1 |
stir |
karıştırmak |
v. |
|
- Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
- Karışımı biraz soğumaya bırakın sonra da soğuk sütle karıştırın.
- Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
- Karışımı hafifçe soğumaya bırakın, ardından soğuk sütle karıştırın.
- Let the mixture cool slightly, then stir in cold milk.
- Karışımı biraz soğumaya bırakın, ardından soğuk sütle karıştırın.
- If you don't stir the rice, it will burn.
- Pilavı karıştırmazsan onu yakarsın.
- Stir the soup until it boils.
- Çorbayı kaynayana kadar karıştırın.
- Don't forget to stir the stew.
- Güveci karıştırmayı unutma.
- Have you ever stirred your coffee with a fork?
- Sen hiç bir çatal ile kahveni karıştırdın mı?
- Tom stirred the spaghetti sauce while his mother set the table.
- Annesi masayı hazırlarken Tom spagetti sosunu karıştırdı.
- She stirred her coffee with a spoon.
- Bir kaşıkla kahvesini karıştırdı.
- Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir karıştırın.
- Stir the paint with a stick.
- Boyayı bir çubukla karıştır.
- She stirred the instant coffee and poured in milk.
- O hazır kahveyi karıştırdı ve sütün içine döktü.
- Tom is stirring his coffee.
- Tom kahvesini karıştırıyor.
- Stir the paint with a stick.
- Boyayı bir çubukla karıştırın.
- She stirred the instant coffee and poured in milk.
- Hazır kahveyi karıştırdı ve sütü döktü.
- Tom stirred his coffee with a spoon.
- Tom bir kaşıkla kahvesini karıştırdı.
- He put milk into his tea and stirred it.
- Çayına süt koydu ve onu karıştırdı.
- He put milk into his tea and stirred it.
- Çayına süt koydu ve karıştırdı.
- The witch is stirring her cauldron.
- Cadı kazanını karıştırıyor.
- If you don't stir the rice, it will burn.
- Pirinci karıştırmazsan yanar.
- Stir the paint with a stick.
- Boyayı bir çubuk yardımıyla karıştır.
- Have you ever stirred your coffee with a fork?
- Kahvenizi hiç çatalla karıştırdınız mı?
- She stirred the milk into her coffee.
- Kahvesine süt karıştırdı.
- I don't want to stir things up.
- Olayları karıştırmak istemiyorum.
- I love the feeling I get when the wind rustles between the trees and tenderly stirs all around me.
- Rüzgar ağaçların arasında hışırdayıp etrafımı şefkatle karıştırdığında hissettiğim duyguyu seviyorum.
- Do you have a spoon I can stir the rice with?
- Pilavı karıştırabileceğim bir kaşığın var mı?
- The witch is stirring her cauldron.
- Cadı, kazanını karıştırıyor.
- I don't want to stir things up.
- Ben işleri karıştırmak istemiyorum.
Show More (25)
|
2 |
stir |
heyecan |
n. |
|
- The discovery of the ancient burial caused a stir among archaeologists.
- Antik mezarın keşfi arkeologlar arasında heyecan yarattı.
- The issue we are debating today has caused a huge stir.
- Bugün tartışmakta olduğumuz konu büyük bir heyecan yaratmıştır.
- On its own, that staff dispute would not have created much of a stir in the press.
- Tek başına bu personel anlaşmazlığı basında çok fazla heyecan yaratmazdı.
- The issue we are debating today has caused a huge stir.
- Bugün tartıştığımız konu büyük bir heyecan yarattı.
- The news caused a huge stir.
- Haberler büyük bir heyecan yarattı.
- The news caused a huge stir.
- Haber büyük bir heyecan yarattı.
Show More (3)
|
3 |
stir |
çorba karıştırmak |
v. |
|
- Tom stirred the soup.
- Tom çorbayı karıştırdı.
- Stir the soup.
- Çorbayı karıştır.
- Stir the soup.
- Çorbayı karıştırın.
- Stir the soup until it boils.
- Kaynayıncaya kadar çorbayı karıştırın.
- I stirred the soup.
- Çorbayı karıştırdım.
Show More (2)
|
4 |
stir |
çay karıştırmak |
v. |
|
- I am stirring my tea.
- Çayımı karıştırıyorum.
- She stirred her tea with a little gold spoon.
- Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
- Mary stirred her tea.
- Mary çayını karıştırdı.
- Tom stirred his tea.
- Tom çayını karıştırdı.
Show More (1)
|
5 |
stir |
canlandırmak |
v. |
|
- Talking to his grandfather stirred up fond memories from his childhood.
- Büyükbabasıyla konuşmak çocukluğundaki güzel anıları canlandırdı.
- I don't want to stir up old memories.
- Eski hatıraları canlandırmak istemiyorum.
Show More (-1)
|
6 |
stir |
kıpırdamak |
v. |
|
- Tom didn't stir.
- Tom kıpırdamadı.
- Something was stirring in the dark.
- Karanlıkta bir şey kıpırdıyordu.
Show More (-1)
|
7 |
stir |
kaşıkla karıştırmak |
v. |
|
- She stirred her coffee with a spoon.
- Kahvesini kaşıkla karıştırdı.
- Tom stirred his coffee with a spoon.
- Tom kahvesini kaşıkla karıştırdı.
Show More (-1)
|
8 |
stir |
kıpırdanmak |
v. |
|
- The defendant stirred restlessly in his seat.
- Sanık oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı.
Show More (-2)
|
9 |
stir |
(oturduğu yerden) ayrılmak |
v. |
|
- She hasn't stirred from her desk since she started writing.
- Yazmaya başladığından beri masasından ayrılmadı.
Show More (-2)
|
10 |
stir |
(sıvıyı) karıştırmak |
v. |
|
- He stirred the potion with a wooden stick.
- İksiri tahta bir çubukla karıştırdı.
Show More (-2)
|
11 |
stir |
sevk etmek |
v. |
|
- Discontent stirred the factory workers to mutiny.
- Yaşanan hoşnutsuzluk fabrika işçilerini isyana sevk etti.
Show More (-2)
|
12 |
stir |
(sıvıyı) karıştırma |
n. |
|
- Give the paint a stir before you use it.
- Boyayı kullanmadan önce bir karıştırın.
Show More (-2)
|
13 |
stir |
kodes |
n. |
|
- He may end up in stir even if he is not guilty.
- Suçsuz bile olsa yine de kodesi boylayabilir.
Show More (-2)
|
14 |
stir |
ortalık karıştırmak |
v. |
|
- A recent interview with a German newspaper stirred up some turmoil.
- Kısa bir süre önce bir Alman gazetesine verdiği röportaj ortalığı karıştırdı.
Show More (-2)
|
15 |
stir |
harekete geçirmek |
v. |
|
- Must it always take such horrendous news to stir us into action?
- Bizi harekete geçirmek için her zaman böyle korkunç haberler mi gerekiyor?
Show More (-2)
|
16 |
stir |
kımıldamak |
v. |
|
- Tom didn't stir.
- Tom yerinden kımıldamadı.
Show More (-2)
|