| 1 |
obsolete |
eskimiş |
adj. |
|
- There are risks involving third-country aircraft, often because these are obsolete.
- Üçüncü dünya ülkelerinin uçaklarıyla ilgili riskler söz konusudur, çünkü bunlar genellikle eskimiştir.
- These informal amendments have rendered the current text redundant and obsolete.
- Bu gayri resmi değişiklikler mevcut metni gereksiz ve eskimiş hale getirmiştir.
- There are risks involving third-country aircraft, often because these are obsolete.
- Üçüncü dünya ülkelerinin uçakları ile ilgili riskler söz konusudur, zira bu uçaklar genellikle eskimiş durumdadır.
- Procedural and prescriptive rules should be avoided where possible to ensure legislation does not become obsolete.
- Mevzuatın eskimemesini sağlamak için mümkün olduğunca prosedürel ve kuralcı kurallardan kaçınılmalıdır.
- Are we going to force them to implement an acquis that Parliament considers to be obsolete?
- Parlamentonun eskimiş olduğunu düşündüğü bir müktesebatı uygulamaya mı zorlayacağız?
- It is clear that the classification system which currently regulates various drugs is totally obsolete.
- Şu anda çeşitli uyuşturucuları düzenleyen sınıflandırma sisteminin tamamen eskimiş olduğu açıktır.
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu eskimiş fabrikayı gelişen bir sanayi haline getiren sizdiniz.
- This sentence is obsolete.
- Bu cümle eskimiş.
Show More (5)
|
| 2 |
obsolete |
eski |
adj. |
|
- I am pleased that this regulation provides a modern version of obsolete legislation on offal.
- Bu yönetmeliğin sakatatla ilgili eski mevzuatın modern bir versiyonunu sunmasından memnuniyet duyuyorum.
- It is an inflexible directive based on obsolete data.
- Bu, eski verilere dayanan esnek olmayan bir yönerge.
- It is unacceptable that the European Union should send its most obsolete technology to developing countries.
- Avrupa Birliği'nin en eski teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere göndermesi kabul edilemez.
- But we are surrounded by nuclear power stations using obsolete Russian technology.
- Ancak etrafımız eski Rus teknolojisini kullanan nükleer enerji santralleriyle çevrili.
- That's an obsolete model.
- Bu eski bir model.
- This is an obsolete usage.
- Bu eski bir kullanım.
- This is an obsolete usage.
- Bu eski bir kullanımdır.
Show More (4)
|
| 3 |
obsolete |
demode |
adj. |
|
- Music streaming has rendered mp3s obsolete.
- Online müzik yayını mp3'leri demode hale getirdi.
- The idea of States retaining their own competences in this area is, after all, pretty obsolete.
- Devletlerin bu alanda kendi yetkilerini ellerinde tutmaları fikri artık oldukça demode.
- That's an obsolete model.
- Bu demode bir model.
Show More (0)
|
| 4 |
obsolete |
modası geçmiş |
adj. |
|
- The Commission regards it as being obsolete.
- Komisyon bunu modası geçmiş bir uygulama olarak görmektedir.
- Television is obsolete as a medium in any case.
- Televizyon her halükarda bir araç olarak modası geçmiş durumda.
Show More (-1)
|
| 5 |
obsolete |
köhne |
adj. |
|
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu köhne fabrikayı alıp gelişen bir sanayi haline getiren sizdiniz.
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu köhne fabrikayı gelişen bir sanayiye dönüştüren sizdiniz.
Show More (-1)
|
