leave! - Turkish English Dictionary

leave!

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "leave!" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
leave n. izin
I was granted leave to visit the palace.
Sarayı ziyaret etmek için izin aldım.

More Sentences
leave a trace v. iz bırakmak
Tom disappeared without leaving a trace.
Tom iz bırakmadan ortadan kayboldu.

More Sentences
leave a mark v. iz bırakmak
The wet vase left a mark on the table.
Islak vazo, masanın üzerinde iz bıraktı.

More Sentences
leave v. bırakmak
Can I leave my cats with you this weekend?
Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?

More Sentences
leave v. ayrılmak
Tina left her job after she had her baby.
Tina bebeği olduktan sonra işinden ayrıldı.

More Sentences
leave v. terk etmek
Northerners are leaving Lagos after riots that have led to deaths.
Kuzeyliler, ölümlere yol açan ayaklanmaların ardından Lagos'u terk ediyor.

More Sentences
General
maternity leave n. doğum izni
We have incorporated the right to paid maternity leave and parental leave into the draft directive.
Ücretli doğum izni ve ebeveyn izni hakkını taslak yönergeye dahil ettik.

More Sentences
leave of absence n. izin
I assume you'll be taking a leave of absence.
İzin alacağını varsayıyorum.

More Sentences
sick leave n. hastalık izni
He has been on sick leave for a month now.
Bir aydır hastalık izninde.

More Sentences
leave behind v. arkada bırakmak
Tom was left behind.
Tom arkada bırakıldı.

More Sentences
leave out v. dahil etmemek
This document leaves out issues which clearly should have been included.
Bu belge, açıkça dahil edilmesi gereken konuları dışarıda bırakmaktadır.

More Sentences
leave alone v. yalnız bırakmak
Carriers must not be left alone; the authorities have responsibilities too.
Taşıyıcılar yalnız bırakılmamalıdır; yetkililerin de sorumlulukları vardır.

More Sentences
leave v. terketmek
Eight years ago, I was a drug addict and left my son.
Sekiz yıl önce uyuşturucu bağımlısıydım ve oğlumu terkettim.

More Sentences
leave out v. hariç tutmak
If the list of books is too long, please leave out all foreign books.
Kitap listesi çok uzunsa, lütfen tüm yabancı kitapları hariç tutun.

More Sentences
leave behind v. arkasında bırakmak
What was it I left behind?
Arkamda bıraktığım şey neydi?

More Sentences
leave out v. unutmak
Don't leave out a single detail.
Bir tek ayrıntıyı unutmayın.

More Sentences
leave v. kalkmak
There are too many of them and not enough planes leaving.
Sayıları çok fazla ve yeterli sayıda uçak kalkmıyor.

More Sentences
leave out v. geçmek
Leave out this word.
Bu sözü geç.

More Sentences
leave ajar v. aralık bırakmak
The door was left ajar.
Kapı aralık bırakıldı.

More Sentences
leave a message v. mesaj bırakmak
I'd leave a message.
Bir mesaj bırakırdım.

More Sentences
leave a legacy v. miras bırakmak
This will all only leave a legacy of bitterness and it will drag Israel's international reputation through the mire.
Tüm bunlar sadece acı bir miras bırakacak ve İsrail'in uluslararası itibarını bataklığa sürükleyecektir.

More Sentences
not to leave v. bırakmamak
I should also like to ask the Commission not to leave the Czech Republic and Slovakia out of its emergency aid plans.
Ayrıca Komisyon'dan Çek Cumhuriyeti ve Slovakya'yı acil yardım planlarının dışında bırakmamasını rica ediyorum.

More Sentences
leave out v. çıkarmak
You should leave out these two lines.
Bu iki satırı çıkarmalısın.

More Sentences
leave v. gitmek
The question of Chechnya is being raised because we have a delegation leaving for Chechnya, and I am its chairman.
Çeçenistan meselesi gündeme geliyor çünkü Çeçenistan'a giden bir heyetimiz var ve ben de bu heyetin başkanıyım.

More Sentences
leave v. kalmak
That would leave about five remaining amendments which I would advise the House to vote down.
Bu durumda geriye, Meclis'in reddetmesini tavsiye edeceğim yaklaşık beş değişiklik kalıyor.

More Sentences
leave v. unutmak
Look, Gary left his headlights on.
Bak, Gary farlarını açık unutmuş.

More Sentences
leave v. hareket etmek
The train is about to leave.
Tren hareket etmek üzere.

