|
- Several Members asked why there are no proposals on tobacco, sugar or milk in the mid-term review.
- Bazı Üyeler, orta vadeli gözden geçirmede neden tütün, şeker veya sütle ilgili herhangi bir öneri bulunmadığını sordu.
- First of all, on sugars, there is a small problem of definition.
- Öncelikle şekerler konusunda küçük bir tanım sorunu vardır.
- The waste that it is processing comes from washing the coating on contraceptive pills, which of course contains sugar.
- İşlediği atık, elbette şeker içeren doğum kontrol haplarının üzerindeki kaplamanın yıkanmasından geliyor.
- Three options are provided for sugar, but only one for olive oil, tobacco and cotton.
- Şeker için üç seçenek sunulurken zeytinyağı, tütün ve pamuk için sadece bir seçenek sunulmuştur.
- We have had a go with sugar, but the EU's export subsidy did not give us a chance.
- Şekeri denedik ama AB'nin ihracat sübvansiyonu bize bir şans vermedi.
- My third point relates to the difference in the treatment of sugar.
- Üçüncü noktam ise şekere uygulanan muameledeki farklılıkla ilgilidir.
- Can the Commission say that it will seek to have sugar declared a sensitive product?
- Komisyon şekerin hassas ürün olarak ilan edilmesini isteyeceğini söyleyebilir mi?
- Turkey's main imports from the Community include sugar, live cattle, food preparations, wheat and oils.
- Türkiye'nin Topluluktan başlıca ithalatı şeker, canlı sığır, gıda müstahzarları, buğday ve yağlardır.
- First of all, on sugars, there is a small problem with the definition.
- Her şeyden önce, şekerler konusunda küçük bir tanım sorunu var.
- I am actually astonished to hear the Commission state that there is no cartel operating in the sugar sector.
- Komisyon'un şeker sektöründe faaliyet gösteren bir kartel olmadığını söylemesi beni gerçekten hayrete düşürdü.
- A protectionist sugar fortress Europe amounts to theft from the poorest people in Africa.
- Korumacı bir şeker kalesi Avrupa, Afrika'nın en yoksul insanlarından hırsızlık anlamına geliyor.
- Exactly the same applies to highly refined products such as edible oils or sugar.
- Aynı durum yemeklik yağlar ya da şeker gibi yüksek oranda rafine edilmiş ürünler için de geçerlidir.
- Mr Daul, you said that the sugar regime was a special agreement.
- Sayın Daul, şeker rejiminin özel bir anlaşma olduğunu söylemiştiniz.
- We must try to reduce the high levels of sugar use.
- Yüksek şeker kullanımını azaltmaya çalışmalıyız.
- Three options are provided for sugar, but only one for olive oil, tobacco and cotton.
- Şeker için üç seçenek sunulurken, zeytinyağı, tütün ve pamuk için sadece bir seçenek sunulmuştur.
- Allow me to recall the many occasions on which the Commission has intervened in the sugar sector.
- Komisyon'un şeker sektörüne müdahale ettiği pek çok olayı hatırlatmama izin verin.
- We must try to reduce the high levels of sugar use.
- Yüksek seviyedeki şeker kullanımını azaltmaya çalışmalıyız.
- My third point relates to the difference in the treatment of sugar.
- Değinmek istediğim üçüncü husus ise şekere uygulanan işlem farklılığı ile ilgilidir.
- The waste that it is processing comes from washing the coating on contraceptive pills, which of course contains sugar.
- İşlediği atıklar, elbette şeker içeren doğum kontrol haplarının üzerindeki kaplamanın yıkanmasından geliyor.
- This does not only apply to cotton and sugar, but also to cereal and meat.
- Bu sadece pamuk ve şeker için değil, tahıl ve et için de geçerlidir.
- Moreover, 75% of sugar is consumed in the form of processed products.
- Ayrıca, şekerin %75'i işlenmiş ürünler şeklinde tüketilmektedir.
- The most important increases in PSE were observed for cereals, sugar and beef.
- PSE'deki en önemli artışlar hububat, şeker ve sığır etinde gözlenmiştir.
- This instrument is working properly for sugar and dairy products.
- Bu araç şeker ve süt ürünleri için düzgün bir şekilde çalışmaktadır.
- Some critics think and claim that sugar is too expensive, however.
- Bazı eleştirmenler ise şekerin çok pahalı olduğunu düşünmekte ve iddia etmektedir.
- We have postponed the definitive abolition of tariffs on rice, banana and sugar imports until 2010.
- Pirinç, muz ve şeker ithalatında gümrük vergilerinin kesin olarak kaldırılmasını 2010 yılına kadar erteledik.
- What has sugar got to do with environmental or social clauses?
- Şekerin çevresel ya da sosyal maddelerle ne ilgisi var?
- The flax, milk and sugar subsidies are good examples.
