle bir yalandır.
- We're sick of your lies.
- Biz yalanlarından bıktık.
- Everything I thought I knew about Tom was a lie.
- Tom hakkında bildiğimi düşündüğüm her şey bir yalandı.
- That was a lie.
- O bir yalandı.
- That's a lie, of course.
- O bir yalan, elbette.
- We now know that was a lie.
- Artık bunun bir yalan olduğunu biliyoruz.
- Sami's lies got bigger and more outlandish.
- Sami'nin yalanları gittikçe büyüyor ve tuhaflaşıyordu.
- I know it's a lie.
- Onun bir yalan olduğunu biliyorum.
- This is a lie.
- Bu bir yalan.
- It was a lie, of course.
- Elbette yalandı.
- Truth is bitter; lies are sweet.
- Gerçekler acı, yalanlar tatlıdır.
- Has Tom been lying to Mary?
- Tom Mary'ye yalan mı söylüyordu?
- Where does the truth end and the lies begin?
- Gerçek nerede biter ve yalanlar başlar?
- It was all a big lie.
- Hepsi büyük bir yalandı.
- Every sentence present in Tatoeba is a lie, especially this one.
- Tatoeba'da geçen her cümle yalan, özellikle de bu.
- That was all just a lie.
- Onun hepsi sadece bir yalandı.
- He said his father was ill, but that was a lie.
- O, babasının hasta olduğunu söyledi, ama o bir yalandı.
- Just because you didn't know about it doesn't mean it is a lie.
- Bunu bilmiyor olmanız yalan olduğu anlamına gelmez.
- Humans need the lie.
- İnsanların yalana ihtiyacı vardır.
- That's a flat-out lie.
- Bu düpedüz yalan.
- That was a lie, wasn't it?
- O bir yalandı, değil mi?
- It was all a big lie.
- Bu tamamen büyük bir yalandı.
- Everything Tom said was a lie.
- Tom'un söylediği her şey bir yalandı.
- Unfortunately, I believed all the lies that Tom was telling.
- Ne yazık ki Tom'un söylediği tüm yalanlara inandım.
- Whoever says that is lying.
- Kim derse yalan der.
- It hurts to know that everything I say is a lie.
- Söylediğim her şeyin yalan olduğunu bilmek acı veriyor.
- Are you lying to me?
- Bana yalan mı söylüyorsun?
- The truth is also a lie.
- Gerçek de bir yalandır.
- Do you think Tom is lying?
- Sence Tom yalan mı söylüyor?
- He said that he had met her, which was a lie.
- Onunla tanıştığını söyledi, bu bir yalandı.
- Are you lying straight to my face?
- Yüzüme karşı yalan mı söylüyorsun?
- This was a lie.
- Bu bir yalandı.
- That wasn't a lie.
- Bu yalan değildi.
- It's so obvious that it's a lie!
- Bunun bir yalan olduğu çok açık!
- Repeating a lie does not make it true.
- Bir yalanı tekrarlamak onu doğru yapmaz.
- Are you lying?
- Yalan mı söylüyorsun?
- That's a big fat lie.
- Bu koca bir yalan.
- I know it's a lie.
- Yalan olduğunu biliyorum.
- I wish everything Tom said was a lie.
- Keşke Tom'un söylediği her şey bir yalan olsa.
- Everything seemed like a lie.
- Her şey bir yalan gibi geldi.
- I'm tired of all these lies.
- Tüm bu yalanlardan bıktım.
- What she told me yesterday is a white lie.
- Bana dün söylediği yalan o kadar da büyük değildi.
- She said she was sick, which was a lie.
- Kadın hasta olduğunu söyledi, ki yalandı.
- Please tell me all these horrible accusations are a lie.
- Lütfen bana bütün bu korkunç suçlamaların bir yalan olduğunu söyle.
- Did you lie to Tom?
- Tom'a yalan mı söyledin?
- At this second lie, his nose grew a few more inches.
- Bu ikinci yalanla burnu birkaç santim daha büyüdü.
- To begin with, this is a lie.
- Öncelikle, bu bir yalan.
- Is Tom still lying?
- Tom hala yalan mı söylüyor?
- Every sentence present in Tatoeba is a lie.
- Tatoeba'da var olan her cümle bir yalandır.
- The truth can be more painful than a lie.
- Gerçek bir yalandan daha can sıkıcı olabilir.
- This sentence is a lie.
- Bu cümle bir yalan.
- That's a blatant lie.
- Bu apaçık bir yalan.
- What he said turned out to be a lie.
- Söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıktı.
- You know that's a lie.
- Onun bir yalan olduğunu biliyorsun.
- He said he did not know the man, which was a lie.
- Adamı tanımadığını söyledi, ki bu bir yalandı.
- I think what you just told me was a lie.
- Bana söylediğin şeyin yalan olduğunu düşünüyorum.
- After a while, she began to believe her own lies.
- Bir süre sonra, o kendi yalanlarına inanmaya başladı.
