|
- We must ensure that their voices, as well as our own, are properly heard.
- Kendi sesimizin yanı sıra onların seslerinin de doğru bir şekilde duyulmasını sağlamalıyız.
- In this chorus of sceptics, a number of voices are becoming ever louder.
- Bu şüpheciler korosunda bazı sesler giderek daha yüksek çıkıyor.
- I hear that you have a strong voice.
- Güçlü bir sesiniz olduğunu duydum.
- The European Commission spoke with one strong voice in Johannesburg.
- Avrupa Komisyonu Johannesburg'da güçlü bir sesle konuştu.
- But it also confirms how weak the critical voices have become.
- Ancak bu aynı zamanda eleştirel seslerin ne kadar zayıfladığını da teyit ediyor.
- We have heard the voices of these victims.
- Bu mağdurların seslerini duyduk.
- I voted against this document and I saw that, when it wants to, Parliament is capable of raising its voice.
- Bu belgeye karşı oy kullandım ve Parlamentonun istediğinde sesini yükseltebileceğini gördüm.
- The strength of this Parliament's voice has grown as the Union has grown.
- Birlik büyüdükçe Parlamentonun sesi de güçlenmiştir.
- Cyprus must speak with one voice.
- Kıbrıs tek bir sesle konuşmalıdır.
- Europe should therefore remain unyielding and continue to speak with one voice.
- Bu nedenle Avrupa boyun eğmemeli ve tek sesle konuşmaya devam etmelidir.
- I have made so many speeches that I have lost my voice.
- O kadar çok konuşma yaptım ki sesimi kaybettim.
- To this end, we need to give it a single voice in foreign policy.
- Bu amaçla, dış politikada tek bir ses vermeliyiz.
- On the Middle East too, the Union must project its voice in the Quartet strongly and clearly.
- Orta Doğu konusunda da Birlik, Dörtlü içerisindeki sesini güçlü ve net bir şekilde yansıtmalıdır.
- So that, even thousands of kilometres away, they hear our voice in Luanda.
- Böylece binlerce kilometre ötede bile Luanda'da sesimizi duyabiliyorlar.
- Today you announced this in an ambitious voice.
- Bugün bunu iddialı bir sesle açıkladınız.
- The voice and the agenda must, however, be ones that we can be proud of.
- Bununla birlikte sesimiz ve gündemimiz gurur duyabileceğimiz bir gündem olmalıdır.
- The European Commission spoke with one strong voice in Johannesburg.
- Avrupa Komisyonu Johannesburg'da gür bir sesle konuşmuştur.
- Well then, it is good to hear a voice raised in the explanations of vote on behalf of the Radical Party too.
- O halde, Radikal Parti adına da oylama açıklamalarında bir sesin yükseldiğini duymak güzel.
- And in practice some people will surely be better able to make their voice heard than others.
- Ve pratikte bazı insanlar seslerini diğerlerine göre daha iyi duyurabileceklerdir.
- Much has been said about the importance of the EU having a common front and a common voice and I agree with that.
- AB'nin ortak bir cepheye ve ortak bir sese sahip olmasının önemi hakkında çok şey söylendi ve ben de buna katılıyorum.
- This is of the utmost importance if we are genuinely to strengthen the European Union's voice in the world.
- Avrupa Birliği'nin dünyadaki sesini gerçekten güçlendirmek istiyorsak bu son derece önemlidir.
- The presidency wants to speak for Europe as a union of countries with a common, strong voice and opinions.
- Başkanlık, ortak, güçlü bir sese ve görüşlere sahip bir ülkeler birliği olarak Avrupa adına konuşmak istiyor.
- At this last stage, Parliament has spoken overwhelmingly with one voice.
- Bu son aşamada Parlamento ezici bir çoğunlukla tek ses olarak konuşmuştur.
- We need its voice, we need it to carry out its role in full.
- AB'nin sesine ihtiyacımız var, rolünü tam olarak yerine getirmesine ihtiyacımız var.
- There were a number of voices from certain national quarters asking for exemptions.
- Bazı ulusal çevrelerden muafiyet isteyen bir takım sesler yükseldi.
- We have an important role to play in supporting the voices of moderation wherever they exist.
- Nerede olursa olsun ılımlı seslerin desteklenmesinde önemli bir rol oynamalıyız.
- Is the voice of the people being listened to?
- Halkın sesine kulak veriliyor mu?
- In the meantime, there is room and time for everybody to become part of the process and to make their voices heard.
- Bu arada herkesin sürecin bir parçası olması ve sesini duyurması için yer ve zaman vardır.
- The Palestinians also need a strong voice to negotiate with Israel.
- Filistinlilerin de İsrail ile müzakere edebilmek için güçlü bir sese ihtiyacı var.
- It should speak with one voice.
- Tek bir sesle konuşulmalıdır.
- I hope that our European leaders will hear this voice today.
- Umarım Avrupalı liderlerimiz bugün bu sesi duyarlar.
- That is what they all want, as long as that voice is their own.
- Herkesin istediği de budur, yeter ki bu ses kendilerine ait olsun.
- So that, even thousands of kilometres away, they hear our voice in Luanda!
- Böylece binlerce kilometre ötede bile sesimizi Luanda'dan duyabilsinler!
- That is heartening, as the EU's voice is immeasurably strengthened when its institutions speak with one voice.
- Kurumları tek sesle konuştuğunda AB'nin sesi ölçülemeyecek kadar güçlendiği için bu sevindiricidir.
- Will all the voices in the European political spectrum be heard?
- Avrupa siyasi yelpazesindeki tüm sesler duyulacak mı?
- I have lost my voice and so I do not know whether I will be able to deliver my usual explanations of vote tomorrow.
- Sesimi kaybettim ve bu nedenle yarın her zamanki oy açıklamamı yapıp yapamayacağımı bilmiyorum.
- What we need is a Europe which has a constant presence and speaks with one clear voice on the international stage.
- İhtiyacımız olan şey, uluslararası sahnede sürekli varlık gösteren ve net bir sesle konuşan bir Avrupa'dır.
- Their punishment - a number of years in a labour camp -is intended to silence all the critical voices in that country.
- Verdikleri ceza olan çalışma kampında birkaç yıllık süre, bu ülkedeki tüm eleştirel sesleri susturmayı amaçlamaktadır.
- Europe's voice often cannot be heard.
- Avrupa'nın sesi çoğu zaman duyulamıyor.
- There were a number of voices from certain national quarters asking for exemptions.
- Bazı ulusal çevrelerden muafiyet isteyen bir takım sesler yükseliyordu.
- This voice should also be heard in the European Union.
- Bu ses Avrupa Birliği'nde de duyulmalıdır.
- On the eve of the anniversary of 11 September, Europe must, more than ever, speak with a single voice and defend peace.
- 11 Eylül'ün yıldönümü arifesinde Avrupa, her zamankinden daha fazla tek bir sesle konuşmalı ve barışı savunmalıdır.
- In addition, we have noticed that Europe is still not speaking with one voice to a sufficient degree.
- Buna ek olarak, Avrupa'nın hala yeterli derecede tek sesle konuşmadığını fark ettik.
- Inevitably, as enlargement approaches reality, the voices of doubters are beginning to be heard.
- Kaçınılmaz olarak, genişleme gerçeğe yaklaştıkça, şüphecilerin sesleri de duyulmaya başlıyor.
- I will start by asking you to excuse my voice, which is affected by a cold.
- Soğuk algınlığından etkilenen sesimi mazur görmenizi rica ederek başlayacağım.
- This Parliament gives power to the hugely diverse voices of men, women and young people throughout Europe.
- Bu Parlamento, Avrupa'daki erkeklerin, kadınların ve gençlerin çok çeşitli seslerine güç vermektedir.
- We must speak with one voice, even in this field of conflict prevention.
- Çatışmaların önlenmesi alanında bile tek sesle konuşmalıyız.
- The strength of this Parliament's voice has grown as the Union has grown.
