|
- This brave vision must be expanded to include even more justice.
- Bu cesur vizyon daha da fazla adaleti içerecek şekilde genişletilmelidir.
- The Commission proposal is a brave one.
- Komisyon'un teklifi cesur bir tekliftir.
- I would have liked to hear braver words from the Presidency today.
- Bugün Cumhurbaşkanlığı'ndan daha cesur sözler duymak isterdim.
- These brave words must be heard in Copenhagen, at the latest.
- Bu cesur sözler en nihayetinde Kopenhag'da duyulmalıdır.
- We must do all we can to release from detention this brave and honourable woman.
- Bu cesur ve onurlu kadının gözaltından serbest bırakılması için elimizden geleni yapmalıyız.
- These brave words must be heard in Copenhagen, at the latest.
- Bu cesur sözler en geç Kopenhag'da duyulmalıdır.
- They were infinitely braver than I have ever had to be.
- Onlar benim hiç olmadığım kadar cesurdular.
- I would like to start by saying that you are a brave man, Prime Minister.
- Sözlerime cesur bir adam olduğunuzu söyleyerek başlamak istiyorum Sayın Başbakan.
- The report of the panel of experts on the illegal exploitation of natural sources of energy is particularly brave.
- Uzmanlar panelinin doğal enerji kaynaklarının yasa dışı kullanımına ilişkin raporu özellikle cesurdur.
- Tom is quite brave.
- Tom oldukça cesur.
- He is strong, brave and, above all, kind.
- Güçlü, cesur ve hepsinden önemlisi nazik.
- I didn't think Tom would be so brave.
- Tom'un bu kadar cesur olacağını düşünmüyordum.
- He appears brave, but it's just an act.
- Cesur görünüyor, ama bu sadece bir rol.
- Mary is a brave girl.
- Mary cesur bir kız.
- You're a brave soul if you want to climb the Urals.
- Urallara tırmanmak istiyorsan sen cesur bir kişisin.
- I'm not so brave.
- O kadar cesur değilim.
- I'm a brave person.
- Ben cesur bir kişiyim.
- She's brave and honest.
- Cesur ve dürüst.
- You're very brave, aren't you?
- Çok cesursun, değil mi?
- Show me you're brave.
- Bana cesur olduğunu göster.
- I think you've been very brave.
- Senin çok cesur olduğunu düşünüyorum.
- It is believed that he was a brave soldier.
- Onun cesur bir asker olduğuna inanılıyor.
- You're a very brave person.
- Sen çok cesur bir insansın.
- I know you're very brave.
- Çok cesur olduğunu biliyorum.
- The brave fireman rescued a boy from the burning house.
- Cesur itfaiyeci, yanan evden bir çocuk kurtardı.
- The policemen were very brave in the face of great danger.
- Polisler, büyük tehlike karşısında çok cesurdu.
- I don't believe you'll defeat me, but I don't deny you'll make a brave attempt.
- Beni yeneceğinize inanmıyorum ama cesur bir girişimde bulunacağınızı da inkar etmiyorum.
- Tom isn't very brave.
- Tom çok cesur değildir.
- He is as brave a man as ever lived.
- O şimdiye kadar yaşamış en cesur adam.
- You're a brave man.
- Cesur bir adamsın.
- She's brave and honest.
- O cesur ve dürüsttür.
- I'm a lot braver than Tom.
- Tom'dan çok daha cesurum.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
- O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- You're braver than I am.
- Benden daha cesursun.
- You're very brave.
- Çok cesursun.
- Tom is very brave.
- Tom çok cesur.
- I'm not very brave.
- Çok cesur değilim.
- The brave captain saved his ship.
- Cesur kaptan gemisini kurtardı.
- You're braver than me.
- Sen benden daha cesursun.
- He is a brave skydiver.
- Cesur bir serbest paraşütçü.
- General Erwin Rommel was brave and smart.
- General Erwin Rommel cesur ve zekiydi.
- His brave deed earned him respect.
- Cesur davranışı ona saygı kazandırdı.
- The brave soldiers went head-to-head with the enemy to regain their city.
- Cesur askerler şehirlerini geri almak için düşmanla kafa kafaya verdiler.
- Tom is a brave lad.
- Tom cesur bir delikanlı.
- Sami is a brave man.
- Sami cesur bir adam.
- Tom is either brave or very stupid.