More Sentences
leave out v. atlamak
What you've written isn't actually wrong, but it leaves out some important facts.
Yazdıklarınız aslında yanlış değil, ama bazı önemli gerçekleri atlıyor.

More Sentences
take leave v. ayrılmak
Finally, I took leave of them.
Sonunda, ben de onlardan ayrıldım.

More Sentences
leave off v. bitirmek
It left off raining and we managed to finish our game of tennis.
Yağmur durdu ve tenis oyunumuzu bitirmeyi başardık.

More Sentences
leave open v. açık bırakmak
This report leaves open the question of the Gibraltarian vote.
Bu rapor Cebelitarık oylaması konusunu açık bırakmaktadır.

More Sentences
leave an impression v. etki bırakmak
That left an impression.
Bu bir etki bıraktı.

More Sentences
leave a margin v. pay bırakmak
We left a margin for error in our estimates.
Tahminlerimizde hata payı bıraktık.

More Sentences
leave off v. bırakmak
Let me begin with where the previous speaker left off.
Bir önceki konuşmacının bıraktığı yerden başlamak istiyorum.

More Sentences
leave off v. sona ermek
It left off raining and we managed to finish our game of tennis.
Yağmur sona erdi ve tenis maçımızı bitirebildik.

More Sentences
leave alone v. rahat bırakmak
It is at present extremely difficult to check whether the quoted species are left alone.
Alıntılanan türlerin rahat bırakılıp bırakılmadığını kontrol etmek şu anda son derece zor.

More Sentences
leave v. çıkmak
Don’t leave the house without your keys.
Anahtarlarınız olmadan evden çıkmayın.

More Sentences
take french leave v. sıvışmak
Let's take French leave.
Sıvışalım.

More Sentences
leave v. yola çıkmak
You made a radical decision and decided to leave everything behind to hit the road.
Radikal bir karar aldınız ve her şeyi geride bırakıp yola çıkmaya niyetlendiniz.

More Sentences
leave behind v. geride bırakmak
They have been given a guarantee that they will fly and they are left behind.
Uçacaklarına dair bir garanti verildi ve geride bırakıldılar.

More Sentences
leave v. ayrılmak
Mr Souchet has left I think, but his question on nuclear energy is clearly a general one.
Sayın Souchet sanırım ayrıldı, ancak nükleer enerji konusundaki sorusu açıkça genel bir soruydu.

More Sentences
leave v. terk etmek
Yet we are leaving them to fight alone.
Yine de onları yalnız savaşmaya terk ediyoruz.

More Sentences
leave unanswered v. cevapsız bırakmak
I asked the President of the Court of Auditors three questions, two of which were left unanswered.
Sayıştay Başkanı'na üç soru sordum, ikisi cevapsız bırakıldı.

More Sentences
threaten to leave v. bırakmakla tehdit etmek
Sami threatened to leave Layla.
Sami Layla'yı onu bırakmakla tehdit etti.

More Sentences
leave the table v. masadan kalkmak
She left the table several times to make phone calls.
Telefon görüşmesi yapmak için birkaç kez masadan kalktı.

More Sentences
leave evidence v. kanıt bırakmak
Don't leave evidence.
Kanıt bırakmayın.

More Sentences
leave the company v. şirketten ayrılmak
He left the company on account of personal reasons.
Kişisel nedenlerden dolayı şirketten ayrıldı.

More Sentences
leave there v. oradan ayrılmak
You'd better leave there on Monday.
Pazartesi oradan ayrılsan iyi olur.

More Sentences
leave a note v. not bırakmak
I left a note by your door this morning.
Bu sabah kapınıza bir not bıraktım.

More Sentences
leave the office v. ofisten çıkmak
My boss gave me so much work that I couldn't leave the office.
Patronum bana o kadar çok iş verdi ki ofisten çıkamadım.

More Sentences
leave the office v. ofisten ayrılmak
My boss gave me so much work that I couldn't leave the office.
Patronum bana o kadar çok iş verdi ki ofisten ayrılamadım.

More Sentences
leave the school v. okuldan ayrılmak
Emily decided to leave the school.
Emily okuldan ayrılmaya karar verdi.

More Sentences
leave the house v. evden ayrılmak
Tom left the house with his briefcase.
Tom evrak çantasıyla birlikte evden ayrıldı.

More Sentences
take french leave v. veda etmeden gitmek
Let's take French leave.
Veda etmeden gidelim.