- Birlik büyüdükçe Parlamento'nun sesi de güçlenmiştir.
- The European Heads of Government in Thessaloniki spoke almost continually of the need for speaking with one voice.
- Selanik'teki Avrupa Hükümet Başkanları neredeyse sürekli olarak tek sesle konuşma ihtiyacından bahsettiler.
- The EU must therefore speak with one voice, and a strong one at that.
- Bu nedenle AB tek bir sesle ve güçlü bir sesle konuşmalıdır.
- As regards internal policy, we still cannot manage to speak with one voice.
- İç politika konusunda ise hala tek bir sesle konuşmayı başaramıyoruz.
- Should I give up making explanations of vote just because I have lost my voice?
- Sesimi kaybettim diye oy açıklamaları yapmaktan vazgeçmeli miyim?
- There are different voices at the bottom of the ballot box, and I would remind you of something.
- Sandığın dibinde farklı sesler var ve size bir şeyi hatırlatmak isterim.
- The main goal must be to enable Europe to speak with a single voice at last.
- Asıl hedef, Avrupa'nın nihayet tek bir sesle konuşmasını sağlamak olmalıdır.
- What was that we were saying about a single European voice?
- Tek bir Avrupa sesi hakkında ne diyorduk?
- In terms of external policy, the European Union is able to do this because we increasingly speak with one voice.
- Dış politika açısından Avrupa Birliği bunu yapabiliyor çünkü giderek daha fazla tek sesle konuşuyoruz.
- The Palestinians also need a strong voice to negotiate with Israel.
- Filistinlilerin İsrail ile müzakere edebilecek güçlü bir sese de ihtiyacı var.
- I would like to add my voice to the messages of condolence and thanks to the honourable Members.
- Sayın Üyelerin taziye ve teşekkür mesajlarına ben de sesimi eklemek istiyorum.
- It would be better if you were to speak with one voice.
- Tek bir sesle konuşursanız daha iyi olur.
- In drawing up a new common position, the European Union must speak with a clear voice.
- Yeni bir ortak tutum belirlerken Avrupa Birliği net bir sesle konuşmalıdır.
- I often talk about the importance of Europe speaking with one voice.
- Sık sık Avrupa'nın tek bir sesle konuşmasının öneminden bahsediyorum.
- What we need is a Europe which has a constant presence and speaks with one clear voice on the international stage.
- İhtiyacımız olan şey, uluslararası sahnede sürekli var olan ve tek bir sesle konuşan bir Avrupa'dır.
- These are voices which, following the satanic terrorist attacks on the US, have gained a great deal of support.
- Bu sesler, ABD'ye yönelik şeytani terör saldırılarının ardından büyük bir destek kazanmıştır.
- We are now asking for leadership from Europe, so that Europe speaks with one voice.
- Avrupa'nın tek sesle konuşabilmesi için Avrupa'dan liderlik istiyoruz.
- We must quite simply call for the voice of the people to be heard and for their verdict to be respected.
- Basitçe, halkın sesinin duyulması ve kararlarına saygı gösterilmesi çağrısında bulunmalıyız.
- There was not one dissenting voice within the group.
- Grup içinde tek bir muhalif ses bile yoktu.
- Why does Europe have no voice when the United States does have a voice?
- Amerika Birleşik Devletleri'nin sesi çıkarken Avrupa'nın neden sesi çıkmıyor?
- It is important for the future of civil aviation that the European Union should speak with a single voice.
- Avrupa Birliği'nin tek bir sesle konuşması sivil havacılığın geleceği açısından önemlidir.
- We have to make Europe's voice heard more.
- Avrupa'nın sesini daha fazla duyurmalıyız.
- The voice and the agenda must, however, be ones that we can be proud of.
- Bununla birlikte, sesimiz ve gündemimiz gurur duyabileceğimiz bir gündem olmalıdır.
- Only through consistent action and a unanimous voice can the EU play a role in the international arena.
- AB ancak tutarlı eylemler ve ortak bir sesle uluslararası arenada bir rol oynayabilir.
- We are now asking for leadership from Europe, so that Europe speaks with one voice.
- Avrupa'nın tek sesle konuşabilmesi için şimdi Avrupa'dan liderlik istiyoruz.
- That means that, in the extremely near future, not all Member States' voices will be heard.
- Bu da çok yakın bir gelecekte tüm Üye Devletlerin sesinin duyulmayacağı anlamına gelmektedir.
- We need Europe to have a single voice in the world.
- Bize göre Avrupa'nın dünyada tek ses olması gerekiyor.
- Nonetheless, his is a voice that we welcome.
- Yine de onun sesini memnuniyetle karşılıyoruz.
- For this reason it is important that Europe should be able to speak with one single voice.
- Bu nedenle Avrupa'nın tek bir sesle konuşabilmesi önemlidir.
- We must speak with one voice.
- Tek sesle konuşmalıyız.
- The Pope was recently in Ukraine and voices were raised both for and against him.
- Papa kısa bir süre önce Ukrayna'daydı ve hem lehinde hem de aleyhinde sesler yükseldi.
- However, Parliament must rubber-stamp this budget, yet it is not allowed to let its voice be heard fully on that score.
- Bununla birlikte Parlamento bu bütçeyi onaylamalıdır ancak bu konuda sesini tam olarak duyurmasına izin verilmemektedir.
- I would add my voice to others' condemnations.
- Ben de sesimi diğerlerinin kınamalarına eklerim.
- Something will only come of it if European leaders speak exclusively with one voice.
- Avrupalı liderler sadece tek bir sesle konuşurlarsa bir şeyler ortaya çıkacaktır.
- In future I hope that the institutions will try and speak with one voice.
- Gelecekte kurumların tek bir sesle konuşmaya çalışacaklarını umuyorum.
- In this connection, the voice of the Iraqis needs to be heard.
- Bu bağlamda Iraklıların sesinin duyulması gerekmektedir.
- Never has the lack of an unambiguous, united voice been felt so much as in this tragic situation.
- Kesin ve tek bir sesin eksikliği hiçbir zaman bu trajik durumda olduğu kadar hissedilmemiştir.
- Their influence is enormous and their voices crucial to putting an end to circumcision.
- Etkileri çok büyük ve sesleri sünnete son vermek için çok önemli.
- Politically, our Union must be able to speak with one voice.
- Siyasi olarak, Birliğimiz tek bir sesle konuşabilmelidir.
- Inevitably, as enlargement approaches reality, the voices of doubters are beginning to be heard.
- Kaçınılmaz olarak, genişleme gerçeğe yaklaştıkça, şüphecilerin sesleri duyulmaya başlıyor.
- Europe must make its voice heard and exert more influence in the Middle East.
- Avrupa sesini duyurmalı ve Orta Doğu'da daha fazla nüfuz sahibi olmalıdır.
- This morning, when I got up, I found that I had lost my voice.
- Bu sabah kalktığımda sesimi kaybettiğimi fark ettim.
- Will all the voices in the European political spectrum be heard?
- Avrupa siyasi yelpazesindeki tüm sesler duyulabilecek mi?
- The second point is that, in today's global world, Europe is not negotiating with one voice.
- İkinci nokta ise, günümüzün küresel dünyasında Avrupa'nın tek sesle müzakere etmiyor olmasıdır.
- No, it's good sometimes to hear another voice.
- Hayır, bazen farklı bir ses duymak iyidir.
- Hearing the voices of bereaved parents in the public will help break down taboos.
- Yaslı ebeveynlerin seslerinin toplum içinde duyulması tabuların yıkılmasına yardımcı olacaktır.
- No, it's good sometimes to hear another voice.
- Hayır, bazen farklı bir ses duymak iyi geliyor.
- The female disciple said with a cold voice.
- Dedi kadın öğrenci soğukkanlı bir sesle.
- I pick up the phone, and I hear this very familiar voice.
- Telefonu açtım ve çok tanıdık bir ses duydum.
