|
- We may therefore stand a better chance of making progress there.
- Dolayısıyla bu konuda ilerleme kaydetme şansımız daha yüksek olabilir.
- What they were concerned about was a fair chance for their businesses, and thus for their families, in the future.
- Endişe duydukları şey, gelecekte işletmeleri ve dolayısıyla aileleri için adil bir şanstı.
- If they are paid less for identical work in a company, they will lose any chance of being integrated into it.
- Eğer bir şirkette aynı iş için daha az ücret alırlarsa, o şirkete entegre olma şanslarını kaybederler.
- This gives enormous hope to them all, men and women, and perhaps a last chance too.
- Bu, kadın erkek herkese büyük bir umut ve belki de son bir şans veriyor.
- We in this House must give the postal market a chance.
- Bu Mecliste posta piyasasına bir şans vermeliyiz.
- We must strengthen our relationships with Arab countries and give the Mediterranean dialogue a real chance to succeed.
- Arap ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendirmeli ve Akdeniz diyaloğuna gerçek bir başarı şansı vermeliyiz.
- This reform will let them stay in the market, this reform will give them the chance to continue trading.
- Bu reform onların piyasada kalmasını sağlayacak, bu reform onlara ticarete devam etme şansı verecektir.
- Any girl born today has the chance to live to a hundred.
- Bugün doğan her kız çocuğunun yüz yaşına kadar yaşama şansı var.
- You still have the chance to decide for the common future of a greater Europe without losing face.
- Hâlâ daha büyük bir Avrupa'nın ortak geleceği için itibarınızı kaybetmeden karar verme şansına sahipsiniz.
- This directive must give laws and policies on equal treatment a chance to flourish and be applied.
- Bu direktif, eşit muameleye ilişkin yasa ve politikalara gelişme ve uygulanma şansı vermelidir.
- The Zimbabwean people must be given a chance to choose their future.
- Zimbabve halkına kendi geleceklerini seçme şansı verilmelidir.
- The whole point of this resolution is to give Iraq a chance to disarm peaceably.
- Bu kararın tüm amacı Irak'a barışçıl bir şekilde silahsızlanması için bir şans vermektir.
- I believe we have a good chance of ensuring that we win broad support for this important piece of comitology.
- Komitolojinin bu önemli parçası için geniş bir destek kazanma şansımızın yüksek olduğuna inanıyorum.
- Only with broad international support do the oppressed Burmese people have a chance of ousting the generals.
- Ezilen Burma halkının generalleri devirme şansı ancak geniş bir uluslararası destekle mümkün olabilir.
- We must act now to give ourselves the chance of a future.
- Kendimize bir gelecek şansı vermek için şimdi harekete geçmeliyiz.
- You have no chance of redress.
- Telafi şansınız yok.
- Without their youth, these countries will have no chance of developing favourably.
- Gençleri olmadan bu ülkelerin olumlu yönde gelişme şansı olmayacaktır.
- Many schools have been shut, depriving a significant proportion of the school age-group of the chance to study.
- Birçok okul kapatılmış ve okul çağındaki nüfusun önemli bir kısmı okuma şansından mahrum bırakılmıştır.
- The person convicted would then have the chance to prove the lawful origin of the property.
- Mahkum edilen kişi daha sonra mülkün yasal kaynağını kanıtlama şansına sahip olacaktır.
- We now have the chance to get the ambitious independence process right.
- Şimdi iddialı bağımsızlık sürecini doğru bir şekilde yürütme şansına sahibiz.
- It is closely related to aspects such as access to work, chances of promotion, a combination of work and care, etc.
- İşe erişim, terfi şansı, iş ve bakımın bir arada olması gibi hususlarla yakından ilişkilidir.
- There is currently an opportunity to isolate the radical forces and give the moderates a chance.
- Şu anda radikal güçleri izole etmek ve ılımlılara bir şans vermek için bir fırsat var.
- Do you think this has a real chance of being more widely accepted in the Council?
- Bunun Konsey'de daha geniş kabul görme şansı olduğunu düşünüyor musunuz?
- We should welcome these votes, which safeguard Turkey's chances of joining the European Union.
- Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma şansını güvence altına alan bu oylamaları memnuniyetle karşılamalıyız.
- We are also sympathetic to the amendment from the Green Group, although I fear that this has less chance than ours.
- Yeşil Grup tarafından sunulan değişikliğe de sempati duyuyoruz, ancak korkarım ki bunun bizimkinden daha az şansı var.
- I recognise that there is no chance of any serious improvement under the present regime.
- Mevcut rejim altında ciddi bir iyileşme şansı olmadığının farkındayım.
- Time is running short, but the EU still has the chance to meet this deadline.
- Zaman daralıyor, ancak AB'nin hala bu son tarihe yetişme şansı var.
- Otherwise everything we have been discussing here about reforms will simply have no chance at all.
- Aksi takdirde burada reformlar hakkında tartıştığımız her şeyin hiçbir şansı olmayacaktır.
- It also gives the EU the chance to ensure that Albania continues with the measures which it has promised in this field.
- Ayrıca AB'ye Arnavutluk'un bu alanda söz verdiği tedbirlere devam etmesini sağlama şansı verir.
- Only then can we give our airlines a chance to compete on fair terms in the global market.
- Ancak o zaman hava yollarımıza küresel pazarda adil şartlarda rekabet etme şansı verebiliriz.
- There is therefore a chance of this independent broadcasting channel being given a new lease of life.
- Dolayısıyla bu bağımsız yayın kanalına yeni bir hayat şansı tanınabilir.
- We recognise that ten of them have the chance to do so.
- On tanesinin bunu yapma şansına sahip olduğunun farkındayız.
- We must give peace another chance.
- Barışa bir şans daha vermeliyiz.
- This is necessary so that we may have some chance of meeting our energy requirements in fifty years' time.
- Elli yıl sonra enerji ihtiyacımızı karşılama şansımızın olabilmesi için bu gereklidir.
- Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
- Ayrıca bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
- Thank you for extending the debate to give me a chance to get here and participate.
- Bana buraya gelme ve katılma şansı vermek için tartışmayı uzattığınız için teşekkür ederim.
- We stand a better chance of succeeding if we can create a coalition with the countries in Asia around these issues.
- Asya'daki ülkelerle bu konular etrafında bir koalisyon oluşturabilirsek başarılı olma şansımız artar.
- This is our chance to put right this sorry process of delay.
- Bu, bu üzücü gecikme sürecini düzeltmek için bir şans.
- The great players did not have a chance.
- Büyük oyuncuların hiç şansı yoktu.
- You must therefore at this point in particular try to give this 3G sector every possible chance.
- Bu nedenle özellikle bu noktada 3G sektörüne mümkün olan her türlü şansı vermeye çalışmalısınız.
- Without their youth, these countries will have no chance of developing favourably.
- Gençler olmadan bu ülkelerin olumlu yönde gelişme şansı olmayacaktır.
- The second point, which was given less of a chance, relates to dangerous substances.
- Daha az şans verilen ikinci nokta ise tehlikeli maddelerle ilgilidir.
- Yet with this type of cancer in particular, early detection is crucial to increase the chances of recovery.
- Ancak özellikle bu kanser türünde erken teşhis, iyileşme şansını artırmak için çok önemlidir.
- Whether it will get there I do not know, but we should give it the chance.
- Oraya varıp varmayacağını da bilmiyorum ama ona bir şans vermeliyiz.
- You still have the chance to decide for the common future of a greater Europe without losing face.
- Hâlâ, itibarınızı kaybetmeden daha büyük bir Avrupa'nın ortak geleceği için karar verme şansına sahipsiniz.
- It is an authoritarian, personality-centred regime, in which the opposition has no chance to express itself.
- Muhalefetin kendini ifade etme şansının olmadığı otoriter, kişilik merkezli bir rejimdir.
- It would be better to stop all this while we still have the chance.
- Hâlâ şansımız varken tüm bunları durdurmak daha iyi olacaktır.
- I believe we have a good chance of obtaining clear and binding scheduled targets with regard to this issue.
- Bu konuda net ve bağlayıcı takvim hedefleri elde etme şansımızın yüksek olduğuna inanıyorum.
- I believe we have a good chance of ensuring that we win broad support for this important piece of comitology.
- Bu önemli komitoloji parçasına geniş bir destek sağlamak için iyi bir şansımız olduğuna inanıyorum.
- We felt right from the start that the Annan plan gave Cyprus a chance to resolve its political problem.
- En başından beri Annan planının Kıbrıs'a siyasi sorununu çözme şansı verdiğini düşündük.
- This is therefore certainly not about chance but about predictable accidents.
- Dolayısıyla bu kesinlikle şansla ilgili değil, öngörülebilir kazalarla ilgilidir.
- As long as we carry on in this way, women will have no chance.
- Bu şekilde devam ettiğimiz sürece kadınların hiçbir şansı olmayacaktır.
- I see this as a chance for the Europe in which we share to prove itself.
- Bunu, paylaştığımız Avrupa'nın kendini kanıtlaması için bir şans olarak görüyorum.
- Only now is there a chance for them to develop and prosper?
- Ancak şimdi gelişmeleri ve başarılı olmaları için bir şans var mı?
- It needs to play the lead role and now it has the chance to play the role which it should have been playing for years.
- Başrol oynaması gerekiyor ve şimdi yıllardır oynaması gereken rolü oynama şansına sahip.
- Yet it is still being given the chance to join the EU.
- Yine de hala AB'ye katılma şansı veriliyor.
- We have a real chance and a real responsibility to do this.
- Bunu yapmak için gerçek bir şansımız ve gerçek bir sorumluluğumuz var.
- The whole point of this resolution is to give Iraq a chance to disarm peaceably.
- Bu kararın bütün amacı Irak'a barışçıl bir şekilde silahsızlanması için bir şans vermektir.
- We will have the chance to scrutinise, to debate, to question.
- İnceleme, tartışma ve sorgulama şansımız olacak.
- Many of us have had a chance today to hear from the experience of these people.
- Bugün birçoğumuz bu insanların deneyimlerini dinleme şansına sahip olduk.
- If they are paid less for identical work in a company, they will lose any chance of being integrated into it.
- Eğer bir şirkette aynı iş için daha az ücret alırlarsa, şirkete entegre olma şanslarını kaybedeceklerdir.
- Our peoples, who have been separated by history for far too long, must have a chance to be reunited.
- Tarihin çok uzun süredir ayırdığı halklarımız yeniden bir araya gelme şansına sahip olmalıdır.
- In that way, Europe stands a better chance of being accepted, and the situation for women will improve considerably.
- Bu şekilde Avrupa'nın kabul görme şansı artacak ve kadınların durumu önemli ölçüde iyileşecektir.
- We now have the chance to get the ambitious independence process right.
- Artık iddialı bağımsızlık sürecini doğru bir şekilde yürütme şansına sahibiz.
- The chances of creating the social Europe we sorely need will therefore be reduced.
- Dolayısıyla şiddetle ihtiyaç duyduğumuz sosyal Avrupa'yı yaratma şansımız azalacaktır.
- We must give victims the chance to speak out.
- Mağdurlara seslerini duyurma şansı vermeliyiz.
- We may get another chance.
- Bir şansımız daha olabilir.
- Successful placement on a temporary basis increases the chances of permanent employment.
- Geçici olarak başarılı bir işe yerleştirme, kalıcı istihdam şansını artırır.
- Thus, the proposal does not stand a ghost of a chance, and everyone in this Chamber knows that.
- Dolayısıyla bu teklifin hiçbir şansı yoktur ve bu Meclisteki herkes de bunu bilmektedir.
- I welcome the chance to contribute to this debate.
- Bu tartışmaya katkıda bulunma şansını memnuniyetle karşılıyorum.
- Mr President, if there is one certainty about cancer it is that early diagnosis increases the chances of cure.
- Sayın Başkan, kanserle ilgili kesin olan bir şey varsa o da erken teşhisin tedavi şansını artırdığıdır.
- Would the chance of a little charity not help?
- Küçük bir hayırseverlik şansı yardımcı olmaz mı?
- At the moment there is really no chance of this happening and we are disappointed to a certain extent.
- Şu anda bunun gerçekleşme şansı gerçekten yok ve bir ölçüde hayal kırıklığına uğradık.
- But do give those who want to the chance to do so!
- Ancak isteyenlere bunu yapma şansı verin!
- To give them the chance to do so, we have rejected the text before us.
- Onlara bu şansı vermek için önümüzde duran metni reddettik.
- The way to address the democratic deficit is to give people a chance to express their opinions.
- Demokratik açığı gidermenin yolu, insanlara fikirlerini ifade etme şansı vermektir.
- In that way, the development of these clean fuels is given a fair chance.
- Bu şekilde bu temiz yakıtların geliştirilmesine adil bir şans verilmiş olur.
- The voluntary agreement has not failed; it has not even had a chance to work.
- Gönüllü anlaşma başarısız olmadı; çalışma şansı bile bulamadı.
- We stand a good chance of completing this round successfully.
- Bu turu başarıyla tamamlama şansımız oldukça yüksek.
- Well then, we and you yourself have the chance to achieve this, and we are certainly determined to do so.
- O halde, biz ve siz bunu başarma şansına sahibiz ve kesinlikle bunu yapmaya kararlıyız.
- We want to use our contributions to give the peace process a chance.
- Katkılarımızı barış sürecine bir şans vermek için kullanmak istiyoruz.
- It must be possible for companies which go bankrupt to be given another chance.
- İflas eden şirketlere bir şans daha verilmesi mümkün olmalıdır.
- This serious charge gives Castro the chance to impose excessively severe punishments under Law 88.
- Bu ciddi suçlama Castro'ya 88 sayılı yasa uyarınca aşırı ağır cezalar uygulama şansı vermektedir.
- This is a dramatic step which reduces the chances of Cuba becoming part of Cotonou.
- Bu, Küba'nın Cotonou'nun bir parçası olma şansını azaltan dramatik bir adımdır.
- We have had a go with sugar, but the EU's export subsidy did not give us a chance.
- Şekeri denedik ama AB'nin ihracat sübvansiyonu bize bir şans vermedi.
- We have the chance to register our views.
- Görüşlerimizi kaydetme şansımız var.
- Whether it will get there I do not know, but we should give it the chance.
- Oraya ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyorum ama ona bir şans vermeliyiz.
- Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
- Ayrıca, bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
- We must ensure that we make the most of this chance.
- Bu şansı en iyi şekilde değerlendirdiğimizden emin olmalıyız.
