play - English Turkish Sentences
English Turkish
play oynamak v.
  • They really did not play any part in that attack, but that does not affect the fundamental problem.
  • Bu saldırıda gerçekten hiçbir rol oynamadılar ancak bu temel sorunu etkilemez.
  • Transport policy has a substantial part to play in this field.
  • Ulaştırma politikasının bu alanda oynayacağı önemli bir rol vardır.
  • Finally, the Commission played an active role in the UN General Assembly special session on children.
  • Son olarak Komisyon, BM Genel Kurulu'nun çocuklarla ilgili özel oturumunda aktif bir rol oynamıştır.
Show More (1308)
play çalmak v.
  • This comment probably applies to us all, given the drum rolls we play all over the place.
  • Her yerde çaldığımız davul sesleri göz önüne alındığında, bu yorum muhtemelen hepimiz için geçerlidir.
  • There is no point in trying to pacify wild animals by playing music.
  • Yabani hayvanları müzik çalarak sakinleştirmeye çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.
  • At the end of six months I hope that the music is still playing and that the European people are still listening.
  • Altı ayın sonunda umarım müzik hala çalıyordur ve Avrupa halkı hala dinliyordur.
Show More (510)
play oyun n.
  • That too is a play by Shakespeare, which he wrote in 1601.
  • Bu da Shakespeare'in 1601 yılında yazdığı bir oyundur.
  • That too is a play by Shakespeare, which he wrote in 1601.
  • Bu da Shakespeare'in 1601 yılında yazdığı bir oyun.
  • For him, it was a place to play, like any other.
  • Onun için burası da diğerleri gibi oyun oynanacak bir yerdi.
Show More (128)
play çalma v.
  • It's like a band playing their most popular song.
  • Bir grubun en popüler şarkılarını çalması gibi.
  • It's like a band playing their most popular song.
  • Bir müzik grubunun en ünlü şarkısını çalması gibi.
  • Isolation from external sounds is good even when not playing music.
  • Müzik çalmazken bile dış seslerden izole olmak iyidir.
Show More (27)
play hareket etmek v.
  • Let's play that by ear.
  • Duruma göre hareket edelim.
  • If something does happen, I'll just play it by ear.
  • Eğer bir şey olursa, sadece duruma göre hareket ederim.
  • Let's play it by ear.
  • Olayların akışına göre hareket edelim.
Show More (1)
play oynatmak v.
  • Tom played you like a violin.
  • Tom seni parmağında oynattı.
  • Tom pushed the play button.
  • Tom oynatma düğmesine bastı.
  • Your software should be up-to-date to play the video.
  • Videoyu oynatabilmeniz için yazılımınız güncel olmalı.
Show More (0)
play tiyatro n.
  • We need to do some research on those plays, and fast.
  • O tiyatrolar hakkında araştırma yapmamız lazım, hem de çabuk.
  • We went to the play yesterday.
  • Dün tiyatroya gittik.
Show More (-1)
play davranış n.
  • My job's to recover the sculpture, not play nice.
  • Benim işim heykeli geri almak, millete iyi davranmak değil.
  • Tom tried to play it cool.
  • Tom soğukkanlı davranmaya çalıştı.
Show More (-1)
play canlandırmak v.
  • The actor will play five characters in less than half an hour.
  • Aktör yarım saatten az bir sürede beş karakteri canlandıracak.
Show More (-2)
play numarası yapmak v.
  • Don't play dumb!
  • Aptal numarası yapma.
Show More (-2)
play çalma n.
  • My playing is sloppy.
  • Çalmam yarım yamalak.
Show More (-2)
play müzik aleti çalmak v.
  • Learning to play a musical instrument requires thousands of hours of practice.
  • Bir müzik aletini çalmayı öğrenmek binlerce saat uygulama gerektirir.
Show More (-2)