Tureng - top - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	top	tepe	n.
	Let us oppose this latest example of red tape from the top. Bürokrasinin bu son örneğine en tepeden karşı çıkalım. But those people at the top can also subsequently be brought very much down to earth in the eyes of the public. Ancak en tepedeki bu insanlar da daha sonra halkın gözünde çok daha mütevazı hale gelebilirler. Europe has for too long been built from the top. Avrupa çok uzun zamandır tepeden inşa ediliyor. Experts should be on tap, not on top. Uzmanlar en tepede değil, göreve hazır durumda olmalıdırlar. It is a job for the top man, but in this case the top men have failed on two counts. Bu en tepedeki adamın işidir, ancak bu durumda en tepedeki adamlar iki konuda başarısız olmuştur. It's a message that we're going after their top guys. Bu en tepedeki adamların peşinde olduğumuza dair bir mesaj. If you shout from the top of a cliff, you can hear the echo of your voice. Bir uçurumun tepesinden bağırırsanız, sesinizin yankısını duyabilirsiniz. If you stand on this stool, you can reach the top of the closet. Taburenin üstünde durursan, dolabın tepesine yetişebilirsin. I don't think this old car will make it to the top of the hill. Bu eski arabanın tepeye kadar çıkabileceğini sanmıyorum. Here's an illustration at the top of this page. İşte bu sayfanın tepesinde bir illüstrasyon var. From the top of the mountain, you cannot see the mountain. Dağın tepesinden dağı göremezsin. Finally, we reached the top of the mountain. Sonunda dağın tepesine ulaştık. The view from the top of the mountain was breathtaking. Dağın tepesinden manzara nefes kesiciydi. Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company. Herkes onun şirketin en tepesine çıkmak için çok çalıştığını biliyor. I want this building searched from top to bottom. Bu binanın tepeden tırnağa aranmasını istiyorum. No one has been able to reach the top of the mountain. Dağın tepesine kimse ulaşamadı. As we were singing songs, we climbed to the top. Şarkılar söylerken tepeye tırmandık. I'm going to the top of the mountain to become a shepherd. Dağın tepesine çoban olmaya gidiyorum. We got to the top of Osaka Tower. Osaka Kulesi'nin tepesine çıktık. The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı. The princess lives at the top of the tower. Prenses kulenin tepesinde yaşıyor. They are now at the top of the stairs. Onlar şimdi merdivenlerin tepesindeler. The view from the mountain top was spectacular. Dağın tepesinden manzara muhteşemdi. We climbed on, till we got to the top. Tepeye çıkana kadar tırmandık. Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company. Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor. They finally reached the top of the mountain. Sonunda dağın tepesine ulaştılar. The air is thin at the top of a high mountain. Yüksek bir dağın tepesinde hava yetersidir. Tony ate his meals in the kitchen and he slept in a little room at the top of the farmhouse. Tony yemeklerini mutfakta yiyordu ve çiftlik evinin tepesindeki küçük bir odada uyuyordu. What is the name of the mountain whose top is covered with snow? Tepesi karla kaplı olan dağın adı nedir? Climb to the top. Tepeye tırman. On the second morning, the Scotsman saw from the top of his tree a great castle far away. İkinci sabah İskoçyalı, ağacının tepesinden uzakta büyük bir kale gördü. Do you think she will reach the top of the mountain? Sence dağın tepesine ulaşabilecek mi? He was standing at the top of the mountain. Dağın tepesinde duruyordu. Look at the mountain whose top is covered with snow. Tepesi karla kaplı olan dağa bak. The old fort is at the top of the hill. Eski kale tepenin üstünde. At last, they reached the top of the mountain. Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı. Tom is still at the top of the steps, waiting for you. Tom hâlâ basamakların tepesinde, seni bekliyor. The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. Güzel bakire kayanın tepesine oturdu ve güneş ışığında altın saçlarını taradı. Do you think she will reach the top of the mountain? Onun dağın tepesine ulaşacağını düşünüyor musunuz? Tom blew his top when he heard that Mary had gone out with John. Tom Mary'nin John'la çıktığını duyduğunda tepesi attı. From the top of the hill you can see the sea. Tepenin üstünden denizi görebilirsiniz. He climbed to the very top of the mountain. O, dağın en tepesine tırmandı. Show More (39)
2	top	üst	n., adj.
