| 1 |
rattle |
bebek çıngırağı |
n. |
|
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına sokuyor.
- Tom took the rattle from the baby.
- Tom bebekten çıngırağı aldı.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına koyuyor.
- Tom took the rattle from the baby.
- Tom bebeğin çıngırağını aldı.
- The baby was shaking the rattle.
- Bebek çıngırağı sallıyordu.
Show More (2)
|
| 2 |
rattle |
çıngırak |
n. |
|
- I received a rattle as a gift for Purim.
- Purim için bir hediye olarak bir çıngırak aldım.
- I received a rattle as a gift for Purim.
- Purim için hediye olarak bir çıngırak aldım.
- The baby was playing with a rattle.
- Bebek bir çıngırakla oynuyordu.
Show More (0)
|
| 3 |
rattle |
tıkırdatmak |
v. |
|
- He angrily rattled the locked door.
- Kilitli kapıyı öfkeyle tıkırdattı.
- Tom angrily rattled the locked door.
- Tom öfkeyle kilitli kapıyı tıkırdattı.
- Tom rattled the door handle.
- Tom kapı kolunu tıkırdattı.
Show More (0)
|
| 4 |
rattle |
takırdamak |
v. |
|
- The wind was so strong that the windows rattled.
- Rüzgâr o kadar şiddetliydi ki camlar takırdadı.
- When the jet flew over the building the windowpanes rattled.
- Jet binanın üzerinden uçtuğunda pencere camları takırdadı.
Show More (-1)
|
| 5 |
rattle |
tıkırdamak |
v. |
|
- Tom slept peacefully as the underground train rattled on its way.
- Yeraltı treni tıkırdayarak yoluna devam ederken Tom huzur içinde uyudu.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
Show More (-1)
|
| 6 |
rattle |
tıkırtı |
n. |
|
- That rattle made me suspicious, but the repairman said the machine checked out completely.
- Bu tıkırtı beni şüphelendirdi ama tamirci makinenin tamamen kontrol edildiğini söyledi.
Show More (-2)
|
| 7 |
rattle |
zangırdamak |
v. |
|
- The wind was so strong that the windows rattled.
- Rüzgâr o kadar kuvvetliydi ki, pencereler zangırdadı.
Show More (-2)
|
| 8 |
rattle |
takırdatmak |
v. |
|
- He angrily rattled the locked door.
- Kilitli kapıyı sinirle takırdattı.
Show More (-2)
|
| 9 |
rattle |
çatırdamak |
v. |
|
- News of Sami's death rattled the city.
- Sami'nin ölüm haberi şehri çatırdattı.
Show More (-2)
|
| 10 |
rattle |
tıngırdamak |
v. |
|
- The bus rattled as it drove along the bumpy road.
- Otobüs engebeli yol boyunca giderken tıngırdadı.
Show More (-2)
|
| 11 |
rattle |
zıngırdamak |
v. |
|
- The bus rattled as it drove along the bumpy road.
- Otobüs engebeli yolda ilerlerken zıngırdıyordu.
Show More (-2)
|