- Lago marks the emergence of a remarkable new literary voice.
- Lago, dikkat çekici yeni bir edebi sesin ortaya çıkışına işaret ediyor.
- Layla heard a familiar voice.
- Leyla tanıdık bir ses işitti.
- Tom's voice is soothing.
- Tom'un sesi huzur veriyor.
- Tom has a soft voice.
- Tom'un yumuşak bir sesi var.
- Tom read out Mary's letter to us in a monotone voice.
- Tom Mary'nin mektubunu bize monoton bir sesle okudu.
- Please lower your voice.
- Lütfen sesinizi alçaltınız.
- Her voice still rings in my ears.
- Sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
- Tom asked Mary to lower her voice.
- Tom, Mary'den sesini alçaltmasını istedi.
- Please speak in a louder voice.
- Lütfen daha yüksek bir sesle konuşun.
- His voice sounds better than yours.
- Sesi kulağa seninkinden daha iyi geliyor.
- As soon as the dog heard his master's voice, off he ran like a shot.
- Köpek, sahibinin sesini duyar duymaz, bir ok gibi fırladı.
- Tom has an unpleasant, loud voice.
- Tom'un hoş olmayan, yüksek bir sesi var.
- I don't hear any voices.
- Ben herhangi bir ses duymuyorum.
- Her voice is better.
- Onun sesi daha iyi.
- Carla, the singer, has a great voice.
- Şarkıcı Carla'nın harika bir sesi var.
- Tom tried to disguise his voice.
- Tom sesini gizlemeye çalıştı.
- I heard voices in my head.
- Kafamı içinde sesler duydum.
- Her voice carries very well.
- Sesi çok iyi taşınıyor.
- Tom has a fantastic voice.
- Tom'un muhteşem bir sesi var.
- Tom was happy to hear Mary's voice over the phone.
- Tom telefonda Mary'nin sesini duyunca mutlu oldu.
- I got all choked up when I heard the voice of Ryo over the telephone.
- Telefonda Ryo'nun sesini duyduğumda boğazım düğümlendi.
- I didn't recognize your voice.
- Sesini tanıyamadım.
- She has an agreeable voice.
- Onun hoş bir sesi var.
- I want to hear Tom's voice.
- Tom'un sesini duymak istiyorum.
- He heard the voice.
- Sesi duydu.
- The singer Karla has a beautiful voice.
- Şarkıcı Karla'nın çok güzel bir sesi var.
- Fadil stopped his meds and the voices were back.
- Fadıl ilaçlarını kesti ve sesler geri döndü.
- That voice sounds familiar.
- Bu ses tanıdık geliyor.
- Her voice echoed through the silent house.
- Sessiz evin içinde onun sesi yankılandı.
- I know that voice.
- O sesi biliyorum.
- She lowered her voice.
- O sesini alçalttı.
- She has a very good voice.
- Onun çok iyi bir sesi var.
- Please, let somebody hear our voice.
- Lütfen birileri sesimizi duysun.
- Mary is already 25 years old, but she has a tiny voice.
- Mary 25 yaşında ama sesi çok ince.
- Tom said he heard Mary's voice.
- Tom, Mary'nin sesini duyduğunu söyledi.
- I heard voices.
- Sesler duydum.
- I heard the children's happy voices.
- Çocukların mutlu seslerini duydum.
- I recognized Tom at once by his voice.
- Ben Tom'u sesinden hemen tanıdım.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize olmuş gibiydi ve çadırın dışındaki sesi takip etti.
- It's good to hear your voice again.
- Sesini yeniden duymak güzel.
- The voice on the phone was unfamiliar to me.
- Telefondaki ses bana yabancı geliyordu.
- Didn't you hear the voice in the next room?
- Yan odadaki sesi duymadın mı?
- I recognized Jane at once by her voice.
- Jane'i sesinden derhal tanıdım.
- Her voice echoed in the hallway.
- Onun sesi koridorda yankılandı.
- He addressed the audience in a soft voice.
- O seyirciye yumuşak bir sesle hitap etti.
- Your voice sounds different today.
- Bugün sesin farklı geliyor.
- Your voice carries well.
- Sesin iyi çıkıyor.
- I think I heard a man's voice.
- Sanırım bir erkek sesi duydum.
- Tom has a high-pitched voice.
- Tom'un tiz bir sesi var.
- I don't like Tom's voice.
- Tom'un sesini sevmiyorum.
- Her voice echoed through the silent house.
- Sesi sessiz evde yankılandı.
- Her voice grew soft.
- Sesi yumuşadı.
- Raise your voice.
- Sesinizi yükseltin.
- Excuse me, can you lower your voice a little bit?
- Affedersiniz, sesinizi biraz alçaltabilir misiniz?
- It's always the same voice.
- Hep aynı ses.
- Her voice was soft and beautiful.
- Sesi yumuşak ve güzeldi.
- I wanted to know where the voice was coming from.
- Sesin nereden geldiğini bilmek istedim.
- The voice actors did a excellent job on this movie.
- Ses aktörleri bu filmde mükemmel bir iş yaptı.
- He has a robotic voice.
- Onun robotik bir sesi var.
- It's Baba's voice.
- Bu Baba'nın sesi.
- Tom's voice startled me.
- Tom'un sesi beni korkuttu.
- Her voice was cold.
- Sesi soğuktu.
- I heard a man's voice.
- Bir erkek sesi duydum.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- Tom has a nice voice.
- Tom'un güzel bir sesi var.
- When you listen to your recorded voice, you get the feeling that you're hearing the voice of a stranger.
- Kaydedilmiş sesini dinlerken bir yabancının sesini dinliyormuş gibi hissedersin.
- She always speaks in a low voice.
- O, her zaman alçak bir sesle konuşur.
- You don't have to raise your voice.
- Sesinizi yükseltmenize gerek yok.
- Her voice is pleasant to listen to.
- Sesini dinlemek çok hoştu.
- We talked in low voices so we wouldn't wake the baby.
- Biz düşük sesle konuştuk bu yüzden bebeği uyandırmadık.
- The orchestra is drowning out the singer's voice.
- Orkestra şarkıcının sesini boğuyor.
- You don't have to raise your voice.
- Sesini yükseltmek zorunda değilsin.
- The lecturer's voice is easily heard throughout the entire hall.
- Konuşmacının sesi tüm salonda rahatlıkla duyuluyor.
- If you shout from the top of a cliff, you can hear the echo of your voice.
- Bir uçurumun tepesinden bağırırsanız, sesinizin yankısını duyabilirsiniz.
- We heard the echo of our voices from the other side of the valley.
- Sesimizin yankısını vadinin diğer tarafından duyduk.
- He began to raise his voice.
- O, sesini yükseltmeye başladı.
- I recognized Jane at once by her voice.
- Jane'i sesinden hemen tanıdım.
- She raised her voice.
- O, sesini yükseltti.
- Your voice carries well.
- Sesin iyi duyuluyor.
- I heard voices through the wall.
- Duvarın arkasından sesler duydum.
- She spoke in a weak voice.
- Zayıf bir sesle konuştu.
- You really do have a beautiful voice.
- Gerçekten güzel bir sesin var.
- He has an annoying voice.
- Onun sinir bozucu bir sesi var.
- My father always speaks in a very loud voice.
- Babam her zaman çok yüksek bir sesle konuşur.
- The girl has a high voice.
- Kızın yüksek bir sesi var.
- Your voice reminds me of my late grandmother.
- Senin sesin bana rahmetli büyük annemi hatırlatıyor.
- Tom has a good voice, doesn't he?
- Tom'un iyi bir sesi var, değil mi?
- I love Tom's voice.
- Tom'un sesini seviyorum.
- I heard you have a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesin olduğunu duydum.
- Sometimes I hear voices.
- Bazen sesler duyuyorum.
- He has a mellifluous voice.
- Onun tatlı bir sesi var.
- Tom lowered his voice slightly.