- Evolution is a lie.
- Evrim bir yalandır.
- Was everything that happened between us a lie?
- Aramızda yaşanan her şey bir yalan mıydı?
- Are you still lying to me?
- Bana hala yalan mı söylüyorsun?
- The truth can be more painful than a lie.
- Gerçek, yalandan daha acı verici olabilir.
- I don't want to hear any of your lies.
- Senin yalanlarından hiçbirini duymak istemiyorum.
- Tom was guilty of spreading lies about Mary.
- Tom, Mary hakkında yalanlar yaydığı için suçluydu.
- I knew it was a lie.
- Onun bir yalan olduğunu biliyordum.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
- Patronu gerçeği öğrendiğinde, yalan başını belaya soktu.
- Anything Tom told us could be a lie.
- Tom'un bize söylediği bir şey bir yalan olabilir.
- Just about everything Tom says is a lie.
- Tom'un söylediği her şey yalan.
- Your lies pain me.
- Yalanların bana acı veriyor.
- Truth is bitter; lies are sweet.
- Gerçek acıdır; yalanlar tatlıdır.
- Everything I thought I knew about Mary was a lie.
- Mary hakkında bildiğimi düşündüğüm her şey bir yalandı.
- I can't go on living this lie.
- Bu yalanı yaşamaya devam edemem.
- Better the bitter truth than a sweet lie.
- Acı gerçek, tatlı bir yalandan daha iyidir.
- Do you think Tom lied to us?
- Sence Tom bize yalan mı söyledi?
- Do you think what she said is a lie?
- Sence söyledikleri yalan mı?
- I wonder if Tom lied to us about that.
- Acaba Tom bu konuda bize yalan mı söyledi?
- He tends to lie.
- Yalana meyillidir.
- He said he was sick, which was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi, o bir yalandı.
- That's a total lie.
- Bu tamamen yalan.
- However long you try to hide it, the lies will come out anyway.
- Ne kadar saklamaya çalışırsan çalış, yalanlar yine de ortaya çıkacaktır.
- Tom knew immediately that what Mary said was a lie.
- Tom, Mary'nin söylediklerinin yalan olduğunu hemen anladı.
- His confusion betrayed his lie.
- Onun şaşkınlığı, yalanını açığa vurdu.
- That's a lie, of course.
- Bu bir yalan, tabii ki.
- We're sick of your lies.
- Yalanlarından bıktık.
- He said he was ill, which was a lie.
- Adam hasta olduğunu söyledi, ki bu yalandı.
- That is a direct and deliberate lie.
- Bu doğrudan ve kasıtlı bir yalan.
- Every type of socialization requires a lie.
- Her tür sosyalleşme bir yalan gerektirir.
- There are lots of people who say that's a lie.
- Bunun yalan olduğunu söyleyen bir sürü insan var.
- Anything Tom told us could be a lie.
- Tom'un bize söylediği her şey yalan olabilir.
- She said that she would come back again, which was a lie.
- Tekrar geleceğini söyledi ama bu bir yalandı.
- The lie has been revealed.
- Yalan ortaya çıktı.
- What is the reason for that lie?
- Bu yalanın sebebi nedir?
- I think what you just told me was a lie.
- Bence bana söylediğin şey bir yalandı.
- Enough of your lies!
- Yalanların yetti!
- I knew it was a lie.
- Yalan olduğunu biliyordum.
- That's a boldfaced lie.
- Bu kuyruklu bir yalan.
- That was a lie, of course.
- O bir yalandı, elbette.
- We both know that's a lie.
- İkimiz de bunun yalan olduğunu biliyoruz.
- It is a white lie.
- O, beyaz bir yalandır.
- His lie complicated matters.
- Yalanı işleri karıştırdı.
- His story is too preposterous to be a lie.
- Hikayesi yalan olamayacak kadar mantıksız.
- Please remember that anything Tom told us could be a lie.
- Lütfen Tom'un bize söylediği bir şeyin bir yalan olabileceğini hatırla.
- Truth is treason in the empire of lies.
- Hakikat, yalanlar imparatorluğunda hainliktir.
- That would not be a lie.
- Bu yalan olmaz.
- That was all just a lie.
- Hepsi bir yalandı.
- After a while, she began to believe her own lies.
- Bir süre sonra kendi yalanlarına inanmaya başladı.
- Repeating a lie does not make it true.
- Bir yalanın tekrarlanması onu doğru yapmaz.
- Tell her that I am fed up of her lies.
- Yalanlarından bıktığımı söyle.
- You know that's a lie.
- Bunun yalan olduğunu biliyorsun.
- That's a lie!
- Bu bir yalan!
- This is an absolute lie.
- Bu kesinlikle yalan.
- After a while, Tom started to believe his own lies.
- Bir süre sonra Tom da kendi yalanlarına inanmaya başladı.
- I understood that it was a great lie that she wanted to become an actress.
- Onun bir aktris olmak istemesinin büyük bir yalan olduğunu anladım.
