|
- Colleagues, we shall only vote now on the two Caudron reports.
- Meslektaşlarım, şimdi sadece iki Caudron raporunu oylayacağız.
- Two main elements of the system are still to be adopted.
- Sistemin iki ana unsuru hala kabul edilmeyi beklemektedir.
- When the answers have been given to these two questions, we can proceed to the usual road versus rail argument.
- Bu iki soruya cevap verildikten sonra her zamanki karayolu-demiryolu tartışmasına geçebiliriz.
- Let me, though, make just two comments on it.
- Yine de bu konuda sadece iki yorum yapmama izin verin.
- Two press releases were issued and sent to all complainants and petitioners.
- İki basın bildirisi yayınlandı ve tüm şikayetçi ve dilekçe sahiplerine gönderildi.
- Two events are particularly important.
- İki olay özellikle önemlidir.
- These, in short, are the two main reasons that have led me not to deliver a final vote in favour of this report.
- Kısacası bunlar, beni bu rapor lehinde nihai oy vermemeye iten iki ana nedendir.
- There are two main issues here.
- Burada iki ana konu vardır.
- More than half of the population in the world gets less than two dollars per day.
- Dünya nüfusunun yarısından fazlası günde iki dolardan daha az gelir elde etmektedir.
- Member States' company law allows for two different systems of company management.
- Üye Devletlerin şirket hukuku iki farklı şirket yönetim sistemine izin vermektedir.
- I have two points to make in this regard.
- Bu konuda iki noktaya değinmek istiyorum.
- Furthermore, the agendas of the two remaining plenary part-sessions of this year are already full.
- Ayrıca bu yılın kalan iki genel kurul oturumunun gündemleri de şimdiden dolmuş durumda.
- These are two questions which are relatively similar.
- Bunlar nispeten benzer iki sorudur.
- I would just like to make two specific comments.
- Sadece iki spesifik yorum yapmak istiyorum.
- At the same time, we have launched two presentations of European best practice in eGovernment and eHealth.
- Aynı zamanda, eDevlet ve eSağlık alanlarında Avrupa'daki en iyi uygulamalara ilişkin iki sunum gerçekleştirdik.
- My group also places question marks alongside two specific Commission proposals.
- Grubum ayrıca Komisyonun iki spesifik önerisinin yanına soru işaretleri koymaktadır.
- It is fair to say that this report has been a good example of successful cooperation between our two institutions.
- Bu raporun iki kurumumuz arasındaki başarılı işbirliğinin güzel bir örneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
- However, the Council of Ministers sometimes seems to have forgotten two important things.
- Bununla birlikte, Bakanlar Kurulu bazen iki önemli şeyi unutmuş gibi görünmektedir.
- I would like to raise two points which, I would say, concern me, in your statements.
- Açıklamalarınızda beni endişelendiren iki noktaya değinmek istiyorum.
- There are two central principles if the code is to be fully effective.
- Kodun tam anlamıyla etkili olabilmesi için iki temel ilke vardır.
- I therefore think that we ought to consider what action we might take in the light of these two observations.
- Bu nedenle bu iki gözlem ışığında ne gibi adımlar atabileceğimizi düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- There are two points I would particularly like the Commission to heed.
- Komisyon'un özellikle dikkate almasını istediğim iki nokta var.
- The Ocalan case and the August earthquake have been the two major events in Turkey.
- Öcalan davası ve Ağustos depremi, Türkiye'deki iki büyük hadise olmuştur.
- We have on the agenda today two important proposals on issues that are sensitive for the European Union.
- Bugün gündemimizde Avrupa Birliği için hassas olan konularda iki önemli teklif var.
- They are two different situations.
- Bunlar iki farklı durumdur.
- The Commission can confirm that the data reported in the two documents were found to be consistent.
- Komisyon, iki belgede rapor edilen verilerin tutarlı olduğunu teyit edebilir.
- After six years, these two legal instruments should be tested and, if necessary, improved.
- Altı yıl sonra, bu iki yasal araç test edilmeli ve gerekirse iyileştirilmelidir.
- The next item is a joint debate on two reports on biofuels.
- Bir sonraki madde, biyoyakıtlara ilişkin iki raporun ortak tartışmasıdır.
- There are two areas that give us cause for concern.
- Bizi endişelendiren iki alan var.
- I would therefore like, briefly, to set out two expectations for the Council in Brussels to consider.
- Bu nedenle, Brüksel'deki Konsey'in dikkate alması gereken iki beklentiyi kısaca belirtmek istiyorum.
- In addition to what we have been saying over and over again for some time now, I would like to make two comments.
- Bir süredir tekrar tekrar söylediklerimize ek olarak iki yorumda bulunmak istiyorum.
- I would ask you to support these proposals and the two amendments that I have re-tabled.
- Sizden bu teklifleri ve yeniden sunduğum iki değişiklik önergesini desteklemenizi rica ediyorum.
- I should like to stress two points today.
- Bugün iki noktanın altını çizmek istiyorum.
- It comes at exactly the right time, between two framework programmes.
- İki çerçeve program arasında tam olarak doğru zamanda geldi.
- The discussions held by the Convention's working groups have only been interpreted into two or three languages.
- Sözleşme'nin çalışma grupları tarafından yapılan tartışmalar sadece iki ya da üç dile tercüme edilmiştir.
- Will he be a party to holding a consultative referendum on two different proposals?
- İki farklı öneri üzerinde istişari bir referandum yapılmasına taraf olacak mı?
- He recommends sending a force to operate between the two parties.
- İki taraf arasında görev yapacak bir kuvvet gönderilmesini önerir.
- Some talk about two or three million respectively, though estimates differ significantly.
- Bazıları sırasıyla iki veya üç milyondan bahsediyor, ancak tahminler önemli ölçüde farklılık gösteriyor.
- There are two points on which I would like a clear statement from the Commission.
- Komisyondan net bir açıklama istediğim iki husus var.
- Two major events have occurred.
- İki önemli olay meydana gelmiştir.
- I should like to mention two more things.
- İki şeyden daha bahsetmek istiyorum.
- This restriction was the reason for my abstention from voting on these two reports.
- Bu kısıtlama, benim bu iki rapora çekimser oy vermemin nedeniydi.
- The President-in-Office of the Council said there are two priority areas.
- Konsey Dönem Başkanı iki öncelikli alan olduğunu söyledi.
- Their intention is noble, but difficult to implement, because it aims to combine two incompatible objectives.
- Niyetleri asildir, ancak uygulanması zordur, çünkü birbiriyle bağdaşmayan iki hedefi birleştirmeyi amaçlamaktadır.
- I shall have finished my work in two days' time.
- Çalışmamı iki gün içinde tamamlamış olacağım.
- In the immediate future, there are two main areas of action in which we need to intervene.
- Yakın gelecekte müdahale etmemiz gereken iki ana eylem alanı bulunmaktadır.
- So far, the Commission has been able to inspect these funds two years following closure of the accounts.
- Komisyon şimdiye kadar bu fonları hesapların kapatılmasından iki yıl sonra denetleyebildi.
- There are two points that are of great importance to me, and that I would like to see resolved once and for all.
- Benim için büyük önem taşıyan ve bir an önce çözüme kavuşturulmasını istediğim iki nokta var.
- I still have two minor observations to make.
- Hala yapmam gereken iki küçük gözlemim var.
- Two chapters remain to be closed.
- Geriye kapatılması gereken iki fasıl kalıyor.
- This encompasses two crucial elements in particular.
- Bu özellikle iki önemli unsuru kapsamaktadır.
- It is good to hear that speakers have supported these two reports.
- Konuşmacıların bu iki raporu desteklediklerini duymak güzel.
- You spoke for more than two minutes.
- İki dakikadan fazla konuştunuz.
- Thirdly, two different views were expressed about the delegation in Havana.
- Üçüncü olarak Havana'daki delegasyon hakkında iki farklı görüş ifade edildi.
- I hope that the citizens of the applicant countries do not look at the two things side by side and become frustrated.
- Umarım başvuru sahibi ülkelerin vatandaşları bu iki konuya yan yana bakıp hayal kırıklığına uğramazlar.
- Two hundred lawyers gathered in support of the defence.
- İki yüz avukat savunmayı desteklemek üzere toplandı.
- As far as the improvement of the decision-making process is concerned, two things are essential.
- Karar verme sürecinin iyileştirilmesi söz konusu olduğunda iki şey çok önemlidir.
- This will be a good test as to whether there is reasonable cooperation between the two institutions.
- Bu, iki kurum arasında makul bir iş birliği olup olmadığına dair iyi bir test olacaktır.
- I should therefore like to bring two important points to your attention.
- Bu nedenle iki önemli noktaya dikkatinizi çekmek isterim.
- I believe that in this debate we must distinguish between two things, as the representative of the Commission has said.
- Komisyon temsilcisinin de söylediği gibi, bu tartışmada iki şeyi birbirinden ayırmamız gerektiğine inanıyorum.
- That would have two main drawbacks.
- Bunun iki ana dezavantajı olacaktır.
- I will end with two questions.
- İki soruyla sözlerime son vereceğim.
- The subject we are discussing can basically be reduced to two different concepts.
- Tartıştığımız konu temelde iki farklı kavrama indirgenebilir.
- This particular commitment comes in two stages, one by 2005 and one with even more stringent measures by 2010.
- Bu taahhüt, biri 2005 yılına kadar, diğeri ise 2010 yılına kadar daha sıkı önlemler içeren iki aşamadan oluşmaktadır.
- What, in fact, will we have to discuss with Turkey over the next two years?
- Aslında önümüzdeki iki yıl boyunca Türkiye ile neyi tartışmamız gerekecek?
- Lack of visibility affects two-wheeled vehicles and all vehicles in general.
- Görünürlük eksikliği iki tekerlekli araçları ve genel olarak tüm araçları etkiler.
- Although I am not justifying the attitude to liberalisation, it is clear that you have used two different yardsticks.
- Her ne kadar liberalleşme konusundaki tutumu haklı bulmasam da, iki farklı kıstas kullandığınız açıktır.
- It is clear that we are working with two basic presuppositions.
- İki temel ön kabulle çalıştığımız açıktır.
- Therefore, we will not support the two amendments by the Liberals and the Greens.
- Bu nedenle Liberaller ve Yeşiller tarafından sunulan iki değişiklik önergesini desteklemeyeceğiz.
- Allow me, in this connection, to make two comments.
- Bu bağlamda iki yorum yapmama izin verin.
- Let me, though, make just two comments on it.
- Yine de sadece iki yorum yapmama izin verin.
- I would therefore like to focus on two points.
- Bu nedenle iki noktaya odaklanmak istiyorum.
- Two hundred years ago our ancestors charged around the world, colonising and abusing distant countries.
- İki yüz yıl önce atalarımız dünyanın dört bir yanına hücum ederek uzak ülkeleri sömürgeleştirdi ve istismar etti.
- We abstained on two technical points only.
- Sadece iki teknik noktada çekimser kaldık.
- Pursuant to the Rules of Procedure, I am going to give the floor to the two who were chronologically first to ask.
- Usul Kuralları uyarınca kronolojik olarak ilk soruyu soran iki kişiye söz vereceğim.
- I do not have much time so I will make just two comments.
- Fazla zamanım olmadığı için sadece iki yorum yapacağım.
- In just over two months' time presidential elections will be taking place in his country, White Russia.
- İki aydan biraz daha uzun bir süre içinde ülkesi Beyaz Rusya'da başkanlık seçimleri yapılacak.
- The commitment and contribution of the two sides of industry is very important.
- Endüstrinin iki tarafının taahhüdü ve katkısı çok önemlidir.
- The suggestion is to add a new heading, instead of removing one, and to deal with the two existing headings together.
- Öneri, bir başlığı kaldırmak yerine yeni bir başlık eklemek ve mevcut iki başlığı birlikte ele almaktır.
- Two new legislative proposals are currently being prepared by the Commission.
- Şu anda Komisyon tarafından iki yeni yasa teklifi hazırlanmaktadır.
- One is to vote in favour of Cyprus for two reasons.
- Birincisi, iki nedenden ötürü Kıbrıs lehine oy kullanmaktır.
- I must also add that these are two women who are courageous.
- Şunu da eklemeliyim ki bunlar cesur iki kadın.
- Corporate social responsibility and corporate governance are two sides of the same coin.
- Kurumsal sosyal sorumluluk ve kurumsal yönetişim aynı madalyonun iki yüzüdür.
- I would also like to congratulate you on clearly advocating that there should be just one executive and not two.
- Ayrıca, iki değil tek bir yürütme olması gerektiğini açıkça savunduğunuz için sizi tebrik ederim.
- When it comes to emissions trading, we must be careful not to confuse two things.
- Emisyon ticareti söz konusu olduğunda iki şeyi birbirine karıştırmamaya dikkat etmeliyiz.
- The timetable approved by the Council only contains two targets with binding dates.
- Konsey tarafından onaylanan takvim, bağlayıcı tarihleri olan sadece iki hedef içermektedir.
- These are two important areas to be considered in this context, public health and possible threats to the environment.
- Bu bağlamda dikkate alınması gereken iki önemli alan, halk sağlığı ve çevreye yönelik olası tehditlerdir.
- We are opening this debate two years early without taboos, without waiting for enlargement to have taken place.
- Bu tartışmayı tabular olmadan genişlemenin gerçekleşmesini beklemeden iki yıl erken açıyoruz.
- I was not in favour of the two recent ballots on the calendar of sessions 2003.
- Ben 2003 yılı oturum takvimine ilişkin son iki oylamaya katılmadım.
- In the text that you presented, you stress two important issues.
- Sunduğunuz metinde iki önemli hususu vurguluyorsunuz.
- There are two reasons for this development, and it is useful to run over them once more.
- Bu gelişmenin iki nedeni var ve bunları bir kez daha gözden geçirmekte fayda var.
- Dover and Wexford are only two examples of what is to come.
- Dover ve Wexford, gelecekte yaşanacaklara sadece iki örnek.
- In my opinion, these two debates are quite different.
- Bana göre bu iki tartışma birbirinden oldukça farklı.
- I am thinking in particular of two significant areas in Portugal, Covilhã and the Ave Valley.
- Özellikle Portekiz'deki iki önemli bölgeyi düşünüyorum: Covilhã ve Ave Vadisi.
- Two problems concern us today, the first being advances in technology.
- Bugün bizi iki sorun ilgilendiriyor, bunlardan ilki teknolojideki ilerlemeler.
- These are the two solutions.
- Bunlar iki çözüm.
- The accident also affected two other chemical plants in the vicinity.
- Kaza civardaki diğer iki kimya tesisini de etkilemiştir.
- There are still two that, let us say, are on the waiting list, including Romania.
- Romanya da dahil olmak üzere, bekleme listesinde olan iki ülke daha var.
- It is important that these two bodies should not lose their authority.
- Bu iki kurumun yetkilerini kaybetmemeleri önemlidir.
- I will therefore limit myself to two very brief points.
- Bu nedenle kendimi çok kısa iki nokta ile sınırlayacağım.
- Urgent progress is needed on these two texts, which are key elements for an active EU immigration policy.
- Aktif bir AB göç politikası için kilit unsurlar olan bu iki metin üzerinde ciddi ilerleme kaydedilmesi gerekmektedir.
- Comparing the two policies is a serious mistake.
- İki politikayı karşılaştırmak ciddi bir hatadır.
- I should like to thank the two rapporteurs for two outstanding reports.
- İki raportöre iki olağanüstü rapor için teşekkür etmek isterim.
- I shall now suspend the sitting for two minutes, and then we will continue.
- Şimdi oturuma iki dakika ara veriyorum ve sonra devam edeceğiz.
- Those are my two recommendations in this report.
- Bunlar benim bu rapordaki iki tavsiyem.
- There are some differences between the two cases, I feel.
- İki durum arasında bazı farklılıklar olduğunu düşünüyorum.
- We want to see two states living side by side, peaceful and prosperous.
- Yan yana, barış ve refah içinde yaşayan iki devlet görmek istiyoruz.
- In addition to the standard rate, two reduced rates of 1% and 8% respectively are applied.
- Standart orana ek olarak, sırasıyla %1 ve %8 olmak üzere iki indirimli oran uygulanmaktadır.
- This report is divided into two parts, according to EU regulation.
- Bu rapor AB yönetmeliğine göre iki bölüme ayrılmıştır.
- I think that the two reports complement each other and really do contain some innovative and very interesting proposals.
- İki raporun birbirini tamamladığını ve gerçekten de bazı yenilikçi ve çok ilginç öneriler içerdiğini düşünüyorum.
- Lithuania, on which I am reporting, has the same general problems and two specific problems.
- Hakkında rapor hazırladığım Litvanya'da da aynı genel sorunlar ve iki özel sorun bulunmaktadır.
- Allow me to make two fundamental comments at this juncture.
- Bu noktada iki temel yorum yapmama izin verin.
- I thought we were allowed two supplementary questions.
- İki ek soru sorma hakkımız olduğunu sanıyordum.
- In two consecutive elections, the population left no doubt as to its democratic and pro-European persuasion.
- Arka arkaya yapılan iki seçimde halk, demokratik ve Avrupa yanlısı olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın çok karanlık iki yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- We are one of the two elements of the budgetary authority whose task is to decide on the allocation of funds.
- Biz, görevi fonların tahsisine karar vermek olan bütçe otoritesinin iki unsurundan biriyiz.
- This clearance took about two years longer than originally planned for.
- Bu açıklık başlangıçta planlanandan yaklaşık iki yıl daha uzun sürdü.
- The threshold values for the adventitious presence of GMOs need to be coordinated in the two texts.
- GDO'ların tesadüfi varlığına ilişkin eşik değerlerin iki metinde koordine edilmesi gerekmektedir.
- Ultimately, as far as Slovenia is concerned, there are two sensitive points in particular.
- Nihayetinde, Slovenya söz konusu olduğunda, özellikle iki hassas nokta bulunmaktadır.
- In the worst case two or three thousand fishermen could lose their jobs.
- En kötü durumda iki ya da üç bin balıkçı işini kaybedebilir.
- That is very good, but it has left two fundamental problems.
- Bu çok iyidir, ancak iki temel sorun ortaya çıkarmıştır.
- We must make sure that these two things are not confused.
- Bu iki şeyin birbirine karıştırılmadığından emin olmalıyız.
- The countries of Europe support two different concepts and two different directions.
- Avrupa ülkeleri iki farklı kavramı ve iki farklı doğrultuyu destekliyor.
- This is two and a half times the number of deaths from AIDS.
- Bu, AIDS'ten ölenlerin sayısının iki buçuk katıdır.
- We are to achieve it in two mandatory stages.
- Bunu iki zorunlu aşamada gerçekleştireceğiz.
- What did those two conferences say?
- Bu iki konferans ne diyor?
- I agree with the rapporteur on two issues.
- İki konuda raportörle aynı fikirdeyim.
- I would like to make two particular points which arise from this.
- Bundan kaynaklanan iki özel noktaya değinmek istiyorum.
- Of these, the two sides of industry are perhaps the most important of all.
- Bunlar arasında, sanayinin iki cephesi belki de en önemlileridir.
- My question touched on two issues.
- Sorum iki konuya değiniyordu.
- So, what progress has been made, two years after this tragedy?
- Peki, bu trajediden iki yıl sonra ne gibi ilerlemeler kaydedildi?
- However, we also understand that the two species at most serious risk of collapse are cod and northern hake.
- Bununla birlikte, en ciddi çöküş riski altında olan iki türün morina ve kuzey berlam balığı olduğunu da biliyoruz.
- It is currently financed and controlled by the military authorities in those two countries.
- Şu anda bu iki ülkedeki askeri yetkililer tarafından finanse ve kontrol edilmektedir.
- The agreement reached by the two branches of the budget authority in July is a sound one.
- Bütçe otoritesinin iki kolu tarafından Temmuz ayında varılan anlaşma sağlam bir anlaşmadır.
- This being the case, I cannot support these two reports.
- Hal böyleyken, bu iki raporu destekleyemem.
- When it comes to sustainable development, there are two possible perspectives.
- Sürdürülebilir kalkınma söz konusu olduğunda ise iki olası perspektif var.
- First of all, I too would of course like to thank our two rapporteurs.
- Her şeyden önce ben de tabii ki iki raportörümüze teşekkür etmek istiyorum.
- I want to pick out two points that we regard as positively essential in their significance.
- Önemleri açısından olumlu olarak gördüğümüz iki noktaya değinmek istiyorum.
- We are debating two very important reports on women's rights today.
- Bugün kadın hakları konusunda çok önemli iki raporu görüşüyoruz.
- If we look at the facts on the table two complexes of problems stand out.
- Masadaki gerçeklere baktığımızda iki karmaşık sorun göze çarpmaktadır.
- But I should like to put particular emphasis on two additional elements.
- Ancak iki ilave unsura özellikle vurgu yapmak istiyorum.
- We are faced with two dilemmas here.
- Burada iki ikilemle karşı karşıyayız.
- Therefore, it is necessary to distinguish between the two elements.
- Bu nedenle, iki unsur arasında ayrım yapmak gerekmektedir.
- The whole is better than the sum of its two parts.
- Bütün, iki parçasının toplamından daha iyidir.
- I have two observations to make in this connection.
- Bu bağlamda iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- It also takes two years of programming in order to reach EUR 60 billion.
- Ayrıca 60 milyar avroya ulaşmak için iki yıllık programlama gerekmektedir.
- I particularly welcome two provisions proposed by the Commission.
- Komisyon tarafından önerilen iki hükmü özellikle memnuniyetle karşılıyorum.
- Yet, I am concerned about the lack of cohesion which might result from the vote on these two texts.
- Yine de, bu iki metnin oylanmasından kaynaklanabilecek uyum eksikliğinden endişe duyuyorum.
- Firstly, there is a general safeguard clause, and secondly, there are two specific safeguard clauses.
- İlk olarak, genel bir koruma maddesi ve ikinci olarak da iki özel koruma maddesi bulunmaktadır.
- What I would like to do is to try and bridge the gulf between the two elements.
- Yapmak istediğim şey, iki unsur arasındaki uçurumu kapatmaya çalışmaktır.
- The Spanish Presidency is facing these two challenges.
- İspanya Dönem Başkanlığı bu iki meydan okumayla karşı karşıyadır.
- Thirdly, two different views were expressed about the delegation in Havana.
- Üçüncü olarak, Havana'daki delegasyon hakkında iki farklı görüş ifade edildi.
- I believe there are two ways of carrying out politics.
- Siyaset yapmanın iki yolu olduğuna inanıyorum.
- These two objectives are shared by all.
- Bu iki hedef herkes tarafından paylaşılmaktadır.
- One or two questions came up after the committee debate.
- Komite tartışmalarının ardından bir ya da iki soru gündeme geldi.
- I am capable of quite a few things, but not even I can listen to two people at once.
- Birçok şeyi yapabilirim, ama ben bile aynı anda iki kişiyi dinleyemem.
- Colleagues, it is my sad duty today to mark the deaths of innocent people in two recent attacks.
- Meslektaşlarım, bugün iki yeni saldırıda masum insanların ölümünü anmak benim için üzücü bir görev.
- Let me just touch on one or two issues.
- Bir iki konuya değinmeme izin verin.
- Transparency and commitments are two sides of the same coin.
- Şeffaflık ve taahhütler aynı madalyonun iki yüzüdür.
- We voted on two blocks of measures.
- İki blok tedbir için oy kullandık.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu tekliflerin kabul edilmesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti.
- Two hundred Members walked out when he was due to speak.
- Konuşma yapacağı sırada iki yüz üye salonu terk etti.
- An initial 14 years and then a further two years before it is incorporated.
- İlk 14 yıl ve ardından şirketleşmeden önce iki yıl daha.
- In reality, there are two alternative options to be considered.
- Gerçekte dikkate alınması gereken iki alternatif seçenek vardır.
- All that costs the airlines some two thousand million euros per annum.
- Tüm bunlar havayollarına yılda yaklaşık iki bin milyon avroya mal oluyor.
- However, we also understand that the two species at most serious risk of collapse are cod and northern hake.
- Bununla birlikte, en ciddi çöküş riski altında olan iki türün morina ve kuzey berlam balığı olduğunu da anlıyoruz.
- I do, however, remain concerned about two points.
- Bununla birlikte, iki nokta hakkında endişelerim devam etmektedir.
- Those are the two modifications I would propose to the English version.
- İngilizce versiyonda yapılmasını önerdiğim iki değişiklik bunlardır.
- In Nassau, we had two interesting debates on East Timor and Cuba.
- Nassau'da Doğu Timor ve Küba üzerine iki ilginç tartışma gerçekleştirdik.
- Allow me to stress two points.
- İki noktayı vurgulamama izin verin.
- I will comment on the points you raised from two perspectives.
- Belirttiğiniz hususları iki açıdan yorumlayacağım.
- It is against this background that the two directives must be reviewed.
- Bu çerçevede iki direktifin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
- The rapporteur's proposal is still torn between two ideas.
- Sözcünün önerisi hala iki fikir arasında kalmış durumda.
- The two peoples are currently trapped in a climate of fear and of obsession with retaliation.
- İki halk şu anda bir korku ve misilleme saplantısı iklimine hapsolmuş durumda.
- A conciliation commission has even been set up between the two arms of the executive.
- Yürütmenin iki kolu arasında bir uzlaşma komisyonu bile kurulmuştur.
- So the Commission is clearly operating at two levels.
- Dolayısıyla Komisyon açıkça iki düzeyde faaliyet göstermektedir.
- If no such work is being done, then I would like to have those two hours back for the urgencies.
- Eğer böyle bir çalışma yapılmıyorsa, o zaman acil durumlar için bu iki saati geri almak istiyorum.
- In Bonn in July last year, we talked to American businesses for two and a half hours.
- Geçen yıl Temmuz ayında Bonn'da Amerikalı işadamlarıyla iki buçuk saat boyunca konuştuk.
- Mr Ettl did a very good job in coordinating with the other two institutions.
- Bay Ettl diğer iki kurumla koordinasyon konusunda çok iyi bir iş çıkardı.
- This is due, in large part, to two factors.
- Bunun nedeni büyük ölçüde iki faktördür.
- We have presented two options in this context.
- Biz bu bağlamda iki seçenek sunduk.
- It is, in fact, infringing the Treaty on two points.
- Aslında bu direktif Antlaşmayı iki noktada ihlal etmektedir.
- Ireland is one of the two countries in which a majority of people would regret the EU's being dissolved.
- İrlanda, halkın çoğunluğunun AB'nin dağılmasından üzüntü duyacağı iki ülkeden biridir.
- Following on enlargement, discrepancies will become more pronounced in two ways.
- Genişlemenin ardından farklılıklar iki şekilde daha belirgin hale gelecektir.
- I have already indicated that we have received from two groups, including your group, a request for a statement.
- Sizin grubunuz da dahil olmak üzere iki gruptan açıklama talebi aldığımızı daha önce belirtmiştim.
- The two reports which are the subject of this debate both deal with the implementation of the common fisheries policy.
- Bu tartışmaya konu olan iki rapor da ortak balıkçılık politikasının uygulanmasıyla ilgilidir.
- These two recommendations are undeniably logical and deserve serious thought.
- Bu iki öneri inkar edilemeyecek kadar mantıklıdır ve üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmeyi hak etmektedir.
- Now, there are, in fact, two systems of qualified majority voting.
- Şimdi ise aslında iki farklı nitelikli çoğunluk oylama sistemi vardır.
- I should like to give Slovakia two priorities in this respect.
- Bu bağlamda Slovakya'ya iki öncelik vermek istiyorum.
- The boundaries of the two sides' territorial waters and airspace are also problematic.
- İki tarafın karasuları ve hava sahasının sınırları da sorunludur.
- There were two suggestions as to how to involve civil society in the work of this Convention.
- Sivil toplumun bu Sözleşme'nin çalışmalarına nasıl dahil edilebileceğine ilişkin iki öneri vardı.
- I am therefore in favour of this report, with two reservations.
- Bu nedenle, iki çekinceyle birlikte bu raporun lehindeyim.
- It is, in fact, infringing the Treaty on two points.
- Rapor aslında Antlaşmayı iki noktada ihlal etmektedir.
- The best that can be said about the Treaty is that it will only last for a year or two.
- Antlaşma hakkında söylenebilecek en iyi şey, sadece bir ya da iki yıl sürecek olmasıdır.
- The progress achieved in the course of two years has been impressive.
- İki yıllık süre zarfında kaydedilen ilerleme etkileyicidir.
- To finish, I have two questions.
- Bitirmek için iki sorum var.
- The answer is, two things, a few clichés and a reprieve.
- Cevap iki şey, birkaç klişe ve bir erteleme.
- Apart from getting the two sides talking, what else is to be done?
- İki tarafı konuşturmak dışında başka ne yapılabilir?
- We share the idea that the division of judicial issues between two pillars creates difficulties.
- Yargı konularının iki sütun arasında bölünmesinin zorluklar yarattığı fikrini paylaşıyoruz.
- I have abstained for two reasons.
- İki nedenden dolayı çekimser kaldım.
- There are two issues in relation to the mid-term reform before us.
- Önümüzde orta vadeli reformla ilgili iki konu var.
- The Kok report outlines two approaches to reducing the cost of enlargement.
- Kok raporu, genişlemenin maliyetini azaltmaya yönelik iki yaklaşımın ana hatlarını çizmektedir.
- But perhaps I could just say one or two things this afternoon.
- Ama belki bu öğleden sonra sadece bir iki şey söyleyebilirim.
- However, I should like to make two observations regarding this human rights debate.
- Bununla birlikte, bu insan hakları tartışmasına ilişkin iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- Section 'E.07' includes two new terminals in the Canary Islands.
- Bölüm 'E.07' Kanarya Adaları'nda iki yeni terminali içermektedir.
- The vote on the first two reports that we debated will take place tomorrow at 12 noon.
- Tartıştığımız ilk iki rapora ilişkin oylama yarın öğlen 12'de yapılacak.
- According to the law, however, Cyprus does not comprise two separate States.
- Ancak yasalara göre Kıbrıs iki ayrı devletten oluşmamaktadır.
- Things have only really been moving over the past two years.
- İşler sadece son iki yıldır gerçekten ilerliyor.
- First of all I must ask why we have two reports at all.
- Öncelikle neden iki raporumuz olduğunu sormalıyım.
- I believe we have to do this for two reasons, namely to increase efficiency and for the sake of greater transparency.
- Bunu iki nedenden dolayı yapmamız gerektiğine inanıyorum; verimliliği artırmak ve daha fazla şeffaflık için.
- The PPE-DE Group will not be supporting two of the points.
- PPE-DE Grubu iki noktayı desteklemeyecektir.
- Resources are scarce and the last thing we need is two different sets of capability goals.
- Kaynaklar kıttır ve ihtiyacımız olan son şey iki farklı kapasite hedefi setidir.
- It would be arrogance to attempt to sum up the Copenhagen Summit in two minutes.
- Kopenhag Zirvesi'ni iki dakikada özetlemeye kalkışmak küstahlık olur.
- Finally, two topics that are also very close to my heart.
- Son olarak, benim de kalbime çok yakın olan iki konu var.
- That certainly is the view of my dog, which is the proud owner of two human beings!
- Bu kesinlikle iki insanın sahibi olmaktan gurur duyan köpeğimin görüşüdür!
- Secondly, the two common positions strike a good balance between investor protection and investment freedom.
- İkinci olarak iki ortak tutum yatırımcının korunması ve yatırım özgürlüğü arasında iyi bir denge kurmaktadır.
- There would seem to be no common ground between these two camps.
- Bu iki kamp arasında ortak bir zemin yok gibi görünüyor.
- That would mean that for some EU markets all but one or two companies would be exempted.
- Bu, bazı AB piyasaları için bir ya da iki şirket dışında tüm şirketlerin muaf tutulacağı anlamına gelecektir.
- We need to minimise the grey area between these two product categories, food and medical products, as far as possible.
- Bu iki ürün kategorisi olan gıda ve tıbbi ürünler arasındaki gri alanı mümkün olduğunca en aza indirmemiz gerekmektedir.
- There are two main elements to this.
- Bunun iki ana unsuru var.
- This is a free trade agreement between the two parties.
- Bu, iki taraf arasında bir serbest ticaret anlaşmasıdır.
- I should nonetheless like to address two more matters.
- Bununla birlikte iki konuya daha değinmek istiyorum.
- We identify two main problems with the amendments.
- Değişikliklerle ilgili iki temel sorun tespit ediyoruz.
- There are two factors crucial to growth and prosperity.
- Büyüme ve refah için çok önemli iki faktör vardır.