- Tom onun sesini biraz alçalttı.
- I hear voices in my head.
- Kafamda sesler duyuyorum.
- I can still hear your voice.
- Sesini hâlâ duyabiliyorum.
- The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice.
- Yaşlı adam öne doğru eğildi ve karısına yumuşak bir sesle sordu.
- Tom has a deep voice.
- Tom'un pes bir sesi var.
- Tom's voice was so soft it was barely audible to those sitting at the back of the lecture theatre.
- Tom'un sesi o kadar yumuşaktı ki, konferans salonunun arka tarafında oturanlar tarafından zar zor duyulabiliyordu.
- Maria Callas has a beautiful voice.
- Maria Callas'ın güzel bir sesi var.
- I heard her voice in my sleep.
- Uykumda onun sesini duydum.
- Can you lower your voice?
- Sesinizi alçaltabilir misiniz?
- I didn't raise my voice.
- Sesimi yükseltmedim.
- We were fascinated by her voice.
- Biz onun sesinden büyülendik.
- I love Tom's voice.
- Tom'un sesini severim.
- I heard voices on the other side of the door.
- Kapının diğer tarafından sesler duydum.
- You sure have a nice singing voice!
- Kesinlikle güzel bir sesin var!
- He didn't even recognize my voice.
- Sesimi bile tanımadı.
- Would you please lower your voice?
- Lütfen sesini alçaltır mısın?
- Tom has a low-pitched voice.
- Tom'un tiz bir sesi var.
- I heard you have a beautiful voice.
- Güzel bir sesin olduğunu duydum.
- I heard a woman's voice.
- Bir kadın sesi duydum.
- Her voice was sour.
- Sesi buruktu.
- I heard voices on the other side of the door.
- Kapının diğer tarafında sesler duydum.
- That's not Tom's voice.
- Bu Tom'un sesi değil.
- Tom didn't expect to hear Mary's voice.
- Tom Mary'nin sesini duymayı ummuyordu.
- Sami heard Layla's voice.
- Sami, Layla'nın sesini duydu.
- The opera singer has a beautiful voice.
- Opera sanatçısının güzel bir sesi var.
- You have a very pleasant voice.
- Çok hoş bir sesiniz var.
- I really like Tom's voice in this song.
- Bu şarkıda Tom'un sesini gerçekten seviyorum.
- Her voice is very pretty.
- Sesi çok güzel.
- You have a wonderful voice.
- Harika bir sesin var.
- I heard Tom's voice.
- Tom'un sesini duydum.
- I heard voices outside.
- Dışarıda sesler duydum.
- Tadashi has a soft voice.
- Tadashi yumuşak bir sese sahip.
- Come here and keep your voice down.
- Buraya gel ve sesini alçalt.
- He dropped his voice.
- Sesini alçalttı.
- Tom must have heard our voices and escaped.
- Tom sesimizi duymuş ve kaçmış olmalı.
- Her voice sounds very beautiful.
- Sesi çok güzel geliyor.
- Please keep your voice down.
- Lütfen sesini alçalt.
- Tom has a piercing voice.
- Tom'un delici bir sesi var.
- I heard voices.
- Sesleri duydum.
- Tom heard a familiar voice.
- Tom tanıdık bir ses duydu.
- Tom heard a voice behind him.
- Tom arkasında bir ses duydu.
- I didn't understand because they spoke in a low voice.
- Anlamadım çünkü kısık sesle konuştular.
- She has an extremely expressive singing voice.
- Son derece etkileyici bir şarkı söyleme sesi var.
- There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Bunun arkasında büyü var, dedi kalabalığın içinden gelen uğursuz bir ses.
- I heard a man's voice and thought it sounded like Tom's.
- Bir erkek sesi duydum ve onun Tom'unkine benzediğini düşündüm.
- Because the voices of protest grew louder and louder, his speech couldn't be heard.
- Protesto sesleri gittikçe yükseldiği için konuşması duyulamadı.
- I heard a baby's voice.
- Bir bebek sesi duydum.
- He has a deep voice.
- Onun derin bir sesi var.
- Tom's voice was loud.
- Tom'un sesi yüksekti.
- There was a tremble in her voice.
- Onun sesindeki bir titreme vardı.
- Tom tried to disguise his voice.
- Tom sesini değiştirmeye çalıştı.
- The singer has a beautiful voice.
- Şarkıcı güzel bir sese sahip.
- Keep your voice down.
- Sesini alçalt.
- Tom has lost his voice.
- Tom sesini kaybetti.
- I think I heard a woman's voice.
- Sanırım bir kadın sesi duydum.
- Don't raise your voice.
- Sesini yükseltme.
- The teacher has a loud, clear voice.
- Öğretmenin yüksek, net bir sesi var.
- Mary's voice is soothing.
- Mary'nin sesi yatıştırıcı.
- Each bird sings with its own voice.
- Her kuş kendi sesiyle öter.
- Your eyes reflect the echo of my voice.
- Gözlerin sesimin yankısını yansıtıyor.
- Don't worry, you'll get your voice back soon.
- Merak etme, yakında sesine kavuşacaksın.
- Tony has a beautiful voice.
- Tony'nin çok güzel bir sesi var.
- His voice broke when he was twelve.
- Sesi on iki yaşındayken bozuldu.
- She has a very good voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- Tom lowered his voice slightly.
- Tom sesini hafifçe alçalttı.
- Tony's voice is nice.
- Tony'nin sesi güzel.
- He answered with a shaky voice.
- O, titrek bir sesle yanıtladı.
- The teacher has a loud, clear voice.
- Öğretmenin yüksek ve net bir sesi var.
- Tom's singing voice isn't bad.
- Tom'un şarkı söylerken sesi fena değil.
- Don't raise your voice at me.
- Bana sesini yükseltme.
- Tom's voice is unmistakable.
- Tom'un sesi kolay tanınabilir.
- Her voice is very pretty.
- Onun sesi çok güzel.
- Please keep your voices down.
- Lütfen sesinizi alçaltın.
- Tom lost his voice.
- Tom sesini kaybetti.
- I heard voices in my head.
- Kafamın içinde sesler duydum.
- I can hear your voice, but I can't see you.
- Sesini duyabiliyorum ama seni göremiyorum.
- You have a great voice.
- Harika bir sesin var.
- I hear Tom's voice.
- Tom'un sesini duyuyorum.
- I like the singer's voice, too.
- Ben de şarkıcının sesini beğeniyorum.
- This singer has a beautiful voice.
- Bu şarkıcının güzel bir sesi var.
- You could hear the desperation in Mary's voice.
- Mary'nin sesindeki çaresizliği duyabilirdiniz.
- His voice sounds better than yours.
- Onun sesi seninkinden daha iyi geliyor.
- I can't forget her voice.
- Onun sesini unutamam.
- I can still hear your voice.
- Hâlâ sesini duyabiliyorum.
- He has a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- He has a sweet voice.
- Onun tatlı bir sesi vardır.
- People tell me I have a beautiful voice.
- İnsanlar bana güzel bir sesim olduğunu söylüyor.
- The singer has a beautiful voice.
- Şarkıcının çok güzel bir sesi var.
- Sami had a really weird voice.
- Sami'nin gerçekten garip bir sesi vardı.
- The orchestra is drowning out the singer's voice.
- Orkestra şarkıcının sesini bastırıyor.
- We heard the echo of our voices from the other side of the valley.
- Sesimizin vadinin diğer tarafından gelen yankısını duyduk.
- My recorded voice does not sound like my natural voice.
- Benim kaydedilmiş sesim benim doğal sesim gibi gelmiyor.
- She spoke in a querulous voice.
- Titrek bir sesle konuştu.
- Tom's voice isn't bad.
- Tom'un sesi fena değil.
- I would like to hear your voice, too.
- Ben de, sesinizi duymak istiyorum.
- He has a pleasant voice.
- Onun hoş bir sesi var.
- He heard the voice.
