quarrel - English Turkish Sentences
English Turkish
quarrel tartışmak v.
  • We feel that its content is entirely justified, and that Parliament is trying to start an unreasonable quarrel.
  • Direktifin içeriğinin tamamen haklı olduğunu ve Parlamentonun mantıksız bir tartışma başlatmaya çalıştığını düşünüyoruz.
  • When the permanent members quarrel, these difficult decisions are left to countries such as Ghana, Cameroon and Angola.
  • Daimi üyeler tartıştığında bu zor kararlar Gana, Kamerun ve Angola gibi ülkelere bırakılıyor.
  • Your ceaseless quarreling only shows how much you two care about one another.
  • Bitmek bilmeyen tartışmalarınız sadece birbirinize ne kadar değer verdiğinizi gösterir.
Show More (84)
quarrel kavga etmek v.
  • We have quarrelled, engaged in discussion and reached agreement.
  • Kavga ettik, tartıştık ve anlaşmaya vardık.
  • While the drums of war are rumbling, Europe is quarrelling.
  • Savaş tamtamları çalarken, Avrupa kavga ediyor.
  • Opting for discussions, rather than quarrels, shows that you both have respect for one another.
  • Kavga etmek yerine tartışmayı tercih etmeniz, ikinizin de birbirinize saygı duyduğunuzu gösterir.
Show More (43)
quarrel kavga n.
  • Our quarrel is not with them.
  • Bizim kavgamız onlarla değil.
  • Even for quarrels, a common language is needed.
  • Kavgalar için bile ortak bir dil gereklidir.
  • Our friendship is greater than our quarrels.
  • Dostluğumuz kavgalarımızdan daha büyüktür.
Show More (22)
quarrel anlaşmazlık n.
  • I have no quarrel with you.
  • Seninle anlaşmazlığım yok.
  • I have no quarrel with Tom.
  • Tom'la bir anlaşmazlığım yok.
  • I have no quarrel with her.
  • Onunla hiç anlaşmazlığım yok.
Show More (0)
quarrel çekişme n.
  • I have tried not to get involved in an internal Spanish quarrel.
  • İspanya'nın iç çekişmelerine karışmamaya çalıştım.
  • Would you not agree that trade is a wonderful way of breaking through political quarrels?
  • Ticaretin siyasi çekişmeleri aşmanın harika bir yolu olduğu konusunda hemfikir değil misiniz?
Show More (-1)
quarrel sorun n.
  • The department has no quarrel with his teaching methods.
  • Bölümün onun öğretim yöntemleriyle bir sorunu yok.
Show More (-2)
quarrel dalaşmak v.
  • The two boys always quarrel over their toys.
  • İki çocuk oyuncakları yüzünden sürekli dalaşıyorlar.
Show More (-2)
quarrel tartışma n.
  • Jane quit her job due to a quarrel with her manager.
  • Jane, müdürüyle tartıştığı için işinden ayrıldı.
Show More (-2)
quarrel ağız dalaşı n.
  • I know better than to quarrel.
  • Ağız dalaşına girmemem gerektiğini biliyorum.
Show More (-2)
quarrel münakaşa n.
  • I was involved in the quarrel.
  • Ben münakaşaya karıştım.
Show More (-2)