- I think it important that we send two clear messages today.
- Bugün iki net mesaj göndermemizin önemli olduğunu düşünüyorum.
- Let us recall just two key points of the context of those discussions.
- Bu tartışmaların bağlamına ilişkin sadece iki kilit noktayı hatırlayalım.
- This compromise document is accompanied by two statements.
- Bu uzlaşma belgesine iki açıklama eşlik etmektedir.
- I would like to thank the Minister for his availability but I am going to withdraw my speech, for two reasons.
- Sayın Bakan'a müsait olduğu için teşekkür etmek istiyorum ancak iki nedenden ötürü konuşmamı geri çekiyorum.
- If I do not dwell on this, it is simply because there are one or two questions I should like to raise with you.
- Eğer bu konu üzerinde durmuyorsam bunun nedeni size yöneltmek istediğim bir ya da iki soru olmasıdır.
- The House possesses immunity under two different provisions.
- Meclis iki farklı hüküm kapsamında dokunulmazlığa sahiptir.
- We have negotiated with our US counterparts for over two years.
- ABD'li muhataplarımızla iki yılı aşkın bir süredir müzakerelerde bulunuyoruz.
- I should like to make two observations in this connection.
- Bu bağlamda iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- It will certainly be no easy matter to identify minimum standards, for two reasons.
- İki nedenden ötürü asgari standartları belirlemek kesinlikle kolay olmayacaktır.
- The situation being as it is, I will make two proposals.
- Durum böyle iken, iki öneride bulunacağım.
- This clearance took about two years longer than originally planned for.
- Bu değerlendirme başlangıçta planlanandan yaklaşık iki yıl daha uzun sürdü.
- Realistic in the sense that practice and theory are two different things.
- Pratik ve teorinin iki farklı şey olduğu anlamında gerçekçi.
- By helping the Iranian people to liberate themselves, we would be providing the region with two lessons.
- İran halkının kendini özgürleştirmesine yardım ederek bölgeye iki ders vermiş oluruz.
- However, this report raises two series of problems.
- Bununla birlikte, bu rapor iki dizi sorunu gündeme getirmektedir.
- Time is short, so I shall address what seem to me to be two particularly important points.
- Zaman kısa, bu nedenle bana özellikle önemli görünen iki noktaya değineceğim.
- There are broadly two categories of amendments.
- Genel olarak iki değişiklik kategorisi vardır.
- I shall confine myself quickly to two puzzling facts.
- Kendimi hızlıca iki şaşırtıcı gerçekle sınırlayacağım.
- I have two observations with regard to the Minutes.
- Tutanaklara ilişkin iki gözlemim var.
- Most of those arrested during the two demonstrations have since not been charged with any offence.
- İki gösteri sırasında tutuklananların çoğu o zamandan beri herhangi bir suçla itham edilmemiştir.
- In future, a report on the EBRD will be presented to the European Parliament every two years.
- Gelecekte Avrupa Parlamentosuna Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası hakkında her iki yılda bir rapor sunulacaktır.
- Furthermore, these differences do not just exist between these two fora, but also within each one.
- Dahası, bu farklılıklar sadece bu iki forum arasında değil, aynı zamanda her birinin kendi içinde de mevcuttur.
- There are two other points that I want to make very briefly.
- Çok kısaca değinmek istediğim iki nokta daha var.
- I would like to put just two supplementary questions.
- Sadece iki ek soru yöneltmek istiyorum.
- There are two aspects in this process which I find fascinating.
- Bu süreçte büyüleyici bulduğum iki husus var.
- I hope that we will see an interaction between these two elements.
- Bu iki unsur arasında bir etkileşim göreceğimizi umuyorum.
- Two Zimbabwean politicians are listening to our debate today.
- Bugün iki Zimbabveli politikacı tartışmamızı dinliyor.
- The counting of any secret vote is carried out by between two and six tellers, drawn by lot from among the Members.
- Herhangi bir gizli oyun sayımı, Üyeler arasından kura ile seçilen iki ila altı veznedar tarafından gerçekleştirilir.
- These are the two solutions.
- İki çözüm bunlardır.
- That is very good, but it has left two fundamental problems.
- Bu çok iyi ancak iki temel sorun ortaya çıkarmıştır.
- The first item is the vote on two requests for urgent procedure in relation to.
- İlk madde, aşağıdaki konularla ilgili iki acil prosedür talebinin oylanmasıdır.
- Workers who had maximum two years left to his/her retirement will not be affected by the new scheme.
- Emekli olmalarına en fazla iki yıl kalmış olan işçiler, yeni sistemden etkilenmeyecektir.
- I wish to begin by congratulating the two rapporteurs.
- Sözlerime iki raportörü tebrik ederek başlamak istiyorum.
- I wish to answer two questions.
- İki soruya cevap vermek istiyorum.
- But I want to join previous speakers in emphasising two concerns.
- Ancak ben de önceki konuşmacılara katılarak iki hususu vurgulamak istiyorum.
- This is the reason for the two declarations adopted during the European Councils.
- Avrupa Konseyleri sırasında kabul edilen iki deklarasyonun nedeni budur.
- We shall therefore listen even more closely to what he says over the next two minutes.
- Bu nedenle önümüzdeki iki dakika boyunca söylediklerini daha da yakından dinleyeceğiz.
- That will add days to sales for only for two years' worth of savings.
- Bu da sadece iki yıllık tasarruf için satışlara günler ekleyecektir.
- There are two main rights that workers have through these regulations.
- Bu yönetmelikler aracılığıyla işçilerin sahip olduğu iki temel hak vardır.
- My group has tabled two amendments again for plenary.
- Grubum genel kurula yeniden iki değişiklik önergesi sundu.
- I should like to offer my congratulations to the two rapporteurs on an enormously complicated and difficult task.
- İki raportörü son derece karmaşık ve zor bir görevi yerine getirdikleri için tebrik etmek isterim.
- Achieving the aims that we identified at Nice and Gothenburg will depend on two very important factors.
- Nice ve Göteborg'da belirlediğimiz hedeflere ulaşılması iki önemli faktöre bağlı olacaktır.
- At the moment, we have three headings, so we can add a maximum of two.
- Şu anda üç başlığımız var, bu nedenle en fazla iki başlık ekleyebiliriz.
- There are two main reasons why it has adopted this approach.
- Bu yaklaşımı benimsemesinin iki temel nedeni var.
- There were two reactions to this.
- Buna karşı verilen iki tepki vardı.
- This afternoon, Parliament welcomed as its guests two initiators, and the interest was overwhelming.
- Bu öğleden sonra Parlamento iki girişimciyi konuk olarak ağırladı ve ilgi çok büyüktü.
- The two communities are increasingly segregated - and both are armed.
- Bu iki toplum giderek birbirinden ayrılıyor ve her ikisi de silahlanmış durumda.
- I shall end with two brief comments.
- İki kısa yorumla sözlerime son vereceğim.
- We will get back to the subject when Parliament draws up a report in two years' time.
- Parlamento iki yıl içinde bir rapor hazırladığında konuya tekrar döneceğiz.
- Why did you take only the two largest groups?
- Neden sadece en büyük iki grubu aldınız?
- I support everything that the two rapporteurs have said.
- İki raportörün söylediği her şeyi destekliyorum.
- I want to deal with two issues; one is data retention and the other is opt-in, opt-out.
- İki konuyu ele almak istiyorum; biri veri saklama, diğeri ise kabul etme, devre dışı bırakma.
- Two elements of the proposed Accession Partnership have reinforced this decision.
- Önerilen Katılım Ortaklığının iki unsuru bu kararı pekiştirdi.
- For the past two hours this has been a debate marked with a very particular character.
- Son iki saattir bu tartışma çok özel bir karaktere sahipti.
- There are nonetheless two things we do not entirely agree with.
- Yine de tamamen katılmadığımız iki şey var.
- We were proud to do so then and I am proud today after your record in office of two and a half years.
- O zaman bunu yapmaktan gurur duyduk ve iki buçuk yıllık görev sürenizin ardından bugün de gurur duyuyorum.
- The first is that a start be made on a special process of bringing the two cultural horizons together.
- Birincisi, iki kültürel ufku bir araya getirecek özel bir sürecin başlatılmasıdır.
- I then negotiated for two years on behalf of the Committee on Agriculture.
- Daha sonra Tarım Komitesi adına iki yıl boyunca müzakerelerde bulundum.
- We are ultimately concerned here with two important political questions.
- Biz burada nihayetinde iki önemli siyasi soruyla ilgileniyoruz.
- Therefore, we will not support the two amendments by the Liberals and the Greens.
- Bu nedenle, Liberaller ve Yeşiller tarafından sunulan iki değişiklik önergesini desteklemeyeceğiz.
- There are two possible scenarios, one negative and the other positive.
- Biri olumsuz, diğeri olumlu olmak üzere iki olası senaryo var.
- The alarm bells are ringing, the Gordian knot has not yet been hacked in two, but Parliament, I hope, is not giving up.
- Alarm zilleri çalıyor, Gordion düğümü henüz ikiye ayrılmadı ancak Parlamento umarım pes etmiyordur.
- Supporting one of the two sides is not going to produce a successful outcome to the conflict.
- İki taraftan birini desteklemek çatışmaya başarılı bir sonuç getirmeyecektir.
- That said, I will turn to the first two suggestions, which, moreover, have already been put forward this evening.
- Bununla birlikte, bu akşam zaten ortaya konmuş olan ilk iki öneriye döneceğim.
- So, 'make law, not war', change the agenda, give us time, stay there for a year or two.
- Yani, 'savaş değil, yasa yapın', gündemi değiştirin, bize zaman tanıyın, bir ya da iki yıl orada kalın.
- As soon as we had the possibility of granting, postponing or refusing to grant discharge, we were faced with two risks.
- Tahliye izni verme, erteleme veya reddetme imkanına sahip olur olmaz iki riskle karşı karşıya kaldık.
- The rapporteur has produced two excellent reports.
- Raportör iki mükemmel rapor hazırlamıştır.
- I will just focus on two main issues here.
- Burada sadece iki ana konuya odaklanacağım.
- Two things strike me as being of particular importance, quite independently of the steps taken to date.
- Bugüne kadar atılan adımlardan tamamen bağımsız olarak iki şey bana özellikle önemli geliyor.
- The Council agreed to work on the basis of two proposals.
- Konsey iki öneri temelinde çalışmayı kabul etmiştir.
- I would like to concentrate on one or two specific political issues.
- Bir ya da iki spesifik siyasi konuya odaklanmak istiyorum.
- Two national carriers, Sabena and Swissair, have folded.
- İki ulusal taşıyıcı, Sabena ve Swissair iflas etti.
- I speak as someone who has started two airlines.
- İki havayolu şirketi kurmuş biri olarak konuşuyorum.
- I would particularly like to focus on two aspects which I think are missing.
- Özellikle eksik olduğunu düşündüğüm iki hususa odaklanmak istiyorum.
- That Tampere Summit is almost two years old.
- Tampere Zirvesi neredeyse iki yaşında.
- There are in fact only two options.
- Aslında sadece iki seçenek vardır.
- This force must command the confidence of the two sides.
- Bu güç iki tarafın da güvenini kazanmalıdır.
- One regulation with two chapters.
- İki bölümlü bir yönetmelik.
- Once all this was done, there remained two important issues to resolve within the framework of the 2003 budget.
- Tüm bunlar yapıldıktan sonra, 2003 bütçesi çerçevesinde çözülmesi gereken iki önemli konu kalmıştır.
- Two separate resolutions may be before us, but the link that is being sustained between them is an artificial one.
- Önümüzde iki ayrı karar tasarısı olabilir, ancak bunlar arasında sürdürülen bağlantı yapay bir bağlantıdır.
- The European Union has issued two statements expressing its concern about allegations of ballot rigging.
- Avrupa Birliği, seçimlere hile karıştırıldığı iddialarına ilişkin endişelerini dile getiren iki açıklama yayınladı.
- We feel that there are two supplementary measures which need to be taken in addition to those already adopted.
- Halihazırda kabul edilmiş olanlara ek olarak alınması gereken iki tamamlayıcı tedbir olduğunu düşünüyoruz.
- Today, our only points of contact are our two representatives within the Intergovernmental Conference.
- Bugün tek temas noktamız Hükümetlerarası Konferans bünyesindeki iki temsilcimizdir.
- We are therefore firmly convinced that the two must be kept separate and progress made on both of them without delay.
- Bu nedenle bu iki konunun ayrı tutulması ve her ikisinde de gecikmeksizin ilerleme kaydedilmesi gerektiğine inanıyoruz.
- Coherence between these two instruments is, in my opinion, extremely important.
- Bu iki araç arasındaki uyum bence son derece önemlidir.
- I am delighted to respond to this debate on the two reports concerning zoonoses.
- Zoonoz hastalıklarla ilgili iki rapor hakkında bu tartışmaya yanıt vermekten memnuniyet duyuyorum.
- This is something we regret, but the report does not answer two fundamental questions.
- Bu durumdan üzüntü duyuyoruz ancak rapor iki temel soruya cevap vermiyor.
- I should like to comment on two amendments accepted by the committee.
- Komite tarafından kabul edilen iki değişiklik hakkında yorum yapmak istiyorum.
- We will support these two ideas which we consider to be positive.
- Olumlu olduğunu düşündüğümüz bu iki fikri destekleyeceğiz.
- So far as I know, there are two amendments remaining.
- Bildiğim kadarıyla geriye iki değişiklik kaldı.
- I would like to highlight two examples.
- İki örneğin altını çizmek istiyorum.
- The political dialogue traditionally involves an exchange of opinions about development in the two regions.
- Siyasi diyalog geleneksel olarak iki bölgedeki kalkınmaya ilişkin görüş alışverişini içerir.
- The rapporteur has, among other things, taken on board two important amendments.
- Raportör, diğer hususların yanı sıra, iki önemli değişikliği de dikkate almıştır.
- The proposal added a further two sweeteners to the positive list of permitted sweeteners.
- Öneri, izin verilen tatlandırıcıların pozitif listesine iki tatlandırıcı daha eklemiştir.
- There are two things I would like to say to the European Commission.
- Avrupa Komisyonu'na söylemek istediğim iki şey var.
- If they were working for eight years, why can they not work for two more months?
- Eğer sekiz yıldır çalışıyorlarsa, neden iki ay daha çalışamasınlar?
- I would like to thank you for being here and ask you two very brief and specific questions.
- Burada bulunduğunuz için teşekkür etmek ve size çok kısa ve spesifik iki soru sormak istiyorum.
- We found no solution to the problem of our two homes.
- İki evimiz sorununa bir çözüm bulamadık.
- Two documents, which were tabled on 26 September by Stuart Harbison, the Chairman of the WTO General Council.
- DTÖ Genel Konseyi Başkanı Stuart Harbison tarafından 26 Eylül'de masaya yatırılan iki belge.
- I would like to take this opportunity to make two observations.
- Bu vesileyle iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- It was following two petitions collecting more than 1000 signatures that this report was undertaken.
- Bu rapor, 1000'den fazla imza toplayan iki dilekçenin ardından hazırlanmıştır.
- At the scene of the crime indicated there are two possible victims, but they say nothing.
- Olay yerinde iki olası kurban olduğu belirtiliyor ancak hiçbir şey söylemiyorlar.
- We can discuss subsidiarity but in practice it cannot work with the two systems.
- Yerindenliği tartışabiliriz ancak pratikte iki sistemle birlikte çalışamaz.
- There is always a vying between these two groups.
- Bu iki grup arasında her zaman bir çekişme vardır.
- The production processes for these two categories of products have technical, financial and organoleptic differences.
- Bu iki ürün kategorisinin üretim süreçleri teknik, finansal ve organoleptik farklılıklara sahiptir.
- There seem at present to be two main trends in Libya.
- Şu anda Libya'da iki ana eğilim var gibi görünüyor.
- To say which of the two sides in the European Union was right.
- Avrupa Birliği'nde iki taraftan hangisinin haklı olduğunu söylemek için.
- The two previous massive decommissioning rounds have reduced the British white fish fleet by around 40%.
- Daha önceki iki büyük hizmet dışı bırakma turu İngiliz beyaz balık filosunu yaklaşık %40 oranında azaltmıştır.
- Our two major tasks, internal reform and external enlargement, are closely interconnected.
- İki temel görevimiz olan iç reform ve dış genişleme birbiriyle yakından bağlantılıdır.
- It also provided a European perspective for the two island communities.
- Ayrıca iki ada toplumu için bir Avrupa perspektifi de sağlamıştır.
- It would be two or three times his annual turnover.
- Yıllık cirosunun iki ya da üç katı olacaktır.
- We support the two amendments he has tabled.
- Sunduğu iki değişiklik önergesini destekliyoruz.
- Moreover, their numbers have risen to over 15 000 in the past two years.
- Dahası sayıları son iki yılda 15.000'in üzerine çıkmıştır.
- The draft decision takes account of the two references.
- Karar taslağı bu iki referansı dikkate almaktadır.
- Linking the two continents is, as President Prodi has put it, a matter of European concern.
- İki kıtanın birbirine bağlanması, Başkan Prodi'nin de ifade ettiği gibi, Avrupa'yı ilgilendiren bir konudur.
- We therefore need to provide additional resources to the other two categories, or at least to the third.
- Bu nedenle diğer iki kategoriye ya da en azından üçüncüsüne ek kaynak sağlamamız gerekiyor.
- It is evident that neither of the two defendants received a fair trial.
- Her iki sanığın da adil bir şekilde yargılanmadığı açıktır.
- I have two further remarks.
- İki hususu daha belirtmek isterim.
- It is at that point that Ecofin will become dominant and will hamstring the other two Councils.
- İşte bu noktada Ecofin baskın hale gelecek ve diğer iki Konsey'i engelleyecektir.
- I have just two or three comments to make as time is so short.
- Zaman çok kısa olduğu için sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- I just want to touch on two other points he raised.
- Sadece dile getirdiği diğer iki noktaya değinmek istiyorum.
- I am gratified by the progress made by these two countries.
- Bu iki ülke tarafından kaydedilen ilerlemeden memnuniyet duyuyorum.
- Today's sitting winds up two very special days here in Strasbourg.
- Bugünkü oturumla birlikte Strazburg'da çok özel iki gün sona eriyor.
- There are two important reports on this evening's agenda.
- Bu akşamın gündeminde iki önemli rapor var.
- We have tabled two amendments which we hope the House will accept.
- Meclis'in kabul edeceğini umduğumuz iki değişiklik önergesi sunduk.
- It now seems that there is going to be a pass at Canfranc but, for the moment, there are just those two passes.
- Şimdi Canfranc'ta bir geçiş olacak gibi görünüyor ama şimdilik sadece bu iki geçiş var.
- And we must make the two things compatible in the eyes of the population, of the citizens of Europe.
- Ve bu iki şeyi halkın, Avrupa vatandaşlarının gözünde uyumlu hale getirmeliyiz.
- Access to waters and resources involves two issues.
- Sulara ve kaynaklara erişim iki konuyu içermektedir.
- The confusion arises from two different versions of the original having been circulated.
- Karışıklık, orijinalin iki farklı versiyonunun dolaşımda olmasından kaynaklanmaktadır.
- I want to give two answers.
- İki cevap vermek istiyorum.
- In this respect, we welcome the two Commission communications, which examine these complex issues in great depth.
- Bu bağlamda bu karmaşık konuları derinlemesine inceleyen iki Komisyon tebliğini memnuniyetle karşılıyoruz.
- The follow-up to the pension taxation communication of April 2001 has developed along two tracks.
- Nisan 2001 tarihli emeklilik vergilendirmesi tebliğinin takibi iki yönde gelişmiştir.
- Of the comments expressed, I shall pick out two or three issues.
- İfade edilen yorumlar arasından iki ya da üç hususu seçeceğim.
- Before concluding, may I give some brief replies to two specific questions?
- Sözlerime son vermeden önce, iki spesifik soruya kısa yanıtlar verebilir miyim?
- In other words, there are more than 1 500 years between these two decisions.
- Yani bu iki karar arasında 1500 yıldan fazla bir süre var.
- It is much easier if we have only two options and that is what is being put to us today.
- Elimizde sadece iki seçenek varsa bu çok daha kolaydır ve bugün bize sunulan da budur.
- This proposal has two snags.
- Bu önerinin iki engeli vardır.
- To be more precise, this change to the OIE rules must take two forms.
- Daha açık olmak gerekirse Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü kurallarında yapılacak bu değişiklik iki şekilde olmalıdır.
- At least two meetings a year, if not three, should take place.
- Üç olmasa bile yılda en az iki toplantı yapılmalıdır.
- There are two messages coming from this House today.
- Bugün bu Meclisten gelen iki mesaj var.
- The success of these two autonomous regions will benefit China, but would also be important for Europe.
- Bu iki özerk bölgenin başarısı Çin'in yararına olacaktır, ancak Avrupa için de önemli olacaktır.
- We therefore think we should focus on two essential aspects of this.
- Dolayısıyla bunun iki temel yönüne odaklanmamız gerektiğini düşünüyoruz.
- You are dividing the world into two.
- Dünyayı ikiye bölüyorsunuz.
- The best that can be said about the Treaty is that it will only last for a year or two.
- Antlaşma hakkında söylenebilecek en iyi şey, sadece bir ya da iki yıl dayanacağıdır.
- The Member States have been given two years to do this in.
- Üye Devletlere bunu yapmaları için iki yıl süre verilmiştir.
- I would very briefly like to talk to you about two issues.
- Sizinle çok kısaca iki konu hakkında konuşmak istiyorum.
- I would ask you to prevent this in future, otherwise I too would like to speak for another two minutes.
- Bunu gelecekte önlemenizi rica ediyorum, aksi takdirde ben de iki dakika daha konuşmak istiyorum.
- In this report I touch on two particular issues which may be seen as minor but are important.
- Bu raporda küçük görülebilecek ancak önemli olan iki konuya değineceğim.
- We shall only vote now on the two Caudron reports.
- Şimdi sadece iki Caudron raporunu oylayacağız.
- I would like to highlight two amendments to the Commission draft.
- Komisyon taslağında yapılan iki değişikliğin altını çizmek istiyorum.
- The Commission has published two harmonised statistical methodologies since 1990.
- Komisyon 1990 yılından bu yana iki uyumlaştırılmış istatistiksel metodoloji yayınlamıştır.
- There would appear, however, to be two conflicting trends in Libya.
- Ancak Libya'da birbiriyle çelişen iki eğilim var gibi görünüyor.
- I believe that these are two very tangible issues on the basis of which Turkey's credibility can be judged.
- Bunların, Türkiye'nin güvenilirliğinin değerlendirilebileceği çok somut iki konu olduğuna inanıyorum.
- The television without frontiers directive and the e-commerce directive are two cases in point.
- Sınır tanımayan televizyon direktifi ve e-ticaret direktifi bu konuda iki örnektir.
- I have two things to say in response to the comments and questions we have just heard.
- Az önce dinlediğimiz yorum ve sorulara cevaben söyleyeceğim iki şey var.
- Accordingly our group is submitting two amendments.
- Buna göre grubumuz iki değişiklik önergesi sunmaktadır.
- We are now about to have a debate for two hours.
- Şimdi iki saat sürecek bir tartışma yapmak üzereyiz.
- In turn, it creates two further problems; safety and the management of waste.
- Bu da iki sorun daha yaratmaktadır; güvenlik ve atık yönetimi.
- Some of these issues have been outstanding on the Council's agenda for more than two years.
- Bu konulardan bazıları iki yılı aşkın bir süredir Konseyin gündeminde yer almaktadır.
- I assume, though, that you have heard of its two stars, Hugh Grant and Andy McDowell.
- Yine de, filmin iki yıldızı Hugh Grant ve Andy McDowell'ı duyduğunuzu varsayıyorum.
- It is two years now since the violent Israeli-Palestinian conflict broke out again.
- İsrail-Filistin arasındaki şiddetli çatışmanın yeniden patlak vermesinin üzerinden iki yıl geçti.
- I think that, within this, we shall face another two important issues.
- Bu çerçevede iki önemli konuyla daha karşı karşıya kalacağımızı düşünüyorum.
- Allow me to say a word or two about the environmental aspect.
- Çevresel boyutla ilgili bir iki şey söylememe izin verin.
- There are two points in the motions on which I should like to comment briefly.
- Önergelerde üzerinde kısaca yorum yapmak istediğim iki nokta var.
- You realise that the labour market and welfare are two sides of the same coin.
- İşgücü piyasası ve refahın aynı madalyonun iki yüzü olduğunun farkındasınız.
- The Commission's two other priorities for 2003 have a close link with enlargement.
- Komisyon'un 2003 yılı için diğer iki önceliğinin genişleme ile yakın bir bağlantısı vardır.
- Mr Cornillet suggested that we should not take the two papers together.
- Bay Cornillet iki belgeyi birlikte ele almamamızı önerdi.
- In other words, an average of around two or three chapters will remain for the Danish Presidency to conclude.
- Başka bir deyişle, Danimarka Dönem Başkanlığı'nın sonuçlandırması gereken ortalama iki ya da üç fasıl kalacaktır.
- We need to push ahead on two fronts at European level.
- Avrupa düzeyinde iki cephede ilerlememiz gerekiyor.
- We should not confuse two different things here.
- Burada iki farklı şeyi birbirine karıştırmamalıyız.
- Let me touch upon two points which are, in my view, especially important.
- Bana göre özellikle önemli olan iki noktaya değinmek istiyorum.
- We are facing a veritable obstacle race, in political and electoral terms, in the next two and a half years.
- Önümüzdeki iki buçuk yıl içerisinde siyasi ve seçimsel anlamda gerçek bir engel yarışı ile karşı karşıyayız.
- Ratification preparations by the remaining two Member States are at an advanced stage.
- Geriye kalan iki Üye Devletin onay hazırlıkları ileri bir aşamadadır.
- He came for two days and stayed for a week.
- İki günlüğüne geldi ve bir hafta kaldı.
- However, I would like to make two brief observations of my own.
- Bununla birlikte, ben de kendime ait iki kısa gözlemde bulunmak istiyorum.
- We are now some two and a half years through the seven-year programme 2000-2006.
- Şu anda 2000-2006 yılları arasındaki yedi yıllık programın yaklaşık iki buçuk yılını tamamlamış bulunuyoruz.
- Let us not confine ourselves to looking at these two areas of budgetary policy.
- Kendimizi bütçe politikasının bu iki alanına bakmakla sınırlamayalım.
- If you are really trying to get the best result, then there are two things you have to do.
- Eğer gerçekten en iyi sonucu elde etmeye çalışıyorsanız, o zaman yapmanız gereken iki şey var.
- I would like to make two points.
- İki noktaya değinmek istiyorum.
- I welcome the dynamism of our rapporteur, although I would like to make two observations.
- Raportörümüzün dinamizmini memnuniyetle karşılıyorum, ancak iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- They are two different things, different in the moral hierarchy and in the hierarchy of evil.
- Bunlar iki farklı şeydir, ahlaki hiyerarşide ve kötülük hiyerarşisinde farklıdır.
- This leads me to put two questions, the first of which has to do with how this defence policy is to develop in future.
- Bu durum beni iki soru sormaya yöneltiyor; bunlardan ilki savunma politikasının gelecekte nasıl gelişeceği ile ilgili.
- We are faced with two sides who do not respect what the United Nations or the political forces decide.
- Birleşmiş Milletler ya da siyasi güçlerin kararlarına saygı duymayan iki tarafla karşı karşıyayız.
- Of the comments expressed, I shall pick out two or three issues.
- İfade edilen yorumlar arasından iki ya da üç konuyu seçeceğim.
- In the Commission's press release in June it noted that these two aspects have been separated.
- Komisyon'un Haziran ayındaki basın açıklamasında bu iki konunun birbirinden ayrıldığı belirtilmişti.
- What will we have to offer in terms of technology in two, three or four years' time?
- İki, üç veya dört yıl sonra teknoloji açısından ne sunmamız gerekecek?
- So there are two blocks.
- Yani iki blok var.
- It is not acceptable to choose one or two working languages because Parliament is not an international organisation.
- Parlamento uluslararası bir kuruluş olmadığı için bir ya da iki çalışma dilinin seçilmesi kabul edilemez.
- We cannot have two different procedures being applied in the same week.
- Aynı hafta içinde iki farklı prosedür uygulayamayız.
- The European Parliament, or at least the rapporteur, considered that this proposal raised two problems.
- Avrupa Parlamentosu ya da en azından sözcü, bu teklifin iki soruna yol açtığını düşünmektedir.
- Our intention is to start an action programme focusing on the main regulatory priorities of the two sides.
- Niyetimiz, iki tarafın temel düzenleyici önceliklerine odaklanan bir eylem programı başlatmaktır.
- The two things are very closely related.
- İki şey birbiriyle çok yakından ilişkilidir.
- The report has now been adopted and will be published and promoted once one or two details have been sorted out.
- Rapor artık kabul edilmiştir ve bir iki ayrıntı çözüldükten sonra yayınlanacak ve tanıtılacaktır.
- We feel that the two parallel decisions are utterly disproportionate.
- İki paralel kararın tamamen orantısız olduğunu düşünüyoruz.
- In the central belt of Scotland there are two serious broadsheet newspapers, The Herald and The Scotsman.
- İskoçya'nın orta kuşağında The Herald ve The Scotsman olmak üzere iki ciddi gazete bulunmaktadır.
- I want to ask two questions.
- Ben iki soru sormak istiyorum.
- I shall only refer to two points from today's debate, which are of particular interest to the Commission.
- Bugünkü tartışmada Komisyon'u yakından ilgilendiren sadece iki noktaya değineceğim.
- There are two other things in the report I would like to highlight.
- Raporda altını çizmek istediğim iki husus daha var.
- I think that two messages must be sent to Macedonia today.
- Bugün Makedonya'ya iki mesaj gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Like the previous two speakers I welcome this report and I praise the rapporteur for her work.
- Önceki iki konuşmacı gibi ben de bu raporu memnuniyetle karşılıyor ve raportörü çalışmalarından dolayı takdir ediyorum.
- It is all the more discriminatory because these two areas of production are those most responsible for desertification.
- Bu daha da ayrımcı bir durumdur çünkü bu iki üretim alanı çölleşmeden en çok sorumlu olan bölgelerdir.
- My report contains an amendment with which we seek to alter two points in the Commission’s proposal.
- Raporum, Komisyon'un teklifindeki iki noktayı değiştirmeyi amaçladığımız bir değişiklik içeriyor.
- This is, of course, not the first time that we are arguing in Parliament about these two principles.
- Elbette Parlamento'da bu iki ilke hakkında ilk kez tartışmıyoruz.
- There are two amendments that I see as being of enormous importance when we come to the vote.
- Oylamaya geldiğimizde çok büyük önem taşıdığını düşündüğüm iki değişiklik var.
- But I want to stress one or two points he made.
- Ama ben onun değindiği bir iki noktayı vurgulamak istiyorum.
- That is why it is imperative to stabilise the two major states of Turkmenistan and Uzbekistan in particular.
- Bu nedenle özellikle iki büyük devlet olan Türkmenistan ve Özbekistan'ın istikrara kavuşturulması zorunludur.
- My compliments also to the two rapporteurs and the chairman of the budgetary committee, who proved a safe pair of hands.
- İki raportöre ve bütçe komisyonu başkanına da övgülerimi sunarım.
- Please allow me to make two comments by way of conclusion.
- Lütfen sonuç olarak iki yorum yapmama izin verin.
- I would like to start by clarifying two points that seem essential to me.
- Bana önemli görünen iki noktayı açıklığa kavuşturarak başlamak istiyorum.
- The two specific safeguard clauses concern the common market and legal and internal affairs.
- İki özel koruma maddesi ortak pazar ile hukuk ve içişlerine ilişkindir.
- In two years, hunger caused more deaths than the two world wars put together.
- İki yıl içinde açlık, iki dünya savaşının toplamından daha fazla ölüme neden oldu.
- I hope today's debate will enable us to reconcile the remaining points of divergence between the two reports.
- Bugünkü tartışmanın, iki rapor arasında kalan ayrışma noktalarını uzlaştırmamızı sağlayacağını umuyorum.
- The issue was discussed at some length in the Conference of Presidents in Strasbourg, two meetings ago.
- Bu konu iki toplantı önce Strazburg'da yapılan Başkanlar Konferansında uzun uzun tartışıldı.
- I think there were two parts to your question.
- Sorunuzun iki kısmı olduğunu düşünüyorum.
- Firstly, it claims that the two decisions are not connected because they are not simultaneous.
