|
- He's very handsome, and he has a nice smile.
- Çok yakışıklı ve harika bir gülümsemesi var.
- He's very handsome, and he has a nice smile.
- O çok yakışıklı ve harika bir gülümsemesi var.
- I wish I were as handsome as Tom.
- Keşke ben de Tom kadar yakışıklı olsaydım.
- Tom is both tall and handsome.
- Tom hem uzun boylu hem de yakışıklı.
- He's the most handsome man I've ever met.
- O şimdiye kadar tanıştığım en yakışıklı adam.
- Tom is a handsome man.
- Tom yakışıklı bir adam.
- Tom was extraordinarily handsome.
- Tom olağanüstü yakışıklı idi.
- You look very handsome, Tom.
- Çok yakışıklı görünüyorsun, Tom.
- The actor who plays Jesus is quite handsome.
- İsa'yı oynayan aktör oldukça yakışıklı.
- Many people have told me that they think I'm handsome.
- Birçok insan beni yakışıklı bulduğunu söyledi.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
- Felicja, Lazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- Tom is more handsome than you are.
- Tom senden daha yakışıklı.
- Tom is a handsome young man.
- Tom yakışıklı bir genç adam.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatı ile oldukça yakışıklı görünüyordu.
- Tom isn't as handsome as John.
- Tom John kadar yakışıklı değil.
- Tom is very handsome.
- Tom çok yakışıklı.
- Tom was quite handsome when he was young.
- Tom gençken oldukça yakışıklıydı.
- Do you think I'm handsome?
- Benim yakışıklı olduğumu düşünüyor musunuz?
- Care to join me, handsome?
- Bana katılır mısın, yakışıklı?
- Tom is a young and handsome man.
- Tom genç ve yakışıklı bir adam.
- Tom isn't as handsome as his brother.
- Tom kardeşi kadar yakışıklı değil.
- Tom was tall and handsome.
- Tom uzun boylu ve yakışıklı idi.
- Tom is so handsome he could be an american president.
- Tom o kadar yakışıklı ki Amerikan başkanı bile olabilir.
- He is tremendously handsome.
- O, son derece yakışıklıdır.
- Tom was a handsome and kind man.
- Tom yakışıklı ve kibar bir adamdı.
- He is neither handsome nor ugly.
- Ne yakışıklı ne de çirkin.
- Tom definitely thinks all the girls in the class think he's handsome.
- Tom kesinlikle sınıftaki bütün kızların onun yakışıklı olduğunu düşündüğünü düşünüyor.
- He is handsome and clever.
- O, yakışıklı ve akıllıdır.
- You're a handsome guy.
- Sen yakışıklı bir adamsın.
- He was handsome and only forty-three years old.
- O yakışıklı ve sadece kırk üç yaşındaydı.
- Tom was one of the most handsome young men Mary had ever seen.
- Tom, Mary'nin gördüğü en yakışıklı genç adamlardan biriydi.
- I'm not very handsome.
- Ben çok yakışıklı değilim.
- Do you think you're handsome?
- Yakışıklı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Tom is as handsome as you said he'd be.
- Tom olacağını söylediğin kadar yakışıklı.
- I don't think Tom is as handsome as John.
- Tom'un John kadar yakışıklı olduğunu sanmıyorum.
- Tom is so handsome.
- Tom çok yakışıklı.
- Tom is way more handsome than John.
- Tom, John'dan çok daha yakışıklı.
- He's so handsome.
- O çok yakışıklı.
- Mary is in love with a handsome boy from her class named Tom.
- Mary, sınıfından Tom adındaki yakışıklı bir oğlana aşık.
- Tom became more and more handsome as he grew older.
- Tom büyüdükçe daha da yakışıklı oldu.
- He was extraordinarily handsome.
- Olağanüstü yakışıklıydı.
- Tom is indeed quite handsome.
- Tom gerçekten çok yakışıklı.
- The army decided to clone hundreds of copies of the handsome, athletic man.
- Ordu yakışıklı, atletik adamın yüzlerce kopyasını klonlamaya karar verdi.
- He's tall, dark, and handsome.
- Uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- He's dark and handsome.
- O esmer ve yakışıklı.
- When she looked up, she saw a handsome young man looking down at her from his balcony.
- O yukarıya baktığında, balkonundan ona bakan yakışıklı genç bir adam gördü.
- David is handsome.
- David yakışıklı.
- He is both tall and handsome.
- O hem uzun hem de yakışıklı.