- Keten, süt ve şeker teşvikleri buna iyi birer örnektir.
- What was mentioned concerning sugar in the Caribbean is more complicated.
- Karayipler'de şekerle ilgili olarak söylenenler daha karmaşıktır.
- The same, incidentally, applies to sugar.
- Aynı şey, tesadüfen, şeker için de geçerlidir.
- First, it's soap and medicine, and now sugar hits the black market.
- Önce sabun ve ilaç, şimdi de şeker karaborsaya düştü.
- Balance your blood sugar with whole foods and a low glycemic diet.
- Kan şekerinizi tüm gıdalar ve düşük glisemik diyetle dengeleyin.
- Only analysis establishes an increased level of ketone bodies and sugar.
- Yalnızca analiz, artan düzeyde keton cisimleri ve şeker seviyelerini ortaya koyar.
- No one can eat that much sugar and live.
- Kimse bu kadar şekeri yiyerek yaşayamaz.
- No one can eat that much sugar and live.
- Kimse o kadar şeker yiyerek yaşayamaz.
- A single glass can contain a similar amount of sugar as several pieces of whole fruit.
- Tek bir bardak, birkaç adet bütün meyve ile aynı miktarda şeker içerebilir.
- Balance your blood sugar with whole foods and a low glycemic diet.
- Kan şekerinizi tam gıdalar ve düşük glisemik diyetle dengeleyin.
- A single glass can contain a similar amount of sugar as several pieces of whole fruit.
- Tek bir bardak, birkaç tane bütün meyve ile eşdeğer miktarda şeker içerebilir.
- Your rich cosmetic dentist is not going to like the sugar in these.
- Senin zengin estetik dişçin bunların içindeki şekerden pek haz etmeyecek.
- As the sugar heats, the molecules break down and re-form into compounds with a characteristic color and flavor.
- Şeker ısındıkça, moleküller parçalanır ve karakteristik bir renk ve tada sahip bileşiklere dönüşürler.
- Only analysis establishes an increased level of ketone bodies and sugar.
- Sadece analiz, keton cisimcikleri ve şeker seviyesinin arttığını ortaya koyar.
- Increases glycolysis, helping the body break down sugars inside cells.
- Glikolizi artırarak vücudun hücrelerin içindeki şekerleri parçalamasına yardımcı olur.
- You added sugar to your coffee.
- Kahvene şeker eklemişsin.
- Sugar is soluble in water.
- Şeker suda çözünür.
- Do you want some sugar in your coffee?
- Kahvene biraz şeker ister misin?
- He takes honey instead of sugar.
- Şeker yerine bal alıyor.
- My friend doesn't use sugar.
- Arkadaşım şeker kullanmaz.
- Don't give him any sugar.
- Ona hiç şeker verme.
- Tom's doctor advised him to cut down on his sugar intake.
- Tom'un doktoru ona şeker alımını azaltmasını tavsiye etti.
- We sell sugar by the pound.
- Şekeri kiloyla satıyoruz.
- A diabetic has too much sugar in his blood and in his urine.
- Bir diyabet hastasının kanında ve idrarında çok fazla şeker vardır.
- Just add more sugar if you want a sweeter jam.
- Daha tatlı bir reçel istiyorsanız biraz daha şeker ekleyin.
- There's no sugar.
- Şeker yok.
- Is there any sugar left?
- Hiç şeker kaldı mı?
- Do you have any sugar?
- Şekeriniz var mı?
- I need a bit of sugar.
- Benim biraz şekere ihtiyacım var.
- This cake contains flour, milk, eggs and sugar.
- Bu kek un, süt, yumurta ve şeker içerir.
- I also need to buy some sugar.
- Benim de biraz şeker almam lazım.
- Is that sugar?
- O, şeker mi?
- The fat girl is eating too much sweets with lots of sugar.
- Şişman kız çok fazla şekerli tatlı yiyor.
- I'd like some sugar, please.
- Ben biraz şeker istiyorum, lütfen.
- To make a cake, you need egg, butter and sugar.
- Kek yapmak için yumurta, tereyağı ve şekere ihtiyacınız vardır.
- We sugar our tea.
- Çayımızı şekerli içeriz.
- How much sugar do we need?
- Ne kadar şekere ihtiyacımız var?
- Tom puts stevia in his coffee instead of sugar.
- Tom kahvesine şeker yerine stevya koyuyor.
- How much sugar is left?
- Ne kadar şeker kaldı?
- My friend uses sugar.
- Arkadaşım şeker kullanır.
- There is no sugar in the bowl.
- Kapta şeker yok.
- Did you remember to buy sugar?
- Şeker almayı hatırladın mı?
- They bought themselves some sugar.
- Kendilerine biraz şeker aldılar.
- Any milk or sugar?
- Biraz süt ya da şeker?
