1 |
look after |
bakmak |
v. |
|
- Several Spanish tourists said on TV that they had been looked after very well during this situation of emergency.
- Bazı İspanyol turistler televizyonda bu acil durum sırasında kendilerine çok iyi bakıldığını söylediler.
- Russia is large enough, it can look after itself.
- Rusya yeterince büyük, kendi başının çaresine bakabilir.
- They must be looked after.
- Onlara iyi bakılması gerekir.
- The Irish people are well capable of looking after themselves.
- İrlanda halkı kendi başının çaresine bakabilecek kapasitededir.
- Who looks after this dog?
- Bu köpeğe kim bakıyor?
- I need someone to look after my son while he is outdoors.
- Oğlum dışarıdayken ona bakacak birine ihtiyacım var.
- Tom looked after Mary while her parents were out shopping.
- Ailesi alışverişteyken Tom Mary'ye baktı.
- Who'll look after your cat while you are away?
- Sen uzaktayken kedine kim bakacak?
- Who would look after my children if I died?
- Ben ölürsem çocuklarıma kim bakar?
- Would you please look after my dog tomorrow?
- Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
- I'd like you to look after my dog while I'm gone.
- Ben gittiğimde köpeğime bakmanı istiyorum.
- Will you look after my children for me?
- Çocuklarıma benim için bakar mısın?
- I will look after your cat while you are away.
- Sen yokken kedine bakacağım.
- We'll look after you.
- Biz sana bakacağız.
- She was looked after in the hospital.
- Ona hastanede bakıldı.
- Beth looked after our dog while we were away.
- Biz yokken köpeğimize Beth baktı.
- The children were well looked after.
- Çocuklara çok iyi bakılıyordu.
- Many children had to look after themselves.
- Birçok çocuk kendi başının çaresine bakmak zorundaydı.
- Who looks after the children?
- Çocuklara kim bakıyor?
- Tom looked after my dog.
- Tom köpeğime baktı.
- She looked after her sister, who was in bed with a bad cold.
- Fena bir soğuk algınlığı nedeniyle yatakta olan kız kardeşine bakıyordu.
- Tom looked after my dog while I was traveling in Australia.
- Ben Avustralya'da seyahat ederken Tom köpeğime baktı.
- We look after Tom's cat at weekends.
- Biz hafta sonları Tom'un kedisine bakarız.
- He is going to look after it next week.
- Gelecek hafta ona bakacak.
- I'm old enough to look after myself.
- Kendime bakacak kadar büyüğüm.
- I thought you were supposed to be looking after Tom.
- Tom'a bakman gerektiğini düşünüyordum.
- Tom has to look after Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorunda.
- She looked after my children last night.
- Dün gece çocuklarıma o baktı.
- She was looked after in the hospital.
- Hastanede ona bakıldı.
- My sister likes looking after my son, but still I'm the one who has to change his nappy all the time.
- Kız kardeşim oğluma bakmayı seviyor, ama yine de sürekli bezini değiştirmek zorunda olan benim.
- Tom looked after my dog while I was away.
- Ben yokken köpeğime Tom baktı.
- I'm perfectly capable of looking after myself.
- Kendime mükemmel şekilde bakabiliyorum.
- They are well looked after.
- Onlara iyi bakılıyor.
- I'm perfectly capable of looking after myself.
- Kendi başımın çaresine bakabilecek durumdayım.
- Those children were well looked after.
- O çocuklara iyi bakılıyordu.
- I'll look after Tom for you.
- Senin için Tom'a bakacağım.
- I look after my grandfather.
- Dedeme bakıyorum.
- I look after my grandfather.
- Büyükbabama ben bakıyorum.
- She looked after the child.
- Çocuğa o baktı.
- I will look after your cat while you are away.
- Siz yokken kedinize ben bakarım.
- While they were away on holiday, their neighbours looked after the dog.
- Onlar tatildeyken, komşuları köpeğe baktı.
- Who'll look after your dog tomorrow?
- Yarın köpeğinize kim bakacak?
- Tom has been looking after Mary for three years.
- Tom üç yıldır Mary'ye bakıyor.
- Who's going to look after our dog?
- Köpeğimize kim bakacak?
- My sister likes looking after my son, but still I'm the one who has to change his nappy all the time.
- Ablam oğluma bakmayı seviyor, ama ben hala onun bezini her zaman değiştirmek zorunda olan biriyim.
- Would somebody look after Tom?
- Birisi Tom'a bakabilir mi?
- Joe and Caroline are looking after our dog.
- Joe and Caroline köpeğimize bakıyor.
- I look after a cat and a dog.
- Bir kedi ve bir köpeğe bakıyorum.
- She has to look after her mother.
- Annesine bakmak zorunda.
- Will you look after my baggage?
- Bagajıma bakar mısınız?
- Lucy looked after my dog.
- Lucy köpeğime baktı.
- Tom and I have to look after ourselves now.
- Tom ve ben artık kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız.
- Tom asked me to look after you.
- Tom sana bakmamı istedi.
- Tom and Mary will look after you while I'm gone.
- Ben yokken Tom ve Mary sana bakacak.
- Tom looked after our dog while we were away.
- Biz yokken köpeğimize Tom baktı.
- I must look after the rabbits.
- Tavşanlara bakmalıyım.
- Tom looks after us.
- Tom bize bakıyor.
