reach - English Turkish Sentences
English Turkish
reach ulaşmak v.
  • We were on vacation when the news reached us.
  • Haber bize ulaştığında tatildeydik.
  • We are expected to reach full capacity before next month.
  • Önümüzdeki aydan önce tam kapasiteye ulaşmamız bekleniyor.
  • Our radio program reaches a limited audience.
  • Radyo programımız sınırlı bir dinleyici kitlesine ulaşıyor.
Show More (52)
reach varmak v.
  • I reached New York by dawn.
  • New York'a şafak vaktinde vardım.
  • We on the Committee on Budgets have reached agreement on most areas.
  • Bütçe Komisyonundaki üyelerimiz çoğu konuda anlaşmaya varmıştır.
  • Agreement has been reached because the Council shares the concerns expressed by Parliament.
  • Konsey, Parlamento tarafından dile getirilen endişeleri paylaştığı için anlaşmaya varılmıştır.
Show More (30)
reach uzanmak v.
  • When I was a kid, my hair reached down to my knees.
  • Çocukken saçlarım dizlerime kadar uzanırdı.
  • I couldn't reach the remote, so I had to get up.
  • Kumandaya uzanamadım, o yüzden kalkmam gerekti.
  • This is a broad debate which reaches much further than the people involved.
  • Bu, ilgili kişilerden çok daha öteye uzanan geniş bir tartışmadır.
Show More (0)
reach (yaşa) gelmek v.
  • I've reached the age when I'm supposed to make a living.
  • Hayatımı kazanmam gereken yaşa geldim.
Show More (-2)
reach yetişme n.
  • The top shelf is beyond my reach.
  • En üst rafa yetişemiyorum.
Show More (-2)
reach yetki alanı n.
  • This issue is beyond the reach of local governments.
  • Bu konu yerel yönetimlerin yetki alanının dışında.
Show More (-2)
reach (karara) varmak v.
  • We must reach a decision before it is too late.
  • Çok geç olmadan bir karara varmalıyız.
Show More (-2)
reach iletişim kurmak v.
  • Mike could hardly reach Linda; she had been withdrawn and pensive lately.
  • Mike Linda'ya güçlükle iletişim kurabildi, son zamanlarda içine kapanık ve dalgındı.
Show More (-2)
reach telefonla ulaşmak v.
  • Have you spoken to mum lately? I haven't been able to reach her.
  • Son zamanlarda annemle konuştunuz mu? Ona ulaşamıyorum da.
Show More (-2)
reach gelmek v.
  • We have reached a serious point, a very serious point.
  • Ciddi bir noktaya geldik, çok ciddi bir noktaya.
Show More (-2)
reach yetki sınırları n.
  • The IGC has reached the limits of its powers.
  • Hükûmetlerarası Konferans yetkilerinin sınırlarına ulaşmıştır.
Show More (-2)
reach erişim n.
  • The global reach of the Internet and television requires an international approach.
  • İnternet ve televizyonun küresel erişimi uluslararası bir yaklaşım gerektirmektedir.
Show More (-2)