- When it comes to transporting oil, we are giving old, unsafe, and dangerous ships no more chances.
- Petrol taşımacılığı söz konusu olduğunda eski, güvensiz ve tehlikeli gemilere daha fazla şans tanımıyoruz.
- Although international law has been violated, there is now a chance to reestablish it.
- Her ne kadar uluslararası hukuk ihlal edilmiş olsa da, şimdi bunu yeniden tesis etmek için bir şans var.
- A third criticism from the Council is that there is no chance whatsoever of spending the money this year.
- Konsey'den gelen üçüncü bir eleştiri de paranın bu yıl harcanma şansının olmadığı yönünde.
- They all say that given a second chance, they would do it all again.
- Hepsi ikinci bir şans verilse yine aynı şeyi yapacaklarını söylüyorlar.
- If security is not shared, it has no chance of succeeding.
- Güvenlik paylaşılmazsa, başarılı olma şansı yoktur.
- I ask because this would prejudice the chances of keeping open the future status of Kosovo.
- Bunu soruyorum çünkü bu Kosova'nın gelecekteki statüsünü açık tutma şansına halel getirecektir.
- Here the democracies of Europe have a chance to show the world that cooperation leads to peace and increased prosperity.
- Burada Avrupa demokrasileri, işbirliğinin barışa ve refah artışına yol açtığını dünyaya gösterme şansına sahiptir.
- Unfortunately, I must say that there is very little chance that the Council will change its mind on this matter.
- Ne yazık ki Konsey'in bu konudaki fikrini değiştirme şansının çok az olduğunu söylemeliyim.
- Therefore, we now have the chance to remedy the situation, if only in part.
- Bu nedenle, şimdi durumu kısmen de olsa düzeltme şansına sahibiz.
- This reform will let them stay in the market, this reform will give them the chance to continue trading.
- Bu reform onların piyasada kalmalarını sağlayacak, bu reform onlara ticarete devam etme şansı verecektir.
- Successful placement on a temporary basis increases the chances of permanent employment.
- Geçici olarak başarılı bir işe yerleştirme, kalıcı istihdam şansını arttırır.
- Belgium wants to ban cruise control on its territory and should be given the chance to do so.
- Belçika kendi topraklarında hız sabitleyiciyi yasaklamak istiyor ve bunu yapması için kendisine bir şans verilmeli.
- He will be pilloried and shamed, his chances of a second try constrained.
- Ayıplanacak ve utandırılacak, ikinci bir deneme şansı elinden alınacaktır.
- The landless poor want to be given the chance to survive.
- Topraksız yoksullar kendilerine hayatta kalma şansı verilmesini istiyor.
- I remain, however, convinced that dialogue will improve our chances of moving forward in this area, too.
- Bununla birlikte, diyaloğun bu alanda da ilerleme şansımızı arttıracağına olan inancımı koruyorum.
- The person convicted would then have the chance to prove the lawful origin of the property.
- Suçlu bulunan kişi mülkün yasal kaynağını kanıtlama şansına sahip olacaktır.
- The Council then debated the issue in a calm atmosphere where everybody had the chance to speak and be heard.
- Konsey daha sonra konuyu herkesin konuşma ve sesini duyurma şansı bulduğu sakin bir ortamda tartıştı.
- What they were concerned about was a fair chance for their businesses, and thus for their families, in the future.
- Endişe duydukları şey, gelecekte işletmeleri ve dolayısıyla aileleri için adil bir şans elde etmekti.
- At present we actually have no chance of getting anywhere near the necessary majority in the Council.
- Şu anda Konsey'de gerekli çoğunluğa ulaşma şansımız yok.
- Unfortunately, I must say that there is very little chance that the Council will change its mind on this matter.
- Ne yazık ki, Konseyin bu konudaki fikrini değiştirmesi için çok az şans olduğunu söylemeliyim.
- Well, since you're giving me the chance.
- Madem bana bu şansı veriyorsun.
- A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
- Önünüzde her şeyi sıfırlama şansının olduğu koca bir ömür var.
- A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
- Her şeye yeniden başlama şansınız olan koca bir ömür var önünüzde.
- This might be their only chance to skate here their whole lives.
- Bu onların hayatları boyunca burada kaymak için tek şansları olabilir.
- This will give you a chance to begin getting to know one another.
- Bu size birbirinizi tanımaya başlamak için bir şans verecektir.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Bir savaş durumunda İsraillilerin karşısında Suriye'nin hiç şansı yoktur.
- Well, since you're giving me the chance.
- Yani, madem bana bu şansı veriyorsunuz.
- This is your chance for some peace and quiet, sitting right where you are.
- Bu, olduğunuz yerde otururken biraz huzur ve sessizlik için bir şans.
- This will give you a chance to begin getting to know one another.
- Bu size birbirinizi tanımaya başlama şansı verecektir.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Savaşta Suriyelilerin İsrail'e karşı hiçbir şansı yok.
- This is your chance for some peace and quiet, sitting right where you are.
- Bu senin olduğun yerde oturup biraz huzur ve sessizlik için bir şans.
- A whole lifetime ahead of you with a chance to hit the reset button.
- Sıfırdan başlama şansı ile birlikte önünde koskoca bir dünya var.
- This can reduce your chance of getting a cold, flu, or other illness.
- Bu, soğuk algınlığı, grip veya başka hastalıklara yakalanma şansınızı azaltabilir.
- So, the upshot is tonight's our one chance to steal this thing.
- Sonuç olarak, bu gece bu şeyi çalmak için tek şansımız.
- This might be their only chance to skate here their whole lives.
- Hayatları boyunca burada kaymak için tek şansları bu olabilir.
- The Syrians do not have any chance against Israel in a war.
- Suriyelilerin bir savaşta İsraillilere karşı hiçbir şansı yok.
- This is your chance for some peace and quiet, sitting right where you are.
- Bu, oturduğunuz yerde rahat ve huzur için tek şansınız.
- This can reduce your chance of getting a cold, flu, or other illness.
- Bu; nezle, grip veya başka hastalıklara yakalanma şansınızı azaltabilir.
- Sheldon, this date is probably my one chance with Penny.
- Sheldon, bu randevu muhtemelen Penny ile tek şansım.
- Do not repeat their mistakes, otherwise you might not get another chance for freedom.
- Onların hatalarını tekrarlamayın, aksi takdirde özgürlük için bir şans daha bulamayabilirsiniz.
- Internet marketing really offers a good chance of earning real money online.
- İnternet pazarlamacılığı çevrimiçi olarak gerçek para kazanma konusunda gerçekten iyi bir şans sunuyor.
- Well, since you're giving me the chance.
- Şey, madem bana şans veriyorsunuz.
- Do not repeat their mistakes, otherwise you might not get another chance for freedom.
- Onların hatalarını tekrarlamayın, aksi takdirde hürriyet için bir şansınız daha olmayabilir.
- What are our chances?
- Şansımız nedir?
- Tom should give Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha vermeli.
- Tom has no chance of winning the race.
- Tom'un yarışı kazanma şansı yok.
- Tom still has a chance to win.
- Tom'un hâlâ kazanmak için bir şansı var.
- You didn't give her a chance.
- Ona bir şans vermedin.
- It was pure chance that he won the game.
- Oyunu kazanması tamamen şanstı.
- You wouldn't stand a chance.
- Hiç şansın yok.
- Tom has to give Mary another chance.
- Tom Mary'ye bir şans daha vermeli.
- This is the chance of a lifetime.
- Bu hayatımın şansı.
- I got another chance.
- Bir şansım daha oldu.
- Many would jump at the chance to live in New York.
- Birçok kişi New York'ta yaşama şansını yakalamak için can atardı.
- Tom gave me a second chance.
- Tom bana ikinci bir şans verdi.
- Tom said that he would do that again if he ever got the chance to.
- Tom, şansı olsa bunu tekrar yapacağını söyledi.
- That was our chance.
- O bizim şansımızdı.
- You never gave me a chance.
- Bana hiç şans vermedin.
- It's your only chance.
- Bu senin tek şansın.
- Tom will have only one chance to get that right.
- Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
- It's a chance for all of us to do something good.
- Bu, hepimizin iyi bir şey yapması için bir şans.
- The people wanted a chance to become rich.
- İnsanlar zengin olmak için bir şans istedi.
- He would not take this chance.
- Bu şansı kullanmayacaktı.
- Now's my chance.
- Şimdi benim şansım.
- We'll take our chances.
- Şansımızı deneyeceğiz.
- Keeping a diary also gives us a chance to reflect on our daily life.
- Günlük tutmak bize günlük hayatımız üzerinde düşünme şansı da verir.
- All I want is a chance to help.
- Tüm istediğim yardım etmek için bir şans.
- I hope I get a chance to go to Boston.
- Umarım Boston'a gitme şansım olur.
- Just give me another chance.
- Bana bir şans daha ver.
- Tom has no chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı yok.
- Do you think she has a chance of winning?
- Sence kazanma şansı var mı?
- He has no chance of recovering.
- Onun iyileşme şansı yok.
- I should give them a chance.
- Onlara bir şans vermeliyim.
- I deserve another chance.
- Bir şansı daha hak ediyorum.
- Let's not waste this chance.
- Bu şansı boşa harcamayalım.
- You never gave Tom a chance.
- Sen Tom'a hiç şans vermedin.
- I gave her another chance.
- Ona bir şans daha verdim.
- Please give Tom another chance, OK?
- Lütfen Tom'a bir şans daha ver, tamam mı?
- We should give Tom a chance to confess.
- Tom'a itiraf etmesi için bir şans vermeliyiz.
- Tom should give Mary another chance.
- Tom Mary'ye bir şans daha vermeli.
- We didn't get a chance to talk with Tom.
- Tom'la konuşma şansımız olmadı.
- What are the chances that I'll actually get the job?
- İşi gerçekten alma şansım nedir?
- Please give my proposal one more chance.
- Lütfen önerime bir şans daha verin.
- I wish Tom would give us another chance.
- Keşke Tom bize bir şans daha verse.
- Tom should be given a chance.
- Tom'a bir şans verilmeli.
- We still have a chance to win.
- Hala kazanma şansımız var.
- I'm giving you a second chance.
- Sana ikinci bir şans veriyorum.
- What're the chances I'll actually get the job?
- İşi gerçekten alma şansım nedir?
- You've had your chance.
- Şansını denedin.
- You won't get another chance to do that anytime soon.
- Yakın zamanda bunu yapmak için başka bir şansın olmayacak.
- You don't stand a chance.
- Hiç şansın yok.
- Give us one more chance.
- Bize bir şans daha tanı.
- Tom has had his chance.
- Tom'un şansı vardı.
- I'm going to ask you a question, but you'll only get one chance to guess the answer.
- Sana bir soru soracağım ama cevabı tahmin etmek için sadece bir şansın olacak.
- I should give Tom a chance to do that.
- Tom'a bunu yapmak için bir şans vermeliyim.
- You didn't give him a chance.
- Ona bir şans vermedin.
- As long as you have hope, a chance remains.
- Umudunuz olduğu sürece, bir şansınız vardır.
- There is no chance of escaping this place for the likes of us.
- Bizim gibiler için buradan kaçma şansı yok.
- Give us a chance.
- Bize bir şans verin.
- We should give Tom a chance to tell us what really happened.
- Tom'a gerçekte ne olduğunu anlatması için bir şans vermeliyiz.
- Tom may still have a chance.
- Tom'un hâlâ bir şansı olabilir.
- I'll give Tom one more chance.
- Tom'a bir şans daha vereceğim.
- You should've left when you had the chance.
- Şansın varken gitmeliydin.
- You might not get another chance.
- Başka bir şansın olmayabilir.
- Give me one more chance.
- Bana bir şans daha ver.
- You missed your chance.
- Şansını kaçırdın.
- Tom will give you another chance.
- Tom sana bir başka şans verecek.
- I don't think we have any chance of winning.
- Kazanma şansımız olduğunu sanmıyorum.
- You don't stand a chance.
- Senin şansın yok.
- Tom has a good chance of winning the election.
- Tom'un seçimi kazanma şansı yüksektir.
- Tom didn't even give Mary a chance to explain.
- Tom, Mary'ye açıklama şansı bile vermedi.
- This is your big chance.
- Bu senin için büyük bir şans.
- Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen bir şans meselesidir.
- I can't pass up this chance.
- Bu şansı kaçıramam.
- Tom gave me another chance.
- Tom bana bir şans daha verdi.
- Tom wasn't given the chance you and I were given.
- Tom'a sana ve bana verilen şans verilmedi.
- Don't leave it up to chance.
- İşi şansa bırakma.
- I'm going to have the chance to do that the day after tomorrow.
- Yarından sonraki gün bunu yapma şansım olacak.
- There's no chance of him financing his electoral campaign.
- Seçim kampanyasını finanse etme şansı yok.
- Is there any chance we can succeed?
- Başarabileceğimize dair herhangi bir şansımız var mı?
- I'd really like a chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için gerçekten bir şans istiyorum.
- Do you think there's any chance we'll be able to finish this on time?
- Bunu zamanında bitirebileceğimize dair bir şans olduğunu düşünüyor musun?
- I'm glad I got a chance to see you again.
- Seni tekrar görme şansım olduğuna sevindim.
- What are Tom's chances of winning?
- Tom'un kazanma şansı nedir?
- She missed her chance.
- O şansını kaçırdı.
- Tom will have only one chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için sadece bir şansı olacak.
- I had no chance to escape.
- Kaçmak için şansım yoktu.
- I never got a chance to say goodbye to Tom.
- Tom'la hiç vedalaşma şansım olmadı.
- He has a good chance of getting elected.
- Seçilme şansı yüksek.
- I was the one who said we should give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermemiz gerektiğini söyleyen bendim.
- Is there any chance you could be ready in an hour?
- Bir saat içinde hazır olma şansınız var mı?
- Tom should give Mary a chance to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapma şansı vermeli.
- I had the chance to buy that, but I decided not to.
- Onu satın alma şansım vardı ama almamaya karar verdim.
- You have only one chance to answer correctly.
- Doğru cevap vermek için sadece bir şansınız var.
- If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
- Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, onun hayatta kalma şansı olmayacaktı.
- I'm giving Tom one last chance.
- Tom'a son bir şans veriyorum.
- You know as well as I do that we have no chance of surviving.
- Hayatta kalma şansımızın olmadığını sen de benim kadar biliyorsun.
- Tom needs to be given a second chance.
- Tom'a ikinci bir şans verilmesi gerekiyor.
- Give her another chance.