More Sentences
leave v. bırakmak
She left her homework until the last minute.
Ödevlerini son dakikaya bırakmış.

More Sentences
leave early v. erken ayrılmak
However, we were informed that owing to constraints of time you had to leave earlier.
Ancak, zaman kısıtlamaları nedeniyle daha erken ayrılmak zorunda kaldığınız konusunda bilgilendirildik.

More Sentences
leave the university v. üniversiteden ayrılmak
He married directly after he left the university.
Üniversiteden ayrıldıktan hemen sonra evlendi.

More Sentences
be on leave v. izinli olmak
He likes to relax at home with his family when he is on leave from the Air Force.
Hava Kuvvetleri'nden izinli olduğu zamanlarda ailesiyle birlikte evde dinlenmeyi seviyor.

More Sentences
leave the room v. odadan çıkmak
I am going to be rude and leave the room now because I am going to Romania on Parliament's behalf.
Şimdi kabalık edip odadan çıkacağım çünkü Parlamento adına Romanya'ya gideceğim.

More Sentences
leave the port v. limandan ayrılmak
The ship left the port, never to be seen again.
Gemi tekrar dönmemek üzere limandan ayrıldı.

More Sentences
leave a tip v. bahşiş bırakmak
If you don't like the service, don't leave a tip.
Servisi beğenmediyseniz bahşiş bırakmayın.

More Sentences
leave the country v. ülkeyi terk etmek
Continuation of development aid will be possible only if all foreign troops leave the country.
Kalkınma yardımlarının devamı ancak tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesiyle mümkün olacaktır.

More Sentences
leave the country v. ülkeden ayrılmak
He left the country after his grandfather's death.
Dedesinin ölümünün ardından ülkeden ayrıldı.

More Sentences
leave homeless v. evsiz bırakmak
Many people were left homeless as a result of the earthquake.
Birçok kişi depremin sonucu olarak evsiz bırakıldı.

More Sentences
leave a scar v. iz bırakmak
The wound left a scar on her arm.
Yara onun kolunda bir iz bıraktı.

More Sentences
leave the city v. şehri terk etmek
You need to leave the city at once.
Derhal şehri terk etmeniz gerekiyor.

More Sentences
leave v. geride bırakmak
In this area, however, we have left this code of ethics far behind.
Ancak bu alanda etik kuralları çok gerilerde bıraktık.

More Sentences
leave blank v. boş bırakmak
This page was intentionally left blank.
Bu sayfa kasıtlı olarak boş bırakıldı.

More Sentences
leave unattended v. gözetimsiz bırakmak
The pump was left unattended.
Pompa gözetimsiz bırakıldı.

More Sentences
go on leave v. izne çıkmak
He's just gone on leave.
Daha yeni izne çıktı.

More Sentences
leave comment v. yorum bırakmak
Feel free to leave comments below.
Aşağıya yorum bırakmaktan çekinmeyin.

More Sentences
leave a trail v. iz bırakmak
The car left a trail of dust.
Araba tozdan bir iz bırakmış.

More Sentences
leave v. kendi haline bırakmak
As is so often the case, Parliament and the European Union should leave things alone.
Çoğu zaman olduğu gibi Parlamento ve Avrupa Birliği işleri kendi haline bırakmalıdır.

More Sentences
leave v. yalnız bırakmak
Tom left, leaving Mary alone with John.
Tom gitti, Mary'yi John'la yalnız bıraktı.

More Sentences
leave v. (miktar) artmak
He brought way too much food, so there was some left over.
Çok fazla yiyecek getirmişti, bu yüzden bir kısmı arttı.

More Sentences
leave the room v. odayı terk etmek
Please leave the room at once.
Lütfen hemen odayı terk edin.

More Sentences
leave v. (mesaj, hediye vb.) bırakmak
I left a birthday gift on his doorstep.
Kapısına bir doğum günü hediyesi bıraktım.

More Sentences
leave v. (kararı bir başkasına) bırakmak
I can’t make up my mind, so I’ll leave it up to you.
Karar veremiyorum, o yüzden sana bırakayım.

More Sentences
leave v. (ilişki) terk etmek
Fiona left Tim for another man.
Fiona, Tim'i başka bir adam için terk etti.

More Sentences
leave v. (miras) bırakmak
His father died, leaving him an old car and some cash.
Babası ölmüştü, ona eski bir araba ve biraz da para bırakarak.

