|
- If you look at the positions taken by Parliament from time to time, your reply is rather neutral.
- Zaman zaman Parlamento tarafından benimsenen tutumlara bakarsanız, cevabınız oldukça tarafsızdır.
- It looked at ports through the wrong end of the telescope.
- Bu karar limanlara teleskobun yanlış ucundan bakıyor.
- The problems with framework legislation at European level are clear when one looks at Sweden.
- Avrupa düzeyinde çerçeve mevzuatla ilgili sorunlar İsveç'e bakıldığında açıkça görülmektedir.
- However we view, as a Parliament, the proposed attack on Saddam Hussein, we cannot look at it in isolation.
- Parlamento olarak Saddam Hüseyin'e yönelik saldırı önerisine nasıl bakarsak bakalım, bunu tek başına ele alamayız.
- Let us not confine ourselves to looking at these two areas of budgetary policy.
- Kendimizi bütçe politikasının bu iki alanına bakmakla sınırlamayalım.
- First of all, there are a number of positive features I think there is good reason for looking at.
- Her şeyden önce, bakmakta fayda olduğunu düşündüğüm bir dizi olumlu özellik var.
- With this Directive, however, we should not only be looking at organic agriculture.
- Ancak bu Direktif ile sadece organik tarıma bakmamalıyız.
- Our job has been to look at the politics and the strategy.
- Bizim işimiz siyasete ve stratejiye bakmak oldu.
- But we have to look at the root causes of terrorism.
- Ancak terörizmin temel nedenlerine bakmamız gerekiyor.
- Before we ban something, we should look at the whole picture.
- Bir şeyi yasaklamadan önce resmin bütününe bakmalıyız.
- We have to take a wider look at all the conservation measures.
- Tüm koruma tedbirlerine daha geniş bir açıdan bakmalıyız.
- We have to look at things from a different perspective.
- Olaylara farklı bir perspektiften bakmalıyız.
- We have only to look at the Argentinean case.
- Sadece Arjantin örneğine bakmamız yeterli.
- I was looking at some figures a few days ago.
- Birkaç gün önce bazı rakamlara bakıyordum.
- Just look at the United States' contributions to the reconstruction of Afghanistan.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'ın yeniden inşasına yaptığı katkılara bir bakın.
- Look at how many barriers have been torn down, how many misunderstandings have been overcome!
- Bakın ne kadar çok bariyer yıkıldı, ne kadar çok yanlış anlamanın üstesinden gelindi!
- Look at how much progress has been made over the last 50 years.
- Son 50 yılda ne kadar ilerleme kaydedildiğine bir bakın.
- We also have to look at road design, user education and many other things.
- Ayrıca yol tasarımı, kullanıcı eğitimi ve diğer pek çok konuya da bakmamız gerekiyor.
- On a more positive note, let us look at energy.
- Daha olumlu bir not olarak, enerjiye bakalım.
- When we look at what has happened so far on the basis of the instruments of the past, this is quite obvious.
- Geçmişteki araçlar temelinde bugüne kadar neler olduğuna baktığımızda bu oldukça açıktır.
- As far as we are concerned, we look at things from the point of view of the interests of the working classes.
- Bize gelince biz olaylara işçi sınıfının çıkarları açısından bakıyoruz.
- It is right that we should look at how our regions are involved in the running of this Union.
- Bölgelerimizin bu Birliğin işleyişine nasıl dahil olduklarına bakmamız doğru olacaktır.
- We have to look at the situation as it actually is and at the products we import.
- Gerçekte olduğu gibi duruma ve ithal ettiğimiz ürünlere bakmalıyız.
- Looking at this report, we all have to acknowledge a sad fact today.
- Bu rapora baktığımızda bugün hepimiz üzücü bir gerçeği kabul etmek zorundayız.
- Looking at the conditions on this border, you cannot actually believe that easier access is the real issue.
- Bu sınırdaki koşullara baktığınızda asıl meselenin daha kolay erişim olduğuna gerçekten inanamazsınız.
- Looking at colleagues' reactions, that seems to me to be an acceptable suggestion.
- Meslektaşlarımın tepkilerine baktığımda bu bana kabul edilebilir bir öneri gibi görünüyor.
- Let us start by looking at how the common positions deal with this issue.
- Ortak pozisyonların bu konuyu nasıl ele aldığına bakarak başlayalım.
- We need to be able to sort out this problem and look at it very practically.
- Bu sorunu çözebilmemiz ve çok pratik bir şekilde bakabilmemiz gerekiyor.
- You have the measurements, make sure you look at those before you take a final decision.
- Ölçümler elinizde, nihai bir karar vermeden önce bunlara baktığınızdan emin olun.
- Clearly, we are not looking at matters from the same perspective.
- Belli ki meselelere aynı perspektiften bakmıyoruz.
- I can consent to this being evaluated as well and that we look at what must happen on the basis of the outcome.
- Bunun da değerlendirilmesine ve sonuca göre ne olması gerektiğine bakılmasına rıza gösterebilirim.
- When you look at the work that has been carried out, this is not satisfactory.
- Yürütülen çalışmalara baktığınızda, bunun tatmin edici olmadığını görüyorsunuz.
- These discussions have convinced me that we must start looking at packaging differently.
- Bu tartışmalar beni ambalaj konusuna daha farklı bakmaya başlamamız gerektiğine ikna etti.
- We should look at the future challenges.
- Gelecekteki zorluklara bakmalıyız.
- We have to look at this directive in terms of the way in which it will be interpreted.
- Bu yönergeye, nasıl yorumlanacağı açısından bakmalıyız.
- The Bureau is looking at the technological aspect.
- Büro işin teknolojik boyutuna bakıyor.
- I urge the Commission to rethink that and look at the old IACS forms.
- Komisyonu bu konuyu yeniden düşünmeye ve eski IACS formlarına bakmaya davet ediyorum.
- Look at the century we have just left.
- Geride bıraktığımız yüzyıla bir bakın.
- Look at Europe, this Europe!
- Avrupa'ya bakın, şu Avrupa'ya!
- We are looking at this.
- Buna bakıyoruz.
- We must also look at the whole legislative process implied by what is being called for in this report.
- Bu raporda öngörülen yasama sürecinin bütününe de bakmalıyız.
- I urge the Commission to rethink that and look at the old IACS forms.
- Komisyon'u bu konuyu yeniden düşünmeye ve eski IACS formlarına bakmaya davet ediyorum.
- We should also look at the issue of, for example, blue whiting.
- Örneğin mavi mezgit konusuna da bakmalıyız.
- Look at economic history, where we see from the past that it has never yet worked.
- Ekonomi tarihine baktığımızda geçmişte bunun hiçbir zaman işe yaramadığını görüyoruz.
- When we are dealing with huge social upheaval we must also look at the costs.
- Büyük sosyal çalkantılarla uğraşırken maliyetlere de bakmalıyız.
- When I look at the stars on our flag, I see old and young nations rising up in the four corners of Europe.
- Bayrağımızdaki yıldızlara baktığımda, Avrupa'nın dört bir köşesinde yükselen yaşlı ve genç ulusları görüyorum.
- These are things that can easily be solved by looking at the way we use land.
- Bunlar, araziyi kullanma biçimimize bakarak kolayca çözülebilecek şeylerdir.
- We can also see packaging in a positive light by looking at it in conjunction with the product.
- Ambalaja ürünle birlikte bakarak onu olumlu bir ışık altında da görebiliriz.
- Look at how much progress has been made over the last 50 years!
- Son 50 yılda ne kadar ilerleme kaydedildiğine bir bakın!
- If you want to know why Europe is unpopular in many areas of the European Union, just look at this type of proposal.
- Avrupa Birliği'nin birçok alanda neden popüler olmadığını bilmek istiyorsanız, bu tür tekliflere bakmanız yeterli.
- Lastly, it is also time to look at the Union's external representation.
- Son olarak, Birliğin dış temsiline de bakmanın zamanı geldi.
- Looking at the Convention, we again cannot but note that adequate representation can still not be taken for granted.
- Sözleşme'ye baktığımızda, yeterli temsiliyetin hala garanti altına alınamadığını bir kez daha görüyoruz.
- What is the timeframe we should be looking at?
- Bakmamız gereken zaman dilimi nedir?
- Secondly, we need to look at the issue of better regulation to simplify and streamline our regulations.
- İkinci olarak, düzenlemelerimizi basitleştirmek ve kolaylaştırmak için daha iyi düzenleme konusuna bakmamız gerekiyor.
- Indeed, we should take a good look at ourselves before we point a finger at others.
- Aslında başkalarını suçlamadan önce kendimize iyi bakmalıyız.
- Look at some of the other issues which hold companies back.
- Şirketleri geride tutan diğer sorunlardan bazılarına bakın.
- We shall look at questions to the Commission.
- Komisyona yöneltilen sorulara bakacağız.
- Europe should look at America to see how things are not done.
- Avrupa, işlerin nasıl yapılmadığını görmek için Amerika'ya bakmalıdır.
- We only have to look at the impact the automatic stabilisers have had in Europe in percentage terms.
- Sadece otomatik dengeleyicilerin Avrupa'da yüzde olarak yarattığı etkiye bakmamız yeterli.
- I have a feeling that if we look at the United Kingdom's attitude, or Italy's, these are quite different.
- Birleşik Krallık'ın ya da İtalya'nın tutumuna baktığımızda bunların oldukça farklı olduğunu hissediyorum.
- We will have to look at this in a practical way.
- Bu konuya pratik bir şekilde bakmamız gerekecek.
- We must, however, take an honest look at ourselves as well.
- Bununla birlikte, kendimize de dürüst bir şekilde bakmalıyız.
- Anyone looking at future developments in external aid must count on things happening that cannot be foreseen today.
- Dış yardımda gelecekteki gelişmelere bakan herkes, bugünden öngörülemeyen şeylerin olacağına güvenmelidir.
- We need to look at the issue of missile sales and testing, and the linked inevitable missile exports.
- Füze satışları, testleri ve bunlarla bağlantılı kaçınılmaz füze ihracatı konusuna bakmamız gerekiyor.
- That is something that we have not been able to tackle but that other committees will wish to look at.
- Bu, bizim ele alamadığımız ancak diğer komitelerin bakmak isteyeceği bir konudur.
- Let us have the courage to look at life as it is.
- Hayata olduğu gibi bakma cesaretine sahip olalım.
- If, however, we look at the differences, that is very alarming.
- Ancak aradaki farklara bakacak olursak, bunun çok endişe verici olduğunu görürüz.
- The Commission must look at this sympathetically and favourably.
- Komisyon buna sempatik ve olumlu bakmalıdır.
- If you look at rail freight in Europe, for example, the drop in traffic is quite alarming.
- Örneğin Avrupa'daki demiryolu taşımacılığına bakarsanız, trafikteki düşüş oldukça endişe vericidir.
- I will now look at how the Commission intends implementing them next year.
- Şimdi Komisyon'un bunları gelecek yıl nasıl uygulamayı planladığına bakacağım.
- We must continue to look at this issue.
- Bu konuya bakmaya devam etmeliyiz.
- This should be looked at in more detail.
- Bu rapora daha detaylı bakılması gerekiyor.
- Looking at the first 200 vacancies, the range of jobs is extensive.
- İlk 200 iş ilanına bakıldığında, iş yelpazesinin oldukça geniş olduğu görülmektedir.
- We should look at the possibilities which that prospect opens up.
- Bu olasılığın ortaya çıkardığı imkanlara bakmalıyız.
- Looking at the legal framework and recent precedents, a mixed committee is a fair compromise.
- Yasal çerçeveye ve yakın zamandaki emsal kararlara bakıldığında karma bir komite adil bir uzlaşmadır.
- And here we have to look at the question of funding.
- Ve burada finansman konusuna bakmamız gerekiyor.
- Looked at in that light, the motion for a resolution is just a snapshot and not a reform paper.
- Bu açıdan bakıldığında çözüm önerisi bir reform belgesi değil, sadece bir anlık görüntüdür.
- Looking at this report, the phrase that stands out is 'best value for money'.
- Bu rapora baktığımızda göze çarpan ifade "paranın karşılığını en iyi şekilde vermek".
- We must not, and cannot, lose sight of this fact, but we must look at the bigger picture.
- Bu gerçeği gözden kaçırmamalıyız ve kaçırmamalıyız, ancak daha büyük resme bakmalıyız.
- That is quite something when you look at the size of these countries' economies.
- Bu ülkelerin ekonomilerinin büyüklüğüne baktığınızda bu oldukça önemli bir şeydir.
- So we must look at the common agricultural policy.
- Bu yüzden ortak tarım politikasına bakmalıyız.
- We have to take a wider look at all the conservation measures.
- Tüm koruma önlemlerine daha geniş bir açıdan bakmalıyız.
- But I do not support the idea of a European defence industry and we need to look at getting rid of the defence industry.
- Ancak bir Avrupa savunma sanayii fikrini desteklemiyorum ve savunma sanayiinden kurtulmaya bakmamız gerekiyor.
- We should therefore not look at coffee as a stand-alone issue.
- Bu nedenle kahveye tek başına bir mesele olarak bakmamalıyız.
- Here we are looking at one way, namely the Label.
- Burada bir yola, yani Label'a bakıyoruz.
- One has only to look at the CE mark to see the imperfections there.
- Buradaki kusurları görmek için CE işaretine bakmak yeterlidir.
- I think that, in general, we must look at the position of our fellow workers.
- Genel olarak çalışma arkadaşlarımızın konumuna bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
- We also need to look at how people are educated.
- İnsanların nasıl eğitildiğine de bakmamız gerekiyor.
- Next I would like to look at some key questions the proposed amendments deal with.
- Daha sonra önerilen değişikliklerin ele aldığı bazı kilit sorulara bakmak istiyorum.
- Nevertheless, I am more than willing to have another look at this.
- Yine de bu konuya bir kez daha bakmaya çok istekliyim.
- It is important especially if we look at the climate surrounding some of these discussions and debates.
- Özellikle bu tartışma ve münazaraların bazılarını çevreleyen iklime bakacak olursak bu önemlidir.
- We look at political priorities and then decide what should be allocated to them.
- Siyasi önceliklere bakarız ve ardından bunlara ne tahsis edilmesi gerektiğine karar veririz.
- We are perplexed because you tell us that you are going to look at what Parliament's proposals are.
- Şaşkınız çünkü bize Parlamento'nun önerilerinin ne olduğuna bakacağınızı söylüyorsunuz.
- This is an opportune moment to take a critical look at what has happened during that time.
- Bu süre zarfında neler olduğuna eleştirel bir gözle bakmak için uygun bir andayız.
- But look at some of the licensing issues.
- Ancak bazı lisanslama sorunlarına bakın.
- If we look at the facts on the table two complexes of problems stand out.
- Masadaki gerçeklere baktığımızda iki karmaşık sorun göze çarpmaktadır.
- If we look at other areas of the world, we have a very high profile.
- Dünyanın diğer bölgelerine bakarsak, çok yüksek bir profilimiz var.
- We must look at the whole issue of arms production in the first place.
- İlk etapta silah üretimi konusuna bütünüyle bakmalıyız.
- The Commission always looks at content, rather than form.
- Komisyon her zaman şekilden ziyade içeriğe bakar.
- We are always discussing quantities, but we must look at how they are spent and invested.
- Her zaman miktarları tartışıyoruz, ancak bunların nasıl harcandığına ve yatırıma dönüştürüldüğüne bakmalıyız.
- When we are looking at safe and sustainable pensions, it is a particular problem for women.
- Güvenli ve sürdürülebilir emekli maaşlarına baktığımızda, bu durum kadınlar için özel bir sorun teşkil etmektedir.
- We should look at the situation fairly and consider the underlying causes.
- Duruma adil bir şekilde bakmalı ve altta yatan nedenleri göz önünde bulundurmalıyız.
- The overall effects need to be looked at.
- Genel etkilere bakılması gerekiyor.
- Look at him, he even seems cheerful.
- Şuna bakın, neşeli bile görünüyor.
- We have to look at the situation as it actually is and at the products we import.
- Duruma gerçekte olduğu gibi ve ithal ettiğimiz ürünlere bakmalıyız.
- Or look at a sea urchin's spine under the microscope.
- Ya da mikroskop altında bir deniz kestanesinin omurgasına bakın.
- Parliament still has to look at all the legal implications.
- Parlamento hala tüm yasal sonuçlara bakmak zorundadır.
- Just look at the Council's administrative budget for next year.
- Sadece Konsey'in gelecek yılki idari bütçesine bakın.
- You need to look at all the changes that took place in committee.
- Komitede gerçekleşen tüm değişikliklere bakmanız gerekiyor.
- We will need to look at the detail.
- Detaylara bakmamız gerekecek.
- Let us look at individual countries.
- Tek tek ülkelere bakalım.
- Looking at just those two simple items, success could still be within their grasp.
- Sadece bu iki basit maddeye bakıldığında, başarı hala ellerinin altında olabilirdi.
- Then we really can look at it again in the light of specific events and decide whether or not to stick with it.
- O zaman gerçekten belirli olaylar ışığında tekrar bakabilir ve buna bağlı kalıp kalmayacağımıza karar verebiliriz.
- Just look at what is happening in Italy, a country I hold in high regard.
- Çok saygı duyduğum bir ülke olan İtalya'da neler olduğuna bir bakın.
- Let us just look at the three places of work.
- Şimdi sadece üç iş yerine bakalım.
- We have looked at food and feed proposals.
- Gıda ve yem önerilerine baktık.
- Now it is time for us Europeans to look at ourselves.
- Şimdi biz Avrupalılar için kendimize bakma zamanı.
- I understand the United Kingdom is looking at it.
- Birleşik Krallık'ın bu konuya baktığını biliyorum.
- We were also looking at human rights in that country.
- Ayrıca o ülkedeki insan haklarına da bakıyorduk.
- Optimists would look at this as something we could change.
- Optimistler buna değiştirebileceğimiz bir şey olarak bakarlar.
- Thirdly, we must look at new rights being violated by measures against terrorism.
- Üçüncü olarak, teröre karşı alınan tedbirlerle ihlal edilen yeni haklara bakmalıyız.
- We need to look at other communities within the EU to make sure that we learn the lessons.
- Dersler çıkardığımızdan emin olmak için AB içindeki diğer topluluklara bakmamız gerekiyor.
- We must look at how we can correct this before tomorrow.
- Yarından önce bunu nasıl düzeltebileceğimize bakmalıyız.
- The person making the decision should look at the issue calmly.
- Kararı veren kişi konuya sakin bir şekilde bakmalıdır.
- Nevertheless, I am more than willing to have another look at this.
- Yine de bu konuya bir kez daha bakmaya hazırım.
- Having made all that clear, let us look at the political and the pragmatic approach.
- Tüm bunları açıklığa kavuşturduktan sonra şimdi de siyasi ve pragmatik yaklaşıma bakalım.
- Mr Schmitt spoke a lot about unjustified applications and, of course, we need to look at all applications properly.
- Sayın Schmitt haksız başvurular hakkında çok konuştu ve elbette tüm başvurulara doğru bir şekilde bakmamız gerekiyor.
- However, I believe it is a mistake to look at this issue solely in quantitative terms.
- Bununla birlikte, bu konuya yalnızca niceliksel açıdan bakmanın yanlış olduğuna inanıyorum.
- We are expecting the Convention to look at the issue in the near future.
- Konvansiyonun bu konuya yakın gelecekte bakmasını bekliyoruz.
- In order to remove these causes, one has to look at what is happening in the countries in question.
- Bu nedenleri ortadan kaldırmak için söz konusu ülkelerde neler olup bittiğine bakmak gerekir.
- Because when you look at humanity no two human beings are the same.
- Çünkü insanlığa baktığınızda, iki insan birbiriyle aynı değildir.
- Those are the things we were looking at and it has been rejected by members of the PPE-DE Group.
- Baktığımız şeyler bunlardı ve PPE-DE Grubu üyeleri tarafından reddedildi.
- It looked at ports through the wrong end of the telescope.
- Limanlara teleskobun yanlış ucundan baktı.
- Let us look at the facts and the real agenda that is being employed will become clear.
- Gerçeklere bakalım ve kullanılan gerçek gündem ortaya çıkacaktır.
- You can also tell that he did his own research and went to look at the places where this work is being done.
- Kendi araştırmasını yaptığı ve bu işin yapıldığı yerlere bakmaya gittiği de anlaşılıyor.
- Look at the strategic concept first and then take on specific tasks of that kind.
- Önce stratejik konsepte bakın ve daha sonra bu tür spesifik görevleri üstlenin.
- We must look at how we can extend that to other age groups.
- Bunu diğer yaş gruplarına nasıl yayabileceğimize bakmalıyız.
- But it also, if we look at the position of the United States, raises fears and misunderstandings.
- Ancak ABD'nin tutumuna bakacak olursak, bu aynı zamanda korkuları ve yanlış anlamaları da beraberinde getirmektedir.
- You can also look at alternatives; how long people have been living together, for example.
- Alternatiflere de bakabilirsiniz; örneğin insanların ne kadar süredir birlikte yaşadıkları gibi.
- Looking at the Convention, we again cannot but note that adequate representation can still not be taken for granted.
- Sözleşme'ye baktığımızda, yeterli temsilin hala kesin olarak kabul edilemeyeceğini bir kez daha görüyoruz.
- We must not, and cannot, lose sight of this fact, but we must look at the bigger picture.
- Bu gerçeği gözden kaçırmamalıyız ve kaçırmamalıyız ancak daha büyük resme bakmalıyız.
- They have given us an important wake-up call to look at these issues more seriously.
- Bu konulara daha ciddi bir şekilde bakmamız için bize önemli bir uyandırma çağrısı yaptılar.
- We have to look at the world as it is, not the way we think the world should be.
- Dünyaya olması gerektiğini düşündüğümüz gibi değil, olduğu gibi bakmalıyız.
- According to a Chinese proverb, when a wise man points at the moon, the fool looks at his finger.