- He said that he was sick, and this was a lie.
- O hasta olduğunu söyledi ve bu bir yalandı.
- It's obviously a lie.
- Bu belli ki bir yalan.
- Where does the truth end and the lies begin?
- Gerçek nerede biter, yalan nerede başlar?
- Everything seemed like a lie.
- Her şey yalan gibiydi.
- The rumor proved to be an absolute lie.
- Söylentinin tamamen yalan olduğu kanıtlandı.
- Lies beget more lies.
- Yalanlar daha çok yalanı doğurur.
- A lie, told by a sensible man, remains a lie.
- Mantıklı bir adam tarafından söylenen bir yalan, yalan olarak kalır.
- Did you lie to me?
- Bana yalan mı söyledin?
- He said that his father was ill, but it was a lie.
- Babasının hasta olduğunu söyledi ama bu bir yalandı.
- That was a lie.
- Bu bir yalandı.
- That's just a lie.
- O sadece bir yalan.
- Tom failed the lie detector test.
- Tom yalan dedektör testinde başarısız oldu.
- Tom despises lies.
- Tom yalanları küçümsüyor.
- That's a stinking lie.
- Bu kokuşmuş bir yalan.
- He said he knew the famous actress, which was a lie.
- Ünlü aktrisi tanıdığını söyledi, ki bu bir yalandı.
- That would not be a lie.
- O bir yalan olmazdı.
- I feel like everything is a lie.
- Her şey bir yalanmış gibi hissediyorum.
- That's a total lie.
- O tam bir yalan.
- She said she was sick, which was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi, ki yalandı.
- What she told me yesterday is a white lie.
- Dün bana söylediği şey beyaz bir yalandı.
- He said he was ill, which was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi, ki bu bir yalandı.
- Tom says that's a lie.
- Tom bunun yalan olduğunu söylüyor.
- Your lies pain me.
- Senin yalanların beni üzüyor.
- It hurts to know that everything I say is a lie.
- Söylediğim her şeyin bir yalan olduğunu bilmek acı veriyor.
- Was it a lie when you said you loved me?
- Beni sevdiğini söylediğinde bu bir yalan mıydı?
- This is a blatant lie.
- Bu apaçık bir yalan.
- That's a big lie.
- O büyük bir yalan.
- That's a stinking lie.
- Bu iğrenç bir yalan.
- The cake is a lie.
- Pasta bir yalandır.
- He said that his father was ill, but it was a lie.
- O, babasının hasta olduğunu söyledi, ama bu bir yalandı.
- That's a boldfaced lie.
- Kuyruklu yalan.
- Do you think Tom lied?
- Sence Tom yalan mı söyledi?
- He said his father was ill, but that was a lie.
- Babasının hasta olduğunu söyledi ama bu bir yalandı.
- Religion is a lie.
- Din bir yalandır.
- He said he was sick, which was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi, ki bu bir yalandı.
- It was all a big lie.
- O tamamen büyük bir yalandı.
- Tom knew it was a lie.
- Tom bunun bir yalan olduğunu biliyordu.
- He said that he had met her, which was a lie.
- Onunla tanıştığını söyledi, ki bu da yalandı.
- The rumor proved to be an absolute lie.
- Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
- Everyone believed his lie.
- Herkes onun yalanına inanıyordu.
- His confusion betrayed his lie.
- Şaşkınlığı, yalanını ele verdi.
- Tom failed the lie detector test.
- Tom yalan dedektörü testini geçemedi.
- I understood that it was a great lie that she wanted to become an actress.
- Aktris olmak istemesinin büyük bir yalan olduğunu anladım.
- This isn't the first time Tom has lied.
- Bu Tom'un ilk yalanı değil.
- What Tom said was just a big lie.
- Tom'un söylediği sadece büyük bir yalandı.
- That would be lying.
- Bu yalan olur.
- Repeating a lie does not make it true; it makes it a habit which is worse.
- Bir yalanı tekrarlamak onu doğru yapmaz; onu alışkanlık haline getirir ki bu daha kötüdür.
- She's very upset about all the lies you told her.
- Ona söylediğin tüm yalanlar için çok üzgün.
- Truth is treason in the empire of lies.
- Gerçek, yalan imparatorluğunda ihanettir.
- Everything Tom said was a lie.
- Tom'un söylediği her şey yalandı.
- He really hates lies.
- Yalanlardan gerçekten nefret ediyor.
- The truth is the best lie.
- Hakikat en iyi yalandır.
- That is an absolute lie.
- O kesin bir yalandır.
- You know it's a lie.
- Bunun bir yalan olduğunu biliyorsun.
- A lie can travel halfway around the world while the truth is putting on its shoes.
- Bir yalan, gerçek ayakkabılarını giyerken dünyanın yarısını dolaşabilir.
- That wasn't even a lie.
- Bu yalan bile değildi.
- That would be a lie.
- Bu yalan olur.
- This is an outright lie!
- Bu düpedüz yalandır!
- It is obvious that that is a lie.