- İlk olarak, bu iki kararın birbiriyle bağlantılı olmadığını çünkü eş zamanlı olmadıklarını iddia etmektedir.
- If they were working for eight years, why can they not work for two more months?
- Sekiz yıldır çalışıyorlarsa, neden iki ay daha çalışamasınlar?
- I am faced now with the problem of having to address two different subjects at the same time.
- Şu anda iki farklı konuyu aynı anda ele almak gibi bir sorunla karşı karşıyayım.
- These two events, however, have many things in common.
- Ancak bu iki olayın pek çok ortak noktası var.
- Parliament's report makes a very clear distinction between these two areas.
- Parlamento raporu bu iki alan arasında çok net bir ayrım yapmaktadır.
- The Commission’s proposal would mean the number of samples we take each season falling from ten to two.
- Komisyonun önerisi, her sezon aldığımız numune sayısının ondan ikiye düşmesi anlamına gelmektedir.
- With these two arrangements, we put an end to discussions which started a long time ago.
- Bu iki düzenleme ile uzun süre önce başlayan tartışmalara son noktayı koymuş olduk.
- I shall be brief for two reasons.
- İki nedenden ötürü kısa keseceğim.
- We in Parliament should play our part in promoting contact between the two states.
- Parlamento olarak iki ülke arasındaki temasların teşvik edilmesinde üzerimize düşen rolü oynamalıyız.
- I should also like to mention two horizontal issues.
- İki yatay konuya da değinmek istiyorum.
- It is my belief that there are two things that have to be dealt with together.
- Benim inancım odur ki, birlikte ele alınması gereken iki konu vardır.
- Those are the reasons why I decided to withdraw these two amendments.
- Bu iki değişikliği geri çekmeye karar vermemin sebepleri bunlardır.
- There is no contradiction between our two positions, quite the opposite.
- İki pozisyonumuz arasında bir çelişki yok, tam tersi.
- I could go on, but the two reasons have already been stated.
- Devam edebilirim, ancak iki neden zaten belirtilmişti.
- A few days ago some incidents took place, in which two people were killed and dozens wounded.
- Birkaç gün önce iki kişinin öldüğü ve onlarca kişinin yaralandığı bazı olaylar meydana geldi.
- In turn, it creates two further problems; safety and the management of waste.
- Bu da iki sorun daha yaratıyor; güvenlik ve atık yönetimi.
- Is it just to suit two DGs which could not come up with a cooperative proposal?
- İş birliğine dayalı bir teklifle gelemeyen iki Genel Müdürlüğe uymak için mi?
- I just want to address one or two points, and do so briefly.
- Sadece bir ya da iki noktaya değinmek istiyorum ve bunu da kısaca yapacağım.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın iki karanlık yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- I therefore call on the Commission to present a proposal to regulate these two types of crime.
- Bu nedenle Komisyon'u bu iki suç türünü düzenleyecek bir teklif sunmaya çağırıyorum.
- Two hundred and fifty million children are regarded by their parents as an investment in their whole family's survival.
- İki yüz elli milyon çocuk, ebeveynleri tarafından tüm ailenin hayatta kalması için bir yatırım olarak görülüyor.
- These two directives are obviously in this category.
- Bu iki yönerge açıkça bu kategoridedir.
- There are two things I would like to ask the Council.
- Konsey'e sormak istediğim iki şey var.
- I have already addressed in my introductory statement the most important ones contained in the two resolutions.
- Giriş konuşmamda iki kararda yer alan en önemli hususlara zaten değinmiştim.
- The head of the British delegation, Sir Con O'Neil, remarked that these two events were not unconnected.
- İngiliz delegasyonunun başkanı Sir Con O'Neil, bu iki olayın birbiriyle bağlantısız olmadığını belirtti.
- I wish to focus on two matters.
- İki konuya odaklanmak istiyorum.
- Nevertheless, for once, I welcome two extremely positive facts.
- Bununla birlikte ilk kez iki son derece olumlu olguyu memnuniyetle karşılıyorum.
- Two are required - the legal basis and the Budget line.
- İki değişiklik gereklidir: yasal dayanak ve bütçe kanunu.
- Two and a half years ago, one of the three prisoners died as a result of their appalling conditions of detention.
- İki buçuk yıl önce, üç mahkumdan biri korkunç tutukluluk koşulları nedeniyle hayatını kaybetti.
- In recent years, this has even led to the collapse of several national economies on these two continents.
- Son yıllarda bu durum, bu iki kıtadaki bazı ulusal ekonomilerin çökmesine bile yol açmıştır.
- I wish to begin by congratulating the two rapporteurs.
- İki raportörü tebrik ederek başlamak istiyorum.
- You said two things.
- İki şey söylediniz.
- One clear objective, as I said, is that these two policies should be independent.
- Dediğim gibi açık bir hedef, bu iki politikanın bağımsız olmasıdır.
- The resolution that the two committees are tabling jointly here is, therefore, an important one.
- Dolayısıyla iki komitenin burada ortaklaşa sunduğu karar önemli bir karardır.
- Let me just make two additional observations.
- İki ek gözlemde daha bulunmama izin verin.
- Colleagues, I remind you that you have two minutes of speaking time.
- Meslektaşlarım, iki dakikalık konuşma süreniz olduğunu hatırlatmak isterim.
- There are two questions being raised here.
- Burada gündeme getirilen iki soru var.
- The negotiations focus on two central elements.
- Müzakereler iki temel unsura odaklanmaktadır.
- These two countries have made tremendous progress in their accession negotiations, but are not ready yet.
- Bu iki ülke katılım müzakerelerinde muazzam ilerleme kaydettiler ancak henüz hazır değiller.
- It is really two reports in one.
- Bu aslında bir arada iki rapor.
- Has the European Bank for Reconstruction and Development transferred EUR two billion to EURATOM, yes or no?
- Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası EURATOM'a iki milyar Avro aktardı mı, evet mi hayır mı?
- I would like, though, to enlarge on two further points.
- Bununla birlikte iki noktaya daha değinmek istiyorum.
- You have incorporated neither of the other two instruments in your directive at all.
- Diğer iki enstrümanı da direktifinize hiç dahil etmemişsiniz.
- I just want to address one or two points, and do so briefly.
- Sadece bir ya da iki noktaya değinmek ve bunu da kısaca yapmak istiyorum.
- People are too fixated on the differences between the two other systems.
- İnsanlar diğer iki sistem arasındaki farklara çok fazla takılmış durumdalar.
- Unfortunately, that is not what the big two political groups wanted.
- Ne yazık ki iki büyük siyasi grubun istediği bu değildi.
- The European Council at Göteborg took two conflicting decisions.
- Göteborg'daki AB Konseyi birbiriyle çelişen iki karar aldı.
- As far as social policy is concerned, I should like to talk mainly about two points.
- Sosyal politika söz konusu olduğunda esas olarak iki noktadan bahsetmek istiyorum.
- We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports.
- O halde, bu iki raporda özetlenen yollarda ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız.
- The two amendments are significantly different, especially in relation to the Nuclear Conventions of Paris and Vienna.
- İki değişiklik, özellikle Paris ve Viyana Nükleer Sözleşmeleriyle ilgili olarak önemli ölçüde farklıdır.
- There are yet two more reasons why your presidency comes at a decisive moment.
- Başkanlığınızın belirleyici bir zamanda gelmesinin iki nedeni daha var.
- Fifthly, the main thing in this matter is to adhere to the UN rules on two counts.
- Beşinci olarak, bu konuda asıl önemli olan iki konuda BM kurallarına bağlı kalmaktır.
- However, we need to recognise that there are two other very important areas.
- Bununla birlikte, çok önemli iki alan daha olduğunu kabul etmeliyiz.
- I will try to make one or two additional points.
- Bir iki noktaya daha değinmeye çalışacağım.
- We should not confuse two completely different debates.
- Tamamen farklı iki tartışmayı birbirine karıştırmamalıyız.
- No one can talk their way out of that one, because we know that two years are tight enough as it is.
- Kimse bundan kaçamaz çünkü iki yılın zaten yeterince sıkışık olduğunu biliyoruz.
- It is not acceptable to choose one or two working languages because Parliament is not an international organisation.
- Parlamento uluslararası bir kuruluş olmadığı için bir ya da iki çalışma dili seçmek kabul edilemez.
- We would like to secure two things in this regard.
- Bu bağlamda iki şeyi güvence altına almak istiyoruz.
- Two years after Cotonou, this would be welcome.
- Cotonou'dan iki yıl sonra, bu memnuniyetle karşılanacaktır.
- We support the rapporteur's action on this proposal, on two points.
- Raportörün bu öneriye ilişkin eylemini iki noktada destekliyoruz.
- These two cornerstones have recently been subject to particularly formidable attacks, however.
- Ancak bu iki köşe taşı son zamanlarda özellikle zorlu saldırılara maruz kalmıştır.
- We therefore call upon the two majority groups to withdraw this amendment.
- Bu nedenle iki çoğunluk grubuna bu değişikliği geri çekmeleri çağrısında bulunuyoruz.
- This threat is the culmination of two worrying trends.
- Bu tehdit iki endişe verici eğilimin doruk noktasıdır.
- Secondly, an intermediary could be appointed who could mediate between two parties if a problem arises.
- İkinci olarak bir sorun ortaya çıktığında iki taraf arasında arabuluculuk yapabilecek bir aracı atanabilir.
- To date, two defective genes have been identified as causing breast cancer.
- Bugüne kadar meme kanserine neden olan iki kusurlu gen tespit edilmiştir.
- These are two essential, but different, objectives.
- Bunlar iki temel ama farklı hedeftir.
- As you know, we have a joint debate, including two reports and statements.
- Bildiğiniz gibi, iki rapor ve açıklamayı içeren ortak bir tartışmamız var.
- This requires a minimum of two things; supermarkets to sell the products and consumers to buy them.
- Bunun için de en az iki şeye ihtiyaç var; ürünleri satacak süpermarketler ve bunları satın alacak tüketiciler.
- With regard to technical requirements, the report mainly deals with two aspects.
- Teknik gerekliliklerle ilgili olarak rapor temel olarak iki hususu ele almaktadır.
- At this point, a choice must be made between the two solutions.
- Bu noktada, iki çözüm arasında bir seçim yapılmalıdır.
- There are, though, two aspects of it to which I would now like to draw attention.
- Bununla birlikte şimdi dikkat çekmek istediğim iki husus var.
- I have two observations with regard to the Minutes.
- Tutanaklara ilişkin iki gözlemim olacak.
- All of those are possible if we adopt these two reports.
- Bu iki raporu kabul edersek bunların hepsi mümkün.
- We have to steer a course between these two dangers.
- Bu iki tehlike arasında bir rota çizmek zorundayız.
- However, there are two points which the Commission finds difficult to accept.
- Ancak Komisyon'un kabul etmekte zorlandığı iki nokta var.
- I will take two examples that I referred to earlier.
- Daha önce bahsettiğim iki örneği ele alacağım.
- It is impossible to be in two places at the same time.
- Aynı anda iki yerde birden olmak mümkün değildir.
- We are talking here about a total of SEK 40 billion over two years.
- Burada iki yıl içinde toplam 40 milyar krondan bahsediyoruz.
- The position on my side is clear and, as it is already late, I shall forego the two minutes' speaking time.
- Benim tarafımın tutumu da nettir ve saat geç olduğu için iki dakikalık konuşma süresinden vazgeçiyorum.
- That is why we propose that it be raised to two billion.
- Bu nedenle bu rakamın iki milyara çıkarılmasını öneriyoruz.
- Let us bear in mind that two billion people in the world have no electricity.
- Dünyada iki milyar insanın elektriği olmadığını aklımızdan çıkarmayalım.
- If the truth be told, the two extreme scenarios are not very helpful in this discussion.
- Doğruyu söylemek gerekirse, iki uç senaryo bu tartışmada pek yardımcı olmuyor.
- We will in fact be asked to vote tomorrow on two amendments that partially meet our concerns.
- Aslında yarın endişelerimizi kısmen karşılayan iki değişikliği oylamamız istenecek.
- Two higher rates of 23% and 40% are applied to luxury goods.
- Lüks mallar için %23 ve %40 olmak üzere iki yüksek oran uygulanmaktadır.
- With regard to the Van Velzen report there are two things I would like to stress.
- Van Velzen raporu ile ilgili olarak vurgulamak istediğim iki husus var.
- They are two principles which the Commission must accept.
- Bunlar Komisyon'un kabul etmesi gereken iki ilkedir.
- These two questions remain pressing.
- Bu iki soru hâlâ güncelliğini koruyor.
- Despite the recent outbreak in Allendale, the average is now two or three cases per day.
- Allendale'deki son salgına rağmen şu anda ortalama günde iki veya üç vaka görülüyor.
- We did this for two reasons.
- Bunu iki nedenden dolayı yaptık.
- Obviously there is a division of roles between the two policies.
- Açıkçası iki politika arasında bir görev dağılımı var.
- Those are the two main areas which I have identified as being pertinent and relevant.
- Bunlar, ilgili ve alakalı olarak tespit ettiğim iki ana alan.
- There are, however, two things that I would like to point out.
- Bununla birlikte, dikkat çekmek istediğim iki husus var.
- In March, the Union submitted a communication proposing two courses of action.
- Mart ayında Birlik, iki eylem planı öneren bir bildiri sunmuştur.
- We were able to achieve today's result in a little over two months.
- Bugünkü sonuca iki aydan biraz fazla bir sürede ulaşabildik.
- At some point we are going to have to decide which of these two things is to have priority.
- Bir noktada bu iki şeyden hangisinin öncelikli olacağına karar vermemiz gerekecek.
- There are, nevertheless, two areas that have already been mentioned in this debate, which still pose problems.
- Bununla birlikte bu tartışmada daha önce bahsedilmiş olan ve hala sorun teşkil eden iki alan var.
- The European Union must continue to have two permanent seats.
- Avrupa Birliği iki daimi koltuğa sahip olmaya devam etmelidir.
- Approval of the present compromise is far more important than submission of your two additional amendments.
- Mevcut uzlaşmanın onaylanması, iki ek değişikliğinizin sunulmasından çok daha önemlidir.
- To avoid repeating what other speakers have already said, I would like to draw attention to two points.
- Diğer konuşmacıların söylediklerini tekrarlamaktan kaçınmak için iki noktaya dikkat çekmek istiyorum.
- Lastly, this report is in two parts, as required by the rules.
- Son olarak bu rapor kuralların gerektirdiği şekilde iki bölümden oluşmaktadır.
- Then there are two more points which I should like to address.
- Ardından değinmek istediğim iki nokta daha var.
- Two years after the disaster, only a few projects had been rubberstamped.
- Felaketten iki yıl sonra sadece birkaç proje onaylanmıştı.
- Our attention needs to be focused on two crucial questions.
- Dikkatimizin iki önemli soruya odaklanması gerekmektedir.
- Permit me to address two comments to the Commission.
- Komisyon'a iki yorumda bulunmama izin verin.
- The conciliation procedure will be completed in two months at the latest - it has to be.
- Uzlaştırma prosedürü en geç iki ay içerisinde tamamlanacaktır; ki tamamlanmak zorundadır.
- Allow me to highlight two aspects of the report.
- Raporun iki yönünü vurgulamama izin verin.
- Opposition parties do not exist in these two countries.
- Bu iki ülkede muhalefet partileri yok.
- Two questions have been put very clearly and I would like to answer them before I make my final remarks.
- Çok açık bir şekilde iki soru yöneltildi ve son sözlerimi söylemeden önce bunları yanıtlamak istiyorum.
- I represent Wales which has a new national assembly, just two years old.
- Henüz iki yaşında olan yeni bir ulusal meclisi olan Galler'i temsil ediyorum.
- One or two amendments likewise very aptly stress the importance of inspections.
- Bir ya da iki değişiklik de aynı doğrultuda oldukça uygun bir şekilde denetimlerin önemini vurgulamaktadır.
- There seem to me to be two requirements in this.
- Bu konuda bana iki gereklilik varmış gibi geliyor.
- Finally, two new items relating to the environment are included in the statistics on industrial firms.
- Son olarak, sanayi firmalarına ilişkin istatistiklere çevreyle ilgili iki yeni kalem dahil edilmiştir.
- These are two elements which will take up a lot of attention.
- Bunlar çok dikkat çekecek iki unsurdur.
- It is clearly a linguistic error and I would like it to be noted, as well as the other two, which are more important.
- Bu açıkça bir dil hatasıdır ve daha önemli olan diğer iki hususun yanı sıra bunun da not edilmesini istiyorum.
- I would simply like to make two comments on the rapporteur's overall strategy.
- Raportörün genel stratejisi hakkında iki yorum yapmak istiyorum.
- It could have received it a month or two earlier.
- Bir ya da iki ay önce alabilirdi.
- These two things had been targets that I had set for myself personally and for the Commission.
- Bu iki husus benim şahsen kendim ve Komisyon için belirlediğim hedeflerdi.
- To finish, I have two questions.
- Bitirirken iki sorum var.
- These are the two basic challenges of the European Union's Mediterranean policy.
- Bunlar Avrupa Birliği'nin Akdeniz politikasının önündeki iki temel zorluktur.
- No one can say with certainty what the advantages and disadvantages of the two options will be in the next two years.
- Önümüzdeki iki yıl içinde iki seçeneğin avantaj ve dezavantajlarının ne olacağını kimse kesin olarak söyleyemez.
- This year, two headings fail to comply with the financial perspective.
- Bu yıl iki başlık mali perspektifle uyumlu değil.
- It also put in place new standards for management and control in these two areas.
- Ayrıca bu iki alanda yönetim ve kontrol için yeni standartlar getirmiştir.
- I am certainly not going to talk about the content, but I would nonetheless like to clarify two or three facts.
- İçerik hakkında kesinlikle konuşmayacağım, ancak yine de iki veya üç gerçeği açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- With regard to staff, I would like to mention two points.
- Personel ile ilgili olarak iki noktaya değinmek istiyorum.
- We all, I am sure, share anxiety about the developments over the past two months.
- Eminim ki hepimiz son iki aydaki gelişmelerden duyduğumuz endişeyi paylaşıyoruz.
- I would like to observe that there are two things that are in need of improvement.
- İyileştirilmesi gereken iki şey olduğunu gözlemlemek istiyorum.
- These regions are facing very many problems that stem from the last two world wars.
- Bu bölgeler son iki dünya savaşından kaynaklanan pek çok sorunla karşı karşıyadır.
- Our group has tabled two amendments.
- Grubumuz iki değişiklik önergesi sunmuştur.
- I would also like to express my sincere thanks to the two rapporteurs for their tenacity and commitment.
- Ayrıca iki raportöre azim ve kararlılıkları için içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- I am sure that we must try to accept that there are two or three public goods we can defend at the same time.
- Aynı anda savunabileceğimiz iki ya da üç kamu malı olduğunu kabul etmeye çalışmamız gerektiğinden eminim.
- For our part, we in the Committee on Budgetary Control worked on two issues.
- Biz de Bütçe Kontrol Komitesi olarak iki konu üzerinde çalıştık.
- Two problems concern us today, the first being advances in technology.
- Bugün bizi ilgilendiren iki sorundan ilki teknolojideki ilerlemelerdir.
- The appropriate approach is to stipulate, as is normal, two years after adoption.
- Uygun yaklaşım, normalde olduğu gibi, kabul edildikten sonra iki yıl süre öngörmektir.
- I repeat, then, that I wish to thank all the speakers and I should now like to focus my answer on two aspects.
- O halde tekrar ediyorum, tüm konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum ve şimdi cevabımı iki konuya odaklamak istiyorum.
- This is why I ask you to reject the two strangely identical amendments tabled on this matter.
- Bu nedenle sizden bu konuda sunulan iki garip ve aynı değişiklik önergesini reddetmenizi istiyorum.
- But how can we compromise, how can we find a way out between two radically different solutions?
- Ancak nasıl uzlaşabiliriz, birbirinden tamamen farklı iki çözüm arasında nasıl bir çıkış yolu bulabiliriz?
- We have to reflect on a political response to the two hundred thousand demonstrators in Genoa.
- Cenova'daki iki yüz bin göstericiye verilecek siyasi yanıt üzerinde düşünmeliyiz.
- However, the Council decision was amended to extend the life of Tempus II for a further two years.
- Bununla birlikte, Konsey kararı Tempus II'nin ömrünün iki yıl daha uzatılması yönünde değiştirilmiştir.
- I can accept the first two paragraphs of Amendment No 12, but am obliged to reject the third.
- Değişiklik No 12'nin ilk iki paragrafını kabul edebilirim, ancak üçüncü paragrafı reddetmek zorundayım.
- These two issues were way down, if not off the bottom of the agenda.
- Bu iki konu gündemin en alt sıralarında yer almasa da oldukça gerilerdeydi.
- I said then that one in two flights were being cancelled.
- O zaman her iki uçuştan birinin iptal edildiğini söylemiştim.
- This is all well and good, but the regulation did have two weaknesses.
- Bunların hepsi iyi ve güzel, ancak düzenlemenin iki zayıf noktası vardı.
- I will focus on two specific points of this important Directive.
- Bu önemli Direktifin iki özel noktasına odaklanacağım.
- Today's celebration marks the beginning of the home stretch, but the finish is not in sight for another two years.
- Bugünkü kutlama son düzlüğün başlangıcına işaret ediyor, ancak bitiş iki yıl daha görünmüyor.
- I would like to mention that two qualifications need to be made.
- İki nitelemenin yapılması gerektiğini belirtmek isterim.
- In two areas, Sweden is considered, however, not yet to have fulfilled the criteria.
- Ancak İsveç'in iki alanda henüz kriterleri yerine getirmediği düşünülmektedir.
- To date, two defective genes have been identified as causing breast cancer.
- Bugüne kadar, meme kanserine neden olan iki kusurlu gen tespit edilmiştir.
- The Loïzidou case has already given rise to two judgements against Turkey.
- Loïzidou davası halihazırda Türkiye aleyhine iki karara yol açmıştır.
- Two years is certainly a long time, but I personally thought it would take longer.
- İki yıl kesinlikle uzun bir süre ama ben şahsen daha uzun süreceğini düşünüyordum.
- These two aspects need to be considered together.
- Bu iki hususun birlikte ele alınması gerekmektedir.
- We in the Committee on Budgets propose to you two possibilities which, furthermore, may be complementary.
- Biz Bütçe Komitesi olarak size, birbirini tamamlayıcı nitelikte olabilecek iki olasılık öneriyoruz.
- We are now some two and a half years through the seven-year programme 2000-2006.
- 2000-2006 yılları arasındaki yedi yıllık programın yaklaşık iki buçuk yılını geride bıraktık.
- By presenting it with two main requests, Parliament asks the Commission to overcome its inertia.
- Parlamento iki ana talepte bulunarak Komisyon'dan ataletinin üstesinden gelmesini istemektedir.
- These are two important areas to be considered in this context, public health and possible threats to the environment.
- Bunlar bu bağlamda dikkate alınması gereken iki önemli alandır; halk sağlığı ve çevreye yönelik olası tehditler.
- However, this report raises two series of problems.
- Ancak bu rapor iki dizi sorunu gündeme getirmektedir.
- I would raise two points with the rapporteur.
- Raportöre iki noktayı belirtmek isterim.
- One month before the deadline and we only have two countries with the legislation.
- Son tarihe bir ay kaldı ve mevzuatı hazırlayan sadece iki ülke var.
- The two proposals should be prepared as completed drafts that can be adopted if desired.
- İki teklif, istenildiği takdirde kabul edilebilecek tamamlanmış taslaklar olarak hazırlanmalıdır.
- This proposal forms part of the Commission's response to two great challenges.
- Bu teklif, Komisyonun iki büyük zorluğa verdiği yanıtın bir parçasını oluşturmaktadır.
- I would like to thank the two rapporteurs for their fine and excellent work.
- İki raportöre bu güzel ve mükemmel çalışmaları için teşekkür etmek istiyorum.
- Why is the Commission tabling two texts both of which intend to impose restraints on advertising?
- Komisyon neden her ikisi de reklamlara kısıtlama getirmeyi amaçlayan iki metni masaya yatırıyor?
- I have two answers to that question.
- Bu soruya iki cevabım var.
- I should like to touch on two controversial topics in the report.
- Raporda yer alan iki tartışmalı konuya değinmek istiyorum.
- It is for these two reasons that, based on experience, a public interest regulation is vital.
- İşte bu iki nedenden ötürü, deneyimlerimize dayanarak, kamu yararına yönelik bir düzenleme hayati önem taşımaktadır.
- The 25 Member States of the Community were represented by two people.
- Topluluğun 25 Üye Devleti iki kişi tarafından temsil ediliyordu.
- Even so, I voted against the Sjöstedt report for two crucial reasons.
- Yine de, iki önemli nedenden ötürü Sjöstedt raporuna karşı oy kullandım.
- I shall try and reply briefly to two or three questions.
- İki ya da üç soruya kısaca cevap vermeye çalışacağım.
- Armenia and Georgia are two of the oldest Christian countries.
- Ermenistan ve Gürcistan en eski iki Hıristiyan ülkedir.
- There are two issues in this debate, the first is the targets and the second is the timetable.
- Bu tartışmada iki konu var; birincisi hedefler, ikincisi ise zaman çizelgesi.
- It is important for me to again emphasise, in conclusion, that the agriculture budget faces attack on two fronts.
- Sonuç olarak, tarım bütçesinin iki cepheden gelen saldırılarla karşı karşıya olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.
- There is no symmetry between the two sides.
- İki taraf arasında simetri yoktur.
- The earliest point in time would be after two full years of operation.
- En erken zaman iki tam yıllık faaliyetten sonra olacaktır.
- And we need to act in two directions.
- Ve iki yönde hareket etmemiz gerekiyor.
- It is in this context that I should like to emphasise two aspects.
- Bu bağlamda iki hususu vurgulamak isterim.
- There were four categories before, whereas now there are only two.
- Daha önce dört kategori varken şimdi sadece iki kategori var.
- I will confine my comments to two points I regard as crucial.
- Yorumlarımı çok önemli gördüğüm iki nokta ile sınırlandıracağım.
- Those are the two reservations that we have.
- Bu şekilde iki çekincemiz var.
- I would like to end this round of speeches by making two brief comments.
- Bu konuşma turunu iki kısa yorum yaparak bitirmek istiyorum.
- That is the reason for my two supplementary questions.
- İki ek sorumun nedeni de budur.
- The earliest point in time would be after two full years of operation.
- En erken zaman dilimi iki tam yıl faaliyet gösterdikten sonra olacaktır.
- Hence, I would like to put two pressing questions to you.
- Bu nedenle, size iki önemli soru yöneltmek istiyorum.
- The Belgian First Minister has been sent two letters, but has not replied.
- Belçika Birinci Bakanı'na iki mektup gönderildi ancak cevap vermedi.
- I would like to emphasise two points on the reasons why I think this report is so important.
- Bu raporun neden bu kadar önemli olduğunu düşündüğüm konusunda iki noktayı vurgulamak istiyorum.
- There are two amendments relating to the proposed new draft of Article 3 on the Agency.
- Ajans'a ilişkin 3. Madde'nin önerilen yeni taslağıyla ilgili iki değişiklik var.
- Two of our staff missed being victims of the 19 August attack by a matter of minutes.
- İki çalışanımız 19 Ağustos saldırısının kurbanı olmaktan birkaç dakika ile kurtuldu.
- At the moment, the two clauses contradict each other, which is why we are proposing that they be removed.
- Şu anda iki madde birbiriyle çelişmektedir, bu nedenle kaldırılmalarını öneriyoruz.
- Strengthening these two policies could resolve the problems in the short term.
- Bu iki politikanın güçlendirilmesi kısa vadede sorunları çözebilir.
- It contains a diversity of ideas, and I would like to pick up two main points, which refer to the procedure involved.
- Çeşitli fikirler içeriyor ve ben ilgili prosedüre atıfta bulunan iki ana noktayı ele almak istiyorum.
- Time is short and I believe that two initiatives are extremely important.
- Zaman kısa ve ben iki girişimin son derece önemli olduğuna inanıyorum.
- I would like to highlight these two points in our joint resolution.
- Ortak kararımızda bu iki noktanın altını çizmek istiyorum.
- However, I would like to highlight two points.
- Bununla birlikte, iki noktanın altını çizmek istiyorum.
- It is my belief that there are two things that have to be dealt with together.
- Benim inancıma göre, birlikte ele alınması gereken iki konu var.
- If we could agree on those two questions, we would have an amicable solution to all the other questions that arise.
- Eğer bu iki soru üzerinde anlaşabilirsek, ortaya çıkan diğer tüm sorulara da dostane bir çözüm bulabiliriz.
- We would like to add two minor amendments designed to clarify the text rather than change the content.
- İçeriği değiştirmekten ziyade metni netleştirmeye yönelik iki küçük değişiklik eklemek istiyoruz.
- Nevertheless, I should like to ask the Swedish Presidency two questions.
- Bununla birlikte, İsveç Dönem Başkanlığına iki soru sormak istiyorum.
- Some people say that there is a tension between these two ideals.
- Bazı insanlar bu iki idealin arasında bir gerilim olduğunu söylüyor.
- From what I have heard, there have been two interventions against and none in favour.
- Duyduğum kadarıyla aleyhte iki müdahale olmuş ve lehte hiçbir müdahale olmamıştır.
- Obviously there is a division of roles between the two policies.
- Açıkçası iki politika arasında bir rol paylaşımı söz konusudur.
- I believe that in such circumstances there is once again a need especially to speed up progress towards two goals.
- Böyle bir ortamda özellikle iki hedefe yönelik ilerlemenin hızlandırılmasına bir kez daha ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
- In theory all Member States favour an individual identification system, but there are two camps.
- Teorik olarak tüm Üye Devletler bireysel tanımlama sisteminden yanadır ancak iki grup oluşmuş durumdadır.
- We should not perhaps attach too much importance to what has happened in those two countries.
- Belki de bu iki ülkede yaşananlara çok fazla önem atfetmemeliyiz.
- Over the past two years, the WTO has been under fire on many occasions, with good reason.
- Geçtiğimiz iki yıl boyunca DTÖ, haklı sebeplerle birçok kez eleştiri oklarının hedefi oldu.
- But it does not make any sense to talk about sustainable development, if we dissociate the two words.
- Ancak iki kelimeyi birbirinden ayırırsak sürdürülebilir kalkınmadan bahsetmenin bir anlamı kalmaz.
- We have indeed before us two massive and authoritative reports for which we are indebted to the two authors.
- Gerçekten de önümüzde iki yazara borçlu olduğumuz iki büyük ve yetkili rapor var.
- The two current hotspots show that this outbreak will be with us for many months.
- Mevcut iki sıcak nokta, bu salgının aylarca bizimle birlikte olacağını gösteriyor.
- In only two hours, heavy rainfall of more than 200 litres/m2 flooded the capital.
- Sadece iki saat içerisinde 200 litre/m2'den fazla şiddetli yağış başkenti sular altında bıraktı.
- I should like to raise two points.
- İki noktaya değinmek istiyorum.
- Let me give two examples of where the role of the United Nations is crucial.
- Birleşmiş Milletler'in rolünün hayati önem taşıdığı iki örnek vermeme izin verin.
- Mr Barón Crespo, everything is, in fact, perfectly in order, since there were two speakers to move this request.
- Sayın Barón Crespo, bu talebi iletmek üzere iki konuşmacı olduğu için aslında her şey tamamen usulüne uygun.
- When the search party reached the ravine, it looked down and saw these two figures.
- Arama ekibi vadiye ulaştığında aşağı baktı ve bu iki figürü gördü.
- It will become a lot clearer in one or two years’ time.
- Bir ya da iki yıl içinde her şey çok daha netleşecek.
- There are two amendments relating to the proposed new draft of Article 3 on the Agency.
- Ajansla ilgili 3. Madde'nin önerilen yeni taslağına ilişkin iki değişiklik var.
- There was unanimity - and I should like to underline this here - on at least two points, the first being on checks.
- En az iki noktada oybirliği vardı, ve burada bunun altını çizmek istiyorum, birincisi denetimler konusundaydı.
- We have two reservations, however, which led us to vote against the Oostlander report.
- Bununla birlikte, Oostlander raporuna karşı oy kullanmamıza neden olan iki çekincemiz bulunmaktadır.
- I think there are two reasons for specifying this.
- Bunu belirtmenin iki nedeni olduğunu düşünüyorum.
- These are two things that I feel are important in the context of the debate that we are holding.
- Bunlar, yürüttüğümüz tartışma bağlamında önemli olduğunu düşündüğüm iki husustur.