- Bir Çin atasözüne göre, bilge bir adam ayı işaret ettiğinde, aptal onun parmağına bakar.
- We do not just need to look at start-ups - businesses grow, they develop or they are bought out.
- Sadece yeni kurulan şirketlere bakmamız gerekmiyor; şirketler büyüyor, gelişiyor ya da satın alınıyor.
- Likewise, who, in President Bush's entourage, is looking at GMOs?
- Aynı şekilde Başkan Bush'un çevresinden kimler GDO'lara bakıyor?
- Furthermore, a look at the Nice or Laeken agenda is instructive.
- Ayrıca, Nice veya Laeken gündemine bakmak da öğreticidir.
- If we look at our committee's agenda, most of the work has as its basis the good functioning of the internal market.
- Komitemizin gündemine bakacak olursak, çalışmaların çoğunun temelinde iç pazarın iyi işlemesi yatmaktadır.
- They urge the Council to take a good look at this.
- Konseyi bu konuya iyi bakmaya çağırıyorlar.
- We can begin by looking at ourselves – the EU and Europe.
- Kendimize, yani AB'ye ve Avrupa'ya bakarak başlayabiliriz.
- The problems with framework legislation at European level are clear when one looks at Sweden.
- İsveç'e bakıldığında Avrupa düzeyinde çerçeve mevzuatla ilgili sorunlar açıkça görülmektedir.
- This is highly relevant to this problem, which we must look at seriously and with our eyes wide open.
- Bu, ciddiyetle ve gözlerimizi dört açarak bakmamız gereken bu sorunla son derece ilgilidir.
- If we look at them, it is hardly these countries which have experienced the greatest economic growth in the last decade.
- Onlara bakacak olursak son on yılda en büyük ekonomik büyümeyi yaşayanlar neredeyse bu ülkelerdir.
- So to say that this is the first time we have looked at this is quite wrong.
- Dolayısıyla, bu konuya ilk kez baktığımızı söylemek oldukça yanlıştır.
- Likewise, who, in President Bush's entourage, is looking at GMOs?
- Aynı şekilde, Başkan Bush'un çevresinden kimler GDO'lara bakıyor?
- Therefore, what the error rate indicates are errors and what we have to look at is the background to these errors.
- Bu nedenle, hata oranının gösterdiği şey hatalardır ve bakmamız gereken şey bu hataların arka planıdır.
- Let us look at the politics.
- Politikaya bakalım.
- If we look at the Commission's ambitious goals, they deserve Parliament's full and unequivocal support.
- Komisyon'un iddialı hedeflerine bakacak olursak, bunlar Parlamento'nun tam ve açık desteğini hak etmektedir.
- Some Groups have not had a chance to look at the Ghilardotti report in particular and to debate them.
- Bazı Grupların Ghilardotti raporuna özellikle bakma ve bunları tartışma şansı olmamıştır.
- Looking at the priorities, it is funny to see that some eleven remain of the original eighteen guidelines.
- Önceliklere baktığımızda orijinal on sekiz kılavuz ilkeden geriye on bir tanesinin kaldığını görmek komik.
- When we look at what is actually happening in Europe, who is it that takes the decisions?
- Avrupa'da gerçekte neler olduğuna baktığımızda kararları kim alıyor?
- We must, of course, look at the programmes that we ourselves have put together to attack poverty and social exclusion.
- Elbette yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı kendi oluşturduğumuz programlara da bakmalıyız.
- I am looking at all those of you who have not exactly been at the forefront of the environmental movement.
- Çevre hareketinin tam olarak ön saflarında yer almamış olanlarınıza bakıyorum.
- We need to look at these in the Sixth Framework Programme.
- Altıncı Çerçeve Programında bunlara bakmamız gerekiyor.
- We need only look at Newfoundland and Canada to see the consequences of overfishing.
- Aşırı avlanmanın sonuçlarını görmek için Newfoundland ve Kanada'ya bakmamız yeterlidir.
- I think that we must take another clear look at these things.
- Bence bu konulara bir kez daha net bir şekilde bakmalıyız.
- Having said that, we should also look at the prospects for regional policy for 2007-2013.
- Bunu söyledikten sonra, 2007-2013 dönemi için bölgesel politika beklentilerine de bakmalıyız.
- Today I looked at a briefing from an NGO which said that it was weary of congratulating institutions.
- Bugün bir STK'dan gelen ve kurumları tebrik etmekten bıktığını söyleyen bir brifinge baktım.
- We must look at the figures.
- Rakamlara bakmalıyız.
- Let us look at the figures.
- Rakamlara bakalım.
- Certainly not if you look at what we spend on it.
- Harcadığımız paraya bakarsanız kesinlikle hayır.
- We need to look at the employment needs of carers.
- Bakıcıların istihdam ihtiyaçlarına bakmamız gerekiyor.
- Looking at the situation in the UK, the British Government quite simply got it wrong.
- Birleşik Krallık'taki duruma baktığımızda, İngiliz Hükümeti basitçe yanlış anlamıştır.
- Looking at the matter objectively, these countries are not entitled to receive this type of aid.
- Konuya objektif olarak bakıldığında bu ülkelerin bu tür bir yardımı almaya hakları yoktur.
- We only need to look at Portugal's experience in this respect.
- Portekiz'in bu konudaki deneyimine bakmamız yeterlidir.
- It is right that we should look at how our regions are involved in the running of this Union.
- Bölgelerimizin bu Birliğin işleyişine nasıl dahil olduğuna bakmamız doğrudur.
- I myself looked at the web site where all vessels are supposed to be listed and looked for the vessel Prestige.
- Tüm gemilerin listelenmesi gereken web sitesine bizzat kendim baktım ve Prestige gemisini aradım.
- I would ask her to look at them.
- Ondan onlara bakmasını isterdim.
- We only need to look at Afghanistan and the refugee camps in Pakistan.
- Afganistan'a ve Pakistan'daki mülteci kamplarına bakmamız yeterli.
- Mr Gollnisch and I perhaps look at the world through different spectacles.
- Bay Gollnisch ve ben belki de dünyaya farklı gözlüklerle bakıyoruz.
- When I looked at them I did not see any problem.
- Onlara baktığımda herhangi bir sorun görmedim.
- A report looks at facts, so we had to analyse verifiable facts.
- Bir rapor gerçeklere bakar, bu yüzden doğrulanabilir gerçekleri analiz etmemiz gerekiyordu.
- It is good to look elsewhere, but sometimes it is good to look at one's own situation.
- Başka yerlere bakmak iyidir, ancak bazen kişinin kendi durumuna bakması da iyidir.
- Nonetheless, it is in the context of that legislation that we are looking at the issue.
- Bununla birlikte konuya bu mevzuat bağlamında bakıyoruz.
- Look at how many barriers have been torn down, how many misunderstandings have been overcome.
- Kaç bariyerin yıkıldığına, kaç yanlış anlamanın üstesinden gelindiğine bir bakın.
- Looking at this report, the phrase that stands out is 'best value for money'.
- Bu rapora baktığımızda göze çarpan ifade 'paranın karşılığını en iyi şekilde vermek'.
- I believe the Member States must look at these recommendations in the perspective of gradually approaching our aim.
- Üye Devletlerin bu tavsiyelere amacımıza kademeli olarak yaklaşma perspektifinden bakmaları gerektiğine inanıyorum.
- Just look at how the dissident Ha Is Phu was treated.
- Sadece muhalif Ha Is Phu'ya nasıl davranıldığına bakın.
- If, however, we look at the differences, that is very alarming.
- Ancak farklılıklara bakacak olursak, bu çok endişe vericidir.
- We must look at how we can correct this before tomorrow.
- Bunu yarından önce nasıl düzeltebileceğimize bakmalıyız.
- Thus, I believe that we must look at three aspects.
- Dolayısıyla üç açıdan bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- Now we need to look at the text carefully in Parliament.
- Şimdi Parlamentodaki metne dikkatle bakmamız gerekiyor.
- As I am sure you realise, there are several ways of looking at this clause.
- Eminim siz de farkındasınızdır, bu maddeye bakmanın çeşitli yolları vardır.
- We must of course take a critical look at ourselves as well.
- Elbette kendimize de eleştirel bir gözle bakmalıyız.
- We need to look at the state of stocks and what is there for fishermen.
- Rezervlerin durumuna ve balıkçılar için ne olduğuna bakmamız gerekiyor.
- It is exactly the same proportion when we look at water and sanitation.
- Su ve sanitasyon konusuna baktığımızda da durum aynıdır.
- We have to look at just how these businesses fare.
- Bu işletmelerin nasıl bir performans sergilediğine bakmamız gerekiyor.
- It is vitally important, when we look at emissions, to see where they take place.
- Emisyonlara baktığımızda, bunların nerede gerçekleştiğini görmek hayati önem taşımaktadır.
- We need to be serious about this budget, to look at expenditure, especially in category 5.
- Bu bütçe konusunda ciddi olmamız, özellikle 5. kategorideki harcamalara bakmamız gerekiyor.
- We only need to look at the capital Skopje to see how impossible this is.
- Bunun ne kadar imkansız olduğunu görmek için başkent Üsküp'e bakmamız yeterli.
- Moving forward, she is right to say that we must look at a broad range of test measures.
- İleriye dönük olarak geniş bir yelpazedeki test ölçümlerine bakmamız gerektiğini söylemekte haklıdır.
- Just look at the Council's administrative budget for next year.
- Sadece Konseyin gelecek yılki idari bütçesine bakın.
- We have to look at just how these businesses fare.
- Bu işlerin nasıl yürüdüğüne bakmalıyız.
- We have to look at what the effect will be on other species fishes.
- Diğer balık türleri üzerindeki etkinin ne olacağına bakmalıyız.
- First, we must look at the moderation process itself.
- İlk olarak moderasyon sürecinin kendisine bakmalıyız.
- Therefore it is quite important that we look at these.
- Dolayısıyla bunlara bakmamız oldukça önemli.
- We must, however, take an honest look at ourselves as well.
- Bununla birlikte, kendimize de dürüstçe bakmalıyız.
- If that were so, we would have to look at these proposals within that context.
- Eğer öyle olsaydı, bu önerilere bu bağlamda bakmamız gerekirdi.
- Consequently, we need to look at a whole host of other issues.
- Sonuç olarak, bir dizi başka meseleye de bakmamız gerekiyor.
- Look at what is happening in Iraq at the moment.
- Şu anda Irak'ta neler olduğuna bir bakın.
- We want to look at how markets will evolve.
- Piyasaların nasıl gelişeceğine bakmak istiyoruz.
- Secondly, we need to look at the issue of better regulation to simplify and streamline our regulations.
- İkinci olarak, düzenlemelerimizi basitleştirmek ve düzene sokmak için daha iyi düzenleme konusuna bakmamız gerekiyor.
- We do have a critical mass but when we look at the legacy of the past it is also true that we have a critical mess.
- Kritik bir kitleye sahibiz ancak geçmişin mirasına baktığımızda kritik bir dağınıklığa sahip olduğumuz da doğrudur.
- Furthermore, a look at the Nice or Laeken agenda is instructive.
- Ayrıca, Nice veya Laeken gündemine bakmak da öğretici olacaktır.
- So when we examine media concentration we should look at its impact at every level.
- Dolayısıyla medya yoğunlaşmasını incelerken bunun her düzeydeki etkisine bakmalıyız.
- Before looking at the directive in more detail, we should specify its scope.
- Direktife daha detaylı bakmadan önce kapsamını belirlemeliyiz.
- Looking at the priorities, it is funny to see that some eleven remain of the original eighteen guidelines.
- Önceliklere baktığımızda, orijinal on sekiz kılavuz ilkeden geriye on bir tanesinin kaldığını görmek komik.
- Let me just look at the figures from the day that the agreement was signed.
- Anlaşmanın imzalandığı günkü rakamlara bakmama izin verin.
- We are trying to look at things that people would not normally touch, but to at least stimulate some debate.
- İnsanların normalde dokunmayacağı şeylere bakmaya çalışıyoruz, ama en azından bazı tartışmaları teşvik etmek için.
- So, for any practical observation, we need to consider just what kind of businesses we are looking at for risk capital.
- Herhangi bir pratik gözlem için, risk sermayesi için ne tür işletmelere baktığımızı göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
- We should look at the situation fairly and consider the underlying causes.
- Duruma adil bir şekilde bakmalı ve altında yatan sebepleri göz önünde bulundurmalıyız.
- The interesting issue is to look at why that fall has happened.
- İlginç olan konu, bu düşüşün neden gerçekleştiğine bakmaktır.
- This is an opportune moment to take a critical look at what has happened during that time.
- Bu süre zarfında yaşananlara eleştirel bir gözle bakmak için uygun bir an.
- I think we are looking at it too much from a European perspective.
- Bence olaya çok fazla Avrupa perspektifinden bakıyoruz.
- The Council therefore needs to look at the Treaty provisions to see how we can rationalise this area.
- Bu nedenle Konsey, bu alanı nasıl rasyonelleştirebileceğimizi görmek için Antlaşma hükümlerine bakmalıdır.
- Let us look at the three groups first.
- Önce üç gruba bakalım.
- Finally, let us look at the fight against corruption and crime.
- Son olarak, yolsuzluk ve suçla mücadeleye bakalım.
- It looks at countries, mainly in the Balkans, but also Tajikstan, Georgia and Armenia.
- Başta Balkanlar olmak üzere Tacikistan, Gürcistan ve Ermenistan gibi ülkelere de bakmaktadır.
- You have to have a much better, much more careful look at this.
- Bu konuya çok daha iyi, çok daha dikkatli bir şekilde bakmalısınız.
- Of course we will also have to look at what it is possible to do regarding air transport.
- Elbette hava taşımacılığı konusunda neler yapılabileceğine de bakmamız gerekecektir.
- We also need to look at the future prospects of Europe and the world.
- Ayrıca Avrupa'nın ve dünyanın gelecekteki beklentilerine de bakmamız gerekiyor.
- In future, we will take an intensive look at Category I and bring in modernisation.
- Gelecekte Kategori I'e yoğun bir şekilde bakacağız ve modernizasyon getireceğiz.
- Recalling all that it makes me even more sad when I look at the situation in Zimbabwe today.
- Tüm bunları hatırladığımda, bugün Zimbabve'deki duruma baktığımda daha da üzülüyorum.
- I want us to return to that in looking at the context of what we are examining here.
- Burada incelediğimiz konunun bağlamına bakarken bu konuya tekrar dönmek istiyorum.
- You have the measurements, make sure you look at those before you take a final decision.
- Elinizde ölçümler var, nihai bir karar almadan önce bunlara baktığınızdan emin olun.
- Just look at the United States’ contributions to the reconstruction of Afghanistan.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'ın yeniden inşasına yaptığı katkılara bir bakın.
- Is this perhaps something we should be looking at?
- Bu belki de bakmamız gereken bir şey mi?
- It is not a valid approach to only look at the countries, but also at the regions.
- Sadece ülkelere değil, bölgelere de bakmak geçerli bir yaklaşım değildir.
- That is something which needs to be considered carefully when we look at the budget for 2003.
- Bu, 2003 yılı bütçesine bakarken dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husustur.
- Looking at the situation in the UK, the British Government quite simply got it wrong.
- Birleşik Krallık'taki duruma baktığımızda, İngiliz Hükümeti basitçe yanlış yapmıştır.
- We should look at the possibilities which that prospect opens up.
- Bu beklentinin ortaya çıkardığı olasılıklara bakmalıyız.
- You can also tell that he did his own research and went to look at the places where this work is being done.
- Kendi araştırmasını yaptığını ve bu işin yapıldığı yerlere bakmaya gittiğini de söyleyebilirsiniz.
- We must not leave that out of the equation when we look at the rights of minorities.
- Azınlıkların haklarına baktığımızda bunu denklemin dışında bırakmamalıyız.
- I hope that the citizens of the applicant countries do not look at the two things side by side and become frustrated.
- Umarım başvuru sahibi ülkelerin vatandaşları bu iki konuya yan yana bakıp hayal kırıklığına uğramazlar.
- Enforcement of regulation must be something that you will look at.
- Düzenlemenin uygulanması, bakacağınız bir şey olmalıdır.
- They urge the Council to take a good look at this.
- Konsey'i bu konuya iyi bakmaya çağırıyorlar.
- If we look at other areas of the world, we have a very high profile.
- Dünyanın diğer bölgelerine baktığımızda çok iyi bir profile sahip olduğumuzu görüyoruz.
- We need to look at sustainable development and the way in which we give economic possibilities to all.
- Sürdürülebilir kalkınmaya ve herkese ekonomik imkanlar sunma yöntemimize bakmamız gerekiyor.
- We only have to look at today's debate to know what I mean.
- Ne demek istediğimi anlamak için bugünkü tartışmaya bakmamız yeterli.
- It is bad news if looked at from the point of view of cooperation.
- İş birliği açısından bakıldığında bu kötü bir haberdir.
- Then we look at civil and political rights.
- Daha sonra medeni ve siyasi haklara bakıyoruz.
- It is still open to the groups to look at the order of discussion on that day.
- Grupların o günkü tartışma sırasına bakmaları hala açıktır.
- We ought to look at that point.
- Bu noktaya bakmamız gerekiyor.
- If you look at the current situation, manufacturers are sacking dealers by the dozen.
- Mevcut duruma bakarsanız, üreticiler düzinelerce bayiyi işten çıkarıyor.
- The Commission always looks at content, rather than form.
- Komisyon her zaman biçimden ziyade içeriğe bakar.
- I can consent to this being evaluated as well and that we look at what must happen on the basis of the outcome.
- Bunun da değerlendirilmesini ve sonuca göre ne olması gerektiğine bakılmasını kabul edebilirim.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Bizler hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek kapasitede değiliz.
- I look at that boy dying, I don't feel nothing.
- Ölen o çocuğa bakıyorum, hiçbir şey hissetmiyorum.
- Looking at such images or videos and marketing them is forbidden as well.
- Bu türden resim ve videolara bakmak ve ve bunları pazarlamak da yasaktır.
- And the whole time, it kept looking at me.
- Ve baştan sona sürekli bana baktı.
- Her friend looked at her in disbelief and asked why.
- Arkadaşı ona şaşkınlıkla bakar ve neden diye sorar.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Hakikat denilen bu olağanüstü şeye bakacak yeterlilikte değiliz.
- What's not obvious to the public is when you look at the sculpture, you're actually looking at a web browser.
- Herkes için açık olmayan şey, heykele baktığınızda aslında bir web tarayıcısına bakıyor olmanızdır.
- Well, maybe after tonight people will look at me as a champion again, not a point- shaver.
- Belki bu geceden sonra insanlar bana yeniden bir şampiyon olarak bakar, şikeci biri olarak değil.
- If you're unsure, look at this simple graphic.
- Emin değilseniz bu basit grafiğe bakın.
- Her friend looked at her in disbelief and asked why.
- Arkadaşı ona inanamayarak baktı ve nedenini sordu.
- The doctor is bringing in a specialist to look at her case.
- Doktor hastasına bakması için bir uzman getirecek.
- I mean, look at the set we built with the smiley-face earth and some green things.
- Yani, gülen suratlı dünya ve yeşil ıvır zıvırla yaptığımız sete bakın.
- I look at that boy dying, I don't feel nothing.
- Ölen o çocuğa bakıyorum da, hiçbir şey hissetmiyorum.
- I know you were curious, since you looked at my family album.
- Aile albümüme baktığından beri merak ettiğini biliyorum.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Ona bir bak, hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yiyor.
- We definitely look at this as a new season.
- Biz buna kesinlikle yeni bir dönem gözüyle bakıyoruz.
- Now, look at it with the web browser.
- Şimdi, web tarayıcısı ile bakın.
- I mean, look at the set we built with the smiley-face earth and some green things.
- Yani, gülen yüzlü dünya ve bazı yeşil şeylerle inşa ettiğimiz sete bakın.
- You wouldn't know it to look at him.
- Ona baktığında bunu anlayamazsın.
- Looking at such images or videos and marketing them is forbidden as well.
- Bu tür görsellere veya videolara bakılması ve bunların pazarlanması da yasaktır.
- You really must start looking at trade schools for the boy.
- Çocuk için cidden meslek okullarına bakmaya başlaman gerek.
- Looking at such images or videos and marketing them is forbidden as well.
- Bu tür resim veya videolara bakmak ve pazarlamak da yasaktır.
- Make sure all your men get a look at these, detective.
- Bütün adamlarınızın bunlara baktığından emin olun dedektif.
- Scott looked at me like I was a space alien.
- Scott bana uzaylıymışım gibi baktı.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Biz hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek yetkinlikte değiliz.
- He looked at me and blinked two times.
- Bana baktı ve iki kez göz kırptı.
- I know you were curious, since you looked at my family album.
- Aile albümüme baktığından beridir, merak ettiğinin farkındayım.
- I know you were curious, since you looked at my family album.
- Aile albümüme baktığınız için merak ettiğinizi biliyorum.
- Look at how many people are here tonight.
- Bakın bu gece burada kaç kişi var.
- And the whole time, it kept looking at me.
- Ve onca zaman bana bakıp durdu.
- You wouldn't know it to look at him.
- Ona bakarak bunu anlayamazsınız.
- He's with the weird kid, looking at comics in our flat.
- O tuhaf çocukla birlikte dairemizde çizgi romanlara bakıyor.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Şimdi ona bakın, sanki hiçbir şey olmamış gibi öğle yemeğinin tadını çıkarıyor.
- We definitely look at this as a new season.
- Buna kesinlikle yeni bir sezon olarak bakıyoruz.
- We definitely look at this as a new season.
- Biz buna kesinlikle yeni bir sezon olarak bakıyoruz.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Şimdi ona bakın, hiçbir şey olmamış gibi öğle yemeğinin tadını çıkarıyor.
- He looked at me and blinked two times.
- Bana baktı ve iki kez gözlerini kırptı.
- From early in the Republic, we have looked at the office of the president as a focal point for the nation's values.
- Cumhuriyetin başından itibaren, cumhurbaşkanlığı makamına ulusun değerleri için odak noktası olarak baktık.