More Sentences
leave v. (iz vb.) bırakmak
A severe case of chickenpox can leave you with scars.
Şiddetli bir suçiçeği vakası insanda yara izleri bırakabilir.

More Sentences
leave v. (tabağına) dokunmamak
He ate the meatballs but left the peas untouched.
Köfteleri yedi ama bezelyelere dokunmadı.

More Sentences
leave v. (matematik işleminde) etmek
Two from ten leaves eight.
Ondan iki çıkarsa sekiz eder.

More Sentences
on leave adj. izinli
Under the present Rules, an MEP can certainly be on leave, but he or she is not entitled to be replaced.
Mevcut Kurallar uyarınca, bir AP üyesi kesinlikle izinli olabilir, ancak değiştirilme hakkına sahip değildir.

More Sentences
on leave adj. izinde
Tom was on leave in October.
Tom Ekim'de izindeydi.

More Sentences
leave me alone! interj. beni rahat bırak!
You got what you wanted, now leave me alone.
İstediğinizi aldınız, şimdi beni rahat bırakın.

More Sentences
Phrasals
leave out v. dışarıda bırakmak
We must do what is needed and leave out what is not needed.
Gerekli olanı yapmalı ve gerekli olmayanı dışarıda bırakmalıyız.

More Sentences
leave (someone or something) (at) (some place) v. (birini veya bir şeyi bir yere) bırakıp gitmek
Are you going to leave me?
Beni bırakıp gidecek misin?