- Bunun bir yalan olduğu çok açık.
- Friendship is a lie.
- Dostluk bir yalandır.
- A lie is often easier to believe than the truth.
- Bir yalana inanmak çoğu zaman gerçeğe inanmaktan daha kolaydır.
- What is the reason for that lie?
- O yalanın nedeni nedir?
- Many people say that it is a lie.
- Pek çok kişi bunun bir yalan olduğunu söylüyor.
- I wonder if Tom was lying.
- Acaba Tom yalan mı söylüyordu?
- That book is full of lies.
- Bu kitap yalanlarla dolu.
- She said she was sick, which was a lie.
- Kadın hasta olduğunu söyledi, ki bu yalandı.
- He said that he was sick, and this was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi ve bu bir yalandı.
- After a while, Tom started to believe his own lies.
- Bir süre sonra, Tom kendi yalanlarına inanmaya başladı.
- That sounds like another lie.
- Bu da başka bir yalana benziyor.
- I don't want there to be any lies between us.
- Aramızda yalan olmasını istemiyorum.
- Did Tom really lie to me about that?
- Tom bana bu konuda gerçekten yalan mı söyledi?
- She said she was a pianist, but that was a lie.
- Piyanist olduğunu söylemişti ama bu bir yalandı.
- Is Tom lying?
- Tom yalan mı söylüyor?
- Lies beget lies.
- Yalanlar yalanları doğurur.
- He said he did not know the man, which was a lie.
- O, adamı tanımadığını söyledi, bu bir yalandı.
- I'm fed up with all their lies.
- Tüm yalanlarından bıktım.
- I'm fed up with all their lies.
- Onların bütün yalanlarından bıktım.
- This was, of course, a lie.
- Bu tabii ki bir yalandı.
- That's just a lie.
- Bu sadece bir yalan.
- Do you think Tom is lying to us?
- Sence Tom bize yalan mı söylüyor?
- Have you lied to me?
- Bana yalan mı söyledin?
- Everything Tom says is a lie.
- Tom'un söylediği her şey yalan.
- I don't want to hear any of your lies.
- Yalanlarının hiçbirini duymak istemiyorum.
- Unfortunately, I believed all the lies that Tom was telling.
- Maalesef Tom'un söylediği bütün yalanlara inandım.
- His lie weighed on his conscience.
- Yalanı vicdanına ağır geldi.
- Today is April Fools, so I'm telling nothing but lies.
- Bugün 1 nisan şaka günü, bu yüzden yalanlardan başka bir şey söylemiyorum.
- She said that she was ill, which was a lie.
- Hasta olduğunu söyledi, ki bu bir yalandı.
- Was that a lie?
- Bu bir yalan mıydı?
- That's a big fat lie.
- Bu büyük bir yalan.
- That book is full of lies.
- O kitap yalanlarla dolu.
- The apparent truth was really a lie.
- Görünen gerçek aslında bir yalandı.
- Have you been lying to me?
- Bana yalan mı söylüyordun?
- She said that she would come back again, which was a lie.
- O tekrar geleceğini söyledi, bu bir yalandı.
- It's so obvious that it's a lie!
- Bunun bir yalan olduğu o kadar açık ki!
- Did you lie to your parents?
- Ailene yalan mı söyledin?
- Did Tom lie to Mary?
- Tom Mary'ye yalan mı söyledi?
- This was, of course, a lie.
- Bu elbette bir yalandı.
- She saw through my lie.
- Yalanımı anladı.
- He said that he had met her, which was a lie.
- Onunla karşılaştığını söyledi, bu bir yalandı.
- I'd be lying if I said I had never smoked before.
- Daha önce hiç sigara içmediğimi söylersem yalan olur.
- That's no lie.
- Bu yalan değil.
- Are you lying straight to my face?
- Gözümün içine baka baka yalan mı söylüyorsun?
- I wish everything Tom said was a lie.
- Keşke Tom'un söylediği her şey yalan olsaydı.
- My life is a lie.
- Benim hayatım bir yalan.
Show More (281)
|
|
- Here lies Prince Philip, Duke of Edinburgh.
- Burada Edinburgh Dükü Prens Philip yatıyor.
- What are you doing lying on the floor?
- Yerde yatmış ne yapıyorsun orada?
- This is clearly not where the added value of a European asylum policy lies.
- Avrupa sığınma politikasının katma değerinin burada yatmadığı açıktır.
- Erika is still lying at the bottom of the sea, off the coast of my home town.
- Erika hala memleketimin açıklarında, denizin dibinde yatıyor.
- This is where the main challenge and the real change lie.
- Asıl zorluk ve gerçek değişim burada yatmaktadır.
- Our strengths should lie in diplomacy, trade and conflict prevention.
- Güçlü yönlerimiz diplomasi, ticaret ve çatışmaların önlenmesinde yatmalıdır.
- We talk in the industry of ‘just on time’, and that is where the problem lies.
- Sektörde "tam zamanında" diye konuşuyoruz ve sorun da burada yatıyor.