- Tom ya cesur ya da çok aptal.
- I'm a lot braver than Tom.
- Ben Tom'dan çok daha cesurum.
- It is believed that he was a brave soldier.
- Onun cesur bir asker olduğuna inanılır.
- They saw it as the brave act of a strong man.
- Bunu güçlü bir adamın cesur bir hareketi olarak gördüler.
- He is very brave.
- O çok cesurdur.
- We need more brave soldiers.
- Daha cesur askerlere ihtiyacımız var.
- We know that he's a brave man.
- Biz onun cesur bir adam olduğunu biliyoruz.
- Ken isn't brave enough to try again.
- Ken yeniden deneyecek kadar cesur değildir.
- She was a child, but she was brave.
- O bir çocuktu, ama cesurdu.
- I think I'm quite brave.
- Bence ben oldukça cesurum.
- Tom is a brave man, isn't he?
- Tom cesur bir adam, değil mi?
- Tom is very brave, isn't he?
- Tom çok cesur, değil mi?
- Tom wasn't very brave.
- Tom çok cesur değildi.
- I'm not brave, I admit; but I'm not superstitious.
- Cesur değilim, kabul ediyorum; ama batıl inançlarım yok.
- She is a brave woman.
- O cesur bir kadındır.
- Tom wasn't a brave man.
- Tom cesur bir adam değildi.
- He is a brave lad.
- O cesur bir delikanlı.
- We know him to be a brave man.
- Onun cesur bir adam olduğunu biliyoruz.
- He is strong, brave and, above all, kind.
- O güçlüdür, cesurdur ve her şeyden önce naziktir.
- You are very brave.
- Çok cesursun.
- Tom was a brave man.
- Tom cesur bir adamdı.
- You were brave.
- Cesurdun.
- All the soldiers were brave.
- Bütün askerler cesurdu.
- Tom is braver than I am.
- Tom benden daha cesur.
- General Erwin Rommel was brave and smart.
- General Erwin Rommel cesur ve akıllıydı.
- You did a very brave thing.
- Çok cesur bir şey yaptın.
- How brave you are!
- Ne kadar cesursun!
- Not all police are brave.
- Bütün polisler cesur değildir.
- He was a brave sentry.
- O cesur bir nöbetçiydi.
- His brave action is worthy of a medal.
- Onun cesur eylemi bir madalyaya layık.
- Mary is a brave woman.
- Mary cesur bir kadındır.
- Tom is a brave warrior.
- Tom cesur bir savaşçı.
- I think they were very brave, considering all they had to go through.
- Yaşadıkları onca şeyi düşününce çok cesur olduklarını düşünüyorum.
- I'm not very brave.
- Ben çok cesur değilim.
- Fortune favours the brave.
- Şans cesurdan yanadır.
- Layla was a brave, happy and outgoing little girl.
- Layla cesur, mutlu ve dışa dönük küçük bir kızdı.
- The brave man over there saved my life.
- Oradaki cesur adam hayatımı kurtardı.
- Tom is a brave skydiver.
- Tom cesur bir paraşütçüdür.
- This country remains the land of the free because there are so many brave to fight for it.
- Bu ülke özgürler ülkesi olmaya devam ediyor çünkü bu ülke için savaşacak çok fazla cesur insan var.
- They're brave people.
- Onlar cesur insanlar.
- Layla was a brave, happy and outgoing little girl.
- Leyla cesur, mutlu ve dışa dönük bir küçük kızdı.
- I think I'm quite brave.
- Ben oldukça cesur olduğumu düşünüyorum.
- You're either very brave or very stupid.
- Ya çok cesursun ya da çok aptal.
- That was extremely brave.
- O son derece cesur idi.
- Prove you're brave.
- Cesur olduğunu kanıtla.
- A great many brave men and women will accompany me on the road to victory.
- Pek çok cesur kadın ve erkek, zafere giden yolda bana eşlik edecek.
- I didn't think Tom would be so brave.
- Tom'un bu kadar cesur olacağını düşünmemiştim.
- We know that he's a brave man.
- Onun cesur bir adam olduğunu biliyoruz.
- You're a brave soul if you want to climb the Urals.
- Urallara tırmanmak istiyorsan cesur birisin.
- Tom was brave.
- Tom cesurdu.
- His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
- The boy is brave.
- Çocuk cesur.
Show More (96)
|