treat - English Turkish Sentences
English Turkish
treat davranmak v.
  • They treat me like one of the family.
  • Bana aileden biriymişim gibi davranıyorlar.
  • It is a mark of a civilised society how it treats its animals.
  • Hayvanlarına nasıl davrandığı medeni bir toplumun göstergesidir.
  • Why does tax law not treat partnerships and corporate enterprises equally?
  • Vergi hukuku neden ortaklıklara ve şirketlere eşit davranmıyor?
Show More (26)
treat tedavi etmek v.
  • This disease is hard to treat because of drug-resistant strains.
  • İlaca dirençli yapısı nedeniyle bu hastalığı tedavi etmek zordur.
  • Once the disease has been diagnosed, it has to be treated so as to cure the patient.
  • Hastalık teşhis edildikten sonra, hastayı iyileştirmek için tedavi edilmelidir.
  • However, it is rather like trying to treat chickenpox by scraping it off the skin instead of going to the doctor.
  • Bu daha ziyade su çiçeğini doktora gitmek yerine deriden kazıyarak tedavi etmeye çalışmaya benzemektedir.
Show More (18)
treat muamele etmek v.
  • Why does tax law not treat partnerships and corporate enterprises equally?
  • Vergi hukuku neden ortaklıklara ve şirketlere eşit muamele etmiyor?
  • Treating workers with dignity is a crucial step in increasing labour productivity.
  • Çalışanlara onurlu bir şekilde muamele edilmesi, işgücü verimliliğinin arttırılmasında çok önemli bir adımdır.
  • Turkey must be treated in the same way as all the other candidate countries.
  • Türkiye'ye diğer tüm aday ülkelerle aynı şekilde muamele edilmelidir.
Show More (15)
treat ele almak v.
  • We were asked to treat these as a matter of urgency.
  • Bizden bunları acil bir mesele olarak ele almamız istendi.
  • I also pointed out that we would treat such proposals with appropriate urgency when the matter is presented to us.
  • Ayrıca konu bize sunulduğunda bu tür önerileri uygun bir ivedilikle ele alacağımızı da belirttim.
  • It has been the Presidency's intention to treat the Prestige accident extremely seriously.
  • Başkanlık, Prestij kazasını son derece ciddi bir şekilde ele alma niyetinde olmuştur.
Show More (7)
treat işlemek v.
  • Pigs were fed improperly treated swill, which was bad farming practice.
  • Domuzlar, kötü bir çiftçilik uygulaması olan, uygun olmayan şekilde işlenmiş süprüntü ile besleniyordu.
  • Pigs were fed improperly treated swill, which was bad farming practice.
  • Domuzlar uygun olmayan şekilde işlenmiş atıklarla besleniyordu, ki bu da hatalı bir çiftçilik uygulamasıydı.
  • We can determine whether products have been treated, be it legally or illegally.
  • İster yasal ister yasadışı olsun, ürünlerin işlenip işlenmediğini tespit edebiliriz.
Show More (2)
treat görmek v.
  • To this day, women are being treated as inferior and discriminated against, also in working situations.
  • Bugüne kadar kadınlar, çalışma koşullarında da aşağı görülüyor ve ayrımcılığa uğruyor.
  • So I treat this as a beginning and not an end.
  • Dolayısıyla bunu bir son değil bir başlangıç olarak görüyorum.
  • However, people have treated these things as ordinary human theory.
  • Fakat insanlar bunları sıradan insan teorisi olarak görmektedir.
Show More (1)
treat ikram n.
  • Treat other families to celebrate Ye-seo becoming school president?
  • Ye-seo'nun okulda müdür oluşunu kutlamak için diğer ailelere ikramda bulundunuz mu?
  • Treat other families to celebrate Ye-seo becoming school president?
  • Ye-seo'nun okul başkanı olmasını kutlamak için diğer ailelere ikramda bulundunuz mu?
  • Folks, we got a real treat for you tonight.
  • Millet, bu gece sizin için gerçek bir ikramımız var.
Show More (0)
treat sürpriz n.
  • Folks, we got a real treat for you tonight.
  • Millet, bu gece sizin için gerçek bir sürprizimiz var.
  • Folks, we got a real treat for you tonight.
  • Millet, bu akşam size çok güzel bir sürprizimiz var.
Show More (-1)
treat (yemek vb.) ısmarlamak v.
  • My rich friends often treat me to an expensive restaurant.
  • Zengin arkadaşlarım beni sık sık pahalı restoranlara götürür.
Show More (-2)
treat saymak v.
  • Please treat this news as completely confidential until we find the people involved in it.
  • Olaya karışan kişileri bulana kadar lütfen bu haberi tamamen gizli sayın.
Show More (-2)
treat uygulamak v.
  • They wanted to treat my lawn with chemicals, but I said no.
  • Çimlerime kimyasal madde uygulamak istediler ama ben hayır dedim.
Show More (-2)
treat ziyafet n.
  • When they were kids, a trip to their grandma's country house was a real treat.
  • Çocukken, büyükannelerinin kır evine yaptıkları bir gezi tam bir ziyafet olurdu.
Show More (-2)
treat hediye n.
  • Lee took his son to a Yankees game as a birthday treat.
  • Lee oğlunu doğum günü hediyesi olarak Yankees maçına götürdü.
Show More (-2)
treat zevk n.
  • Ice cream is my favorite treat.
  • Dondurma en büyük zevkimdir.
Show More (-2)
treat işlemden geçirmek (ham ya da ara malları) v.
  • If we want to eat fresh produce, then it is impossible first to treat it thermally.
  • Taze ürün yemek istiyorsak, önce onu termal olarak işlemden geçirmek imkansızdır.
Show More (-2)
treat bakmak v.
  • Our hospital treats about half a million patients a year.
  • Bizim hastanemiz yılda yaklaşık bir buçuk milyon hastaya bakıyor.
Show More (-2)