1 |
wage |
ücret |
n. |
|
- He is paid a weekly wage of 700 pounds.
- Kendisine haftalık 700 pound ücret ödenmektedir.
- The necessary flexibility is further safeguarded through wage negotiations.
- Ücret müzakereleri yoluyla gerekli esneklik daha da güvence altına alınmaktadır.
- The lack of private consumption dynamics reflected declining consumer confidence and lower wage growth.
- Özel tüketim dinamiklerindeki eksiklik, azalan tüketici güvenini ve düşük ücret artışını yansıtmaktadır.
- The public deficit and inflation have been reduced, the latter through a change in wage and price indexation.
- Kamu açığı ve enflasyon, ücret ve fiyat endekslemesinde yapılan değişiklikle azaltılmıştır.
- The importance of wage developments in line with our definition of price stability cannot be overemphasised.
- Fiyat istikrarı tanımımızla uyumlu ücret gelişmelerinin önemi fazla vurgulanamaz.
- In order to maintain price stability, it is crucial that wage moderation prevails also in the future.
- Fiyat istikrarının sürdürülebilmesi için ücretlerin gelecekte de ılımlı seyretmesi büyük önem taşımaktadır.
- The necessary flexibility is further safeguarded through wage negotiations.
- Ücret müzakereleri yoluyla gerekli esneklik daha da güvence altına alınacaktır.
- The tax change will lower wage expectations and therefore inflationary expectations.
- Vergi değişikliği ücret beklentilerini ve dolayısıyla enflasyonist beklentileri düşürecektir.
- This can result in increasing intransigence in wage disputes.
- Bu da ücret anlaşmazlıklarında uzlaşmazlığın artmasına neden olabilir.
- The union won a 5% wage increase.
- Sendika %5'lik bir ücret artışı kazandı.
- The miners went on strike for a wage increase.
- Madenciler, bir ücret artışı için greve gitti.
- The management said that a wage increase was out of the question.
- Yönetim, ücret artışının söz konusu olmadığını söyledi.
- The union was modest in its wage demands.
- Sendika, ücret taleplerinde mütevazı idi.
- The union won a 5% wage increase.
- Sendika, % 5 oranında ücret artışı kazandı.
- The union was modest in its wage demands.
- Sendika, ücret taleplerinde mütevazıydı.
- The miners went on strike for a wage increase.
- Madenciler, ücret artışı için greve gittiler.
Show More (13)
|
2 |
wage |
yürütmek |
v. |
|
- The company is waging a legal battle against its competitor.
- Şirket, rakibine karşı yasal bir mücadele yürütüyor.
- The war being waged against Iraq is an imperialist war.
- Irak'a karşı yürütülen savaş emperyalist bir savaştır.
- There is war being waged by the Israeli State for its safety.
- İsrail Devleti tarafından kendi güvenliği için yürütülen bir savaş var.
- It means that class war is being waged.
- Bu, sınıf savaşının yürütüldüğü anlamına geliyor.
- The war waged by terrorists against defenceless people renders all the Geneva Conventions null and void.
- Teröristlerin savunmasız insanlara karşı yürüttüğü savaş tüm Cenevre Sözleşmeleri'ni geçersiz kılmaktadır.
- It means that class war is being waged.
- Bu, sınıf savaşının yürütüldüğü anlamına gelir.
- However, that also demonstrates that we have a responsibility to wage that war.
- Ancak bu aynı zamanda bu savaşı yürütme sorumluluğumuz olduğunu da göstermektedir.
- First and foremost, we must wage a relentless fight against doping.
- Her şeyden önce dopinge karşı amansız bir mücadele yürütmeliyiz.
- Anyone who wages such a war in spite of this is himself an aggressor and is himself in breach of international law.
- Buna rağmen böyle bir savaşı yürüten herkes saldırganın ta kendisidir ve uluslararası hukuku ihlal etmektedir.
- That is because, with all this talk about war that we are obliged to wage, Africa remains forgotten.
- Çünkü yürütmek zorunda olduğumuz savaşla ilgili tüm bu konuşmalarda Afrika unutuluyor.
Show More (7)
|
3 |
wage |
açmak |
v. |
|
- If Israel wages a war on Lebanon, they will face a situation they would have never expected.
- İsrail Lübnan'a savaş açarsa hiç beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalacak.
- If Israel wages a war on Lebanon, they will face a situation they would have never expected.
- Eğer İsrail Lübnan'a savaş açarsa, hiç beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalacaklar.
- If Israel wages a war on Lebanon, they will face a situation they would have never expected.
- İsrailliler eğer Lübnan'a bir savaş açarlarsa hiç beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalacaklar.
Show More (0)
|
4 |
wage |
maaş |
n. |
|
- A pupil's wage has been introduced for 11 million children from the poorest families.
- En yoksul ailelerden gelen 11 milyon çocuk için öğrenci maaşı uygulaması başlatılmıştır.
- My monthly wage is 300,000 yen.
- Aylık maaşım 300,000 yen.
Show More (-1)
|