- It also provided a European perspective for the two island communities.
- Bu aynı zamanda iki ada toplumu için de bir Avrupa perspektifi sağladı.
- It has been maintained that farmers would only be able to work for two hours a day.
- Çiftçilerin günde sadece iki saat çalışabilecekleri savunulmuştur.
- One snag is the fact that there are moves to postpone the deadline by two months.
- Bir pürüz de son tarihin iki ay ertelenmesine yönelik hamleler olması.
- The first is item 9, which refers to the Council's two areas of work, namely the legislative and the executive.
- Bunlardan ilki, Konseyin yasama ve yürütme olmak üzere iki çalışma alanına atıfta bulunan 9. Maddedir.
- I have two short additional questions.
- İki kısa sorum daha var.
- Still in connection with the surplus, there are two other things I would like to mention.
- Yine de bütçe fazlası ile bağlantılı olarak değinmek istediğim iki husus daha var.
- There are two major news stories breaking in the United Kingdom today.
- Bugün Birleşik Krallık'ta iki önemli haber patlak verdi.
- The safety net has already been deployed in two Member States.
- Güvenlik ağı halihazırda iki Üye Devlette uygulanmaktadır.
- There are, in my view, two main risks.
- Bana göre iki ana risk söz konusudur.
- That illustrated the tragedy of this conference, because I felt I attended two conferences.
- Bu da konferansın trajedisini ortaya koyuyordu çünkü iki konferansa katıldığımı hissettim.
- However, the Council decision was amended to extend the life of Tempus II for a further two years.
- Bununla birlikte, Konsey kararı Tempus II'nin ömrünü iki yıl daha uzatacak şekilde değiştirilmiştir.
- However, the Council of Ministers sometimes seems to have forgotten two important things.
- Ancak Bakanlar Kurulu bazen iki önemli hususu unutmuş gibi görünmektedir.
- Let us not add to this a two-speed Europe of health.
- Buna bir de iki vitesli sağlık Avrupa'sını eklemeyelim.
- There are two different opinions on this in our group.
- Grubumuzda bu konuda iki farklı görüş var.
- Perhaps I can just add one or two points in relation to the debate.
- Belki tartışmayla ilgili olarak bir ya da iki nokta ekleyebilirim.
- The deadline expires at the end of December and, basically, only two countries have adopted the directive.
- Süre Aralık sonunda doluyor ve temelde sadece iki ülke yönergeyi kabul etmiş durumda.
- It thus lies at the point where two eras and two different political views of the world meet.
- Dolayısıyla bu konu, iki çağın ve iki farklı dünya görüşünün kesiştiği noktada yer almaktadır.
- The schools were only shut for two days and the number of new cases quickly petered out.
- Okullar sadece iki gün kapalı kaldı ve yeni vaka sayısı hızla azaldı.
- I have tried to cooperate with him on two points.
- Onunla iki noktada işbirliği yapmaya çalıştım.
- It has given us an opportunity to make two findings.
- Bu bize iki tespitte bulunma fırsatı verdi.
- These two requirements are missing from the report that we are today debating.
- Bu iki gereklilik bugün tartışmakta olduğumuz raporda yer almamaktadır.
- I shall just comment on two things that were mentioned.
- Ben sadece bahsedilen iki şey hakkında yorum yapacağım.
- As in previous years, this debate is characterised by two elements which we could describe as endemic.
- Önceki yıllarda olduğu gibi bu tartışma da endemik olarak tanımlayabileceğimiz iki unsurla karakterize edilmektedir.
- It is important for this work to be characterised by two realisations.
- Bu çalışmanın iki gerçekle karakterize edilmesi önemlidir.
- This is a free trade agreement between the two parties.
- Bu iki taraf arasında bir serbest ticaret anlaşmasıdır.
- As we know, most of Aceh's 4.2 million people live outside the two main towns.
- Bildiğimiz gibi Açe'nin 4.2 milyonluk nüfusunun çoğu iki ana kentin dışında yaşamaktadır.
- I greatly welcome the cooperation between the two institutions, which I feel has been an extremely positive development.
- Son derece olumlu bir gelişme olduğunu düşündüğüm iki kurum arasındaki işbirliğini büyük bir memnuniyetle karşılıyorum.
- I would like to thank the two rapporteurs very much.
- İki raportöre de çok teşekkür ederim.
- My final two points are again on the language items, firstly regarding full controlled multilingualism.
- Değinmek istediğim son iki nokta ise yine dille ilgili; ilk olarak da tam kontrollü çok dillilikle ilgili.
- There are two countries that have sent no female observers at all.
- Hiç kadın gözlemci göndermeyen iki ülke var.
- We shall not be approving the Lamassoure report, for two main reasons.
- İki temel nedenden ötürü Lamassoure raporunu onaylamayacağız.
- On the basis of the two contributions, we have a consensus.
- Bu iki katkı temelinde bir fikir birliğine vardık.
- Two States, both have peace, both have security.
- İki Devlet, ikisinde de barış var, ikisinde de güvenlik var.
- There are two different systems of managing limited liability companies under the company law of the Member States.
- Üye Devletlerin şirketler hukuku kapsamında limited şirketlerin yönetimine ilişkin iki farklı sistem bulunmaktadır.
- Some people say that there is a tension between these two ideals.
- Bazıları ise bu iki ideal arasında bir gerilim olduğunu söylüyor.
- If Parliament were to reject those two amendments it would make life a lot easier.
- Eğer Parlamento bu iki değişikliği reddederse hayatımız çok daha kolaylaşacaktır.
- In two cases, Germany and Austria, it was not used at all.
- İki vakada, Almanya ve Avusturya'da, hiç kullanılmamıştır.
- There are two point which should be corrected, however, and which I would like to explain as follows.
- Ancak düzeltilmesi gereken iki nokta var ve bunları aşağıdaki şekilde açıklamak istiyorum.
- Only yesterday, the Jihad fighters burnt down two housing estates in Ambon.
- Cihat savaşçıları daha dün Ambon'da iki toplu konutu yakıp yıktı.
- In my view, the system is flawed on two counts.
- Bana göre sistem iki açıdan kusurludur.
- For me, this is one of the two most important conclusions.
- Benim için en önemli iki sonuçtan biri budur.
- It turns out that there are still two delicate points for us to consider in these negotiations.
- Anlaşılan o ki bu müzakerelerde göz önünde bulundurmamız gereken iki hassas nokta var.
- This gap, the famous grey zone, is sometimes giving rise to one or two years' delay.
- Meşhur gri bölge olarak adlandırılan bu boşluk bazen bir ya da iki yıllık gecikmeye yol açmaktadır.
- Transparency and details are two different things in our view.
- Bize göre şeffaflık ve ayrıntılar iki farklı şeydir.
- The Commission's two other priorities for 2003 have a close link with enlargement.
- Komisyon'un 2003 yılı için diğer iki önceliği genişleme ile yakından bağlantılıdır.
- Otherwise, these two regulations would quickly become wastepaper.
- Aksi takdirde bu iki yönetmelik hızla boş kağıt haline gelecektir.
- These are two people in whom I have the utmost confidence.
- Bunlar, kendilerine son derece güvendiğim iki insan.
- The two matters must go hand in hand.
- Bu iki konu el ele gitmelidir.
- The resolution that the two committees are tabling jointly here is, therefore, an important one.
- Bu nedenle iki komitenin burada ortaklaşa sunduğu karar önemli bir karardır.
- And that is just to mention two headings.
- Ve bu sadece iki başlıktan bahsetmek için.
- So, what progress has been made, two years after this tragedy?
- Bu trajediden iki yıl sonra ne gibi ilerlemeler kaydedildi?
- Over half the complaints, therefore, focus on these two areas.
- Bu nedenle şikayetlerin yarısından fazlası bu iki alana odaklanmaktadır.
- We have one set of rules but two ways of applying them.
- Bir dizi kuralımız var ama bunları uygulamak için iki yolumuz var.
- In this instance, two countries would constitute a cross-border block of airspace.
- Bu durumda, iki ülke sınır ötesi bir hava sahası bloğu oluşturacaktır.
- The programme had its deadlines, which, it is true, will expire in two years' time.
- Programın süreleri vardı ve bu süreler iki yıl sonra dolacak.
- How will these two institutions be involved in this work?
- Bu iki kurum bu çalışmaya nasıl dahil olacak?
- Two meetings of Iraqi political leaders have now taken place.
- Iraklı siyasi liderlerin iki toplantısı gerçekleşti.
- I have two or three points to make in this respect.
- Bu konuda iki ya da üç noktaya değinmek istiyorum.
- It is the second time in two years that the city of Melilla has suffered a tragedy of this nature.
- Melilla kenti iki yıl içinde ikinci kez bu tür bir trajediyle karşı karşıya kalmıştır.
- Two hundred thousand children are affected, most of them boys.
- Çoğu erkek olmak üzere iki yüz bin çocuk etkilenmiştir.
- They allow access to a company's capital and are one of the two forms of new equity issue.
- Bir şirketin sermayesine erişim sağlarlar ve yeni hisse senedi ihracının iki şeklinden biridir.
- There are two main reasons why it has adopted this approach.
- Bu yaklaşımı benimsemesinin iki ana nedeni vardır.
- It is for these two reasons that, based on experience, a public interest regulation is vital.
- İşte bu iki nedenden ötürü, deneyime dayalı olarak, kamu yararına bir düzenleme hayati önem taşımaktadır.
- In this respect, I believe two major responses are emerging.
- Bu bağlamda iki temel tepkinin ortaya çıktığına inanıyorum.
- Two different approaches were thus pitted against each other.
- Böylece iki farklı yaklaşım karşı karşıya getirilmiştir.
- This programme started with two local authorities where the opposition held power.
- Bu program muhalefetin iktidarda olduğu iki yerel yönetimle başlamıştır.
- There are just two points I would like to make in addition as a brief footnote.
- Ek olarak kısa bir dipnot olarak belirtmek istediğim iki husus var.
- Two brief observations regarding the reports on our agenda today.
- Bugün gündemimizde yer alan raporlara ilişkin iki kısa gözlem.
- I think there are two good reasons for highlighting this work.
- Bu çalışmayı vurgulamak için iki iyi neden olduğunu düşünüyorum.
- We feel that it is lacking in one or two areas.
- Bir ya da iki alanda eksiklik olduğunu düşünüyoruz.
- What have I been doing for one or two years, practically two years?
- Bir ya da iki yıldır, neredeyse iki yıldır ne yapıyorum?
- Well that is very simple, ladies and gentlemen, there will be two systems.
- Bu çok basit, bayanlar ve baylar, iki sistem olacak.
- Following enlargement, discrepancies will become more pronounced in two ways.
- Genişlemenin ardından, farklılıklar iki şekilde daha belirgin hale gelecektir.
- The relative weight of the two Libyan points of view naturally depends upon Colonel Gadaffi's ambitions.
- Libya'nın iki bakış açısının göreceli ağırlığı doğal olarak Albay Gadaffi'nin hırslarına bağlıdır.
- Apart from these six amendments, there are two amendments that I can only accept in part.
- Bu altı değişiklik dışında, sadece kısmen kabul edebileceğim iki değişiklik var.
- The next two years will be crucial here.
- Önümüzdeki iki yıl burada çok önemli olacak.
- These are the two basic challenges of the European Union's Mediterranean policy.
- Bunlar Avrupa Birliği'nin Akdeniz politikasının iki temel meydan okumasıdır.
- These two points completely dominated the Dutch media.
- Bu iki konu Hollanda medyasına tamamen hakim oldu.
- I will not be availing myself of my two minutes.
- İki dakikalık süremi kullanmayacağım.
- A brief word about the two amendments that have been introduced to the report.
- Raporda yapılan iki değişiklik hakkında kısa bir bilgi.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu önerilerin kabul edilmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti.
- And finally, two centuries after the events, Europe has apologised for the slave trade.
- Ve nihayet, olaylardan iki yüzyıl sonra, Avrupa köle ticareti için özür diledi.
- I should just like to ask two more questions.
- İki soru daha sormak istiyorum.
- These States may therefore be permitted an additional period of two years.
- Bu nedenle bu Devletlere iki yıllık ek bir süre tanınabilir.
- I have two observations to make after the event.
- Olaydan sonra iki gözlemde bulunacağım.
- Thirdly, two different views were expressed about the delegation in Havana.
- Üçüncüsü, Havana'daki delegasyon hakkında iki farklı görüş ifade edildi.
- There are two parts to this problem.
- Bu sorunun iki kısmı var.
- Europe is running two risks.
- Avrupa iki riskle karşı karşıya.
- There are two recitals in the agreements that address this issue.
- Anlaşmalarda bu konuyu ele alan iki madde bulunmaktadır.
- I have two comments to make in response to this point.
- Bu noktaya cevaben iki yorum yapmak istiyorum.
- With regard to the administrative appropriations in the budget, I should like to deal with two more points.
- Bütçedeki idari ödeneklerle ilgili olarak iki noktaya daha değinmek istiyorum.
- We can, therefore, only support the approval of the two texts which have been submitted to us today.
- Bu nedenle, bugün bize sunulan iki metnin onaylanmasını desteklemekten başka bir şey yapamayız.
- The European Union has taken over this operation subject to two basic preconditions.
- Avrupa Birliği bu operasyonu iki temel önkoşula tabi olarak devralmıştır.
- For two months, we have been saying that 11 September changed the world and the balance of society.
- İki aydır 11 Eylül'ün dünyayı ve toplumun dengelerini değiştirdiğini söylüyoruz.
- The strength of Hong Kong lies in its success in retaining the principle of one country, two systems.
- Hong Kong'un gücü, tek ülke, iki sistem ilkesini korumadaki başarısında yatmaktadır.
- These are two elements which will take up a lot of attention.
- Bunlar çok dikkat çekecek olan iki unsurdur.
- However, there are one or two amendments that cause some difficulties.
- Bununla birlikte, bazı zorluklara neden olan bir ya da iki değişiklik bulunmaktadır.
- They are two sides of the same coin.
- Bunlar aynı madalyonun iki yüzüdür.
- The programme had its deadlines, which, it is true, will expire in two years' time.
- Programın, iki yıl sonra sona erecek olan süreleri vardı.
- These two measures constitute such a serious response.
- Bu iki tedbir ciddi bir karşılık teşkil etmektedir.
- The train that began its journey in Helsinki is now only two stations from its destination.
- Yolculuğuna Helsinki'de başlayan tren şimdi varış noktasına sadece iki istasyon uzaklıkta.
- Two things need to happen in order for this situation to change.
- Bu durumun değişmesi için iki şeyin gerçekleşmesi gerekiyor.
- In this respect, I think that two proposals would give very positive political signals to these countries.
- Bu bağlamda, iki önerinin bu ülkelere çok olumlu siyasi sinyaller vereceğini düşünüyorum.
- There are two points I should like to make.
- Benim belirtmek istediğim iki nokta var.
- It has given us an opportunity to make two findings.
- Bize iki tespitte bulunma fırsatı vermiştir.
- Efficient legislative programming effectively means two things.
- Etkili yasal programlama iki anlama gelmektedir.
- It seems to me unfortunate to use the names of two officials from the Directorate-General for the Environment.
- Çevre Genel Müdürlüğü'nden iki yetkilinin ismini kullanmak bana talihsizlik gibi geliyor.
- There are two more points I would like to make.
- Değinmek istediğim iki nokta daha var.
- I am going to ask two very short supplementary questions.
- Çok kısa iki ek soru soracağım.
- You may well wonder how these two issues are linked.
- Bu iki konunun birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu merak edebilirsiniz.
- We must invest and not forget that at present there are two billion people without electricity.
- Yatırım yapmalı ve şu anda iki milyar insanın elektriksiz olduğunu unutmamalıyız.
- We have therefore voted against these two reports.
- Bu nedenle bu iki rapora karşı oy kullandık.
- In this connection, I should like to broach two subjects which are a little controversial.
- Bu bağlamda biraz tartışmalı olan iki konuya değinmek istiyorum.
- The sitting will be suspended for two minutes.
- Oturuma iki dakika ara veriyorum.
- I shall tackle two specific points.
- Ben iki spesifik noktayı ele alacağım.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle ben sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- I have two urgent requests.
- İki acil talebim var.
- Among those in prison with him are two members of the Syrian parliament, who are being detained on the same charge.
- Onunla birlikte cezaevinde bulunanlar arasında aynı suçlamayla tutuklu bulunan iki Suriye parlamentosu üyesi de var.
- I endorse the readings and proposals of our two rapporteurs.
- İki raportörümüzün okumalarını ve önerilerini destekliyorum.
- I should also like to mention two horizontal issues.
- Ayrıca benzer öncelikteki iki konuya da değinmek istiyorum.
- The committee accepted the report as it stood with only two votes against.
- Komite, sadece iki karşı oyla raporu olduğu gibi kabul etti.
- Two minor drafting errors have crept in here.
- Burada iki küçük yazım hatası var.
- I believe that these are two sides of the same coin.
- Bunların aynı madalyonun iki yüzü olduğuna inanıyorum.
- We nonetheless have two points of disagreement with him.
- Yine de kendisiyle iki noktada anlaşmazlığımız var.
- The Commission's communication of 13 November on a roadmap for the two countries is a good step in the right direction.
- Komisyon'un iki ülke için bir yol haritasına ilişkin 13 Kasım tarihli tebliği doğru yönde atılmış iyi bir adımdır.
- With regard to staff, I would like to mention two points.
- Personel konusunda ise iki noktaya değinmek istiyorum.
- Under the current Treaty, there are only two ways.
- Mevcut Antlaşma kapsamında sadece iki yol bulunmaktadır.
- I, for my part, want to comment on two individual issues.
- Ben kendi adıma iki ayrı konuda yorum yapmak istiyorum.
- That is very good, but it has left two fundamental problems.
- Bu çok iyi, ancak iki temel sorun bıraktı.
- I would like to focus, in particular, on two issues.
- Özellikle iki konuya odaklanmak istiyorum.
- But it actually does not make much difference which of the two amendments is adopted.
- Ancak aslında iki değişiklikten hangisinin kabul edildiği pek fark etmemektedir.
- As you know, two things were made clear as far as Turkey is concerned, which in my opinion are very important.
- Bildiğiniz gibi, Türkiye ile ilgili olarak bence çok önemli olan iki şey açıklığa kavuşturuldu.
- Those are two examples where our proposals did play a major role in the debates on the Basle Committee.
- Bunlar, önerilerimizin Basle Komitesi'ndeki tartışmalarda önemli bir rol oynadığı iki örnektir.
- The first half of the last century was the worst in the history of the world with two world wars.
- Geçen yüzyılın ilk yarısı, iki dünya savaşıyla dünya tarihinin en kötü dönemiydi.
- Until now, it has more or less been considered that we had two processes which did not necessarily converge.
- Şimdiye kadar zorunlu olarak yakınsamayan iki sürecimiz olduğu az çok kabul ediliyordu.
- It is much easier if we have only two options and that is what is being put to us today.
- Sadece iki seçeneğimiz varsa işimiz çok daha kolay ve bugün bize sunulan da bu.
- I should like to make two comments on this human measure in the employment strategy.
- İstihdam stratejisindeki bu insani tedbir hakkında iki yorum yapmak istiyorum.
- These two very important issues have now been added to the report.
- Bu çok önemli iki konu şimdi rapora eklenmiştir.
- I would like to focus once more on two particular points.
- Özellikle iki noktaya bir kez daha odaklanmak istiyorum.
- Then Parliament worked on them for a further two years.
- Ardından Parlamento iki yıl daha bu yönergeler üzerinde çalıştı.
- The last amendment allows rigid buses of up to 13.5 metres to have two axles.
- Son değişiklik 13,5 metreye kadar olan rijit otobüslerin iki dingile sahip olmasına izin vermektedir.
- I would like to comment on two amendments and would like to hear the Commission's view on them.
- İki değişiklik hakkında yorum yapmak istiyorum ve Komisyon'un bu konudaki görüşünü öğrenmek istiyorum.
- There are two further comments I would like to make on the questions that have cropped up.
- Ortaya çıkan sorularla ilgili olarak yapmak istediğim iki yorum daha var.
- In Great Britain, over two hundred Labour Members of Parliament have expressed their opposition to a war.
- Büyük Britanya'da iki yüzden fazla İşçi Partili Parlamento üyesi savaşa karşı olduklarını ifade etti.
- They are two supplementary questions, and not for or against.
- Bunlar iki ek sorudur ve lehte ya da aleyhte değildir.
- My answer is ‘no’, and for two reasons.
- Benim cevabım "hayır" ve bunun iki nedeni var.
- There are two questions being raised here.
- Burada iki soru gündeme gelmektedir.
- Two hours before the polling stations closed, the turnout was only 45%.
- Sandıkların kapanmasından iki saat önce katılım oranı sadece %45 idi.
- Two amendments suggest that the proposal for a directive be rejected.
- İki değişiklik önergesi, yönerge teklifinin reddedilmesini önermektedir.
- The two hydrogens need to be deleted.
- İki hidrojenin silinmesi gerekiyor.
- I do have two minor criticisms I would like to make.
- Yapmak istediğim iki küçük eleştiri var.
- The existence of two different Statements of Assurance is not only confusing, but also deceptive.
- İki farklı Güvence Beyanının varlığı sadece kafa karıştırıcı değil, aynı zamanda aldatıcıdır.
- We have two German channels as well, so happy viewing everybody.
- İki Alman kanalımız da var, herkese iyi seyirler.
- At least two meetings a year, if not three, should take place.
- Yılda üç olmasa bile en az iki toplantı yapılmalıdır.
- I know that Europe has two obligations towards Afghanistan.
- Avrupa'nın Afganistan'a karşı iki yükümlülüğü olduğunu biliyorum.
- It seems as if we are talking about two different documents.
- Sanki iki farklı belgeden bahsediyormuşuz gibi görünüyor.
- Please allow me very briefly to mention two issues which I had been asked to mention.
- Lütfen benden bahsedilmesi istenen iki konuya kısaca değinmeme izin verin.
- There are still two contentious points, but these merit our attention as they are more scientific in nature.
- Hala tartışmalı iki nokta var, ancak bunlar daha bilimsel nitelikte oldukları için dikkatimizi çekmeyi hak ediyorlar.
- In other words, at a certain point, the two institutions will converge, but only briefly.
- Başka bir deyişle belli bir noktada iki kurum yakınlaşacaktır ancak bu sadece kısa bir süre için olacaktır.
- I believe it to be important for two reasons.
- Bunun iki nedenle önemli olduğuna inanıyorum.
- It can wait till May, till the two parties have reached an agreement.
- İki taraf bir anlaşmaya varana kadar Mayıs ayına kadar bekleyebilir.
- Exploratory contacts between the two ministries of foreign affairs started in March 2002.
- İki dışişleri bakanlığı arasındaki ön temaslar Mart 2002'de başlamıştır.
- I have two short additional questions.
- İki kısa ek sorum var.
- We shall not be approving the Lamassoure report, for two main reasons.
- Lamassoure raporunu iki ana nedenden dolayı onaylamayacağız.
- The presidency has referred to two examples.
- Başkanlık iki örnekten bahsetti.
- I have therefore, as in the two preceding years, voted against the discharge resolution.
- Bu nedenle, önceki iki yılda olduğu gibi, tahliye kararına karşı oy kullandım.
- There are just two questions which must be answered.
- Cevaplanması gereken sadece iki soru var.
- It appears that two alternative solutions are being drawn up for this matter.
- Görünüşe göre bu konuda iki alternatif çözüm hazırlanıyor.
- When we talk about prior information, we are talking about two different things.
- Önceki bilgilerden bahsederken iki farklı şeyden bahsediyoruz.
- I think that is very good, but I want to make two observations.
- Bunun çok iyi olduğunu düşünüyorum ancak iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- I ask the Commission to devote special attention to these two points.
- Komisyon'dan bu iki noktaya özel dikkat göstermesini rica ediyorum.
- We have, however, regularly expressed our concern on two issues.
- Bununla birlikte, iki konudaki endişelerimizi düzenli olarak dile getirdik.
- Let me just clarify one or two other points.
- İzninizle bir iki noktayı daha açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- I feel that today's debate is good preparation for the other two stages.
- Bugünkü tartışmanın diğer iki aşama için iyi bir hazırlık olduğunu düşünüyorum.
- We are an area which, for the last two or three years, has a single currency.
- Son iki ya da üç yıldır tek bir para birimine sahip olan bir bölgeyiz.
- These are the two essential partners in getting this moving.
- Bunlar bu işin ilerlemesindeki iki temel ortaktır.
- I shall confine myself here to making two general comments.
- Burada kendimi iki genel yorum yapmakla sınırlayacağım.
- The two documents deal with the legislative powers of Parliament.
- Her iki belge de Parlamento'nun yasama yetkileri ile ilgilidir.
- Please can we link these two matters.
- Lütfen bu iki konuyu birbirine bağlayabilir miyiz?
- With regard to the content, I will focus on just two points.
- İçerikle ilgili olarak sadece iki noktaya odaklanacağım.
- Despite this, I should like to identify two positive aspects today.
- Buna rağmen, bugün iki olumlu yönü tespit etmek istiyorum.
- I would like to make four brief remarks about the two reports before us.
- Önümüzde bulunan iki rapor hakkında dört kısa açıklama yapmak istiyorum.
- I would like to make two brief responses to this debate.
- Bu tartışmaya iki kısa yanıt vermek istiyorum.
- I have two points to make to the President.
- Başkan'a iletmek istediğim iki husus var.
- I think that, on issues related to asylum and immigration, the Union currently has two options.
- İltica ve göçle ilgili konularda Birliğin şu anda iki seçeneği olduğunu düşünüyorum.
- There are more than two billion people living in the ASEM countries.
- ASEM ülkelerinde iki milyardan fazla insan yaşamaktadır.
- I shall tackle two specific points.
- İki spesifik noktayı ele alacağım.
- The 29-strong transitional government will include two women.
- 29 kişiden oluşan geçiş hükümetinde iki kadın yer alacak.
- Instead, for at least two financial years, this line has been financed with no legal basis.
- Bunun yerine en az iki mali yıl boyunca bu hat hiçbir yasal dayanağı olmadan finanse edilmiştir.
- I would just like to make two specific comments.
- Sadece iki özel yorum yapmak istiyorum.
- We give two dollars a day to a cow.
- Bir ineğe günde iki dolar veriyoruz.
- I should like to make two final observations.
- Son olarak iki gözlemde bulunmak istiyorum.
- The two directives on electronic commerce and copyright are extremely important.
- Elektronik ticaret ve telif haklarına ilişkin iki direktif son derece önemlidir.
- The two cases involving Grigori Pasko and Igor Sutyagin are more or less identical.
- Grigori Pasko ve Igor Sutyagin ile ilgili iki dava aşağı yukarı aynıdır.
- As a result of these elections, the DSP and the centre-right party MHP became the two biggest parties of the country.
- Bu seçimlerin sonucunda, DSP ve merkez sağ parti MHP, ülkenin en büyük iki partisi haline gelmiştir.
- This proposal is a step in the right direction, although it has two shortcomings.
- Bu teklif, iki eksiği olmasına rağmen doğru yönde atılmış bir adımdır.
- There are just two things I want to say.
- Söylemek istediğim sadece iki şey var.
- The GDP of the two countries is very low and poverty remains a major problem.
- İki ülkenin GSYİH'si çok düşüktür ve yoksulluk önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.
- Since two Members have now touched on this issue, I should like to make a brief comment.
- Şu anda iki Üye Bu konuya değindiği için ben de kısa bir yorum yapmak istiyorum.
- I think Mrs Sanders-ten Holte had an excellent proposal for a regulation divided into two separate chapters.
- Bayan Sanders-ten Holte'nin iki ayrı bölüme ayrılmış bir tüzük için mükemmel bir önerisi olduğunu düşünüyorum.
- The two cases I mentioned before can only confirm those assertions, one positively and one negatively.
- Daha önce bahsettiğim iki vaka, biri olumlu diğeri olumsuz olmak üzere bu iddiaları doğrulamaktadır.
- Only through an agreement based on equality can two peoples find a way to live peacefully as good neighbours.
- Sadece eşitliğe dayalı bir anlaşma yoluyla iki halk iyi komşular olarak barış içinde yaşamanın bir yolunu bulabilir.
- The two proposals take up some of the commitments given in the White Paper on Food Safety.
- Bu iki teklif, Gıda Güvenliğine ilişkin Beyaz Kitap'ta yer alan bazı taahhütleri yerine getirmektedir.
- I would like to divide my contribution into two parts.
- Katkımı iki kısma ayırmak istiyorum.
- I have voted along with my group for these two reasons.
- Bu iki nedenden ötürü grubumla birlikte oy kullandım.
- In particular I want to state two points.
- Özellikle iki noktayı belirtmek istiyorum.
- I would like to see support for these two amendments.
- Bu iki değişiklik için destek görmek istiyorum.
- The answer is, two things, a few clichés and a reprieve.
- Yanıt olarak iki şey söylenebilir: Birkaç klişe ve bir erteleme.
- The two topics I have concentrated on today are of crucial importance for us at this time.
- Bugün üzerinde durduğum iki konu şu anda bizim için hayati önem taşımaktadır.
- The Commission is therefore proposing that its application should be extended by two years.
- Bu nedenle Komisyon, uygulamanın iki yıl uzatılmasını önermektedir.
- On the other institutions, we have had useful discussions in the last day or two.
- Diğer kurumlarla da son bir iki gün içerisinde faydalı görüşmeler yaptık.
- Today, half the world lives on less than two dollars a day.
- Bugün dünyanın yarısı günde iki dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadır.
- The relative weight of the two Libyan points of view naturally depends upon Colonel Gadaffi's ambitions.
- Libya'nın iki görüşünün göreceli ağırlığı doğal olarak Albay Gadaffi'nin hırslarına bağlıdır.
- Moreover, the blame can and should be shared by the two decision-making tiers.
- Dahası, suçlama iki karar verici kademe tarafından paylaşılabilir ve paylaşılmalıdır.
- But there are two needs which we all acknowledge.
- Ancak hepimizin kabul ettiği iki ihtiyaç vardır.
- I wish to ask for clarification on two points.
- İki hususun açıklığa kavuşturulmasını rica ediyorum.
- There are two reasons, however, why these allocations cannot be too high.
- Ancak bu tahsislerin neden çok yüksek olamayacağının da iki nedeni var.
- Let me just make two brief comments in addition to what the rapporteur has said.
- Raportörün söylediklerine ek olarak iki kısa yorum yapmama izin verin.
- We are now about to have a debate for two hours.
- Şu anda iki saatlik bir tartışma yapmak üzereyiz.
- Over the past two years, more wind-energy capacity has been installed worldwide than nuclear energy.
- Son iki yılda dünya genelinde nükleer enerjiden daha fazla rüzgar enerjisi kapasitesi kurulmuştur.
- I would like to conclude with two short remarks on elephants and toothfish.
- Filler ve diş balıkları hakkında iki kısa açıklama yaparak sözlerime son vermek istiyorum.
- I would like to restrict myself to just two.
- Kendimi sadece iki kişiyle sınırlamak istiyorum.
- To that end, it puts forward two very different kinds of argument.
- Bu amaçla, birbirinden çok farklı iki tür argüman ortaya koymaktadır.
- Please can we link these two matters?
- Lütfen bu iki konuyu birbirine bağlayabilir miyiz?
- It is on the last two that the elderly, in particular, depend.
- Özellikle yaşlılar bu son iki maddeye bağlıdır.
- I would like to make two particular points which arise from this.
- Bu bağlamda özellikle iki hususa değinmek istiyorum.
- That is what these two reports do brilliantly.
- İşte bu iki rapor bunu mükemmel bir şekilde yapmaktadır.
- We should not restrict choice but allow for choice and support flexibility between the two routes.
- Seçimi kısıtlamamalı, seçime izin vermeli ve iki rota arasında esnekliği desteklemeliyiz.
- The latter sometimes involve two options, but they are never options to be accepted or rejected.
- İkincisi bazen iki seçenek içerir ancak bunlar asla kabul edilecek veya reddedilecek seçenekler değildir.
- To sum up, I would like to add two comments.
- Toparlamak gerekirse iki yorum eklemek istiyorum.
- As far as I am concerned, just like the new Farm Bill, this issue is not sufficiently covered in the two reports.
- Endişelendiğim kadarıyla, tıpkı yeni Çiftlik Yasası gibi, bu konu da iki raporda yeterince ele alınmamıştır.
- Let me turn to the two controversial issues during this debate.
- Bu tartışma sırasında iki tartışmalı konuya dönmeme izin verin.