- Just look at me.
- Bana bir bak.
- They both looked at her.
- Onların her ikisi de ona baktı.
- Look at the trouble you've brought upon us.
- Başımıza açtığın derde bak.
- Sami was still looking at me.
- Sami hâlâ bana bakıyordu.
- The younger generation looks at things differently.
- Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The three boys looked at one another.
- Üç genç birbirine baktı.
- Tom wouldn't even look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmaz bile.
- He wouldn't look at my proposal.
- O, önerime bakmazdı.
- Look at the sign just ahead of you.
- Tam önündeki işarete bak.
- Have you looked at this?
- Buna baktın mı?
- Look at the traffic.
- Trafiğe bak.
- Look at what's happening outside.
- Dışarıda olanlara bak.
- It all depends on the way we look at it.
- Her şey olaya nasıl baktığımıza bağlı.
- Tom, are you looking at my boobs?
- Tom, göğüslerime mi bakıyorsun?
- Tom looked at Mary suspiciously.
- Tom Mary'ye kuşkuyla baktı.
- Look at the dog jump.
- Köpeğin atlamasına bak.
- Tom smiled when Mary looked at him.
- Mary ona baktığında Tom gülümsedi.
- Tom walked out to the parking lot to look at Mary's new car.
- Tom Mary'nin yeni arabasına bakmak için otoparka yürüdü.
- Tom looked at the photograph.
- Tom fotoğrafa baktı.
- I'd like to look at that graph.
- O grafiğe bakmak istiyorum.
- Who are you looking at?
- Sen kime bakıyorsun?
- I just sat there looking at Tom.
- Orada oturup Tom'a baktım.
- Do you know who is looking at that picture?
- O resme kimin baktığını biliyor musunuz?
- Look at the mountains covered with snow.
- Karla kaplanmış dağlara bakın.
- Tom looked at his dog.
- Tom köpeğine baktı.
- Tom looked at it.
- Tom ona baktı.
- I can't even look at you.
- Sana bakamıyorum bile.
- That's what I look at.
- Ben de buna bakıyorum.
- I saw the way he was looking at you.
- Sana nasıl baktığını gördüm.
- Do you think she still looks at my pictures?
- Sence hala resimlerime bakıyor mudur?
- What's Tom looking at?
- Tom neye bakıyor?
- Look at what you've done to me.
- Bana ne yaptığına bir bak.
- Tom asked Mary what she was looking at.
- Tom Mary'ye neye baktığını sordu.
- Look at me when I talk to you, you coward!
- Ben seninle konuşurken bana bak, seni korkak!
- Tom looked at himself in the bathroom mirror.
- Tom banyo aynasında kendine baktı.
- Don't look at me!
- Bana bakma!
- I saw the way Tom was looking at Mary.
- Tom'un Mary'ye nasıl baktığını gördüm.
- Look at it closely.
- Ona yakından bak.
- The cat is looking at the fish.
- Kedi, balığa bakıyor.
- Look at the girls.
- Şu kızlara bak.
- He paused to look at the poster.
- Postere bakmak için durakladı.
- He looked at me suspiciously.
- Bana şüpheyle baktı.
- Look at this picture of my family.
- Ailemin şu resmine bak.
- Look at this picture of her.
- Onun bu resmine bak.
- Tom and Mary looked at each other nervously.
- Tom ve Mary gergince birbirine baktı.
- I didn't look at them.
- Onlara bakmıyordum.
- The way he looked at me gave me a bad feeling.
- Onun bana bakma tarzı bana kötü bir his verdi.
- They both turned to look at Tom.
- İkisi de Tom'a bakmak için döndü.
- Look at the cute little baby sleeping in the cradle.
- Beşikte uyuyan sevimli, küçük bebeğe bak.
- Tom looked at his notes.
- Tom notlarına baktı.
- They are using a telescope to look at the sky.
- Gökyüzüne bakmak için bir teleskop kullanıyorlar.
- He is looking at something non-existent.
- Var olmayan bir şeye bakıyor.
- Tom won't look at her.
- Tom ona bakmayacak.
- Please look at that red-roofed house.
- Lütfen şu kırmızı çatılı eve bakın.
- Come outside with me and look at the constellations.
- Benimle dışarı gel ve takımyıldızlarına bak.
- Did you see how he looked at me?
- Onun bana nasıl baktığını gördün mü?
- I saw him looking at me.
- Onun bana baktığını gördüm.
- Her brother looked at her.
- Erkek kardeşi ona baktı.
- Tom is looking at me funny.
- Tom bana komik bakıyor.
- Tom didn't even look at me.
- Tom bana bakmadı bile.
- Tom and I didn't look at each other.
- Tom ve ben birbirimize bakmadık.
- Tom looked at me like I was nuts.
- Tom bana deliymişim gibi baktı.
- Mary looked at the ring Tom gave her.
- Mary, Tom'un ona verdiği yüzüğe baktı.
- Look at the price.
- Fiyata bak.
- Tom looked at the tall man suspiciously.
- Tom uzun boylu adama şüpheyle baktı.
- Was that the girl who was looking at you?
- Sana bakan kız o muydu?
- He's looking at us now.
- Şimdi bize bakıyor.
- He looked at me and laughed.
- O bana bakıp güldü.
- I don't like the way that guy is looking at me.
- Şu adamın bana bakma tarzını sevmiyorum.
- Looking at his face, you could tell that he was annoyed.
- Yüzüne bakınca sinirli olduğu anlaşılıyordu.
- Tom looked at Mary's drawing.
- Tom, Mary'nin çizimine baktı.
- We looked at each other and laughed.
- Birbirimize bakıp güldük.
- Look at the tall pretty girl standing there.
- Orada duran uzun boylu güzel kıza bak.
- Tom looked at the calendar.
- Tom takvime baktı.
- Tom is still looking at Mary.
- Tom hâlâ Mary'ye bakıyor.
- The three boys looked at one another.
- Üç çocuk birbirine baktı.
- Tom wouldn't let me look at his photo album.
- Tom onun fotoğraf albümüne bakmama izin vermedi.
- I'd like to look at the wine list.
- Ben şarap listesine bakmak istiyorum.
- May I look at your passport?
- Pasaportunuza bakabilir miyim?
- Tom looked at the poster.
- Tom afişe baktı.
- I want him to look at me.
- Bana bakmasını istiyorum.
- I want Tom to look at me.
- Tom'un bana bakmasını istiyorum.
- I'd like to look at that chart.
- Şu grafiğe bakmak istiyorum.
- Look at this picture of them.
- Onların bu resmine bak.
- Tom looked at Mary.
- Tom Mary'ye baktı.
- I want her to look at me.
- Onun bana bakmasını istiyorum.
- Could you let me look at that for a second?
- Şuna bir saniye bakmama izin verir misin?
- He looked at the picture.
- Resme baktı.
- Have you looked at yourself in the mirror recently?
- Son günlerde aynada kendine baktın mı?
- Look at the sports car over there.
- Şuradaki spor arabaya bak.
- Why is Tom looking at us?
- Tom neden bize bakıyor?
- Look at the train crossing the bridge.
- Köprüyü geçen trene bak.
- I wasn't looking at him.
- Ben ona bakmıyordum.
- Sami was still looking at me.
- Sami hala bana bakıyordu.
- He passed by without looking at me.
- O, bana bakmadan geçti.
- Tom looked at the fire.
- Tom yangına bakıyordu.
- Tom is always looking at you.
- Tom hep sana bakıyor.
- We need to look at the big picture.
- Olayın bütününe bakmalıyız.
- Tom looked at me and smiled.
- Tom bana baktı ve gülümsedi.
- Look at this large map of America.
- Şu büyük Amerika haritasına bakın.
- Tom is looking at the painting.
- Tom tabloya bakıyor.
- I'm not sure what I'm looking at.
- Neye baktığımdan emin değilim.
- What were you looking at?
- Neye bakıyordun?
- She won't even look at the offer.
- Teklife bakacağı bile yok.
- I looked at my dog.
- Ben köpeğime baktım.
- Tom looked at it suspiciously.
- Tom ona kuşkuyla baktı.
- I looked at the picture.
- Resme baktım.
- Tom looked at the fire.
- Tom ateşe baktı.
- I looked at my dog.
- Köpeğime baktım.
- Why are you looking at me?
- Neden bana bakıyorsun?
- Tom was looking at Mary.
- Tom Mary'ye bakıyordu.
- Don't look at Tom.
- Tom'a bakma.
- Look at this picture, please.
- Şu resme bak lütfen.
- Do you often look at the stars at night?
- Sık sık geceleri yıldızlara bakar mısınız?
- She looked at her watch and noted that it was past five.
- Saatine baktı ve beşi geçtiğini gördü.
- Now look at that.
- Şimdi ona bak.
- They all looked at her.
- Onların hepsi ona baktı.
- I don't like the way you're looking at me.
- Bana bakma şeklinden hoşlanmıyorum.
- Tom keeps looking at you.
- Tom sana bakmayı sürdürüyor.
- I know you see it, but are you really looking at it?
- Onu gördüğünü biliyorum ama gerçekten ona bakıyor musun?
- Look at the view.
- Şu manzaraya bak.
- I didn't look at it myself.
- Ona kendim bakmadım.
- I looked at the odometer.
- Kilometre sayacına baktım.
- She looked at the painting.
- Tabloya baktı.
- Did you notice that Tom was looking at you?
- Tom'un sana baktığını fark ettin mi?
- That person is looking at our fruit.
- O kişi meyvelerimize bakıyor.
- Do you like to look at her picture?
- Onun resmine bakmayı seviyor musun?
- Please look at the pamphlet for the details.
- Detaylar için lütfen broşüre bakın.
- I didn't look at her.
- Ona bakmadım.
- I got tired of looking at that painting.
- O resme bakmaktan yoruldum.
- Tom looked around to make sure no one was looking at him.
- Tom kimsenin ona bakmadığından emin olmak için etrafına bakındı.
- Tom and Mary both looked at John.
- Hem Tom hem de Mary John'a baktılar.
- Is she looking at me?
- Bana mı bakıyor?
- Look at the stars, let's not waste time.
- Yıldızlara bak, zaman kaybetmeyelim.
- I looked at the agenda.
- Ajandaya baktım.
- Tom looked at Mary curiously.
- Tom Mary'ye merakla baktı.
- The girl was looking at him too.
- Kız da ona bakıyordu.
- Were you looking at her legs?
- Bacaklarına mı bakıyordun?
- Tom and Mary continued looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmaya devam etti.
- Look at the sky.
- Gökyüzüne bak.
- Tom looked at Mary and then winked at her.
- Tom Mary'ye baktı ve sonra ona göz kırptı.
- Tom won't even look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmıyor bile.
- Look at the memo.
- Nota bak.
- Tom looked at the map on the table.
- Tom masadaki haritaya baktı.
- Look at that man.
- Şu adama bak.
- The tall man looked at Tom and smiled.
- Uzun adam Tom'a baktı ve gülümsedi.
- I just wanted to look at you.
- Ben sadece sana bakmak istedim.
- I know Tom is looking at me.
- Tom'un bana baktığını biliyorum.
- Tom will look at it.
- Tom ona bakacak.
- They looked at each other.
- Onlar birbirlerine baktılar.
- What're you looking at?
- Neye bakıyorsunuz?
- Have you looked at yourself in the mirror recently?
- Son zamanlarda aynada kendine baktın mı?
- Tom looked at Mary inquiringly.
- Tom merakla Mary'ye baktı.
- Look at this bird I just found.
- Az önce bulduğum kuşa bak.
- Tom looked at the horse.
- Tom ata baktı.
- Come and look at this!
- Gel ve buna bak!
- Look at what Tom is doing.
- Tom'un yaptığına bak.
- They all looked at him.
- Hepsi ona baktı.
- Look at that tower standing on the hill.
- Tepenin üzerinde duran şu kuleye bak.
- The cat is looking at the fish.
- Kedi balığa bakıyor.
- He's looking at us now.
- O şimdi bize bakıyor.
- Do you want to look at this?
- Buna bakmak ister misin?
- María looked at the starry sky, with a quarter moon that illuminated that autumn night.
- Maria, o sonbahar gecesini aydınlatan çeyrek ayla birlikte yıldızlı gökyüzüne baktı.
- We've all seen the way Tom looks at Mary.
- Tom'un Mary'ye nasıl baktığını hepimiz gördük.
- I looked at them.
- Ben onlara baktım.
- Tom couldn't bear to look at the dog he'd just run over with his car.
- Tom arabasıyla ezdiği köpeğe bakmaya dayanamadı.
- I wasn't looking at her.
- Ona bakmıyordum.
- Look at the evidence.
- Kanıtlara bak.
- Looking at this hat what comes to your mind?
- Bu şapkaya bakınca aklına ne geliyor?
- My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözü yaşlı bana baktı.
- Do you think she still looks at my pictures?
- Sence o hala benim resimlerime bakıyor mudur?
- Tom looked at the speedometer.
- Tom hız göstergesine baktı.
- She caught him looking at her.
- Onu kendisine bakarken yakaladı.
- She looked at me and laughed.
- O bana baktı ve güldü.
- The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
- Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.
- I looked at my hands.
- Ellerime baktım.
- Tom looked at Mary in amazement.
- Tom şaşkınlıkla Mary'ye baktı.
- Tom looked at the schedule.
- Tom programa baktı.
- Tom looked at the ring John gave Mary.
- Tom John'un Mary'ye verdiği yüzüğe baktı.
- Look at the size of that thing!
- Şu şeyin büyüklüğüne bak!
- Look at that good-looking boy.
- Şu yakışıklı erkek çocuğuna bak.
- Let's look at each step in more detail.
- Her adıma daha ayrıntılı olarak bakalım.
- Tom likes to look at pictures of cats.
- Tom kedi resimlerine bakmayı seviyor.
- He's looking at me.
- O bana bakıyor.
- I'm always looking at you.
- Ben her zaman sana bakıyorum.
- Tom looked at Mary again.
- Tom yine Mary'ye baktı.
- Tom told me he'd look at it.
- Tom bana bakacağını söyledi.
- I want you to take a good look at what's in my hands.
- Elimde ne olduğuna iyice bakmanı istiyorum.
- He's looking at dinosaurs.
- Dinozorlara bakıyor.
- Look at what she's wearing!
- Şunun ne giydiğine bak!
- Tom and Mary looked at each other and then back at John.
- Tom ve Mary birbirlerine ve sonra tekrar John'a baktılar.
- Every day you should at least listen to a short song, read a good poem, look at a beautiful picture, and, if possible, say several intelligent words.
- Her gün en azından kısa bir şarkı dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir resme bakmalı ve mümkünse birkaç akıllıca söz söylemelisiniz.
- Tom looked at the clock on the mantelpiece.
- Tom şöminenin üzerindeki saate baktı.
- Did you see the way he was looking at you?
- Sana nasıl baktığını gördün mü?
- Look at those fish in the pond.
- Göletteki şu balıklara bak.
- We were looking at the ruins of the old fortress.
- Eski hisarın kalıntılarına bakıyorduk.
- The girl looked at him too.
- Kız da ona baktı.
- Look at that smoke.
- Şu dumana bak.
- Cool guys don't look at explosions.
- Havalı adamlar patlamalara bakmaz.
- Did you look at him?
- Ona baktın mı?
- Look at the notice on the wall.
- Duvardaki ilana bakın.
- You're not looking at the big picture.
- Büyük resme bakmıyorsun.
- Tom looked at the floor.
- Tom yere baktı.
- Tom looked at the sky.
- Tom gökyüzüne baktı.
- I wasn't looking at you.
- Sana bakmıyordum.
- We all looked at them.
- Hepimiz onlara baktık.
- They looked at him.
- Ona baktılar.
- Tom kept looking at Mary's picture.
- Tom Mary'nin resmine bakmayı sürdürdü.
- We looked at the video.
- Biz videoya baktık.
- She's looking at me.
- O bana bakıyor.
- I think that Tom bought the house he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi almış.
- Look at the dog jump.
- Köpeğin zıplamasına bakın.
- Look at the stars.
- Yıldızlara bak.
- Look at that image.
- Şu resme bak.
- Tom didn't dare to look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmaya cesaret edemedi.
- What're you all looking at?
- Hepiniz neye bakıyorsunuz?
- Tom leaned over to look at the price tag.
- Tom fiyat etiketine bakmak için eğildi.
- I only looked at the files Tom told me to.
- Sadece Tom'un bana söylediği dosyalara baktım.
- Look at the positive side!
- İyi tarafından bak!
- Look at the mountains covered with snow.
- Karla kaplı dağlara bakın.
- I love looking at myself in the mirror.
- Aynada kendime bakmayı seviyorum.
- What are you looking at me like that for?
- Bana neden öyle bakıyorsun?
- Tom is looking at the map.
- Tom haritaya bakıyor.
- Why doesn't she look at me anymore?
- Neden artık o bana bakmıyor?
- We've looked at a lot of things.
- Pek çok şeye baktık.
- Look at that view.
- Şu manzaraya bir bak.
- The morning sunshine is so bright that I can't look at it.
- Sabah güneşi o kadar parlak ki ben ona bakamam.
- Did you see the way she looked at you?
- Sana nasıl baktığını gördün mü?
- Let's look at the map.
- Haritaya bakalım.
- They all looked at her.
- Hepsi ona baktı.
- I'm looking at my options.
- Seçeneklerime bakıyorum.
- Tom looked at Mary inquiringly.
- Tom Mary'ye sorgulayarak baktı.
- Please look at that red-roofed house.
- Lütfen o kırmızı çatılı eve bak.
- We've looked at a lot of things.
- Biz birçok şeye baktık.
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
- They like the boy looking at them.
- Çocuğun onlara bakması hoşlarına gidiyor.
- I think you should look at this.
- Bence buna bakmalısın.
- I'm scared that once you find out about my secret, you'll never look at me the same way again.
- Sırrımı öğrendiğinde bana bir daha asla aynı gözle bakmayacağından korkuyorum.
- Look at all these flowers.
- Bütün bu çiçeklere bakın.
- Let me look at this again, OK?
- Şuna bir daha bakayım, tamam mı?
- The men looked at Jessie in silence.
- İnsanlar sessizce Jessie'ye baktı.
- Look at Venus!
- Venüs'e bak!
- They all just looked at you.
- Herkes sana öylece baktı.
- Tom didn't look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmadı.
- He tried not to look at her.
- Ona bakmamaya çalıştı.
- Look at that mountain.
- O dağa bakın.
- Look at what you've done.
- Ne yaptığınıza bir bakın.
- Look at Venus!
- Venüs'e bakın!
- If you look at the lyrics, they don't really mean much.
- Şarkı sözlerine bakarsanız, pek bir şey ifade etmediklerini görürsünüz.
- The cat is sitting on the chair and looking at the meat that's lying on the kitchen table.
- Kedi sandalyede oturuyor ve mutfak masasında duran ete bakıyor.
- Sometimes, if I look at a forest of trees, I get in a trance and don't even realize until minutes later.
- Bazen bir ağaç ormanına baktığımda transa geçerim ve dakikalar geçene kadar farkına bile varmam.
- I think Tom bought the house he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi satın aldı.
- Let's go outside and look at the stars.
- Dışarı çıkıp yıldızlara bakalım.
- Tom looked at his watch again.
- Tom tekrar saatine baktı.
- Tom pretended not to notice that Mary was looking at him.
- Tom, Mary'nin kendisine baktığını fark etmemiş gibi yaptı.
- She looked at him in doubt and eventually sighed.
- Ona şüpheyle baktı ve sonunda iç çekti.
- I can't sleep, and I'm just looking at the clock.
- Uyuyamıyorum ve sadece saate bakıyorum.
- Look at my new car.
- Yeni arabama bak.
- Did you see the way Tom looked at me?
- Tom'un bana nasıl baktığını gördün mü?
- No one's looking at you.
- Kimse sana bakmıyor.
- I didn't look at him.
- Ona bakmıyordum.
- The men looked at Jessie in silence.
- Adamlar sessizce Jessie'ye baktılar.
- Come outside with me and look at the constellations.
- Benimle dışarı gel ve takım yıldızlarına bak.
- She looked at the picture to refresh her memory.
- Hafızasını tazelemek için resme baktı.
- She looked at me with a sly smile on her face.
- O, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle bana baktı.
- Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Mary looked at me and smiled.
- Mary bana baktı ve gülümsedi.
- Look at this picture, please.
- Lütfen bu resme bak.
- Tom is looking at the floor.
- Tom yere bakıyor.
- Tom can't bear to look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmaya katlanamıyor.
- Please don't look at your mobile phone while we're eating.
- Lütfen yemek yerken cep telefonunuza bakmayın.
- We'll look at that.
- Buna bakacağız.
- Look at the sharks.
- Köpekbalıklarına bak.
- Tom and Mary looked at each other through the window.
- Tom ve Mary pencereden birbirine baktı.
- I looked at the fuel gauge.
- Yakıt göstergesine baktım.
- Let's sit here for a while and look at the view.
- Biraz burada oturup manzaraya bakalım.
- Tom was looking at the pictures that Mary took when I entered the room.
- Tom, ben odaya girdiğimde Mary'nin çektiği resimlere bakıyordu.
- Sami took another look at the book.
- Sami kitaba bir kez daha baktı.
- Tom looked at Mary with hatred.
- Tom, Mary'ye nefretle baktı.
- Please let me look at that again.
- Lütfen şuna tekrar bakmama izin ver.
- Hey, look at the snow.
- Hey, şu kara bak.
- Don't look at us.
- Bize bakmayın.
- The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
- Of all the houses we've looked at, this one is by far the best.
- Baktığımız evler arasında en iyisi bu.
- I always think of my father when I look at this picture.
- Bu resme baktığımda hep babamı düşünürüm.
- Tom and Mary looked at each other and stood up.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve ayağa kalktılar.
- Look at that shooting star.
- Şu kayan yıldıza bak.
- I noticed that Tom was looking at me.
- Tom'un bana baktığını fark ettim.