More Sentences
General
leave n. müsaade
french leave n. sıvışma
leave n. veda
someone who is on sick leave n. raporlu
leave n. ruhsat
leave n. ayrılma
absent without leave n. firari
absence without leave n. terk
absence without leave n. izinsiz göreve gelmeme
absence without leave n. izinsiz vazifede bulunmama
absence without leave n. izinsiz ayrılma
absence without leave n. firar
absent without leave n. izinsiz ayrılan
annual leave n. yıllık izin
administrative leave n. idari izin
french leave n. izinsiz ayrılma
absent-without-leave n. asker kaçağı
leave-taking n. veda
leave-taking n. veda etme
leave-taking kiss n. veda busesi
leave-taking n. ayrılma
leave-taking n. terk etme
sick leave n. istirahat
annual leave n. senelik izin
absent without leave n. asker kaçağı
absent without leave n. kaçak asker
compassionate leave n. mazeret izni
holiday leave n. tatil izni
compassionate leave n. felaket izni
leave-in hair conditioner n. durulanmayan saç kremi
leave-taking expressions n. ayrılma ifadeleri
medical leave n. hastalık izni
awl (absent with leave) n. izinli
home leave n. abd dışında görev yapan federal hükümet çalışanlarına verilen ekstra tatil süresi
home leave n. memlekete gitme izni
shore leave n. karaya çıkma izni
shore leave n. karada geçirilen süre
french leave n. mekandan borcunu ödemeden ayrılma
leave behind v. iz bırakmak
leave where it will be stepped on v. ayak altında bırakmak
leave a wrong impression v. yanlış izlenim bırakmak
leave something outdoors v. açıkta bırakmak
leave out v. ihmal etmek
leave v. yapraklanmak
leave out of account v. saymamak
leave in suspense v. muallakta bırakmak
leave to the next generations v. gelecek kuşaklara bırakmak
leave a country v. ülkeyi terketmek
leave with some room for choice v. açık kapı bırakmak
leave someone to his own devices v. birini kendi haline bırakmak
leave v. caymak
take leave v. veda etmek
leave word with someone v. birine haber bırakmak
leave in the shade v. gölgelemek
leave someone out in the cold v. birine hiçbir şey vermemek
leave someone some leeway v. açık kapı bırakmak
leave a lasting impression v. kalıcı etki bırakmak
leave on vacation v. seyahate çıkmak
take leave of one's senses v. delirmek
leave v. vazgeçmek
leave a bad taste in one's mouth v. kötü izlenim bırakmak
leave someone in the lurch v. birini yüzüstü bırakmak
leave a mark on v. üzerinde işaret bırakmak
leave v. ayrılmak (sevgiliden vb)
leave someone in a difficult situation v. zor durumda bırakmak
leave an indelible impression v. derin etki bırakmak
leave a mark v. yer etmek
leave someone holding the bag v. sorumluluğu başkasına yüklemek
leave alone v. dokunmamak
leave in doubt v. askıda bırakmak
leave off v. sonuçlandırmak
leave suddenly v. çekip gitmek
leave a blank v. boşluk bırakmak
ask somebody to leave a deposit v. kapora istemek
leave waste v. atık bırakmak
leave over v. ertelemek
leave somebody alone v. yalnız bırakmak
leave off v. takmamak
leave in the lurch v. yarı yolda bırakmak
leave bag and baggage v. pılı pırtıyı toplayıp gitmek
leave someone short v. birini bir şeyden yoksun bırakmak
leave v. bırakmak (miras olarak)
leave a note v. mesaj bırakmak
leave a place in a shambles v. bir yeri darmadağınık bir halde bırakmak
leave someone in the lurch v. birini yarı yolda bırakmak
leave someone holding the bag v. üzerine yıkmak
leave ajar v. aralamak
not to leave unpunished v. yanına bırakmamak
leave out v. dışında tutmak
leave something undone v. bir şeyi yarıda bırakmak
leave holding the bag v. sorumluluğu bir başkasına yüklemek
leave off v. vazgeçmek
leave off v. abosa etmek
cause to leave v. ayrılmasına neden olmak
leave no stone unturned v. her yolu denemek
leave v. kalkmak (taşıt)
not to leave somebody in peace v. yakasını bırakmamak
leave it up to the discretion of somebody v. takdirine bırakmak
leave holding the bag v. üzerine yıkmak
leave something to mature v. dinlenmeye bırakmak
leave someone out in the cold v. birine hiç haber vermemek
leave nothing undone v. yapılmamış hiçbir şey bırakmamak
leave on vacation v. seyahate gitmek
leave off v. giymemek
leave off v. salıvermek
leave alone v. olduğu gibi bırakmak
not leave it to luck v. işi şansa bırakmamak
leave a message v. not bırakmak
leave somebody without a home or a job v. açıkta bırakmak
leave something to its fate v. kaderine bırakmak
leave a deposit v. kapora bırakmak
leave the job v. işten ayrılmak
leave someone to one’s fate v. kendi kaderine bırakmak
leave off v. bitmek
leave the door open v. açık kapı bırakmak
leave something unfinished v. yüzüstü bırakmak
take leave of one's senses v. aklını kaçırmak