- I think that the success of this proposal lies in the fact that it sets medium-term objectives - I mentioned 2010.
- Bence bu teklifin başarısı, orta vadeli hedefler belirlemesinde yatmaktadır; 2010'dan bahsediyordum.
- This is precisely where our main concerns lie.
- Asıl endişelerimiz de tam olarak burada yatmaktadır.
- Yet there is one key to democracy in the region, and that key lies in Teheran.
- Oysa bölgede demokrasinin bir anahtarı var ve bu anahtar Tahran'da yatıyor.
- If we have problems of communication in politics, in my experience the problem lies with the policy.
- Eğer siyasette iletişim sorunlarımız varsa benim deneyimime göre sorun politikada yatmaktadır.
- The problem lies in what rigidity we are talking about.
- Sorun hangi katılıktan bahsettiğimizde yatıyor.
- It is clear where the danger lies for Europe.
- Avrupa için tehlikenin nerede yattığı açıktır.
- We talk in the industry of ‘just on time’, and that is where the problem lies.
- Sektörde 'tam zamanında' diye konuşuyoruz ve sorun da burada yatıyor.
- Where do the responsibilities lie, however, in environmental terms?
- Bununla birlikte, çevresel açıdan sorumluluklar nerede yatmaktadır?
- That is not where the problem lies.
- Sorun burada yatmamaktadır.
- Enlargement of the EU is where our future lies.
- Geleceğimiz AB'nin genişlemesinde yatıyor.
- I have now given an open and honest account of where the disagreement lies.
- Şimdi anlaşmazlığın nerede yattığına dair açık ve dürüst bir açıklama yaptım.
- The problem lies in encouraging people to be adaptable.
- Sorun, insanları uyum sağlamaya teşvik etmekte yatmaktadır.
- We should take note of this, but the problem lies elsewhere.
- Bunu not etmeliyiz, ancak sorun başka bir yerde yatıyor.
- Our strength lies precisely in our ability to talk to everybody.
- Bizim gücümüz tam da herkesle konuşabilme kabiliyetimizde yatıyor.
- Our hope lies in the Convention.
- Umudumuz Konvansiyon'da yatmaktadır.
- Freedom of the media lies at the heart of democracy.
- Basın özgürlüğü demokrasinin temelinde yatmaktadır.
- September's treacherous terror assaults show us where the true threats to security lie.
- Eylül ayındaki hain terör saldırıları bize güvenliğe yönelik gerçek tehditlerin nerede yattığını göstermektedir.
- A shortage of donors lies at the heart of the problem.
- Sorunun temelinde donör sıkıntısı yatmaktadır.
- Beyond these issues lies that of the European Union's constitutional prospects.
- Bu konuların ötesinde, Avrupa Birliği'nin anayasal beklentileri yatmaktadır.
- Sadly, the only real long-term solution to this problem lies in the revision of the financial perspective in 2006.
- Ne yazık ki bu soruna uzun vadeli tek gerçek çözüm 2006 yılında mali perspektifin gözden geçirilmesinde yatmaktadır.
- There are those who say that our real security lies in mediation, cooperation and prevention.
- Gerçek güvenliğimizin ara buluculuk, iş birliği ve önlemede yattığını söyleyenler var.
- The difficulty lies in identifying those who are responsible for spilling these substances.
- Zorluk, bu maddelerin dökülmesinden sorumlu olanların tespit edilmesinde yatmaktadır.
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- The truth is that prohibition lies at the very heart of many of our problems.
- Gerçek şu ki sorunlarımızın çoğunun temelinde yasaklama yatmaktadır.
- We do not support either one of them; the real reply lies in the defence of national identities.
- Biz ikisini de desteklemiyoruz; asıl cevap ulusal kimliklerin savunulmasında yatmaktadır.
- The difficulty, however lies in bringing them together.
- Ancak asıl zorluk bunları bir araya getirmekte yatmaktadır.
- The problem lies in the current exponential increase in mass redundancies.
- Sorun, kitlesel fazlalıklardaki mevcut katlanarak artışta yatmaktadır.
- The banks are responsible for this, for that is where the problem lies.
- Bunun sorumlusu bankalardır çünkü sorun burada yatmaktadır.
- His remains today lie and are celebrated still in Bobbio in Italy.
- Kalıntıları bugün hala İtalya'da Bobbio'da yatmakta ve kutlanmaktadır.
- The strength of Hong Kong lies in its success in retaining the principle of one country, two systems.
- Hong Kong'un gücü, tek ülke, iki sistem ilkesini korumadaki başarısında yatmaktadır.
- The Prestige is still lying at the bottom of the sea.
- Prestige hala denizin dibinde yatmaktadır.
- It is time we looked to see where the true interests of Europeans as a whole lie.
- Bir bütün olarak Avrupalıların gerçek çıkarlarının nerede yattığına bakmamızın zamanı gelmiştir.
- We should take note of this, but the problem lies elsewhere.