- Parliament is not even accorded the right to send two representatives to its Board of Management.
- Parlamento'ya Yönetim Kurulu'na iki temsilci gönderme hakkı bile tanınmamıştır.
- There are, therefore, two problems.
- Bu nedenle iki sorun vardır.
- On the basis of the analysis contained in these two reports, I would like to refer to three points.
- Bu iki raporda yer alan analizlere dayanarak üç noktaya değinmek istiyorum.
- This is all well and good, but the regulation did have two weaknesses.
- Tüm bunlar iyi ve güzel, ancak düzenlemenin iki zayıf noktası var.
- Obviously, there is a division of roles between the two policies.
- Açıkçası, iki politika arasında bir rol paylaşımı söz konusudur.
- I should like to highlight two basic aspects of the Green Paper.
- Yeşil Kitap'ın iki temel yönünü vurgulamak isterim.
- The sitting will be suspended for two minutes.
- Oturuma iki dakika ara verilecektir.
- I believe that a debate of this kind needs to build on two principles.
- Bu tür bir tartışmanın iki ilke üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyorum.
- I would like to stress two more points of great concern to me.
- Beni çok yakından ilgilendiren iki noktayı daha vurgulamak istiyorum.
- There are two or three points I would like to make in this regard.
- Bu konuda belirtmek istediğim iki ya da üç nokta var.
- Under the current Treaty, there are only two ways.
- Mevcut Antlaşma uyarınca bunun sadece iki yolu vardır.
- We will have to operate on two levels to combat these diseases.
- Bu hastalıklarla mücadele etmek için iki düzeyde faaliyet göstermemiz gerekecek.
- There are, in fact, two opposing visions of Europe.
- Aslında birbirine zıt iki Avrupa vizyonu var.
- These are the two minor reservations that I should like to voice on behalf of the Commission.
- Bunlar, Komisyon adına dile getirmek istediğim iki küçük çekince.
- All of those are possible if we adopt these two reports.
- Bu iki raporu benimsediğimiz takdirde bunların hepsi mümkün.
- There are at least two questions which I think must be answered.
- Cevaplanması gerektiğini düşündüğüm en az iki soru var.
- You can now do one of two things.
- Şimdi iki şeyden birini yapabilirsiniz.
- I would like these two stages to remain plenary debates.
- Bu iki aşamanın genel kurul tartışmaları olarak kalmasını istiyorum.
- The two directives we are debating today are financial directives.
- Bugün tartışmakta olduğumuz iki yönerge mali yönergelerdir.
- Well, let us invite two holders of the Nobel Peace Prize to discuss the subject of peace with us here in Strasbourg.
- Gelin, Nobel Barış Ödülü'nün iki sahibini burada, Strazburg'da bizimle barış konusunu tartışmaya davet edelim.
- In only two hours, heavy rainfall of more than 200 litres/m2 flooded the capital.
- Sadece iki saat içinde 200 litre/m2'den fazla şiddetli yağış başkenti sular altında bırakmıştır.
- I shall concentrate today on two issues where we can make a real difference this year.
- Bugün, bu yıl gerçek bir fark yaratabileceğimiz iki konuya odaklanacağım.
- Finally, why is it a choice between two evils?
- Son olarak neden iki kötülük arasında bir seçim yapılıyor?
- It appears that two alternative solutions are being drawn up for this matter.
- Görünen o ki bu konuda iki alternatif çözüm üretiliyor.
- The first half of the last century was the worst in the history of the world with two world wars.
- Geçen yüzyılın ilk yarısı, iki dünya savaşı ile dünya tarihinin en kötü dönemiydi.
- However, I believe that the concern is that two or three years raises the problem, as does four years.
- Bununla birlikte, iki ya da üç yılın, dört yıl gibi sorunu arttırdığı yönünde bir endişe olduğuna inanıyorum.
- The war between these two countries has not led to lasting bitterness.
- Bu iki ülke arasındaki savaş kalıcı bir acıya yol açmamıştır.
- The Commission has funded two programmes to support the South African police force.
- Komisyon, Güney Afrika polis gücünü desteklemek için iki programa fon sağlamıştır.
- Today, two other countries, Romania and Bulgaria, are not able to join Europe for some years.
- Bugün diğer iki ülke, Romanya ve Bulgaristan, birkaç yıldır Avrupa'ya katılamıyor.
- I would also call for the development of two action plans.
- Ayrıca iki eylem planı geliştirilmesi çağrısında bulunuyorum.
- As I have little time, I would like to touch upon two elements of our resolution.
- Zamanım az olduğu için, kararımızın iki unsuruna değinmek istiyorum.
- We are discussing two different things, although they are interlinked.
- Birbirleriyle bağlantılı olmalarına rağmen iki farklı şeyi tartışıyoruz.
- These resolutions, to which the groups have now tabled amendments, were prepared by two committees.
- Grupların şimdi değişiklik önergeleri sunduğu bu kararlar iki komite tarafından hazırlanmıştır.
- Two models are possible in this connection.
- Bu bağlamda iki model mümkündür.
- In the European Union, someone is diagnosed with it every two and a half minutes.
- Avrupa Birliği'nde her iki buçuk dakikada bir kişiye bu hastalık teşhisi konulmaktadır.
- Two years was certainly long enough for us to resolve these problems.
- İki yıl bu sorunları çözmemiz için kesinlikle yeterince uzun bir süreydi.
- There are two further points from that text which I would like to emphasise.
- Bu metinde vurgulamak istediğim iki nokta daha var.
- In two days time, next Saturday, I shall be the guest of the Slovenian State Secretary for Foreign Affairs in Ljubljana.
- İki gün sonra, önümüzdeki Cumartesi günü, Ljubljana'da Slovenya Dışişleri Bakanı'nın konuğu olacağım.
- As a representative of the Socialist Party in the Netherlands, I am faced with two choices each time.
- Hollanda'da Sosyalist Parti'nin bir temsilcisi olarak her seferinde iki seçenekle karşı karşıya kalıyorum.
- I hope that we will see interaction between these two elements.
- Umarım bu iki unsur arasında bir etkileşim görürüz.
- These two policy areas are linked.
- Bu iki politika alanı birbiriyle bağlantılıdır.
- I would nonetheless draw attention to two points about which I disagree.
- Yine de katılmadığım iki noktaya dikkat çekmek isterim.
- Nevertheless, we are today dealing with two conflicting points of view.
- Bununla birlikte bugün iki çelişkili bakış açısıyla karşı karşıyayız.
- Two non-registered Baptist communities were attacked at the beginning of this month.
- Bu ayın başında kayıtlı olmayan iki Baptist cemaati saldırıya uğradı.
- Some talk about two or three million respectively, though estimates differ significantly.
- Tahminler önemli ölçüde farklılık gösterse de, bazıları sırasıyla iki veya üç milyondan bahsediyor.
- Commissioner Solbes, I hope to hear a word or two on the stability of the European currency.
- Komisyon Üyesi Solbes'ten Avrupa para biriminin istikrarı konusunda bir iki kelime duymayı umuyorum.
- I shall only discuss two aspects, namely the monitoring of subsidiarity and comitology.
- Sadece iki hususu, yani ikincilliğin ve komitolojinin izlenmesini tartışacağım.
- Let me give you two examples.
- Size iki örnek vereyim.
- With regard to costs, there are two models, one for historical waste and another for new equipment.
- Maliyetlerle ilgili olarak, biri tarihi atıklar için diğeri de yeni ekipmanlar için olmak üzere iki model bulunmaktadır.
- I would like to divide my contribution into two parts.
- Katkımı iki bölüme ayırmak istiyorum.
- I was not in favour of the two recent ballots on the calendar of sessions 2003.
- Ben 2003 oturum takvimindeki son iki oylamayı desteklemiyordum.
- They were not unique to 1997 and two strands seem to run through them.
- Bunlar 1997'ye özgü değildi ve aralarında iki bağ var gibi görünüyor.
- I would like to ask you to answer the questions from the next two speakers together.
- Sizden sonraki iki konuşmacının sorularını birlikte yanıtlamanızı rica ediyorum.
- It is sensible to simplify the two key tests relating to public health – on gastro-enteritis and e-coli.
- Gastroenterit ve E. Coli gibi halk sağlığına yönelik iki temel testin basitleştirilmesi mantıklı olacaktır.
- Allow me to say a few words on two other points.
- İzninizle diğer iki nokta hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum.
- In the current circumstances, no change is clearly not an option, but two principles must guide us.
- Mevcut koşullarda hiçbir değişiklik yapılmaması kesinlikle bir seçenek değildir ancak iki ilke bize yol göstermelidir.
- That is a huge rise of 43% in two years.
- Bu iki yıl içinde %43 gibi büyük bir artış demek.
- What did those two conferences say?
- Bu iki konferansta ne söylendi?
- I shall content myself with making two points.
- İki noktaya değinmekle yetineceğim.
- I would, however, like to raise two matters in this parliamentary report.
- Bununla birlikte, bu parlamento raporunda iki hususu gündeme getirmek istiyorum.
- In the past, motorised two-wheel vehicles were somewhat ignored in emissions legislation.
- Geçmişte, motorlu iki tekerlekli araçlar emisyon mevzuatında bir şekilde göz ardı edilmiştir.
- There are two perspectives at the heart of this.
- Bunun merkezinde iki bakış açısı var.
- Two thousand and two will also be a very important year for the enlargement of the European Union.
- İki bin iki yılı aynı zamanda Avrupa Birliği'nin genişlemesi açısından da çok önemli bir yıl olacak.
- There are at present two developments running in parallel that are very important for this field.
- Şu anda bu alan için çok önemli olan iki gelişme paralel olarak ilerlemektedir.
- What the EU can do is work towards a combined negotiated solution to the issues that divide the two countries.
- AB'nin yapabileceği şey, iki ülkeyi ayıran meselelere müzakere yoluyla ortak bir çözüm bulunması için çalışmaktır.
- There are just two questions I would like to touch on.
- Benim değinmek istediğim sadece iki soru var.
- However, we need to recognise that there are two other very important areas.
- Bununla birlikte, çok önemli iki alanın daha olduğunu kabul etmeliyiz.
- I am of the opinion that these are two important remarks, and that is why I am reiterating them here.
- Bunların iki önemli açıklama olduğu kanaatindeyim ve bu nedenle bunları burada tekrarlıyorum.
- These two cornerstones have recently been subject to particularly formidable attacks, however.
- Ancak bu iki yapıtaşı son zamanlarda özellikle çetin saldırılara maruz kalmıştır.
- I only wish to make two additional wider points at this stage.
- Bu aşamada sadece iki ilave noktaya daha değinmek istiyorum.
- I shall only discuss two aspects, namely the monitoring of subsidiarity and comitology.
- Ben sadece iki hususu, yani yetki ikamesi ve komitolojinin izlenmesini ele alacağım.
- But I, too, should like to highlight two or three points.
- Ancak ben de iki ya da üç noktanın altını çizmek isterim.
- It will not surprise you, however, if I now discuss one of these two states, namely Cyprus.
- Ancak şimdi bu iki devletten birini, yani Kıbrıs'ı ele almam sizi şaşırtmayacaktır.
- I therefore welcome the two European Directives that address these problems.
- Bu nedenle, bu sorunları ele alan iki Avrupa Direktifini memnuniyetle karşılıyorum.
- We therefore voted against these two reports.
- Bu nedenle bu iki rapora karşı oy kullandık.
- I would like to make an additional comment on two points.
- İki noktada ek bir yorum yapmak istiyorum.
- Nevertheless, I have two concerns.
- Bununla birlikte iki endişem var.
- Two amendments have been proposed.
- İki değişiklik önerildi.
- I think that, within this, we shall face another two important issues.
- Bu çerçevede, iki önemli konuyla daha karşı karşıya kalacağımızı düşünüyorum.
- Two different issues have emerged during this debate.
- Bu tartışma sırasında iki farklı konu ortaya çıkmıştır.
- Allow me to expand on the last two points, which attracted the most public attention.
- İzin verirseniz kamuoyunun en çok ilgisini çeken son iki noktayı biraz daha açayım.
- Let me make one or two comments in reply to this debate.
- Bu tartışmaya cevaben bir ya da iki yorum yapmama izin verin.
- I shall summarise two of those highlighted by the rapporteur, one positive and one negative.
- Raportör tarafından vurgulananlardan iki tanesini, biri olumlu diğeri olumsuz olmak üzere özetleyeceğim.
- That is why I am calling on the Council at long last, after two years, to adopt a common position on pension reform.
- Bu nedenle Konsey'i iki yılın ardından nihayet emeklilik reformu konusunda ortak bir tutum benimsemeye çağırıyorum.
- We have two problems here.
- Burada iki sorunumuz var.
- In order to be effective, the two reports before us must be homogeneous.
- Etkili olabilmesi için, önümüzde bulunan iki raporun homojen olması gerekmektedir.
- I would like to make two points on behalf of my group, the first relating to competition.
- Grubum adına, ilki rekabetle ilgili olmak üzere iki noktaya değinmek istiyorum.
- In my view, the solution is two-pronged.
- Benim görüşüme göre çözüm iki yönlüdür.
- This is therefore a decision which is to be disputed on two different grounds.
- Dolayısıyla bu, iki farklı gerekçeyle tartışılması gereken bir karardır.
- The Commission's communication of 13 November on a roadmap for the two countries is a good step in the right direction.
- Komisyon'un iki ülke için bir yol haritasına ilişkin 13 Kasım tarihli bildirimi doğru yönde atılmış iyi bir adımdır.
- That happened twice in two different sittings of this House during January 2001.
- Bu, Ocak 2001'de bu Meclisin iki farklı oturumunda iki kez gerçekleşti.
- The two directives ought, as I said, to tally with one another.
- Dediğim gibi, iki yönergenin birbiriyle uyumlu olması gerekmektedir.
- In the Commission's press release in June it noted that these two aspects have been separated.
- Komisyonun Haziran ayındaki basın açıklamasında bu iki konunun birbirinden ayrıldığı belirtilmişti.
- From these figures, which are already, in themselves, quite clear, two things can be inferred.
- Zaten kendi içinde oldukça net olan bu rakamlardan iki şey çıkarılabilir.
- The two proposals take up some of the commitments given in the White Paper on Food Safety.
- Bu iki öneri, Gıda Güvenliğine ilişkin Beyaz Kitap'ta yer alan bazı taahhütleri yerine getirmektedir.
- We must make a clear distinction between the two issues.
- İki konu arasında net bir ayrım yapmalıyız.
- Perhaps he could say something about the two points which I am particularly concerned about later on in the debate.
- Belki de tartışmanın ilerleyen bölümlerinde benim özellikle endişe duyduğum iki nokta hakkında bir şeyler söyleyebilir.
- The two parties are independent of each other and I think we should retain that.
- İki taraf birbirinden bağımsızdır ve bence bunu muhafaza etmeliyiz.
- Allow me, first of all, to say a word or two about prevention.
- Her şeyden önce önleme konusunda bir iki şey söylememe izin verin.
- I should like to make two other points.
- İki noktaya daha değinmek istiyorum.
- These two journalists and their interpreter have been secretly detained since 5 June in Vientiane in Laos.
- Bu iki gazeteci ve tercümanları 5 Haziran'dan bu yana Laos'un Vientiane şehrinde gizlice gözaltında tutulmaktadır.
- I would like to draw your attention to two areas.
- Dikkatinizi iki konuya çekmek istiyorum.
- I have two questions for further clarification.
- Daha fazla açıklama için iki sorum var.
- We must not think that the European Union could break up into two groups, each with strengthened cooperation.
- Avrupa Birliği'nin, her biri güçlendirilmiş işbirliğine sahip iki gruba ayrılabileceğini düşünmemeliyiz.
- Much has been made of two opposing views of globalisation, which supposedly characterise these two fora.
- Bu iki forumu karakterize ettiği varsayılan iki karşıt küreselleşme görüşünden çok bahsedildi.
- That is why the PSE Group has tabled two amendments.
- Bu nedenle Avrupa Sosyalistler Partisi Grubu iki değişiklik önergesi sunmuştur.
- The prolongation concerns two periods.
- Uzatma iki dönemi ilgilendirmektedir.
- One or two amendments need to be addressed.
- Bir ya da iki değişikliğin ele alınması gerekiyor.
- I have simply highlighted two issues that we need to debate further.
- Ben sadece daha fazla tartışmamız gereken iki konunun altını çizdim.
- I should also like to warmly thank the two rapporteurs for their efforts.
- İki raportöre de çabaları için içtenlikle teşekkür etmek isterim.
- The progress achieved in the course of two years has been impressive.
- İki yıl boyunca kaydedilen ilerleme etkileyicidir.
- In order to make sustainable development a little more specific, I have two suggestions to make.
- Sürdürülebilir kalkınmayı biraz daha spesifik hale getirmek için iki önerim var.
- In this brief time I would like to make two points, both in relation to veterinary medicines.
- Bu kısa süre içerisinde, her ikisi de veteriner ilaçlarıyla ilgili olmak üzere iki noktaya değinmek istiyorum.
- I will focus on just two technical aspects.
- Ben sadece iki teknik konuya odaklanacağım.
- With regard to the other reports, I would like to raise two further points.
- Diğer raporlarla ilgili olarak iki noktaya daha değinmek istiyorum.
- I believe the two reports on maritime safety we are debating today and are due to approve tomorrow are important.
- Deniz güvenliği konusunda bugün görüştüğümüz ve yarın onaylayacağımız iki raporun önemli olduğuna inanıyorum.
- We in the Committee on Budgets propose to you two possibilities which, furthermore, may be complementary.
- Biz Bütçe Komitesi olarak size birbirini tamamlayabilecek iki olasılık öneriyoruz.
- Why should a proposal be forthcoming now, in the next two or three weeks, when it has been overdue for over 15 years?
- 15 yılı aşkın bir süredir gecikmiş olan bir teklif neden şimdi önümüzdeki iki ya da üç hafta içinde sunulmalıdır?
- There are two key reasons for action in this field.
- Bu alanda harekete geçmek için iki temel neden var.
- When the first dialogue was arranged in Seville, the two sides shared the costs of this event.
- İlk diyalog Sevilla'da düzenlendiğinde, iki taraf bu etkinliğin masraflarını paylaşmıştı.
- It is taking a while to establish for at least two reasons.
- En az iki nedenden ötürü bu görüşün yerleşmesi biraz zaman alıyor.
- The Commission's proposal on agriculture also operates with two classes of Member State.
- Komisyon'un tarımla ilgili önerisi de iki Üye Devlet sınıfıyla çalışmaktadır.
- Because when you look at humanity no two human beings are the same.
- Çünkü insanlığa baktığınızda, iki insan birbiriyle aynı değildir.
- However, I did not vote against the report, in order to support two specific requests, which we see as fundamental.
- Bununla birlikte temel olarak gördüğümüz iki özel talebi desteklemek amacıyla rapora karşı oy kullanmadım.
- Just in recent months, two cases have been referred to me.
- Geçtiğimiz aylarda bana iki vaka havale edildi.
- These two systems have been developed on a military basis, which is not the case with Galileo.
- Bu iki sistem de askeri temelde geliştirilmiştir, ancak Galileo'da durum böyle değildir.
- Mr Mugabe is a figure who has survived the loss of two elections , the moral victor being the opposition.
- Bay Mugabe, ahlaki galibi muhalefet olan iki seçim kaybından sonra hayatta kalmayı başarmış bir şahsiyettir.
- These two different names will enable people buying them to choose a product with full knowledge of the facts.
- Bu iki farklı isim, onları satın alan kişilerin gerçekleri tam olarak bilerek bir ürün seçmelerini sağlayacaktır.
- Then we have two new amendments, because we had no amendments on pensions.
- O zaman iki yeni değişiklik önergemiz var, çünkü emekli maaşları konusunda değişiklik önergemiz yoktu.
- Two thousand and two is an important year for agricultural policy.
- İki bin iki tarım politikası için önemli bir yıl.
- I recognise, however, that there are two positive points in this report.
- Bununla birlikte, bu raporda iki olumlu nokta olduğunu kabul ediyorum.
- I should like to ask you two questions.
- Size iki soru sormak istiyorum.
- I just want to mention two areas specifically this evening.
- Bu akşam özellikle iki alandan bahsetmek istiyorum.
- The two directives on electronic commerce and copyright are extremely important.
- Elektronik ticaret ve telif haklarına ilişkin iki yönetmelik son derece önemlidir.
- I would read two things to the honourable Members.
- Sayın Üyelere iki şey söylemek isterim.
- The commitment and contribution of the two sides of industry is very important.
- Sanayinin iki tarafının da kararlılığı ve katkısı çok önemlidir.
- There are, however, two things that I would like to point out.
- Bununla birlikte, işaret etmek istediğim iki husus var.
- There is no doubt that the pact's flexibility is due to two fundamental elements.
- Hiç şüphe yok ki paktın esnekliği iki temel unsurdan kaynaklanmaktadır.
- The Committee on the Environment is therefore asking for two things.
- Bu nedenle Çevre Komitesi iki şey istemektedir.
- I shall concentrate today on two issues where we can make a real difference this year.
- Bugün, bu yıl gerçek bir fark yaratabileceğimiz iki konu üzerinde yoğunlaşacağım.
- When we talk about prostitution and even child prostitution, then there are always two sides.
- Fuhuştan ve hatta çocuk fuhuşundan bahsettiğimizde, her zaman iki taraf vardır.
- This too could help to convince a young farmer or two not to abandon the mountains.
- Bu da bir ya da iki genç çiftçiyi dağları terk etmemeye ikna etmeye yardımcı olabilir.
- I must, however, just pick up on two points that were inaccurate.
- Bununla birlikte, yanlış olan iki noktaya değinmek zorundayım.
- Such are the two alternatives before it.
- Önünde böyle iki alternatif var.
- The situation cannot continue for two reasons.
- Bu durum iki nedenden dolayı devam edemez.
- There are two seas in the north, which have to be protected from catastrophe.
- Kuzeyde felaketten korunması gereken iki deniz var.
- We must distinguish between these two situations.
- Bu iki durumu birbirinden ayırmalıyız.
- The authors are the two appointed by the committees.
- Yazarlar, komiteler tarafından atanan iki kişidir.
- In other words, an average of around two or three chapters will remain for the Danish Presidency to conclude.
- Başka bir deyişle, Danimarka Dönem Başkanlığı'nın sonuçlandırması gereken ortalama iki ya da üç fasıl kalmıştır.
- With regard to possible exceptions, I should like to draw your attention to two problems.
- Olası istisnalarla ilgili olarak dikkatinizi iki soruna çekmek isterim.
- In my own group, two issues have been of great importance at this first reading stage.
- Kendi grubumda bu ilk okuma aşamasında iki konu büyük önem taşıyordu.
- In addition, I have included two new proposals in my report.
- Ayrıca raporuma iki yeni öneri daha ekledim.
- Each year two billion tonnes of different goods pass through European ports.
- Her yıl iki milyar ton farklı mal Avrupa limanlarından geçmektedir.
- After we had prepared the report, two important documents came from the Commission.
- Biz raporu hazırladıktan sonra Komisyon'dan iki önemli belge geldi.
- More than half the population earns less than two dollars a day.
- Nüfusun yarısından fazlası günde iki dolardan az kazanıyor.
- Now, there are two mistakes we must avoid in negotiations with North Korea.
- Kuzey Kore ile müzakerelerde kaçınmamız gereken iki hata var.
- Some of these issues have been outstanding on the Council's agenda for more than two years.
- Bu konulardan bazıları iki yılı aşkın bir süredir Konsey'in gündeminde yer almaktadır.
- I have tried to cooperate with him on two points.
- Kendisiyle iki noktada işbirliği yapmaya çalıştım.
- It also contains standards for rights to be granted to these two categories of people.
- Ayrıca bu iki kategorideki kişilere tanınacak haklara ilişkin standartları da içermektedir.
- This would have two impacts.
- Bunun iki etkisi olacaktır.
- In theory all Member States favour an individual identification system, but there are two camps.
- Teorik olarak tüm Üye Devletler bireysel kimlik belirleme sistemini desteklemektedir, ancak iki kutup bulunmaktadır.
- I will, therefore, immediately put the two possible solutions to the vote.
- Bu nedenle, iki olası çözümü derhal oylamaya sunacağım.
- I should like to ask you for your observations on two specific points.
- Sizden iki spesifik noktaya ilişkin gözlemlerinizi rica ediyorum.
- On the basis of this, I conveyed to the European Council two messages.
- Bu temelde Avrupa Konseyi'ne iki mesaj ilettim.
- I would like to draw your attention to two further points.
- Dikkatinizi iki noktaya daha çekmek istiyorum.
- There are two things I would like to ask the Council.
- Konseye sormak istediğim iki şey var.
- You spoke of two elephants; perhaps the third one escaped you.
- İki filden bahsettiniz; belki de üçüncüsü gözünüzden kaçtı.
- The Committee on the Environment is therefore asking for two things.
- Bu nedenle Çevre Komitesi iki şey istiyor.
- I should like to say that this directive seems to me to mark progress on two extremely important fronts.
- Bu direktifin bana son derece önemli iki cephede ilerleme kaydedildiğini gösterdiğini belirtmek isterim.
- There are therefore two conflicting legal opinions here.
- Dolayısıyla burada birbiriyle çelişen iki hukuki görüş var.
- In addition to the fine words about what can be done, two warnings.
- Neler yapılabileceğine ilişkin güzel sözlere ek olarak, iki uyarı.
- It pains me to even think about what has happened there and two minutes is far too little time in which to do so.
- Orada olanları düşünmek bile bana acı veriyor ve iki dakika bunu yapmak için çok az bir süre.
- This document contains two groundbreaking proposals.
- Bu belge çığır açan iki öneri içermektedir.
- Having two seats allows both to be expressed.
- İki koltuğa sahip olmak her ikisinin de ifade edilmesine olanak tanır.
- Two months on I have still to receive outstanding items and my visa card has been debited the full amount.
- İki ay geçmesine rağmen hala bekleyen ürünleri alamadım ve visa kartımdan tutarın tamamı çekildi.
- In the brief time available to me, I would like to consider two aspects of it.
- Bana tanınan kısa süre içerisinde bu konunun iki yönünü ele almak istiyorum.
- This is evident from the compromise proposal from the two largest parties.
- Bu durum en büyük iki partinin uzlaşma teklifinden de anlaşılmaktadır.
- So far, the Commission has been able to inspect these funds two years following closure of the accounts.
- Komisyon şimdiye kadar bu fonları hesapların kapatılmasından iki yıl sonra denetleyebilmiştir.
- There are two indications of this.
- Bunun iki göstergesi var.
- Today, two other countries, Romania and Bulgaria, are not able to join Europe for some years.
- Bugün, Romanya ve Bulgaristan gibi iki ülke daha birkaç yıl Avrupa'ya katılamayacak.
- Two major countries have blatantly departed from compliance with the Stability Pact’s rules.
- İki büyük ülke İstikrar Paktı kurallarına uymaktan bariz bir şekilde uzaklaştı.
- I should like to highlight two things that are necessary to the European agenda.
- Avrupa gündemi için gerekli olan iki şeyin altını çizmek istiyorum.
- A committee was set up in November to draft one and the nine people on that committee include two women.
- Kasım ayında bir taslak hazırlamak üzere bir komite kuruldu ve bu komitedeki dokuz kişi arasında iki kadın da bulunuyor.
- We cannot have two classes of law within international law.
- Uluslararası hukuk içinde iki hukuk sınıfına sahip olamayız.
- There are two particularly delicate problems which arise with regard to agriculture.
- Tarımla ilgili olarak ortaya çıkan özellikle hassas iki sorun vardır.
- Two recent examples illustrate this recent development.
- Yakın zamanda yaşanan iki örnek bu son gelişmeyi göstermektedir.
- My reply to these two questions is negative.
- Bu iki soruya cevabım olumsuzdur.
- Two major sets of issues have been debated.
- İki ana konu kümesi tartışılmıştır.
- There are two reasons for this.
- Bunun iki nedeni vardır.
- Among the British subjects were two of my constituents, Paul and Lesley Coppin from Mildenhall in Suffolk.
- İngiliz tebaası arasında iki seçmenim, Suffolk'taki Mildenhall'dan Paul ve Lesley Coppin de vardı.
- In Bonn in July last year, we talked to American businesses for two and a half hours.
- Geçen yıl Temmuz ayında Bonn'da Amerikalı işletmelerle iki buçuk saat boyunca konuştuk.
- The two Commission communications that we are debating today are certainly an important step forward.
- Bugün görüşmekte olduğumuz iki Komisyon bildirisi kesinlikle ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır.
- Two questions remain, as far as I am concerned.
- Bana kalırsa geriye iki soru kalıyor.
- Two is better than none, which is what happened before.
- İki hiç yoktan iyidir ki daha önce de böyle olmuştu.
- The PKK have observed the cease-fire for over two years.
- PKK iki yılı aşkın bir süredir ateşkese uymaktadır.
- The two reports now to be decided on promise good results.
- Şimdi karara bağlanacak olan iki rapor iyi sonuçlar vaat ediyor.
- At this juncture, I think that we need to rethink the system of the two pillars of monetary policy.
- Bu noktada para politikasının iki ayağından oluşan sistemi yeniden düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- I would simply like to repeat my previous two questions.
- Sadece önceki iki sorumu tekrarlamak istiyorum.
- We are cooperating via two channels.
- İki kanal üzerinden işbirliği yapıyoruz.
- We worry about human rights and I raise two issues.
- İnsan hakları konusunda endişeliyiz ve iki konuyu gündeme getiriyorum.
- The euro will not fail due to practical problems encountered during a transitional period of two or three weeks.
- Avro, iki ya da üç haftalık bir geçiş döneminde karşılaşılan pratik sorunlar nedeniyle başarısız olmayacaktır.
- We know that these two statements have quite different consequences.
- Bu iki ifadenin oldukça farklı sonuçları olduğunu biliyoruz.
- Thirdly, I included in Article 3 punishable offences which are now mentioned in the annex, with two minor changes.
- Üçüncü olarak, Madde 3'e, şimdi ekte belirtilen cezalandırılabilir suçları iki küçük değişiklikle dahil ettim.
- Pending a decision, one of the two companies has paid only half the amount of fees for using the port.
- Kararı bekleyen iki şirketten biri, liman kullanım ücretinin sadece yarısını ödedi.
- One point that deserves attention is the existence of two different test methods.
- Dikkat edilmesi gereken bir nokta da iki farklı test yönteminin varlığıdır.
- When it comes to sustainable development, there are two possible perspectives.
- Sürdürülebilir kalkınma söz konusu olduğunda, iki olası bakış açısı vardır.
- My report contains an amendment with which we seek to alter two points in the Commission’s proposal.
- Raporum, Komisyonun teklifindeki iki noktayı değiştirmeyi amaçladığımız bir değişiklik içeriyor.
- Therefore, it seems to me that we have to take two kinds of measures, short term and long term.
- Bu nedenle bana öyle geliyor ki kısa ve uzun vadeli olmak üzere iki tür önlem almamız gerekiyor.
- Two days later, I asked the European Commission for maximum openness and the application of the Seveso II Directive.
- İki gün sonra Avrupa Komisyonu'ndan azami açıklık ve Seveso II Direktifinin uygulanmasını istedim.
- Why are two systems acceptable in e-commerce and not here?
- Neden e-ticarette iki sistem kabul ediliyor da burada edilmiyor?
- These two types of knowledge, working together, could be highly effective.
- Bu iki bilgi türü birlikte çalışarak son derece etkili olabilir.
- The resolution we have before us sends out two clear messages.
- Önümüzde bulunan karar tasarısı iki açık mesaj vermektedir.
- We will pursue this concept of the two aspects of agriculture in our discussions.
- Tarımın bu iki yönü kavramını tartışmalarımızda takip edeceğiz.
- I should like to begin by making two declarations of interest.
- Sözlerime iki çıkar beyanında bulunarak başlamak istiyorum.
- The two must run in parallel, but must not block each other.
- Bu iki adım paralel olarak yürütülmeli ancak birbirini engellememelidir.
- There were governments that wanted parties existing in only two countries to be granted this status.
- Sadece iki ülkede var olan partilere bu statünün verilmesini isteyen hükümetler vardı.
- There must be reasons for this, reasons that are far more complex than just a measure or two.
- Bunun için bir ya da iki tedbirden çok daha karmaşık nedenler olmalıdır.
- I shall comment on two further issues that have been raised.
- Gündeme getirilen iki konu hakkında daha yorum yapacağım.
- The European Council at Göteborg took two conflicting decisions.