leave in suspense v. sallamak
leave aside v. bir kenara bırakmak
leave in the lurch v. yüzüstü bırakmak
leave something to rest v. dinlenmeye bırakmak
leave off v. dinmek
leave a bad impression v. kötü izlenim bırakmak
leave stains v. leke bırakmak
leave up in the air v. sallantıda bırakmak
leave off v. hariç tutmak
leave alone v. kendi haline bırakmak
leave something to its fate v. kaderine terketmek
leave behind v. geçmek
leave astern v. geride bırakmak
leave aside v. arka plana atmak
leave out v. hariç bırakmak
leave a partnership v. ortaklıktan ayrılmak
leave something incomplete v. yarım bırakmak
leave unfinished v. yarım bırakmak
leave somebody in the lurch v. yüzüstü bırakmak
leave something out of assessment v. değerlendirme dışı bırakmak
leave out v. üzerinde durmamak
leave out v. karıştırmamak
leave something/somebody alone v. kendi haline bırakmak
leave something/somebody alone v. kendi haline terketmek
leave to one's appreciation v. takdirine bırakmak
leave to someone's discretion v. takdirine bırakmak
leave tip v. bahşiş bırakmak
leave word (with someone) v. birine mesaj vermek
leave somebody in the lurch v. kalleşlik etmek
leave someone no choice but do something v. zorunda bırakmak
leave in the lurch v. yüz üstü bırakmak
leave things in an incomplete condition v. yüz üstü bırakmak
leave out v. savsaklamak
leave (punishment/revenge) to god v. allah'a havale etmek
leave a taste on the tongue v. damaklarda tat bırakmak
leave a taste in the mouth v. damaklarda tat bırakmak
leave one's mark on v. damgasını vurmak
leave a wreath on v. çelenk bırakmak
leave it out of the coverage v. kapsama dışında bırakmak
leave it out of the coverage area v. kapsama alanı dışında bırakmak
leave it out of the scope v. kapsam dışında bırakmak
leave someone deaf v. sağır etmek
leave (an) orphan v. yetim bırakmak
leave (an) orphan v. öksüz bırakmak
leave the car v. aracı terk etmek
leave unchanged v. aynı bırakmak
leave something same v. aynı bırakmak
leave untouched v. aynı bırakmak
leave unanswered v. yanıtsız bırakmak
leave behind a sorrowful spouse v. arkasında acılı bir eş bırakmak
leave someone penniless v. parasız bırakmak
leave someone penniless v. beş kuruşsuz bırakmak
leave one's country v. ülkesinden ayrılmak
leave the harbour v. limandan çıkış yapmak
leave the questions unanswered v. soruları yanıtsız bırakmak
threaten to leave v. terketmekle tehdit etmek
leave no stone unturned v. her şeyi denemek
leave no stone unturned v. çalınmadık kapı bırakmamak
leave someone alone v. yalnız bırakmak
be on leave v. izinde olmak
leave someone weak v. halsiz bırakmak
return from leave v. izinden dönmek
leave a mark v. iz çıkarmak
leave something open v. açık unutmak
leave something open v. açık bırakmak
leave the table v. masayı terketmek
leave someone without food and water v. aç susuz bırakmak
leave (someone) thirsty and hungry v. aç susuz bırakmak
leave hospital v. hastaneden çıkmak
leave someone disappointed v. hayal kırıklığı yaratmak
leave someone dead v. ölüme terk etmek
leave dead v. ölüme terk etmek
leave home v. evi terketmek
leave that place v. oradan ayrılmak
leave traces v. izler bırakmak
leave scent on something v. koku bırakmak
leave smell v. koku bırakmak
take annual leave v. yıllık izin kullanmak
leave someone weak at the knees v. birini savunmasız bırakmak
leave someone weak at the knees v. birini güçsüz bırakmak
leave someone weak at the knees v. birini çaresiz bırakmak
leave someone weak at the knees v. birini heyecanlandırıp dizlerinin bağını çözmek
leave defenseless v. savunmasız bırakmak
leave unprotected v. savunmasız bırakmak
leave one's education v. eğitimini bırakmak
leave something to one's fate v. kaderine terk etmek
leave someone to one's fate v. kaderine terk etmek
leave someone deaf v. (birisini) sağır bırakmak
leave litter v. çöp bırakmak
leave neat v. düzenli bırakmak (bir odayı vb)
leave something to time v. zamana bırakmak
leave someone deaf v. sağır bırakmak
leave the rest to god v. allah'a havale etmek
leave the rest to god v. allah'a bırakmak
leave the rest to allah v. allah'a havale etmek
leave the rest to allah v. allah'a bırakmak
leave the impression of v. izlenimi vermek
leave a negative impression v. olumsuz izlenim bırakmak
leave someone with impression v. izlenim uyandırmak
leave a negative impression v. olumsuz izlenim uyandırmak
leave something to the last minute v. son ana bırakmak
leave a bomb v. bomba bırakmak
leave one's mark in history v. tarihe damgasını vurmak
leave someone in the lurch v. zor durumda bırakmak
leave someone in a tight spot v. zor durumda bırakmak
