1 |
twinkle |
parıldamak |
v. |
|
- The sky is clear; the stars are twinkling.
- Gökyüzü açık; yıldızlar parıldıyor.
- The stars were twinkling in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parıldıyordu.
- Planets are easy to identify because they don't twinkle like stars do.
- Gezegenleri tanımak kolaydır çünkü yıldızlar gibi parıldamazlar.
- Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde sayısız yıldız parıldıyordu.
- Why do stars twinkle?
- Yıldızlar neden parıldar?
- Planets are easy to identify because they don't twinkle like stars do.
- Gezegenleri belirlemek kolay, çünkü yıldızlar gibi parıldamazlar.
- Stars twinkled in the sky.
- Gökyüzünde yıldızlar parıldıyordu.
- Countless stars twinkled in the night sky.
- Gece gökyüzünde sayısız yıldız parıldıyordu.
- Many stars are twinkling in the sky.
- Gökyüzünde birçok yıldız parıldıyor.
Show More (6)
|
2 |
twinkle |
parlamak |
v. |
|
- Tom's eyes twinkled.
- Tom'un gözleri parladı.
- Stars twinkled in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parlıyordu.
- Why do stars twinkle?
- Yıldızlar neden parlar?
- The stars were twinkling in the sky.
- Yıldızlar gökte parlıyordu.
- Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
Show More (2)
|
3 |
twinkle |
pırıltı |
n. |
|
- There was a happy twinkle in her eyes.
- Gözlerinde mutlu bir pırıltı vardı.
- There was a happy twinkle in her eyes.
- Onun gözlerinde mutlu bir pırıltı vardı.
Show More (-1)
|