- Ona bir şans daha ver.
- I don't think we'd have any chance of winning.
- Kazanma şansımız olduğunu sanmıyorum.
- What are my chances of surviving?
- Hayatta kalma şansım nedir?
- Tom has a good chance of being hired for the job.
- Tom'un bu iş için işe alınma şansı yüksek.
- I never had a chance to give Tom the message.
- Tom'a mesajı verme şansım hiç olmadı.
- I hope I will have a chance to see you next time I'm in New York.
- Umarım seni bir daha ki sefere New York'tayken görme şansına sahip olurum.
- What do you think Tom's chances of getting into Harvard are?
- Harvard'a girmede Tom'un şansının ne olduğunu düşünüyorsun?
- Give him a second chance.
- Ona ikinci bir şans verin.
- Please give me a second chance.
- Lütfen bana ikinci bir şans ver.
- Give him a second chance.
- Ona ikinci bir şans ver.
- Is there any chance you could help me get them?
- Onları almam için bana yardım etme şansın var mı?
- I think we have a good chance of winning.
- Bence iyi bir kazanma şansımız var.
- He will have no chance of winning her heart.
- Onun kalbini kazanma şansı olmayacak.
- You have a good chance of being chosen.
- Seçilme şansın yüksek.
- Tom owes Mary a chance.
- Tom, Mary'ye bir şans borçlu.
- He is beyond the chance of recovery.
- İyileşme şansı yok.
- Give her a second chance.
- Ona ikinci bir şans verin.
- He has no chance of succeeding.
- Onun başarma şansı yok.
- Tom doesn't stand a chance.
- Tom'un hiç şansı yok.
- This is your only chance.
- Bu sizin tek şansınız.
- Aren't you looking forward to your next chance to speak?
- Bir sonraki konuşma şansını iple çekmiyor musun?
- Let's give Tom a chance.
- Tom'a bir şans verelim.
- Let's take that chance.
- Şansımızı deneyelim.
- You'll get the chance to do that.
- Bunu yapma şansın olacak.
- Please give them a chance.
- Lütfen onlara bir şans ver.
- You've ruined my chances at being popular.
- Popüler olma şansımı mahvettin.
- Tom is never going to be given the chance to do that, is he?
- Tom'a bunu yapma şansı asla verilmeyecek, değil mi?
- Wait for a second chance.
- İkinci bir şansı bekle.
- Please give us one more chance.
- Lütfen bize bir şans daha ver.
- Tom begged Mary to give him another chance.
- Tom, Mary'ye ona bir şans daha vermesi için yalvardı.
- Let's give Tom a chance before we freak out.
- Çıldırmadan önce Tom'a bir şans verelim.
- Layla missed a chance of rescue.
- Layla kurtarma şansını kaçırdı.
- I gave you a chance, but you didn't take it.
- Sana bir şans verdim ama sen kullanmadın.
- If he were given another chance, he'd do his best.
- Eğer ona bir şans daha verilirse o elinden gelenin en iyisini yapar.
- There is a good chance that he will win.
- Onun kazanma şansı yüksek.
- We have no chance of winning.
- Kazanma şansımız yok.
- I gave them another chance.
- Ben onlara bir şans daha verdim.
- A chance like this only comes along once in a lifetime.
- Bunun gibi bir şans, ömür boyunca sadece bir kez gelir.
- The teacher was quite candid about my chances of entering Tokyo University.
- Öğretmenim Tokyo Üniversitesi'ne girme şansım konusunda oldukça samimiydi.
- Let's take a chance on the weather.
- Havaya bir şans verelim.
- There's the chance to get a huge income in this business, a million yen a month is possible!
- Bu işte büyük bir gelir elde etme şansı var, ayda bir milyon yen mümkün!
- Please give me one last chance.
- Rica ediyorum, son bir şans daha ver.
- Tom didn't have a chance.
- Tom'un hiç şansı yoktu.
- My chances of winning are slim.
- Kazanma şansım çok az.
- I should've kissed Tom when I had the chance.
- Şansım varken Tom'u öpmeliydim.
- This is your only chance.
- Bu senin tek şansın.
- There's absolutely no chance that Tom will win the race.
- Tom'un yarışı kazanma şansı kesinlikle yok.
- At least give me a chance.
- En azından bana bir şans ver.
- This may be our only chance to figure out what happened.
- Olanları anlamak için tek şansımız bu olabilir.
- A chance like this only comes along once in a blue moon.
- Böyle bir şans sadece kırk yılda bir gelir.
- You never gave us a chance.
- Bize hiç şans vermedin.
- I need another chance.
- Bir şansa daha ihtiyacım var.
- Would you do that if you had the chance?
- Şansın olsa onu yapar mısın?
- Did you have a chance to talk to Tom?
- Tom'la konuşmak için bir şansın var mıydı?
- Give us a chance to investigate it.
- Bunu araştırmamız için bize bir şans ver.
- There is no chance of a union between the two countries.
- İki ülke arasında hiçbir ittifak şansı yok.
- This is a chance one shouldn't lose.
- Bu, kaçırılmaması gereken bir şans.
- That team has little, if any, chance of winning.
- O takımın kazanma şansı varsa bile çok az.
- I have to give her a chance.
- Ona bir şans vermem gerekiyor.
- Tom might still have a chance.
- Tom'un hâlâ bir şansı olabilir.
- Tom isn't taking any chances.
- Tom işini şansa bırakmıyor.
- The scholarship gave me a chance to continue my studies.
- Burs bana eğitimime devam etme şansı verdi.
- Give him a chance.
- Ona bir şans verin.
- Let's give them another chance.
- Onlara bir şans daha verelim.
- I've missed another chance.
- Bir şansı daha kaçırdım.
- Nobody believed he stood a chance of winning the match.
- Kimse onun maçı kazanma şansı olduğuna inanmıyordu.
- I wish Tom would give us another chance.
- Keşke Tom bize bir şans daha verseydi.
- I gave Tom many chances.
- Ben Tom'a pek çok şans verdim.
- Once I had the chance to visit Paris.
- Bir keresinde Paris'i ziyaret etme şansım olmuştu.
- All I want is a chance to say I'm sorry.
- Tek istediğim üzgün olduğumu söylemek için bir şans.
- This may be our only chance to help Tom.
- Bu Tom'a yardım etmek için tek şansımız olabilir.
- I've decided to give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeye karar verdim.
- I stand a better chance alone.
- Yalnız daha çok şansım var.
- Do you think Tom has any chance of being elected class president?
- Tom'un sınıf başkanı seçilme şansı olduğunu düşünüyor musun?
- We may never have another chance.
- Bir daha asla şansımız olmayabilir.
- I still have a chance to win.
- Hala kazanma şansım var.
- I lost another chance.
- Bir şansımı daha kaybettim.
- Tom may still have a chance.
- Tom'un hala bir şansı olabilir.
- Tom didn't give Mary a chance to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapması için bir şans vermedi.
- You won't have a chance.
- Hiç şansın yok.
- Tom doesn't want to take any chances.
- Tom işini şansa bırakmak istemiyor.
- Tom has been given a second chance.
- Tom'a ikinci bir şans verildi.
- We may never have another chance to talk in private.
- Özel konuşmak için asla bir şansımız daha olmayabilir.
- Tom has absolutely no chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı kesinlikle yok.
- He gave me one last chance.
- O bana son bir şans verdi.
- I'm getting a second chance.
- İkinci bir şans alıyorum.
- Tom didn't give me a chance to talk to him.
- Tom bana onunla konuşma şansı vermedi.
- I didn't even get a chance to go swimming.
- Yüzmeye gitme şansım bile olmadı.
- I'd rather not take any chances.
- İşi şansa bırakmamayı tercih ederim.
- Did Tom get a chance?
- Tom'un şansı var mıydı?
- Tom thinks there's a good chance he'll find Mary.
- Tom, Mary'yi bulma şansının yüksek olduğunu düşünüyor.
- I don't often have the chance to speak French.
- Fransızca konuşma şansım pek olmuyor.
- I need a chance to get even.
- Ödeşmek için bir şansa ihtiyacım var.
- It's her only chance.
- Bu onun tek şansı.
- What we want is a chance to earn a decent living.
- İstediğimiz iyi bir yaşam kazanmak için bir şans.
- What're the chances that Tom will actually get the job?
- Tom'un gerçekten işi alma şansı nedir?
- There's no chance that he'll recover.
- İyileşme şansı yok.
- I'm willing to give you another chance.
- Sana bir şans daha vermeye hazırım.
- She will never have a second chance to visit Europe.
- Avrupa'yı ziyaret etmek için asla ikinci bir şansı olmayacak.
- Tom wouldn't stand a chance.
- Tom'un hiç şansı yok.
- You didn't give us a chance.
- Bize bir şans vermedin.
- We wouldn't stand a chance against Tom's gang.
- Bizim Tom'un çetesine karşı bir şansımız yoktu.
- You're not even giving it a chance.
- Ona bir şans bile vermiyorsun.
- We may never have the chance.
- Asla şansımız olmayabilir.
- Unfortunately, I never got the chance to meet her.
- Maalesef, onunla hiç tanışma şansım olmadı.
- Give me a chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için bana bir şans ver.
- I'm going to give you a final chance.
- Sana son bir şans daha vereceğim.
- I didn't have a chance.
- Benim bir şansım yoktu.
- Please give me a chance to explain.
- Lütfen açıklamam için bana bir şans verin.
- I'll give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vereceğim.
- Just give me a chance, OK?
- Bana bir şans ver, tamam mı?
- Everyone deserves a second chance.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.
- Here's my chance.
- İşte benim şansım.
- Tom didn't have a chance to visit Mary the last time he was in Boston.
- Tom son kez kez Boston'dayken Mary'yi ziyaret etme şansı yoktu.
- I should give Tom a chance to do that.
- Tom'a bunu yapması için bir şans vermeliyim.
- Tom is going to get another chance.
- Tom'un bir şansı daha olacak.
- You should give it a chance.
- Bir şans vermelisin.
- There are no second chances.
- İkinci bir şans yok.
- I may not get another chance.
- Başka bir şansım olmayabilir.
- We'll take that chance.
- Bu şansı kullanacağız.
- Tom was given a second chance.
- Tom'a ikinci bir şans verildi.
- I should've asked her when I had the chance.
- Şansım varken ona sormam gerekirdi.
- Tom is taking a huge chance.
- Tom büyük bir şans alıyor.
- Tom may not get another chance.
- Tom'un başka şansı olmayabilir.
- We have to give the plan a chance to work.
- Planın işlemesi için bir şans tanımalıyız.
- This may be our only chance to figure out what happened.
- Bu bizim ne olduğunu anlamak için tek şansımız olabilir.
- I don't stand a chance of winning.
- Kazanma şansım yok.
- We have to give the plan a chance to work.
- İşlemesi için plana bir şans vermek zorundayız.
- We have a fighting chance here.
- Burada mücadele şansımız var.
- Don't take chances.
- Şansa bırakmayın.
- Tom jumped at the chance to go to Boston.
- Tom Boston'a gitme şansına atladı.
- I didn't really give Tom a chance.
- Aslında Tom'a şans tanımamıştım.
- Tom had no chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için hiç şansı yoktu.
- I had my chance.
- Şansım vardı.
- All I want is a chance to do something for Tom.
- Tek istediğim Tom için bir şeyler yapma şansı.
- Is there any chance you could help me get them?
- Onları almam için bana yardım etme şansınız var mı?
- We've been given another chance.
- Bize bir şans daha verildi.
- Yeah, fat chance!
- Evet, büyük şans!
- You never gave Tom a chance.
- Tom'a hiç şans vermedin.
- What are Tom's chances?
- Tom'un şansı nedir?
- I didn't even have a chance to talk to Tom.
- Benim bile Tom'la konuşma şansım yoktu.
- Is there any chance that Tom can win?
- Tom'un bir kazanabilme şansı var mı?
- Give us a chance to investigate it.
- Onu araştırmak için bize bir şans verin.
- Give us a chance.
- Bize bir şans ver.
- You never gave it a chance.
- Sen buna hiç bir şans vermedin.
- Tom didn't even get a chance to say goodbye.
- Tom'un veda etme şansı bile olmadı.
- I don't have a snowball's chance in hell.
- Hiç şansım yok.
- Everybody still has a chance.
- Herkesin hala bir şansı var.
- Tom won't give Mary a chance.
- Tom Mary'ye bir şans vermeyecek.
- I'll give them another chance.
- Onlara bir şans daha vereceğim.
- There is little chance of his winning.
- Onun az miktarda kazanma şansı vardır.
- I can't afford to take any chances.
- İşi şansa bırakamam.
- I thought I had a good chance.
- İyi bir şansımın olduğunu düşündüm.
- It was pure chance Tom won the race.
- Tom'un yarışı kazanması tamamen şanstı.
- Give us one more chance.
- Bize bir şans daha ver.
- I'm getting a second chance.
- İkinci bir şansım var.
- I hope I get the chance to go to Boston.
- Umarım Boston'a gitme şansım olur.
- Give us a second chance.
- Bize ikinci bir şans verin.
- We never got the chance.
- Hiç şansımız olmadı.
- The police gave Tom the chance to surrender.
- Polis Tom'a teslim olması için şans verdi.
- I wonder if there's a chance Tom will help us.
- Acaba Tom'un bize yardım etme şansı var mı?
- Even if you lose the game, you'll have another chance.
- Oyunu kaybetsen bile, bir şansın daha olacak.
- I might have a chance.
- Benim bir şansım olabilir.
- Tom is giving you a second chance.
- Tom sana ikinci bir şans veriyor.
- I'll give you a chance.
- Sana bir şans vereceğim.
- You don't have a chance.
- Şansın yok.
- Tom will get his chance.
- Tom'un şansı olacak.
- We never got the chance to do that.
- Bunu yapma şansımız hiç olmadı.
- There's a chance it might be Tom.
- Bunun Tom olabileceğine dair bir şans var.
- Hey, give me a chance.
- Hey, bana bir şans ver.
- Is there any chance we can succeed?
- Başarılı olma şansımız var mı?
- His chances of being elected are good.
- Seçilme şansı yüksek.
- You were so close, so we'll give you one last chance.
- Çok yakındın, bu yüzden sana son bir şans veriyoruz.
- Tom has little chance of winning the election.
- Tom'un seçimi kazanma şansı az.
- Give me a chance to prove it.
- Bunu kanıtlamam için bana bir şans ver.
- Unfortunately, I never got the chance to meet her.