leave a good future v. iyi bir gelecek bırakmak
take french leave v. izinsiz ayrılmak
take french leave v. izinsiz gitmek
leave out v. -i atlamak
leave (someone) open-mouthed with astonishment v. parmak ısırtmak
leave the house v. evi boşaltmak
leave out v. atmak
leave out v. eklemeyi unutmak
leave a memory v. anı bırakmak
leave an impression v. izlenim yaratmak
leave someone vulnerable v. savunmasız bırakmak
leave someone vulnerable v. güçsüz bırakmak
leave in the lurch v. zor durumda bırakmak
leave at a price v. (belirli bir) fiyata bırakmak
leave a firm v. bir firmadan çıkmak
leave liberty v. serbest bırakmak
leave off v. hariç bırakmak
leave something to chance v. işi oluruna bırakmak
leave something to chance v. işi şansa bırakmak
leave one's mark v. belleklere kazınmak
leave hurriedly v. kaçarcasına gitmek
leave hurriedly v. kaçarcasına uzaklaşmak
leave one's mark v. kalıcı iz bırakmak
leave unsettled v. çözümsüz bırakmak
leave people to themselves v. insanları kendi hallerine bırakmak
leave people to their own devices v. insanları kendi hallerine bırakmak
leave something to chance v. işini şansa bırakmak
leave a question mark over minds v. kafalarda soru işareti yaratmak
leave some gap on top v. dudak payı bırakmak
leave a gap for a sip v. dudak payı bırakmak
leave the lights on v. ışığı açık bırakmak
leave message v. mesaj bırakmak
leave to someone's mercy v. insafına bırakmak
leave up to chance v. şansa bırakmak
leave to the mercy of someone v. insafına bırakmak
leave the university v. üniversiteyi bırakmak
take leave v. vedalaşmak
take annual leave v. senelik izne çıkmak
use annual leave v. senelik izin kullanmak
take annual leave v. yıllık izne çıkmak
use annual leave v. yıllık izin kullanmak
leave the door open v. kapıyı açık bırakmak
leave away v. başını alıp getmek
leave away v. alıp başını gitmek
leave a good impression with someone v. birinde iyi bir izlenim bırakmak
leave unattended v. başı boş bırakmak
leave homeless v. yersiz yurtsuz kalmak
leave homeless v. evsiz barksız kalmak
leave something off the agenda v. gündemden düşürmek
leave someone by oneself v. birisini kendi başına bırakmak
leave the port v. limanı terk etmek
threaten to leave v. terk etmekle tehdit etmek
take leave of v. terkedip gitmek
take leave of v. çıkıp gitmek
leave a negative mark v. olumsuz bir iz bırakmak
leave a negative impression v. olumsuz bir izlenim bırakmak
leave a negative mark v. olumsuz iz bırakmak
leave rapidly v. hızla ayrılmak
leave promptly v. hızla ayrılmak
leave swiftly v. hızla ayrılmak
leave quickly v. hızla ayrılmak
be on a leave of absence v. izinde olmak
be on a leave of absence v. izne ayrılmış olmak
leave things as they are v. (işleri) olduğu gibi bırakmak
leave a positive impression v. pozitif etki bırakmak
leave a positive impression v. olumlu etki bırakmak
leave one's severed finger at the scene v. kopan parmağını olay yerinde bırakmak
leave somebody alone v. birisini rahat bırakmak
leave somebody alone v. birisini yalnız bırakmak
leave something in the store v. dükkanda bırakmak
leave something in the store v. mağazada bırakmak
leave the rest to god v. gerisini tanrıya bırakmak
leave someone on the side of the highway v. birini otoyol kenarında bırakmak
leave someone for dead v. birini ölüme terk etmek
leave a pleasant memory v. hoş bir anı bırakmak
leave someone homeless v. birini evsiz bırakmak
leave one’s wife for another woman v. başka bir kadın için karısını terk etmek
leave the baby in the care of one's mother v. (bakması için) bebeği annesine bırakmak
leave empty v. boş bırakmak
keep/leave/put someone out in the cold v. birini soğukta dışarıda bekletmek/tutmak/bırakmak
say good-bye to someone and leave v. (birisiyle) vedalaşıp gitmek/ayrılmak
leave one’s home address v. ev adresini bırakmak
leave someone behind to mourn v. arkasında yasını tutacak birini bırakmak
leave the gas on v. gazı açık bırakmak
leave marks v. izler bırakmak
leave deep psychological scars v. derin psikolojik izler bırakmak
not leave much of a trail v. pek iz bırakmamak
be on annual leave v. yıllık izinde olmak
be on annual leave v. senelik izinde olmak
leave in wake of something v. bir şeyin arkasında/sonrasında geride/elimizde kalmak/bırakmak/ortaya çıkmak
leave one’s clothes and wallet v. kıyafetlerini ve cüzdanını bırakmak
leave the set v. seti terk etmek
leave a place v. bir yeri terk etmek
leave a place v. bir yerden ayrılmak
leave the iron on v. ütüyü prizde unutmak
leave the iron plugged in v. ütüyü prizde unutmak
leave a page blank v. bir sayfayı boş bırakmak
leave the door halfway open v. kapıyı aralık bırakmak