- I don't sugar my coffee.
- Kahveme şeker atmam.
- I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
- Can you reach the sugar on the top shelf?
- Üst raftaki şekere ulaşabilir misin?
- Tom mistook the sugar for salt.
- Tom yanlışlıkla şekeri tuzla karıştırdı.
- We never use sugar.
- Biz asla şeker kullanmayız.
- The taste of sugar is too noticeable.
- Şekerin tadı çok belirgindir.
- She mixed the butter and sugar together.
- Tereyağı ve şekeri karıştırdı.
- We never use any sugar.
- Biz hiç şeker kullanmayız.
- Add a bit of sugar, please.
- Lütfen biraz şeker ilave edin.
- Is there still any sugar?
- Şeker kaldı mı?
- All the sugar fell on the ground.
- Bütün şeker yere düştü.
- I don't put sugar in my tea.
- Ben çayıma şeker atmam.
- Add a little sugar and cream.
- Biraz şeker ve krema ekle.
- I prepared a weak sugar solution.
- Zayıf bir şeker çözeltisi hazırladım.
- Do you want sugar or milk?
- Şeker ya da süt ister misiniz?
- I don't add sugar to my coffee.
- Ben kahveme şeker eklemem.
- To make a tart, you need eggs, butter and sugar.
- Turta yapmak için yumurta, tereyağı ve şeker gerekir.
- I think I added too much sugar.
- Sanırım çok fazla şeker ekledim.
- Mary is Tom's sugar mama.
- Mary, Tom'un şeker annesi.
- He took honey instead of sugar.
- O şeker yerine bal aldı.
- I should've told you that you didn't need to buy any more sugar.
- Sana daha fazla şeker almana gerek olmadığını söylemeliydim.
- I shouldn't eat food that has sugar in it.
- İçinde şeker olan yiyecekleri yememeliyim.
- There's no sugar in my tea.
- Benim çayımda hiç şeker yok.
- He uses honey instead of sugar.
- O, şeker yerine bal kullanır.
- My friend doesn't use sugar.
- Arkadaşım şeker kullanmıyor.
- Would you like some sugar?
- Biraz şeker ister misiniz?
- We have no more sugar.
- Bizim daha fazla şekerimiz yok.
- The sugar is all gone.
- Şekerin hepsi bitmiş.
- Tom added sugar to his coffee.
- Tom kahvesine şeker ekledi.
- There's no sugar.
- Hiç şeker yok.
- Tom wanted to buy some sugar.
- Tom biraz şeker almak istedi.
- Tom added sugar to his coffee.
- Tom kahvesine şeker ilave etti.
- It tastes like sugar.
- Tadı şeker gibi.
- He added a little sugar and milk to his tea.
- O çayına biraz şeker ve süt ekledi.
- Tom is mixing flour with sugar.
- Tom unu şekerle karıştırıyor.
- I never buy sugar.
- Ben asla şeker almam.
- Can you buy some sugar on your way home?
- Eve giderken biraz şeker alabilir misin?
- He took honey instead of sugar.
- Şeker yerine bal aldı.
- Tom put some sugar and milk in his tea.
- Tom çayına biraz şeker ve süt koydu.
- To make a cake, you need egg, butter and sugar.
- Kek yapmak için size yumurta, tereyağı ve şeker gerekir.
- Just add more sugar if you want a sweeter jam.
- Eğer daha tatlı bir reçel istersen yalnızca daha fazla şeker ekle.
- I'd like some sugar, please.
- Biraz şeker istiyorum, lütfen.
- Don't give him any sugar.
- Ona şeker vermeyin.
- I don't put sugar in my coffee.
- Kahveme şeker atmam.
- Tom reached for the sugar that was on the next table.
- Tom bitişik masadaki şekere uzandı.
- You added sugar to your coffee.
- Kahvene şeker ekledin.
- She always mistook the sugar for salt.
- Şekeri hep tuz sanırdı.
- Pass the sugar, please.
- Şekeri uzatır mısın, lütfen.
- Pass me the sugar, Tom.
- Şekeri uzat, Tom.
- Is there any sugar?
- Hiç şeker var mı?
- Tom sprinkled some sugar on the toast.
- Tom tostun üzerine biraz şeker serpti.
- Our country produces a lot of sugar.
- Ülkemiz çok şeker üretir.
- Please pass me the sugar.
- Lütfen bana şekeri uzat.
- Tom didn't know how many cups of sugar to add.
- Tom kaç bardak şeker ekleyeceğini bilmiyordu.
- Do you take sugar in your coffee?
- Kahvenizde şeker alır mısınız?
- Hamisi doesn't use sugar.
- Hamisi şeker kullanmaz.
- I'd like some sugar.
- Biraz şeker isterim.
- May I trouble you for the sugar?
- Zahmet olmazsa şekeri alabilir miyim?
