| 1 |
tender |
ihale |
n. |
|
- The contract for building the new courthouse will be put out to tender.
- Yeni adliye binasının inşaatı için ihaleye çıkılacak.
- Let me finally return to the offering of contracts for tender.
- Son olarak sözleşmelerin ihaleye sunulması konusuna dönmek istiyorum.
- About 25% of all tenders are now being won by ACP bidders.
- Tüm ihalelerin yaklaşık %25'i artık ACP teklif sahipleri tarafından kazanılıyor.
- This committee will decide which companies will participate in the tender for the programme management unit.
- Program yönetim birimi ihalesine hangi şirketlerin katılacağına bu komite karar verecektir.
- The costs of putting the work out to tender are significantly greater.
- İşi ihaleye çıkarmanın maliyeti önemli ölçüde daha fazladır.
- Of those 60, 28.5% were implemented in contravention of EU rules governing invitations for tenders.
- Bu 60 ihalenin %28.5'i AB'nin ihale davetlerini düzenleyen kurallarına aykırı olarak gerçekleştirilmiştir.
- BOT calls for tenders will introduce greater competition in the Turkish market.
- YİD ihaleleri, Türk piyasasına daha fazla rekabet getirecektir.
- About 25% of all tenders are now being won by ACP bidders.
- Şu anda tüm ihalelerin yaklaşık %25'i ACP teklif sahipleri tarafından kazanılmaktadır.
- The costs of putting the work out to tender are significantly greater.
- İşi ihaleye çıkarmanın maliyeti çok daha fazladır.
- Five or six tenders are listed there, all for the United Kingdom.
- Burada hepsi Birleşik Krallık için olmak üzere beş ya da altı ihale listelenmiştir.
- Following a call to tender, a contractor was appointed in 2001.
- İhale çağrısının ardından 2001 yılında bir yüklenici atanmıştır.
- Attention should also be paid to ensuring that tender rules are strictly enforced.
- İhale kurallarının titiz biçimde uygulanmasını sağlamaya da dikkat gösterilmelidir.
Show More (9)
|
| 2 |
tender |
yumuşak |
adj. |
|
- Steam the root vegetables until they're nice and tender.
- Kök sebzeleri iyice yumuşayana kadar buharda pişirin.
- The meat is really tender.
- Et gerçekten yumuşak.
- This beef is tender.
- Bu sığır eti yumuşak.
- The turkey was tender and juicy.
- Hindi yumuşak ve suluydu.
- This beef is tender.
- Bu et yumuşak.
- This beef is very nice and tender.
- Bu sığır eti çok güzel ve yumuşaktır.
- The roast beef is juicy and tender.
- Biftek sulu ve yumuşak.
- This beef is very nice and tender.
- Bu sığır eti çok güzel ve yumuşak.
- The turkey was tender and juicy.
- Hindi yumuşak ve sulu.
Show More (6)
|
| 3 |
tender |
hassas |
adj. |
|
- My hand is still tender from the IV needle.
- Elim serum iğnesinden dolayı hâlâ hassas.
- Keep these plants from direct sunlight; they are quite tender.
- Bu bitkileri doğrudan güneş ışığından uzak tutun; oldukça hassaslar.
- This is still a rather tender sapling which needs our undivided attention.
- Bu hala tüm dikkatimizi vermemiz gereken oldukça hassas bir fidandır.
- Partners sometimes try so hard to protect each other's tender feelings.
- Ortaklar bazen birbirlerinin hassas duygularını korumak için çok uğraşırlar.
- Partners sometimes try so hard to protect each other's tender feelings.
- Partnerler bazen birbirlerinin hassas duygularını korumak için çok çabalarlar.
- The rough material hurt the child's tender skin.
- Pürüzlü malzeme çocuğun hassas cildini acıttı.
- She has a tender heart.
- Hassas bir kalbi var.
Show More (4)
|
| 4 |
tender |
şefkatli |
adj. |
|
- She placed a tender kiss on the head of her newborn.
- Yeni doğan bebeğinin başına şefkatli bir öpücük kondurdu.
- Berg explained to Vera, with a tender smile, that love came from the sky and did not belong to the earth.
- Berg, Vera'ya şefkatli bir gülümsemeyle aşkın gökyüzünden geldiğini ve yeryüzüne ait olmadığını açıkladı.
- Tears rolled down her tender cheeks.
- Gözyaşları şefkatli yanaklarından aşağı yuvarlandı.
- Tom gave Mary a tender kiss.
- Tom Mary'ye şefkatli bir öpücük verdi.
- She gave him a tender kiss.
- Ona şefkatli bir öpücük verdi.
- Tom gave Mary a tender kiss.
- Tom, Mary'e şefkatli bir öpücük verdi.
- She has a tender heart.
- Onun şefkatli bir yüreği var.
Show More (4)
|
| 5 |
tender |
sunmak |
v. |
|
- The president tendered his resignation after the scandal.
- Başkan skandaldan sonra istifasını sundu.
- We have seen that the Secretary-General of the Meretz Party has tendered his resignation.
- Meretz Partisi Genel Sekreterinin istifasını sunduğunu gördük.
- I hereby tender my resignation.
- İstifamı sunuyorum.
- I hereby tender my resignation.
- Bu yüzden istifamı sunuyorum.
- She tendered her resignation.
- İstifasını sundu.
Show More (2)
|
| 6 |
tender |
teklif vermek |
v. |
|
- My company tendered for the building contract.
- Şirketim inşaat ihalesi için teklif verdi.
- There is a need for clear, transparent rules that do not discriminate against anyone tendering for these contracts.
- Bu ihaleler için teklif veren hiç kimseye karşı ayrımcılık yapmayan açık ve şeffaf kurallara ihtiyaç vardır.
Show More (-1)
|
| 7 |
tender |
nazik |
adj. |
|
- The rough material hurt the child's tender skin.
- Kaba kumaş çocuğun nazik cildine zarar verdi.
- Berg explained to Vera, with a tender smile, that love came from the sky and did not belong to the earth.
- Berg sevginin gökyüzünden geldiğini ve yeryüzüne ait olmadığını nazik bir gülümsemeyle Vera'ya açıkladı.
Show More (-1)
|
| 8 |
tender |
bot |
n. |
|
- The two thieves used the ship's tender to escape.
- İki hırsız kaçmak için geminin botunu kullandı.
Show More (-2)
|
| 9 |
tender |
teklif |
n. |
|
- Yet this amount cannot be cut back because it is still too low to attract tenders from other countries.
- Yine de bu miktar azaltılamaz çünkü hala diğer ülkelerden teklifleri çekmek için çok düşüktür.
Show More (-2)
|