	And a top official close to Khatami even had the nerve to praise them. Ve Hatemi'ye yakın üst düzey bir yetkili onları övme cüretini bile gösterdi. The second problem is about visas for Taiwan's top leaders. İkinci sorun Tayvan'ın üst düzey liderlerine verilen vizelerle ilgili. Top jobs are mainly held by men. Üst düzey görevler çoğunlukla erkekler tarafından yürütülüyor. Furthermore, we must not overlook the specific health problems encountered by some top sportswomen. Ayrıca, bazı üst düzey sporcuların karşılaştığı özel sağlık sorunlarını da göz ardı etmemeliyiz. Only 22% of the officials in the top category are women. Üst kategorideki yetkililerin sadece %22'si kadın. The adoption of the regulation to make the .eu top level domain a reality is now reaching its final stage. .eu üst düzey alan adını gerçeğe dönüştürecek olan yönetmeliğin kabulü artık son aşamasına gelmiştir. Six matches in the top tier of France's football league were postponed. Fransız futbol liginde üst kademedeki altı maç ertelendi. The effect is similar to projecting multiple slide images on top of each other. Etki, birden fazla slayt görüntüsünü üst üste yansıtmaya benzer. The effect is similar to projecting multiple slide images on top of each other. Bu efekt, birden fazla slayt görüntüsünün üst üste yansıtılmasına benzer. The effect is similar to projecting multiple slide images on top of each other. Bu efekt, çok sayıda slayt görüntüsünü üst üste yansıtmayla benzerdir. Look at the picture at the top of the page. Sayfanın üst kısmındaki resme bak. The hat was dirty around the top. Şapkanın üst kısmı kirliydi. I'm glad we came out on top. Üst sıralara çıktığımıza sevindim. Tom put his keys in the top dresser drawer. Tom anahtarlarını şifonyerin üst çekmecesine koydu. All the top teams of the UK are in the premier division. İngiltere'nin tüm üst düzey ekipleri premier ligdedirler. The bottom lip is bigger than the top lip. Alt dudak, üst dudaktan daha büyüktür. I kept it locked in my top desk drawer. Onu masamın üst çekmecesinde kilitli tuttum. Show More (14)
3	top	en üst	n., adj.
	And it is to the Spanish Presidency's credit, I say it again, that it has put these issues at the top of its agenda. Ve tekrar söylüyorum, İspanya Dönem Başkanlığı'nın bu konuları gündeminin en üst sıralarına koyması takdire şayandır. The question arises of whether the top notch on this yardstick will ever be reached. Bu kıstasta en üst çentiğe ulaşılıp ulaşılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. That must be right at the top of our agenda. Bu konu gündemimizin en üst sırasında yer almalıdır. The representation of women at the top in business management is only 10% at most. Kadınların iş yönetiminde en üst düzeyde temsili ise en fazla %10'dur. That must be right at the top of our agenda. Bu konu gündemimizin en üst sıralarında yer almalıdır. Certainly we must all put job creation at the top of our own agendas. Kesinlikle hepimiz istihdam yaratmayı kendi gündemlerimizin en üst sırasına koymalıyız. This is why we must put the environmental result at the top of the agenda in this respect too. Bu nedenle çevresel sonuçları bu açıdan da gündemin en üst sırasına koymalıyız. Agreement on burden sharing must therefore be at the top of the agenda. Bu nedenle yük paylaşımı konusunda anlaşmaya varılması gündemin en üst sırasında yer almalıdır. The question arises of whether the top notch on this yardstick will ever be reached. Bu kıstasta en üst çıtaya ulaşılıp ulaşılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. The Italian presidency should now take up this issue and put it to the top of their agenda. İtalya dönem başkanlığı şimdi bu konuyu ele almalı ve gündeminin en üst sırasına koymalıdır. In both cases, whatever else, these issues should be at the top of the agenda of the political groups. Her iki durumda da, başka ne olursa olsun, bu konular siyasi grupların gündeminin en üst sıralarında yer almalıdır. Transport safety is now at the top of the political agenda of the fifteen governments of the European Union. Ulaştırma güvenliği şu anda Avrupa Birliği'nin on beş hükümetinin siyasi gündeminin en üst sıralarında yer almaktadır. Six matches in the top tier of France's football league were postponed. Fransa futbol liginin en üst kademesindeki altı maç ertelendi. Show More (10)
4	top	en iyi	adj.