- Bunu not etmeliyiz ama sorun başka bir yerde yatıyor.
- Yet how many other women and how many men are lying in prison or are charged and hanged?
- Buna rağmen kaç kadın ve kaç erkek cezaevinde yatıyor ya da suçlanıp asılıyor?
- Therein lies our weakness, however.
- Ancak zayıflığımız da burada yatıyor.
- Mr Cohn-Bendit suggested the solution might lie in electric shock treatment.
- Sayın Cohn-Bendit çözümün elektrik şoku tedavisinde yatabileceğini öne sürdü.
- Indeed, the major problem lies with self-handling.
- Aslında, asıl sorun kendi kendini idare etmekte yatmaktadır.
- Herein lies an important monitoring role for Parliament.
- Burada Parlamento için önemli bir izleme rolü yatmaktadır.
- The very strength of the habitats directive lies in its flexibility.
- Yaşam alanları direktifinin gücü esnekliğinde yatmaktadır.
- But our strength lies in cooperation.
- Ama bizim gücümüz işbirliğinde yatıyor.
- Herein lies a potential danger to democracy.
- Burada demokrasi için potansiyel bir tehlike yatmaktadır.
- The issue lies in whether or not to exclude pilotage activities in those covered by this directive.
- Sorun, kılavuzluk faaliyetlerinin bu direktifin kapsamı dışında bırakılıp bırakılmayacağında yatmaktadır.
- The future of the country lies with the young people of Zimbabwe.
- Ülkenin geleceği Zimbabve'nin genç insanlarında yatmaktadır.
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok, ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- The solution, as I see it, lies in clearly encouraging entrepreneurship.
- Gördüğüm kadarıyla çözüm, girişimciliğin açıkça teşvik edilmesinde yatıyor.
- This lies at the heart of our union, and we have declared this in the EU Charter of Fundamental Rights.
- Bu, birliğimizin kalbinde yatmaktadır ve bunu AB Temel Haklar Şartı'nda ilan ettik.
- The truth is that prohibition lies at the very heart of many of our problems.
- Gerçek şu ki, sorunlarımızın çoğunun temelinde yasaklama yatmaktadır.
- The solution, as I see it, lies in clearly encouraging entrepreneurship.
- Benim gördüğüm kadarıyla çözüm, girişimciliğin açıkça teşvik edilmesinde yatmaktadır.
- Transparency must lie at the heart of creating a common stance within the EU on immigration and migration.
- Göç ve göçmenlik konusunda AB içerisinde ortak bir duruşun oluşturulmasının temelinde şeffaflık yatmalıdır.
- This is exactly where the problem lies in the Commission proposal on the security of natural gas supply.
- Doğal gaz arz güvenliğine ilişkin Komisyon teklifindeki sorun da tam olarak burada yatmaktadır.
- Their reactions show exactly where the limits of civic democracy lie.
- Tepkileri, sivil demokrasinin sınırlarının tam olarak nerede yattığını göstermektedir.
- The reasons for this shortcoming are varied in origin and responsibility for it lies in different places.
- Bu eksikliğin nedenleri çeşitlidir ve sorumluluk farklı yerlerde yatmaktadır.
- Therein lies the way forward, therein lies the solution.
- İleriye giden yol burada yatıyor, çözüm burada yatıyor.
- The problem lies with mechanical breakdown.
- Sorun mekanik arızada yatıyor.
- What lies behind this declaration?
- Bu açıklamanın arkasında ne yatıyor?
- Our strength lies precisely in our ability to talk to everybody.
- Bizim gücümüz tam da herkesle konuşabilme yeteneğimizde yatıyor.
- The future lies in the self-determined cooperation and coexistence of many small ones.
- Gelecek, birçok küçük ülkenin kendi belirlediği işbirliği ve bir arada yaşamasında yatmaktadır.
- The problem lies in the current exponential increase in mass redundancies.
- Sorun, toplu işten çıkarmaların şu anda katlanarak artmasında yatmaktadır.
- Or would we much rather broker peace in the Middle East, as the Palestinian issue lies at the heart of the problem?
- Yoksa sorunun temelinde Filistin meselesi yattığı için Orta Doğu'da barışa aracılık etmeyi mi tercih ederiz?
- The problem, however, does not only lie in the country of origin.
- Ancak sorun sadece menşe ülkede yatmamaktadır.
- That is where the real potential for improvement lies.
- İyileştirme için gerçek potansiyel burada yatmaktadır.
- Secondly, the strength of the Lisbon strategy lies in the fact that the measures it contains reinforce one another.
- İkinci olarak, Lizbon stratejisinin gücü, içerdiği tedbirlerin birbirini güçlendirmesinde yatmaktadır.
- The threats in an enlarged Union do not only lie beyond Europe's borders but also within them.
- Genişlemiş bir Birlik'te tehditler sadece Avrupa'nın sınırlarının ötesinde değil, aynı zamanda içinde de yatmaktadır.
- This lies at the heart of the principle of subsidiarity.