- Ne yazık ki, onunla tanışma şansım olmadı.
- We've got to take the chance.
- Bu şansı kullanmalıyız.
- Now we've got a chance.
- Şimdi bir şansım var.
- I want to give you the chance to do that.
- Bunu yapman için sana bir şans vermek istiyorum.
- I deserve a second chance.
- İkinci bir şansı hak ediyorum.
- Tom took a chance on me.
- Tom bana bir şans verdi.
- I don't intend to leave it to chance.
- Onu şansa bırakmak istemiyorum.
- This was your big chance, Tom, and you blew it.
- Bu senin büyük şansındı, Tom, ve sen onu harcadın.
- Tom should've kissed Mary when he had the chance.
- Tom şansı varken Mary'yi öpmeliydi.
- I've given you too many chances.
- Sana çok fazla şans verdim.
- Tom won't have a chance.
- Tom'un hiç şansı yok.
- This is his only chance.
- Bu onun tek şansı.
- Tom never got a chance to talk to Mary.
- Tom'un Mary ile konuşma şansı hiç olmadı.
- Take a chance on yourself.
- Kendine bir şans tanı.
- Let's give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha verelim.
- I gave Tom a chance to work for me.
- Tom'a benim için çalışması için bir şans verdim.
- Tom wouldn't even give me a chance to explain why I did what I did.
- Tom bana yaptığım şeyi neden yaptığımı açıklama şansı bile vermedi.
- Now we've got a chance.
- Şimdi bir şansımız var.
- I should give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermeliyim.
- Does Tom have a chance?
- Tom'un bir şansı var mı?
- Tom is giving Mary another chance.
- Tom Mary'e bir şans daha veriyor.
- You had your chance.
- Şansın vardı.
- If I have the chance, I'll definitely travel to Beijing.
- Eğer şansım olursa, kesinlikle Pekin'e gideceğim.
- Is there any chance that he'll recover?
- İyileşme şansı var mı?
- Is there any chance that he'll resign?
- İstifa etme şansı var mı?
- Without your help, Tom doesn't have a chance.
- Senin yardımın olmadan Tom'un hiç şansı yok.
- Is there any chance that you won't do that?
- Bunu yapmayacağın dair bir şans var mı?
- Give people a second chance.
- İnsanlara ikinci bir şans verin.
- He threw away his chance of promotion.
- Terfi şansını elinin tersiyle itti.
- Tom gave Mary another chance.
- Tom, Mary'ye başka bir şans verdi.
- I thought I'd have another chance to do that.
- Bunu yapmak için bir şansım daha olur diye düşünmüştüm.
- Tom has to give Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha vermeli.
- We've still got a chance.
- Bizim hâlâ bir şansımız var.
- The longer we wait, the less chance we have of finding Tom.
- Ne kadar çok beklersek o kadar az Tom'u bulma şansımız olur.
- Do we have a small chance of winning?
- Küçük bir kazanma şansımız var mı?
- I'll give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vereceğim.
- He has a good chance of being elected.
- Seçilme şansı yüksek.
- I lost my only chance to appear on television.
- Televizyonda görünmek için tek şansımı kaybettim.
- Last summer, I had a chance to go to Boston, but I didn't go.
- Geçen yaz Boston'a gitme şansım vardı ama gitmedim.
- We wouldn't stand a chance against Tom's gang.
- Tom'un çetesine karşı hiç şansımız olmaz.
- Wilson clearly had the best chance to win.
- Wilson açıkça kazanmak için en iyi şansa sahipti.
- Tom will have only one chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için sadece tek bir şansı olacak.
- There's no third chance.
- Üçüncü bir şans yok.
- Tom wanted to give Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha vermek istedi.
- Tom says that you deserve a chance.
- Tom bir şansı hak ettiğini söylüyor.
- I thought you'd jump at the chance.
- Bu şansı kaçırmayacağınızı düşünmüştüm.
- A chance like this only comes along once in a lifetime.
- Böyle bir şans hayatta bir kez gelir.
- We don't have any chance of winning.
- Kazanma şansımız yok.
- You had a chance.
- Bir şansın vardı.
- Tom has no chance of recovering.
- Tom'un iyileşme şansı yok.
- Do you think Tom has any chance of winning?
- Sizce Tom'un kazanma şansı var mı?
- Tom should've left when he had the chance.
- Tom şansı varken ayrılmalıydı.
- Give it a chance.
- Bir şans ver.
- I hope you'll give Tom a chance.
- Umarım Tom'a bir şans verirsin.
- Layla missed a chance of rescue.
- Leyla kurtulma şansını kaçırdı.
- I think Tom still has a chance.
- Sanırım Tom'un hâlâ bir şansı var.
- We'll have to take that chance.
- Bu şansı değerlendirmemiz gerekecek.
- Would you do that if you had the chance?
- Şansın olsa bunu yapar mıydın?
- I had the chance to seal it.
- Mühürleme şansım vardı.
- Tom didn't give me a chance.
- Tom bana bir şans vermedi.
- Give the administration a chance.
- Yönetime bir şans ver.
- Tom didn't want to take any chances.
- Tom işini şansa bırakmak istemiyordu.
- Give me a chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmam için bana bir şans ver.
- Tom still has a chance.
- Tom'un hâlâ bir şansı var.
- Mary is going to give you another chance.
- Mary sana bir şans daha verecek.
- Give her a chance.
- Ona bir şans tanı.
- This may be our only chance.
- Bu bizim tek şansımız olabilir.
- Do you think there's a chance I could get that job?
- Sence o işe girme şansım var mı?
- Fadil got another chance of freedom.
- Fadıl'ın bir özgürlük şansı daha oldu.
- Dan gave Linda numerous chances to explain.
- Dan Linda'ya, açıklamak için sayısız şans verdi.
- We should give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermemiz gerek.
- This is his only chance.
- Bu onun tek şansıdır.
- You should've given Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeliydin.
- I gave him a chance.
- Ona bir şans verdim.
- This may be our only chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için tek şansımız bu olabilir.
- Fadil offered Layla a chance for revenge.
- Fadıl, Leyla'ya intikam için bir şans sundu.
- We never had the chance.
- Hiç şansımız yoktu.
- I should be given a chance.
- Bana bir şans verilmeli.
- We didn't have a chance.
- Hiç şansımız yoktu.
- Tom has decided to give Mary a second chance.
- Tom, Mary'ye ikinci bir şans vermeye karar verdi.
- Please give us another chance.
- Lütfen bize bir şans daha verin.
- Tom will give you another chance.
- Tom sana bir şans daha verecek.
- Can you give Tom another chance?
- Tom'a başka bir şans verebilir misin?
- There's a good chance that he'll come.
- Gelmesi için büyük bir şans var.
- Tom has no chance, right?
- Tom'un şansı yok değil mi?
- We don't want to take any chances.
- İşi şansa bırakmak istemiyoruz.
- Everybody wants another chance.
- Herkes bir şans daha istiyor.
- Let's give Tom a chance to do the right thing.
- Tom'a doğru şeyi yapması için bir şans verelim.
- The chances are two to one against us.
- Şans ikiye bir aleyhimize.
- There is little chance of his winning.
- Kazanma şansı çok az.
- I'm prepared to give you a second chance if you want it.
- Eğer istersen sana ikinci bir şans vermeye hazırım.
- I gave Tom many chances.
- Tom'a birçok şans verdim.
- Give peace a chance.
- Barışa bir şans verin.
- Give me a chance to explain.
- Bana bir açıklama şansı ver.
- I hope you get a chance to come to Boston.
- Umarım Boston'a gelme şansın olur.
- I'll give him another chance.
- Ona bir şans daha vereceğim.
- The people wanted a chance to become rich.
- İnsanlar zengin olmak için bir şans istiyordu.
- They gave him a chance to escape.
- Ona kaçması için bir şans verdiler.
- Tom has good chance of winning.
- Tom iyi bir kazanma şansına sahip.
- Tom doesn't have a chance.
- Tom'un şansı yok.
- Please give me a chance.
- Lütfen bana bir şans ver.
- She will never have a second chance to visit Europe.
- Avrupa'yı ziyaret etmesi için asla ikinci bir şansı olmayacak.
- I didn't get a second chance.
- Ben ikinci bir şans almadım.
- You refuse to give anyone else a chance.
- Başkasına şans vermeyi reddediyorsun.
- I deserve another chance.
- Başka bir şansı hak ediyorum.
- Fadil really didn't have a chance.
- Fadıl'ın gerçekten hiç şansı yoktu.
- I'm giving you a chance.
- Sana bir şans veriyorum.
- There will be other chances to do this later.
- Bunu daha sonra yapmak için başka şanslar da olacak.
- Tom should've listened to you and bought that painting when he had the chance.
- Tom seni dinlemeli ve şansı varken o tabloyu satın almalıydı.
- Is there any chance you'll come back to Boston again this year?
- Bu yıl Boston'a tekrar gelme şansınız var mı?
- Nobody gave us a chance.
- Hiç kimse bize bir şans vermedi.
- Let's give Tom a chance to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak için Tom'a bir şans verelim.
- Tom should give Mary a chance to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapması için bir şans vermeli.
- I can do it if you give me a chance.
- Bana bir şans verirseniz yapabilirim.
- I'll give you just one more chance.
- Sana bir şans daha vereceğim.
- Internet gave me the chance to be popular.
- İnternet bana popüler olma şansını verdi.
- I don't give second chances.
- İkinci bir şans daha vermem.
- You've ruined the best chance we had to get rid of Tom.
- Tom'dan kurtulmak için elimizdeki en iyi şansı mahvettin.
- We've got a chance.
- Bizim bir şansımız var.
- Tom has no chance of winning Mary back.
- Tom'un Mary'yi geri kazanma şansı yok.
- There must be a chance.
- Bir şans olmalı.
- I gave him another chance.
- Ona bir şans daha verdim.
- Everybody wants another chance.
- Herkes başka bir şans ister.
- There's little chance of keeping slim, unless you stick to a diet.
- Diyet yapmadığınız sürece zayıf kalma şansınız çok az.
- I want to give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermek istiyorum.
- I lost my only chance to appear on television.
- Televizyona çıkmak için tek şansımı kaybettim.
- Do you think we have any chance of winning?
- Kazanma şansımız olduğunu düşünüyor musun?
- You lost your chance.
- Şansını yitirdin.
- I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'a vurmalıydım.
- Tom doesn't deserve a second chance.
- Tom ikinci bir şansı hak etmiyor.
- I gave Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha verdim.
- Tom had a chance to travel to Boston.
- Tom'un Boston'a seyahat etme şansı vardı.
- I'll take my chances with you.
- Şansımı seninle deneyeceğim.
- Do you think there's any chance we'll be able to finish this on time?
- Sence bu işi zamanında bitirebilme şansımız var mı?
- You don't have a chance.
- Hiç şansın yok.
- I'm going to give you one last chance.
- Sana son bir şans vereceğim.
- She doesn't stand a chance.
- Hiç şansı yok.
- Sami deserves a second chance.
- Sami ikinci bir şansı hak ediyor.
- As long as you have hope, a chance remains.
- Umudun olduğu sürece bir şans vardır.
- Do you think there's a chance that Tom will be there?
- Sence Tom'un orada olma şansı var mı?
- Just give us a chance.
- Bize bir şans ver.
- Wait for a second chance.
- İkinci bir şans için bekle.
- I didn't even get a chance to see Tom.
- Tom'u görme şansım bile olmadı.
- Tom didn't really give Mary a chance.
- Tom gerçekten Mary'ye bir şans vermedi.
- Please give us another chance.
- Lütfen bize bir şans daha ver.
- Tom got a chance to start over.
- Tom'un yeniden başlama şansı var.
- I hope I'll get a chance to see you next time I'm in Boston.
- Umarım bir dahaki sefere Boston'a geldiğimde seni görme şansım olur.
- There is but one chance left.
- Sadece bir şans kaldı.
- We're not going to take any chances.
- İşi şansa bırakmayacağız.
- Take care not to throw away this chance.
- Bu şansı boşa harcamamaya özen gösterin.
- Taking everything into consideration, they ought to be given another chance.
- Her şeyi göz önünde bulundurursak, onlara bir şans daha verilmeli.
- There's a good chance that he'll be elected.
- Seçilme şansı yüksek.
- No one gave him a good chance.
- Kimse ona iyi bir şans vermedi.
- We've still got a chance.
- Hâlâ bir şansımız var.
- Do you think she has a chance of winning?
- Sence onun kazanma şansı var mı?
- There's a chance this might be Tom's.
- Bunun Tom'unki olabilme şansı var.
- We should give Tom a chance to do that.
- Tom'a onu yapması için bir şans vermeliyiz.
- We all deserve a chance.
- Hepimiz bir şansı hak ediyoruz.
- We had our chances.
- Şansımız vardı.
- Is there any chance this is a mistake?
- Bunun bir hata olma şansı var mı?
- The police gave Tom the chance to surrender.
- Polis Tom'a teslim olması için bir şans verdi.
- You never gave it a chance.
- Hiç şans vermedin.
- Tomorrow is not a promise, but a chance.
- Yarın bir söz değil ama bir şans.
- Please give me one last chance.
- Lütfen bana son bir şans ver.
- You'll definitely get a chance to do that.
- Bunu yapmak için kesinlikle bir şansın olacak.
- I got another chance to do that.
- Onu yapmak için bir şansım daha var.
- Do you think there's still a chance that that'll happen?
- Bunun olacağına dair hâlâ bir şans olduğunu düşünüyor musun?
- I thought Tom could handle the job if I gave him a chance.
- Eğer ona bir şans verirsem Tom'un bu işin üstesinden gelebileceğini düşündüm.
- Is there any chance that Tom can win?
- Tom'un kazanma şansı var mı?
- I'm giving you one last chance.
- Sana son bir şans veriyorum.
- Tom had no chance to win that fight.
- Tom'un bu kavgayı kazanma şansı yoktu.
- I knew my only chance was to trust my instincts.
- Tek şansımın içgüdülerime güvenmek olduğunu biliyordum.
- You never gave her a chance.
- Ona hiç şans vermedin.
- I asked Tom to give me a second chance.
- Tom'dan bana ikinci bir şans vermesini istedim.
- We'll just have to take our chances.
- Şansımızı denemek zorundayız.
- I'll give you another chance if you want it.
- Eğer istersen sana bir şans daha veririm.
- I had a chance to do that.
- Bunu yapma şansım vardı.
- He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
- Tom has no chance of winning Mary back.