- He added a little sugar and milk to his tea.
- O, çayına biraz şeker ve süt kattı.
- I consume sugar.
- Ben şeker tüketirim.
- To make a tart, you need eggs, butter and sugar.
- Turta yapmak için yumurta yağ ve şekere ihtiyacın var.
- Can you buy some sugar on your way home?
- Eve gelirken şeker alır mısın?
- How much sugar do you eat every day?
- Her gün ne kadar şeker yersiniz?
- Can I check your blood sugar?
- Şekerinizi ölçebilir miyim?
- They should decrease the sugar in these muffins.
- Bu keklerin içindeki şekeri azaltmalılar.
- There is no sugar in the bowl.
- Kasede hiç şeker yok.
- I need some sugar to make a cake.
- Kek yapmak için biraz şekere ihtiyacım var.
- When making a cake, you must use eggs, butter and sugar.
- Kek yaparken yumurta, tereyağı ve şeker kullanmalısınız.
- Add sugar to the tea.
- Çaya şeker ilave edin.
- We have run out of sugar.
- Şekerimiz bitti.
- A standard 12 oz can of cola contains 1.38 oz of sugar.
- Standart bir 12 oz kutu kola 1,38 oz şeker içerir.
- Excuse me, would you mind passing me the sugar?
- Affedersin, bana şekeri uzatır mısın?
- I need milk and sugar.
- Süt ve şekere ihtiyacım var.
- In 1764, the British Parliament approved the Sugar Act.
- İngiliz Parlamentosu 1764 yılında Şeker Yasasını onayladı.
- I don't want sugar.
- Şeker istemiyorum.
- No sugar for you?
- Şeker almıyor musunuz?
- Is sugar a poison?
- Şeker bir zehir midir?
- I consume sugar.
- Şeker tüketiyorum.
- She advised him not to use too much sugar.
- Ona çok fazla şeker kullanmamasını tavsiye etti.
- He reached out for the sugar that was on the table.
- O, masadaki şeker için uzandı.
- They sell sugar and salt at that store.
- O mağazada şeker ve tuz satıyorlar.
- She mistook the sugar for salt.
- Şekeri tuzla karıştırdı.
- A well-made cup of coffee should require no cream or sugar.
- Bir fincan iyi yapılmış kahve krema veya şeker gerektirmemeli.
- She frequently gets sugar and salt mixed up.
- Sık sık şeker ve tuzu karıştırıyor.
- The store sells foodstuffs, such as butter, cheese, and sugar.
- Bu mağaza tereyağı, peynir ve şeker gibi gıda maddeleri satıyor.
- Put in a little more sugar.
- Biraz daha şeker koyun.
- Tom is Mary's sugar daddy.
- Tom, Mary'nin şeker babası.
- You might not want to buy that much sugar.
- O kadar şeker almak istemeyebilirsin.
- Cut back on sugar.
- Şekeri azaltın.
- All sugars are sweet.
- Tüm şekerler tatlıdır.
- I take two teaspoons of sugar with my coffee.
- Kahvemle birlikte iki çay kaşığı şeker alıyorum.
- Pass me the sugar, please.
- Lütfen bana şekeri uzat.
- I'd like some sugar.
- Biraz şeker istiyorum.
- How much sugar do you want?
- Ne kadar şeker istiyorsun?
- My friend doesn't want sugar.
- Arkadaşım şeker istemiyor.
- I'll put sugar in my coffee.
- Kahveme şeker atacağım.
- Is there much sugar in the jar?
- Kavanozda çok şeker var mı?
- I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Sanırım Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
- Tom stopped by Mary's store to buy sugar.
- Tom şeker satın almak için Mary'nin dükkanına uğradı.
- I need a bit of sugar.
- Biraz şekere ihtiyacım var.
- She mistook the sugar for salt.
- O, şekeri tuz sandı.
- In 1764, the British Parliament approved the Sugar Act.
- 1764 yılında İngiliz Parlamentosu Şeker Yasasını onayladı.
- He added sugar to his coffee.
- Kahvesine şeker ekledi.
- Please pass the sugar.
- Lütfen şekeri ver.
- When someone is diabetic, they excrete sugar in their urine.
- Birisi diyabetik olduğunda, idrarında şeker salgılar.
- A person who drinks sugary drinks on a daily basis will consume up to 23 kilograms of sugar in a twelve month period.
- Günlük bazda şekerli içecekler içen bir kişi, on iki aylık dönemde 23 kilograma kadar şeker tüketmiş olacaktır.
- There's no sugar in my tea.
- Çayımda hiç şeker yok.
- We don't have any sugar.
- Hiç şekerimiz yok.
- Tom's doctor suggested that he cut down on sugar.
- Tom'un doktoru şekeri azaltmasını önerdi.
- How much sugar do you eat every day?