- O sesi duydu.
- I spoke in a voice loud enough to be heard by everyone.
- Herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle konuştum.
- Can't you lower your voice?
- Sesini alçaltamaz mısın?
- She has a soft and clear voice.
- Onun yumuşak ve net bir sesi vardır.
- He has a loud voice.
- Yüksek bir sesi var.
- Sami heard a male's voice outside.
- Sami dışarıda bir erkek sesi duydu.
- Please lower your voice.
- Lütfen sesinizi alçaltın.
- Sometimes I hear voices.
- Bazen sesler duyarım.
- The radio announcer had a masculine voice.
- Radyo spikerinin erkeksi bir sesi vardı.
- That's Tom's voice.
- O, Tom'un sesi.
- Could you lower your voice?
- Sesini kısar mısın?
- She has a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- Do you always have such a hoarse voice?
- Sesin hep böyle kısık mı çıkar?
- I just heard voices.
- Az önce sesler duydum.
- You have a really nice voice.
- Gerçekten güzel bir sesin var.
- Betty has a sweet voice.
- Betty'nin tatlı bir sesi var.
- She recognized immediately the voice of the young man that she had called.
- O aradığı genç adamın sesini derhal tanıdı.
- I didn't hear any voices.
- Sesler duymadım.
- He has a sweet voice.
- Tatlı bir sesi var.
- Mariah Carey's greatest gift is her voice.
- Mariah Carey'nin en büyük hediyesi sesidir.
- There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyici bir nota vardı.
- People tend to raise their voices when they get excited.
- İnsanlar heyecanlandıklarında seslerini yükseltme eğilimindedirler.
- After Tom had drunk quite a bit of beer at the party, he imitated Chewbacca's voice.
- Tom partide biraz bira içtikten sonra Chewbacca'nın sesini taklit etti.
- Tom's voice was so soft it was barely audible to those sitting at the back of the lecture theatre.
- Tom'un sesi o kadar hafifti ki amfinin arkasında oturanlara zar zor duyulabiliyordu.
- You have a very pleasant voice.
- Çok güzel bir sesin var.
- It's the voice of an old woman.
- Yaşlı bir kadının sesi.
- I like the singer's voice, too.
- Şarkıcının sesini de seviyorum.
- Tom has a very good singing voice.
- Tom'un çok iyi bir sesi vardır.
- Her voice echoed in the hallway.
- Sesi koridorda yankılandı.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize edilmiş görünüyordu ve çadırın dışındaki sesi izledi.
- We were fascinated by Tom's voice.
- Tom'un sesi bizi büyüledi.
- I heard the voice of a man, not a woman.
- Bir erkeğin sesini duydum, bir kadının değil.
- I knew that it was my sister's voice.
- Kız kardeşimin sesi olduğunu biliyordum.
- I just heard voices.
- Sesler duydum.
- Tom was glad to hear Mary's voice.
- Tom, Mary'nin sesini duyduğuna sevindi.
- Those who talk a lot often lose their voices.
- Çok konuşanlar genellikle seslerini kaybederler.
- Tom has an extremely expressive singing voice.
- Tom'un son derece etkileyici bir sesi var.
- Lower your voices!
- Sesinizi alçaltın!
- I heard his voice in my sleep.
- Uykumda onun sesini duydum.
- The voices coming from the jungle frightened the explorers.
- Ormandan gelen sesler kaşifleri korkuttu.
- I got all choked up when I heard the voice of Ryo over the telephone.
- Telefonda Ryo'nun sesini duyunca heyecandan dilim tutuldu.
- He shouted at the top of his voice.
- Sesinin çıktığı kadar bağırdı.
- Can't you keep your voice down?
- Sesini biraz alçaltamaz mısın?
- I can hear your voice, but I can't see you.
- Sesini duyabiliyorum, ama seni göremiyorum.
- Tom heard a voice behind him.
- Tom arkasından bir ses duydu.
- The voice on the phone was unfamiliar to me.
- Telefondaki ses bana yabancıydı.
- In the distance can be heard voices, the slamming of shutters, and the barking of dogs.
- Uzaktan sesler, panjurların çarpması ve köpek havlamaları duyuluyordu.
- Tom spoke in a firm voice.
- Tom sert bir sesle konuştu.
- Tom was glad to hear Mary's voice.
- Tom Mary'nin sesini duyduğuna sevindi.
- Tom has an extremely expressive singing voice.
- Tom'un son derece etkileyici bir şarkı söyleme sesi var.
- He has a pleasant voice.
- Hoş bir sesi var.
- Is that Tom's voice?
- Bu Tom'un sesi mi?
- The girl's voice became weaker and weaker.
- Kızın sesi gittikçe zayıfladı.
- I could have sworn I heard Tom's voice.
- Tom'un sesini duyduğuma yemin edebilirdim.
- She recognized immediately the voice of the young man that she had called.
- Aradığı genç adamın sesini hemen tanıdı.
- Tony heard her voice and stopped playing the piano.
- Tony onun sesini duydu ve piyano çalmayı bıraktı.
- Tom lowered his voice so he wouldn't wake the baby.
- Tom bebeği uyandırmamak için sesini alçalttı.
- Sami heard his neighbor's voice.
- Sami komşusunun sesini duydu.
- This cruel cold could make a man afraid of his own voice.
- Bu acımasız soğuk insanı kendi sesinden bile korkar hale getirebilirdi.
- Tom didn't raise his voice.
- Tom sesini yükseltmedi.
- I heard voices through the wall.
- Duvar boyunca sesler duydum.
- I recognized your voice right away.
- Sesini hemen tanıdım.
- Don't worry, you'll get your voice back soon.
- Endişelenmeyin, yakında sesinizi geri alacaksınız.
- Tom heard voices outside.
- Tom dışarıdan sesler duydu.
- Tom has a piercing voice.
- Tom'un güçlü bir sesi var.
- I got all choked up when I heard the voice of Ryo over the telephone.
- Telefonda Ryo'nun sesini duyunca boğazım düğümlendi.
- Tom recognized Mary's voice.
- Tom, Mary'nin sesini tanıdı.
- The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice.
- Yaşlı adam öne doğru eğildi ve yumuşak bir sesle karısına sordu.
- I thought I heard voices.
- Sesler duyduğumu sandım.
- Tom has a deep voice.
- Tom'un kalın bir sesi var.
- Sami instantly recognized Layla's voice.
- Sami, Layla'nın sesini hemen tanıdı.
- I recognized Tom at once by his voice.
- Tom'u sesinden hemen tanıdım.
- Tadashi has a soft voice.
- Tadashi'nin yumuşak bir sesi var.
- There was a suggestion of anger in his voice.
- Sesinde bir öfke belirtisi vardı.
- He heard a disembodied voice.
- Bedensiz bir ses duydu.
- Tom has a very nice voice.
- Tom'un çok güzel bir sesi var.
- I can hear sadness in your voice.
- Sesinizde üzüntü duyabiliyorum.
- I can still hear your voice.
- Ben, hâlâ senin sesini duyabiliyorum.
- The opera singer tested her voice gingerly after recovering from throat surgery.
- Opera şarkıcısı boğaz ameliyatıyla iyileştikten sonra sesini dikkatle test etti.
- Sami heard a male's voice outside.
- Sami dışarıdaki bir erkeğin sesini duydu.
- We should lower our voices.
- Sesimizi alçaltmalıyız.
- Tom heard voices outside.
- Tom dışarıdaki sesleri duydu.
- You have a very good voice.
- Çok iyi bir sesin var.
- Fadil was hearing those voices.
- Fadıl o sesleri duyuyordu.
- Tom could hear voices in the next room.
- Tom bitişik odadaki sesleri duyabiliyordu.
- I would like to hear your voice, too.
- Ben de senin sesini duymak istiyorum.
- Tom certainly has a nice voice.
- Tom'un kesinlikle güzel bir sesi var.
- There was a tremble in her voice.
