English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | dealing with n. | ilgilenme | ||
They are showing cowardice and a lack of courage in dealing with this particular issue. Bu konuyla ilgilenirken korkaklık ve cesaret eksikliği gösteriyorlar. More Sentences |
||||
General | ||||
General | dealing with n. | ile ilgilenme | ||
The interior ministry has a department dealing with minorities. İçişleri Bakanlığında, azınlıklar ile ilgilenen bir daire vardır. More Sentences |
||||
General | dealing with n. | ile iştigal etme |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | the means of dealing with n. | ile mücadele araçları |
Speaking | ||
Speaking | you don't know who you're dealing with expr. | kiminle uğraştığını bilmiyorsun |
Speaking | we got no idea what we're dealing with here expr. | neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz |
Speaking | we don't know what we're dealing with here expr. | neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz |