vital - English Turkish Sentences
English Turkish
vital hayati önem taşıyan adj.
  • That was vital for us to undertake the task asked of us.
  • Bu, bizden istenen görevi üstlenmemiz için hayati önem taşıyordu.
  • The forthcoming enlargement is vital.
  • Önümüzdeki genişleme hayati önem taşımaktadır.
  • It is also vital to preserve the existing zero rates in Member States.
  • Üye Devletlerdeki mevcut sıfır oranlarının korunması da hayati önem taşımaktadır.
Show More (116)
vital hayati adj.
  • The project was entering a vital phase.
  • Proje hayati bir aşamaya giriyordu.
  • There was no harm to any of his vital organs.
  • Hayati organlarından hiçbirine zarar gelmemişti.
  • Europe has a vital interest in this issue.
  • Avrupa'nın bu konuda hayati bir çıkarı vardır.
Show More (59)
vital önemli adj.
  • The vital thing is that farmers and consumers must be able to rely on the safety of feed products.
  • Önemli olan, çiftçilerin ve tüketicilerin yem ürünlerinin emniyetine güvenebilmeleridir.
  • And yet it is topical and vital in terms of world affairs.
  • Yine de dünya meseleleri açısından güncel ve önemli.
  • In the field of criminal law, Turkey has yet to accede to two vital Council of Europe instruments.
  • Ceza hukuku alanında, Türkiye iki önemli Avrupa Konseyi belgesine henüz katılmamıştır.
Show More (1)
vital çok önemli adj.
  • Fresh air within your climate is also very vital.
  • İçerisinde yaşadığınız ortamda temiz hava olması da çok önemlidir.
  • Fresh air within your climate is also very vital.
  • İkliminizdeki temiz hava da çok önemlidir.
  • She's vital to the mission.
  • O görev için çok önemlidir.
Show More (1)
vital hayati öneme sahip adj.
  • Timing has always been vital in this area, and it still is.
  • Zamanlama bu alanda her zaman hayati öneme sahip olmuştur ve hala da öyledir.
  • There is information to the effect that criminal organisations have infiltrated vital infrastructures.
  • Suç örgütlerinin hayati öneme sahip altyapılara sızdığına dair bilgiler bulunmaktadır.
  • I would, however, like to stress three points that I consider to be vital.
  • Bununla birlikte hayati öneme sahip olduğunu düşündüğüm üç noktayı vurgulamak isterim.
Show More (0)
vital canlı adj.
  • The street was filled with vital music and people dancing.
  • Sokak canlı bir müzikle ve dans eden insanlarla doluydu.
  • We need to create a more vital and dynamic sense of parliamentarianism on the floor of this House.
  • Bu Meclis çatısı altında daha canlı ve dinamik bir parlamentarizm anlayışı yaratmamız gerekiyor.
Show More (-1)
vital yaşamsal adj.
  • The people of the candidate countries therefore have nothing positive to expect as regards their vital interests.
  • Dolayısıyla aday ülkelerin halklarının yaşamsal çıkarları açısından olumlu hiçbir beklentileri yoktur.
Show More (-2)
vital gerekli adj.
  • Clean water, air and earth are vital for everyone.
  • Temiz hava, su, toprak herkes için gerekli.
Show More (-2)