- Sesinde bir titreme vardı.
- I hate my voice.
- Sesimden nefret ediyorum.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami Layla'nın sesini hiç tanıyamadı.
- Tom didn't have to raise his voice.
- Tom'un sesini yükseltmesine gerek yoktu.
- Speak the truth, even if your voice shakes.
- Sesiniz titrese bile doğruyu söyleyin.
- There was a trace of anger in her voice.
- Sesinde bir öfke belirtisi vardı.
- Her voice trembled with rage.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- I know that voice.
- O sesi tanıyorum.
- That's Tom's voice.
- Bu Tom'un sesi.
- Those voices are known as auditory hallucinations.
- O sesler işitsel varsanılar olarak bilinir.
- He answered with a shaky voice.
- Titrek bir sesle cevap verdi.
- People tend to raise their voices when they get excited.
- İnsanlar heyecanlandıklarında seslerini yükseltmeye eğilimlidirler.
- It's Tom's voice.
- Tom'un sesi.
- His voice was soft and gentle.
- Onun sesi yumuşak ve kibardı.
- I am happy to hear your voice.
- Sesini duyduğuma sevindim.
- My recorded voice does not sound like my natural voice.
- Kaydedilen sesim doğal sesime benzemiyor.
- Because the voices of protest grew louder and louder, his speech couldn't be heard.
- Protesto sesleri gittikçe yükseldiği için onun konuşması duyulamadı.
- After listening to Dan's voice on the phone, Linda started crying.
- Dan'in sesini telefonda dinledikten sonra Linda ağlamaya başladı.
- Her voice carries well.
- Sesi çok iyi geliyor.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Onun güzel sesi kulaklar için gerçek bir bayramdı.
- The opera singer has a beautiful voice.
- Opera sanatçısının çok güzel bir sesi var.
- I heard a voice I didn't recognize.
- Tanımadığım bir ses duydum.
- Please keep your voice down.
- Lütfen sesinizi alçaltın.
- He has an annoying voice.
- Rahatsız edici bir sesi var.
- The radio announcer had a masculine voice.
- Radyo spikerinin erkek gibi bir sesi vardı.
- Her voice was quivering with anger.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımıyordu.
- Singers use microphones to make their voices louder.
- Şarkıcılar seslerini daha yüksek çıkarmak için mikrofon kullanırlar.
- Tom heard a voice.
- Tom bir ses duydu.
- Tom has a good voice, doesn't he?
- Tom'un güzel bir sesi var, değil mi?
- Tom never raises his voice.
- Tom asla sesini yükseltmez.
- I recognized Tom by voice.
- Tom'u sesinden tanıdım.
- Your voice sounds very familiar to me.
- Sesin bana çok tanıdık geliyor.
- That singer has an awful voice.
- O şarkıcının berbat bir sesi var.
- I love your voice.
- Sesini seviyorum.
- Due to a cold, I've lost my voice.
- Soğuk algınlığı nedeniyle sesimi kaybettim.
- Maria Callas has a beautiful voice.
- Maria Callas'ın çok güzel bir sesi var.
- Tom raised his voice a little.
- Tom sesini biraz yükseltti.
- He has a beautiful voice.
- Onun güzel bir sesi var.
- He dropped his voice.
- O, sesini alçalttı.
- Tom has a fantastic voice.
- Tom'un harika bir sesi var.
- If you shout from the top of a cliff, you can hear the echo of your voice.
- Bir kayalığın tepesinden bağırırsan sesinin yankısını duyabilirsin.
- The voice reminded me of my mother.
- Ses, bana annemi hatırlattı.
- I want to hear your voice.
- Senin sesini duymak istiyorum.
- I cried out to you, hear my voice.
- Sana haykırdım, sesimi duy.
- She lowered her voice.
- Sesini alçalttı.
- Her voice sounds better than yours.
- Sesi kulağa seninkinden daha iyi geliyor.
- Don't you recognize my voice?
- Sesimi tanımıyor musun?
- I raised my voice.
- Sesimi yükselttim.
- I knew that it was my sister's voice.
- Onun kız kardeşimin sesi olduğunu biliyordum.
- She turned around when she heard his voice.
- Onun sesini duyduğunda geriye döndü.
- Her voice still rings in my ears.
- Sesi hala kulaklarımda çınlıyor.
- I thought I heard your voice.
- Sesini duyduğumu düşündüm.
- I heard fear in his voice.
- Ben onun sesinde korku duydum.
- Tom's voice isn't bad.
- Tom'un sesi kötü değil.
- Tom lowered his voice so no one else could hear.
- Tom, kimse duyamasın diye sesini alçalttı.
- I didn't hear any voices.
- Herhangi bir ses duymadım.
- My teacher has a very soft voice.
- Öğretmenimin çok yumuşak bir sesi var.
- Her voice sounds very beautiful.
- Onun sesi çok güzel geliyor.
- Tom has a very powerful voice.
- Tom çok güçlü bir sese sahip.
- His voice was soft and gentle.
- Sesi yumuşak ve nazikti.
- Tom's voice is soothing.
- Tom'un sesi yatıştırıcı.
- The opera singer tested her voice gingerly after recovering from throat surgery.
- Opera sanatçısı boğaz ameliyatından sonra sesini nazikçe test etti.
- Do you recognize my voice?
- Sesimi tanıdın mı?
- I thought I heard voices in the next room.
- Yan odada sesler duyduğumu sandım.
- Tom thought he heard some voices in the next room.
- Tom yan odadan bazı sesler duyduğunu düşündü.
- I think I heard a woman's voice.
- Bir kadın sesi duyduğumu düşünüyorum.
- I can hear Tom's voice.
- Tom'un sesini duyabiliyorum.
- Tom's voice was clear.
- Tom'un sesi gayet netti.
- Her voice sounds better than yours.
- Onun sesi seninkinden daha iyi geliyor.
- Could you lower your voice?
- Sesini alçaltır mısın?
- Excuse me, could you lower your voice a little?
- Affedersiniz, sesinizi biraz alçaltabilir misiniz?
- She has a soft and clear voice.
- Yumuşak ve net bir sesi var.
- I can hear sadness in your voice.
- Ben senin sesindeki hüznü duyabiliyorum.
- A gruff voice broke the silence.
- Kaba bir ses sessizliği bozdu.
- Sami had a very deep voice.
- Sami'nin çok derin bir sesi vardı.
- Tom's voice was hardly audible.
- Tom'un sesi zor duyuluyordu.
- Your voice reminds me of my late grandmother.
- Sesiniz bana rahmetli büyükannemi hatırlatıyor.
- A man was complaining of something in a sharp voice.
- Bir adam keskin bir sesle bir şeyden şikayet ediyordu.
- We heard voices in the room.
- Odada sesler duyduk.
- We were fascinated by Tom's voice.
- Tom'un sesi bizi büyülemişti.
- I could hear the voices of several other guests who had arrived and were already eating together in the main dinning room.
- Gelen ve ana yemek salonunda birlikte yemek yiyen diğer konukların seslerini duyabiliyordum.
- Your voice is like music to my ears.
- Sesiniz kulaklarıma müzik gibi geliyor.
- Robot voices are really creepy to me.
- Robot sesleri bana gerçekten ürkütücü geliyor.
- Raise your voice.
- Sesini yükselt.
- We heard voices.
- Sesler duyduk.
- I hear voices.
- Sesler duyuyorum.
- Your voice is sweeter to me than even the song of young birds.
- Sesin bana genç kuşların şarkısından bile daha tatlı geliyor.
- I recognized Tom's voice.
- Tom'un sesini tanıdım.
- Her voice carries very well.
- Sesini çok iyi taşır.
- I lost my voice.
- Sesim kısıldı.
- The voice of the people is the voice of god.
- Halkın sesi, tanrının sesidir.
- Tom has a loud voice.
- Tom'un yüksek bir sesi var.
- There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses "Bunun arkasında büyücülük var" dedi.