	We are not top of the class in the environmental field, but, as regards waste prevention and waste recycling, we are. Çevre alanında sınıfının en iyisi değiliz, ancak atık önleme ve atık geri dönüşümü konusunda öyleyiz. Germany is the world's top location for trade fairs. Almanya, ticaret fuarları için dünyanın en iyi lokasyonudur. Many top athletes take ice baths after workouts. Birçok en iyi sporcular egzersizlerden sonra buz banyosu yaparlar. Tom was in his top form. Tom en iyi formundaydı. What's your favorite song in last year's top 100? Geçen yılın en iyi 100 şarkısı arasında en sevdiğin şarkı hangisi? All the top teams of the UK are in the premier division. İngiltere'nin en iyi takımlarının hepsi birinci ligde. She is at the top of her class. Sınıfının en iyisi. Yo, man, this shit is top notch. Dostum, bu bok en iyisi. The top eight players survived the ninth day of the tournament. En iyi ilk sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe dek dayanabildi. Tom is at the top of his class. Tom sınıfının en iyisi. Show More (7)
5	top	zirve	n.
	On the contrary, we want to see Europe at the top, and for that we need GALILEO. Aksine Avrupa'yı zirvede görmek istiyoruz ve bunun için GALILEO'ya ihtiyacımız var. Finland is, technologically, at the top of the league; and we are ashamed of such behaviour. Finlandiya teknolojik olarak ligin zirvesinde ve biz bu tür davranışlardan utanıyoruz. He is always at the top of the class. O her zaman sınıfın zirvesindedir. She came out on top. O, zirveye çıktı. Climb to the top. Zirveye tırman. Her ability took her to the top. Yeteneği onu zirveye taşıdı. You look on top of the world every morning. Her sabah dünyanın zirvesinde görünüyorsun. Show More (4)
6	top	baş	n., adj.
	Mary cleaned her apartment from top to bottom. Mary dairesini baştan aşağı temizledi. Let's take it from the top. Baştan alalım. He examined it from top to bottom. Onu baştan aşağı inceledi. Police searched the house from top to bottom but they found no trace of Fadil. Polis, evi baştan başa aradı ama Fadıl'dan hiçbir iz bulmadılar. Show More (1)
7	top	en üste	adv.
	You do not put a card, be it a membership card or a credit card, in at the top and get money out at the bottom. İster üyelik kartı ister kredi kartı olsun, bir kartı en üste yerleştirip en alttan para çekemezsiniz. Please put this book on the very top. Lütfen bu kitabı en üste koyun. Show More (-1)
8	top	en büyük	adj.
	The obvious top priority of all at that time was enlargement. O dönemde herkesin en büyük önceliği genişlemeydi. Public health takes top priority but we must also support research innovation in Europe. Kamu sağlığı en büyük önceliğe sahiptir ancak Avrupa'da araştırma inovasyonunu da desteklemeliyiz. Show More (-1)
9	top	en yüksek	adj.
	Who is going to defend these speculators, when nurses and teachers are paying top rates of tax? Hemşireler ve öğretmenler en yüksek oranda vergi öderken bu spekülatörleri kim savunacak? Show More (-2)
10	top	en üstteki	adj.
	Everything is now referred back to those at the top. Her şey artık en üsttekilere geri gönderiliyor. Show More (-2)
11	top	üstlük	n.
	And, to top it all off, he can read Hebrew. Ve, üstüne üstlük, o İbranice okuyabilir. Show More (-2)

	English	Turkish
1	ball	top	n.