Show More (54)
|
2 |
look after |
ilgilenmek |
v. |
|
- Those who looked after me told me that as far as they were concerned it was legionella.
- Benimle ilgilenenler bana bunun bir lejyonella hastalığı olduğunu söylediler.
- Will you look after us as well as you did in Genoa?
- Cenova'da olduğu gibi bizimle de ilgilenecek misiniz?
- The EU Member States must look after refugees, and not only refugees at their own backdoor, but also refugees elsewhere.
- AB Üye Devletleri sadece kendi kapılarındaki mültecilerle değil, başka yerlerdeki mültecilerle de ilgilenmelidir.
- If we need to look after less-favoured areas there are ways to do that.
- Daha az tercih edilen bölgelerle ilgilenmemiz gerekiyorsa bunu yapmanın yolları vardır.
- We already have scientific bodies in the EU which look after this.
- AB'de zaten bu konuyla ilgilenen bilimsel organlarımız var.
- Would you mind looking after my kids?
- Çocuklarımla ilgilenir misin?
- We look after him.
- Onunla ilgileniriz.
- She looked after the patient.
- O, hastayla ilgilendi.
- She looked after her baby.
- O, bebeğiyle ilgilendi.
- Look after your children.
- Çocuklarınla ilgilen.
- Stay here and look after Tom.
- Burada kal ve Tom'la ilgilen.
- You look after the children, Tom.
- Çocuklarla ilgilen, Tom.
- I'll look after him.
- Ben onunla ilgileneceğim.
- I'll look after our guests.
- Misafirlerimizle ilgileneceğim.
- Look after the children this afternoon.
- Bu öğleden sonra çocuklarla ilgilen.
- I'm going to look after it tomorrow.
- Yarın onunla ilgileneceğim.
- Tom and Mary will look after you while I'm gone.
- Ben yokken, Tom ve Mary seninle ilgilenecek.
- I promised your father I'd look after you.
- Babana seninle ilgileneceğime söz verdim.
- Several gardeners look after the azaleas in the park.
- Parktaki açelyalarla birkaç bahçıvan ilgileniyor.
- I'm going to look after it tomorrow.
- Onunla yarın ilgileneceğim.
- Would somebody look after Tom?
- Biri Tom'la ilgilenebilir mi?
- Look after Tom.
- Tom'la ilgilen.
Show More (19)
|
3 |
look after |
göz kulak olmak |
v. |
|
- Tom asked me to look after you.
- Tom sana göz kulak olmamı istedi.
- We look after him.
- Ona göz kulak oluyoruz.
- Tom looks after his mother.
- Tom annesine göz kulak oluyor.
- We'll look after Tom.
- Tom'a göz kulak olacağız.
- I said I'd look after them.
- Onlara göz kulak olacağımı söyledim.
- I'll look after Tom for you.
- Senin için Tom'a göz kulak olurum.
- Please look after my luggage.
- Lütfen bavullarıma göz kulak olun.
- She looked after her baby.
- Bebeğine göz kulak oldu.
- Tom said he'll look after me.
- Tom bana göz kulak olacağını söyledi.
- Will you look after the children?
- Çocuklara göz kulak olur musun?
- I'm being looked after.
- Bana göz kulak olunuyor.
- Tom has to look after Mary.
- Tom'un Mary'ye göz kulak olması gerekiyor.
Show More (9)
|
4 |
look after |
gözetmek |
v. |
|
- The Commission must welcome the citizen as the provider of a service, and must look after citizens' interests.
- Komisyon, vatandaşı bir hizmet sağlayıcısı olarak kabul etmeli ve vatandaşların çıkarlarını gözetmelidir.
- The political élite and EU officials certainly look after their own interests.
- Siyasi elit ve AB yetkilileri kesinlikle kendi çıkarlarını gözetmektedir.
- Surely this will leave us open to allegations that we are looking after our own political interest.
- Şüphesiz bu durum bizi kendi siyasi çıkarlarımızı gözettiğimiz iddialarına açık hale getirecektir.
- This should ensure that one-off, economically-vital industries can be looked after in a Member State.
- Bu, tek seferlik, ekonomik açıdan hayati önem taşıyan endüstrilerin bir Üye Devlette gözetilebilmesini sağlamalıdır.
- The consumer organisations who are there to look after the best interests of consumers have not been misled.
- Tüketicilerin menfaatlerini gözetmek için orada bulunan tüketici örgütleri yanlış yönlendirilmemiştir.
- It is really for them to look after Members' interests.
- Üyelerin çıkarlarını gözetmek gerçekten onların görevidir.
Show More (3)
|
5 |
look after |
kollamak |
v. |
|
- Could other elements be at play, such as self-interest and looking after the group's supporters?
- Kişisel çıkar ve grubun destekçilerini kollamak gibi başka unsurlar da söz konusu olabilir mi?
Show More (-2)
|
6 |
look after |
çocuk bakmak |
v. |
|
- Sami arranged for someone to look after his children while he was in jail.
- Sami hapisteyken çocuklarına bakması için birini ayarladı.
Show More (-2)
|
7 |
look after |
ile ilgilenmek |
v. |
|
- Tom looked after Mary while her parents were out shopping.
- Tom ebeveynleri dışarıda alışveriş yapıyorken Mary ile ilgilendi.
Show More (-2)
|