- Would you just look at me for a second?
- Sadece bir saniye için bana bakar mısın?
- Why is everyone looking at us?
- Neden herkes bize bakıyor?
- Tom wouldn't even look at Mary.
- Tom Mary'ye bile bakmazdı.
- Look at this picture of Tom.
- Tom'un şu resmine bak.
- I wasn't looking at him.
- Ona bakmıyordum.
- Look at the book on the desk.
- Masadaki kitaba bak.
- Tom looked at Mary's sketches.
- Tom, Mary'nin çizimlerine baktı.
- Look at what I made.
- Ne yaptığıma bak.
- What one cannot see is what is distant; instead, look at what is near.
- İnsanın göremediği şey uzaktaki şeydir; onun yerine yakındakine bakın.
- Tom looked at the poster.
- Tom postere baktı.
- Everybody looked at Tom.
- Herkes Tom'a bakıyordu.
- Tom turned around and looked at Mary.
- Tom döndü ve Mary'ye baktı.
- Tom saw three young boys looking at his car.
- Tom onun arabasına bakan üç genç çocuk gördü.
- Sami was looking at the camera.
- Sami kameraya bakıyordu.
- Look at that drawing.
- O çizime bakın.
- Everyone turned to look at them.
- Herkes dönüp onlara baktı.
- Tom, look at me!
- Tom, bana bak!
- Tom didn't even look at the report that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği rapora bakmadı bile.
- Around half of middle-school students in Japan have mobile phones, but if you look at those in high school then 97% have them.
- Japonya'daki ortaokul öğrencilerinin yaklaşık yarısında cep telefonu var, ancak lisedekilere bakarsanız %97'sinde var.
- Tom took the bottle from Mary and looked at the label.
- Tom şişeyi Mary'den aldı ve etiketine baktı.
- He spent the night lying on the grass, looking at the stars.
- Geceyi çimlere uzanıp yıldızlara bakarak geçirdi.
- They're at the eatery looking at the menu.
- Onlar restoranda menüye bakıyorlar.
- Look at it carefully.
- Dikkatli bak.
- Look at that red-roofed house.
- Kırmızı çatılı eve bak.
- You can use a telescope to look at the stars.
- Yıldızlara bakmak için teleskop kullanabilirsin.
- If you don't have anything to do, look at the ceiling of your room.
- Yapacak bir şeyiniz yoksa, odanızın tavanına bakın.
- Tom and Mary looked at themselves in the mirror.
- Tom ve Mary aynada kendilerine baktılar.
- No one looked at it.
- Kimse bakmadı.
- He passed by without looking at me.
- Bana bakmadan geçti.
- He's looking at you.
- Sana bakıyor.
- Everyone turned to look at him.
- Herkes ona bakmak için döndü.
- The policeman looked at Tom suspiciously.
- Polis, Tom'a kuşkuyla baktı.
- He looked at her eagerly.
- Ona hevesle baktı.
- Tom and Mary looked at each other uneasily.
- Tom ve Mary endişeli bir şekilde birbirlerine baktı.
- We looked at each other.
- Biz birbirimize baktık.
- Tom and I looked at each other.
- Tom ve ben birbirimize baktık.
- I've decided not to buy that house I looked at last week.
- Geçen hafta baktığım o evi satın almamaya karar verdim.
- She was looking at him.
- Ona bakıyordu.
- He looked at him angrily.
- Ona öfkeyle baktı.
- He looked at her with bleary eyes.
- Donuk gözlerle ona baktı.
- I think Tom is looking at us.
- Sanırım Tom bize bakıyor.
- Tom looked at Mary suspiciously.
- Tom şüpheyle Mary'ye baktı.
- Please look at this.
- Lütfen buna bak.
- I'm looking at my reflection in the lake.
- Göldeki yansımama bakıyorum.
- They both turned to look at Tom.
- Tom'a bakmak için her ikisi de döndü.
- Look at our kids.
- Çocuklarımıza bak.
- Look at what's happening.
- Ne olduğuna bak.
- Tom is always looking at you.
- Tom her zaman sana bakıyor.
- He's looking at us.
- Bize bakıyor.
- I don't want to look at them.
- Onlara bakmak istemiyorum.
- I was looking at the young girl.
- Genç kıza bakıyordum.
- Look at the people in the photos.
- Fotoğraflardaki insanlara bak.
- Look at what you've become.
- Ne hâle geldiğine bir bak.
- Most men don't even look at me.
- Çoğu erkek bana bakmıyor bile.
- Look at the woman over there!
- Şuradaki kadına bak!
- I want her to look at me.
- Bana bakmasını istiyorum.
- You're not looking at the big picture here.
- Buradaki büyük resme bakmıyorsun.
- Look at the cat.
- Kediye bak.
- Her brother looked at her.
- Kardeşi ona baktı.
- Tom is looking at his computer screen.
- Tom bilgisayar ekranına bakıyor.
- Look at those legs.
- Şu bacaklara bak.
- The puppy looked at her with very sad eyes.
- Yavru köpek çok üzgün gözlerle ona baktı.
- The man looked at me.
- Adam bana baktı.
- Look at the clock.
- Saate bak.
- I'll definitely look at it.
- Kesinlikle ona bakacağım.
- Let's meet Edgar Degas and look at his pictures with him.
- Edgar Degas'la tanışalım ve onunla birlikte resimlerine bakalım.
- Do you have any pictures I can look at?
- Hiç bakabileceğim resimlerin var mı?
- Tom looked at what was on the computer screen.
- Tom bilgisayar ekranında ne olduğuna baktı.
- Tom picked the diamond up and looked at it.
- Tom elması aldı ve ona baktı.
- He will often sit and look at the sea for hours.
- Sık sık oturur ve saatlerce denize bakar.
- I don't want to look at them.
- Ben onlara bakmak istemiyorum.
- She looked at him.
- Ona baktı.
- The first thing we did was look at the pandas.
- Yaptığımız ilk şey pandalara bakmaktı.
- Around half of middle-school students in Japan have mobile phones, but if you look at those in high school then 97% have them.
- Japonya'da ortaokul öğrencilerinin yaklaşık yarısında cep telefonu var ama lise öğrencilerine bakarsanız bu oran yüzde 97'ye çıkıyor.
- Tom, Mary, John and Alice all looked at their cards at the same time.
- Tom, Mary, John ve Alice aynı anda kartlarına baktılar.
- Look at the map on page 25.
- Sayfa yirmi beşteki haritaya bak.
- What are we looking at now?
- Şimdi neye bakıyoruz?
- Tom isn't looking at Mary.
- Tom Mary'ye bakmıyor.
- I like to look at the mountains from my window when I'm in my house.
- Evimdeyken penceremden dağlara bakmak hoşuma gidiyor.
- Tom looked at his watch and saw that he only had five minutes left until lunchtime.
- Tom saatine baktı ve öğle yemeğine sadece beş dakika kaldığını gördü.
- I didn't look at him.
- Ona bakmadım.
- Look at all the trash in this house!
- Şu evdeki çöplere bak!
- Tom looked at the picture.
- Tom resme baktı.
- Tom looked at the tall man suspiciously.
- Tom, uzun adama kuşkuyla baktı.
- What are you looking at me for?
- Ne için bana bakıyorsun?
- Look at this stuff.
- Şu eşyalara bak.
- I just wanted you to look at this.
- Buna bakmanı istemiştim de.
- Tom looked at Mary's sketches.
- Tom Mary'nin taslaklarına baktı.
- I've been looking at the information you sent.
- Gönderdiğin bilgilere bakıyordum.
- Look at the book which he put on the desk.
- Masanın üzerine koyduğu kitaba bak.
- I couldn't stand looking at it.
- Ona bakmaya dayanamadım.
- That man is looking at you.
- Şu adam sana bakıyor.
- Let's look at these problems one at a time.
- Bu sorunlara teker teker bakalım.
- Dad looked at Mom shyly.
- Baba, anneye utangaç bir şekilde baktı.
- I can't look at Tom.
- Tom'a bakamıyorum.
- Look at these prices.
- Bu fiyatlara bak.
- Sami looked at the picture.
- Sami resme baktı.
- The tall man looked at Tom and smiled.
- Uzun boylu adam Tom'a baktı ve gülümsedi.
- I'm looking at those flowers.
- Şu çiçeklere bakıyorum.
- Look at me when I talk to you.
- Seninle konuşurken bana bak.
- Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning.
- O dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım.
- Nero looked at Rome while it was burning.
- Nero Roma yanarken Roma'ya baktı.
- Tom looked at Mary in the mirror.
- Tom aynada Mary'ye baktı.
- Look at the stars.
- Yıldızlara bakın.
- What are you guys looking at?
- Siz neye bakıyorsunuz çocuklar?
- Look at all those ants.
- Bütün karıncalara bakın.
- When I am at home, I like to look at the mountains through the window.
- Evde olduğum zaman pencereden dağlara bakmayı severim.
- I looked at myself in the mirror and I didn't like what I saw.
- Aynada kendime baktım ve gördüğüm şeyi sevmedim.
- We have to look at the results.
- Sonuçlara bakmak zorundayız.
- Sami looked at Layla's boobs.
- Sami, Leyla'nın göğüslerine bakıyordu.
- I cannot look at this picture without thinking of my dead mother.
- Bu resme bakınca ölen annemi düşünmeden edemiyorum.
- Why's Tom looking at me?
- Tom neden bana bakıyor?
- Judy looked at me.
- Judy bana baktı.
- Look at me and listen to me.
- Bana bak ve beni dinle.
- Tom looked at the snow falling inside the snow globe.
- Tom kar küresinin içine düşen kara baktı.
- Stop looking at me.
- Bana bakmaktan vazgeç.
- Look at that drawing.
- Şu çizime bak.
- Burn the eyes that look at you and the hearts that are waiting for you!
- Sana bakan gözleri ve seni bekleyen kalpleri yak!
- Look at this mess.
- Şu dağınıklığa bak.
- He looked at the cows in the fields.
- O, tarladaki ineklere baktı.
- He looked at his beautiful tulip.
- Güzel lalesine baktı.
- The whole class was looking at me.
- Bütün sınıf bana bakıyordu.
- Come here and look at this.
- Buraya gel ve buna bak.
- I looked at my notes.
- Ben notlarıma baktım.
- Mary looked at herself in the mirror.
- Mary aynada kendine baktı.
- Look at me when I talk to you.
- Ben seninle konuştuğum zaman bana bak.
- We were looking at the ruins of the old fortress.
- Eski kalenin kalıntılarına bakıyorduk.
- Does he want to look at it?
- Bakmak istiyor mu?
- Just look at me.
- Sadece bana bak.
- Look at the flowers in the park.
- Parktaki çiçeklere bakın.
- Look at all those sheep.
- Şu koyunlara bir bak.
- Tom looked at the clock on the wall.
- Tom duvardaki saate baktı.
- Look at what he's wearing!
- Onun giydiğine bak!
- Who's Tom looking at?
- Tom kime bakıyor?
- He looked at her from head to foot.
- Ona tepeden tırnağa baktı.
- Look at that short pretty girl.
- Şu kısa güzel kıza bak.
- She came into the garden and looked at the trees for a long time.
- Bahçeye girdi ve uzun süre ağaçlara baktı.
- I'd like to look at those pictures again.
- O resimlere tekrar bakmak istiyorum.
- Look at that ass.
- Şu popoya bak.
- Look at all the damage Tom has done.
- Tom'un yarattığı bütün hasara bak.
- Tom turned to look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmak için döndü.
- Tom was still looking at Mary.
- Tom hâlâ Mary'ye bakıyordu.
- Look at your clothes!
- Elbiselerine bak!
- He was looking at her.
- Ona bakıyordu.
- Is he looking at me?
- O bana bakıyor mu?
- If you look at the lyrics, they don't really mean much.
- Şarkı sözlerine bakarsanız, pek bir şey ifade etmezler.
- I enjoy looking at old family pictures.
- Eski aile fotoğraflarına bakmaktan hoşlanırım.
- People look at things differently depending on whether they are rich or poor.
- İnsanlar zengin ya da fakir olmalarına göre olaylara farklı bakarlar.
- I'm always looking at you.
- Hep sana bakıyorum.
- Many doctors look at your tongue first when they begin an examination.
- Birçok doktor muayeneye başladıklarında ilk önce dilinize bakar.
- It's important to look at the big picture here.
- Burada büyük resme bakmak önemli.
- Look at all these boxes.
- Şu kutulara bak.
- Look at the sharks.
- Köpek balıklarına bak.
- She looked at me with a sly smile on her face.
- Yüzünde sinsi bir gülümsemeyle bana baktı.
- Look at the map on the wall carefully.
- Duvardaki haritaya dikkatlice bak.
- Sami continued looking at Layla.
- Sami Layla'ya baktı durdu.
- Sami kept looking at Layla.
- Sami, Leyla'ya bakıp durdu.
- They both looked at Tom.
- Onların her ikisi de Tom'a baktı.
- Look at Tom's shoes.
- Tom'un ayakkabılarına bak.
- Look at those clouds.
- Şu bulutlara bakın.
- Look at the blackboard.
- Tahtaya bakın.
- Just look at all this.
- Şunların hepsine bir bak.
- How many times a day do you look at yourself in the mirror?
- Günde kaç kaç kez aynada kendinize bakarsınız?
- Look at that big dog.
- Şu büyük köpeğe bak.
- I can't look at it.
- Ona bakamıyorum.
- Just look at her.
- Sadece ona bak.
- You have to look at me.
- Bana bakman gerekiyor.
- What are you looking at me like that for?
- Ne için bana öyle bakıyorsun?
- She looked at me suspiciously.
- O bana kuşkuyla baktı.
- I noticed you were looking at paintings.
- Tablolara baktığınızı fark ettim.
- There are times when Mary sits still for hours and looks at the sea.
- Mary'nin saatlerce oturup denize baktığı zamanlar oluyor.
- Now look at that.
- Şimdi şuna bak.
- Look at that dog.
- O köpeğe bak.
- Tom picked up one and looked at it carefully.
- Tom bir tane aldı ve ona dikkatlice baktı.
- I promise I won't look at anybody else.
- Başka birine bakmayacağıma söz veriyorum.
- Can you look at me?
- Bana bakabilir misin?
- Sami looked at Layla's door.
- Sami, Layal'in kapısına baktı.
- Tom said he would look at it.
- Tom bakacağını söyledi.
- She looked at a few dresses and picked the most expensive one.
- Birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanı seçti.
- Now look at this.
- Şimdi buna bak.
- We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
- The cat is sitting on the chair and looking at the meat that's lying on the kitchen table.
- Kedi sandalyede oturuyor ve mutfak masasının üzerinde duran ete bakıyor.
- I don't look at it that way.
- Olaya o açıdan bakmıyorum.
- Look at her move.
- Onun hareketine bakın.
- Could you look at me, Tom?
- Bana bakabilir misin, Tom?
- Someone is looking at me.
- Biri bana bakıyor.
- Tom looked at Mary closely.
- Tom Mary'ye yakından baktı.
- The two women look at Tom and then at each other.
- İki kadın Tom'a ve sonra da birbirlerine bakar.
- Don't look at me.
- Bana bakma.
- Tom looked at the odometer.
- Tom kilometre sayacına baktı.
- Don't look at this!
- Buna bakma!
- You looked at me.
- Sen bana baktın.
- He stood there looking at me.
- Orada durmuş bana bakıyordu.
- What were you looking at?
- Sen neye bakıyordun?
- Look at that smoke.
- Şu dumana bakın.
- He is looking at a photo of his friend.
- Arkadaşının bir fotoğrafına bakıyor.
- We looked at each other and laughed.
- Birbirimize baktık ve güldük.
- She stopped looking at the show window.
- Vitrine bakmayı bıraktı.
- Tom and Mary looked at each other with concern.
- Tom ve Mary endişeyle birbirine baktı.
- Look at that house.
- Şu eve bakın.
- I think she's looking at me.
- Sanırım o bana bakıyor.
- She looks at me but I'm too shy to look at her.
- O bana bakıyor ama ben ona bakamayacak kadar utangacım.
- Tom looked at the half-open door and wondered what was on the other side.
- Tom yarı açık kapıya baktı ve diğer tarafta ne olduğunu merak etti.
- Let's look at what the report says.
- Raporun ne dediğine bakalım.
- Look at the picture on the wall.
- Duvardaki resme bak.
- Just looking at a picture of food makes me feel nauseous.
- Yemek resmine bakmak bile midemi bulandırıyor.
- Everyone looked at her.
- Herkes ona baktı.
- Tom looked at it more closely.
- Tom daha yakından baktı.
- Look at the next page.
- Bir sonraki sayfaya bak.
- What are you looking at me for?
- Neden bana bakıyorsun?
- Look at the book which he put on the desk.
- Onun masaya bırakdığı kitaba bak.
- Sami was looking at Layla's boobs.
- Sami, Layla'nın memelerine bakıyordu.
- I know what the children are looking at.
- Çocukların neye baktığını biliyorum.
- Tom is looking at the pictures Mary took in Boston.
- Tom, Mary'nin Boston'da çektiği resimlere bakıyor.
- She was looking at you.
- O sana bakıyordu.
- Tom saw three young boys looking at his car.
- Tom arabasına bakan üç genç çocuk gördü.
- We'll look at it later.
- Buna daha sonra bakacağız.
- Are you going to buy that dress you were looking at yesterday?
- Dün baktığın o elbiseyi alacak mısın?
- Let's look at the facts.
- Gerçeklere bakalım.
- Why are you looking at me like that?
- Neden bana öyle bakıyorsun?
- Look at it closely.
- Yakından bak.
- Look at the reddish skies, the night is falling down.
- Şu kızıl gökyüzüne bakın, gece çöküyor.
- I haven't even looked at that yet.
- Ben daha ona bakmadım bile.
- Everyone was looking at you.
- Herkes sana bakıyordu.
- María looked at the starry sky, with a quarter moon that illuminated that autumn night.
- María, sonbahar gecesini aydınlatan çeyrek ayı bulunan, yıldızlı gökyüzüne baktı.
- Let's look at that first.
- Önce ona bakalım.
- Wow, look at all this.
- Vay canına, şunlara bak.
- Look at those two lovebirds.
- Şu iki muhabbet kuşuna bak.
- Look at that waterfall!
- Şu şelaleye bak!
- Just look at those legs.
- Şu bacaklara bak ya.
- Look at that mountain which is covered with snow.
- Şu karla kaplı dağa bakın.
- Dan looked at Linda's apartment from his window.
- Dan, penceresinden Linda'nın evine baktı.
- Tom looked at himself in the mirror.
- Tom aynada kendine baktı.
- Could I look at that one?
- Şuna bakabilir miyim?
- I just don't want to look at it.
- Ona bakmak istemiyorum ya.
- Tom looked at me suspiciously.
- Tom bana şüpheyle baktı.
- Let's look at alternatives.
- Alternatiflere bakalım.
- I looked at them both.
- Her ikisine de baktım.
- I was looking at Tom.
- Tom'a bakıyordum.
- She is a pretty girl to look at.
- O bakacak güzel bir kız.
- Look at her but don't make it too obvious.
- Ona bakın ama çok belli etmeyin.
- Do you want to look at this?
- Buna bakmak ister misiniz?
- You'd better look at it.
- Baksan iyi olur.
- Look at this picture of my grandfather's car.
- Büyükbabamın arabasının bu resmine bak.
- Tom didn't quite understand why everybody was looking at him.
- Tom neden herkesin ona baktığını pek anlamamıştı.
- I think he's looking at me.
- Sanırım bana bakıyor.
- They turned to look at Tom.
- Tom'a bakmak için döndüler.
- Would you get a look at that?
- Şuna bir bakar mısın?
- Tom was looking at you.
- Tom sana bakıyordu.
- I wasn't looking at them.
- Onlara bakmıyordum.
- They are looking at themselves in the mirror.
- Aynada kendilerine bakıyorlar.
- I never look at this picture without thinking of those happy days.
- Bu resme bakıp da o mutlu günleri düşünmeden edemiyorum.
- Sami looked at Layla's tattoo.
- Sami, Layla'nın dövmesine baktı.
- He likes the boy looking at him.
- Çocuğun ona bakması hoşuna gidiyor.
- They all turned to look at them.
- Hepsi onlara bakmak için döndü.
- Look at the seventh line from the bottom on page 34.
- 34. sayfada alttan yedinci satıra bak.
- Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
- Look at your map.
- Haritana bak.
- She looked at me.
- Bana baktı.
- Last night, we looked at the stars from the rooftop.
- Dün gece, çatıdan yıldızlara baktık.
- Have you looked at these brochures?
- Bu broşürlere baktınız mı?
- What were you looking at?
- Neye bakıyordunuz?
- Tom didn't dare to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaya cesaret edemedi.
- Tom wouldn't even look at me.
- Tom bana bakmadı bile.
- I looked at him.
- Ben ona baktım.
- What are they looking at?
- Onlar neye bakıyor?
- I've seen the way you look at Tom.
- Tom'a nasıl baktığını gördüm.
- Tom and Mary both looked at John.
- Tom ve Mary John'a baktı.
- He looked at me and laughed.
- Bana baktı ve güldü.
- Tom looked at them closely.
- Tom onlara yakından baktı.
- I think he's looking at you.
- Sanırım o sana bakıyor.
- Tom tried not to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmamaya çalıştı.
- Look at that picture on the desk.
- Masadaki şu resme bak.
- Sami looked at me.
- Sam, bana bakıyordu.
- Tom said he would look at it.
- Tom ona bakacağını söyledi.
- I looked at Tom and saw he was still smiling.
- Tom'a baktım ve hala gülümsediğini gördüm.
- Was that the girl who was looking at you?
- Sana bakan kız bu muydu?
- You need to look at the big picture.
- Genel görünüme bakmalısın.
- Amy looked at me smiling.
- Amy, gülümseyerek bana baktı.
- I know you're looking at me.
- Bana baktığını biliyorum.
- The big white dog looks at that cat.