- Tom is the most handsome man I've ever met.
- Tom tanıdığım en yakışıklı adam.
- My mother says I'm very handsome.
- Annem benim çok yakışıklı olduğumu söylüyor.
- You look so handsome.
- Çok yakışıklı görünüyorsun.
- He's tall and handsome.
- Uzun boylu ve yakışıklı.
- You get more handsome every year.
- Her yıl biraz daha yakışıklı oluyorsun.
- Tom got jealous when he saw Mary talking to a handsome guy.
- Tom Mary'yi yakışıklı bir adamla konuşurken gördüğünde kıskandı.
- You think Tom's handsome, don't you?
- Tom'un yakışıklı olduğunu düşünüyorsun, değil mi?
- He is neither handsome nor ugly.
- O ne yakışıklıdır ne de çirkin.
- Hey, handsome.
- Hey, yakışıklı.
- Tom is exceptionally handsome.
- Tom son derece yakışıklı.
- Tom is dark and handsome.
- Tom esmer ve yakışıklı.
- He's handsome and charming.
- O, yakışıklı ve çekici.
- Tom grew into a handsome teenager.
- Tom büyüyüp yakışıklı bir genç oldu.
- He was big and handsome.
- O, büyük ve yakışıklıydı.
- I used to be quite handsome.
- Eskiden oldukça yakışıklıydım.
- Tom is rather handsome, isn't he?
- Tom oldukça yakışıklı, değil mi?
- I have three handsome teenage sons.
- Üç yakışıklı genç oğlum var.
- I don't even care if you're handsome.
- Yakışıklı olman bile umurumda değil.
- He's handsome and mysterious.
- O yakışıklı ve gizemli.
- You're looking extraordinarily handsome.
- Olağanüstü yakışıklı görünüyorsun.
- Tom is dark, tall and handsome.
- Tom esmer, uzun boylu ve yakışıklıdır.
- Tom would be almost handsome if he got a haircut.
- Saçını kestirse, Tom neredeyse yakışıklı olur.
- Tom definitely thinks all the girls in the class think he's handsome.
- Tom kesinlikle sınıftaki tüm kızların onun yakışıklı olduğunu düşündüğünü düşünüyor.
- Tom was one of the most handsome young men Mary had ever seen.
- Tom, Mary'nin şimdiye kadar gördüğü en yakışıklı gençlerden biriydi.
- He is more handsome than you think.
- Düşündüğünden daha yakışıklı.
- Tom was a handsome and kind man.
- Tom yakışıklı ve nazik bir adamdı.
- Tom has three handsome teenage sons.
- Tom'un üç tane yakışıklı genç oğlu var.
- I don't think I'm handsome.
- Yakışıklı olduğumu sanmıyorum.
- You didn't tell me Tom was so handsome.
- Tom'un çok yakışıklı olduğunu bana söylemedin.
- I think Tom looks very handsome.
- Bence Tom çok yakışıklı görünüyor.
- Tom is tall and handsome.
- Tom uzun boylu ve yakışıklı.
- Why are you so handsome?
- Sen neden bu kadar yakışıklısın?
- Tom was extraordinarily handsome.
- Tom olağanüstü yakışıklıydı.
- Tom is very handsome, isn't he?
- Tom çok yakışıklı, değil mi?
- You are handsome.
- Yakışıklısın.
- Do you think Tom is handsome?
- Sence Tom yakışıklı mı?
- Tom used to be handsome.
- Tom yakışıklıydı.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
- Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- You're a very handsome young man.
- Sen çok yakışıklı bir genç adamsın.
- I've been called a lot of things, but never handsome.
- Bana çok şey denildi ama hiç yakışıklı denilmedi.
- He's really handsome, too.
- O da gerçekten yakışıklı.
- He is anything but handsome.
- Yakışıklı bir adamdan başka bir şey değil.
- He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- Yakışıklı olmadığı kesin ama iyi huylu.
- Do you think I'm handsome?
- Sence yakışıklı mıyım?
- You look handsome.
- Yakışıklı görünüyorsun.
- Mary fell in love with a handsome young man.
- Mary yakışıklı, genç bir adama aşık oldu.
- Tom is tall, dark and handsome.
- Tom uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- Tom is quite handsome.
- Tom oldukça yakışıklı.
- He is a good boy, and what is better, very handsome.
- O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
- He was tall and handsome.
- Uzun boylu ve yakışıklıydı.
- I think he's handsome.
- Bence yakışıklı.
Show More (96)
|