- Sami recognized Layla's voice.
- Sami, Layla'nın sesini tanıdı.
- Is that Tom's voice?
- O Tom'un sesi mi?
- Can you lower your voice?
- Sesini alçaltabilir misin?
- I also like this singer's voice.
- Ben de bu şarkıcının sesini severim.
- Her unhappiness turned to bliss when she heard his voice.
- Onun sesini duyduğunda mutsuzluğu mutluluğa dönüştü.
- His voice trailed off and he remained silent.
- Sesi kesildi ve sessiz kaldı.
- When you listen to your recorded voice, you get the feeling that you're hearing the voice of a stranger.
- Kaydedilmiş sesinizi dinlediğinizde, bir yabancının sesini duyduğunuz hissine kapılıyorsunuz.
- Tom has a really nice voice.
- Tom'un gerçekten hoş bir sesi var.
- Tom has a wonderful voice.
- Tom'un harika bir sesi var.
- Her voice is as high as the flight of a condor.
- Sesi bir akbabanın uçuşu kadar yüksek.
- You have a very good voice.
- Senin de çok güzel bir sesin var.
- She has a very good voice.
- Çok iyi bir sesi var.
- You really do have a beautiful voice.
- Gerçekten çok güzel bir sesin var.
- He heard a very small voice.
- Çok küçük bir ses duydu.
- Mary's voice is soothing.
- Mary'nin sesi dinlendiricidir.
- I love your voice.
- Sesine bayılıyorum.
- She raised her voice.
- Sesini yükseltti.
- Today we celebrate the life of one of the most amazing voices in rock.
- Bugün rocktaki en inanılmaz seslerinden birinin hayatını kutluyoruz.
- He didn't even recognize my voice.
- Sesimi tanımadı bile.
- She has an agreeable voice.
- Güzel bir sesi var.
- Mary is already 25 years old, but she has a tiny voice.
- Mary 25 yaşına geldi ama sesi çok ince.
- Could you please lower your voice?
- Lütfen sesini alçaltır mısın?
- I hear voices in my head.
- Kafamın içinde sesler duyuyorum.
- Madlene's voice is very good.
- Madlene'in sesi çok güzel.
- I never thought I'd be happy to hear your voice.
- Sesini duymaktan mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim.
- I didn't recognize your voice.
- Sesini tanımadım.
- He has a robotic voice.
- Robotik bir sesi var.
- Tom's voice was hardly audible.
- Tom'un sesi zorlukla duyulabiliyordu.
- The room echoes with his voice.
- Oda onun sesiyle yankılanıyor.
- Lower your voices!
- Sesinizi kısın!
- Their voices match perfectly.
- Sesleri mükemmel uyuşuyor.
- Do you always have such a hoarse voice?
- Sesin hep böyle kısık mı?
- I lost my voice.
- Sesimi kaybettim.
- We want our voices to be heard.
- Seslerimizin duyulmasını istiyoruz.
- Tom raised his voice.
- Tom sesini yükseltti.
- He has a very good voice.
- Onun çok iyi bir sesi var.
- Tom has a good voice.
- Tom'un sesi güzeldir.
- We can't even be certain that it was Tom's voice we heard.
- Duyduğumuzun Tom'un sesi olduğundan bile emin olamayız.
- Everyone has a voice.
- Herkesin bir sesi var.
- They speak in so many different voices.
- Çok farklı seslerle konuşurlar.
- That voice sounds familiar.
- O ses tanıdık geliyor.
- He was happy to hear her voice.
- Onun sesini duyunca mutlu oldu.
- He has a deep voice.
- Derin bir sesi var.
- She has a beautiful voice.
- Onun güzel bir sesi var.
- Her voice trembled with rage.
- Onun sesi öfkeden titriyordu.
- Do you hear voices?
- Sesleri duyuyor musun?
- I heard the voice of a man, not a woman.
- Bir erkeğin sesini duydum, kadının değil.
- Tom has a good voice.
- Tom'un iyi bir sesi var.
- Tom heard a voice whispering his name.
- Tom onun adını fısıldayan bir ses duydu.
- Mr Hopkins spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- Bay Hopkins o kadar yüksek bir sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
- I heard a man's voice and thought it sounded like Tom's.
- Bir adamın sesini duydum ve Tom'un sesine benzettim.
- As soon as the dog heard his master's voice, off he ran like a shot.
- Köpek, sahibinin sesini duyar duymaz fırlayıp koşmaya başladı.
- I'd recognize Tom's voice anywhere.
- Tom'un sesini nerede olsa tanırım.
- I am hearing a voice.
- Bir ses duyuyorum.
- Tom shouted at us in a gruff voice.
- Tom bize sert bir sesle bağırdı.
- We want our voices to be heard.
- Sesimizin duyulmasını istiyoruz.
- She turned around when she heard his voice.
- Onun sesini duyunca arkasını döndü.
- Sami's voice was filled with concern.
- Sami'nin sesi endişeyle doluydu.
- I don't like Tom's voice.
- Tom'un sesini beğenmiyorum.
- He addressed the audience in a soft voice.
- Dinleyicilere yumuşak bir sesle hitap etti.
- I didn't recognize your voice.
- Senin sesini tanımadım.
- Tom has a beautiful voice.
- Tom'un güzel bir sesi var.
- I heard a familiar voice.
- Tanıdık bir ses duydum.
- She has an annoying voice.
- Onun sinir bozucu bir sesi var.
- Their voices sound similar over the phone.
- Telefonda sesleri birbirine benziyor.
- After listening to Dan's voice on the phone, Linda started crying.
- Linda telefonda Dan'in sesini dinledikten sonra ağlamaya başladı.
- The singer has a good opera voice, but I don't think he'll catch on with young people.
- Şarkıcının iyi bir opera sesi var ama gençlerle anlaşabileceğini sanmıyorum.
- You have a very pleasant voice.
- Çok hoş bir sesin var.
- Fadil stopped his meds and the voices were back.
- Fadıl ilaçlarını bıraktı ve sesler geri geldi.
- Keep your voice down, please.
- Sesinizi alçaltın lütfen.
- We talked in low voices so we wouldn't wake the baby.
- Bebeği uyandırmamak için kısık sesle konuştuk.
- I want to hear your voice.
- Sesini duymak istiyorum.
- Tom spoke in a low voice.
- Tom alçak bir sesle konuştu.
- Tom has a very good singing voice.
- Tom'un şarkı söylerken çok iyi bir sesi var.
- He has a very good voice.
- Çok iyi bir sesi var.
- I thought I heard your voice.
- Sesini duyduğumu sandım.
- Robot voices are really creepy to me.
- Robot sesleri benim için gerçekten ürpertici.
- Tom recognized Mary by her voice.
- Tom Mary'yi sesinden tanıdı.
- I cried out to you, hear my voice.
- Ben sana haykırdım, sesimi duy.
- A gruff voice broke the silence.
- Sessizliği hırçın bir ses bozdu.
- It's Tom's voice.
- Tom'un sesi bu.
- He has a very good voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Güzel sesi kulaklar için gerçek bir ziyafetti.
- Tom could hear voices in the next room.
- Tom yan odadan gelen sesleri duyabiliyordu.
- In an insistent voice, he asked his brother to hand over the letter and he died.
- Israrcı bir sesle kardeşinden mektubu teslim etmesini istedi ve öldü.
- Do you hear voices?
- Sesler duyuyor musun?
- Did you hear a voice in the next room?
- Yan odadan bir ses duydun mu?
- A bad cold caused the singer to lose his voice.
- Kötü bir soğuk algınlığı şarkıcının sesini kaybetmesine sebep oldu.
- The singer has a very low voice.
- Şarkıcının çok kısık bir sesi var.
- When she began to speak, her voice was less dry than it had been.
- Konuşmaya başladığında sesi eskisinden daha az kuruydu.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımadı.
- Your voice isn't bad.
- Sesiniz kötü değil.