- Büyük beyaz köpek o kediye bakıyor.
- What was Tom looking at?
- Tom neye bakıyordu?
- I can sing this song without looking at the lyrics.
- Bu şarkıyı sözlerine bakmadan söyleyebilirim.
- I was just looking at your holiday snaps.
- Tatil fotoğraflarına bakıyordum öyle.
- Tom looked at the map.
- Tom haritaya baktı.
- I saw the way Tom and Mary were looking at each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerine nasıl baktıklarını gördüm.
- Don't look at her picture.
- Onun resmine bakma.
- Look at these.
- Bunlara bak.
- Take a good look at this.
- Şuna iyi bak.
- Please don't look at me like that.
- Lütfen bana öyle bakma.
- Look at the tall pretty girl standing there.
- Şurada duran uzun boylu güzel kıza bakın.
- Tom and Mary looked at each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun süre birbirlerine baktılar.
- I noticed that the young man was looking at me.
- Genç adamın bana baktığını fark ettim.
- Tom spent hours looking at the fish in the tank.
- Tom akvaryumdaki balıklara bakarak saatler harcadı.
- Meg didn't even look at me.
- Meg bana bakmadı bile.
- Tom looked at his compass.
- Tom pusulasına baktı.
- He looked at her angrily.
- Ona öfkeyle baktı.
- He looked at me and smiled.
- Bana baktı ve gülümsedi.
- Tom looked at the price tag once again.
- Tom fiyat etiketine bir kez daha baktı.
- They all looked at you.
- Onların hepsi sana baktı.
- Look at what she's wearing!
- Onun giydiğine bak!
- Tom looked at Mary contemptuously.
- Tom Mary'ye aşağılayarak baktı.
- Look at the large building over there.
- Oradaki büyük binaya bak.
- I've decided not to buy that house I looked at last week.
- Geçen hafta baktığım şu evi almamaya karar verdim.
- He's looking at us.
- O bize bakıyor.
- I saw the way you looked at Tom.
- Senin Tom'a nasıl baktığını gördüm.
- Tom saw Mary looking at him from across the room.
- Tom, Mary'nin odanın diğer ucundan ona baktığını gördü.
- I'd like to take another look at those pictures.
- Bu resimlere tekrar bakmak istiyorum.
- Hasn't he looked at himself in a mirror?
- Aynada kendine hiç bakmadı mı?
- She looked at several dresses and decided on the most expensive one.
- O birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanına karar verdi.
- Tom looked at the painting on the wall.
- Tom duvardaki resme baktı.
- What on earth are you looking at?
- Allah aşkına neye bakıyorsun?
- Tom didn't even look at it.
- Tom buna bakmadı bile.
- You need to look at the big picture here.
- Sizin de büyük resme bakmanız gerekiyor.
- I know what Tom is looking at.
- Tom'un neye baktığını biliyorum.
- Look at those pathetic tourists on the bus.
- Otobüsteki şu zavallı turistlere bak.
- Did you see the way he looked at me?
- Bana nasıl baktığını gördün mü?
- Look at what's happening.
- Bak neler oluyor.
- Did you know that Google keeps a history of all your web searches and looks at the contents of your emails to provide you advertising?
- Google'ın tüm web arama geçmişinizi tuttuğunu ve size reklam sunmak için e-postalarınızın içeriğine baktığını biliyor muydunuz?
- Everyone in the room looked at Tom.
- Odadaki herkes Tom'a baktı.
- I couldn't stand looking at it.
- Ona bakmaya katlanamadım.
- Sami looked at Layla's boobs.
- Sami, Leyla'nın memelerine baktı.
- Let me have another look at that.
- Ona bir daha bakayım.
- Tom couldn't bear to look at the dog he'd just run over with his car.
- Tom az önce arabasıyla ezdiği köpeğe bakmaya dayanamadı.
- Why's everyone looking at me?
- Neden herkes bana bakıyor?
- I think Tom was looking at you.
- Sanırım Tom sana bakıyordu.
- Who are you looking at?
- Kime bakıyorsun?
- Don't look at them.
- Onlara bakma.
- Look at that drawing.
- Şu çizime bakın.
- Let's look at the problem from a different point of view.
- Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Tom just stood there looking at me.
- Tom orada öylece durup bana baktı.
- Tom looked at his shoes.
- Tom ayakkabılarına baktı.
- I cannot look at this photo without being reminded of my school days.
- Bu fotoğrafa bakıp da okul günlerimi hatırlamadan edemiyorum.
- I didn't look at my feet.
- Ayaklarıma bakmadım.
- Tom and Mary looked at each other for a moment.
- Tom ve Mary bir süreliğine birbirlerine baktılar.
- Tom looked at Mary, not sure what to say.
- Tom Mary'ye baktı, ne söyleyeceğinden emin değildi.
- You are looking at me oddly.
- Bana tuhaf bir şekilde bakıyorsun.
- He looked at me with a strange expression.
- Bana garip bir ifadeyle baktı.
- Don't look at us.
- Bize bakma.
- People from the so-called first world look at us Latinos as if we hadn't invented the wheel yet.
- Sözde birinci dünya ülkelerinden insanlar biz Latinlere sanki tekerleği henüz icat etmemişiz gibi bakıyorlar.
- Mary was constantly looking at her phone.
- Mary durmadan telefonuna bakıyordu.
- Tom and Mary looked at each other through the window.
- Tom ve Mary pencereden birbirlerine baktılar.
- Tom looked at the snow falling.
- Tom düşen kara baktı.
- Tom looked at the wall.
- Tom duvara baktı.
- Tom grinned and looked at Mary.
- Tom sırıttı ve Mary'ye baktı.
- Look at the mess Tom made.
- Tom'un yaptığı şu pisliğe bak.
- They looked at me somehow strangely.
- Bana garip bir şekilde baktılar.
- I saw the way Tom was looking at you.
- Tom'un sana nasıl baktığını gördüm.
- Here, look at this.
- İşte, buna bak.
- He looked at the sky.
- Gökyüzüne baktı.
- What are you all looking at?
- Hepiniz neye bakıyorsunuz?
- Sami was looking at Layla's car.
- Sami, Layla'nın arabasına bakıyordu.
- Tom is looking at us.
- Tom bize bakıyor.
- I think he just looked at me.
- Sanırım sadece bana baktı.
- Tom and Mary looked at each other and shrugged.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve omuz silktiler.
- I looked at Tom's boot.
- Tom'un botuna baktım.
- Why didn't you look at the picture?
- Resme niçin bakmadın?
- Tom kept looking at Mary's picture.
- Tom sürekli Mary'nin resmine bakıyordu.
- Tom looked at Mary in astonishment.
- Tom şaşkınlıkla Mary'ye baktı.
- You're not even looking at me.
- Bana bakmıyorsun bile.
- She looked at me angrily.
- Bana öfkeyle baktı.
- I looked at my face in the mirror.
- Aynada yüzüme baktım.
- Tom looked at Mary uneasily.
- Tom Mary'ye endişeli bir şekilde baktı.
- Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
- I was not looking at that boy.
- O çocuğa bakmıyordum.
- He looked at all the beautiful things in my house.
- Evimdeki bütün güzel şeylere baktı.
- He looked at me suspiciously.
- O bana şüpheyle baktı.
- I'd like to look at that chart.
- O çizelgeye bakmak istiyorum.
- Tom looked at Mary uneasily.
- Tom huzursuzca Mary'ye baktı.
- Look at the picture which he painted.
- Onun boyadığı resme bak.
- She's looking at us.
- Bize bakıyor.
- We all just looked at them.
- Hepimiz onlara öylece baktık.
- Everyone looked at it carefully.
- Herkes dikkatle baktı.
- Tom looked at Mary again.
- Tom tekrar Mary'ye baktı.
- He looked at me for an explanation.
- Bir açıklama için bana baktı.
- A ghost is looking at me.
- Bir hayalet bana bakıyor.
- Why's everyone looking at you?
- Neden herkes sana bakıyor?
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
- Tom günbatımına bakarken teneke düdüğünü çalarak rıhtımda oturmayı sever.
- I ran to the bathroom to look at myself in the mirror.
- Aynada kendime bakmak için banyoya koştum.
- Tom, look at what you did.
- Tom, ne yaptığına bir bak.
- I think you should look at this once more.
- Sanırım buna bir kez daha bakmalısın.
- The tall man looked at her and smiled.
- Uzun boylu adam ona baktı ve gülümsedi.
- Look at the view.
- Manzaraya bak.
- I didn't look at her.
- Ben ona bakmadım.
- I think that Tom bought the house that he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi almış.
- Tom and Mary continued looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmaya devam ettiler.
- Tom looked at Mary, but said nothing.
- Tom, Mary'ye baktı ama hiçbir şey söylemedi.
- Just look at what your dog has done.
- Köpeğinin ne yaptığına bir bak.
- The woman stopped and looked at him.
- Kadın durdu ve ona baktı.
- I didn't notice the man looking at me.
- Bana bakan adamı fark etmedim.
- Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning.
- Dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım.
- He looked at me in surprise.
- O, şaşkınlıkla bana baktı.
- Tom keeps looking at Mary.
- Tom sürekli Mary'ye bakıyor.
- Can you look at me?
- Bana bakar mısın?
- Of all the houses we've looked at, this one is by far the best.
- Baktığımız tüm evler arasında bu açık ara en iyisi.
- Look at the next page.
- Bir sonraki sayfaya bakın.
- What are we looking at now?
- Şu anda neye bakıyoruz?
- She tried not to look at him.
- Ona bakmamaya çalıştı.
- I looked at Tom carefully.
- Tom'a dikkatlice baktım.
- I was looking at Tom.
- Ben Tom'a bakıyordum.
- I saw the way she was looking at you.
- Sana nasıl baktığını gördüm.
- She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
- Mary was constantly looking at her phone.
- Mary sürekli telefonuna bakıyordu.
- Tom noticed Mary was looking at John.
- Tom, Mary'nin John'a baktığını fark etti.
- Look at all the damage you've done.
- Yaptığın bütün hasara bak.
- I know what the children are looking at.
- Çocukların neye baktıklarını biliyorum.
- Look at the girl whose hair is long.
- Saçı uzun olan kıza bak.
- I saw the way you were looking at Tom.
- Tom'a nasıl baktığını gördüm.
- Look at me, please.
- Bana bak, lütfen.
- Tom turned and looked at me.
- Tom döndü ve bana baktı.
- Tom looked at Mary and grinned.
- Tom, Mary'ye baktı ve sırıttı.
- Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı dağa bakın.
- Look at the picture at the top of the page.
- Sayfanın üst kısmındaki resme bak.
- That woman looked at me sideways.
- O kadın bana yan baktı.
- Look at the car made in Japan.
- Japonya'da üretilen arabaya bakın.
- He looked at the ship through his telescope.
- Teleskopla gemiye baktı.
- Mary looked at the ceiling.
- Mary tavana baktı.
- Look at these two photographs - which one is better?
- Bu iki fotoğrafa bak? Hangisi daha iyidir?
- I want a better look at this document.
- Bu belgeye daha iyi bakmak istiyorum.
- They all just looked at Tom.
- Onların hepsi sadece Tom'a baktı.
- Look at my new car.
- Benim yeni arabama bakın.
- Everyone turned to look at them.
- Herkes onlara bakmak için döndü.
- Dan looked at Linda's apartment from his window.
- Dan penceresinden Linda'nın dairesine baktı.
- When Tom looked at his watch, he was surprised to see how late it was.
- Tom saatine baktığında, saatin ne kadar geç olduğunu görünce şaşırdı.
- Hey, look at this.
- Hey, buna bak.
- Sometimes, if I look at a forest of trees, I get in a trance and don't even realize until minutes later.
- Bazen, bir ormana baktığımda, kendimden geçerim ve hatta bunu dakikalarca fark etmem.
- Tom and Mary looked at each other with concerned expressions on their faces.
- Tom ve Mary yüzlerinde endişeli ifadelerle birbirlerine baktılar.
- Are you looking at me?
- Bana mı bakıyorsun?
- He was looking at himself in the mirror.
- Aynada kendine bakıyordu.
- Tom looked at Mary apprehensively.
- Tom Mary'ye endişeyle baktı.
- I couldn't look at it any longer.
- Ona daha fazla bakamadım.
- Here's looking at you, kid.
- İşte sana bakıyorum, çocuk.
- Look at me when I talk to you, you coward!
- Seninle konuşurken bana bak, seni korkak!
- I hope you can still look at yourself in the mirror my friend.
- Umarım hala aynada kendine bakabiliyorsundur dostum.
- Quit looking at me like that.
- Bana öyle bakmayı bırak.
- I wasn't entirely sure what I was looking at.
- Neye baktığımdan tam olarak emin değildim.
- He looked at her from head to foot.
- Tepeden tırnağa ona baktı.
- He paused to look at the poster.
- O, postere bakmak için durakladı.
- I can't bear to look at Tom.
- Ben Tom'a bakmaya dayanamıyorum.
- I looked at Tom's face.
- Tom'un yüzüne baktım.
- Tom didn't quite understand why everybody was looking at him.
- Tom neden herkesin ona baktığını tam olarak anlamadı.
- I think he's looking at you.
- Sanırım sana bakıyor.
- Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza tekrar bir bakın.
- Galileo was the first person to look at the Moon through a telescope.
- Galileo, Ay'a teleskopla bakan ilk kişiydi.
- Why won't you look at me?
- Neden bana bakmıyorsun?
- Have a good look at this picture.
- Bu resme iyi bakın.
- Look at the girls.
- Kızlara bak.
- He looked at the tall man suspiciously.
- Şüpheyle uzun boylu adama baktı.
- They both looked at him.
- Onların her ikisi de ona baktı.
- I'm looking at the house.
- Eve bakıyorum.
- Everyone's looking at her.
- Herkes ona bakıyor.
- Tom and Mary looked at each other suspiciously.
- Tom ve Mary birbirlerine şüpheyle baktılar.
- Look at that picture on the desk.
- Masanın üzerindeki şu resme bak.
- She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- Bana tutkulu bir yalvarış ifadesiyle baktı.
- Tom is looking at it.
- Tom ona bakıyor.
- Tom wouldn't look at my proposal.
- Tom teklifime bakmadı.
- What are they looking at?
- Neye bakıyorlar?
- Don't look at me that way!
- Bana öyle bakma!
- Could you let me look at that for a second?
- Bir saniye ona bakmama izin verir misiniz?
- I want them to look at me.
- Bana bakmalarını istiyorum.
- Tom looked at his father's portrait.
- Tom, babasının portresine baktı.
- Tom looked at Mary and wondered what she was thinking.
- Tom, Mary'ye baktı ve ne düşündüğünü merak etti.
- She looked at him angrily.
- Ona öfkeyle baktı.
- I looked at Tom.
- Tom'a baktım.
- Every time I looked at him, he was yawning.
- Ona her baktığımda o esniyordu.
- Tom looked at his notepad.
- Tom not defterine baktı.
- Look at the girl who is now singing.
- Şu anda şarkı söyleyen kıza bak.
- The policeman looked at Tom suspiciously.
- Polis Tom'a şüpheyle baktı.
- She was looking at you.
- Sana bakıyordu.
- She won't even look at the offer.
- Teklife bakmayacaktır bile.
- I looked at Tom's drawing.
- Tom'un çekmecesine baktım.
- Look at all that money.
- Şu paraya bak.
- Tom, what were you looking at?
- Tom, neye bakıyordun?
- What's everybody looking at?
- Herkes neye bakıyor?
- Look at that girl.
- Şu kıza bak.
- I hope you can still look at yourself in the mirror my friend.
- Arkadaşım, umarım aynada hâlâ kendine bakabiliyorsundur.
- I didn't know what Tom was looking at.
- Tom'un neye baktığını bilmiyordum.
- Tom looked at his dog and his dog looked at him.
- Tom köpeğine baktı ve köpeği ona baktı.
- Look at those clouds.
- Şu bulutlara bak.
- He stood there looking at me.
- Orada durup bana baktı.
- Look at the girl with the long hair.
- Uzun saçlı kıza bak.
- I was looking at old pictures.
- Eski resimlere bakıyordum.
- Look at the stars, let's not waste time.
- Yıldızlara bak, boşa vakit kaybetmeyelim.
- He looked at his watch.
- Saatine baktı.
- Tom never looked at Mary.
- Tom asla Mary'ye bakmadı.
- Let's look at what the report says.
- Raporda ne yazdığına bakalım.
- Tom, are you looking at my boobs?
- Tom, sen benim göğüslerime mi bakıyorsun?
- They all just looked at him.
- Hepsi ona öylece baktı.
- Tom looked at it suspiciously.
- Tom ona şüpheyle baktı.
- They looked at the picture.
- Onlar resme baktılar.
- I can't stop looking at you.
- Sana bakmadan duramıyorum.
- Look at those.
- Şunlara bak.
- Look at all the damage you've caused.
- Verdiğin şu zarara bak.
- They both looked at her.
- İkisi de ona baktı.
- Look at the bird singing in the tree.
- Ağaçta öten kuşa bak.
- Tom was just sitting in his car, looking at people walk by.
- Tom arabasında oturuyordu, yürüyen insanlara bakıyordu.
- She looked at the picture.
- Resme baktı.
- I saw you looking at her.
- Ona baktığını gördüm.
- Look at her ass.
- Onun poposuna bak.
- Tom just stood there looking at me.
- Tom sadece bana bakarken orada duruyordu.
- Look at all these flowers.
- Şu çiçeklere bir bak.
- He looked at all the beautiful things in my house.
- O benim evimdeki tüm güzel şeylere baktı.
- Would you stop looking at me like that?
- Bana öyle bakmayı durdurur musun?
- I haven't actually looked at it yet.
- Aslında henüz ona bakmadım.
- Let's look at each step in more detail.
- Her adıma daha ayrıntılı bakalım.
- Sami looked at me.
- Sami bana baktı.
- Tom avoided looking at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaktan kaçındı.
- I can't look at it.
- Ben ona bakamam.
- I want him to look at me.
- Onun bana bakmasını istiyorum.
- Tom was so angry at Mary he couldn't even look at her.
- Tom, Mary'ye o kadar kızgındı ki ona bakamıyordu bile.
- Tom can't stop looking at Mary.
- Tom, Mary'e bakmayı bırakamaz.
- Tom looked at the menu and decided to order a fish dish.
- Tom menüye baktı ve bir balık yemeği sipariş etmeye karar verdi.
- Look at the clear sky.
- Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Wow, look at these prices!
- Vay canına, şu fiyatlara bak!
- Everyone was looking at me.
- Herkes bana bakıyordu.
- Tom looked at the message again.
- Tom mesaja tekrar baktı.
- He looked at the cows in the fields.
- Tarladaki ineklere baktı.
- Let me have another look at that.
- Şuna bir daha bakayım.
- Let's look at the raw data.
- Ham verilere bakalım.
- Tom opened his eyes and looked at me.
- Tom gözlerini açtı ve bana baktı.
- Look at Tom's face.
- Tom'un yüzüne bak.
- Look at the cover.
- Kapağa bak.
- She is looking at a beautiful picture.
- Güzel bir resme bakıyor.
- I wanted Mary to look at me instead of Tom.
- Mary'nin Tom yerine bana bakmasını istedim.
- Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
- I turned around to look at Tom.
- Tom'a bakmak için geri döndüm.
- Everyone in the room turned to look at Tom.
- Odadaki herkes Tom'a bakmak için döndü.
- Look at those fish in the pond.
- Göletteki şu balıklara bakın.
- Look at this grand view of the ocean.
- Okyanusun şu muhteşem manzarasına bakın.
- You are looking at me strangely.
- Bana tuhaf tuhaf bakıyorsun.
- Look at all that money.
- Bütün bu paraya bak.
- Tom is looking at the pictures Mary took in Boston.
- Tom, Mary'nin Boston'da çektiği fotoğraflara bakıyor.
- He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
- We looked at the video.
- Videoya baktık.
- I only looked at the files Tom told me to.
- Sadece Tom'un bakmamı istediği dosyalara baktım.
- I am looking at that.
- Ona bakıyorum.
- She looked at me seductively.
- Bana baştan çıkarıcı bir şekilde baktı.
- Tom looked at Mary and winked.
- Tom, Mary'ye baktı ve göz kırptı.
- Look at the notes on page 10.
- Sayfa 10'daki notlara bakın.
- Look at what he's wearing!
- Şunun ne giydiğine bak!
- Look at that red-roofed house.
- Şu kırmızı çatılı eve bak.
- I looked at what Tom gave me quite closely.
- Tom'un bana verdiği şeye oldukça yakından baktım.
- Your eyes bother me, so don't look at me.
- Bana bakma çünkü gözlerin beni rahatsız ediyor.
- Sitting down all day and looking at a computer screen is bad for you.
- Bütün gün oturmak ve bir bilgisayar ekranına bakmak sizin için kötü.
- Tom looked at Mary intently.
- Tom dikkatle Mary'ye baktı.
- I can't even look at it.
- Ona bakamıyorum bile.
- You're not looking at the big picture here.
- Buradaki büyük resme bakmıyorsunuz.
- Sami continued looking at Layla.
- Sami, sürekli Leyla'ya bakıp durdu.
- Look at the price tag.
- Fiyat etiketine bakın.
- Tom looked at the thermometer.
- Tom termometreye baktı.
- I saw you look at it.
- Ona baktığını gördüm.
- Mary looked at me and asked me to hug her.
- Mary bana baktı ve ona sarılmamı istedi.
- Look at her ass.
- Kıçına bak.
- Tom looked at his appointment book.
- Tom randevu defterine baktı.
- Tom decided not to buy the car he was looking at yesterday.
- Tom dün baktığı arabayı almamaya karar verdi.
- We need to look at the bigger picture.
- Büyük resme bakmamız gerekiyor.
- That guy is looking at you.
- O adam sana bakıyor.
- Tom leaned forward to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmak için öne doğru eğildi.
- We need to look at the big picture.
- Büyük resme bakmalıyız.
- Look at that picture.
- Şu resme bak.