- Her gün ne kadar şeker yiyorsun?
- You might not want to buy that much sugar.
- Bu kadar çok şeker satın almak istemeyebilirsin.
- We have to do without sugar; we're short of it.
- Şekerimiz çok az, onsuz idare etmek zorundayız.
- To make a cake, you need egg, butter and sugar.
- Pasta yapmak için yumurta, tereyağı ve şekere ihtiyacınız vardır.
- Tom stopped by Mary's store to buy sugar.
- Tom şeker almak için Mary'nin dükkanına uğradı.
- Do you want sugar in your coffee?
- Kahvene şeker ister misin?
- May I trouble you for the sugar?
- Size zahmet olmayacaksa şekeri alabilir miyim?
- Don't you add some sugar?
- Biraz şeker eklemez misiniz?
- Don't give him any sugar.
- Ona şeker verme.
- Sugar draws ants.
- Şeker karıncaları çeker.
- Mario prefers the taste of the sugar apple.
- Mario elma şekerinin tadını tercih ediyor.
- How much sugar do you use?
- Ne kadar şeker kullanırsın?
- Do you need milk and sugar?
- Süt ve şekere ihtiyacın var mı?
- Sugar melts in hot water.
- Şeker, sıcak suda erir.
- We're out of sugar.
- Şekerimiz bitmiş.
- Don't mix sugar with salt.
- Şekeri tuzla karıştırma.
- Please pass the sugar.
- Lütfen şekeri uzat.
- Any milk or sugar?
- Süt ya da şeker var mı?
- Sodas contain enormous amounts of sugar and calories.
- Gazlı içecekler çok fazla miktarda şeker ve kalori içerir.
- There is some sugar in the bag.
- Torbada biraz şeker var.
- Can I check your blood sugar?
- Kan şekerinize bakabilir miyim?
- He put some sugar and milk in his tea.
- O, çayına biraz şeker ve süt koydu.
- All sugar is sweet.
- Bütün şekerler tatlıdır.
- Add sugar to the tea.
- Çaya şeker ekleyin.
- A standard 355 ml can of cola contains 39 grams of sugar.
- Standart bir 355 ml kutu kola 39 gram şeker içerir.
- He needs a cup of sugar.
- Bir fincan şekere ihtiyacı var.
- Tom likes his coffee without cream or sugar.
- Tom kahvesini kremasız ve şekersiz sever.
- Tom likes his coffee with lots of sugar.
- Tom kahvesini çok şekerli sever.
- Would you like milk and sugar?
- Süt ve şeker ister misin?
- We need more sugar.
- Daha fazla şekere ihtiyacımız var.
- The sugar is all gone.
- Şeker bitti.
- Can I borrow a cup of sugar?
- Bir bardak şeker ödünç alabilir miyim?
- There is a little sugar in the bag.
- Çantada biraz şeker var.
- I need sugar.
- Şekere ihtiyacım var.
- We never use sugar.
- Asla şeker kullanmayız.
- Hamisi doesn't use sugar.
- Hamisi şeker kullanmıyor.
- Tom is mixing flour with sugar.
- Tom un ile şekeri karıştırıyor.
- We need flour, sugar and eggs to make this cake.
- Bu keki yapmak için un, şeker ve yumurtaya ihtiyacımız var.
- Can you buy some sugar on your way home?
- Eve gelirken şeker alabilir misin?
- My friend wants sugar.
- Arkadaşım şeker istiyor.
- She always mistook the sugar for salt.
- Hep şekerle tuzu karıştırırdı.
- I also need to buy some sugar.
- Ayrıca biraz şeker almam lazım.
- Don't sugar your tea.
- Çayına şeker atma.
- A well-made cup of coffee should require no cream or sugar.
- İyi yapılmış bir fincan kahve krema veya şeker gerektirmemelidir.
- In those days, sugar was less valuable than salt.
- O günlerde şeker tuzdan daha az değerliydi.
- He puts a lot of sugar and cream in his coffee.
- Kahvesine çok fazla şeker ve krema koyar.
- We don't have any sugar.
- Bizim hiç şekerimiz yok.
- Is that sugar?
- Şeker mi o?
- Excuse me, could you pass me the sugar?
- Affedersiniz, şekeri bana uzatabilir misiniz?
- They sell sugar at the store.
- Mağazada şeker satıyorlar.
- The children use sugar.
- Çocuklar şeker kullanır.
- Add 100 grams of sugar to the mixture.
- Karışıma 100 gram şeker ekle.
- Tom told Mary not to add sugar.
- Tom, Mary'ye şeker eklememesini söyledi.
- After his heart attack, Jim had to cut down on his sugar intake.
- Jim kalp krizi geçirdikten sonra şeker alımını kısmaya mecbur kaldı.
- Sugar is bad for your teeth.
- Şeker dişleriniz için kötüdür.