	And thirdly, we need to keep our eye on the ball. Üçüncü olarak da gözümüzü toptan ayırmamalıyız. The ball is now back in the court of the Commission. Top şimdi tekrar Komisyon'un sahasında. Moreover, I repeated what the Council has said all the time, namely that the ball is now in Parliament's court. Dahası, Konsey'in her zaman söylediği şeyi, yani topun artık Parlamento'nun sahasında olduğunu tekrarladım. However, to borrow a sporting metaphor, the ball is in the Belarus Government's court. Bununla birlikte, bir spor metaforunu ödünç alırsak, top Belarus Hükümetinin sahasında. We have kicked the ball back. Topu geri teptik. And thirdly, we need to keep our eye on the ball. Ve üçüncü olarak, gözümüzü toptan ayırmamalıyız. Because the Middle East is being used as a ball that is being batted between one group of nation states and another. Çünkü Orta Doğu, bir grup ulus devlet ile diğeri arasında oynanan bir top olarak kullanılıyor. In this regard the ball is very much in Moscow's court. Bu bağlamda top büyük ölçüde Moskova'nın sahasında. We stand by the Galician fishermen but we must keep our eye on the ball. Galiçyalı balıkçıların yanındayız ancak gözümüzü toptan ayırmamalıyız. The ball is now quite clearly in the Commission's court. Top artık oldukça açık bir şekilde Komisyon'un sahasında. The ball is in the Ministers' court and we hope that they decide that there is that will. Top, Bakanların sahasında ve umuyoruz ki bu iradenin var olduğuna karar verirler. The ball is in the European Parliament's court. Artık top Avrupa Parlamentosu'nda. Moreover, I repeated what the Council has said all the time, namely that the ball is now in Parliament's court. Ayrıca Konsey'in her zaman söylediği şeyi, yani topun artık Parlamento'nun sahasında olduğunu tekrarladım. The ball lies in Parliament's court. Top Parlamento'dadır. The ball is in Parliament's court. Artık top Parlamento'da. The ball is now back in the court of the Commission. Top şimdi Komisyonun sahasına geri döndü. Now the ball is in the Iraqi dictator's court. Şimdi top Iraklı diktatörün sahasında. Tom took his ball and went home. Tom topunu aldı ve eve gitti. Tom held the ball. Tom topu tuttu. I tossed the ball to Tom. Topu Tom'a fırlattım. The silver balls are around the red ball. Gümüş toplar kırmızı topun etrafında. He threw a ball over the fence. Çitin üzerinden bir top attı. Mary looked into her crystal ball. Mary kristal topuna baktı. Tom tossed the ball into the air. Tom topu havaya fırlattı. Throw Tom the ball. Topu Tom'a at. Toss the ball to them. Topu onlara at. That boy often breaks our windows with a ball. Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor. He jumped to get a ball. Topu almak için zıpladı. She hit the ball hard. Topa sert vurdu. Toss her the ball. Topu ona at. Pitch a fast ball. Hızlı bir top at. Pitch the ball. Topu at. The white ball weighs as much as the red ball. Beyaz top kırmızı top kadar ağır. Tom tossed the ball to Mary. Tom topu Mary'ye attı. Dogs like retrieving balls. Köpekler topları geri almayı sever. Tom threw the ball. Tom topu attı. All right, let's play some ball. Pekala, biraz top oynayalım. The ball rolled across the road. Top, yolun karşısına yuvarlandı. Tom and Mary threw the ball back and forth. Tom ve Mary topu ileri geri attılar. The ball hit the crossbar. Top üst direğe çarptı. Tom is playing with a ball. Tom bir topla oynuyor. If you touch the ball with your hands, the referee will call a foul. Topa elle dokunursanız hakem faul verir. Don't throw a ball against the wall. Topu duvara atma. She found a ball in the garden. Bahçede bir top buldu. Do you see anything in your crystal ball? Kristal topunda bir şey görüyor musun? He