- He would sit and look at the sea for hours.
- Oturur ve saatlerce denize bakardı.
- Look at that pole in the square.
- Meydandaki şu direğe bak.
- Look at the baby sleeping in the cradle.
- Beşikte uyuyan bebeğe bakın.
- I can't look at him.
- Ona bakamam.
- I looked at her.
- Ona baktım.
- They looked at me somehow strangely.
- Onlar bana bir şekilde garip bir biçimde baktılar.
- I like to look at the mountains from my window when I'm in my house.
- Evimdeyken penceremden dağlara bakmayı seviyorum.
- Look at these prices.
- Şu fiyatlara bakın.
- Tom and I looked at each other in amazement.
- Tom ve ben şaşkınlıkla birbirimize baktık.
- You're not looking at the whole picture.
- Resmin bütününe bakmıyorsun.
- We're looking at that possibility.
- Bu olasılığa bakıyoruz.
- I looked at the agenda.
- Gündeme baktım.
- Tom leaned forward to look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmak için öne doğru eğildi.
- Tom didn't look at the picture again.
- Tom resme bir daha bakmadı.
- Does he want to look at it?
- O, buna bakmak istiyor mu?
- Tom looked at Mary closely.
- Tom, Mary'ye yakından baktı.
- Tom is looking at you.
- Tom sana bakıyor.
- I can't even look at you.
- Ben sana bakamıyorum bile.
- Tom needs to take a long, hard look at himself.
- Tom'un kendine uzun uzun bakması gerekiyor.
- People look at things differently depending on whether they are rich or poor.
- İnsanlar zengin ya da fakir olmalarına bağlı olarak işlere farklı olarak bakarlar.
- Why doesn't he look at me anymore?
- Neden artık bana bakmıyor?
- I am looking at that.
- Şuna bakıyorum.
- When Tom looked at his watch, he was surprised to see how late it was.
- Tom saatine baktığında ne kadar geç olduğunu gördüğüne şaşırmıştı.
- Tom walked out to the parking lot to look at Mary's new car.
- Tom, Mary'nin yeni arabasına bakmak için otoparka doğru yürüdü.
- It's important to look at the big picture here.
- Burada büyük resme bakmak önemlidir.
- Tom is looking at us, isn't he?
- Tom bize bakıyor, değil mi?
- You need to look at the big picture.
- Büyük resme bakmanız gerekiyor.
- They are using a telescope to look at the sky.
- Onlar gökyüzüne bakmak için bir teleskop kullanıyor.
- Do you want to look at it?
- Bakmak ister misin?
- Try to look at it from Tom's point of view.
- Olaya Tom'un bakış açısından bakmaya çalışın.
- Tom is looking at photographs.
- Tom fotoğraflara bakıyor.
- I want you to look at something for me.
- Benim için bir şeye bakmanı istiyorum.
- Look at that koala over there.
- Oradaki koalaya bak.
- Tom looked at his father's portrait.
- Tom babasının portresine baktı.
- Tom and Mary looked at each other silently.
- Tom ve Mary sessizce birbirlerine baktılar.
- Could I look at that book?
- O kitaba bakabilir miyim?
- Tom looked at Mary and winked.
- Tom Mary'ye baktı ve göz kırptı.
- Dad looked at Mom shyly.
- Babam utangaç bir şekilde anneme baktı.
- They all turned to look at Tom.
- Tom'a bakmak için onların hepsi döndü.
- Excuse me, but let me have another look at the photo.
- Afedersiniz ama fotoğrafa bir kez daha bakayım.
- Are they looking at us?
- Bize mi bakıyorlar?
- The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- Stop looking at that girl.
- O kıza bakmayı bırak.
- I was trying not to look at Tom.
- Tom'a bakmamaya çalışıyordum.
- Let's look at the bigger picture.
- Büyük resme bakalım.
- Look at the cute little baby sleeping in the cradle.
- Beşikte uyuyan küçük, şirin bebeğe bakın.
- Look at all the damage you've caused.
- Sebep olduğun tüm hasara bak.
- Tom can't bring himself to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaya cesaret edemiyor.
- Look at me when I'm talking to you.
- Seninle konuşurken bana bak.
- Please look at the map on page 25.
- Lütfen 25.sayfadaki haritaya bak.
- He's not looking at the book.
- O kitaba bakmıyor.
- Sami looked at Layla's fingers.
- Sami, Layla'nın parmaklarına baktı.
- He kept looking at the picture.
- Resme bakıp durdu.
- Look at that dog.
- Şu köpeğe bak.
- Look at Tom move.
- Tom'un hareketine bak.
- Hey, Tom, look at this.
- Hey, Tom, buna bak.
- Look at the seventh line from the bottom on page 34.
- Sayfa 34'te alttan yedinci satıra bakın.
- Have a good look at this picture and tell me whether or not you can find me in it.
- Bu resme iyice bakın ve içinde beni bulup bulamadığınızı söyleyin.
- Tom looked at the agenda.
- Tom ajandaya baktı.
- Look at that brilliant star.
- Şu parlak yıldıza bak.
- Look at the setting sun.
- Batan güneşe bak.
- Many doctors look at your tongue first when they begin an examination.
- Birçok doktor muayeneye başlarken ilk olarak dilinize bakar.
- Tom looked at his footprints in the sand.
- Tom kumdaki ayak izlerine baktı.
- Look at those black clouds.
- Şu kara bulutlara bak.
- Hey, what are you looking at?
- Hey, neye bakıyorsun?
- You looked at me and smiled.
- Sen bana baktın ve gülümsedin.
- That black dog is looking at that white cat.
- O siyah köpek, o beyaz kediye bakıyor.
- Tom tried to avoid looking at Mary.
- Tom Mary'ye bakmaktan kaçınmaya çalıştı.
- Tom looked at the price tag and realized he didn't have enough money.
- Tom fiyat etiketine baktı ve yeterli parası olmadığını fark etti.
- Everybody looked at it carefully.
- Herkes ona dikkatlice baktı.
- Don't look at him!
- Ona bakma!
- Tom laughed and looked at Mary.
- Tom güldü ve Mary'ye baktı.
- Tom and Mary looked at one another.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar.
- Layla looked at Sami.
- Leyla, Sami'ye baktı.
- Did you get a good look at his face?
- Onun yüzüne iyi baktın mı?
- Tom is looking at me.
- Tom bana bakıyor.
- Look at the map.
- Haritaya bak.
- Tom couldn't look at Mary.
- Tom Mary'ye bakamadı.
- Tom and Mary looked at each other and smiled.
- Tom ve Mary birbirlerine baktı ve gülümsedi.
- I want you to look at something.
- Bir şeye bakmanı istiyorum.
- Look at that red building.
- Şu kırmızı binaya bakın.
- She came into the garden and looked at the trees for a long time.
- Bahçeye geldi ve uzun uzun ağaçlara baktı.
- Look at that one.
- Şuna bak.
- Tom looked at Mary with hatred.
- Tom, Mary'e nefretle baktı.
- Look at the beautiful sunset!
- Şu güzel gün batımına bak!
- You should have a doctor look at that.
- Buna bir doktor bakmalı.
- Look at these pictures.
- Bu resimlere bak.
- Tom gave Mary something to look at.
- Tom, Mary'ye bakması için bir şey verdi.
- You need to look at the big picture here.
- Burada genel görünüme bakman gerekiyor.
- I've seen the way Tom looks at you.
- Tom'un sana nasıl baktığını gördüm.
- She looked at the painting.
- O, tabloya baktı.
- Tom didn't need to look at the menu because he'd been to that restaurant many times before.
- Tom'un menüye bakmasına gerek yoktu çünkü o restorana daha önce birçok kez gitmişti.
- If you look at the lyrics, they don't really mean much.
- Eğer şarkı sözlerine bakarsan, çok anlam taşımıyor.
- He looked at me and laughed.
- O bana baktı ve güldü.
- People are looking at you.
- İnsanlar sana bakıyor.
- Look at that view.
- Şu manzaraya bak.
- Tom couldn't help looking at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaktan kendini alamıyordu.
- They all looked at Tom.
- Hepsi Tom'a baktı.
- I got older, and so I started looking at things differently.
- Yaşlandım ve olaylara daha farklı bakmaya başladım.
- I can sing this song without looking at the lyrics.
- Ben sözlerine bakmadan bu şarkıyı söyleyebilirim.
- Quit looking at me like that.
- Bana öyle bakmayı kes.
- Tom and Mary looked at each other and then at John.
- Tom ve Mary önce birbirlerine sonra da John'a baktılar.
- She looked at me seductively.
- O bana ayartıcı şekilde baktı.
- You'd better look at it.
- Ona baksan iyi olur.
- Have you looked at these brochures?
- Bu broşürlere baktın mı?
- Look at the girl with the long hair there.
- Oradaki uzun saçlı kıza bak.
- I looked at her.
- Ben ona baktım.
- Why are they looking at me?
- Onlar neden bana bakıyorlar?
- Tom is looking at the ceiling.
- Tom tavana bakıyor.
- Look at what Mary is doing.
- Mary'nin ne yaptığına bak.
- Look at the stars.
- Yıldızlara bakınız.
- Tom looked at Mary and blushed.
- Tom Mary'ye baktı ve yüzü kızardı.
- Galileo was the first person to look at the Moon through a telescope.
- Galileo Ay'a teleskopla bakan ilk kişidir.
- Look at that cat, it's really cute.
- Şu kediye bak, o gerçekten sevimli.
- He is looking at a photo of his friend.
- Arkadaşının fotoğrafına bakıyor.
- Both Tom and I looked at Mary.
- Tom da ben de Mary'ye baktık.
- Tom looked at the painting.
- Tom resme baktı.
- Look at that big dog.
- Şu koca köpeğe bakın.
- We were looking at a beautiful rose.
- Biz güzel bir güle bakıyorduk.
- Tom looked at the snow falling.
- Tom yağan kara baktı.
- I can't look at this calmly.
- Ben buna sakin biçimde bakamıyorum.
- Tom was looking at you.
- Tom size bakıyordu.
- I'd like to take another look at those pictures.
- O resimlere bir kez daha bakmak istiyorum.
- Tom looked at Mary and laughed.
- Tom Mary'ye baktı ve güldü.
- He looked at my computer.
- Benim bilgisayarıma baktı.
- They all looked at you.
- Hepsi sana baktı.
- He was looking at you.
- Sana bakıyordu.
- Look at that boy!
- Şu çocuğa bak!
- Please look at the girl who wore the blue clothes.
- Lütfen mavi elbise giymiş kıza bak.
- Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
- What're you looking at?
- Neye bakıyorsun?
- I promise I won't look at anybody else.
- Başka kimseye bakmayacağıma söz veriyorum.
- Let's take a closer look at these numbers.
- Bu sayılara iyice bir bakalım.
- I have something you should look at.
- Bakman gereken bir şey var.
- Look at my arm.
- Koluma bak.
- Look at the cloud over there.
- Şuradaki buluta bakın.
- Look at that house.
- Şu eve bak.
- I looked at the moon.
- Aya baktım.
- I'm looking at a pretty picture.
- Ben güzel bir resme bakıyorum.
- I didn't look at it.
- Ona bakmadım.
- Have you really looked at yourself in the mirror lately?
- Son zamanlarda gerçekten aynada kendine baktın mı?
- I don't want to look at Tom.
- Tom'a bakmak istemiyorum.
- She looked at me.
- O bana baktı.
- Tom looked at me like I was nuts.
- Tom bana bir deliymişim gibi baktı.
- I think that Tom bought the house he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi satın aldı.
- Tom looked at the pictures.
- Tom resimlere baktı.
- The girl looked at him too.
- Kız ona da baktı.
- Look at this picture of Tom.
- Tom'un bu resmine bak.
- Sami didn't look at Layla.
- Sami Layla'ya bakmadı.
- Look at the blackboard.
- Tahtaya bak.
- We're not looking at it from the right angle.
- Biz doğru yerden bakmıyoruz.
- Tom looked at the list.
- Tom listeye baktı.
- They're at the restaurant looking at the menu.
- Onlar restoranda menüye bakıyor.
- Tom told me he'd look at it.
- Tom bana buna bakacağını söyledi.
- Look at those two lovebirds.
- Şu iki muhabbet kuşuna bakın.
- She looked at the man.
- O, adama baktı.
- Did you see the way he looked at you?
- Onun sana nasıl baktığını gördün mü?
- Try to look at it from Tom's point of view.
- Ona Tom'un bakış açısından bakmaya çalışın.
- Look at that red building.
- Şu kırmızı binaya bak.
- He stood up and looked at the mouse.
- Ayağa kalktı ve fareye baktı.
- Tom looked at them both.
- Tom ikisine de baktı.
- Look at all the cool stuff.
- Şu havalı şeylere bakın.
- Look at that cute face.
- Şu şirin yüze bak.
- I'm looking at that flower.
- Şu çiçeğe bakıyorum.
- Tom stood there looking at me.
- Tom orada durup bana baktı.
- Look at her but don't make it too obvious.
- Ona bak, ama çok fazla çaktırma.
- Agnès looked at the brown boats.
- Agnès kahverengi teknelere baktı.
- I wonder what you're looking at.
- Neye baktığını merak ediyorum.
- I was not conscious of a man looking at me.
- Bir erkeğin bana baktığının farkında değildim.
- She looked at me and smiled.
- Bana baktı ve gülümsedi.
- Look at your hands.
- Ellerinize bakın.
- Everyone's looking at Tom.
- Herkes Tom'a bakıyor.
- Tom is still looking at Mary.
- Tom hala Mary'e bakıyor.
- He used to always wear a watch, but now he just looks at his smart phone.
- Eskiden hep saat takardı ama şimdi sadece akıllı telefonuna bakıyor.
- He looked at me in surprise.
- Bana şaşkınlıkla baktı.
- She looked at me like I was crazy.
- Bana deliymişim gibi baktı.
- I looked at my watch.
- Saatime baktım.
- Look at that boy running.
- Koşan şu çocuğa bak.
- I don't like the way you're looking at me.
- Bana bakma tarzını sevmiyorum.
- I looked at the calendar on my desk.
- Masamdaki takvime baktım.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
- Bana kasıtlı bir şekilde baktı ve toplantı odasını terk etti.
- Look at the evidence.
- Kanıta bak.
- Look at how white Tom's teeth are.
- Tom'un dişlerinin ne kadar beyaz olduğuna bakın.
- Let's look at the map of the city!
- Şehrin haritasına bakalım!
- Tom didn't even notice that Mary was looking at him.
- Tom, Mary'nin kendisine baktığını fark etmedi bile.
- Tom was looking at me.
- Tom bana bakıyordu.
- Would you like to look at the menu?
- Menüye bakmak ister misiniz?
- He laid down his pen and looked at me.
- Kalemini bıraktı ve bana baktı.
- Look at this picture of them.
- Şu fotoğraflarına bakın.
- You're not looking at the big picture.
- Büyük resme bakmıyorsunuz.
- The three of them all just looked at Tom.
- Üçü de sadece Tom'a baktı.
- I looked at the schedule.
- Programa baktım.
- Don't look at me like that.
- Bana öyle bakma.
- My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Look at this picture of him.
- Onun bu resmine bak.
- He looked at her and blushed.
- Ona baktı ve yüzü kızardı.
- Last night, we looked at the stars from the rooftop.
- Dün gece çatıdan yıldızlara baktık.
- Look at this picture of my family.
- Ailemin bu resmine bak.
- Tom looked at Mary contemptuously.
- Tom, Mary'ye küçümseyerek baktı.
- Tom looked at the snowflakes falling.
- Tom düşen kar tanelerine baktı.
- Look at that short pretty girl.
- Şu kısa boylu güzel kıza bak.
- They all just looked at Tom.
- Hepsi Tom'a baktı.
- Tom looked at the picture carefully.
- Tom resme dikkatlice baktı.
- Just look at him.
- Ona bir bakın.
- I'm looking at the flower.
- Çiçeğe bakıyorum.
- Nero looked at Rome while it was burning.
- Neron Roma yanarken ona baktı.
- We turned to look at them.
- Biz onlara bakmak için döndük.
- I think she's looking at you.
- Sanırım sana bakıyor.
- Tom said he'd look at it.
- Tom ona bakacağını söyledi.
- The boys looked at each other.
- Çocuklar birbirlerine baktı.
- Tom looked at the price tag and shook his head.
- Tom fiyat etiketine baktı ve başını salladı.
- Tom noticed Mary looking at him.
- Tom, Mary'nin ona baktığını fark etti.
- She looked at him with hatred.
- Ona nefretle baktı.
- Look at it again.
- Tekrar bak.
- Tom asked Mary what she was looking at.
- Tom, Mary'ye neye baktığını sordu.
- Why's Tom looking at me?
- Neden Tom bana bakıyor?
- I think she was looking at you.
- Sanırım o sana bakıyordu.
- Tom looked at Mary in surprise.
- Tom şaşkınlıkla Mary'ye baktı.
- Look at that pole in the square.
- Meydandaki şu direğe bakın.
- Tom looked at the snowflakes falling from the sky.
- Tom gökyüzünden düşen kar tanelerine baktı.
- Look at yourself in the mirror.
- Aynada kendinize bakın.
- Tom and Mary looked at each other for a long moment.
- Tom ve Mary uzun bir süre birbirlerine baktılar.
- Are you looking at me?
- Sen bana bakıyor musun?
- I saw you looking at Tom.
- Seni Tom'a bakarken gördüm.
- Tom looked at Mary and then laughed.
- Tom Mary'ye baktı ve sonra güldü.
- Look at the picture which he painted.
- Çizdiği resme bakın.
- Look at what you did.
- Ne yaptığına bir bak.
- Look at all those people.
- Şu insanlara bakın.
- Look at this one.
- Buna bak.
- I'll definitely look at it.
- Kesinlikle bakacağım.
- Tom looked at Mary's name tag.
- Tom, Mary'nin isim etiketine baktı.
- Don't look at me with such sad eyes.
- Böyle hüzünlü gözlerle bana bakma.
- I looked at the animal and the animal looked at me.
- Ben hayvana baktım, hayvan da bana baktı.
- Did you get a look at it?
- Bakabildin mi?
- Look at the positive side!
- Olumlu taraftan bak!
- Look at this grand view of the ocean.
- Şu muazzam okyanus manzarasına bir bak.
- Look at the house with the red roof.
- Kırmızı çatılı eve bak.
- Tom should look at this.
- Tom buna bakmalı.
- I haven't actually looked at it yet.
- Aslında henüz bakmadım.
- Please turn around and look at me.
- Lütfen arkanı dön ve bana bak.
- Were you looking at him?
- Ona mı bakıyordun?
- Look at this flower.
- Bu çiçeğe bak.
- I don't want to look at him.
- Ona bakmak istemiyorum.
- I looked at the calendar on the wall.
- Duvardaki takvime baktım.
- What do you imagine when you look at this picture?
- Bu resme baktığınızda ne hayal edersiniz?
- Both Tom and I looked at Mary.
- Hem Tom hem de ben Mary'ye baktık.
- Look at how long they are!
- Ne kadar uzun olduklarına bak!
- Tom is looking at Mary, isn't he?
- Tom Mary'ye bakıyor, değil mi?
- Tom was looking at the pictures that Mary took when I entered the room.
- Ben odaya girdiğimde Tom, Mary'nin çektiği fotoğraflara bakıyordu.
- Tom and Mary looked at each other speechlessly.
- Tom ve Mary konuşmadan birbirlerine baktılar.
- Your eyes bother me, so don't look at me.
- Gözlerin beni rahatsız ediyor, o yüzden bana bakma.
- Look at that knight on the horse.
- Atın üstündeki şu şövalyeye bak.
- Stop looking at me like that!
- Bana öyle bakmaktan vazgeç.
- I think you'd better look at this.
- Bence buna baksan iyi olur.
- They looked at me funny.
- Bana tuhaf tuhaf baktılar.
- I like to look at old pictures.
- Eski resimlere bakmayı severim.
- Please look at these papers carefully.
- Lütfen bu kağıtlara dikkatlice bakın.
- Look at this photograph.
- Bu fotoğrafa bak.
- Layla looked at Sami.
- Layla Sami'ye baktı.
- Look at the map on page 25.
- Sayfa 25'teki haritaya bakın.
- Please let me look at that again.
- Lütfen şuna bir daha bakayım.
- Look at this image.
- Bu görüntüye bak.
- Don't look at it anymore, please!
- Artık ona bakma, lütfen!
- But look at those colors!
- Ama şu renklere bak!
- Tom looked at Mary, but didn't say anything.
- Tom Mary'ye baktı ama bir şey söylemedi.
- Why didn't you look at the picture?
- Neden resme bakmadın?
- That's what I look at.
- Ben de ona bakıyorum.
- Tom was aware that everyone was looking at him.
- Tom herkesin ona baktığının farkındaydı.
- She was looking at me.
- O bana bakıyordu.
- Look at the boy and the dog that are running over there.
- Şurada koşan çocuğa ve köpeğe bak.
- Tom enjoyed looking at the paintings hanging on Mary's wall.
- Tom, Mary'nin duvarında asılı olan tablolara bakmaktan hoşlanıyordu.
- I couldn't bear to look at her.
- Ona bakmaya dayanamadım.
- Just look at Tom.
- Tom'a bir bak.
- I saw you looking at Tom.
- Ben Tom'a baktığını gördüm.
- Look at this picture of them.
- Şu resimlerine bak.
- I need to look at my notes.
- Notlarıma bakmam gerek.
- I looked at her and saw tenderness in her eyes.
- Ona baktım ve gözlerinde şefkat gördüm.
- Don't look at me like that!
- Bana o şekilde bakma!
- Look at them move.
- Hareket etmelerine bakın.
- She looked at him and knew that he was angry.
- Ona baktı ve kızgın olduğunu anladı.
- Look at this picture of him.
- Şu fotoğrafına bakın.
- Tom looked at the menu and decided to order a hamburger.
- Tom yemek listesine baktı ve bir hamburger sipariş etmeye karar verdi.