- Eating rice with chopsticks raises blood sugar less than eating with a spoon because it's more difficult and increases the time it takes to eat.
- Çubuklarla pilav yemek, kaşıkla yemekten daha az kan şekerini yükseltir çünkü daha zordur ve yemek yeme süresini uzatır.
- Tom wanted to buy some sugar.
- Tom biraz şeker satın almak istedi.
- No sugar for you?
- Şeker almıyor musun?
- You put too much sugar in your tea.
- Çayına çok fazla şeker attın.
- Is there any sugar in the pot?
- Kapta hiç şeker var mı?
- Don't confuse sugar with salt.
- Şekeri tuzla karıştırmayın.
- I also need to buy some sugar.
- Biraz da şeker almam lazım.
- Sugar is bad for your teeth.
- Şeker, dişlerin için kötüdür.
- The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.
- Yulaf ezmesini yiyebilmemin tek yolu çok şekerli olmasıdır.
- I can add sugar to this coffee.
- Bu kahveye şeker ekleyebilirim.
- Sugar draws ants.
- Şeker, karıncaları çeker.
- Tom is out of sugar.
- Tom'un şekeri bitti.
- Sugar dissolves in warm coffee.
- Şeker sıcak kahvede çözülür.
- Do you have any sugar?
- Hiç şekerin var mı?
- He dissolved some sugar in his coffee.
- Kahvesine biraz şeker attı.
- Sodas contain enormous amounts of sugar and calories.
- Soda muazzam miktarda şeker ve kalori içerir.
- Do you know how much sugar Tom bought?
- Tom'un ne kadar şeker aldığını biliyor musun?
- How much sugar did you buy?
- Ne kadar şeker aldınız?
- Sugar dissolves in hot water.
- Şeker sıcak suda çözülür.
- A person who drinks sugary drinks on a daily basis will consume up to 23 kilograms of sugar in a twelve month period.
- Her gün şekerli içecekler içen bir kişi on iki aylık bir süre içinde 23 kilograma kadar şeker tüketmiş olur.
- Add the sugar and cinnamon to the cooked apples.
- Pişmiş elmalara şeker ve tarçın ekle.
- Obesity is a problem caused by sugar.
- Obezite şekerden kaynaklanan bir sorundur.
- He reached out for the sugar that was on the table.
- Masanın üzerindeki şekere uzandı.
- Tom puts stevia in his coffee instead of sugar.
- Tom kahvesine şeker yerine şeker otu koyar.
- The taste of sugar is too noticeable.
- Şekerin tadı çok belirgin.
- After his heart attack, Jim had to cut down on his sugar intake.
- Kalp krizinden sonra Jim şeker alımını azaltmak zorunda kaldı.
- We don't have sugar.
- Bizim şekerimiz yok.
- This isn't sugar.
- Bu şeker değil.
- She mixed the butter and sugar together.
- Tereyağı ve şekeri birlikte karıştırdı.
- Is eating sugar really that bad for you?
- Şeker yemek sizin için gerçekten o kadar kötü mü?
- Tom uses honey instead of sugar.
- Tom şeker yerine bal kullanır.
- The sugar is in the bag.
- Şeker torbanın içinde.
- I prepared a weak sugar solution.
- Zayıf bir şeker solüsyonu hazırladım.
- I need some sugar.
- Biraz şekere ihtiyacım var.
- In 1984, Coke started using HFCS instead of sugar.
- 1984'te Coke şeker yerine HFCS kullanmaya başladı.
- Hamisi wants sugar.
- Hamisi şeker istiyor.
- Sugar dissolves in warm coffee.
- Şeker sıcak kahvede çözünür.
- I didn't know how many cups of sugar to add.
- Kaç bardak şeker ekleyeceğimi bilemedim.
- Would you like sugar and milk?
- Şeker ve süt ister misiniz?
- Sugar molecules in food caramelise at around 180 degree Celsius.
- Yiyeceklerdeki şeker molekülleri yaklaşık 180 santigrat derecede karamelize olur.
- Pass me the sugar, please.
- Şekeri uzatır mısın lütfen?
- Tom uses honey instead of sugar.
- Tom şeker yerine bal kullanıyor.
- He puts a lot of sugar and cream in his coffee.
- Kahvesine çok şeker ve krema koyuyor.
- We don't have any more sugar.
- Daha fazla şekerimiz yok.
- Do you want sugar?
- Şeker istiyor musunuz?
- Sugar is a major cause of obesity.
- Şeker obezitenin önemli bir nedenidir.
- All sugars are sweet.
- Bütün şekerler tatlıdır.
- The sugar is in the bag.
- Şeker torbada.
- Tom mistook the sugar for salt.
- Tom şekeri tuz sanmış.
- Tom puts honey in his tea instead of sugar.
- Tom çayına şeker yerine bal koyar.
