stir - English Turkish Sentences
English Turkish
stir karıştırmak v.
  • Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
  • Karışımı biraz soğumaya bırakın sonra da soğuk sütle karıştırın.
  • Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
  • Karışımı hafifçe soğumaya bırakın, ardından soğuk sütle karıştırın.
  • Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
  • Karışımı biraz soğumaya bırakın, ardından soğuk sütle karıştırın.
Show More (25)
stir heyecan n.
  • The discovery of the ancient burial caused a stir among archaeologists.
  • Antik mezarın keşfi arkeologlar arasında heyecan yarattı.
  • The issue we are debating today has caused a huge stir.
  • Bugün tartışmakta olduğumuz konu büyük bir heyecan yaratmıştır.
  • On its own, that staff dispute would not have created much of a stir in the press.
  • Tek başına bu personel anlaşmazlığı basında çok fazla heyecan yaratmazdı.
Show More (3)
stir çorba karıştırmak v.
  • Tom stirred the soup.
  • Tom çorbayı karıştırdı.
  • Stir the soup.
  • Çorbayı karıştır.
  • Stir the soup.
  • Çorbayı karıştırın.
Show More (2)
stir çay karıştırmak v.
  • I am stirring my tea.
  • Çayımı karıştırıyorum.
  • She stirred her tea with a little gold spoon.
  • Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
  • Mary stirred her tea.
  • Mary çayını karıştırdı.
Show More (1)
stir canlandırmak v.
  • Talking to his grandfather stirred up fond memories from his childhood.
  • Büyükbabasıyla konuşmak çocukluğundaki güzel anıları canlandırdı.
  • I don't want to stir up old memories.
  • Eski hatıraları canlandırmak istemiyorum.
Show More (-1)
stir kıpırdamak v.
  • Tom didn't stir.
  • Tom kıpırdamadı.
  • Something was stirring in the dark.
  • Karanlıkta bir şey kıpırdıyordu.
Show More (-1)
stir kaşıkla karıştırmak v.
  • She stirred her coffee with a spoon.
  • Kahvesini kaşıkla karıştırdı.
  • Tom stirred his coffee with a spoon.
  • Tom kahvesini kaşıkla karıştırdı.
Show More (-1)
stir kıpırdanmak v.
  • The defendant stirred restlessly in his seat.
  • Sanık oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı.
Show More (-2)
stir (oturduğu yerden) ayrılmak v.
  • She hasn't stirred from her desk since she started writing.
  • Yazmaya başladığından beri masasından ayrılmadı.
Show More (-2)
stir (sıvıyı) karıştırmak v.
  • He stirred the potion with a wooden stick.
  • İksiri tahta bir çubukla karıştırdı.
Show More (-2)
stir sevk etmek v.
  • Discontent stirred the factory workers to mutiny.
  • Yaşanan hoşnutsuzluk fabrika işçilerini isyana sevk etti.
Show More (-2)
stir (sıvıyı) karıştırma n.
  • Give the paint a stir before you use it.
  • Boyayı kullanmadan önce bir karıştırın.
Show More (-2)
stir kodes n.
  • He may end up in stir even if he is not guilty.
  • Suçsuz bile olsa yine de kodesi boylayabilir.
Show More (-2)
stir ortalık karıştırmak v.
  • A recent interview with a German newspaper stirred up some turmoil.
  • Kısa bir süre önce bir Alman gazetesine verdiği röportaj ortalığı karıştırdı.
Show More (-2)
stir harekete geçirmek v.
  • Must it always take such horrendous news to stir us into action?
  • Bizi harekete geçirmek için her zaman böyle korkunç haberler mi gerekiyor?
Show More (-2)
stir kımıldamak v.
  • Tom didn't stir.
  • Tom yerinden kımıldamadı.
Show More (-2)