- Bu, yerindenlik ilkesinin temelinde yatmaktadır.
- Sadly, the only real long-term solution to this problem lies in the revision of the financial perspective in 2006.
- Ne yazık ki bu soruna uzun vadeli tek gerçek çözüm, 2006 yılında mali perspektifin gözden geçirilmesinde yatmaktadır.
- The difficulty, however lies in bringing them together.
- Ancak zorluk bunları bir araya getirmekte yatıyor.
- This is to a certain extent where the problem lies, or in large part at any rate.
- Sorun bir ölçüde ya da büyük ölçüde burada yatmaktadır.
- This is also perhaps where part of Parliament's frustration lies.
- Belki de Parlamento'nun hayal kırıklığının bir kısmı da burada yatmaktadır.
- Indeed, the major problem lies with self-handling.
- Aslında en büyük sorun kendi kendini idare etmekte yatıyor.
- The problem lies in the very fact that it goes unspent, which is an entirely different issue.
- Sorun bu paranın harcanmamış olmasında yatmaktadır ki bu tamamen farklı bir konudur.
- The remains of my grandfather, like many others, lie somewhere in Flanders on the battlefield of the Somme.
- Büyükbabamın kalıntıları da diğerleri gibi Somme savaş alanında, Flandre'da bir yerlerde yatıyor.
- The difficulty lies in quantifying the improvement.
- Zorluk, iyileşmenin ölçülmesinde yatmaktadır.
- Therein lies the way forward, therein lies the solution.
- İleriye giden yol burada yatıyor, çözüm de tam burada yatıyor.
- All you needed was to discover that your true power lies in believing in one another.
- İhtiyacınız olan tek şey gerçek gücünüzün birbirinize inanmakta yattığını keşfetmekti.
- The greatest happiness lies in freedom.
- En büyük mutluluk özgürlükte yatar.
- You need to lie still.
- Kıpırdamadan yatmalısın.
- A cat is lying in the sun.
- Bir kedi güneşte yatıyor.
- The princess lay with her eyes closed.
- Prenses gözleri kapalı yatıyordu.
- Tom is lying in a hospital bed.
- Tom hastane yatağında yatıyor.
- Our dog has been lying in the sun all day.
- Köpeğimiz bütün gün güneşin altında yatıyor.
- The truth lies somewhere in the middle.
- Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
- He lay injured on the ground.
- O, yerde yaralı yatıyordu.
- He lay in agony until the doctor arrived.
- Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.
- Tom lay perfectly still.
- Tom ölü gibi yatıyordu.
- Tom lay motionless on the ground.
- Tom yerde hareketsiz yatıyordu.
- Sami was lying dead in his bedroom.
- Sami yatak odasında ölü yatıyordu.
- Sami was lying dead in his bedroom.
- Sami, yatak odasında ölü yatıyordu.
- The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın cesedi halının üzerinde yüzüstü yatıyordu.
- A cat is lying in the sun.
- Bir kedi güneşin altında yatıyor.
- A hero lies within you.
- İçinizde bir kahraman yatıyor.
- Tom is lying face down on a rug.
- Tom bir halının üzerinde yüzüstü yatıyor.
- Freedom lies in simplicity.
- Özgürlük sadelikte yatar.
- Tom found Mary lying unconscious on the kitchen floor.
- Tom, Mary'yi mutfakta yerde baygın yatarken buldu.
- Tom found Mary lying unconscious on the kitchen floor.
- Tom Mary'yi mutfak zemininde bilinçsizce yatarken buldu.
- Layla was lying there.
- Leyla orada yatıyordu.
- Germany lies at the heart of Europe.
- Almanya Avrupa'nın kalbinde yatıyor.
- He lay face up.
- Yüz üstü yattı.
- Sami lied dead in his bed.
- Sami yatağında ölü yatıyordu.
- Sami was lying dead in his bed.
- Sami yatağında ölü yatıyordu.
- Tom is lying in a hospital bed.
- Tom bir hastane yatağında yatıyor.
- She lies ill in bed.
- Hastalanmış yatıyor.
- The cat lay hidden in the bushes.
- Kedi çalıların içinde gizlenmiş yatıyordu.
- I want you to lie still.
- Kıpırdamadan yatmanı istiyorum.
- Tom lied unconscious on the ground.
- Tom yerde bilinçsiz yatıyordu.
- She lies here beside me.
- O burada yanımda yatıyor.
- The truth lies in the middle.
- Gerçek ortada yatıyor.
- She lies here beside me.
- Burada yanımda yatıyor.
- Layla lied dead.
- Leyla ölü yatıyordu.
- He loves to lie in the grass on a sunny day.
- Güneşli günlerde çimlerin üzerinde yatmayı sever.
- Tom lay awake in bed, listening to the rain.
- Tom yağmuru dinleyerek yatakta uyanık yatıyordu.
- Sami was lying face down.
- Sami yüzüstü yatıyordu.
- A cat jumped onto the chair and lay motionless.