- Göteborg'daki Avrupa Konseyi birbiriyle çelişen iki karar aldı.
- That is what these two reports do brilliantly.
- Bu iki raporun zekice yaptığı şey de budur.
- In my opinion the two reports we are discussing now show clearly the need for action.
- Bence şu anda tartışmakta olduğumuz iki rapor, harekete geçilmesi gerektiğini açıkça göstermektedir.
- As a Dane, I should particularly like, however, to call for the two amendments to be adopted.
- Bir Danimarkalı olarak, özellikle bu iki değişikliğin kabul edilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
- There are two aspects to this.
- Bunun iki yönü var.
- Many people feel that these two different groups cannot be reconciled.
- Birçok kişi bu iki farklı grubun uzlaştırılamayacağını düşünmektedir.
- Coercion and coordination are two diametrically opposed political and human theories.
- Zorlama ve koordinasyon birbirine taban tabana zıt iki siyaset ve insan teorisidir.
- The position on my side is clear and, as it is already late, I shall forego the two minutes' speaking time.
- Benim tarafımın tutumu nettir ve zaten geç olduğu için iki dakikalık konuşma süresinden vazgeçiyorum.
- In the report, Parliament says that we have two items which are important.
- Raporda Parlamento, önemli olan iki maddemiz olduğunu söylüyor.
- This will require two things.
- Bunun için iki şey gerekiyor.
- That is why I was so keen on combining the two Directives.
- Bu nedenle iki Direktifin birleştirilmesi konusunda çok istekliydim.
- I am only going to make two points.
- Sadece iki noktaya değineceğim.
- Therefore we must drop not just two, but all four of those issues.
- Bu nedenle sadece iki konuyu değil, bu dört konuyu da bir kenara bırakmalıyız.
- I want to say two things.
- İki şey söylemek istiyorum.
- Two elements are crucial in this connection.
- Bu bağlamda iki unsur çok önemlidir.
- The sentencing of two editors of the independent weekly Pagonya once again provides unfortunate proof of this.
- Bağımsız haftalık gazete Pagonya'nın iki editörünün mahkum edilmesi bunun bir kez daha talihsiz bir kanıtı olmuştur.
- Two more criteria were formulated at the Copenhagen Council.
- Kopenhag Zirvesi'nde iki kriter daha formüle edilmiştir.
- Finally, two brief comments on measures to promote safety at sea and charging for infrastructures.
- Son olarak, denizde güvenliği teşvik etmeye yönelik tedbirler ve altyapılar için ücretlendirme hakkında iki kısa yorum.
- Of these, the two sides of industry are perhaps the most important of all.
- Bunlar arasında endüstrinin iki tarafı belki de en önemlisidir.
- Things have only really been moving over the past two years.
- İşler sadece son iki yıldır gerçekten hareketleniyor.
- He also said that either party could propose that this agreement should be reviewed after two years.
- Ayrıca taraflardan herhangi birinin bu anlaşmanın iki yıl sonra gözden geçirilmesini önerebileceğini söyledi.
- These two points are not enough, however, to convince us to vote in favour of this report.
- Ancak bu iki nokta, bizi bu rapor lehinde oy kullanmaya ikna etmek için yeterli değildir.
- The first two proposed amendments concern the legal basis.
- Önerilen ilk iki değişiklik yasal dayanakla ilgilidir.
- There are, nevertheless, two areas that have already been mentioned in this debate, which still pose problems.
- Bununla birlikte, bu tartışmada daha önce bahsedilmiş olan ve hala sorun teşkil eden iki alan var.
- In this instance, two countries would constitute a cross-border block of airspace.
- Bu durumda iki ülke sınır ötesi bir hava sahası bloğu oluşturacaktır.
- The two extremes of the issue of competition are therefore at opposite ends of the spectrum.
- Dolayısıyla rekabet konusunun iki uç noktası spektrumun zıt uçlarında yer almaktadır.
- The summit took two and a half years to put together.
- Zirvenin toplanması iki buçuk yıl sürdü.
- There are two significant points on which we disagree with the Council, however.
- Ancak Konsey ile aynı fikirde olmadığımız iki önemli nokta var.
- I want to ask two questions arising out of what has been said in Parliament during the debate.
- Tartışma sırasında Parlamento'da söylenenlerden yola çıkarak iki soru sormak istiyorum.
- There are, however, two things that I would like to point out.
- Bununla birlikte dikkat çekmek istediğim iki husus var.
- The proposal deals with two very important matters.
- Teklif iki çok önemli konuyu ele almaktadır.
- After all, when this system was agreed upon, the average lifespan was 63 years, two years under 65.
- Sonuçta, bu sistem üzerinde anlaşmaya varıldığında ortalama yaşam süresi 63 yıldı ve 65 yaşın iki yıl altındaydı.
- The regulation referred to two Council texts, neither of which is available to Parliament.
- Tüzük iki Konsey metnine atıfta bulunmakta olup, bu metinlerin ikisi de Parlamento'da mevcut değildir.
- Above all, I see this report as carrying two messages.
- Her şeyden önce, bu raporun iki mesaj taşıdığını düşünüyorum.
- Two important political points were also raised during the debate.
- Tartışma sırasında iki önemli siyasi nokta da gündeme geldi.
- In order to progress, however, the two sides must agree on the mechanisms to be applied.
- Ancak ilerleme kaydedilebilmesi için iki tarafın uygulanacak mekanizmalar üzerinde anlaşmaya varması gerekmektedir.
- Two things are clear concerning the future of Afghanistan.
- Afganistan'ın geleceğine ilişkin iki şey nettir.
- I myself have another two amendments, which concern the Annex to this proposal.
- Benim de bu teklifin Ek'i ile ilgili iki değişikliğim daha var.
- I thank the rapporteur for accepting two of my amendments in particular.
- Raportöre özellikle iki değişikliğimi kabul ettiği için teşekkür ediyorum.
- But one has to bear in mind two important facts about ECHO.
- Ancak ECHO ile ilgili iki önemli gerçeği akılda tutmak gerekir.
- Three-quarters of the world's population now live in these two regions.
- Dünya nüfusunun dörtte üçü artık bu iki bölgede yaşamaktadır.
- Once again, there is a significant difference between the two situations.
- Bir kez daha iki durum arasında önemli bir fark vardır.
- I congratulate the two foreign secretaries, Ismail Cem and Georgios Papandreos on their initiative and their success.
- İki dışişleri bakanı İsmail Cem ve Georgios Papandreos'u girişimlerinden ve başarılarından dolayı kutluyorum.
- I shall use two points to try to illustrate this.
- Bunu açıklamak için iki noktayı kullanacağım.
- However, this year the debate is different for two reasons.
- Ancak bu yılki tartışma iki nedenden ötürü farklıdır.
- However, there are two issues that concern us.
- Bununla birlikte, bizi ilgilendiren iki konu var.
- There would appear, however, to be two conflicting trends in Libya.
- Ancak Libya'da birbiriyle çelişen iki eğilim olduğu görülmektedir.
- Each year two billion tonnes of different goods pass through European ports.
- Her yıl iki milyar ton farklı mal Avrupa limanlarından geçiyor.
- As you know, there is an agreement on the free movement of workers during the first two years.
- Bildiğiniz üzere, ilk iki yıl boyunca işçilerin serbest dolaşımına ilişkin bir anlaşma var.
- There are two points on which I would like a clear statement from the Commission.
- Komisyon'dan net bir açıklama istediğim iki nokta var.
- Two dilemmas have been pointed out concerning lead and brominated flame retardants.
- Kurşun ve bromlu alev geciktiricilerle ilgili iki ikileme dikkat çekildi.
- I shall only refer to two points from today's debate, which are of particular interest to the Commission.
- Bugünkü tartışmada Komisyon'u özellikle ilgilendiren iki noktaya değinmekle yetineceğim.
- I would also like to concentrate on two issues which have been discussed by so many.
- Ben de pek çok kişi tarafından tartışılan iki konuya odaklanmak istiyorum.
- I should like to put two questions to you.
- Size iki soru yöneltmek istiyorum.
- As it happens, the Muslims in the north tend to be the poorer of the two groups.
- Kuzeydeki Müslümanlar, iki grup arasında daha yoksul olma eğilimindedir.
- This proposal is a step in the right direction, although it has two shortcomings.
- Bu öneri, iki eksiği olmasına rağmen doğru yönde atılmış bir adımdır.
- I should like to make two brief remarks following this most interesting and stimulating debate.
- Bu çok ilginç ve teşvik edici tartışmanın ardından iki kısa açıklama yapmak istiyorum.
- I too would like to thank the two rapporteurs for the contribution they have made with this report.
- Ben de iki raportöre bu rapora yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür etmek istiyorum.
- On behalf of our Group I introduced two amendments in plenary which reflect the opinions of our committee.
- Grubumuz adına genel kurulda komitemizin görüşlerini yansıtan iki değişiklik önergesi sundum.
- I will end with two brief points for consideration.
- Dikkate alınması gereken iki kısa nokta ile bitireceğim.
- I should like to take this opportunity to add two brief comments.
- Bu vesileyle iki kısa yorum eklemek istiyorum.
- I have two specific questions that I wish to ask the President-in-Office of the Council.
- Konsey Dönem Başkanına sormak istediğim iki özel soru var.
- There are two parts of the report that I want to discuss.
- Raporun tartışmak istediğim iki bölümü var.
- These figures, which are clear enough in themselves, point to two conclusions.
- Kendi içinde yeterince açık olan bu rakamlar iki sonuca işaret etmektedir.
- I want to make two brief points in this context.
- Bu bağlamda iki kısa noktaya değinmek istiyorum.
- I see two points at issue here.
- Burada söz konusu olan iki nokta görüyorum.
- I shall accept the points of order, but only after the two supplementary questions have been asked.
- Sipariş noktalarını kabul edeceğim, ancak sadece iki ek soru sorulduktan sonra.
- The sentencing of two editors of the independent weekly Pagonya once again provides unfortunate proof of this.
- Bağımsız haftalık Pagonya gazetesinin iki editörünün mahkum edilmesi bunun bir kez daha talihsiz bir kanıtıdır.
- These two choices are fundamental and I hope that Parliament will ratify these.
- Bu iki seçenek temel niteliktedir ve Parlamentonun bunları onaylayacağını umuyorum.
- I will take these two adjectives as the basis for a number of minor points for reflection.
- Bu iki sıfatı, üzerinde düşünülmesi gereken bazı küçük noktalar için temel olarak alacağım.
- Parliament can solve most problems by swiftly moving on two fronts.
- Parlamento çoğu sorunu iki cephede hızla hareket ederek çözebilir.
- After two years of negotiations, it was very much overdue.
- İki yıl süren müzakerelerin ardından bu konuda çok geç kalınmıştı.
- Dagmar Roth-Behrendt intended to move one of the two amendments tonight.
- Dagmar Roth-Behrendt bu akşam iki değişiklik önergesinden birini sunmayı planlıyordu.
- In March, the Union submitted a communication proposing two courses of action.
- Mart ayında Birlik iki çeşit eylem planı öneren bir tebliğ sundu.
- It is a job for the top man, but in this case the top men have failed on two counts.
- Bu en tepedeki adamın işidir, ancak bu durumda en tepedeki adamlar iki konuda başarısız olmuştur.
- There are two topical reasons why this treatment and the approval of this report are advisable.
- Bu muamelenin ve bu raporun onaylanmasının tavsiye edilmesinin iki güncel nedeni vardır.
- I would very much just like to add to two particular points.
- Özellikle iki noktaya değinmek istiyorum.
- These two directives are important when it comes to creating an internal market that operates well.
- Bu iki yönerge, iyi işleyen bir iç pazar yaratılması bakımından önemlidir.
- My Group of the European United Left has introduced two extremes to this debate.
- Avrupa Birleşik Sol Grubum bu tartışmaya iki aşırı uç getirmiştir.
- Neither of these two rights can be exercised by the disabled unless they are given the right language.
- Doğru dil kullanılmadığı sürece bu iki hak da engelliler tarafından kullanılamaz.
- It is sensible to simplify the two key tests relating to public health – on gastro-enteritis and e-coli.
- Gastro-enterit ve e-coli gibi halk sağlığına ilişkin iki temel testin basitleştirilmesi mantıklı olacaktır.
- Nonetheless, I should like to comment on two points which I think are particularly important.
- Bununla birlikte özellikle önemli olduğunu düşündüğüm iki nokta hakkında yorum yapmak istiyorum.
- I should like to outline two objectives.
- İki hedefi ana hatlarıyla belirtmek isterim.
- There are two objective factors here.
- Burada iki nesnel faktör vardır.
- This is therefore a decision which is to be disputed on two different grounds.
- Dolayısıyla bu, iki farklı gerekçeyle tartışılacak bir karardır.
- Legislation on labelling, however, to my mind, misses the mark on at least two fundamental counts.
- Ancak bana göre etiketlemeye ilişkin mevzuat, en az iki temel konuda hedefi ıskalamaktadır.
- It took two long years and the tragic fall of Srebrenica for this message to be understood.
- Bu mesajın anlaşılması için iki uzun yıl ve Srebrenitsa'nın trajik düşüşü gerekti.
- The embryo, as it divides into two, then four, eight and sixteen and more cells, is the process of the living being.
- Embriyonun önce iki, sonra dört, sekiz ve on altı ve daha fazla hücreye bölünmesi, canlı varlığın sürecidir.
- We can kill two birds with one stone.
- Bir taşla iki kuş vurabiliriz.
- And I would like to stress two other aspects of this report.
- Ve bu raporun diğer iki yönünü vurgulamak istiyorum.
- Here, too, it is a matter of ensuring synchronisation of these two activities.
- Burada da mesele bu iki faaliyetin senkronizasyonunu sağlamaktır.
- I will therefore comment on these two issues, bearing in mind the restrictions we are faced with at the moment.
- Bu nedenle, şu anda karşı karşıya olduğumuz kısıtlamaları göz önünde bulundurarak bu iki konu hakkında yorum yapacağım.
- There are two issues that give me particular cause for concern.
- Beni özellikle endişelendiren iki konu var.
- As I point out in my question, one to two days, and not one to two hours, need to be devoted to the subject.
- Sorumda da belirttiğim gibi, bu konuya bir iki saat değil, bir iki gün ayrılması gerekmektedir.
- Today, our only points of contact are our two representatives within the Intergovernmental Conference.
- Bugün tek temas noktamız Hükûmetlerarası Konferans'taki iki temsilcimizdir.
- There must be reasons for this, reasons that are far more complex than just a measure or two.
- Bunun nedenleri olmalı, sadece bir iki tedbirden çok daha karmaşık nedenler.
- Thousands have died on Sulawesi alone, where there has been two years of fighting.
- Sadece Sulawesi'de iki yıldır devam eden çatışmalarda binlerce kişi öldü.
- I would like to raise two issues.
- İki konuyu gündeme getirmek istiyorum.
- There are two different aspects to this.
- Bunun iki farklı yönü vardır.
- But I want to stress one or two points he made.
- Ancak belirttiği bir iki noktayı vurgulamak istiyorum.
- While awaiting concrete proposals we have chosen to do two things.
- Somut önerileri beklerken iki şey yapmayı tercih ettik.
- Let me just clarify one or two other points.
- Bir ya da iki noktayı daha açıklığa kavuşturmama izin verin.
- If no action is taken, we have two months in which to appeal to the Court of Justice.
- Eğer herhangi bir adım atılmazsa, Adalet Divanına başvurmak için iki ay süremiz var.
- When the two planes crashed into the World Trade Center they demolished more than the twin towers.
- İki uçak Dünya Ticaret Merkezi'ne çarptığında ikiz kulelerden daha fazlasını yıktılar.
- A black box is very useful in the investigation after two ships have collided, as happened, for example, in the Baltic.
- Bir kara kutu, örneğin Baltık'ta olduğu gibi, iki gemi çarpıştıktan sonra yapılan soruşturmada çok yararlıdır.
- I shall deal with two main points in this question of enlargement.
- Bu genişleme meselesinde iki ana noktayı ele alacağım.
- I should nonetheless like to address two more matters.
- Yine de iki konuya daha değinmek istiyorum.
- It is against this background that the two directives must be reviewed.
- İki direktifin bu arka plan çerçevesinde gözden geçirilmesi gerekmektedir.
- Since this is an urgent issue, Parliament produced two reports very quickly.
- Bu acil bir konu olduğu için Parlamento çok hızlı bir şekilde iki rapor hazırladı.
- It is indeed symbolic that the issue of terrorism should be dealt with by these two committees.
- Terörizm konusunun bu iki komite tarafından ele alınması gerçekten de semboliktir.
- I will mention only two, in order to be brief.
- Kısa olması açısından sadece iki yerden bahsedeceğim.
- I should like to highlight two points which should not be left out of any discussion of Afghanistan.
- Afganistan'la ilgili herhangi bir tartışmanın dışında bırakılmaması gereken iki noktanın altını çizmek istiyorum.
- There are two messages coming from this House today.
- Bugün bu Meclis'ten gelen iki mesaj var.
- I am not going to speak about lobsters, but I share the interests of the two previous speakers.
- Istakozlar hakkında konuşmayacağım, ancak önceki iki konuşmacının ilgi alanlarını paylaşıyorum.
- In its proposal, the Commission tried to adhere to two principles.
- Komisyon teklifinde iki ilkeye bağlı kalmaya çalışmıştır.
- Besides penta, two other bromide-based flame retardants are available on the market, namely decaBDE and octaBDE.
- Pentanın yanı sıra, decaBDE ve octaBDE olmak üzere iki bromür bazlı alev geciktirici daha piyasada mevcuttur.
- On this basis, on 20 June 2001, the Commission decided to review the rules and to approach it in two stages.
- Bu temelde Komisyon 20 Haziran 2001 tarihinde kuralları gözden geçirmeye ve iki aşamada ele almaya karar vermiştir.
- This is caused mainly by two factors.
- Bu durum temel olarak iki faktörden kaynaklanmaktadır.
- We have before us two reports regarding the import and export of chemical products.
- Önümüzde kimyasal ürünlerin ithalat ve ihracatına ilişkin iki rapor bulunmaktadır.
- I do not wish to take up any more of your time but I would like to say a word or two about the amendments.
- Daha fazla zamanınızı almak istemiyorum ancak değişiklikler hakkında bir iki kelime söylemek istiyorum.
- While awaiting concrete proposals we have chosen to do two things.
- Somut öneriler beklerken iki şey yapmayı tercih ettik.
- The appropriate approach is to stipulate, as is normal, two years after adoption.
- Uygun yaklaşım, normalde olduğu gibi, evlat edinmeden iki yıl sonrasını şart koşmaktır.
- These have to do with two very real problems.
- Bunlar çok gerçek iki sorunla ilgilidir.
- Looking at just those two simple items, success could still be within their grasp.
- Sadece bu iki basit maddeye bakıldığında, başarı hala ellerinin altında olabilirdi.
- We would ask the European Central Bank to do two things.
- Avrupa Merkez Bankası'ndan iki şey yapmasını isterdik.
- That does not mean that I shall convey two different messages.
- Bu, iki farklı mesaj ileteceğim anlamına gelmez.
- I should like to make two points.
- İki noktaya değinmek istiyorum.
- The next item is a joint debate on the following two reports.
- Bir sonraki madde aşağıdaki iki rapor üzerinde yapılacak ortak tartışmadır.
- Plans are afoot to synchronise the two electricity grids.
- İki elektrik şebekesini senkronize etmek için planlar yapılıyor.
- In conclusion, these two elements have prevented me from supporting the report.
- Sonuç olarak, bu iki unsur beni raporu desteklemekten alıkoydu.
- These two aspects are not contradictory but do in fact complement each other.
- Bu iki husus birbiriyle çelişmemekte, aksine birbirini tamamlamaktadır.
- It is as if the Council had more than one face and two hands and what one signs up to, the other begrudges.
- Sanki Konsey'in birden fazla yüzü ve iki eli varmış ve birinin onayladığını diğeri küçümsüyormuş gibi.
- Note that two thousand million citizens do not have access to electricity.
- İki bin milyon vatandaşın elektriğe erişimi olmadığını unutmayın.
- You say, therefore, that the decision was not to award the prize to two Muslims, but to a Jew and a Muslim.
- Bu nedenle ödülün iki Müslüman'a değil, bir Yahudi ve bir Müslüman'a verilmesine karar verildiğini söylüyorsunuz.
- We want 30 million extra for these two items.
- Bu iki kalem için fazladan 30 milyon istiyoruz.
- What is this economic organisation which forces half of the world's population to live on less than two dollars a day?
- Dünya nüfusunun yarısını günde iki dolardan daha az bir parayla yaşamaya zorlayan bu ekonomik organizasyon nedir?
- I therefore suggest that you wait and I shall let you know when you may take your two minutes' speaking time.
- Bu nedenle beklemenizi öneriyorum ve iki dakikalık konuşma sürenizi ne zaman kullanabileceğinizi size bildireceğim.
- Two thousand and two will be a pivotal year, then, and the Commission's programme faithfully reflects its importance.
- İki bin iki yılı çok önemli bir yıl olacak ve Komisyon'un programı da bunun önemini tam olarak yansıtmaktadır.
- By 11 April, 66 countries had ratified it and, in little more than two months, the number has now risen to 76.
- 11 Nisan itibariyle 66 ülke sözleşmeyi onaylamıştı ve iki aydan biraz daha uzun bir süre içinde bu sayı 76'ya yükseldi.
- Those two aims will probably prove difficult to reconcile in practice, and be a constant source of tension.
- Bu iki amacı pratikte uzlaştırmak muhtemelen zor olacak ve sürekli bir gerilim kaynağı teşkil edecektir.
- How can these two things be reconciled?
- Bu iki şey nasıl uzlaştırılabilir?
- It is important to fill the cultural vacuum between our two regions.
- İki bölgemiz arasındaki kültürel boşluğu doldurmak önemlidir.
- These two very important issues have now been added to the report.
- Bu iki çok önemli konu şimdi rapora eklenmiştir.
- To close, I should like to refer to two issues relating to Community institutions.
- Kapanış olarak Topluluk kurumlarıyla ilgili iki konuya değinmek istiyorum.
- I declare those two candidates elected and congratulate them on that.
- Bu iki adayı seçilmiş ilan ediyor ve kendilerini kutluyorum.
- I should like to give Slovakia two priorities in this respect.
- Slovakya'ya bu konuda iki öncelik vermek istiyorum.
- First of all, I should like to congratulate the two rapporteurs.
- Öncelikle iki raportörü de tebrik etmek isterim.
- This debate revolves around two or three main themes.
- Bu tartışma iki ya da üç ana tema etrafında dönmektedir.
- Two starting points are crucial here.
- Burada iki başlangıç noktası çok önemlidir.
- I would like to focus on two points, firstly legislation.
- İlki mevzuat olmak üzere iki noktaya odaklanmak istiyorum.
- I wish to mention one or two problems connected with this issue.
- Bu konuyla bağlantılı bir ya da iki sorundan bahsetmek istiyorum.
- I support the opt-out on two grounds.
- İstisnadan yararlanma durumunu iki gerekçeyle destekliyorum.
- This decision-making power also brings with it a certain responsibility which is expressed in two ways.
- Bu karar alma yetkisi aynı zamanda iki şekilde ifade edilen belirli bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.
- We all know many assemblies where these two roles are carried out by the same person.
- Hepimiz bu iki rolün aynı kişi tarafından yerine getirildiği birçok meclis görüyoruz.
- The Socialist Group has requested this debate for two reasons.
- Sosyalist Grup bu tartışmayı iki nedenden dolayı talep etmiştir.
- These reports concern two fundamental rights - the right of petition and the right of complaint - of European citizens.
- Bu raporlar Avrupa vatandaşlarının iki temel hakkını - dilekçe ve şikayet hakkı - ilgilendirmektedir.
- If no such work is being done, then I would like to have those two hours back for the urgencies.
- Eğer böyle bir çalışma yapılmıyorsa, o zaman bu iki saati acil durumlar için geri almak istiyorum.
- It has had two wars within its borders, many disasters, and now it is afflicted by terrorism.
- Sınırları içinde iki savaş, birçok felaket yaşadı ve şimdi de terörizmle boğuşuyor.
- There are two other issues that I would like to raise.
- Gündeme getirmek istediğim iki konu daha var.
- That is why I also think that the combating of stress and harassment is a matter for the two sides of industry.
- Bu nedenle stres ve tacizle mücadelenin sektörün iki tarafını da ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorum.
- I should like to finish by commenting briefly on two or three matters of particular interest to the European Parliament.
- Sözlerimi Avrupa Parlamentosu'nu yakından ilgilendiren iki ya da üç konuya kısaca değinerek bitirmek istiyorum.
- I hope that report will include the proposals for two new conference rooms here.
- Umarım bu rapor burada iki yeni konferans salonu için önerileri de içerir.
- There are two additional points I would like to make on the report.
- Raporla ilgili olarak belirtmek istediğim iki husus daha var.
- I should like to address another two parts of the supplementary budget.
- Ek bütçenin diğer iki bölümüne de değinmek istiyorum.
- We will only vote in favour of this draft directive if these two shortcomings are made good.
- Bu taslak yönergeye ancak bu iki eksikliğin giderilmesi halinde olumlu oy vereceğiz.
- These figures, which are clear enough in themselves, point to two conclusions.
- Kendi içinde yeterince açık olan bu rakamlar iki sonuca işaret ediyor.
- These two articles, in whatever combination, have to be read together.
- Bu iki madde, hangi kombinasyonda olursa olsun, birlikte okunmalıdır.
- The consumer will actually suffer on two counts.
- Tüketici aslında iki açıdan zarar görecek.
- I myself would be prepared to talk in terms of one or two, or even three, criteria.
- Ben kendim bir ya da iki, hatta üç kriter üzerinden konuşmaya hazırım.
- Two other Members also wanted to speak.
- Diğer iki Üye de söz almak istemiştir.
- I support the efforts of those two countries in that regard.
- Bu iki ülkenin bu yöndeki çabalarını destekliyorum.
- This is very easy because they are two very good reports written by two very good parliamentarians.
- Bu çok kolay çünkü bunlar çok iyi iki parlamenter tarafından yazılmış çok iyi iki rapor.
- I do not want this to be a dispute between a Galician and a Scotsman, nor between two Europeans.
- Bunun bir Galiçyalı ile bir İskoçyalı ya da iki Avrupalı arasında bir anlaşmazlık olmasını istemiyorum.
- Let us bear in mind that two billion people in the world have no electricity.
- Unutmayalım ki dünyada iki milyar insanın elektriği yok.
- There are two issues of absolutely fundamental importance to us as a Liberal group.
- Liberal bir grup olarak bizim için kesinlikle temel öneme sahip iki konu vardır.
- With regard to the agenda, I have two changes to propose.
- Gündemle ilgili olarak iki değişiklik önerim var.
- I shall try and reply briefly to two or three questions.
- İki ya da üç soruya kısaca yanıt vermeye çalışacağım.
- Having said that, I would more specifically like to highlight two aspects that I consider unacceptable.
- Bunu söyledikten sonra, kabul edilemez olduğunu düşündüğüm iki hususu özellikle vurgulamak istiyorum.
- I would like to make two particular points which arise from this.
- Buradan çıkan iki özel noktaya değinmek istiyorum.
- Two matters of this kind are currently at issue.
- Şu anda bu türden iki konu söz konusudur.
- I wonder why Washington does not see that these two issues are in some way interrelated.
- Washington'un bu iki konunun bir şekilde birbiriyle ilişkili olduğunu neden görmediğini merak ediyorum.
- Parliament is indeed an important partner, and that in two respects.
- Parlamento gerçekten de iki açıdan önemli bir ortaktır.
- I should like to say, first of all, that we are discussing two quite different initiatives here.
- Öncelikle burada birbirinden oldukça farklı iki girişimi tartıştığımızı belirtmek isterim.
- I would like to make use of the opportunity afforded by this short speech to refer to two things.
- Bu kısa konuşmanın sağladığı fırsattan yararlanarak iki hususa değinmek istiyorum.
- You have correctly pointed out that you can receive two telephone calls.
- İki telefon görüşmesi kabul edebileceğinizi doğru bir şekilde belirttiniz.
- During the past two years this text has evolved significantly.
- Geçtiğimiz iki yıl boyunca bu metin önemli ölçüde gelişti.
- I should like to add two minor observations regarding this resolution.
- Bu karara ilişkin iki küçük gözlemimi de eklemek isterim.
- Otherwise, these two regulations would quickly become wastepaper.
- Aksi takdirde, bu iki yönetmelik de hızla boş kağıtlar haline gelecektir.
- I should like to highlight two points which should not be left out of any discussion of Afghanistan.
- Afganistan ile ilgili tartışmaların dışında bırakılmaması gereken iki noktanın altını çizmek istiyorum.
- I will mention two examples.
- İki örnekten bahsedeceğim.
- We regarded these as two very positive signs.
- Bunları çok olumlu iki işaret olarak değerlendiriyoruz.
- In essence, the Commission proposal has two ends in mind.
- Özünde, Komisyon teklifinin aklında iki amaç vardır.
- I have just two technical corrections.
- Sadece iki teknik düzeltmem var.
- I am standing between two highly esteemed British colleagues, namely Roy Perry and Michael Cashman.
- Roy Perry ve Michael Cashman gibi çok değerli iki İngiliz meslektaşımın arasında bulunuyorum.
- We are lucky to have two committed men, both of whom realise the importance of science.
- Her ikisi de bilimin öneminin farkında olan iki kararlı adama sahip olduğumuz için şanslıyız.
- It is not only absurd but also unacceptable, and for two reasons.
- Bu sadece saçma değil, aynı zamanda iki nedenden ötürü kabul edilemez.
- I hope that we will see interaction between these two elements.
- Bu iki unsur arasında bir etkileşim göreceğimizi umuyorum.
- There has certainly been some progress on those two counts this year, compared to previous years.
- Bu yıl, önceki yıllara kıyasla bu iki konuda kesinlikle bazı ilerlemeler kaydedildi.
- However, it is on two methodological aspects that substantial progress must be made.
- Bununla birlikte, iki metodolojik açıdan önemli ilerleme kaydedilmesi gerekmektedir.
- Two multiannual programmes that become effective from the start of next year are an indication of that.
- Önümüzdeki yılın başından itibaren yürürlüğe girecek olan iki çok yıllı program bunun bir göstergesidir.
- There are two things on which we can agree.
- Üzerinde mutabık kalabileceğimiz iki husus var.
- Is it to conceal this contradiction that the two documents are not the subjects of a joint debate?
- İki belgenin ortak bir tartışma konusu olmaması bu çelişkiyi gizlemek için mi?
- We are given two reasons for the need for further liberalisation.
- Daha fazla serbestleşme ihtiyacı için bize iki neden sunuluyor.
- I will briefly comment on those two points.
- Bu iki nokta hakkında kısaca yorum yapacağım.
- However, I would like to ask one or two questions on the problem of refusing boarding.
- Bununla birlikte, uçağa kabul edilmeme sorununa ilişkin bir iki soru sormak istiyorum.
- It has been said that a bird in the hand is worth two in the bush.
- Eldeki bir kuşun, çalılıktaki iki kuştan daha değerli olduğu söylenir.
- That, in the time between the two wars over Chechnya, nothing was achieved in the way of forming a state.
- Çeçenistan için yapılan iki savaş arasında geçen sürede bir devlet kurma yolunda hiçbir şey elde edilemedi.
- With regard to these two aims, we have indeed made progress.
- Bu iki hedefle ilgili olarak gerçekten de ilerleme kaydettik.
- We therefore have two proposals for reform.
- Bu nedenle reform için iki önerimiz var.
- It is at that point that Ecofin will become dominant and will hamstring the other two Councils.
- İşte bu noktada Ecofin baskın hale gelecek ve diğer iki Konseyi engelleyecektir.
- I shall make two points.
- İki noktaya değineceğim.
- Those attacks resulted in a deep divide between the two cultures.
- Bu saldırılar iki kültür arasında derin bir bölünmeye yol açmıştır.
- This apart, however, there are two elements which I do believe to be important.
- Ancak bunun dışında önemli olduğuna inandığım iki unsur var.
- We are dealing here with a struggle for existence between two peoples.
- Burada iki halk arasındaki bir varoluş mücadelesiyle karşı karşıyayız.
- Our resolution attempts to reconcile these two requirements, although surely incompletely as yet.
- Kararımız bu iki gerekliliği uzlaştırmaya çalışmaktadır ancak bu henüz tam olarak gerçekleştirilememiştir.
- In the relatively short time between the two summits, the Union completed a comprehensive review of the situation.
