| 1 |
prudent |
ihtiyatlı |
adj. |
|
- It is a prudent proposal.
- Bu ihtiyatlı bir öneridir.
- It is a prudent, cautious measure which will clarify and, if anything, tighten the rules which already exist.
- Bu, halihazırda var olan kuralları netleştirecek ve varsa sıkılaştıracak ihtiyatlı ve tedbirli bir önlemdir.
- It is not prudent to commit to any fixed sum in advance.
- Herhangi bir sabit meblağı önceden taahhüt etmek ihtiyatlı bir davranış değildir.
- The Council has adopted a prudent approach taking account of the need to move ahead stage by stage.
- Konsey, aşamalı olarak ilerleme ihtiyacını göz önünde bulundurarak ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemiştir.
- We have also prepared in a prudent way the start of an emissions trading system in Europe.
- Ayrıca Avrupa'da bir emisyon ticareti sisteminin başlangıcını da ihtiyatlı bir şekilde hazırladık.
- The rapporteur has found a prudent solution for the first point.
- Raportör ilk nokta için ihtiyatlı bir çözüm bulmuştur.
- We must be at once optimistic and prudent.
- Hem iyimser hem de ihtiyatlı olmalıyız.
- It is a prudent proposal.
- İhtiyatlı bir öneridir.
- You're prudent.
- Sen ihtiyatlısın.
- Are you prudent?
- İhtiyatlı mısınız?
- I'm prudent.
- Ben ihtiyatlıyım.
- Tom is just being prudent, isn't he?
- Tom sadece ihtiyatlı davranıyor, değil mi?
- Tom is prudent.
- Tom ihtiyatlı.
- I know that Tom will be prudent.
- Tom'un ihtiyatlı olacağını biliyorum.
- That would be prudent.
- Bu ihtiyatlı bir davranış olur.
- We're prudent.
- Biz ihtiyatlıyız.
- We need to be prudent.
- İhtiyatlı olmalıyız.
- Tom is prudent.
- Tom ihtiyatlıdır.
- Tom is prudent, isn't he?
- Tom ihtiyatlı biri, değil mi?
- It was a prudent move.
- İhtiyatlı bir hamleydi.
- A prudent question is one-half of wisdom.
- İhtiyatlı bir soru, bilgeliğin yarısıdır.
- You should have been more prudent.
- Daha ihtiyatlı olmalıydın.
- You're prudent.
- İhtiyatlısınız.
- A miser hoards money not because he is prudent but because he is greedy.
- Bir cimri ihtiyatlı olduğu için değil, açgözlü olduğu için para biriktirir.
Show More (21)
|
| 2 |
prudent |
tedbirli |
adj. |
|
- Where we cannot be certain, we must be cautious and prudent.
- Emin olamadığımız yerlerde tedbirli ve ihtiyatlı olmalıyız.
- Where we cannot be certain, we must be cautious and prudent.
- Emin olamadığımız yerde, tedbirli ve ihtiyatlı olmalıyız.
- Tom is just being prudent, isn't he?
- Tom sadece tedbirli davranıyor, değil mi?
- You should have been more prudent.
- Daha tedbirli olmalıydın.
- Tom is prudent, isn't he?
- Tom tedbirli, değil mi?
Show More (2)
|
| 3 |
prudent |
akıllı |
adj. |
|
- Would it not be prudent to see how it works before we use a sledgehammer to crack a nut?
- Bir somunu kırmak için balyoz kullanmadan önce nasıl çalıştığını görmek akıllıca olmaz mı?
- It is not very prudent to begin building a house from the roof.
- Bir evi inşa etmeye çatıdan başlamak pek akıllıca değildir.
- Would it not be prudent to see how it works before we use a sledgehammer to crack a nut?
- Balyozla ceviz kırmaya kalkışmadan önce işin nasıl yürüdüğünü görmek akıllıca olmaz mı?
- That would be prudent.
- Akıllıca olurdu.
- That's not prudent.
- Bu akıllıca değil.
Show More (2)
|
| 4 |
prudent |
sağduyulu |
adj. |
|
- It was, however, a prudent decision that was taken on Turkey last week in the European Council.
- Bununla birlikte geçen hafta Avrupa Konseyinde Türkiye'ye ilişkin alınan karar sağduyulu bir karardı.
- Are you prudent?
- Sen sağduyulu musun?
- That's not prudent.
- O sağduyulu değil.
Show More (0)
|