- How much sugar should I buy?
- Ne kadar şeker almalıyım?
- Tom stopped by Mary's store to buy sugar.
- Tom şeker satın almak için Mary'nin mağazasında durdu.
- I forgot to buy sugar.
- Şeker almayı unuttum.
- Is there still any sugar?
- Hala şeker var mı?
- Don't confuse sugar with salt.
- Şeker ile tuzu birbiriyle karıştırma.
- The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.
- Yulaf ezmesini yiyebilmemin tek yolu çok şekerli olması.
- They sell sugar and salt at that store.
- O dükkânda şeker ve tuz satıyorlar.
- We need a little sugar.
- Biraz şekere ihtiyacımız var.
- I need a cup of sugar.
- Benim bir fincan şekere ihtiyacım var.
- Tom likes his coffee without cream or sugar.
- Tom kahvesini kremasız ya da şekersiz sever.
- I'd like both sugar and milk.
- Hem şeker hem de süt istiyorum.
- They sell sugar at the store.
- Onlar mağazada şeker satıyor.
- In those days, sugar was less valuable than salt.
- O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.
- We have no more sugar.
- Daha fazla şekerimiz yok.
- Hamisi doesn't want sugar.
- Hamisi şeker istemiyor.
- Add 100 grams of sugar to the mixture.
- Karışıma 100 gram şeker ekleyin.
- No sugar for you?
- Sana şeker yok mu?
- How much sugar do you want in your coffee?
- Kahvene ne kadar şeker istiyorsun?
- We need flour, sugar and eggs to make this cake.
- Bize bu pastayı yapmak için un, şeker ve yumurta gerekir.
- He added a little sugar and milk to his tea.
- Çayına biraz şeker ve süt ekledi.
- She frequently gets sugar and salt mixed up.
- O sık sık şekeri ve tuzu karıştırır.
- Don't you want sugar?
- Şeker istemiyor musun?
- We've run out of sugar.
- Şekerimiz bitti.
- When making a cake, you must use eggs, butter and sugar.
- Pasta yaparken yumurta, tereyağ ve şeker kullanmalısın.
- He added a little sugar and milk to his tea.
- Çayına biraz şeker ve süt koydu.
- We never use any sugar.
- Asla şeker kullanmayız.
- Tom puts honey in his tea instead of sugar.
- Tom çayına şeker yerine bal koyuyor.
- Please pass me the sugar.
- Lütfen,bana şekeri uzatır mısın?
- Do you want sugar?
- Şeker ister misin?
- Sugar melts in hot water.
- Şeker sıcak suda erir.
- We have run out of sugar.
- Bizim şekerimiz tükendi.
- We have no sugar.
- Hiç şekerimiz yok.
- You need to buy some sugar.
- Biraz şeker almalısın.
- This kefir has too much sugar in it.
- Bu kefirin içinde çok fazla şeker var.
- Sugar molecules in food caramelise at around 180 degree Celsius.
- Yiyeceklerdeki şeker molekülleri yaklaşık yüz seksen santigrat derecede karamelize olur.
- My friend uses sugar.
- Arkadaşım şeker kullanıyor.
- They bought themselves some sugar.
- Onlar kendilerine biraz şeker satın aldılar.
- Tom's doctor suggested that he cut down on sugar.
- Tom'un doktoru ona şekeri azaltmasını önerdi.
- I don't want any sugar.
- Hiç şeker istemiyorum.
- I need some sugar.
- Biraz şekere ihtiyâcım var.
- I should've told you that you didn't need to buy any more sugar.
- Daha fazla şeker almana gerek olmadığını sana söylemeliydim.
- If you eat a spoonful of sugar or a small piece of whole wheat bread, it seems that the bread would be less detrimental.
- Bir kaşık şeker ya da küçük bir parça tam buğday ekmeği yerseniz, ekmek daha az zararlı olacak gibi görünüyor.
- He sprinkled some sugar on the toast.
- Kızarmış ekmeğin üstüne biraz şeker serpti.
- The sugar is sweet.
- Şeker çok tatlı.
- Sugar comes from many sources.
- Şeker birçok kaynaktan gelir.
- The sugar is all gone.
- Şeker bitmiş.
- Don't give him any sugar.
- Ona hiç şeker vermeyin.
- Don't you know how much sugar that biscuit has?
- O bisküvide ne kadar şeker olduğunu bilmiyor musun?
- Do we have any sugar left?
- Hiç şekerimiz kaldı mı?
- All the sugar fell on the ground.
- Tüm şeker yere düştü.
- I need a cup of sugar.
- Bir fincan şekere ihtiyacım var.
- Tom likes his coffee with lots of sugar.
- Tom kahvesini bol şekerli sever.
- Would you like some sugar?
- Biraz şeker ister misin?
- We don't have sugar.
- Şekerimiz yok.