- She shouted at the top of her voice.
- Sesinin çıktığı kadar bağırdı.
- Her voice is as high as the flight of a condor.
- Onun sesi bir akbabanın uçuşu kadar yüksek.
- People tell me I have an annoying voice.
- İnsanlar bana sinir bozucu bir sesim olduğunu söylüyor.
- Tom spoke in a firm voice.
- Tom kararlı bir sesle konuştu.
- Tom spoke with a soft voice.
- Tom yumuşak bir sesle konuştu.
- I heard a familiar voice.
- Tanıdık bir ses işittim.
- I thought I heard voices in the next room.
- Yan odadan sesler duyduğumu sandım.
- It's good to hear your voice again.
- Sesini tekrar duymak güzel.
- Tom lowered his voice.
- Tom sesini alçalttı.
- Even though she was trying to hide it, I could hear desperation in Mary's voice.
- Saklamaya çalışsa da Mary'nin sesindeki çaresizliği duyabiliyordum.
- I heard fear in his voice.
- Sesinde korku duydum.
- Due to a cold, I've lost my voice.
- Soğuk algınlığı yüzünden sesimi kaybettim.
- Keep your voice down, please.
- Sesini alçalt, lütfen.
- I recognised your voice.
- Sesini tanıdım.
- Fadil said he heard voices in his head.
- Fadıl kafasının içinde sesler duyduğunu söyledi.
- What happened to your voice?
- Sesine ne oldu?
- Do you recognize my voice?
- Sesimi tanıyor musun?
- There was great conviction in Tom's voice.
- Tom'un sesinde büyük bir inanç vardı.
- Tom heard a voice whispering his name.
- Tom, adını fısıldayan bir ses duydu.
- Your voice reminds me of your mother.
- Sesin bana anneni hatırlatıyor.
- Those voices are known as auditory hallucinations.
- Bu sesler işitsel halüsinasyon olarak bilinir.
- Speak the truth, even if your voice shakes.
- Sesin titrese bile gerçeği söyle.
- Tom's voice echoed throughout the otherwise empty room.
- Tom'un sesi boş odada yankılandı.
- I think what we just heard was Tom's voice.
- Sanırım az önce duyduğumuz şey Tom'un sesiydi.
- Madlene's voice is very good.
- Madlene'nin sesi çok iyi.
- I don't hear any voices.
- Hiç ses duymuyorum.
- Your voice reminds me of your mother.
- Sesiniz bana annenizi hatırlatıyor.
- I could hear the voices of several other guests who had arrived and were already eating together in the main dinning room.
- Daha önce gelen ve birlikte ana yemek salonunda önceden yemek yiyen birkaç diğer misafirin seslerini duyabiliyordum.
- Her voice grew soft.
- Onun sesi yumuşadı.
- You have a nice voice.
- Güzel bir sesin var.
- Layla heard a familiar voice.
- Layla tanıdık bir ses duydu.
- I heard your voice, but couldn't see you.
- Sesini duydum ama seni göremedim.
- The voice of the people is the voice of god.
- Halkın sesi Tanrı'nın sesidir.
- Her voice was soft and beautiful.
- Onun sesi yumuşak ve güzeldi.
- I wish I had a voice like his!
- Keşke benim de onun gibi bir sesim olsaydı!
- I am happy to hear your voice.
- Sesinizi duyduğum için mutluyum.
- I wish I had a voice like Tom's.
- Keşke Tom'unki gibi sesim olsa.
- Your voice isn't bad.
- Sesin fena değil.
- He began to raise his voice.
- Sesini yükseltmeye başladı.
- I could have sworn I heard Tom's voice.
- Tom'un sesini duyduğuma yemin edebilirim.
- Tom's singing voice isn't bad.
- Tom'un şarkı söyleme sesi kötü değil.
- Her voice was quivering with anger.
- Onun sesi öfkeden titriyordu.
- Tom didn't expect to hear Mary's voice.
- Tom, Mary'nin sesini duymayı beklemiyordu.
- I thought I heard Tom's voice.
- Tom'un sesini duyduğumu sandım.
- To my surprise, he had a beautiful voice.
- Güzel bir sesi olduğuna şaşırdım.
- Tom heard Mary's voice.
- Tom, Mary'nin sesini duydu.
- I wish I had a voice like Tom's.
- Keşke Tom'unki gibi bir sesim olsaydı.
- Tom and Mary have good voices, don't they?
- Tom ve Mary'nin sesleri güzel, değil mi?
- Her voice carries well.
- Onun sesi iyi taşıyor.
- Tom lowered his voice and told Mary that he loved her.
- Tom sesini alçalttı ve Mary'ye onu sevdiğini söyledi.
- Did you recognize that man's voice?
- O adamın sesini tanıdın mı?
- Today we celebrate the life of one of the most amazing voices in rock.
- Bugün rock'ın en muhteşem seslerinden birinin hayatını kutluyoruz.
- I think I heard a man's voice.
- Bir erkek sesi duyduğumu düşünüyorum.
- Their voices sound similar over the phone.
- Onların sesleri telefonda birbirine benziyor.
- Please, let somebody hear our voice.
- Lütfen, biri sesimizi duysun.
- I couldn't forget Marika's voice for days.
- Marika'nın sesini günlerce unutamadım.
- I also like this singer's voice.
- Bu şarkıcının sesini de seviyorum.
- Her voice was cold.
- Onun sesi soğuktu.
- He heard a disembodied voice.
- O, ruhani bir ses duydu.
- I can't wait to hear your voice, Tom.
- Sesini duymak için sabırsızlanıyorum, Tom.
- John spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- John o kadar yüksek bir sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
- Your voice is sweeter to me than even the song of young birds.
- Senin sesin benim için genç kuşların cıvıldamalarından bile daha tatlıdır.
- There was a suggestion of anger in his voice.
- Onun sesinde bir öfke önerisi vardı.
- Tom's voice is unmistakable.
- Tom'un sesi çok net.
- He was happy to hear her voice.
- Onun sesini duyduğu için mutluydu.
- A bad cold caused the singer to lose his voice.
- Kötü bir soğuk algınlığı şarkıcının sesini kaybetmesine neden oldu.
- It's always the same voice.
- Her zaman aynı ses.
- Your voice makes my ears bleed!
- Sesin kulaklarımı kanatıyor!
- Tom has a really nice voice.
- Tom'un gerçekten güzel bir sesi var.
- Tony's voice is nice.
- Tony'nin sesi çok güzel.
- She spoke with a soft voice.
- O, yumuşak bir sesle konuştu.
- Your voice sounds different today.
- Bugün sesin farklı gibi geliyor.
- I recognized your voice right away.
- Sesinizi anında tanıdım.
- This singer has a beautiful voice.
- Bu şarkıcının çok güzel bir sesi var.
- Tom read out Mary's letter to us in a monotone voice.
- Tom, Mary'nin mektubunu bize monoton bir sesle okudu.
- Emily is singing a song with her beautiful voice.
- Emily güzel sesiyle bir şarkı söylüyor.
- I like Tom's voice.
- Tom'un sesini seviyorum.
- Tom has a very powerful voice.
- Tom'un çok güçlü bir sesi var.
- Don't you recognize my voice?
- Sesimi tanımadın mı?
- You have a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesin var.
- That singer has an awful voice.
- Şu şarkıcının berbat bir sesi var.
- Sami's voice was filled with concern.
- Sami'nin sesi endişe doluydu.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeden titriyordu.
- You have a beautiful voice.
- Güzel bir sesin var.
- We were fascinated by her voice.
- Sesinden büyülenmiştik.
- Tom has a really good voice.
- Tom'un gerçekten iyi bir sesi var.
- Tom didn't have to raise his voice.
- Tom sesini yükseltmek zorunda değildi.
- He has a mellifluous voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- The singer Karla has a beautiful voice.
- Şarkıcı Karla'nın güzel bir sesi var.
Show More (642)
|