- Tom'un Mary'yi geri kazanma şansı hiç yok.
- We have small chance to win.
- Kazanmak için ufak bir şansımız var.
- We have small chance to win.
- Kazanmak için küçük bir şansımız var.
- I don't think you're going to have the chance to meet Tom.
- Tom'la tanışma şansın olacağını sanmıyorum.
- Tom gave me a chance.
- Tom bana bir şans verdi.
- Let's give him another chance.
- Ona bir şans daha verelim.
- I hope I get the chance to ask Tom that question.
- Umarım Tom'a bu soruyu sorma şansım olur.
- I don't intend to leave it to chance.
- İşi şansa bırakmaya niyetim yok.
- Why not give us a chance?
- Neden bize bir şans vermiyorsun?
- We should leave nothing to chance.
- Hiçbir şeyi şansa bırakmamalıyız.
- You never stood a chance.
- Hiç şansın olmadı.
- I think you should give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermen gerektiğini düşünüyorum.
- I never had the chance to say goodbye.
- Vedalaşma şansım olmadı.
- Tom pleaded with Mary to give him another chance.
- Tom, kendisine başka bir şans vermesi için Mary'ye yalvardı.
- I think Tom should give Mary a second chance.
- Sanırım Tom, Mary'ye ikinci bir şans vermeli.
- We'll give you one more chance.
- Sana bir şans daha vereceğiz.
- Even if you fail this time, you'll have another chance.
- Bu sefer başarısız olsanız bile, başka bir şansınız olacak.
- There's a very good chance that Tom will do that.
- Tom'un bunu yapma şansı çok yüksek.
- I asked Tom to give me a second chance.
- Tom'un bana ikinci bir şans vermesini istedim.
- I just need one more chance.
- Sadece bir şansa daha ihtiyacım var.
- I didn't have a chance.
- Hiç şansım yoktu.
- You didn't give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermedin.
- Give him a chance.
- Ona bir şans ver.
- Tom might still have a chance.
- Tom'un hala bir şansı olabilir.
- Are you saying there's still a chance that we can get this done on time?
- Bunu zamanında yaptırabilmemiz için hâlâ bir şans olduğunu mu söylüyorsun?
- I suggest that perhaps we should give Tom a second chance.
- Belki de Tom'a ikinci bir şans vermeliyiz.
- Tom had a chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için bir şansı vardı.
- Do you think there's any chance Tom will be able to find Mary?
- Tom'un Mary'i bulabilmesi için herhangi bir şansı olduğunu düşünüyor musun?
- I didn't get a second chance.
- İkinci bir şansım olmadı.
- Tom got another chance.
- Tom'un bir şansı daha oldu.
- Tom didn't have a chance to get out.
- Tom'un dışarı çıkma şansı yoktu.
- We've been given a second chance.
- Bize ikinci bir şans verildi.
- Would you give me a chance to explain?
- Açıklamam için bana bir şans verir misiniz?
- I'm not taking any chances.
- İşimi şansa bırakmıyorum.
- You lost your chance.
- Şansını kaybettin.
- Tom has a good chance of getting elected.
- Tom'un seçilme şansı yüksek.
- Tomorrow is not a promise, but a chance.
- Yarın bir söz değil, bir şanstır.
- This is your chance.
- Bu senin şansın.
- We had one chance.
- Bizim bir şansımız vardı.
- Please give us a chance.
- Lütfen bize bir şans ver.
- I think Tom should give Mary a second chance.
- Bence Tom, Mary'ye ikinci bir şans vermeli.
- Give me another chance.
- Bana bir şans daha verin.
- I have to give them a chance.
- Onlara bir şans vermeliyim.
- There's no chance that Tom will be late today.
- Tom'un bugün geç kalma şansı yok.
- I hope you get a chance to go to Boston.
- Umarım Boston'a gitme şansın olur.
- I didn't want to pass up the chance of seeing Hong Kong, so I agreed to go on the trip.
- Hong Kong'u görme şansını kaçırmak istemedim, bu yüzden geziye çıkmayı kabul ettim.
- Just give us another chance.
- Bize bir şans daha verin.
- We have only one chance.
- Tek bir şansımız var.
- I'd like a chance to explain why I made this choice.
- Neden bu seçimi yaptığımı açıklamak için bir şans istiyorum.
- I'll take my chances.
- Şansımı deneyeceğim.
- I decided to give Tom another chance.
- Ben Tom'a bir şans daha vermeye karar verdim.
- We may never have another chance.
- Başka bir şansımız olmayabilir.
- Tom has had so many chances to do the right thing.
- Tom'un doğru şeyi yapmak için pek çok şansı vardı.
- Please give us one more chance.
- Lütfen bize bir şans daha verin.
- We might have a chance to talk to Tom later.
- Tom'la daha sonra konuşma şansımız olabilir.
- You never gave them a chance.
- Sen onlara hiç şans vermedin.
- I wish that Tom would give me another chance.
- Tom'un bana bir şans daha vermesini isterdim.
- He has no chance of succeeding.
- Başarılı olma şansı yok.
- Everybody still has a chance.
- Herkesin hâlâ bir şansı var.
- We have one last chance.
- Bizim son bir şansımız var.
- Don't take chances.
- İşi şansa bırakmayın.
- I thought I'd have another chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için bir şans daha bulacağımı düşünmüştüm.
- I have to give her a chance.
- Ona bir şans vermeliyim.
- Let's give Tom a chance to explain.
- Tom'a açıklaması için bir şans verelim.
- He has a good chance of being chosen.
- Seçilme şansı yüksek.
- If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
- Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, Mary'nin hayatta kalma şansı olmazdı.
- We don't have any chance of winning.
- Bizim hiç kazanma şansımız yok.
- I should give her a chance.
- Ona bir şans vermeliyim.
- Can you give Tom another chance?
- Tom'a başka bir şans verebilir misiniz?
- He who looks for excuses doesn't have any chances for success.
- Mazeretler arayanın başarı için herhangi bir şansı yoktur.
- Tom had almost no chance to escape.
- Tom'un kaçmak için neredeyse hiçbir şansı yoktu.
- I'll give you another chance if you want it.
- Eğer istiyorsanız size bir şans daha veririm.
- Tom had no chance to do that.
- Tom'un bunu yapma şansı yoktu.
- Is there any chance of his recovery?
- İyileşme şansı var mı?
- Given another chance, he'd do his best.
- Bir şans daha verilse, elinden gelenin en iyisini yapardı.
- Do we have a chance?
- Bir şansımız var mı?
- They gave him a chance to escape.
- Ona bir kaçma şansı verdiler.
- They won't get the chance.
- Şansları olmayacak.
- Give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha ver.
- Last summer, I had a chance to go to Boston, but I didn't go.
- Geçen yaz Boston'a gitmek için bir şansım vardı ama gitmedim.
- Tom is going to have the chance to do that.
- Tom bunu yapma şansına sahip olacak.
- I never got a chance to congratulate you.
- Seni tebrik etme şansım olmadı.
- Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
- Tom didn't give Mary a chance.
- Tom, Mary'e bir şans vermedi.
- This was your big chance, Tom, and you blew it.
- Bu senin için büyük bir şanstı Tom ve sen bunu mahvettin.
- Do you think there's a chance I'll be elected?
- Sence seçilme şansım var mı?
- We have to give them a chance.
- Onlara bir şans vermeliyiz.
- We just have to take that chance.
- Şansımızı denemek zorundayız.
- Give me a second chance.
- Bana ikinci bir şans verin.
- There's no chance you're getting away.
- Kaçma şansın yok.
- That was our chance.
- Bu bizim şansımızdı.
- Tom is only going to have one chance to do it right.
- Tom'un doğru yapmak için sadece bir şansı olacak.
- Just give it a chance.
- Sadece bir şans ver.
- There's one chance.
- Tek bir şans var.
- This is too good a chance to lose.
- Bu kaybedilemeyecek kadar iyi bir şans.
- Layla ran away from the orphanage to take her chances on the streets.
- Leyla sokaklarda şansını denemek için yetimhaneden kaçtı.
- There's a good chance that he'll be chosen.
- Seçilme şansı yüksek.
- Now's our chance.
- Şimdi şansımız var.
- You should give him another chance.
- Ona bir şans daha vermen gerekir.
- Why don't you give Tom a chance?
- Niçin Tom'a bir şans vermiyorsun?
- Tom has just been given another chance.
- Tom'a bir şans daha verildi.
- I never got a chance to say goodbye to Tom.
- Tom'a veda etme şansım hiç olmadı.
- He got his chance to succeed.
- Başarılı olma şansını yakaladı.
- I really want another chance.
- Gerçekten bir şans daha istiyorum.
- He doesn't stand a chance against his opponent.
- Rakibine karşı hiç şansı yok.
- We had the chances.
- Şansımız vardı.
- We offer you the chance to obtain training in mathematical sciences.
- Sizlere matematik bilimleri alanında eğitim alma şansı sunuyoruz.
- Tom wanted to give Mary another chance.
- Tom Mary'ye bir şans daha vermek istedi.
- I gave her another chance.
- Ona başka bir şans verdim.
- The girl jumped at the chance to go to New York.
- Kız New York'a gitme şansına balıklama atladı.
- He threw away his chance of promotion.
- O, terfi şansını boşa harcadı.
- Give me a chance!
- Bana bir şans ver.
- Tom will get a chance to do that, I'm sure.
- Tom'un bunu yapmak için bir şansı olacaktır, eminim.
- My chances of winning are slim.
- Kazanma şansım zayıf.
- Tom has little chance of winning the election.
- Tom'un seçimi kazanma şansı çok az.
- Let's give them the chance to find out.
- Onlara öğrenme şansı verelim.
- Are you giving me another chance?
- Bana başka bir şans veriyor musunuz?
- I had another chance.
- Bir şansım daha vardı.
- She stands a good chance of winning the prize.
- Ödülü kazanma şansı yüksek.
- You never had a chance.
- Hiç şansın yoktu.
- We have no chance.
- Hiç şansımız yok.
- Tom will have only one chance to get that right.
- Tom'un bunu doğru yapmak için sadece bir şansı olacak.
- I wish I'd gotten a chance to meet Tom.
- Keşke Tom'la tanışma şansım olsaydı.
- Tom pleaded with Mary to give him another chance.
- Tom, Mary'ye ona bir şans daha vermesi için yalvardı.
- There's no chance that Tom will be here on time.
- Tom'un zamanında burada olması için hiçbir şansı yok.
- They never got that chance.
- Onların asla öyle şansları olmadı.
- We should give Tom a chance to confess.
- Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- Fadil was given a second chance.
- Fadıl'a ikinci bir şans verildi.
- I want another chance.
- Başka bir şans istiyorum.
- Tom wasn't given the chance you and I were given.
- Sana ve bana verilen şans Tom'a verilmedi.
- We never got a chance to play.
- Oynamak için hiç şansımız olmadı.
- You never gave me a chance.
- Sen asla bana bir şans vermedin.
- You still have a chance.
- Hâlâ şansınız var.
- We wanted to give Tom one more chance.
- Tom'a bir şans daha vermek istedik.
- Layla ran away from the orphanage to take her chances on the streets.
- Layla sokaklarda şansını denemek için yetimhaneden kaçtı.
- I have to give them a chance.
- Onlara bir şans vermek zorundayım.
- I never had the chance to talk with Tom.
- Asla Tom'la konuşma şansım olmadı.
- Please give Tom a chance.
- Lütfen Tom'a bir şans verin.
- We'll have to take our chances.
- Şansımızı denemek zorundayız.
- I thought I had a good chance.
- İyi bir şansım olduğunu düşünmüştüm.
- Tom has good chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı yüksek.
- They don't have a chance.
- Hiç şansları yok.
- I'd like a chance to learn more.
- Daha fazlasını öğrenmek için bir şans istiyorum.
- We left nothing to chance.
- Hiçbir şeyi şansa bırakmadık.
- There's still a chance that we can save Tom.
- Tom'u kurtarmak için hala bir şansımız var.
- They don't stand a chance.
- Hiç şansları yok.
- Tom didn't give Mary a chance to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmak için bir şans vermedi.
- I'll give you a second chance.
- Sana ikinci bir şans vereceğim.
- Tom didn't give Mary a chance to explain.
- Tom, Mary'ye açıklama şansı vermedi.
- I think I have a good chance of winning.
- Kazanma şansımın yüksek olduğunu düşünüyorum.
- I didn't even get a chance to go swimming.
- Yüzmeye gitmek için bir şansım bile olmadı.
- Tom had no chance to tell Mary his opinion.
- Tom'un Mary'ye fikrini söyleme şansı yoktu.
- Do we have any chance?
- Hiç şansımız var mı?
- They missed a good chance.
- İyi bir şansı kaçırdılar.
- I got the chance to do that.
- Bunu yapma şansım oldu.
- They gave you another chance.
- Onlar sana bir şans daha verdiler.
- It won't be easy, but we have a chance.
- Kolay olmayacak ama bir şansımız var.
- Your chances are terrible.
- Şansın çok kötü.
- Nobody gave us a chance.
- Kimse bize bir şans vermedi.
- You have only one chance to answer correctly.
- Doğru cevaplamak için tek şansın var.
- Tom was never given the chance to do that.
- Tom'a asla bunu yapma şansı verilmedi.
- Give it a chance.
- Ona bir şans ver.
- It's Tom's only chance.
- Bu Tom'un tek şansı.
- Tom didn't really give Mary a chance.
- Tom, Mary'ye hiç şans vermedi.
- The girl jumped at the chance to go to New York.
- Kız New York'a gitme şansı yakaladı.
- Tom didn't really give me a chance.
- Tom bana gerçekten bir şans vermedi.
- This is Tom's only chance.
- Bu Tom'un tek şansı.
- Tom and Mary decided to give things another chance.
- Tom ve Mary ilişkilerine bir şans daha vermeye karar verdiler.
- We should give Tom a chance to finish the report.
- Tom'a raporu bitirmesi için bir şans vermeliyiz.
- Is there any chance Tom will be there?
- Tom'un orada olacağına dair bir şans var mı?
- She doesn't stand a chance.
- Onun şansı yok.
- Let's give her another chance.
- Ona bir şans daha verelim.
- I've had some chances.
- Bazı şanslarım oldu.
- We have to give them a chance.
- Onlara bir şans vermek zorundayız.
- You have another chance even if you fail this time.
- Bu sefer başarısız olsan bile bir şansın daha var.
- I'd do this again if I had the chance to.