- He sprinkled some sugar on the toast.
- Tostun üzerine biraz şeker serpti.
- Add a little sugar and cream.
- Biraz şeker ve krema ekleyin.
- The taste of sugar is too noticeable.
- Şekerin tadı fazla geliyor.
- I don't want any sugar.
- Şeker istemiyorum.
- This cake contains flour, milk, eggs and sugar.
- Bu kekin içinde un, süt, yumurta ve şeker var.
- Pass me the sugar, Tom.
- Bana şekeri uzat, Tom.
- There is no sugar here.
- Burada şeker yok.
- Sugar is a major cause of obesity.
- Şeker obezitenin başlıca nedenidir.
- Excuse me, could you pass me the sugar?
- Affedersiniz, şekeri uzatabilir misiniz?
- He takes honey instead of sugar.
- O şeker yerine bal alır.
- Sugar dissolves in water.
- Şeker suda çözülür.
- Can I have the sugar, please?
- Şekeri alabilir miyim, lütfen?
- Can I have the sugar, please?
- Şeker alabilir miyim, lütfen?
- Don't sugar my coffee.
- Kahveme şeker atma.
- I'm out of sugar.
- Şekerim bitti.
- How much sugar do you use?
- Ne kadar şeker kullanıyorsun?
- Is there any sugar in the pot?
- Tencerede hiç şeker var mı?
- Add a spoonful of sugar.
- Bir kaşık şeker ekleyin.
- We don't have any more sugar.
- Artık şekerimiz yok.
- Add a bit of sugar, please.
- Biraz şeker ekleyin lütfen.
- Ants are swarming around the sugar.
- Karıncalar şekerin etrafına üşüşüyorlar.
- There is a little sugar in the bag.
- Torbada biraz şeker var.
- Don't you add some sugar?
- Biraz şeker eklemiyor musun?
- I never buy sugar.
- Hiç şeker satın almıyorum.
- Tom puts a lot of sugar and cream in his coffee.
- Tom kahvesine çok fazla şeker ve krema koyar.
- Hamisi doesn't want sugar.
- Hamisi şeker istemez.
- Tom reached for the sugar that was on the next table.
- Tom yan masadaki şekere uzandı.
- The children use sugar.
- Çocuklar şeker kullanıyor.
- The store sells foodstuffs, such as butter, cheese, and sugar.
- Dükkân; tereyağı, peynir ve şeker gibi gıda malzemeleri satıyor.
- I cannot do without sugar in my coffee.
- Kahvemde şeker olmadan yapamam.
- Could I borrow a cup of sugar?
- Bir bardak şeker ödünç alabilir miyim?
- He put some sugar and milk in his tea.
- Çayına biraz şeker ve süt koydu.
- The sugar is sweet.
- Şeker tatlıdır.
- I also need to buy some sugar.
- Ayrıca biraz şeker almam gerekiyor.
- Ants are swarming around the sugar.
- Karıncalar şekerin etrafını sarmış.
- Could I borrow a cup of sugar?
- Bir fincan şeker ödünç alabilir miyim?
- We're out of sugar.
- Şekerimiz bitti.
- Is there much sugar in the jar?
- Kavanozda çok şeker var mıdır?
- Would you like some sugar in your tea?
- Çayınıza biraz şeker ister misiniz?
- Our country produces a lot of sugar.
- Ülkemiz çok fazla şeker üretiyor.
- Add the sugar and cinnamon to the cooked apples.
- Pişen elmalara şeker ve tarçını ekleyin.
- Give me some sugar, too.
- Bana da biraz şeker ver.
- Do you want sugar or milk?
- Şeker ya da süt ister misin?
- Do you take sugar in your coffee?
- Kahvenize şeker atıyor musunuz?
- Hamisi uses sugar.
- Hamisi şeker kullanır.
- Sugar is sweet.
- Şeker tatlıdır.
- Sugar dissolves in water.
- Şeker suda çözünür.
- Hamisi uses sugar.
- Hamisi şeker kullanıyor.
- How much sugar did you add?
- Ne kadar şeker ekledin?
- He uses honey instead of sugar.
- Şeker yerine bal kullanıyor.
- I had a panic attack and my blood sugar was low.
- Panik atak geçirdim ve kan şekerim düştü.
- Tom didn't know how many cups of sugar to add.
- Tom kaç bardak şeker ilave edeceğini bilmiyordu.
- We're almost out of sugar.
- Şekerimiz bitmek üzere.
- How much sugar did you buy?
- Ne kadar şeker aldın?
- Tom needs a cup of sugar.
- Tom'un bir fincan şekere ihtiyacı var.
- Excuse me, would you mind passing me the sugar?
- Affedersiniz, şekeri uzatabilir misiniz?
- Please pass me the sugar.
- Lütfen şekeri uzat.
Show More (393)
|