- İki zirve arasındaki nispeten kısa sürede Birlik, kapsamlı bir durum değerlendirmesini tamamladı.
- This report is divided into two parts, according to EU regulation.
- Bu rapor AB mevzuatına göre iki bölüme ayrılmıştır.
- Those are the two main areas which I have identified as being pertinent and relevant.
- Bunlar, ilgili ve alakalı olarak belirlediğim iki ana alandır.
- I would like to raise two different points.
- İki farklı noktaya değinmek istiyorum.
- Of course I know that there are parallels, but two cases are never entirely similar.
- Elbette paralellikler olduğunu biliyorum ancak iki vaka asla tamamen benzer değildir.
- These two problems do not just affect two nations but have Europe-wide repercussions.
- Bu iki sorun sadece iki ülkeyi etkilemekle kalmayıp Avrupa çapında yankılara yol açmaktadır.
- In March, the Union submitted a communication proposing two courses of action.
- Mart ayında, Sendika iki hareket tarzı öneren bir bildiri sunmuştur.
- There are two points I would particularly like the Commission to heed.
- Komisyonun özellikle dikkate almasını istediğim iki nokta var.
- We must thank the Commission for their efforts over the last two long years to try to make tomorrow's vote unnecessary.
- Komisyona, yarınki oylamayı gereksiz kılmak için son iki yıl boyunca gösterdikleri çabalar için teşekkür etmeliyiz.
- The head of the British delegation, Sir Con O'Neil, remarked that these two events were not unconnected.
- İngiliz heyetinin başkanı Sir Con O'Neil, bu iki olayın birbiriyle bağlantısız olmadığını belirtti.
- I should just like to make two small points.
- Sadece iki küçük noktaya değinmek istiyorum.
- What happened - as all of you here know - is that there were two suicide attacks in Israel.
- Burada bulunan herkesin bildiği gibi, İsrail'de iki intihar saldırısı gerçekleşti.
- Personally, I see at least two elements of concern during these days following Laeken.
- Şahsen, Laeken'i takip eden bu günlerde en az iki endişe unsuru görüyorum.
- In the past, motorised two-wheel vehicles were somewhat ignored in emissions legislation.
- Geçmişte, motorlu iki tekerlekli araçlar emisyon mevzuatında bir şekilde göz ardı edilirdi.
- First, with respect to economic data, Amendment No 2 makes two changes.
- İlk olarak, ekonomik verilerle ilgili olarak, 2 No.lu Değişiklik iki değişiklik yapmaktadır.
- The Council wishes, however, to correct the statement that only two Member States have begun ratification procedures.
- Bununla birlikte Konsey, sadece iki Üye Devletin onay prosedürlerine başladığı yönündeki ifadeyi düzeltmek ister.
- By the end of their course, students must have learned or used at least two languages.
- Öğrenciler kurslarının sonunda en az iki dil öğrenmiş ya da kullanmış olmalıdır.
- This apart, however, there are two elements which I do believe to be important.
- Ancak bunun dışında, önemli olduğuna inandığım iki unsur var.
- The 2004 budget procedure is, however, unusual in two respects.
- Ancak 2004 bütçe prosedürü iki açıdan olağandışıdır.
- I therefore believe that it is necessary to act in two ways.
- Bu nedenle iki şekilde hareket edilmesi gerektiğine inanıyorum.
- Quite simply, I formally call on Parliament to reject this initiative for two fundamental reasons.
- Basitçe ifade etmek gerekirse, Parlamento'yu iki temel nedenden ötürü bu girişimi reddetmeye çağırıyorum.
- I have two further comments on what was said this morning.
- Bu sabah söylenenlerle ilgili iki yorumum daha var.
- Only in the last two sentences did he mention the role of the Food and Veterinary Office in Dublin.
- Sadece son iki cümlede Dublin'deki Gıda ve Veterinerlik Ofisi'nin rolünden bahsetti.
- However, I have two specific supplementary questions.
- Bununla birlikte, iki özel ek sorum var.
- The Commission is convinced of the importance of a comprehensive dialogue between the two leaders.
- Komisyon, iki lider arasında kapsamlı bir diyaloğun önemine inanmaktadır.
- There have already been two cases reported to Luxembourg.
- Lüksemburg'a bildirilen iki vaka var.
- Finally, two topics that are also very close to my heart.
- Son olarak, kalbime de çok yakın olan iki konu.
- Allow me to emphasise two things in this connection.
- Bu bağlamda iki şeyi vurgulamama izin verin.
- There are two issues I would like to draw your attention to.
- Dikkatinizi çekmek istediğim iki konu var.
- There were two main areas where the Court of Auditors identified problems.
- Sayıştay'ın sorun tespit ettiği iki ana alan vardı.
- We have put forward two basic suggestions about this.
- Bu konuda iki temel öneri ortaya koyduk.
- I have one or two other brief comments.
- Bir ya da iki kısa yorumum daha var.
- The Voivodships in Poland have only been in existence for two years.
- Polonya'daki Voyvodalıklar sadece iki yıldır varlığını sürdürüyor.
- The measures laid down in the two Erika packages could have prevented the Prestige disaster.
- İki Erika paketinde öngörülen önlemler Prestige faciasını önleyebilirdi.
- Parliament is not even accorded the right to send two representatives to its Board of Management.
- Parlamento'ya Yönetim Kurulu'na iki temsilci gönderme hakkı bile tanınmıyor.
- As a consequence, a ban was placed on the importation of chickens, crustaceans, honey and one or two other products.
- Sonuç olarak, tavuk, kabuklu deniz hayvanları, bal ve bir ya da iki diğer ürünün ithalatına yasak getirilmiştir.
- I speak in two capacities, first on behalf of the Committee on Legal Affairs and the Internal Market.
- İlk olarak Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi adına olmak üzere iki sıfatla konuşuyorum.
- Although I should like to congratulate all the rapporteurs, the two minutes I have prevent me from doing so.
- Tüm sözcüleri tebrik etmek istememe rağmen, sahip olduğum iki dakika bunu yapmamı engelliyor.
- Finally, it will be necessary to rewrite the preamble, because it contains two vital omissions.
- Son olarak, giriş bölümünü yeniden yazmak gerekecek çünkü iki hayati eksiklik içeriyor.
- Those are the two modifications I would propose to the English version.
- İngilizce versiyonda yapılmasını önerdiğim iki değişiklik de bunlar.
- However, when it comes to what the future holds for competition, there are two issues dear to my heart.
- Bununla birlikte, geleceğin rekabet açısından neler getireceğine gelince, benim için çok önemli olan iki konu var.
- The two topics I have concentrated on today are of crucial importance for us at this time.
- Bugün üzerinde yoğunlaştığım iki konu şu anda bizim için hayati önem taşımaktadır.
- That will create two systems in one EU and lead to distortions of competition.
- Bu, bir AB'de iki sistem yaratacak ve rekabetin bozulmasına yol açacaktır.
- I would like to make two final comments.
- Son olarak iki yorum yapmak istiyorum.
- I am always a little hopeful yet realistic on two counts.
- Ben her zaman biraz umutluyum ancak iki konuda gerçekçiyim.
- The two extremes of the issue of competition are therefore at opposite ends of the spectrum.
- Bu nedenle rekabet konusunun iki uç noktası spektrumun zıt uçlarında yer almaktadır.
- We have been waiting a year for two directives on energy control.
- Enerji kontrolüne ilişkin iki yönerge için bir yıldır bekliyoruz.
- The countries of Europe support two different concepts and two different directions.
- Avrupa ülkeleri iki farklı kavramı ve iki farklı yönü destekliyor.
- To achieve this, measures are needed which work in two different directions.
- Bunu başarmak için iki farklı yönde çalışan tedbirlere ihtiyaç vardır.
- It reminds me of when we arrived in Parliament two and a half years ago.
- Bu bana iki buçuk yıl önce Parlamentoya geldiğimiz zamanı hatırlatıyor.
- I certainly would not claim that we are where we were two or three years ago.
- Kesinlikle iki ya da üç yıl önce olduğumuz yerde olduğumuzu iddia etmem.
- What sort of role could they perform in a situation which, quite clearly, does not involve two regular armies?
- İki düzenli ordunun olmadığı çok açık olan bir durumda ne tür bir rol oynayabilirler?
- However, this year the debate is different for two reasons.
- Ancak bu yılki tartışma iki nedenden ötürü farklı.
- Our two hands need to work in harmony.
- İki elimizin uyum içinde çalışması gerekiyor.
- To close, we need to bear two further points in mind.
- Kapanış için iki noktayı daha aklımızda tutmamız gerekiyor.
- In particular, we welcome the efforts of the rapporteur in reaching a compromise on two major points.
- Özellikle, raportörün iki önemli noktada uzlaşmaya varma çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz.
- Secondly, GMOs pose two major risks.
- İkinci olarak GDO'lar iki büyük risk oluşturmaktadır.
- Two and a half years after that Council there has been little progress.
- Bu Konsey'den iki buçuk yıl sonra çok az ilerleme kaydedilmiştir.
- As a voting session is soon due to begin, I shall suspend the joint debate on these two reports.
- Oylama oturumu yakında başlayacağı için, bu iki rapor üzerindeki ortak tartışmaya ara veriyorum.
- The Council agreed to work on the basis of two proposals.
- Konsey iki öneri temelinde çalışmayı kabul etti.
- I would like to thank the Minister for his availability but I am going to withdraw my speech, for two reasons.
- Sayın Bakana hazır bulunduğu için teşekkür etmek istiyorum ancak iki nedenden ötürü konuşmamı geri çekiyorum.
- These two positions must coincide as far as possible.
- Bu iki tutum mümkün olduğunca örtüşmelidir.
- We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports.
- O halde, bu iki raporda özetlenen şekilde ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız.
- A total of 37 amendments were adopted for the two proposals.
- İki teklif için toplam 37 değişiklik kabul edilmiştir.
- My criticisms relate above all to two issues.
- Eleştirilerim özellikle iki konuyla ilgilidir.
- Are the two European countries on the Security Council, namely the United Kingdom and France, on the same wavelength?
- Güvenlik Konseyi'ndeki iki Avrupa ülkesi, yani Birleşik Krallık ve Fransa, aynı dalga boyunda mı?
- We feel that the two parallel decisions are utterly disproportionate.
- İki paralel kararın son derece orantısız olduğunu düşünüyoruz.
- On Friday, the unit was preparing for two key matches on Saturday.
- Birim, cuma günü boyunca cumartesi günü yapılacak iki önemli maça hazırlanıyordu.
- Two things were said at Helsinki to candidate states in Europe.
- Helsinki'de Avrupa'daki aday ülkelere iki şey söylendi.
- It will become a lot clearer in one or two years' time.
- Bir ya da iki yıl içinde her şey çok daha netleşecek.
- We also have two categories that the EU has never considered.
- Ayrıca AB'nin hiç dikkate almadığı iki kategorimiz var.
- Allow me to say a few words on two other points.
- Diğer iki nokta hakkında da birkaç söz söylememe izin verin.
- The two women rapporteurs are members of the Socialist Group in this Parliament.
- İki kadın sözcü bu Parlamento'daki Sosyalist Grubun üyeleridir.
- With your permission, I would like to make two closing comments.
- İzninizle, iki kapanış yorumu yapmak istiyorum.
- I see two problems with this morning's debate.
- Bu sabahki tartışmayla ilgili iki sorun görüyorum.
- For us there are therefore always two options when we enter a discharge procedure.
- Dolayısıyla bizim için bir işten çıkarma prosedürüne girdiğimizde her zaman iki seçenek vardır.
- It is vital that diplomatic relations and transport links between the two countries are restored.
- İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin ve ulaşım bağlantılarının yeniden tesis edilmesi hayati önem taşımaktadır.
- This communication serves two purposes.
- Bu iletişim iki amaca hizmet ediyor.
- I say this in the light of my visit to the United States over the last two days.
- Bunu son iki gün içerisinde Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığım ziyaretin ışığında söylüyorum.
- Perhaps it would be possible, following the vote, to merge the two texts, because they are practically the same.
- Belki de oylamanın ardından iki metnin birleştirilmesi mümkün olabilir, çünkü neredeyse aynıdırlar.
- My compliments also to the two rapporteurs and the chairman of the budgetary committee, who proved a safe pair of hands.
- İki raportöre ve bütçe komisyonu başkanına da tebriklerimi sunuyorum.
- Two amendments suggest that the proposal for a directive be rejected.
- İki değişiklik önergesi, yönerge önerisinin reddedilmesini önermektedir.
- I query whether the only way of dealing with these two views is to deplore them.
- Bu iki görüşle başa çıkmanın tek yolunun onları kınamak olup olmadığını sorguluyorum.
- In the field of criminal law, Turkey has yet to accede to two vital Council of Europe instruments.
- Ceza hukuku alanında, Türkiye iki önemli Avrupa Konseyi belgesine henüz katılmamıştır.
- Therefore, these two objectives are essential to making the Declaration on Operational Capability effective.
- Dolayısıyla bu iki hedef Operasyonel Yetenek Deklarasyonunu etkin kılmak için elzemdir.
- The number of flights, which was originally three per day, has been cut down to two.
- Başlangıçta günde üç olan uçuş sayısı ikiye indirildi.
- These two approaches will soon clash head-on.
- Bu iki yaklaşım yakında kafa kafaya çarpışacak.
- Whether this fare is too much or too little, I think it takes us forward an inch or two.
- Bu ücret çok fazla ya da çok az olsa da, bizi bir ya da iki santim ileriye götürdüğünü düşünüyorum.
- In particular, we welcome the efforts of the rapporteur in reaching a compromise on two major points.
- Özellikle raportörün iki önemli noktada uzlaşmaya varma çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz.
- The two previous speakers have already commented on certain aspects.
- Önceki iki konuşmacı bazı hususlar hakkında zaten yorumda bulunmuşlardır.
- I believe we have two options that are not mutually exclusive.
- Birbirini dışlamayan iki seçeneğimiz olduğuna inanıyorum.
- We want the two communities to share a common future and enjoy the benefits accession has to offer.
- İki toplumun ortak bir geleceği paylaşmasını ve katılımın sunduğu avantajlardan yararlanmasını istiyoruz.
- I am sure that we must try to accept that there are two or three public goods we can defend at the same time.
- Eminim ki aynı anda savunabileceğimiz iki ya da üç kamu malı olduğunu kabul etmeye çalışmalıyız.
- The problem is not a few arrangements downstream at the estuaries of the two rivers.
- Sorun, iki nehrin haliçlerinde aşağı yönde birkaç düzenleme değildir.
- Among the EU Member States, the question was about the choice between two possibilities.
- AB Üye Devletleri arasındaki mesele, iki olasılık arasındaki seçimle ilgiliydi.
- The success, of course, is the euro, the failure is the actual economy, where there are two, interconnected problems.
- Başarı elbette avrodur, başarısızlık ise birbirine bağlı iki sorunun olduğu gerçek ekonomidir.
- There are two particularly delicate problems which arise with regard to agriculture.
- Tarımla ilgili olarak ortaya çıkan özellikle hassas iki sorun var.
- The two rapporteurs have already mentioned the essential points.
- İki raportör de zaten temel noktalardan bahsetti.
- This leads me to put two questions, the first of which has to do with how this defence policy is to develop in future.
- Bu beni iki soru sormaya itiyor; bunlardan ilki savunma politikasının gelecekte nasıl gelişeceği ile ilgili.
- Two, to consider immigration as a positive and irreversible phenomenon.
- İki, göçü olumlu ve geri döndürülemez bir olgu olarak değerlendirmek.
- This has claimed thousands of lives over the past two years.
- Son iki yılda binlerce insanın hayatına mal oldu.
- Two terrible world wars tore our Continent apart.
- İki korkunç dünya savaşı kıtamızı parçaladı.
- The world does not need two United States, the original and a copy.
- Dünyanın orijinal ve kopya olmak üzere iki ABD'ye ihtiyacı yoktur.
- It is unacceptable discrimination between the two institutions.
- İki kurum arasında kabul edilemez bir ayrımcılık söz konusudur.
- There must, however, be two indispensable conditions in our negotiations with North Korea.
- Bununla birlikte Kuzey Kore ile müzakerelerimizde iki vazgeçilmez koşul olmalıdır.
- I believe that the results of our work can largely be attributed to two guiding principles.
- Çalışmalarımızın sonuçlarının büyük ölçüde iki yol gösterici ilkeye atfedilebileceğine inanıyorum.
- If you are really trying to get the best result, then there are two things you have to do.
- Eğer gerçekten en iyi sonucu elde etmeye çalışıyorsanız, yapmanız gereken iki şey vardır.
- But I would also like to draw attention to two differences, which in part also affect other reports.
- Ancak kısmen diğer raporları da etkileyen iki farklılığa da dikkat çekmek istiyorum.
- With regard to the content, I will focus on just two points.
- İçerikle ilgili olarak ise sadece iki noktaya odaklanacağım.
- We differ on this in two respects.
- Bu konuda iki açıdan farklı düşünüyoruz.
- After two to ten days SARS patients may develop a cough that might progress to difficulties in breathing.
- İki ila on gün sonra SARS hastalarında nefes alma güçlüğüne kadar ilerleyebilen bir öksürük gelişebilir.
- Two have died, the most recent from tonsillitis in October 2001.
- En sonuncusu Ekim 2001'de bademcik iltihabından olmak üzere iki kişi ölmüştür.
- There are two points still outstanding.
- Hala açıklığa kavuşturulmamış iki nokta var.
- Two non-registered Baptist communities were attacked at the beginning of this month.
- Bu ayın başında kayıtlı olmayan iki Baptist topluluğu saldırıya uğramıştır.
- There are two problems causing this.
- Buna neden olan iki sorun var.
- First of all, there are two group resolutions which do not cover the entire text.
- Öncelikle metnin tamamını kapsamayan iki grup kararı bulunmaktadır.
- These proposals address the integration of these two international agreements into the Community legal framework.
- Bu öneriler, bu iki uluslararası anlaşmanın Topluluk yasal çerçevesine entegrasyonunu ele almaktadır.
- But we have not reached that view in respect of the two countries I have identified.
- Ancak belirttiğim iki ülke ile ilgili olarak bu görüşe ulaşmış değiliz.
- The last time a pharmaceutical company dared to bring two chimpanzees to Austria from Africa, they were rescued.
- En son bir ilaç şirketi iki şempanzeyi Afrika'dan Avusturya'ya getirmeye cesaret ettiğinde, şempanzeler kurtarıldı.
- Within the next two years!
- Önümüzdeki iki yıl içinde!
- Although politically, expenses and remuneration are two sides of the same coin, their legal bases are distinct.
- Siyasi açıdan harcamalar ve ücretler aynı madalyonun iki yüzü gibi görünse de yasal dayanakları farklıdır.
- I want to make two substantive arguments in this debate.
- Bu tartışmada iki önemli argüman öne sürmek istiyorum.
- It is therefore right and proper that we should want to improve on one or two points in this directive.
- Bu nedenle bu yönergedeki bir ya da iki noktayı iyileştirmek istememiz doğru ve yerinde olacaktır.
- The Council and one or two Members are concerned about the amendments that we have tabled.
- Konsey ve bir ya da iki Üye, sunduğumuz değişiklikler konusunda endişe duymaktadır.
- Yesterday, however, in connection with my report, a decision was taken which points in two directions.
- Ancak dün, raporumla bağlantılı olarak, iki yöne işaret eden bir karar alındı.
- We must make clearly separate two issues.
- İki konuyu birbirinden açıkça ayırmalıyız.
- I want to address two points here.
- Burada iki noktaya değinmek istiyorum.
- In conclusion, these two elements have prevented me from supporting the report.
- Sonuç olarak, bu iki unsur raporu desteklememi engelledi.
- I should just like to say a word or two about Bologna.
- Bologna hakkında bir iki şey söylemek istiyorum.
- Any assessment of the situation in Iraq is of course difficult for two reasons.
- Irak'taki duruma ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmak elbette iki nedenden ötürü zordur.
- There are two amendments that I see as being of enormous importance when we come to the vote.
- Oylamaya geldiğimizde çok büyük öneme sahip olduğunu düşündüğüm iki değişiklik var.
- There are, however, two points that I would like to mention here.
- Bununla birlikte, burada değinmek istediğim iki nokta var.
- Imagine if one in two men were subject to sexual harassment.
- Her iki erkekten birinin cinsel tacize maruz kaldığını düşünün.
- One of two things could be at work here.
- Burada iki şeyden biri söz konusu olabilir.
- Still in connection with the surplus, there are two other things I would like to mention.
- Yine de fazlalıkla bağlantılı olarak bahsetmek istediğim iki şey daha var.
- Tell me, if you can, how two hundred and sixty thousand illegal immigrants can possibly pass through Turkey unnoticed?
- İki yüz altmış bin kaçak göçmenin Türkiye'den fark edilmeden nasıl geçebileceğini söyleyebilir misiniz?
- We are right to look for political and economic spaces where our two societies can work together.
- İki toplumun birlikte çalışabileceği siyasi ve ekonomik alanlar aramakta haklıyız.
- So far only two Member States have this kind of training.
- Şu ana kadar sadece iki Üye Devlet bu tür bir eğitime sahiptir.
- The big issue at conciliation was that of catering waste and there we had two national problems.
- Uzlaşma sürecindeki en önemli konu yemek atıklarıydı ve burada iki ulusal sorunumuz vardı.
- For two years, we have had the Commission's proposal on the table.
- İki yıldır Komisyon'un teklifini masada tutuyoruz.
- I still have two minor observations to make.
- Yine de iki küçük gözlemim olacak.
- We voted on two blocks of measures.
- İki blok tedbiri oyladık.
- The priority of enlargement, along with the other two priorities, makes real sense for the European Union.
- Genişleme önceliği, diğer iki öncelik ile birlikte Avrupa Birliği için gerçek bir anlam ifade etmektedir.
- Well that is very simple, ladies and gentlemen, there will be two systems.
- Çok basit, bayanlar ve baylar, iki sistem olacak.
- I will confine myself to two specific issues in this debate.
- Bu tartışmada kendimi iki spesifik konuyla sınırlayacağım.
- It is a cause of anguish to me that there are two things that have not been achieved.
- İki şeyin başarılamamış olması benim için bir ıstırap kaynağıdır.
- That certainly is the view of my dog, which is the proud owner of two human beings!
- İki insana sahip olmaktan gurur duyan köpeğimin görüşü kesinlikle bu!
- We have tabled two amendments which we consider to be very important.
- Çok önemli olduğunu düşündüğümüz iki değişiklik önergesi verdik.
- In the past, motorised two-wheel vehicles were somewhat ignored in emissions legislation.
- Geçmişte, motorlu iki tekerlekli araçlar emisyon mevzuatında bir şekilde göz ardı ediliyordu.
- That is why I am tabling two amendments to our resolution.
- Bu nedenle önergemize iki değişiklik önergesi sunuyorum.
- I think it is worth keeping an eye on this process for another two years.
- Bu süreci iki yıl daha izlemeye değer olduğunu düşünüyorum.
- We would like to add two minor amendments designed to clarify the text rather than change the content.
- İçeriğini değiştirmekten ziyade metne açıklık getirmek üzere tasarlanmış iki küçük değişiklik eklemek istiyoruz.
- I think we should focus on two points, and would therefore like to ask you this.
- İki noktaya odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum ve bu nedenle size şunu sormak istiyorum.
- Two chapters remain to be closed.
- İki fasıl kapatılmayı beklemektedir.
- I must remind the House that, under Rule 110a(4), the rapporteur is fully within her rights to speak for two minutes.
- Meclise, İçtüzük 110a(4) uyarınca raportörün iki dakika konuşma hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isterim.
- I would like to thank the two rapporteurs very much.
- İki raportöre de çok teşekkür etmek istiyorum.
- So having focussed on two priority areas, I should explain the process used to identify those areas.
- İki öncelikli alana odaklandıktan sonra, bu alanların belirlenmesinde kullanılan süreci açıklamam gerekiyor.
- I am going to refer to two positive points of progress.
- İlerlemenin iki olumlu noktasına değineceğim.
- These are two of the principal challenges for the Lisbon Summit.
- Bunlar Lizbon Zirvesi için başlıca iki zorluktur.
- What were the two core elements?
- İki temel unsur neydi?
- Today, we are two months late and there is no legislative programme, or rather, we have only just discovered one exists.
- Bugün iki ay gecikmiş durumdayız ve ortada bir yasama programı yok, daha doğrusu var olduğunu yeni keşfettik.
- Only two projects have been approved so far, but even this was done reluctantly.
- Şu ana kadar sadece iki proje onaylandı, ancak bu bile isteksizce yapıldı.
- These two amendments are reasonable and I hope colleagues will support them .
- Bu iki değişiklik makuldür ve meslektaşlarımın bunları destekleyeceğini umuyorum.
- I should like to conclude my speech with two comments.
- Konuşmamı iki yorumla tamamlamak istiyorum.
- There are, however, two aspects which the European Union should regulate in this framework.
- Bununla birlikte Avrupa Birliği'nin bu çerçevede düzenlemesi gereken iki husus bulunmaktadır.
- It was two years late in commencing reforms.
- Reformların başlatılmasında iki yıl geç kalındı.
- The consumer will actually suffer on two counts.
- Tüketici aslında iki açıdan zarar görecektir.
- To close, I should like to refer to two issues relating to Community institutions.
- Kapanış olarak, Topluluk kurumlarıyla ilgili iki konuya değinmek istiyorum.
- Today there are two billion people in the world who do not have access to energy.
- Bugün dünyada enerjiye erişimi olmayan iki milyar insan var.
- My final two points are again on the language items, firstly regarding full controlled multilingualism.
- Son iki noktam yine dille ilgili, ilk olarak da tam kontrollü çok dillilikle ilgili.
- This continuing education was formerly supported by two EU programmes.
- Bu sürekli eğitim daha önce iki AB programı tarafından desteklenmiştir.
- Agriculture is therefore made up of two interdependent elements.
- Dolayısıyla tarım birbirine bağlı iki unsurdan oluşmaktadır.
- What sort of role could they perform in a situation which, quite clearly, does not involve two regular armies?
- İki düzenli orduyu içermediği oldukça açık olan bir durumda ne tür bir rol oynayabilirler?
- These two agencies give us the opportunity to take a clear line right from the outset.
- Bu iki kurum bize en başından itibaren net bir çizgi izleme fırsatı vermektedir.
- The political union which exists between these two states should be exploited to the full by the European Union.
- Bu iki devlet arasında var olan siyasi birlik Avrupa Birliği tarafından sonuna kadar kullanılmalıdır.
- And I would like to stress two other aspects of this report.
- Bu raporun diğer iki yönünü de vurgulamak isterim.
- I have two further comments on what was said this morning.
- Bu sabah söylenenlerle ilgili iki yorumum daha olacak.
- Surely it is unacceptable to be applying two different sets of criteria.
- İki farklı kriter setinin uygulanması kesinlikle kabul edilemez.
- We must not think that the European Union could break up into two groups, each with strengthened cooperation.
- Avrupa Birliği'nin her biri güçlendirilmiş iş birliğine sahip iki gruba ayrılabileceğini düşünmemeliyiz.
- It is also of primary importance that we create a single European representative for these two policies.
- Bu iki politika için tek bir Avrupa temsilcisi oluşturmamız da birincil öneme sahiptir.
- There are two points which, in my opinion, deserve special attention on the part of the ELDR.
- Bana göre ELDR'nin özel ilgisini hak eden iki nokta var.
- There are just two things we have to ask from you, then.
- O halde sizden istediğimiz sadece iki şey var.
- Even then, we can go back to the usual procedures if only two groups or 32 Members make such a request.
- O zaman bile, sadece iki grup veya 32 Üye böyle bir talepte bulunursa olağan prosedürlere geri dönebiliriz.
- I would ask that the last two words be deleted and that you accept that as an oral amendment.
- Son iki kelimenin silinmesini ve bunu sözlü bir değişiklik olarak kabul etmenizi rica ediyorum.
- This is where two opinions clash.
- İşte burada iki görüş çatışıyor.
- Of course, we do not accept the construction of a wall separating the two countries.
- Elbette iki ülkeyi birbirinden ayıran bir duvarın inşa edilmesini kabul etmiyoruz.
- There cannot be more than two questions.
- İkiden fazla soru olamaz.
- These two policy areas must be in harmony with each other.
- Bu iki politika alanı birbiriyle uyum içinde olmalıdır.
- If you comply with these two requests then we will be more than content.
- Eğer bu iki talebi yerine getirirseniz biz de memnun oluruz.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf bir kez kavga istediler mi, onları hiçbir şey durduramaz.
- Indeed, I have two issues with the concept of the 'world.'
- Aslında, 'dünya' kavramıyla ilgili iki sorunum var.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşından küçük çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmelidir.
- Those are two huge wins for me.
- Bunlar benim için iki büyük kazanım.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazla iş yapabilmek için gününü iki kısma ayırdı.
- It's been owned by two popes, the king of France and john jacob astor, among others.
- Eski sahipleri arasında iki Papa, Fransa Kralı, John Jacob Astor ve başkaları var.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söyledin.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün iki gün olur.
- We're looking for two khaki army bags, unless they switched them.
- İki haki rengi asker çantası arıyoruz, tabii değiştirmedilerse.
- We'll go there and I'll tell them a thing or two.
- Oraya gideceğiz ve onlara bir iki şey söyleyeceğim.
- Two men fighting for the same piece of earth.
- Aynı yer için savaşan iki adam.
- Clients will have an opportunity to choose between two engines.
- Müşteriler iki motor arasında seçim yapma fırsatına sahip olacak.
- Those are two huge wins for me.
- Bunlar benim için iki büyük kazanç.
- Most children start talking between the ages of one and two.
- Çoğu çocuk bir ila iki yaşları arasında konuşmaya başlar.
- Two men fighting for the same piece of earth.
- Aynı topraklar için savaşan iki adam.
- Unlike most other flying insects, they have only two wings.
- Diğer uçan böceklerin çoğunun aksine, yalnızca iki kanatları vardır.
- My wife and I want to have two children.
- Karım ve ben iki çocuk istiyoruz.
- More than two treatments could be harmful.
- İkiden fazla tedavi zararlı olabilir.
- When two people trade, both win.
- İki insan anlaşma yaptığı zaman her ikisi de kazanır.
- Is the sum of two irrational numbers always an irrational number?
- İki irrasyonel sayının toplamı her zaman bir irrasyonel sayı mıdır?
- The space between these two brane worlds is warped.
- Bu iki brane dünyası arasındaki boşluk çarpıtılmış.
- I have two beautiful daughters at home now.
- Artık evde iki güzel kızım var.
- Never take two doses at once to make up.
- Telafi etmek için asla aynı anda iki doz almayın.
- I'm trying to make a decision between these two machines.
- Bu iki makine arasında bir karar vermeye çalışıyorum.
- The last two reports in this section display the user age and time since first session.
- Bu bölümdeki son iki rapor, kullanıcının yaşını ve ilk oturumdan bu yana geçen süreyi gösterir.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy, sezonun ilk yarısında yalnızca iki bölüm yazmasına rağmen hikaye editörü olarak işe alındı.
- I do have a story about two other young marrieds.
- Diğer iki evli genç hakkında bir hikayem var.
- But somehow, the children manage to listen to two teachers at once.
- Ama bir şekilde çocuklar aynı anda iki öğretmeni dinlemeyi başarıyor.
- There were made two different music videos for the song.
- Şarkı için iki farklı klip çekildi.
- Below are two other programs that I have found very useful.
- Aşağıda çok faydalı bulduğum iki program daha var.
- One person can do the job of two people at once.
- Bir kişi aynı anda iki kişinin işini yapabiliyor.
- I took two cold tablets before I laid down.
- Yatmadan önce iki soğuk hap aldım.
- There is a nice green space between the two buildings.
- İki bina arasında güzel bir yeşil alan var.
- As a result, we are offered two programs at once.
- Sonuç olarak, bize aynı anda iki program sunuluyor.
- The two women became fast friends and eventually decided to write the book together.
- İki kadın yakın arkadaş oldular ve sonunda kitabı birlikte yazmaya karar verdiler.
- My wife and I want to have two children.
- Eşimle iki çocuk sahibi olmak istiyoruz.
- After receiving the first two cards, the player may double his bet.
- İlk iki kartı aldıktan sonra oyuncu bahsini ikiye katlayabilir.
- The space between the two fences was a tangled mass of barbed-wire.
- İki çitin arasındaki boşluk, birbirine dolanmış bir dikenli tel kütlesiydi.
- I know it's only been two days.
- Sadece iki gün olduğunu biliyorum.