- Eğer şansım olsaydı bunu tekrar yapardım.
- What are my chances of surviving?
- Benim hayatta kalma şansım nedir?
- Don't leave everything to chance.
- Her şeyi şansa bırakmayın.
- I hope you'll give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vereceğini umuyorum.
- I doubt that I'll get a chance to do that.
- Bunu yapma şansım olacağından şüpheliyim.
- I like my chances.
- Şansımı seviyorum.
- Internet gave me the chance to be popular.
- İnternet bana popüler olma şansı verdi.
- I should give him a chance.
- Ona bir şans vermeliyim.
- Tom decided to give Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha vermeye karar verdi.
- Give her a chance.
- Ona bir şans verin.
- Given another chance, he'd do his best.
- Bir şans daha verilirse elinden geleni yapar.
- This scandal will likely ruin your chances of being elected.
- Bu skandal muhtemelen seçilme şansınızı mahvedecek.
- He has no chance of recovering.
- İyileşme şansı yok.
- Tom is giving Mary another chance.
- Tom, Mary'ye başka bir şans veriyor.
- I should give you a chance.
- Sana bir şans vermeliyim.
- I will give him another chance.
- Ona bir şans daha vereceğim.
- I'll give you one more chance.
- Sana bir şans daha vereceğim.
- Do you think there's a chance that will happen?
- Sence bunun olacağına dair bir şans var mı?
- I'll give you just one more chance.
- Sana sadece bir şans daha vereceğim.
- Do you think there's any chance Tom will be able to find Mary?
- Sence Tom'un Mary'yi bulma şansı var mı?
- You've had plenty of chances.
- Bir sürü şansın oldu.
- Tom leaves nothing to chance.
- Tom işi şansa bırakmaz.
- Tom deserves another chance.
- Tom bir şansı daha hak ediyor.
- Give the administration a chance.
- Yönetime bir şans verin.
- I'd do that if I had the chance to.
- Eğer şansım olsaydı bunu yapardım.
- Could this be Tom's big chance?
- Bu Tom'un büyük şansı olabilir mi?
- Now is your chance.
- Şimdi senin şansın.
- There's no chance of winning.
- Kazanma şansı yok.
- You've got to get out of here while you've still got a chance.
- Hala şansın varken buradan gitmelisin.
- Tom gave Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha verdi.
- I never got a chance to congratulate you.
- Seni tebrik etmek için bir şansım olmadı.
- He made the most of the chance.
- Şansı en iyi şekilde değerlendirdi.
- Tom had no chance to tell Mary what he thought.
- Tom'un Mary'ye ne düşündüğünü söyleme şansı yoktu.
- I have had no chance to see the movie.
- Filmi görme şansım olmadı.
- I gave Tom a chance to work with me.
- Tom'a benimle çalışması için bir şans verdim.
- I'm asking you to give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermeni istiyorum.
- I have to give you a chance.
- Sana bir şans vermek zorundayım.
- You won't get another chance to do that anytime soon.
- Bunu daha sonraki bir zamanda yapmak için başka bir şansın olmayacak.
- I should've asked Tom when I had the chance.
- Şansım varken Tom'a sormalıydım.
- I'm not going to take that chance.
- Bunu şansa bırakmayacağım.
- Tom wasn't given the chance to try doing that.
- Tom'a bunu yapmayı deneme şansı verilmedi.
- We should give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeliyiz.
- You may not get this chance again.
- Bu şansı tekrar yakalayamayabilirsin.
- Do you think Tom has any chance of winning?
- Tom'un bir kazanma şansı olduğunu düşünüyor musun?
- Tom doesn't stand a chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı yok.
- We had only one chance.
- Sadece bir şansımız vardı.
- We're not taking any chances.
- İşi şansa bırakmayacağız.
- There's no chance Tom will help us.
- Tom'un bize yardım etme şansı yok.
- Tom has a chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için bir şansı var.
- You never gave him a chance.
- Sen ona hiç şans vermedin.
- You should give it a chance.
- Ona bir şans vermelisin.
- Please give her a chance.
- Lütfen ona bir şans ver.
- Give them a chance.
- Onlara bir şans ver.
- Tom won't stand a chance.
- Tom'un hiç şansı yok.
- This is your one chance, Tom.
- Bu senin tek şansın, Tom.
- Tom deserves a second chance.
- Tom ikinci bir şansı hak ediyor.
- Tom has absolutely no chance of winning.
- Tom'un kesinlikle kazanma şansı yok.
- Fadil really didn't have a chance.
- Fadıl'ın gerçekten bir şansı yoktu.
- What chance does Tom have of actually winning?
- Tom'un gerçekten kazanma şansı nedir?
- We never got the chance to do that.
- Onu yapacak şansımız hiç olmadı.
- Tom had plenty of chances.
- Tom'un bir sürü şansı vardı.
- I can't afford to take any chances.
- İşimi şansa bırakamam.
- I think you should give Tom a chance.
- Sanırım Tom'a bir şans vermelisin.
- Tom wasn't given a chance.
- Tom'a bir şans verilmedi.
- I don't give second chances.
- İkinci bir şans vermem.
- Tom has a good chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı yüksek.
- The chances are very good that our team will win.
- Takımımızın kazanma şansı çok yüksek.
- They felt he had no chance to win the election.
- Seçimi kazanması için hiçbir şansının olmadığını sezinlediler.
- At least give me a chance to answer.
- En azından cevaplamam için bana bir şans ver.
- He is beyond the chance of recovery.
- O iyileşme şansı dışındadır.
- I have to give him a chance.
- Ona bir şans vermek zorundayım.
- Are you saying there's still a chance Tom will graduate with the rest of his class?
- Tom'un hala sınıfın geri kalanıyla birlikte mezun olabilme şansının olduğunu mu söylüyorsun?
- Tom didn't think he'd ever have a chance to live in another country.
- Tom başka bir ülkede yaşama şansına sahip olacağını hiç düşünmemişti.
- Tom never gave us a chance.
- Tom bize hiç şans vermedi.
- Do you think Tom has any chance of being elected class president?
- Sence Tom'un sınıf başkanı seçilme şansı var mı?
- This is a chance one shouldn't lose.
- Bu kaybedilmemesi gereken bir şans.
- Please give me another chance.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
- Tom got another chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için bir şansı daha vardı.
- Give me a chance to prove it.
- Onu kanıtlamam için bana bir şans verin.
- Tom gave Mary a second chance.
- Tom Mary'ye ikinci bir şans verdi.
- They had no chance.
- Onların şansı yoktu.
- Tom has a chance of winning.
- Tom'un kazanma şansı var.
- Everyone deserves a chance.
- Herkes bir şansı hak ediyor.
- We weren't given a fair chance.
- Bize adil bir şans verilmedi.
- Layla seized her chance to escape.
- Leyla kaçma şansını yakaladı.
- We've given Tom one more chance.
- Tom'a bir şans daha verdik.
- Would you do that again if you had the chance?
- Şansın olsa bunu tekrar yapar mıydın?
- There's a good chance that we'll win.
- Kazanmak için iyi bir şansımız var.
- She has no less chance than I do.
- Onun şansı da benimkinden az değil.
- Tom never gave Mary a chance.
- Tom, Mary'ye hiç şans vermedi.
- No one had a chance.
- Kimsenin şansı yoktu.
- Tom didn't get a chance.
- Tom'un hiç şansı olmadı.
- We had one chance.
- Bir şansımız vardı.
- We don't have a chance.
- Şansımız yok.
- Tom should give me a second chance, don't you think?
- Tom bana ikinci bir şans vermeli, sence de öyle değil mi?
- He has no chance of recovering.
- Onun hiç iyileşme şansı yok.
- I'm giving Tom one last chance.
- Tom'a son bir şans daha veriyorum.
- This is our only chance.
- Bu bizim tek şansımız.
- I got a chance to do that.
- Bunu yapmak için bir şansım var.
- I wish I had had the chance to learn French in high school.
- Keşke lisede Fransızca öğrenme şansım olsaydı.
- Fadil offered Layla a chance for revenge.
- Fadıl, Leyla'ya intikam alma şansı verdi.
- There's still a chance.
- Hala bir şansımız var.
- Take no chances.
- İşini şansa bırakma.
- I wanted to give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermek istedim.
- Their team doesn't have a ghost of a chance of winning this season.
- Takımlarının bu sezonu kazanma şansı yok.
- He left everything to chance.
- Her şeyi şansa bıraktı.
- I think you should give Tom a chance.
- Bence Tom'a bir şans vermelisin.
- This is your chance, Tom.
- Bu senin şansın, Tom.
- I'm going to give you a final chance.
- Sana son bir şans vereceğim.
- Tom is the only person that has any chance to persuade Mary.
- Tom, Mary'yi ikna etme şansı olan tek kişidir.
- Tom gave Mary another chance.
- Tom Mary'e bir şans daha verdi.
- I think we have a good chance of winning.
- Bence kazanma şansımız yüksek.
- There are a lot of gullible people, so there is a chance that Tom will be elected.
- Çok saf insanlar var, bu yüzden Tom'un seçilme şansı var.
- Tom never gave Mary a chance.
- Tom, Mary'ye asla bir şans vermedi.
- Are you giving me another chance?
- Bana bir şans daha verecek misin?
- Tom has never had the chance to do that.
- Tom'un bunu yapma şansı hiç olmadı.
- You'll get your chance.
- Şansın olacak.
- They felt he had no chance to win the election.
- Seçimi kazanma şansı olmadığını düşünüyorlardı.
- Tom had no chance to defend himself.
- Tom'un kendini savunma şansı yoktu.
- A chance to do as we please, especially to do as little hard work as possible, is a secret desire of almost everybody.
- İstediğimizi yapma şansı, özellikle de mümkün olduğunca az ağır iş yapmak, hemen herkesin gizli arzusudur.
- Tom never got a chance to talk to Mary.
- Tom'un hiç Mary ile konuşma şansı olmadı.
- You haven't got a chance.
- Hiç şansın yok.
- Is there any chance that you'll go to the post office today?
- Bugün postaneye gitme şansın var mı?
- He who looks for excuses doesn't have any chances for success.
- Bahane arayanın başarı şansı yoktur.
- Is there any chance that you'll go to Boston next month?
- Gelecek ay Boston'a gitme şansın var mı?
- Tom wanted to give Mary a chance to explain why she hadn't yet done the work.
- Tom, Mary'ye işi neden henüz yapmadığını açıklaması için bir şans vermek istedi.
- I never had the chance to say goodbye.
- Veda etme şansım hiç olmadı.
- We have little chance of winning.
- Kazanma şansımız çok az.
- Tom is going to give Mary another chance.
- Tom Mary'ye bir şans daha verecek.
- We had no chance of winning.
- Kazanma şansımız yoktu.
- I never got the chance to do that.
- Bunu yapma şansım hiç olmadı.
- We may never have another chance to talk in private.
- Özel olarak konuşmak için bir daha asla şansımız olmayabilir.
- I couldn't take that chance.
- Bunu şansa bırakamazdım.
- Is there any chance that you'll be coming to Boston this year?
- Bu yıl Boston'a gelme şansınız var mı?
- You were so close, so we'll give you one last chance.
- Çok yaklaşmıştın, bu yüzden sana son bir şans vereceğiz.
- There is a good chance that he will win.
- Kazanması için büyük bir şans var.
- Can you give Tom another chance?
- Tom'a bir şans daha verebilir misin?
- Tom has a good chance of winning the election.
- Tom'un seçimi kazanma şansı yüksek.
- Please give her a chance.
- Lütfen ona bir şans verin.
- Tom didn't have a chance to get out.
- Tom'un çıkmak için bir şansı yoktu.
- We never got a chance to play.
- Hiç oynama şansımız olmadı.
- Tom got a chance to do that.
- Tom'un bunu yapmak için bir şansı varmış.
- There's still a chance.
- Hâlâ bir şans var.
- Tom should've asked Mary to marry him while he still had the chance.
- Tom hala şansı varken Mary'e evlenme teklif etmeliydi.
- Could this be Tom's big chance?
- Bu, Tom'un'un büyük şansı olabilir mi?
- Please give my proposal one more chance.
- Lütfen önerime bir şans daha ver.
- I just didn't want to take any chances.
- İşimi şansa bırakmak istemedim.
- The new manager never gave me a chance.
- Yeni müdür bana hiç şans vermedi.
- I'll give him one more chance.
- Ona bir şans daha vereceğim.
- I hope I get a chance to do that.
- Umarım bunu yapma şansım olur.
- Let's give Tom a chance to explain.
- Tom'a açıklamak için bir şans verelim.
- I think we have a chance of winning.
- Bence bir kazanma şansımız var.
- You never stood a chance.
- Hiç şansın yoktu.
- We should give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermeliyiz.
- We didn't have the chance.
- Şansımız yoktu.
- You refuse to give anyone else a chance.
- Başka birine şans vermeyi reddediyorsun.
- Can't you see it's our only chance?
- Bunun bizim tek şansımız olduğunu göremiyor musun?
- Tom never got the chance to do that.
- Tom'un asla onu yapma şansı olmadı.
- Taking everything into consideration, they ought to be given another chance.
- Her şeyi göz önünde bulundurarak, onlara bir şans daha verilmeli.
- She has no less chance than I do.
- Onun şansı da benimkinden daha az değil.
- Give us a second chance.
- Bize ikinci bir şans ver.
- Tom always wanted to go to Boston, but he never had the chance.
- Tom her zaman Boston'a gitmek istedi, ama hiç şansı olmadı.
- Tom deserves the same chance.
- Tom da aynı şansı hak ediyor.
- Tom is going to have the chance to do that.
- Tom, bunu yapma şansına sahip olacak.
- Tom didn't give me a chance to explain what I meant.
- Ne demek istediğimi açıklamak için Tom bana şans vermedi.
- This may be our only chance to talk to Tom.
- Bu Tom'la konuşmak için son şansımız olabilir.
- Tom will give you another chance.
- Tom sana bir şans daha verecektir.
- We'll get another chance.
- Bir şansımız daha olacak.
- We have little chance of winning.
- Çok az kazanma şansımız var.
- I just wanted another chance.
- Sadece bir şans daha istedim.
- Are you saying there's still a chance?
- Hâlâ bir şans olduğunu mu söylüyorsun?
- You haven't got a chance.
- Senin bir şansın yok.
- Tom didn't have a chance to speak to Mary.
- Tom'un Mary ile konuşma şansı yoktu.
- We had a lot of chances.