leave the door ajar v. kapıyı aralık bırakmak
leave theatres v. gösterimden kalkmak
leave no evidence v. hiçbir delil bırakmamak
leave no evidence v. hiçbir kanıt bırakmamak
leave no evidence v. kanıt bırakmamak
leave no evidence v. delil bırakmamak
leave no room for doubt v. tereddüde yer bırakmamak
leave no room for doubt v. şüpheye yer bırakmamak
die or leave having left something undone or a desire unaccomplished v. gözü arkada kalmak
leave an address v. adres bırakmak
leave the meter running v. taksimetreyi açık bırakmak
leave the meter running v. taksimetreyi çalışır bırakmak
leave the meter running v. taksimetreyi açık tutmak
leave somebody be v. birini kendi haline bırakmak
leave evidence behind him v. arkasında delil bırakmak
leave someone in charge v. birini görevlendirmek
leave the team v. takımdan ayrılmak
go on leave v. izne ayrılmak
leave a mystery v. bir gizem bırakmak
leave a voicemail v. bir sesli mesaj bırakmak
leave the luggage in luggage storage v. valizleri emanete bırakmak
leave the luggage in luggage storage v. bavulları emanete bırakmak
leave the office v. görevi bırakmak
leave the office v. görevden ayrılmak
leave on consignment v. emanete bırakmak
leave the port v. limandan çıkış yapmak
leave the rest to god v. tanrıya bırakmak
leave alone v. uzak durmak
leave one to himself v. kendi haline bırakmak
leave to one's self v. (birini) yalnız bırakmak
leave to one's self v. (birini) kendi haline bırakmak
leave one to himself v. ilişmemek
leave v. (miktar) kalmak
leave v. emanet bırakmak
leave the dough to rise v. hamuru kabarmaya bırakmak
leave the water running v. suyu açık bırakmak
leave room for mistakes v. hataya yer bırakmak
leave little doubt of (something) v. (bir şey) konusunda çok az şüpheye yer bırakmak
leave v. (belli bir halde) bırakmak
leave v. (belli bir hale) getirmek
lv (leave) abrev. izin
lv (leave) abrev. izin süresi
Irregular Verb
leave v. left - left
Phrasals
leave off v. (işten) çıkmak
leave out [dialect] v. ayrılmak
leave off v. (alışkanlığı) bırakmak
leave out [dialect] v. uzaklaşmak
leave out [dialect] v. (o gün için) bitmek
leave out v. açıkta bırakmak
leave something for someone v. birisi için bir şey bırakmak
leave up v. başkasına bırakmak
leave something aside v. bir kenara bırakmak/koymak
leave from some place v. bir yerden hareket etmek/ayrılmak
leave something to someone v. bir şeyi birine bırakmak
leave someone with someone v. birini biriyle bırakmak
leave for some place v. bir yere gitmek için yola çıkmak
leave for some place v. bir yere gitme için (bir yerden) ayrılmak
leave out of v. dışında tutulmak
leave out v. dışında bırakmak
leave aside v. hesaplamamak
make someone leave v. gitmesini/ayrılmasını/çıkmasını/uzaklaşmasını sağlamak
leave aside v. konu dışında tutmak
leave out of v. kapsamına alınmamak
leave around v. sağa sola bırakmak
leave around v. sağda solda bırakmak
leave something on something v. (bir şeyi bir şeyin) üzerinde bırakmak
leave something down v. (pencereyi vb) açık/aralık bırakmak
make someone leave v. (bir yerden) çıkarmak
make someone leave v. (bir yerden) kovmak
leave with someone v. (bir yerden) biri ile gitmek/ayrılmak/çıkmak
leave for some place v. (belirli bir yere gitmek üzere) yola çıkmak
leave down v. açık/aralık bırakmak
leave down v. bir şeyi veya birini aşağıda bırakmak
leave down v. geriye düşürmek (finansal olarak)
leave down v. zarar ettirmek
leave down v. gardını düşürmek
leave down v. savunmasını düşürmek
leave down v. savunmayı elden bırakmak
leave down v. dikkati elden bırakmak
leave (someone or something) (at) (some place) v. (birini veya bir şeyi bir yere) bırakmak
leave (someone or something) (at) (some place) v. (birini veya bir şeyi bir yere) koymak
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yere bırakmak
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yere koymak
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yere bırakıp gitmek
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yere bırakmak
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yere koymak
leave someone or something at v. birini veya bir şeyi bir yerde unutmak
leave something to someone v. bir şeyi birine miras olarak bırakmak
leave something to someone v. bir işi yapmayı birine bırakmak
leave up v. yukarıya bırakmak
leave up v. yukarıda bırakmak
leave up v. kalkık bırakmak

Meanings of "leave!" with other terms in English Turkish Dictionary : 2 result(s)

Turkish English
Irregular Verb
leave fiilinin eski ingilizcede geçmiş zaman sıfat-fiil çekimi laft [obsolete] v.
leave fiilinin eski ingilizcede geçmiş zaman çekimi lafte [obsolete] v.