- The world has changed dramatically since the Cold War when there existed two super powers.
- Dünya, iki süper gücün var olduğu Soğuk Savaş'tan bu yana çarpıcı biçimde değişti.
- But somehow, the children manage to listen to two teachers at once.
- Fakat her nasılsa çocuklar iki öğretmeni birden dinlemeyi başarırlar.
- Doing two things at once is a big part of success.
- İki şeyi aynı anda yapmak başarının büyük bir parçasıdır.
- The following two people who got that number died strange deaths.
- Bu numarayı alan sonraki iki kişi garip bir şekilde öldü.
- The world has changed dramatically since the Cold War when there existed two super powers.
- Dünya, iki süper gücün var olduğu Soğuk Savaş'ın ardından çarpıcı bir değişim gösterdi.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve ben onları iki gündür görmedim.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- İki özdeş resmi bulabilecek kadar hızlı olan herkes için.
- At peak season, we have two or three simulations going at once.
- Yoğun sezonda, aynı anda iki ya da üç simülasyonumuz oluyor.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazlasını başarmak için gününü iki bölüme ayırdı.
- The world has changed dramatically since the Cold War when there existed two super powers.
- Dünya, iki süper gücün var olduğu Soğuk Savaş döneminden bu yana çarpıcı bir şekilde değişti.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye tam iki yılı götürdü.
- However, remember that two cards, does not mean double performance.
- Ancak unutmayın ki iki kart, çift performans anlamına gelmiyor.
- In a healthy brain, the two sides communicate with one another.
- Sağlıklı bir beyinde iki taraf birbiriyle iletişim halindedir.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün geçti.
- And those three seconds took away two whole years.
- O üç saniye koskoca iki seneyi alıp götürdü.
- These two systems are at war with one another.
- Bu iki sistem birbiriyle çatışma halindedir.
- And this last opportunity means making decisions in two very clear-cut areas.
- Ve bu son imkan, çok net iki alanda karar vermek anlamına geliyor.
- Two years after his death, France officially recognized his system.
- Ölümünden iki yıl sonra Fransa onun sistemini resmen tanıdı.
- And yet my mask is powerful, consisting of two parts.
- Ve yine de kudretli maskem iki bölümden oluşuyor.
- I took two cold tablets before I laid down.
- Yatmadan önce iki soğuk algınlığı hapı aldım.
- Two years after his death, France officially recognized his system.
- Ölümünden iki yıl sonra Fransa onun sistemini resmi olarak tanıdı.
- Option two seems more realistic to me at the moment.
- Şu an için ikinci seçenek bana daha makul geliyor.
- Armin was asked if it was challenging to do two roles at once.
- Armin'e aynı anda iki rol yapmanın zor olup olmadığı soruldu.
- And that's all that I want in this whole world, is for my two girls to be waiting there for me.
- Ve bu koca dünyada tek istediğim şey, iki kızımın beni orada bekliyor olması.
- The space between the two fences was a tangled mass of barbed-wire.
- İki çit arasındaki boşluk, karmakarışık bir dikenli tel yığınıydı.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmüyorum.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapmaya başladım.
- You don't need to have seen the first two films to enjoy this one.
- Bundan keyif alabilmek için önceki iki filmi izlemiş olmanız gerekmiyor.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani bu iki adamı birbirine bağlayan nedir diye soracak olursanız, cevap hiçbir şey.
- The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
- İki adam kucaklaşır, sonra masaya geçip karşılıklı otururlar.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama öylesine güçlüydü ki, tekne neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- The two women became fast friends and eventually decided to write the book together.
- İki kadın sıkı dost oldular ve sonunda kitabı birlikte yazmaya karar verdiler.
- It's a tunnel that links two different points in space time.
- Uzay zamanındaki iki farklı noktayı birbirine bağlayan bir tünel.
- They then found two more secret cameras in the unit.
- Daha sonra ünitede iki gizli kamera daha buldular.
- You were the front-page news of every paper for two months.
- İki ay boyunca bütün gazetelerin manşetindeydin.
- These two boys have come to check out the house.
- Bu iki genç eve bakmak için geldi.
- So here we have two evils fighting against one another.
- Yani burada birbiriyle savaşan iki kötü var.
- Two men fighting for the same piece of earth.
- Aynı toprak parçası için savaşan iki adam.
- Two nice folks don't must make a superb couple.
- İki harika insan iyi bir çift olmak zorunda değil.
- Put two poker tables together and put lights around them.
- İki poker masasını bir araya getirin ve etraflarına ışıklar koyun.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi dedin.
- And that's all that I want in this whole world, is for my two girls to be waiting there for me.
- Ve bu koca dünyada tek istediğim şey iki kızımın beni orada beklemesi.
- It's a tunnel that links two different points in space time.
- Uzay-zamandaki iki farklı noktayı birbirine bağlayan bir tünel bu.
- It looks like two sunrises at once.
- Aynı anda iki güneşin doğuşuna benziyor.
- The message from the first two years is clear and unambiguous.
- İlk iki yılın mesajı açık ve net.
- Women, children, and light can be two things at once.
- Kadınlar, çocuklar ve ışık aynı anda iki şey olabilir.
- There are two ways in which you can know yourself.
- Kendinizi tanımanın iki yolu vardır.
- This is an agreement made between two individuals before they marry.
- Bu, iki birey arasında evlenmeden önce yapılan bir anlaşmadır.
- Finally, a man who can satisfy two women at once.
- Sonunda, aynı anda iki kadını tatmin edebilen bir erkek.
- There tend to be two extremes on women working.
- Kadınların çalışması konusunda iki aşırı uç olma eğilimi vardır.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Onlar sadece geçici olarak onun büyüsüne kapılmış iki iyi insandı.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski cumhurbaşkanı daha fazla iş yapmak için gününü ikiye bölmüş.
- It also has two riding modes; for learners and experts.
- Ayrıca iki sürüş modu var; öğrenenler ve uzmanlar için.
- We're out in two minutes, not one second longer.
- İki dakika içinde çıkıyoruz, bir saniye bile fazla değil.
- I came home one day, and she was banging two guys at once.
- Bir gün eve geldiğimde aynı anda iki erkekle düzüşüyordu.
- The space between the two fences was a tangled mass of barbed-wire.
- İki çit arasındaki boşluk karmakarışık bir dikenli tel yığınıydı.
- And yet my mask is powerful, consisting of two parts.
- Ve yine de benim kudretli maskem iki parçadan oluşuyor.
- Darling, I brought you these flowers and two poems.
- Sevgilim, sana bu çiçekleri ve iki de şiir getirdim.
- Use two mirrors to see the back of your head.
- Başınızın arkasını görmek için iki ayna kullanın.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf savaşmak istediğinde, hiçbir şey onları durduramaz.
- The Court's decision clarifies two issues.
- Mahkemenin verdiği hüküm iki konuya açıklık getiriyor.
- The two dads are always next to their children.
- İki baba da her zaman çocuklarının yanında.
- My father had two domestic obligations, and being a systematic man, he liked to dispense them both at once.
- Babamın evde iki görevi vardı, ve sistemli bir adam olarak, ikisini bir arada halletmeyi seviyordu.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Bütün bu süre boyunca sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransa halkı bu iki ülkeyi birbirine bağlıyor.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söylediniz.
- Clients will have an opportunity to choose between two engines.
- Müşterilerin iki motor arasında seçim yapma şansı olacak.
- Like two powerful rulers changing places in a continual cycle.
- Sürekli bir döngü içinde yer değiştiren iki kudretli hükümdar gibi.
- That's why I play a song or two before bed.
- Bu yüzden yatmadan önce bir iki şarkı çalarım.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmedim.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Onca zaman sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- Two employees at the hotel, another two were attending the conference.
- Otelde iki çalışan vardı, diğer ikisi de konferansa katılıyordu.
- I'm trying to make a decision between these two machines.
- Bu iki makine arasında seçim yapmaya çalışıyorum.
- We also know that only two things could cause this effect.
- Ayrıca sadece iki şeyin bu etkiye neden olabileceğini biliyoruz.
- Two years after his death, France officially recognized his system.
- Ölümünden iki yıl sonra, Fransız hükümeti onun sistemini resmen tanıdı.
- Two nice folks don't must make a superb couple.
- İki iyi insan mükemmel de bir çift olacak diye bir şey yok.
- Once two sides want to fight, nothing can stop them.
- İki taraf savaşmak isterse hiçbir şey onları durduramaz.
- The same person cannot fill two roles at once.
- Aynı kişi aynı anda iki rolü birden üstlenemez.
- This is an agreement made between two individuals before they marry.
- Bu, iki kişi arasında evlenmeden önce yapılan bir anlaşmadır.
- Babies often start to make eye contact around two months of age.
- Bebekler genellikle iki aylıkken göz teması kurmaya başlarlar.
- I went to see him now because I wanted part two.
- Şimdi onu görmeye gittim çünkü ikinci bölümü istiyordum.
- These two compounds are very potent anti-oxidants, helping break down waste and helping the liver to process them.
- Bu iki bileşik çok güçlü anti-oksidanlardır, atıkların parçalanmasına ve karaciğerin bunları işlemesine yardımcı olur.
- Due to this conflict, a feud was born between the two clans.
- Bu çatışma nedeniyle iki klan arasında husumet doğdu.
- It looks like these first two rolls are just yearbook stuff.
- Görünüşe göre bu ilk iki rulo sadece yıllığa ait.
- Try to do two activities a day to make yourself comfortable.
- Kendinizi rahatlatmak için günlük iki aktivite yapmaya çalışın.
- The Court's decision clarifies two issues.
- Bu hüküm iki noktaya açıklık getirmektedir.
- Two soul mates torn apart by the social climate of their time.
- Yaşadıkları dönemin sosyal iklimi tarafından birbirinden koparılan iki ruh ikizi.
- You have two awards waiting for you on my blog.
- Blogumda sizi bekleyen iki ödül var.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama o kadar güçlüydü ki gövde neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- However, two more meetings will be held in this regard.
- Ancak bu konuyla ilgili iki toplantı daha yapılacak.
- Usually, it's easier to entangle only two photons at once.
- Genellikle, aynı anda sadece iki fotonun dolanık olması daha kolaydır.
- Like two powerful rulers changing places in a continual cycle.
- Sürekli bir döngü içinde yer değiştiren iki kudretli kral gibi.
- People with this condition experience symptoms for at least two years.
- Bu rahatsızlığı olan insanlar en az iki yıl boyunca semptomlar yaşarlar.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Açıkçası deney iki gün sonra kontrolden çıktı.
- The Court's decision clarifies two issues.
- Mahkemenin kararı iki konuya açıklık getiriyor.
- They're not strong enough to attack two people at once.
- Aynı anda iki kişiye saldıracak kadar güçlü değiller.
- Playing two games at the same time seems a nice idea.
- Aynı anda iki oyun oynamak iyi bir fikir gibi görünüyor.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy ekibe hikâye editörü olarak alınmıştır, ancak sezonun ilk yarısı boyunca sadece iki bölüm yazmıştır.
- But gaseous OPEs readily break down in sunlight with a half-life of less than two days.
- Ancak gaz halindeki OPE'ler, iki günden daha kısa bir yarılanma ömrü ile güneş ışığında kolayca parçalanır.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Onun büyüsüne geçici olarak kapılmış iki iyi insandılar sadece.
- BIOQUEST FORMULA contains protease and amylase, two powerful enzymes that break down protein and carbohydrate stains.
- BIOQUEST FORMULA, protein ve karbonhidrat lekelerini parçalayan iki güçlü enzim olan proteaz ve amilaz içerir.
- The second-highest minaret has two balconies, while others have only one.
- İkinci en yüksek minarenin iki şerefesi, diğerlerinin ise tek şerefesi vardır.
- You shall also offer a he-goat for sin, and two one-year-old lambs as victims of peace offerings.
- Ayrıca günah karşılığında bir teke ve şükran adağı olarak bir yaşında iki kuzu sunacaksınız.
- You don't need to have seen the first two films to enjoy this one.
- Bu filmi izlemek için ilk iki filmi izlemenize gerek yok.
- When two people trade, both win.
- İki kişi anlaşma yaptığında ikisi de kazanır.
- Then these two nice boys came to pick me up.
- Sonra bu iki kibar çocuk beni almaya geldi.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki günle aynı miktarda su için.
- In this way, the fan does two jobs at once.
- Bu şekilde, vantilatör aynı anda iki iş yapar.
- After receiving the first two cards, the player may double his bet.
- İlk iki kartı aldıktan sonra, oyuncu bahsini iki katına çıkarabilir.
- Two screen legends, Al Pacino and Robert De Niro play opposite one another.
- İki ekran efsanesi, Al Pacino ve Robert De Niro karşılıklı oynarlar.
- The habit of doing two or three things at once is fatal to the Occultist.
- Aynı anda iki ya da üç şey yapma alışkanlığı Okültistler için ölümcüldür.
- I took some time off for two reasons.
- İki sebepten dolayı biraz izin aldım.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy hikaye editörü olarak işe alındı, ancak sezonun ilk yarısında sadece iki bölüm yazdı.
- That's why I play a song or two before bed.
- Bu yüzden yatmadan önce bir veya iki şarkı çalıyorum.
- The message from the first two years is clear and unambiguous.
- İlk iki yılın mesajı açık ve nettir.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk kez iki yaşında bir çocukken gördüm.
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransız halkı bu iki ülkeyi birleştiriyor.
- It can be paid all at once or in two payments.
- Tek seferde ya da iki taksitte ödenebilir.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün ikiye çıkacak.
- The space with square plan is illuminated by two small windows.
- Kare plana sahip olan mekân, iki küçük pencere ile aydınlanmaktadır.
- These two levels of violence are increasingly interacting with one another.
- Bu iki şiddet düzeyi giderek birbiriyle etkileşime giriyor.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapıyordum.
- Immediately after the election the two groups reunited.
- Seçimin hemen ardından iki grup yeniden bir araya geldi.
- Two nice folks don't must make a superb couple.
- İki iyi insan harika bir ikili de olmak zorunda değil.
- And that's all that I want in this whole world, is for my two girls to be waiting there for me.
- Ve şu koskoca dünyada istediğim tek şey, iki kızımın da beni orada bekliyor olması.
- Never take two doses at once to make up.
- Asla telafi etmek için iki doz birden almayın.
- Also, two deaths occurred in the placebo and one in the saffron group.
- Ayrıca plasebo grubunda iki, safran grubunda ise bir ölüm meydana geldi.
- My point exactly; I am doing two things at once.
- Tam üstüne bastın; iki işi aynı anda yapıyorum.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşın altındaki çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmesi gerekir.
- There were made two different music videos for the song.
- Şarkıya iki farklı klip çekildi.
- There are at least two reasons for its existence.
- Onun varlığının en az iki nedeni var.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani bu iki adamın ortak noktası nedir diye sorarsanız, cevap sıfır.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk, çünkü tüm zaman boyunca sadece iki fok yakaladı.
- Put two poker tables together and put lights around them.
- İki poker masasını bir araya getirin ve etraflarına ışık koyun.
- It's like being in love with two people at once.
- Aynı anda iki kişiye birden aşık olmak gibi.
- Thus, it would be needful to know two languages only, the mother tongue and the universal speech.
- Böylece sadece iki dil bilmek gerekecektir, anadil ve evrensel konuşma.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Sen ve senin hayatın, bu iki Dünyalı kadının hayatına karşılık.
- Two parts of a whole are coming together for the same cause.
- Bir bütünün iki parçası aynı amaç için bir araya geliyor.
- And I wouldn't have to go with these other two guys.
- Ve bu diğer iki adamla gitmek zorunda kalmazdım.
- We have also discovered two new species of snake.
- Ayrıca iki yeni yılan türü keşfettik.
- The space with square plan is illuminated by two small windows.
- Kare planlı mekân iki küçük pencere ile aydınlatılıyor.
- Take two minutes and come down.
- İki dakikanı ayır ve aşağı gel.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye iki koca yılı alıp götürdü.
- Like two powerful rulers changing places in a continual cycle.
- Daimi bir döngüde yer değiştiren iki kudretli yönetici gibi.
- And by last minute, I mean we decided like two days before.
- Yani son dakika derken, iki gün önce karar verdik.
- I took some time off for two reasons.
- İki nedenden dolayı biraz ara verdim.
- In Skyline, a local Tom Thumb robbed by two armed assailants is the subject of an intense police investigation.
- Skyline'da, iki silahlı saldırgan tarafından soyulan yerel bir cüce, yoğun bir polis soruşturmasına konu olur.
- At the moment I feel like I'm living in two places.
- Şu anda iki yerde yaşıyormuşum gibi hissediyorum.
- Two employees at the hotel, another two were attending the conference.
- Otelin iki çalışanı, diğer ikisi de konferansa katılıyordu.
- Children under two years must be served white whole milk.
- İki yaşın altındaki çocuklara tam yağlı beyaz süt verilmesi gerekir.
- Use two mirrors to see the back of your head.
- Kafanızın arkasını görmek için iki ayna kullanın.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk defa iki yaşında bir çocuk iken gördüm.
- The space between these two brane worlds is warped.
- Bu iki zar dünyası arasındaki boşluk, çarpık durumda.
- The customer should make no more than two clicks to check out a product.
- Müşteri bir ürünü incelemek için en fazla iki tıklama yapmalıdır.
- Two parts of a whole are coming together for the same cause.
- Bir bütünün iki parçası aynı amaç uğruna bir araya geliyor.
- I went to see him now because I wanted part two.
- Şimdi onu görmeye gittim çünkü ikinci bölümü istedim.
- Billion people around the world watching two guys play chess.
- Dünya çapında milyarlarca insan iki adamın satranç oynamasını izliyor.
- But a person can't live two lives at once.
- Ama bir insan aynı anda iki hayat yaşayamaz.
- Then these two nice boys came to pick me up.
- Sonra bu iki hoş çocuk beni almaya geldi.
- There are two women at this debate running for president.
- Bu münazarada başkanlık için yarışan iki kadın var.
- You missed two big conference calls today, one with corporate.
- Bugün biri şirketle olmak üzere iki büyük konferans görüşmesini kaçırdın.
- The space between these two brane worlds is warped.
- Bu iki zar dünyası arasındaki boşluk çarpıktır.
- Immediately after the election the two groups reunited.
- Seçimden hemen sonra iki grup yeniden bir araya geldi.
- I took two cold tablets before I laid down.
- Uzanmadan önce iki soğuk algınlığı tableti aldım.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce taburcu olmuş.
- Two soul mates torn apart by the social climate of their time.
- Zamanlarının sosyal iklimi nedeniyle birbirinden ayrılan iki ruh eşi.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden ayrıldı.
- Two employees at the hotel, another two were attending the conference.
- Oteldeki iki çalışan, diğer ikisi de konferansa katılıyordu.
- Clients will have an opportunity to choose between two engines.
- Müşterilerin iki motor arasında seçim yapma imkanı olacak.
- It's barely been two months since the accident.
- Kazanın üzerinden ancak iki ay geçti.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden çıkmıştı.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün oldu.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Geçici olarak onun büyüsünün etkisi altına giren iki tatlı insandılar işte.
- The space with square plan is illuminated by two small windows.
- Kare planlı mekan iki küçük pencereyle aydınlatılmaktadır.
- It's barely been two months since the accident.
- Kazanın üzerinden iki ay anca geçmiştir.
- In a healthy brain, the two sides communicate with one another.
- Sağlıklı bir beyinde iki taraf birbiriyle iletişim kurar.
- However, remember that two cards, does not mean double performance.
- Ancak iki kartın çift performans anlamına gelmediğini unutmayın.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani eğer soru bu iki adamı birbirine bağlayan şeyin ne olduğuysa, cevap hiçbir şeydir.
- You don't need to have seen the first two films to enjoy this one.
- Bu filmden keyif almak için ilk iki filmi izlemiş olmanıza gerek yok.
- However, two more meetings will be held in this regard.
- Ancak bu konuda iki toplantı daha yapılacak.
- The two dads are always next to their children.
- İki baba her zaman çocuklarının yanındadır.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki gün ne kadar su içtiyseniz aynı miktarda için.
- A doctor cannot perform two surgeries at once.
- Bir doktor aynı anda iki ameliyat yapamaz.
- When two people trade, both win.
- İki kişi takas yaptığında, her ikisi de kazanır.
- There were made two different music videos for the song.
- Şarkıya iki farklı klip çekilmiştir.
- I have two beautiful daughters at home now.
- Şu an evde iki güzel kızım var.
- They then found two more secret cameras in the unit.
- Daha sonra birimde iki gizli kamera daha buldular.
- Bobby, I'll trade yours for two of the other things.
- Bobby, seninkini diğer iki şeyle takas edeceğim.
- Internships for credits are a great way to accomplish two goals at once.
- Kredili stajlar, aynı anda iki hedefe ulaşmak için harika bir yoldur.
- And this last opportunity means making decisions in two very clear-cut areas.
- Ve bu son imkan, çok net iki alanda karar vermek demek.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Bu iki dünyalı kadının hayatı karşılığında sen ve senin hayatın.
- This led to hatred of one another between the two religions.
- Bu durum iki din arasında birbirlerine karşı nefrete yol açtı.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Belli ki deney iki gün sonra kontrolden çıkmış.
- Then these two nice boys came to pick me up.
- Sonra bu iki yakışıklı çocuk beni almaya geldi.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- Birbirinin aynısı iki resim bulacak kadar hızlı olan herkes için.
- And having two jobs at once was tiring me out.
- Ve iki işi bir arada yapmak beni çok yoruyordu.
- Due to this conflict, a feud was born between the two clans.
- Bu çatışma nedeniyle iki klan arasında bir kan davası doğdu.
- Those two letters of messages changed the way we communicate with one another.
- Bu iki harflik mesaj birbirimizle iletişim kurma şeklimizi değiştirdi.
- There are two women at this debate running for president.
- Bu tartışmada başkanlık için yarışan iki kadın var.
- Playing two games at the same time seems a nice idea.
- Aynı anda iki oyun oynamak güzel bir fikir gibi görünüyor.
- For anyone who is fast enough to find two identical pictures.
- İki özdeş resim bulabilecek kadar hızlı olan herkes için.
- It's a tunnel that links two different points in space time.
- Uzay-zamandaki iki farklı noktayı birbirine bağlayan bir tünel.
- The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
- İki adam kucaklaşır, sonra masada karşılıklı otururlar.
- It's been owned by two popes, the king of France and john jacob astor, among others.
- İki papa, Fransa kralı ve John Jacob Astor ve diğerleri tarafından sahiplenilmiştir.
- Nobody can do two things at once.
- Kimse aynı anda iki şey yapamaz.
- There are two women at this debate running for president.
- Bu tartışmada başkanlığa aday olan iki kadın var.
- It should be noted that the two countries remain technically at war and will not negotiate directly with one another.
- İki ülkenin teknik olarak savaş halinde olduğu ve birbirleriyle doğrudan müzakere etmeyecekleri unutulmamalıdır.
- Tom has two sons and three daughters.
- Tom'un iki oğlu ve üç kızı var.
- Two families live in that house.
- O evde iki aile yaşıyor.
- She has two sisters, both of whom live in Tokyo.
- Onun iki kız kardeşi var, ikisi de Tokyo'da yaşıyor.
- He's two years younger than I.
- O benden iki yaş küçük.
- In France, lunch is eaten at around two.
- Fransa'da öğle yemeği saat iki civarında yenir.
- Tom did neither of the two things that I asked him to do.
- Tom onun yapmasını istediğim iki şeyden hiçbirini yapmadı.
- And Ham, the father of Canaan, saw the nakedness of his father, and told his two brethren without.
- Kenan'ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı.
- They divided the bread into two pieces.
- Ekmeği iki parçaya böldüler.
- Love is a game that two can play and both win.
- Aşk, iki kişinin oynayabileceği ve ikisinin de kazanabileceği bir oyundur.
- I will be staying for two nights.
- İki gece kalacağım.
- Melissa became fluent in Portuguese in less than two years.
- Melissa iki yıldan kısa bir sürede Portekizceyi akıcı bir şekilde konuşmaya başladı.
- After having read for two hours, he feels tired.
- İki saat okuduktan sonra kendini yorgun hissediyor.
- The soldiers were marching two abreast.
- Askerler iki sıra halinde yürüyordu.
- I will be traveling in Europe for two months.
- İki aylığına Avrupa seyahati yapacağım.
- These two cities have the same traffic rules.
- Bu iki şehir aynı trafik kurallarına sahiptir.
- Layla and Sami were sent to two different prisons.
- Leyla ve Sami iki farklı cezaevine gönderildiler.
- I've got two brothers and a sister.
- İki erkek kardeşim ve bir kız kardeşim var.
- I will be in Boston for two months.
- İki aylığına Boston'da olacağım.
- Sami brought home two gang members.
- Sami eve iki çete üyesi getirdi.
- Buy two kilos of meat.
- İki kilo et al.
- Is there a table available for two on Friday?
- Cuma gününe iki kişilik masa var mı?
- The two friends have formed a deep bond of friendship.
- İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.
- He meditated for two days before giving his answer.
- Cevabını vermeden önce iki gün boyunca düşündü.
- The two men shook hands.
- İki adam tokalaştı.
- I have only two hands.
- Benim yalnızca iki elim var.
- Pronation and supination are two opposite movements.
- Pronasyon ve supinasyon iki zıt harekettir.
- Tom wrote two books.
- Tom, iki kitap yazdı.
- I bought this ball-point for two dollars.
- Bu tükenmezi iki dolara almıştım.
- I counted to two hundred.
- Ben iki yüze kadar saydım.
- I exercise for two hours every day.
- Ben her gün iki saat egzersiz yaparım.
- He plays golf two or three times a month.
- Ayda iki ya da üç kez golf oynuyor.
- The weight of these apples is two kilos.
- Bu elmaların ağırlığı iki kilo.
- After he had graduated from the university, he taught English for two years.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra iki yıl İngilizce öğretti.
- I bought two tickets for the concert.
- Konser için iki bilet aldım.
- Angels have two wings; the Devil has a tail.
- Meleklerin iki kanadı, Şeytan'ın bir kuyruğu vardır.
- There are only two days left.
- Geriye kalan sadece iki gün var.
- If three workers dig two channels in four days, in how many days will six workers dig four channels?
- Üç işçi iki kanalı dört günde kazarsa, altı işçi dört kanalı kaç günde kazar?
- I learned German for three years in school and two years in university.
- Üç yıl boyunca okulda ve iki yıl boyunca üniversitede Almanca öğrendim.
- I don't know whether Oreida has two sons.
- Oreida'nın iki oğlu var mı bilmiyorum.
- Did you find the difference between these two photos?
- Bu iki fotoğraf arasındaki farkı buldun mu?
- Having run the race, Jane had two glasses of barley tea.
- Yarışı koştuktan sonra, Jane iki bardak arpa çayı içti.
- I'll have two hot dogs with mustard and ketchup.
- Hardallı ve ketçaplı iki sosisli sandviç alacağım.
- I've never seen two people so much in love as Tom and Mary.
- Tom ve Mary kadar aşık iki kişi hiç görmedim.
- Every molecule of water is composed of two hydrogen atoms attached to an oxygen atom.
- Her su molekülü, bir oksijen atomuna bağlı, iki hidrojen atomundan oluşmaktadır.
- Layla didn't drink water in two days.
- Leyla iki gün boyunca su içmedi.
- This jar can hold two liters of hot water.
- Bu kavanoz iki litre sıcak su alabiliyor.
- Those two shirts are made from the same material.
- O iki gömlek aynı malzemeden yapılmış.
- That's a game for two.
- Bu iki kişilik bir oyun.
- Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation.
- İki büyük boğa fil, hangisinin gelecek neslin babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı.
- I got back to home after two years.
- İki yıl sonra eve geri döndüm.
- I have been busier than the two boys.
- İki erkek çocuktan daha meşgulüm.
- In two moves, Kasparov will check the challenger.
- İki hamle sonra Kasparov rakibini kontrol edecek.
- There are only two paths out from this house.
- Bu evden sadece iki çıkış yolu var.
- Tom owns a house with two rooms.
- Tom iki odalı bir eve sahiptir.
- Two glasses of orange juice, please.
- İki bardak portakal suyu, lütfen.
- They have been married two years.
- İki yıldır evliler.
- India and China are two BRIC bloc countries.
- Hindistan ve Çin iki BRIC bloğu ülkeleridir.
- Two men came up to me.
- İki adam bana geldi.
- Two men met face to face.
- İki adam yüz yüze geldi.
- Darn it, it cost me two hundred bucks to get my car fixed.
- Of ya, arabamı tamir ettirmek bana iki yüz kâğıda mal oldu.
- This ticket allows two people to enter.
- Bu bilet iki kişinin girmesine izin veriyor.
- The two countries negotiated a peace treaty.
- İki ülke bir barış anlaşması müzakere etti.
- He is the father of two children.
- İki çocuk babası.
- She divided the bread into two pieces.
- Ekmeği iki parçaya böldü.
- He and his father are like two peas in a pod.
- O ve babası bir elmanın iki yarısı gibiler.
- Tom carried two boxes into the storage room.
- Tom depoya iki kutu taşıdı.
- Give me two ice creams, please.
- Bana iki dondurma ver, lütfen.
- There's not much difference between the two schools.
- İki okul arasında pek bir fark yok.
- It is very different the way of thinking between the two religions.
- İki din arasındaki düşünce tarzı çok farklı.
- It has been two months since my arrival in Tokyo.
- Tokyo'ya geleli iki ay oldu.
- She has a big house and two cars.
- Büyük bir evi ve iki arabası var.
- He had not been employed by the company two years before his linguistic abilities were recognized.
- Dilbilimsel yetenekleri fark edilmeden önce şirkette iki yıl çalışmamıştı.
- Don't do two things at once.
- Aynı anda iki şey yapmayın.
- Tom has two brothers.
- Tom'un iki erkek kardeşi var.
- Don't attempt two projects at a time.
- Tek seferde iki projeye girişme.
- What were you doing between two and four o'clock yesterday afternoon?
- Dün öğleden sonra saat iki ile dört arasında ne yapıyordun?
- Those two ideas are quite distinct.
- O iki fikir oldukça farklıdır.
- This house has two bathrooms.
- Bu evde iki banyo var.
- I have two brothers and one sister.
- İki erkek kardeşim ve bir kız kardeşim var.
- Between two identical men, a woman tends to pick the one with the fattest wallet.
- İki aynı erkek arasında kalan bir kadın, cüzdanı en dolgun olanı seçme eğilimindedir.
- I think she has two sons.
- Sanırım iki oğlu var.
- I slept barely two or three hours.
- İki ya da üç saat ancak uyuyabildim.
- She's only had two boyfriends.
- Sadece iki erkek arkadaşı oldu.
- I'd like to ask Tom a question or two.
- Tom'a bir iki soru sormak istiyorum.
- I broke my leg in two places during a skiing mishap.
- Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.
- I think he has two sons.
- Sanırım onun iki oğlu var.
- The two answers are both correct.
- İki cevabın her ikisi de doğru.
- Have you been studying for two hours?
- İki saattir çalışıyor musun?
- I've already been here two hours.
- Zaten iki saattir buradayım.
- It took me two hours to memorize this sentence.
- Bu cümleyi ezberlemek iki saatimi aldı.
- My father is two years younger than my mother is.
- Babam annemden iki yaş küçüktür.
- I have another two letters to write.
- Yazacak iki mektubum daha var.
- He has a house which has two rooms.
- İki odalı bir evi var.
- It takes two hours to go to school by bus and train.
- Otobüsle ve trenle okula gitmek iki saat alır.
- She is two years younger than me.
- Benden iki yıl daha genç.
- We have two ears.
- İki kulağımız var.
- There are only two Italian families in this neighborhood.
- Bu mahallede sadece iki İtalyan aile var.
- We'll sing that song, omitting the last two verses.
- Son iki mısrayı çıkararak, o şarkıyı söyleyeceğiz.
- I have three brothers and two sisters.
- Üç erkek kardeşim ve iki kız kardeşim var.
- An hour of sleep before midnight is worth two hours of sleep after midnight.
- Gece yarısından önceki bir saatlik uyku, gece yarısından sonraki iki saatlik uykuya bedeldir.
- The two families have very close ties.
- İki ailenin çok yakın bağları var.
- Eight divided by two is four.
- Sekiz ikiye bölünürse dörttür.
- It has been raining for two days.
- İki gündür yağmur yağmaktadır.
- I avoided Tom for two months.
- İki ay boyunca Tom'dan kaçtım.
Show More (1855)
|