- Bir sürü şansımız vardı.
- I think we all have a chance.
- Bence hepimizin bir şansı var.
- You didn't give them a chance.
- Onlara bir şans vermedin.
- We offer you the chance to obtain training in mathematical sciences.
- Size matematiksel bilimlerde eğitim almak için bir şans sunuyoruz.
- Tom has no chance of succeeding.
- Tom'un başarma şansı yok.
- We'll have to take our chances.
- Şansımızı denemek zorunda olacağız.
- She missed her chance.
- O, şansını kaçırdı.
- Tom didn't have a chance to do anything.
- Tom'un hiçbir şey yapma şansı yoktu.
- We should give Tom a chance to do that.
- Tom'a bunu yapması için bir şans vermeliyiz.
- You've got to give me another chance.
- Bana bir şans daha vermelisin.
- Please give them a chance.
- Lütfen onlara bir şans verin.
- Tom had plenty of chances.
- Tom'un bolca şansı vardı.
- I can't afford to take chances.
- Şansları göze alamam.
- There is no chance of a union between the two countries.
- İki ülke arasında birleşme şansı yok.
- Why don't you give Tom a chance?
- Neden Tom'a bir şans vermiyorsun?
- Tom is going to give Mary another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha verecek.
- I'm going to get a chance to do that, I'm sure.
- Bunu yapmak için bir şansım olacak, eminim.
- I never even got a chance to ask Tom to help.
- Benim bile Tom'un yardım etmesini istemek için hiç şansım olmadı.
- I wish I had the chance to learn Russian.
- Keşke Rusça öğrenme şansım olsaydı.
- Does Tom have a chance?
- Tom'un şansı var mı?
- All I want is a chance to apologize.
- Tek istediğim özür dilemek için bir şans.
- Can't you see it's your only chance?
- Bunun tek şansın olduğunu göremiyor musun?
- All I want is a chance to help.
- Tek istediğim yardım etmek için bir şans.
- I was the one who said we should give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermemiz gerektiğini söyleyen kişi bendim.
- Let's not give Tom the chance to do that.
- Tom'a bunu yapma şansı vermeyelim.
- You should have killed them when you had the chance.
- Şansın varken onları öldürmeliydin.
- He left everything to chance.
- O, her şeyi şansa bıraktı.
- Give me a chance to prove it to you.
- Sana onu kanıtlamam için bana bir şans ver.
- You've got to give me another chance.
- Bana bir şans daha vermek zorundasın.
- I think Tom still has a chance.
- Bence Tom'un hala bir şansı var.
- I wish I had had the chance to learn French.
- Keşke Fransızca öğrenme şansım olsaydı.
- Give me a chance to prove it to you.
- Bunu sana kanıtlamam için bana bir şans ver.
- I'll give you a chance to explain.
- Açıklaman için sana bir şans vereceğim.
- There is a good chance of success.
- Başarı için yüksek bir şans var.
- It's a pity I didn't buy one of those when I had the chance.
- Şansım varken bunlardan birini almamış olmam çok yazık.
- Even if you fail this time, you'll have another chance.
- Bu sefer başarısız olsan bile, başka bir şansın olacak.
- We'll see you get another chance.
- Bir şans daha yakaladığını göreceğiz.
- Tom didn't have a chance of surviving.
- Tom'un hayatta kalma şansı yoktu.
- Tom had no chance to express himself.
- Tom'un kendini ifade etme şansı yoktu.
- I've had no chance to do that.
- Onu yapma şansım olmadı.
- I had the chance to seal it.
- Onu mühürleme şansım oldu.
- We have a small chance to win.
- Kazanmak için küçük bir şansımız var.
- I gave them a chance.
- Onlara bir şans verdim.
- I had another chance.
- Başka bir şansım vardı.
- Just give me one more chance to do that.
- Bunu yapmam için bana bir şans daha verin.
- How often you get a chance to do something like this?
- Böyle bir şeyi yapmak için ne sıklıkta şansın olur?
- I think I have a good chance.
- Sanırım iyi bir şansım var.
- It's their only chance.
- Bu onların tek şansı.
- You don't stand a chance against him.
- Ona karşı hiç şansın yok.
- Give her a second chance.
- Ona ikinci bir şans ver.
- I've already had many chances.
- Zaten bir sürü şansım vardı.
- Tom didn't stand a chance.
- Tom'un hiç şansı yoktu.
- I don't often have the chance to do that.
- Onu sık sık yapma şansım yok.
- Not everything gets a chance to exist.
- Her şeyin var olma şansı yoktur.
- Tom might have a chance after all.
- Tom'un her şeye rağmen bir şansı olabilir.
- The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin.
- Romalılar önce Latince öğrenmek zorunda olsalardı dünyayı fethetme şansına asla sahip olamazlardı.
- Tom wouldn't have a chance.
- Tom'un hiç şansı yok.
- Is there any chance of your coming to Tokyo again this year?
- Bu yıl Tokyo'ya tekrar gelme şansınız var mı?
- You had your chance.
- Senin şansın vardı.
- I wish that Tom would give me another chance.
- Keşke Tom bana bir şans daha verse.
- I'll give you another chance.
- Sana bir şans daha vereceğim.
- I should give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeliyim.
- There's absolutely no chance of that happening.
- Bunun olma şansı kesinlikle yok.
- Tom was never given the chance to do that.
- Tom'a bunu yapma şansı hiç verilmedi.
- It looks like I'll finally get a chance to meet Tom.
- Sonunda Tom'la tanışma şansım olacak gibi görünüyor.
- I had the chance to buy that, but I decided not to.
- Onu almak için şansım vardı ama almamaya karar verdim.
- You never had a chance, Tom.
- Sen asla bir şansa sahip olmadın, Tom.
- I had no chance to escape.
- Kaçmak için hiç şansım yoktu.
- Do we have a chance?
- Şansımız var mı?
- I didn't get a chance.
- Hiç şansım olmadı.
- We still have a chance.
- Hâlâ bir şansımız var.
- I hope I get a chance to visit Boston.
- Umarım Boston'u ziyaret etme şansım olur.
- Do you think there's a chance?
- Bir şans olduğunu düşünüyor musun?
- I want you to give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeni istiyorum.
- I don't often have the chance to do that.
- Bunu yapma şansım pek olmuyor.
- Unfortunately, I didn't get the chance to see the castle.
- Ne yazık ki kaleyi görme şansım olmadı.
- There was no chance to finish the job on time.
- İşi zamanında bitirme şansımız yoktu.
- Tom is taking a huge chance, isn't he?
- Tom büyük bir şans alıyor, değil mi?
- This is your chance.
- Bu sizin şansınız.
- It's Tom's only chance.
- Bu, Tom'un tek şansı.
- Tom will get a chance to help.
- Tom'un yardım etme şansı olacak.
- I got another chance to do that.
- Bunu yapmak için bir şansım daha var.
- Tom had always wanted to study French and he finally got his chance to.
- Tom her zaman Fransızca öğrenmek istemişti ve sonunda bu şansı elde etti.
- This is your only chance.
- Bu tek şansınız.
- You never gave them a chance.
- Onlara hiç şans vermedin.
- What are the chances that we'll have a white Christmas?
- Beyaz bir Noel geçirme şansımız nedir?
- You gave me no chance.
- Bana hiç şans vermedin.
- I'm going to give Tom one last chance.
- Tom'a son bir şans vereceğim.
- Let's not give Tom the chance to do that.
- Tom'a, onu yapma şansı tanımayalım.
- Tom has to get out of here while he's still got a chance.
- Tom hala şansı varken buradan gitmeli.
- Fox missed a chance to be a movie star.
- Fox, bir film yıldızı olma şansını kaçırdı.
- We didn't stand a chance.
- Hiç şansımız yoktu.
- Tom needs to be given a second chance.
- Tom'a ikinci bir şans verilmeli.
- Is there any chance you'll come back to Boston again this year?
- Bu yıl tekrar Boston'a geri geleceğin konusunda bir şans var mı?
- I was going to ask Tom about it but never got the chance.
- O konuyu Tom'a soracaktım ama hiç şansım olmadı.
- I'm giving you a chance.
- Size bir şans veriyorum.
- She missed her chance to see the famous singer.
- Ünlü şarkıcıyı görme şansını kaçırdı.
- Tom never gave us a chance.
- Tom asla bize bir şans vermedi.
- Is there any chance that you'll go to the post office today?
- Bugün postaneye gitmen için bir şansın var mı?
- Do we have a chance of winning?
- Kazanma şansımız var mı?
- We lost our chance.
- Şansımızı kaybettik.
- Just give me a chance.
- Bana bir şans ver.
- He had no chance to visit us.
- Bizi ziyaret etme şansı olmadı.
- I didn't even get a chance to eat anything.
- Bir şey yeme şansım bile olmadı.
- Is there any chance of my borrowing your typewriter?
- Daktilonu ödünç alma şansım var mı?
- Give them a second chance.
- Onlara ikinci bir şans verin.
- Tom still has a chance.
- Tom'un hala bir şansı var.
- You still have a chance.
- Hâlâ bir şansın var.
- Can you at least give me a chance to explain?
- En azından açıklamam için bir şans verebilir misiniz?
- I wasn't given a chance.
- Bana bir şans verilmedi.
- What we want is a chance to earn a decent living.
- Bizim istediğimiz iyi bir hayat kazanmak için bir şans.
- I hope I'll get a chance to see you next time I'm in Boston.
- Umarım bir dahaki sefere Boston'da seninle görüşmek için bir şansım olur.
- I'll give you a chance to explain.
- Sana açıklamak için bir şans vereceğim.
- We have to give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermek zorundayız.
- I have to give him a chance.
- Ona bir şans vermeliyim.
- Are you saying there's still a chance Tom will graduate with the rest of his class?
- Tom'un hala sınıfın geri kalanıyla birlikte mezun olma şansı olduğunu mu söylüyorsun?
- Tom has a chance to do that.
- Tom'un bunu yapma şansı var.
- You never gave us a chance.
- Sen bize hiç şans vermedin.
- Tom has a good chance.
- Tom'un iyi bir şansı var.
- We might have a chance to talk to Tom later.
- Daha sonra Tom'la konuşmak için bir şansımız olabilir.
- She stands a good chance of winning the prize.
- Onun ödülü kazanma şansı var.
- We have one last chance.
- Son bir şansımız var.
- There is a good chance that he will win.
- Kazanmak için büyük bir şansı var.
- I wanted to give myself a chance.
- Kendime bir şans vermek istedim.
- We've had a lot of chances.
- Bizim çok şansımız vardı.
- Tom had almost no chance to escape.
- Tom'un kaçmak için neredeyse hiç şansı yoktu.
- We still have one last chance.
- Hâlâ son bir şansımız var.
- I'll give her another chance.
- Ona bir şans daha vereceğim.
- You didn't give us a chance.
- Sen bize hiç şans vermedin.
- Tom gave Mary a second chance.
- Tom, Mary'ye ikinci bir şans verdi.
- I think we have a chance of winning.
- Bence kazanma şansımız var.
- I never had a chance.
- Hiçbir şansım yoktu.
- You deserve a chance for a happier life.
- Daha mutlu bir hayat için bir şansı hak ediyorsun.
- There's no chance Tom will recover.
- Tom'un iyileşme şansı yok.
- I think Tom should give Mary another chance.
- Bence Tom, Mary'ye bir şans daha vermeli.
- There's no chance of him financing his electoral campaign.
- Seçim kampanyasını finanse etme şansı yoktur.
- I've already had many chances.
- Zaten birçok şansım vardı.
- I'd really like a chance to talk to Tom.
- Gerçekten Tom'la konuşmak için bir şans isterim.
- Don't leave everything to chance.
- Her şeyi şansa bırakma.
- Do we have any chance of winning?
- Kazanma şansımız var mı?
- We'll give them another chance.
- Onlara bir şans daha vereceğiz.
- Hey, give me a chance.
- Hey bana bir şans ver.
- Do you know, by chance, her name?
- Onun ismini şansa bulabilir misin ?
- Do you think we have any chance of winning?
- Sence kazanma şansımız var mı?
- Tom missed his chance.
- Tom şansını kaçırdı.
- We have a chance.
- Bir şansımız var.
- I'm going to give you just one more chance.
- Sana sadece bir şans daha vereceğim.
- Don't throw away your chance.
- Şansını boşa harcama.
- The teacher was quite candid about my chances of entering Tokyo University.
- Öğretmen, Tokyo Üniversitesi'ne girme şansım hakkında oldukça samimiydi.
- Tom won't give Mary a chance.
- Tom, Mary'e bir şans vermez.
- Tom had only one chance to get things right.
- Tom'un işleri yoluna koymak için tek bir şansı vardı.
- I want to believe there's still a chance for us to be happy together.
- Birlikte mutlu olmamız için hâlâ bir şans olduğuna inanmak istiyorum.
- We have to give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermeliyiz.
- Tom never got the chance to do that, did he?
- Tom'un bunu yapma şansı hiç olmadı, değil mi?
- Is there any chance that you'll be in Boston next month?
- Gelecek ay Boston'da olma şansın var mı?
- We have a chance of winning.
- Kazanma şansımız var.
- I can do it if you give me a chance.
- Bana bir şans verirsen onu yapabilirim.
- There is a small chance that he will succeed.
- Başarılı olması için küçük bir şans var.
- Tom will get another chance.
- Tom'un bir şansı daha olacak.
- They had no chance.
- Hiç şansları yoktu.
- You don't have a chance.
- Şansınız yok.
- No one had a chance.
- Hiç kimsenin şansı yoktu.
- You may not get this chance again.
- Bu şansı bir daha yakalayamayabilirsin.
- I like our chances.
- Bence şansımız yüksek.
- We know very well what our chances are.
- Şansımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
- I have to give Tom a chance.
- Tom'a bir şans vermeliyim.
- Tom will have another chance.
- Tom'un bir şansı daha olacak.
- It is a pity that he should miss such a chance.
- Böyle bir şansı kaçırması çok üzücü.
- You deserve a chance for a happier life.
- Sen daha mutlu bir yaşam için bir şansı hak ediyorsun.
- Does he have any chance of succeeding?
- Başarılı olma şansı var mı?
- Just please give me a chance.
- Lütfen bana bir şans ver.
- Tom left nothing to chance.
- Tom hiçbir şeyi şansa bırakmadı.
- Tom never got the chance to do that.
- Tom'un bunu yapma şansı hiç olmadı.
- You have one chance.
- Tek bir şansın var.