- Bir kedi sandalyeye atladı ve hareketsiz yatıyor.
- The patient is lying flat on her back.
- Hasta sırtüstü yatıyor.
- Tom lay injured on the ground.
- Tom yerde yaralı yatıyordu.
- Sami has been lying dead in his garage for at least six days.
- Sami en az altı gündür garajında ölü yatıyordu.
- The woman was lying dead in an almost fetal position.
- Kadın neredeyse cenin pozisyonunda ölü yatıyordu.
- Many people visited the shrine where the saint lay buried.
- Birçok insan azizin yattığı türbeyi ziyaret etti.
- Tom lay awake in bed.
- Tom yatakta uyanık yatıyordu.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
- Ama gerçekte hiçbir şey bilmiyoruz; çünkü gerçek derinlerde yatıyor.
- Therein lies the problem.
- Sorun orada yatıyor.
- Tom was lying helpless on the floor.
- Tom yerde çaresizce yatıyordu.
- The cat was lying stretched out at full length in the sunlight streaming through the window.
- Kedi, pencereden giren güneş ışığının altında gerinebildiği kadar gerinerek yatıyordu.
- She lay in his arms all night.
- O bütün gece adamın kollarında yattı.
- I couldn't help laughing when I saw him lying face down covered with mud.
- Onu çamur içinde yüzüstü yatarken gördüğümde gülmekten kendimi alamadım.
- Tom is lying face down on the bed.
- Tom yatakta yüzüstü yatıyor.
- Tom is lying unconscious on the ground.
- Tom yerde baygın yatıyor.
- Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings.
- Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı, binalarının mimarisinde görülebilen çeşitli tarzlarda yatmaktadır.
- He was found lying unconscious on the kitchen floor.
- Mutfakta yerde baygın yatarken bulundu.
- She lay awake all night.
- O bütün gece uyanık yattı.
- That's where the problem lies.
- İşte sorun burada yatmaktadır.
- The search party found him lying at the foot of a cliff.
- Arama ekibi onu bir uçurumun dibinde yatarken buldu.
- A cat jumped onto the chair and lay motionless.
- Bir kedi sandalyenin üzerine atladı ve hareketsiz yattı.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
- Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil, aynı zamanda tüketme kapasitesinde de yatar.
- In books lies the soul of the whole past time.
- Kitaplarda bütün geçmiş zamanın ruhu yatıyor.
- He lay in the grass.
- Çimlerde yatıyor.
- He lay awake for hours thinking about her.
- Onu düşünerek saatlerce uyanık yattı.
- The lion lay in the middle of the cage.
- Aslan kafesin ortasında yatıyordu.
- Layla was lying there.
- Layla orada yatıyordu.
- He found his father lying in the kitchen.
- Babasını mutfakta yatarken bulmuş.
- If you make your bed, you've got to lie in it.
- Yatağını yaparsan, içinde yatmak zorundasın.
- He lay injured on the ground.
- Yerde yaralı yatıyor.
- He lay in agony until the doctor arrived.
- Doktor gelene kadar acı içinde yattı.
- Tom was lying unconscious on the sidewalk.
- Tom kaldırımda baygın yatıyordu.
- Tom lies in this grave.
- Tom bu mezarda yatıyor.
- Tom is lying in the hospital bed.
- Tom hastane yatağında yatıyor.
- The greatest happiness lies in freedom.
- En büyük mutluluk, özgürlükte yatar.
- Tom is lying motionless on his bed.
- Tom yatağında hareketsiz yatıyor.
- In books lies the soul of the whole past time.
- Kitaplarda tüm geçmiş zamanın ruhu yatar.
- You know where the problem lies.
- Sorunun nerede yattığını biliyorsun.
- The princess lay with her eyes closed.
- Prenses gözleri kapalı yattı.
- The man lay motionless.
- Adam hareketsiz yatıyordu.
- And that is where the difference lies.
- İşte fark burada yatıyor.
- We're lying in the shade.
- Gölgede yatıyoruz.
- Our dog has been lying in the sun all day.
- Bizim köpek bütün gün güneşte yatıyor.
- The cat was lying stretched out at full length in the sunlight streaming through the window.
- Kedi, pencereden giren güneş ışığında boylu boyunca uzanmış yatıyordu.
- Kate was lying with her eyes open.
- Kate, gözleri açık yatıyordu.
- He lay asleep in the bed.
- O, yatakta uykuya yattı.
- Layla lied dead.
- Layla ölü olarak yatıyordu.
- Tom was lying.
- Tom yatıyordu.
- Tom lied unconscious on the ground.
- Tom yerde baygın yatıyordu.
- Tom lay perfectly still.
- Tom kıpırdamadan yattı.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
- Biz gerçekten bir şey bilmiyoruz; gerçek derinde yatıyor.
- This book's success lies in its humor.
- Bu kitabın başarısı mizahında yatıyor.
- Tom is lying face down on the floor.
- Tom yerde yüzüstü yatıyor.
Show More (168)
|