held a ball. Bir top tuttu. A ball flew in through the window. Bir top pencereden içeri uçtu. This ball is round. Bu top yuvarlaktır. He hit the ball with the bat. Topa sopayla vurdu. Tom threw me the ball. Tom topu bana attı. Mary made a cute snowman out of styrofoam balls and an old sock. Mary strafor toplardan ve eski bir çoraptan sevimli bir kardan adam yaptı. Where's my ball? Topum nerede? He asked me to throw the ball back. O benden topu geri fırlatmamı rica etti. The boys are throwing a ball in the back yard. Çocuklar arka bahçede top fırlatıyorlar. He got the ball. Topu aldı. If you were on the ball, this wouldn’t have happened. Topun üzerinde olsaydın, bunlar olmazdı. It is often difficult to see if a ball is in or out. Topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek çoğunlukla zordur. I kicked the ball. Topa tekme attım. Tom is a ball boy. Tom top toplayıcılık yapıyor. Tom and Mary threw the ball back and forth. Tom ve Mary topu ileri geri fırlattı. He got the ball. O, topu aldı. Tom threw Mary the ball. Tom, Mary'ye topu fırlattı. The ball, which is red, is pretty. Kırmızı olan top güzelmiş. Is this ball yours or hers? Bu top senin mi yoksa onun mu? I asked the boy to throw the ball back. Çocuktan topu geri yollamasını istedim. I know I can't throw a ball very well. Ben bir topu çok iyi fırlatamadığımı biliyorum. Jim kicks a ball very well. Jim, topa çok iyi vurur. Throw her the ball. Topu ona at. The Earth is like a ball with a large magnet inside. Dünya, içinde büyük bir mıknatıs olan bir top gibidir. Torres booted the ball to his teammate. Torres topu takım arkadaşına attı. Tom tossed the ball to Mary. Tom topu Mary'e fırlattı. Tom tossed the ball. Tom topu attı. Tom threw Mary the ball. Tom Mary'ye topu fırlattı. He hit the ball out of bounds. O, topu taca attı. Tom asked Mary to throw the ball to him. Tom, Mary'den topu ona atmasını istedi. The ball is round, and the game lasts 90 minutes. Top yuvarlaktır ve maç 90 dakika sürer. I shall try to take the ball without him noticing. Ona fark ettirmeden topu almaya çalışacağım. He kicked the ball with his foot. Topu ayağıyla vurdu. Give me that iron ball. Şu demir topu bana ver. A rubber ball bounces because it is elastic. Lastik bir top, elastik olduğu için seker. A kid was outdoors and played with a ball. Bir çocuk dışarıdaydı ve bir top ile oynadı. Some yob kicked a ball at my head. Çomarın biri kafama top attı. You have two balls. Senin iki topun var. Pass me the ball. Topu bana ver. Tom kicked the ball into the goal. Tom topu kaleye vurdu. Tom decided not to play dodge ball because he wasn't feeling well. Tom yakar top oynamamaya karar verdi çünkü kendini iyi hissetmiyordu. He found a ball in the garden. O, bahçede bir top buldu. Tom swung the bat, but missed the ball. Tom sopayı salladı ama topu kaçırdı. Do you believe that the universe began as a small ball of fire? Evrenin küçük bir ateş topu olarak başladığına inanıyor musunuz? None of the balls are yellow. Topların hiçbiri sarı değil. She throws a ball better than I. Benden daha iyi top atıyor. The player swung the bat at a ball. Oyuncu sopayı topa doğru salladı. The ball is in your court. Top senin kortunda. Toss the ball to her. Topu ona at. Throw the ball to Tom. Topu Tom'a fırlat. Tom threw the ball to Mary. Tom topu Mary'e attı. A ball flew in through the window. Bir top uçarak pencereden içeri girdi. Tom's store sells golf clubs, balls, shoes and other accessories. Tom'un mağazasında golf sopaları, toplar, ayakkabılar ve diğer aksesuarlar satılıyor. All of the balls are yellow. Tüm toplar sarı. Show More (96)
2	gun	top	n.
	The guns thundered away all night. Toplar bütün gece gümbürdedi. Show More (-2)