English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | glare n. | parıltı | ||
The sun's glare is strong today. Bugün güneşin parıltısı çok kuvvetli. More Sentences |
||||
General | glare v. | dik dik bakmak | ||
The child glared impudently at its mother. Çocuk annesine küstahça dik dik baktı. More Sentences |
||||
General | glare v. | parlamak | ||
There's a lot of glare. Çok fazla parlama var. More Sentences |
||||
General | glare v. | ters ters bakmak | ||
Tom glared back at Mary. Tom Mary'ye ters ters baktı. More Sentences |
||||
General | glare v. | göze çarpmak | ||
One glaring inconsistency in the motor insurance field is in the area of temporary residency. Kasko sigortası alanında göze çarpan bir tutarsızlık da geçici ikamet alanında yaşanmaktadır. More Sentences |
||||
Meteorology | ||||
Meteorology | glare n. | parıltı | ||
There's a lot of glare. Çok parıltı var. More Sentences |
||||
General | ||||
General | glare n. | dargın bakış | ||
General | glare n. | düşmanca bakış | ||
General | glare n. | kötü bakış | ||
General | glare n. | kızgın bakış | ||
General | glare n. | göze batan şey | ||
General | glare n. | ters bakış | ||
General | glare n. | göz kamaştırıcı ışık | ||
General | glare n. | göz kamaştırıcı parıltı | ||
General | glare n. | ışıltı | ||
General | glare n. | göz kamaştırıcı güneş ışığı | ||
General | glare n. | ucuz ve gösterişli parlaklık | ||
General | glare n. | gösterişlilik | ||
General | glare n. | şatafat | ||
General | glare n. | parlak buzdan yüzey | ||
General | glare n. | parlak buz katmanı | ||
General | glare n. | parlak cila | ||
General | glare n. | bunaltıcı ilgi | ||
General | glare n. | aşırı sokulganlık | ||
General | glare v. | göze batmak | ||
General | glare v. | göz kamaştıracak bir şekilde parlamak | ||
General | glare v. | göz kamaştırmak | ||
General | glare v. | kızgın bakmak | ||
General | glare v. | parıldamak | ||
General | glare v. | göz kamaştırıcı ışığın yansımasıyla ışıldamak | ||
General | glare v. | çok parlak ve yoğun olmak (ışık, renk) | ||
General | glare v. | göz kamaştırıcı şekilde süslü veya cafcaflı olmak | ||
General | glare v. | bunaltıcı şekilde ön plana çıkmak | ||
General | glare v. | kızgın bakışlar atmak | ||
General | glare adj. | pürüzsüz | ||
General | glare adj. | parlak ve şeffaf | ||
General | glare adj. | parlak | ||
General | glare adj. | düz | ||
Technical | ||||
Technical | glare n. | cama benzer bir yüzey | ||
Technical | glare n. | arama çarpışması | ||
Technical | glare n. | gelen arama ile giden aramanın aynı anda olması | ||
Lighting | ||||
Lighting | glare n. | kamaşma | ||
Automotive | ||||
Automotive | glare n. | parlak ışık | ||
Medical | ||||
Medical | glare n. | gler | ||
Archaic | ||||
Archaic | glare n. | yumurta akı | ||
Archaic | glare n. | parlaklık | ||
Archaic | glare n. | göz kamaştırıcı olma | ||
Archaic | glare v. | yapıştırıcı sürmek | ||
Archaic | glare v. | saldırgan bir halde kendini göstermek | ||
Archaic | glare v. | nahoş şekilde dikkat çekmek | ||
Archaic | glare v. | göze batmak | ||
Archaic | glare v. | zorla sokulmak | ||
Archaic | glare v. | güçlü şekilde yansıtmak |