- I didn't notice the man looking at me.
- Bana bakan adamı fark etmemiştim.
- Look at this picture of her.
- Şu kızın resmine bak.
- I'm pretty sure that Tom won't buy that car he was looking at yesterday.
- Tom'un dün baktığı o arabayı satın almayacağından oldukça eminim.
- Do you often look at the stars at night?
- Geceleri sık sık yıldızlara bakar mısın?
- Were you looking at her?
- Ona mı bakıyordun?
- Tom is looking at the painting.
- Tom resme bakıyor.
- Let's meet Edgar Degas and look at his pictures with him.
- Edgar Degas ile tanışalım ve resimlerine onunla beraber bakalım.
- I looked at the sky.
- Ben gökyüzüne baktım.
- I want you to take a good look at Tom.
- Tom'a iyice bakmanı istiyorum.
- Look at the house with the red roof.
- Kırmızı çatılı eve bakın.
- Look at that cat, it's really cute.
- Şu kediye bak, çok şirin.
- Tom looked at them both.
- Tom onların her ikisine baktı.
- Look at this picture of my grandfather's car.
- Büyükbabamın arabasının resmine bak.
- Look at this place.
- Şuraya bak.
- Look at that koala over there.
- Şuradaki koalaya bak.
- I looked at the poster.
- Postere baktım.
- She looked at me, with a tear in her eye.
- Gözünde bir damla yaşla bana baktı.
- Tom caught Mary looking at him.
- Tom, Mary'yi ona bakarken yakaladı.
- Tom spent hours looking at the fish in the tank.
- Tom saatlerce akvaryumdaki balıklara baktı.
- Tom, look at what you did.
- Tom, yaptığın şeye bak.
- Tom and Mary looked at each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun bir süre boyunca birbirlerine baktılar.
- Do you think he still looks at my pictures?
- Sence o hala benim resimlerime bakıyor mudur?
- Tom didn't need to look at the menu because he'd been to that restaurant many times before.
- Tom'un menüye bakmasına gerek yoktu çünkü daha önce o restoranda defalarca bulunmuştu.
- Look at what Tom is doing.
- Tom'un ne yaptığına bak.
- He looked at her over his glasses.
- Gözlüklerinin üzerinden ona baktı.
- Look at my tires.
- Lastiklerime bak.
- Tom didn't even look at the report that Mary handed him.
- Tom Mary'nin ona uzattığı rapora bakmadı bile.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- I think Tom bought the house he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi almış.
- Everybody turned to look at Tom.
- Herkes Tom'a bakmak için döndü.
- Look at that drawing.
- O çizime bak.
- She was such a beautiful girl that everybody turned to look at her as she passed.
- O kadar güzel bir kızdı ki, yanlarından geçerken herkes dönüp ona bakıyordu.
- Look at the notice on the wall.
- Duvardaki ilana bak.
- Do you want to look at this?
- Buna bakmak istiyor musun?
- Don't look at me with such sad eyes.
- Bana öyle üzgün gözlerle bakma.
- Look at what Tom's wearing.
- Tom'un ne giydiğine bak.
- Everytime I look at him, he smiles.
- Ona her baktığımda gülümsüyor.
- Tom looked at it more closely.
- Tom ona daha yakından baktı.
- Tom is looking at Mary.
- Tom Mary'ye bakıyor.
- Were you looking at her legs?
- Onun bacaklarına mı bakıyordun?
- Tom looked at Mary and blushed.
- Tom, Mary'ye baktı ve kızardı.
- He was looking at the sky.
- Gökyüzüne bakıyordu.
- I'd like you to take another look at this.
- Buna bir kez daha bakmanı istiyorum.
- The doctors are looking at an x-ray.
- Doktorlar bir röntgen filmine bakıyorlar.
- Tom looked at it.
- Tom baktı.
- I looked at my shoes.
- Ayakkabılarıma baktım.
- Tom looked at the map on the table.
- Tom masanın üzerindeki haritaya baktı.
- I bought that scarf we looked at yesterday.
- Dün baktığımız eşarbı aldım.
- Tom looked at his reflection in the mirror.
- Tom aynadaki yansımasına baktı.
- You are looking at me strangely.
- Bana garip garip bakıyorsun.
- Look at the size of it!
- Bunun büyüklüğüne bak!
- He's looking at me.
- Bana bakıyor.
- I looked at the calendar.
- Takvime baktım.
- People from the so-called first world look at us Latinos as if we hadn't invented the wheel yet.
- Sözde birinci dünyadan insanlar biz Latinlere tekerleği henüz icat etmemiş gibi bakıyor.
- She looked at him with hatred.
- Ona nefretle bakıyordu.
- Why is he looking at me?
- O neden bana bakıyor?
- Tom and Mary both looked at John.
- Tom ve Mary John'a baktılar.
- Tom stopped and looked at me.
- Tom durup bana baktı.
- Everyone looked at them.
- Herkes onlara baktı.
- Tom and Mary looked at each other nervously.
- Tom ve Mary gergin bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Did you see the way Tom was looking at Mary?
- Tom'un Mary'ye nasıl baktığını gördün mü?
- Tom pretended not to notice that Mary was looking at him.
- Tom, Mary'nin ona baktığını fark etmemiş gibi davrandı.
- Sami was looking at Layla.
- Sami, Layla'ya bakıyordu.
- Come closer and have a good look at this picture.
- Yaklaşın ve şu resme iyice bakın.
- Tom looked at his watch.
- Tom saatine baktı.
- I bought that scarf we looked at yesterday.
- Dün baktığımız fuları satın aldım.
- Tom caught Mary looking at him.
- Tom Mary'yi ona bakarken yakaladı.
- I looked at my notes.
- Notlarıma baktım.
- Just look at her, she looks like a disaster!
- Ona bir bak, felaket gibi görünüyor!
- The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana asık suratla ve güvensizlikle baktı.
- The doctor said he has to look at my thyroid.
- Doktor tiroidime bakması gerektiğini söyledi.
- Hey, what are you guys looking at?
- Hey, siz neye bakıyorsunuz beyler?
- Tom looked at a snowflake through his microscope.
- Tom mikroskopuyla bir kar tanesine baktı.
- We need to look at the bigger picture.
- Büyük resme bakmalıyız.
- Look at this photo.
- Bu fotoğrafa bak.
- Tom picked up the knife and looked at it closely.
- Tom bıçağı aldı ve yakından baktı.
- We've looked at every angle.
- Her açıdan baktık.
- I looked at the list.
- Listeye baktım.
- She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
- How do you look at yourself in the mirror?
- Aynada kendine nasıl bakıyorsun?
- We looked at our old yearbook pictures.
- Biz eski yıllık resimlerimize baktık.
- Tom looked at the moon.
- Tom aya baktı.
- I didn't look at them.
- Ben onlara bakmadım.
- Look at all those birds.
- Bütün şu kuşlara bak.
- What am I looking at?
- Ben neye bakıyorum?
- Tom looked at the ring John gave Mary.
- Tom, John'un Mary'ye verdiği yüzüğe baktı.
- Tom looked at his dog and his dog looked at him.
- Tom köpeğine baktı, köpeği de ona.
- Look at this house.
- Şu eve bakın.
- Everyone looked at him like he was crazy.
- Herkes ona deliymiş gibi baktı.
- That person is looking at our fruit.
- O kişi bizim meyvemize bakıyor.
- She is a pretty girl to look at.
- Bakması güzel bir kız.
- Don't look at me that way!
- Bana o biçimde bakma!
- I think he just looked at me.
- Sanırım o sadece bana baktı.
- Tom and Mary looked at each other uneasily.
- Tom ve Mary tedirgin bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Tom continued to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaya devam etti.
- Tom just looked at Mary and smiled.
- Tom Mary'ye baktı ve gülümsedi.
- Did you buy the painting you were looking at?
- Baktığın tabloyu aldın mı?
- They're at the eatery looking at the menu.
- Lokantada menüye bakıyorlar.
- Look at those black clouds.
- Şu siyah bulutlara bak.
- There are many ways to look at the world.
- Dünyaya bakmanın birçok yolu var.
- Let me look at you.
- Dur sana bir bakayım.
- The flowers were very beautiful to look at.
- Çiçeklere bakmak çok güzeldi.
- Why doesn't she look at me anymore?
- Neden artık bana bakmıyor?
- Look at the fire.
- Ateşe bak.
- Are you looking at a crown?
- Bir taca mı bakıyorsun?
- Let's look at the big picture.
- Büyük resme bakalım.
- I was looking at a pretty hen.
- Güzel bir pilice bakıyordum.
- Fadil was already looking at other religions.
- Fadıl zaten diğer dinlere bakıyordu.
- Wow, look at all this.
- Vay, bütün bunlara bak.
- Tom looked at Mary and wondered what she was thinking.
- Tom Mary'ye baktı ve onun ne düşündüğünü merak etti.
- She looked at the watches.
- Saatlere baktı.
- Tom looked at the calendar on his desk.
- Tom masasının üzerindeki takvime baktı.
- Let's look at this in perspective.
- Olaya bir de bu açıdan bakalım.
- He's always looking at you.
- O, her zaman size bakıyor.
- Don't look at this!
- Bakma şuna!
- Did you get a good look at his face?
- Yüzüne iyice bakabildin mi?
- Look at the dawn on the sea!
- Denizin üzerindeki şafağa bak!
- He looked at the ship through his telescope.
- Teleskopuyla gemiye baktı.
- Look at the sign just ahead of you.
- Önünüzdeki tabelaya bakın.
- I looked at myself in the mirror and I didn't like what I saw.
- Aynada kendime baktım ve gördüğümden hoşlanmadım.
- You're looking at that tree.
- O ağaca bakıyorsun.
- Tom looked at the price tag once again.
- Tom bir defa daha fiyat etiketine baktı.
- Look at that mountain which is covered with snow.
- Karla kaplı şu dağa bak.
- May I look at that magazine?
- Şu dergiye bakabilir miyim?
- Tom is looking at me, isn't he?
- Tom bana bakıyor, değil mi?
- Hey, look at the snow.
- Hey, kara bak!
- Don't look at me that way.
- Bana öyle bakma.
- Why doesn't he look at me anymore?
- Artık neden bana bakmıyor?
- What're you looking at, Tom?
- Neye bakıyorsun, Tom?
- Don't look at the camera.
- Kameraya bakma.
- Tom never looked at Mary.
- Tom, Mary'ye hiç bakmadı.
- He wouldn't even look at me.
- Bana bakmadı bile.
- Let me look at you.
- Sana bakmama izin ver.
- They all turned and looked at Tom.
- Hepsi döndü ve Tom'a baktı.
- Tom stood there looking at me.
- Tom orada durdu ve bana bakıyordu.
- I can't look at this anymore.
- Artık buna bakamam.
- When they look at the forest, they don't see the trees.
- Ormana baktıklarında, ağaçları görmüyorlar.
- I looked at Tom's pictures.
- Tom'un resimlerine baktım.
- I looked at myself in the mirror.
- Aynada kendime baktım.
- I was wondering if you've had a chance to look at the schedule yet.
- Acaba programa bakma şansınız oldu mu?
- Sami was looking at Layla's shirt.
- Sami Layla'nın gömleğine bakıyordu.
- I looked at my notepad.
- Not defterime baktım.
- Those guys are looking at us.
- Şu adamlar bize bakıyor.
- Tom tried not to look at Mary.
- Tom Mary'ye bakmamaya çalıştı.
- Everybody looked at Tom.
- Herkes Tom'a baktı.
- I wonder what Tom is looking at.
- Tom'un neye baktığını merak ediyorum.
- Tom took one look at the teacher's face and he knew he was in trouble.
- Tom öğretmenin yüzüne bir kez baktı ve başının belada olduğunu anladı.
- Look at what we have so far.
- Şimdiye kadar sahip olduğumuz şeylere bak.
- He is inclined to look at everything from the standpoint of its practicality and is neither stingy nor extravagant.
- Her şeye pratiklik açısından bakmaya meyillidir ve ne cimri ne de müsriftir.
- We'll look at it later.
- Daha sonra bakarız.
- Look at yourself in the mirror.
- Aynada kendine bak.
- Let's look at that first.
- Önce şuna bakalım.
- Tom looked at the clock.
- Tom saate baktı.
- Tom didn't even notice Mary was looking at him.
- Tom, Mary'nin ona baktığını fark etmedi bile.
- She looked at me angrily.
- Bana kızgınca baktı.
- Tom and Mary looked at each other and laughed.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve güldüler.
- There are times when Mary sits still for hours and looks at the sea.
- Mary'nin saatlerce hareketsiz oturduğu ve denize baktığı zamanlar vardır.
- Look at what you've become.
- Neye dönüştüğüne bir bak.
- Let's look at the big picture.
- Olayın bütününe bakalım.
- Tom is looking at the problem.
- Tom soruna bakıyor.
- Just look at him.
- Sadece ona bak.
- Sami was looking at Layla's boobs.
- Sami, Leyla'nın göğüslerine bakıyordu.
- Tom is looking at himself in the mirror.
- Tom aynada kendine bakıyor.
- Tom picked up the photo of Mary and looked at it.
- Tom Mary'nin fotoğrafını aldı ve ona baktı.
- Look at the book on the desk.
- Masanın üzerindeki kitaba bak.
- You are looking at me oddly.
- Bana tuhaf tuhaf bakıyorsun.
- Please don't look at your mobile phone while we're eating.
- Lütfen yemek yerken cep telefonuna bakma.
- Who's looking at me?
- Bana kim bakıyor?
- Look at the mountains covered with snow.
- Karlı kaplı dağlara bak.
- They try to do right and not look at what others are doing.
- Doğru olanı yapmaya çalışırlar ve başkalarının ne yaptığına bakmazlar.
- We looked at our old yearbook pictures.
- Eski yıllık resimlerimize baktık.
- I think we'll buy that house we were looking at last week.
- Sanırım geçen hafta baktığımız o evi satın alacağız.
- Tom didn't even notice that Mary was looking at him.
- Tom, Mary'nin ona baktığını fark etmedi bile.
- Could you look at me, Tom?
- Bana bakar mısın, Tom?
- We were looking at a beautiful rose.
- Güzel bir güle bakıyorduk.
- Tom and Mary looked at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar.
- Everybody is looking at me.
- Herkes bana bakıyor.
- Tom looked at the letter.
- Tom mektuba baktı.
- Tom turned around and looked at Mary.
- Tom arkasını döndü ve Mary'ye baktı.
- Let's look at the raw data.
- İşlenmemiş veriye bakalım.
- I don't like the way Tom looks at you.
- Tom'un sana bakma tarzından hoşlanmıyorum.
- Tom looked at the clock tower.
- Tom saat kulesine baktı.
- Everyone looked at us.
- Herkes bize baktı.
- Tom looked at the message.
- Tom mesaja baktı.
- Sami looked at Layla's boobs.
- Sami, Layla'nın göğüslerine baktı.
- Look at that building.
- Şu binaya bakın.
- She looked at him with an inscrutable expression.
- O anlaşılmaz bir ifadeyle ona baktı.
- She looked at me and laughed.
- Bana baktı ve güldü.
- Could I look at that book?
- Şu kitaba bakabilir miyim?
- Go out and look at the blue skies.
- Dışarı çık ve mavi gökyüzüne bak.
- Tom blushed when Mary looked at him.
- Mary ona baktığında Tom kızardı.
- She looked at the man.
- Adama baktı.
- He would sit and look at the sea for hours.
- Saatlerce otururdu ve denize bakardı.
- That black dog is looking at that white cat.
- Şu siyah köpek şu beyaz kediye bakıyor.
- He looked at him in the mirror.
- Aynada ona baktı.
- I always think of my father when I look at this picture.
- Bu resme baktığımda her zaman babamı düşünüyorum.
- I saw Tom looking at himself in the mirror.
- Tom'u aynada kendine bakarken gördüm.
- Tom noticed Mary looking at him.
- Tom Mary'nin kendisine baktığını fark etti.
- We look at you as a friend, and treat you with respect.
- Size bir arkadaş olarak bakıyor ve saygıyla yaklaşıyoruz.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu fotoğrafa her baktığımda babamı düşünüyorum.
- There's no other way to look at it.
- Başka türlü bakmanın bir yolu yok.
- Did you think I didn't notice how you were looking at Tom?
- Tom'a nasıl baktığını fark etmediğimi mi sandın?
- Look at this image.
- Şu resme bak.
- I think we'll buy that house we were looking at last week.
- Sanırım geçen hafta baktığımız şu evi alacağız.
- It's important that you look at these documents carefully.
- Bu belgelere dikkatlice bakmanız çok önemli.
- Look at this shining star.
- Bu parlayan yıldıza bak.
- Tom looked at Mary intently.
- Tom, Mary'ye dikkatle baktı.
- Tom was looking at some girls in bikinis.
- Tom bikinili kızlara bakıyordu.
- Tom couldn't bear to look at Mary's dead body.
- Tom, Mary'nin ölü bedenine bakmaya dayanamıyordu.
- Everyone turned to look at Tom.
- Herkes Tom'a baktı.
- Look at the sports car over there.
- Oradaki spor otomobile bak.
- Tom looked at his reflection in the water.
- Tom sudaki yansımasına baktı.
- Just by looking at your face, I know that you have good news.
- Sadece yüzüne bakarak iyi haberlerin olduğunu biliyoruz.
- Hey, look at that.
- Hey, şuna bak.
- Look at how white Tom's teeth are.
- Tom'un dişlerine bak, ne kadar da beyaz.
- Have a good look at this picture.
- Bu resme iyice bakın.
- Look at these numbers.
- Şu rakamlara bak.
- Look at the size of it!
- Şunun büyüklüğüne bak!
- Look at the meter.
- Sayaca bak.
- Tom looked at his reflection in the window.
- Tom penceredeki yansımasına baktı.
- They both turned and looked at Tom.
- Onların her ikisi de döndü ve Tom'a baktı.
- Look at that pretty little girl.
- Şu güzel küçük kıza bak.
- Tom is looking at himself in the mirror.
- Tom aynada kendisine bakıyor.
- I don't like people looking at me.
- İnsanların bana bakmasından hoşlanmam.
- Look at all you've accomplished.
- Başardıklarına bir bak.
- Regardless how you look at it, he's your big brother.
- Nereden bakarsan bak, o senin ağabeyin.
- You can use a telescope to look at the stars.
- Yıldızlara bakmak için bir teleskop kullanabilirsin.
- Look at this house.
- Bu eve bak.
- Look at the girl whose hair is long.
- Uzun saçlı kıza bak.
- Look at your hands.
- Ellerine bak.
- Just looking at her, you can tell that she likes you.
- Sadece ona bakarak bile senden hoşlandığını söyleyebilirsin.
- Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
- I was looking at her.
- Ona bakıyordum.
- Look at that cat on the roof.
- Şu çatıdaki kediye bak.
- Did you see the way Tom was looking at you?
- Tom'un sana nasıl baktığını gördün mü?
- So, what're you looking at?
- Peki, neye bakıyorsunuz?
- We're looking at those possibilities.
- Bu olasılıklara bakıyoruz.
- Tom looked at the fire.
- Tom yangına baktı.
- Why is Tom looking at me?
- Tom neden bana bakıyor?
- I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
- They looked at the picture.
- Resme baktılar.
- Every woman in the room turned to look at Tom.
- Odadaki her kadın Tom'a bakmak için döndü.
- Sami didn't look at Layla.
- Sami, Leyla'ya bakmadı.
- Tom just looked at Mary and smiled.
- Tom sadece Mary'ye baktı ve gülümsedi.
- I've seen the way Tom looks at Mary.
- Tom'un Mary'ye nasıl baktığını gördüm.
- He's not looking at the book.
- Kitaba bakmıyor.
- Look at this flower.
- Şu çiçeğe bak.
- Everyone looked at it carefully.
- Herkes ona dikkatlice baktı.
- Look at him move.
- Onun hareket etmesine bak.
- I don't want to look at her.
- Ona bakmak istemiyorum.
- Look at this picture.
- Şu resme bir bakın.
- Look at your clothes!
- Kıyafetlerine bak!
- They both turned and looked at Tom.
- İkisi de dönüp Tom'a baktı.
- Look at me when I talk to you!
- Seninle konuşurken bana bak!
- Tom and Mary looked at each other and then back at John.
- Tom ve Mary birbirine baktı ve sonra da tekrar John'a baktılar.
- Tom and Mary looked at each other and shrugged.
- Tom ve Mary birbirine baktı ve omuz silkti.
- We'll look at that.
- Biz ona bakacağız.
- I wasn't looking at Tom.
- Tom'a bakmıyordum.
- They all stopped and looked at Tom.
- Hepsi durdu ve Tom'a baktı.
- I'll look at it very carefully.
- Ona çok dikkatli bakacağım.
- I looked at the floor.
- Yere baktım.
- They all turned to look at Tom.
- Hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- She looked at him in doubt and eventually sighed.
- O şüpheyle baktı ve sonunda içini çekti.
- Don't look at it.
- Ona bakma.
- He avoided looking at her.
- Ona bakmaktan kaçındı.
- Tom picked up the photo of Mary and looked at it.
- Tom, Mary'nin fotoğrafını aldı ve ona baktı.
- The first thing we did was look at the pandas.
- İlk yaptığımız şey pandalara bakmak oldu.
- Cool guys don't look at explosions.
- İyi çocuklar patlamalara bakmaz.
- She is looking at a beautiful picture.
- O, güzel bir resme bakıyor.
- The waiter looked at the camera on the table.
- Garson masadaki kameraya baktı.
- I looked at the sky.
- Gökyüzüne baktım.
- Look at the gauge.
- Göstergeye bak.
- You're not looking at the whole picture.
- Resmin tamamına bakmıyorsun.
- What are you all looking at?
- Siz hepiniz neye bakıyorsunuz?
- Tom was looking at a map of the area.
- Tom bölgenin haritasına bakıyordu.
- Look at what you did.
- Yaptığına bak.
- You're not looking at the whole picture.
- Bütün resme bakmıyorsunuz.
- We looked at each other.
- Birbirimize baktık.
- Everyone's looking at him.
- Herkes ona bakıyor.
- Tom looked at me like I was crazy.
- Tom bana deliymişim gibi baktı.
- Tom looked at Mary's picture.
- Tom Mary'nin resmine baktı.
- Really, I don't look at it that way.
- Gerçekten, ben öyle bakmıyorum.
- Tom looked at the ceiling.
- Tom tavana baktı.
- But look at what you've got now.
- Ama şu an elindekine bir bak.
- Look at this mess.
- Bu dağınıklığa bak.
- I can't see what Tom is looking at.
- Tom'un neye baktığını göremiyorum.
- Tom and Mary looked at each other speechlessly.
- Tom ve Mary suskun bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Look at that building.
- Şu binaya bak.
- I'm looking at a pretty picture.
- Güzel bir resme bakıyorum.
- Let's simply look at this example.
- Sadece bu örneğe bakalım.
- I've decided to buy that farm we were looking at last week.
- Ben geçen hafta baktığımız o çiftliği satın almaya karar verdim.
- He looked at her over his glasses.
- Gözlüğünün üzerinden ona baktı.
- The three of them all just looked at Tom.
- Onların üçü sadece Tom'a baktı.
- Look at this photograph.
- Şu fotoğrafa bak.
- Sami looked at Layla's door.
- Sami, Layla'nın kapısına baktı.
- They all turned and looked at Tom.
- Hepsi dönüp Tom'a baktı.
- I looked at Tom and saw he was still smiling.
- Tom'a baktım ve hâlâ gülümsediğini gördüm.
- He is looking at the photo of his friend.
- Arkadaşının fotoğrafına bakıyor.
- Tom looked at Mary sharply.
- Tom sertçe Mary'ye baktı.
- What difference does it make if people are looking at us?
- İnsanların bize bakması neyi değiştirir ki?
- Why is Tom looking at me?
- Neden Tom bana bakıyor?
- Mustafa, look at the horse.
- Mustafa ata bak.
- Look at what we have so far.
- Şu ana kadar yaptıklarımıza bak.
- They held each other's hands and looked at the stars.
- Birbirlerinin ellerini tuttular ve yıldızlara baktılar.
- The younger generation looks at things differently.
- Genç nesil olaylara daha farklı bakıyor.
- Tom looked at Mary in amazement.
- Tom hayret içinde Mary'ye baktı.
- I'm pretty sure that Tom won't buy that car he was looking at yesterday.
- Tom'un dün baktığı arabayı almayacağından eminim.
- Is he looking at me?
- Bana mı bakıyor?
- Tom stopped and looked at me.
- Tom durdu ve bana baktı.
- Tom looked at Mary and then laughed.
- Tom, Mary'ye baktı ve sonra güldü.
- Did you know that Google keeps a history of all your web searches and looks at the contents of your emails to provide you advertising?
- Google'ın tüm web aramalarınızın geçmişini tuttuğunu ve size reklam sağlamak için e-postalarınızın içeriğine baktığını biliyor muydunuz?
- I need to look at my notes.
- Notlarıma bakmalıyım.
- I saw him looking at me.
- Bana baktığını gördüm.
- I saw the way you were looking at Tom.
- Tom'a bakma tarzını gördüm.
- Tom sat on the dock, looking at children swimming.
- Tom iskelede oturmuş, yüzen çocuklara bakıyordu.
- Let's go outside and look at the stars.
- Dışarı çıkalım ve yıldızlara bakalım.
- Let me look at this again, OK?
- Buna tekrar bakayım, tamam mı?
- He's looking at you.
- O sana bakıyor.
- Look at that boy running.
- Şu koşan çocuğa bak.
- I think she's looking at you.
- Sanırım o sana bakıyor.
- She looked at me like I was crazy.
- Bana delirmişim gibi baktı.
- Please don't look at your cellphone while we're eating.
- Lütfen biz yemek yerken cep telefonuna bakma.
- Do you think he still looks at my pictures?
- Onun hala benim resimlerime baktığını düşünüyor musun?
- I looked at them both.
- Ben onların ikisine de baktım.
- Look at that one there.
- Şuradakine bak.
- Look at the large building over there.
- Şuradaki büyük binaya bak.
- She looked at him with an inscrutable expression.
- Ona anlaşılmaz bir ifadeyle baktı.
- Look at the trouble you've brought upon us.
- Başımıza açtığın şu belaya bak.
- Tom looked at it curiously.
- Tom ona merakla baktı.
- Look at this high mountain.
- Bu yüksek dağa bak.
- What on earth are you looking at?
- Sen neye bakıyorsun öyle?
- Sami just looked at Layla.
- Sami sadece Layla'ya baktı.
- They looked at each other.
- Birbirlerine baktılar.
- The women teachers looked at each other, astonished.
- Kadın öğretmenler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
- Are they looking at us?
- Onlar bize bakıyorlar mı?
- Look at that guy, he's really cute.
- Şu adama bak, gerçekten çok tatlı.
- I just want to look at it, that's all.
- Sadece bakmak istiyorum, hepsi bu.
- Look at that mountain.
- Şu dağa bak.
- Look at the moon.
- Aya bak.
- Did you see the way she was looking at you?
- Sana nasıl baktığını gördün mü?
- Let's sit here for a while and look at the view.
- Bir süre burada oturup manzaraya bakalım.
- Tom used to always wear a watch, but now he just looks at his smart phone.
- Tom eskiden hep saat takardı, ama şimdi sadece akıllı telefonuna bakıyor.
- I looked at the menu.
- Ben menüye baktım.
- They both looked at him.
- İkisi de ona baktı.
- Please look at the girl who wore the blue clothes.
- Lütfen mavi elbise giyen kıza bak.
- Look at that ass.
- Şu kıça bak.
- Tom said that he'd look at it.
- Tom ona bakacağını söyledi.
- She stood there looking at me.
- Orada durmuş bana bakıyor.
- She lifted up her head and looked at him.
- Başını kaldırdı ve ona baktı.
- Everyone's looking at you.
- Herkes sana bakıyor.
- Tom looked at the map on the wall.
- Tom duvardaki haritaya baktı.
- Tom was on the balcony, looking at the sunset.
- Tom balkonda güneşin batışına bakıyordu.
- You looked at me.
- Bana bakmıştın.
- Please turn around and look at me.
- Lütfen geriye dön ve bana bak.
- Look at that bird.
- Şu kuşa bak.
- The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakılamayacak kadar parlak.
- Tom picked up one and looked at it carefully.
- Tom bir tane aldı ve dikkatlice baktı.
- I wasn't looking at her.
- Ben ona bakmıyordum.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook arkadaşlarınızın fotoğraflarına bakmak zaman kaybıdır.
- Look at the girl with the long hair there.
- Şuradaki uzun saçlı kıza bak.
- We're not looking at it from the right angle.
- Doğru açıdan bakmıyoruz.
- What are you looking at, little one?
- Neye bakıyorsun, ufaklık?
- Why's everyone looking at me?
- Neden herkes bana bakıyor.
- Tom looked at his cards.
- Tom kartlarına baktı.
- Look at this picture.
- Bu resime bak.
- We're looking at that possibility.
- O olasılığa bakıyoruz.
- Look at that big dog.
- Şu koca köpeğe bak.
- Everyone turned to look at me.
- Herkes bana bakmak için döndü.
- Tom and Mary looked at each other and smiled.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve gülümsediler.
- Look at the dawn on the sea!
- Denizdeki şafağa bak!
- I was not looking at that boy.
- Ben o oğlana bakmıyordum.
- Do you have any pictures I can look at?
- Bakabileceğim bir fotoğrafı var mı?
- The morning sunshine is so bright that I can't look at it.
- Sabah güneşi o kadar parlak ki bakamıyorum.
- I can't bear to look at Tom.
- Tom'a bakmaya dayanamıyorum.
- He looked at the watch.
- Saate baktı.
- I didn't look at Tom.
- Tom'a bakmadım.
- Do not look at me with such a suspicious eye!
- Bana öyle şüpheci gözlerle bakma!
- Look at her move.
- Onun hareket etmesine bak.
- She looked at the picture to refresh her memory.
- O, hafızasını tazelemek için resme baktı.
- Let's look at the positive side of things.
- İşin olumlu tarafına bakalım.
- Look at that photograph.
- Şu fotoğrafa bak.
- Look at that cat on the roof.
- Çatıdaki şu kediye bak.
- They both looked at Tom.
- İkisi de Tom'a baktı.
- When they look at the forest, they don't see the trees.
- Ormana baktıklarında ağaçları göremiyorlar.
- You can't look at that.
- Ona bakamazsın.
- Will you look at this?
- Buna bakar mısın?
- Tom and Mary looked at each other silently.
- Tom ve Mary sessizce birbirine baktı.
- Can you look at these two pictures and tell me which one is better?
- Şu iki resme bakıp hangisinin daha iyi olduğunu söyleyebilir misin?
- Why is everyone looking at me?
- Neden herkes bana bakıyor?
- Tom and Mary didn't look at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmadılar.
- Tom wouldn't let me look at his photo album.
- Tom fotoğraf albümüne bakmama izin vermedi.
- Look at this picture of her.
- Şu fotoğrafına bakın.
- I enjoy looking at my old diary.
- Eski günlüğüme bakmak hoşuma gidiyor.
- Everyone turned to look at us.
- Herkes bize bakmak için döndü.
- Tom looked at the menu and decided to order a hamburger.
- Tom menüye baktı ve bir hamburger söylemeye karar verdi.
- Everyone is looking at Tom.
- Herkes Tom'a bakıyor.
- I looked at the price tag.
- Fiyat etiketine baktım.
- We need to look at the big picture.
- Genel görünüme bakmamız gerekiyor.
- Look at me when I'm talking to you.
- Ben seninle konuşurken bana bak.
- Tom said that he'd look at it.
- Tom bakacağını söyledi.
- Everyone looked at me.
- Herkes bana baktı.
- Let's look at the positive side of things.
- Olaylara olumlu tarafından bakalım.
- He spent the night lying on the grass, looking at the stars.
- Geceyi çim üzerinde yıldızlara bakarak geçirdi.
- People are looking at us.
- İnsanlar bize bakıyor.
- He looked at his watch.
- O saatine baktı.
- I saw Tom looking at himself in the mirror.
- Tom'un aynada kendine baktığını gördüm.
- Look at what she brought for my birthday party!
- Bak doğum günü partim için ne getirmiş!
- Tom keeps looking at you.
- Tom sana bakıp duruyor.
- Tom looked at Mary's picture.
- Tom, Mary'nin resmine baktı.
- Tom can't bear to look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmaya dayanamıyor.
- I'd like you to take another look at this.
- Buna bir daha bakmanı istiyorum.
- Why is she looking at me?
- O bana neden bakıyor?
- Look at all those ants.
- Şu karıncalara bak.
- He will often sit and look at the sea for hours.
- O, sık sık oturur ve saatlerce denize bakar.
- Look at the man crossing the street.
- Caddeyi geçen adama bak.
- She looked at the sky.
- Gökyüzüne baktı.
- Look at this photo.
- Şu fotoğrafa bak.
- Did you see the way she looked at me?
- Bana nasıl baktığını gördün mü?
- Look at all those people.
- Bütün bu insanlara bak.
- Just look at her.
- Ona bir baksana.
- Wow, look at this.
- Vay, buna bak.
- Did you buy the painting you were looking at?
- Baktığınız tabloyu aldınız mı?
- We were looking at the picture.
- Resme bakıyorduk.
- You'd better look at this.
- Buna baksan iyi olur.
- Tom and Mary looked at each other and then at John.
- Tom ve Mary birbirlerine ve sonra da John'a baktılar.
- She's looking at us.
- O bize bakıyor.
- Tom and Mary were looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakıyorlardı.
- Tom looked at the old photographs.
- Tom eski fotoğraflara baktı.
- Tom looked at me.
- Tom bana baktı.
- I felt as if a million eyes were looking at me.
- Sanki milyonlarca göz bana bakıyormuş gibi hissettim.
- Look at what's already happened.
- Şimdiye kadar olanlara baksana.
- Everybody was looking at me.
- Herkes bana bakıyordu.
- Look at the mountains covered with snow.
- Karla kaplı dağlara bak.
- Look at it carefully.
- Ona dikkatle bak.
- Tom wouldn't look at my proposal.
- Tom önerime bakmazdı.
- You're looking at that tree.
- Şu ağaca bakıyorsun.
- You have to look at me.
- Bana bakmalısın.
- She looked at him with a smile on her face.
- Yüzünde bir gülümsemeyle ona baktı.
- Look at this picture of him.
- Adamın şu resmine bak.
- Look at the mess Tom made.
- Tom'un yarattığı karışıklığa bak.
- Don't look at me like that!
- Bana öyle bakma!
- Well, look at that!
- Pekâlâ, şuna bak!
- Tom was looking at a picture of Mary.
- Tom, Mary'nin bir resmine bakıyordu.
- I looked at Tom and saw that he was still smiling.
- Tom'a baktım ve hala gülümsediğini gördüm.
- Do you know who is looking at that picture?
- Bu resme kimin baktığını biliyor musun?
- I looked at Tom's face.
- Ben Tom'un yüzüne baktım.
- You should have the doctor look at your wrist.
- Doktora bileğini baktırmalısın.
- Tom climbed halfway up the ladder and then turned and looked at us.
- Tom merdivenin yarısına kadar tırmandı ve sonra dönüp bize baktı.
- Tom looked at his hands.
- Tom ellerine baktı.
- Look at that tall building.
- Şu yüksek binaya bak.
- Tom looked at the fuel gauge.
- Tom yakıt göstergesine baktı.
- Sadako looked at the golden paper crane that her best friend Chizuko had made for her.
- Sadako, en yakın arkadaşı Chizuko'nun kendisi için yaptığı altın kâğıttan turnaya baktı.
- Tom looked at me, with a tear in his eye.
- Tom gözünde yaşla bana baktı.
- Everyone looked at him.
- Herkes ona baktı.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
- Kasıtlı bir şekilde bana baktı ve toplantı salonundan ayrıldı.
- What do you imagine when you look at this picture?
- Bu resme baktığınızda ne hayal ediyorsunuz?
- Mustafa, look at the horse.
- Mustafa, ata bak.
- Why are they looking at me?
- Neden bana bakıyorlar?
- Look at that image.
- Şu görüntüye bak.
- Please look at me.
- Lütfen bana bak.
- I remember the way you used to look at Tom.
- Tom'a bakma tarzını hatırlıyorum.
- May I look at that magazine?
- O dergiye bakabilir miyim?
- Look at that shooting star.
- Şu kayan yıldıza bakın.
- Look at that cat.
- Şu kediye bak.
- Amy looked at me smiling.
- Amy bana gülümseyerek baktı.
- Sami just looked at Layla.
- Sami sadece Leyla'ya bakıyordu.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
- Anne gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Tom couldn't help looking at Mary.
- Tom Mary'ye bakmaktan kendini alamadı.
- Do you want to look at it?
- Buna bakmak ister misin?
- I've decided to buy that farm we were looking at last week.
- Geçen hafta baktığımız çiftliği almaya karar verdim.
- Tom looked at Mary and grinned.
- Tom Mary'ye baktı ve sırıttı.
- Tom looked at the thermometer on his dashboard.
- Tom gösterge panelindeki termometreye baktı.
- I can't look at them.
- Onlara bakamam.
- Let me just look at it for a while.
- Bir süre bakmama izin ver.
- I'd like to look at the wine list.
- Şarap listesine bakmak istiyorum.
- Tom is looking at it, isn't he?
- Tom ona bakıyor, değil mi?
- Look at the girl over there.
- Şuradaki kıza bak.
- I wish I'd looked at the map.
- Keşke haritaya baksaydım.
- Look at all the damage you've done.
- Verdiğin şu zarara bak.
- Tom couldn't even look at Mary.
- Tom Mary'ye bakamıyordu bile.
- She looks at the world through rose-colored glasses.
- Dünyaya pembe gözlüklerle bakıyor.
- I'd like to look at that graph.
- Şu grafiğe bakmak istiyorum.
- Do you like looking at yourself in the mirror?
- Aynada kendine bakmaktan hoşlanır mısın?
- I turned around to look at Tom.
- Tom'a bakmak için arkamı döndüm.
- Well, look at that!
- Şuna bakın!
- Please don't look at your cellphone while we're eating.
- Lütfen yemek yerken cep telefonunuza bakmayın.
- What're you all looking at?
- Neye bakıyorsunuz?
- Look at the car made in Japan.
- Japonya'da yapılmış arabaya bakın.
- She looked at the dress.
- Elbiseye baktı.
- Look at that girl!
- Şu kıza bak!
- Look at these pictures.
- Şu resimlere bak.
- May I look at the menu?
- Menüye bakabilir miyim?
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimenlerin üzerine sırt üstü uzanıp beyaz bulutlara bakardım.
- A vampire can paralyze people just by looking at them.
- Bir vampir sadece bakarak bile insanları felç edebilir.
- Hey, look at the time.
- Hey, saate bak.
- Why is everyone looking at me?
- Herkes neden bana bakıyor?
- Tom didn't even look at the report that Mary handed him.
- Tom, Mary'nin ona uzattığı rapora bakmadı bile.
- Tom looked at the calendar on his desk.
- Tom masasındaki takvime baktı.
- He's always looking at you.
- Sürekli sana bakıyor.
- Did you see the way Tom looked at you?
- Tom'un sana nasıl baktığını gördün mü?
- They all looked at Tom.
- Onların hepsi Tom'a baktı.
- She was looking at me.
- Bana bakıyordu.
- Look at the baby sleeping in the cradle.
- Beşikte uyuyan bebeğe bak.
- Everybody looked at it carefully.
- Herkes dikkatlice baktı.
- They all looked at him.
- Onların hepsi ona baktı.
- Look at the blackboard, everyone.
- Herkes tahtaya baksın.
- The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
- Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından karanlık Londra sokağına doğru gözden kayboldu.
- Tom looked at Mary quickly.
- Tom hızla Mary'ye baktı.
- The dog is looking at the cat.
- Köpek kediye bakıyor.
- Look at the girl who is now singing.
- Şimdi şarkı söyleyen kıza bak.
- Tom and Mary looked at each other for a moment.
- Tom ve Mary bir an için birbirlerine baktılar.
- Every time I looked at him, he was yawning.
- Ona her baktığımda esniyordu.
- Looking at this hat what comes to your mind?
- Bu şapkaya bakınca aklınıza ne geliyor?
- Look at those empty cans there.
- Şuradaki boş tenekelere bak.
- I looked at Tom's drawing.
- Tom'un çizimine baktım.
- Look at how happy Tom and Mary are.
- Tom ve Mary'nin ne kadar mutlu olduğuna bak.
- Tom looked at his watch again.
- Tom yine saatine baktı.
- All the boys were looking at Tom.
- Tüm oğlanlar Tom'a bakıyordu.
- Let's look at the problem from a different point of view.
- Soruna farklı bir açıdan bakalım.
- They're at the restaurant looking at the menu.
- Lokantada menüye bakıyorlar.
- I remember the way you used to look at Tom.
- Tom'a nasıl baktığını hatırlıyorum.
- Sami was looking at Layla's shirt.
- Sami, Leyla'nın gömleğine bakıyordu.
- Look at this picture again.
- Bu resme tekrar bak.
- All the boys were looking at Tom.
- Bütün çocuklar Tom'a bakıyordu.
- She looked at several dresses and decided on the most expensive one.
- Birkaç elbiseye baktı ve en pahalı olanında karar kıldı.
- Look at that bird.
- O kuşa bak.
- Is she looking at me?
- O bana bakıyor mu?
- Tom didn't even look at Mary.
- Tom, Mary'ye bakmadı bile.
- I am looking at the map.
- Haritaya bakıyorum.
- Look at these two photographs - which one is better?
- Şu iki fotoğrafa bakın. Hangisi daha iyi?
- Everybody's looking at me.
- Herkes bana bakıyor.
- Hey, John, look at this.
- Hey, John, buna bak.
- He looked at my computer.
- Bilgisayarıma baktı.
- I'd like you to look at something.
- Bir şeye bakmanı istiyorum.
- The girls looked at each other.
- Kızlar birbirlerine baktılar.
- Would you just look at me for a second?
- Bir saniye bana bakar mısın?
- A vampire can paralyze people just by looking at them.
- Bir vampir sadece onlara bakarak insanları felç edebilir.
- I think that Tom bought the house that he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi satın aldı.
- She looked at the watches.
- O saatlere baktı.
- Look at that big hammer.
- Şu büyük çekice bak.
- He was looking at you.
- O sana bakıyordu.
- Look at him move.
- Onun hareketine bakın.
- To appreciate her beauty, you have only to look at her.
- Güzelliğini takdir etmek için ona bakmanız yeterli.
- He was looking at some girls in bikinis.
- Bikinili kızlara bakıyordu.
- When I am at home, I like to look at the mountains through the window.
- Evdeyken, pencereden dağlara bakmayı severim.
- I looked at Tom's boot.
- Tom'un çizmesine baktım.
- Mary looked at me and told me to hold her in my arms.
- Mary bana baktı ve onu kollarımda tutmamı söyledi.
- I looked at the map.
- Haritaya baktım.
- I haven't even looked at that yet.
- Daha bakmadım bile.
- Let's look at some options.
- Bazı seçeneklere bakalım.
- Look at it again.
- Ona bir daha bak.
- The young woman, supported by Tom, remained a few moments without talking, looking at the island that was disappearing on the horizon.
- Tom'un desteklediği genç kadın birkaç dakika hiç konuşmadan ufukta kaybolmakta olan adaya baktı.
- I think you should look at this once more.
- Bence buna bir kez daha bakmalısın.
- Tom is looking at the fish in the tank.
- Tom akvaryumdaki balıklara bakıyor.
- Look at all the damage Tom has done.
- Tom'un verdiği şu zarara bak.
Show More (1984)
|