- We weren't given a chance.
- Bize bir şans verilmedi.
- This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
- You should've left while you had the chance.
- Şansın varken gitmeliydin.
- They never got that chance.
- Hiç böyle bir şansları olmadı.
- I should've kissed you when I had the chance.
- Şansım varken seni öpmeliydim.
- We have only one chance.
- Sadece bir şansımız var.
- Tom doesn't deserve another chance.
- Tom başka bir şansı hak etmiyor.
- Tom got the chance to do that.
- Tom'un bunu yapma şansı var.
- We never got a chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için asla bir şansımız olmadı.
- You never gave her a chance.
- Ona asla bir şans vermedin.
- You should have killed them when you had the chance.
- Şansın varken sonları öldürmen gerekirdi.
- I hope I get the chance to meet Tom.
- Umarım Tom'la tanışma şansım olur.
- I want another chance.
- Bir şans daha istiyorum.
- There'll be no second chances.
- İkinci bir şans olmayacak.
- I gave Tom a chance.
- Tom'a bir şans verdim.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için pek çok şansı vardı ama dilemedi.
- Is there any chance Tom will do that?
- Tom'un bunu yapacağına dair bir şans var mı?
- I'm going to give you just one more chance.
- Sana bir şans daha vereceğim.
- We have a chance of winning.
- Kazanmak için bir şansımız var.
- The longer we wait, the less chance we have of finding Tom.
- Ne kadar beklersek, Tom'u bulma şansımız o kadar azalır.
- We won't get another chance.
- Başka şansımız olmayacak.
- Do you think Tom has a chance?
- Sence Tom'un bir şansı var mı?
- Give me a chance to explain.
- Açıklamam için bir şans verin.
- He is eager for a chance to study abroad.
- Yurtdışında okuma şansı için sabırsızlanıyor.
- Just give me one more chance to do that.
- Bunu yapmak için sadece bir şans daha ver bana.
- What are Tom's chances of winning?
- Tom'un kazanma şansı ne kadar?
- Tom leaves nothing to chance.
- Tom hiçbir şeyi şansa bırakmaz.
- Give me a chance!
- Bana bir şans ver!
- What're the chances that I'll actually get the job?
- İşi gerçekten alma şansım nedir?
- I didn't want to pass up the chance of seeing Hong Kong, so I agreed to go on the trip.
- Hong Kong'u görme şansını kaçırmak istemedim, bu yüzden geziye gitmeyi kabul ettim.
- We know very well what our chances are.
- Şanslarımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
- Tom begged Mary to give him one more chance.
- Tom, Mary'ye ona bir şans daha vermesi için yalvardı.
- We'll give you one more chance.
- Size bir şans daha vereceğiz.
- It's a chance for all of us to do something good.
- Bu hepimiz için iyi bir şey yapma şansı.
- I think I have a good chance.
- İyi bir şansım olduğunu düşünüyorum.
- I'll ask you a question, but you'll have only one chance to guess the answer.
- Sana bir soru soracağım, ama cevabı tahmin etmek için sadece bir şansın olacak.
- Do you think I have a chance?
- Sence bir şansım var mı?
- I'm going to give you one more chance.
- Sana bir şans daha vereceğim.
- I love our chances.
- Şansımızı seviyorum.
- You never gave him a chance.
- Ona hiç şans vermedin.
- Tom begged Mary for another chance.
- Tom, Mary'ye bir şans daha vermesi için yalvardı.
- Tom left everything to chance.
- Tom her şeyi şansa bıraktı.
- I wish now I'd given Tom a chance.
- Keşke şimdi Tom'a bir şans verseydim.
- Tom has never had the chance to do that.
- Tom'un hiç onu yapma şansı olmadı.
- I gave them another chance.
- Onlara bir şans daha verdim.
- We're going to take our chances.
- Şansımızı deneyeceğiz.
- Tom wouldn't give me a chance to think.
- Tom bana düşünme şansı vermezdi.
- I've never had the chance to do that.
- Bunu yapma şansım hiç olmadı.
- Tom owes Mary a chance.
- Tom Mary'ye bir şans borçlu.
- I'll take my chances.
- Ben şansımı deneyeceğim.
- I've had lots of chances.
- Çok şansım vardı.
- You've got to get out of here while you've still got a chance.
- Hâlâ bir şansın varken buradan çıkmalısın.
- I only ask that you give me a chance.
- Tek istediğim bana bir şans vermeniz.
- Don't take any chances.
- İşini şansa bırakma.
- Tom had no chance to win that fight.
- Tom'un o dövüşü kazanma şansı yoktu.
- Tom has no chance, right?
- Tom'un hiç şansı yok, değil mi?
- Just give me another chance.
- Sadece bana bir şans daha ver.
- It was a mere chance that I found it.
- Onu bulmam sadece bir şanstı.
- I've never had the chance to do that.
- Onu yapma şansım hiç olmadı.
- We have no chance.
- Şansımız yok.
- I wonder if there's a chance Tom will be here tomorrow.
- Tom'un yarın burada olacağına dair bir şans olup olmadığını merak ediyorum.
- I'll take that chance.
- Bu şansı kullanacağım.
- We've had a lot of chances.
- Çok şansımız oldu.
- Do you think there's still a chance?
- Sence hala bir şans var mı?
- Shouldn't we give Tom a chance?
- Tom'a bir şans vermemiz gerekmez mi?
- I should've kissed her when I had the chance.
- Şansım varken onu öpmeliydim.
- I've had lots of chances.
- Bir sürü şansım oldu.
- I wanted to give you a chance.
- Sana bir şans vermek istedim.
- I gave her a chance.
- Ona bir şans verdim.
- What do you think Tom's chances of getting into Harvard are?
- Sizce Tom'un Harvard'a girme şansı nedir?
- I never got the chance to thank Tom.
- Tom'a teşekkür etme şansım hiç olmadı.
- I should've kissed him when I had the chance.
- Şansım varken onu öpmem gerekirdi.
- We've got a chance.
- Bir şansımız var.
- Give them a chance.
- Onlara bir şans verin.
- You should make use of this chance.
- Bu şansı kullanmalısınız.
- I have to give you a chance.
- Sana bir şans vermeliyim.
- I should've kissed him when I had the chance.
- Şansım varken onu öpmeliydim.
- Tom knows he has no chance of winning.
- Tom kazanma şansı olmadığını biliyor.
- I still have a chance to win.
- Hâlâ kazanma şansım var.
- Tom has a good chance of being hired for the job.
- Tom'un iyi bir işe alınma şansı var.
- I'm offering you the chance to be happy.
- Sana mutlu olma şansı sunuyorum.
- Tom is only going to have one chance to do it right.
- Tom onu doğru yapmak için sadece bir şansa sahip olacak.
- It's my only chance.
- Bu benim tek şansım.
- The chance that Tom will be executed is very slim.
- Tom'un idam edileceği şansı çok zayıf.
- Please give him a chance.
- Lütfen ona bir şans ver.
- Fadil got another chance of freedom.
- Fadıl bir hürriyet şansı daha elde etti.
- Judge Parker had no chance to win the election.
- Yargıç Parker'ın seçimi kazanma şansı yoktu.
- This is your one chance.
- Bu senin tek şansın.
- Shouldn't we give Tom a chance?
- Tom'a bir şans vermemiz gerekmiyor mu?
- I had my chance.
- Benim şansım vardı.
- I'll give them one more chance.
- Onlara bir şans daha vereceğim.
- I'll give you one last chance.
- Sana son bir şans vereceğim.
- Is there any chance Tom knows how to do that?
- Tom'un onu nasıl yapacağını bilme şansı var mı?
- We have a good chance of winning.
- Kazanma şansımız yüksek.
- Tom didn't give Mary a chance.
- Tom Mary'ye bir şans vermedi.
- You'll get your chance.
- Şansını denersin.
- I have a chance of winning.
- Kazanma şansım var.
- Life is full of chances.
- Hayat şanslarla doludur.
- Tom has had so many chances to do the right thing.
- Tom'un doğru şeyi yapmak için pek çok şansı oldu.
- We don't have a chance.
- Hiç şansımız yok.
- We don't stand a chance.
- Hiç şansımız yok.
- Give them a second chance.
- Onlara ikinci bir şans ver.
- He got his chance to succeed.
- O, başarma şansını yakaladı.
- I might have a chance.
- Bir şansım olabilir.
- I'd like a chance to explain why I made this choice.
- Bu seçimi neden yaptığımı açıklamak için bir şans istiyorum.
- Give Tom a chance.
- Tom'a bir şans ver.
- Give me a chance.
- Bana bir şans ver.
- There's one chance.
- Bir şans var.
- I really want another chance.
- Ben kesinlikle bir şans daha istiyorum.
- I'd like a chance to set the record straight.
- Kayıtları düzeltmek için bir şans istiyorum.
- We wouldn't stand a chance.
- Hiç şansımız yok.
- You'll get another chance.
- Bir şansın daha olacak.
- Don't let this chance slip by.
- Bu şansın kaçmasına izin vermeyin.
- Give him another chance.
- Ona bir şans daha ver.
- I never got the chance to teach her Berber.
- Ona Berberice öğretme şansım hiç olmadı.
- I missed my chance.
- Şansımı kaçırdım.
- Tom says that you deserve a chance.
- Tom, bir şansı hak ettiğini söylüyor.
- I deserve a second chance.
- Ben ikinci bir şansı hak ediyorum.
- They gave you another chance.
- Sana bir şans daha verdiler.
- Please give Tom a chance.
- Lütfen Tom'a bir şans ver.
- Nobody believed he stood a chance of winning the match.
- Onun maçı kazanma şansı olduğuna hiç kimse inanmadı.
- You should give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermelisin.
- I am giving Tom a last chance.
- Tom'a son bir şans veriyorum.
- Nobody else has a chance.
- Başka kimsenin şansı yok.
- We still have a chance to win.
- Hâlâ bir kazanma şansımız var.
- If he were given another chance, he'd do his best.
- Eğer ona bir şans daha verilseydi, elinden gelenin en iyisini yapardı.
- Give me a second chance.
- Bana ikinci bir şans ver.
- Tom gave me one last chance.
- Tom bana son bir şans verdi.
- You have one chance.
- Senin bir şansın var.
- I don't want to take any chances.
- İşimi şansa bırakmak istemiyorum.
- Tom deserves the same chance.
- Tom aynı şansı hak ediyor.
- Tom didn't get a chance to visit the art museum.
- Tom'un sanat müzesini ziyaret etme şansı olmadı.
- I'll take my chance.
- Şansımı deneyeceğim.
- Give Tom a second chance.
- Tom'a ikinci bir şans ver.
- You didn't give me a chance.
- Bana bir şans vermedin.
- He missed his chance.
- O, şansını yitirdi.
- We'll take that chance.
- O şansı alacağız.
- I'm glad I got a chance to see you again.
- Seni tekrar görme şansım olduğu için mutluyum.
- There will be other chances.
- Başka şanslar da olacak.
- Do you think there's a chance?
- Sence bir şans var mı?
- We never had the chance.
- Hiç şansımız olmadı.
- This is your big chance.
- Bu senin büyük şansın.
- Please give him a chance.
- Lütfen ona bir şans verin.
- I never even got a chance to ask Tom to help.
- Tom'dan yardım isteme şansım bile olmadı.
- Are you saying there's still a chance that we can get this done on time?
- Hâlâ bu işi zamanında bitirebilme şansımız olduğunu mu söylüyorsun?
- I don't often have the chance to speak French.
- Sık sık Fransızca konuşma şansım yok.
- Is there any chance of his recovery?
- Onun iyileşme şansı var mı?
- We had a chance.
- Bir şansımız vardı.
- I'm giving you one more chance.
- Sana bir şans daha veriyorum.
- I thought I'd have another chance to do that.
- Onu yapmak için başka bir şansım olacağını düşündüm.
- Give me a chance, please.
- Bana bir şans verin, lütfen.
- Give peace a chance.
- Barışa bir şans ver.
- Take a chance on yourself.
- Kendine bir şans ver.
- I hope I get the chance to do that.
- Umarım bunu yapma şansım olur.
- I'm being given a second chance.
- Bana ikinci bir şans veriliyor.
- Layla seized her chance to escape.
- Layla kaçma şansını yakaladı.
- I'll have to take my chances.
- Şansımı denemek zorundayım.
- There's no chance of winning.
- Kazanma şansımız yok.
- Tom decided to give Mary a second chance.
- Tom, Mary'ye ikinci bir şans vermeye karar verdi.
- Please give me a chance.
- Lütfen bana bir şans verin.
- We shouldn't leave anything to chance.
- Hiçbir şeyi şansa bırakmamalıyız.
- I never got the chance to do that.
- Onu yapmak için hiç şansım olmadı.
- Tom always wanted to visit Mary, but he never had the chance.
- Tom her zaman Mary'yi ziyaret etmek istedi, ama onun hiç şansı olmadı.
- I thought I'd have another chance to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için bir şansım daha olur diye düşünmüştüm.
- Tom has no chance of succeeding.
- Tom'un başarılı olma şansı yok.
- Tom hoped that Mary would give him a second chance.
- Tom, Mary'nin ona ikinci bir şans vereceğini umuyordu.
- The new manager never gave me a chance.
- Yeni müdür asla bana bir şans vermedi.
- Do you think we have a chance to win?
- Sence kazanma şansımız var mı?
- Wilson clearly had the best chance to win.
- Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- There is no chance of escaping this place for the likes of us.
- Bizim gibilerin buradan kurtulma şansı yok.
- Their team doesn't have a ghost of a chance of winning this season.
- Takımlarının bu sezon kazanma şansı yok.
- There's not a chance.
- Hiç şansımız yok.
- Tom didn't get a chance to even try.
- Tom'un deneme şansı bile olmadı.
- I'm glad we had this chance to clear the air.
- Aramızı düzeltmek için bu şansı yakaladığımıza sevindim.
- I decided to give Tom another chance.
- Tom'a bir şans daha vermeye karar verdim.
- Let's give them the chance to find out.
- Onlara öğrenmeleri için bir şans verelim.
- I didn't really give Tom a chance.
- Tom'a gerçekten bir şans vermedim.
- I wanted to give Tom a chance.
- Ben Tom'a bir şans vermek istedim.
- I don't often have a chance to speak French with a native speaker.
- Ana dili Fransızca olan biriyle Fransızca konuşma şansım pek olmuyor.
- You should give him another chance.
- Ona bir şans daha vermelisin.
Show More (1280)
|
